5.Bölüm GÖRMEK
Dumanı üstünde tüten enfes yahni eşliğinde, Shali bana toplumsal düzen hakkında pek çok şey anlattı. Artık bir kurtla köpeğin arasındaki farkı, tam anlamıyla olmasada öğrenmiştim ve köpeklerden olmadığıma seviniyordum. Başta gözüme aynı görünen kıyafetler bile, ufak tefek değişikliklerle farklı bir gurubu işaret ediyordu. Kurtlar üç ana gruba ayrılıyordu ve Shali Buz kurtlarından akıncı sınıfındaydı. Taktıkları pelerinlerin uzunluğu ise bir tür rütbeydi. Kurtlara dair sınıfları anlasam da köpekler çok karmaşıktı. Bir köpek, genelde meydan okuyup yenilmiş bir kurttu ve ceza olarak hizmet etmek zorundaydı. Yeteneksiz kişiler de yine bu sınıfa dahil ediliyordu. Shali' nin köpekleri küçümsediği, anlatırkenki tavırlarından belli oluyordu ve konuyu çok kısa kesmişti.
Harra'nın sürü demek olduğunu öğrendim ve bir sürü, içerisinde pek çok başka sürüyü barındırabiliyordu. Ayaz diş sürüsü Mirdakhar' ın yolunu ilk seçenlerden olduğu için en kalabalık nüfüsa sahipti.
Kapı çalındı ve içeri iki çocuk girerek masadan kalanları toplamaya başladılar. İçlerinden birini hemen tanımıştım. Yolumuzu kesen Dogo'ya beni işaret eden çocuktu. "Adın ne?" diye sordum.
Çocuk tedirgin olarak Shali'ye baktı. Shali başıyla onayladıktan sonra "Harko" dedi sessizce. Ardından ikisi de aceleyle masayı toplayıp dışarı çıktılar.
Tekrar baş başa kaldığımızda Shali sakin bir şekilde masanın etrafından dolanarak yanıma yaklaşmaya başladı. Öylesine öfkeli bakıyorduki tedirgin oldum. Tam ayağa kalktığımda yüzüme inen yumrukla dengemi kaybederek arkamdaki sandalyeyle beraber yere yuvarlandım. Bir kızın tokat atması alışıldık bir şey olabilirdi, fakat böyle isabetli ve sert bir yumruk karşısında ayakta kalabilmek imkansızdı.Ağzıma dolan kendi kanımın tadını alabiliyordum. Acı ve şaşkınlık hissim bir anda kaybolup, yerini öfkeye terketti. Gözlerimin bu öfkenin yoğunluğundan yaşardığını hissettim. Hızla yerimde doğrulup bir yumruk savurdum.
Shali hiç zorlanmadan başını birazcık yana çevirerek yumruğumdan sıyrılırken, bir ayağınıda ustaca önüme koymuştu ve kendi darbemin gücüyle ayağına takılıp yere düştüm. Ardından karnıma aldığım, beni yerde kıvrandırmaya yetecek sertlikteki tekme nefesimi kesti.
"Herkese kuyruk sallayan bir köpek isteseydim dışarda da bulurdum. Sen bana aitsin ve sadece bana soru sorabilirsin." diye bağırırken adeta burnundan soluyordu.
Bağırıyor olmasına rağmen sesi adeta bir perdenin ardında gibi gelmeye başlamıştı. Kelimelerini hem duyuyor, hem de zihnimde yankısını algılıyor gibiydim. "Acınası ahmak sefil, beni küçük düşürdün." Sözleri zihnimde yankılanırken, ağzından "Senin yüzünden küçük düştüm." kelimesi çıkıyordu. Birden gerçeği kavradım.
Zorlukla nefes almaya çalışarak "Sanırım artık görebiliyorum." diyebildim.
Bir süre daha aklından ve ağzından dökülen sözlere maruz kaldım. Öyleki aklından çok daha kötü düşünceler geçerken, söyledikleri sanki bir elekten geçiyormuşçasına daha insaflıydı.. Kendisinden başkasına soru sormam zaten yanlış bir davranışken bir köpeğe soru sormam resmen ağır bir hakaretti onun gözünde. Dediklerimi fark edene kadar, bir süre daha söylenmeye devam ettikten sonra "Ne dedin." diye şaşkınca sordu.
"Sanırım artık görebiliyorum." Zorlukla ayağa kalkmayı başarabilmiştim fakat dik duramıyordum.
"Gerçekten mi?" diye şüpheyle sordu. Onu sakinleştirmek için yalan söylemiş olabileceğimi düşünüyordu.
"Seni sakinleştirmek için yalan söylemiyorum." diye sertçe cevap verdim düşüncelerine.
Bu sefer, inanmış olacak ki yüzündeki öfkenin yerini memnun bir tebessüm aldı. "Hayır, hala görmüyorsun ama duyabiliyorsun. Eğer duyman için bir yumruk gerektiğini bilseydim, bunu sofraya oturmadan önce yapardım." dedi.
Şaka yapıp yapmadığından emin olamadım. Ses tonu gayet ciddiydi. "Hep kör olduğumu söyleyip duruyorsunuz. Neyi görmem gerekiyor anlamadım."
"Önce duymak gelir, sonra görmek ve ardından konuşmak. Ama duyarken, görürken ve konuşurken de zihnini kullanmalısın."
"Ne zaman görebilirim sence?"
Shali, ölçüp biçen gözlerle bana bakarken, bir tutam kızıl saçını parmaklarına dolayıp çekerek açıyor, parmaklarının arasında uzanan saçları, kurtulur kurtulmaz yine kıvrılarak doğal şekline bürünüyordu. Bu hareketi yemek yerkende sık sık yapmıştı ve birşeyler düşünürken farkında olmadan yaptığına emindim. "Haydi gidelim." diye atıldı.
Apar topar peşine düşerken "Görüp görmeyeceğini deneyeceğiz." diye bir kelime zihnimde belirdi.
Dışarı çıktığımızda vakit öğlene geliyordu ve hava bir nebze olsun ısınmış sayılırdı. Tabi bu coğrafyada sıcak hava diye bir kavramın olmadığını düşünmeye başlamıştım. Olsa olsa soğuğun farklı kademeleri olabilirdi . Soğuk, çok soğuk, dondurucu soğuk gibi.
En dış halkayı oluşturan sınır kulübelerinin dışına doğru yürümeye başladık. Sınır halkasından uzaklaştıkça, bazı yerlerde diz boyu karların arasında, bata çıka ilerlemek zorunda kalıyordum. Çok geçmeden genç ormanın başlangıcındaki seyrek ağaçlara ulaşmıştık. Neredeyse dizlerime kadar ıslanmıştım ve soğuktan ayaklarım uyuşup, karıncalanmaya başlamıştı. Buna rağmen Shali tamamen kuru görünüyordu. Pelerinin içindeki ceplerin birinden, kısa bir deri şerit çıkartarak nazikçe gözlerimi bağladı. Deri şeritin içine tek bir ışık huzmesi bile sızmayı başaramıyor, beni tamamen boğucu bir karanlıkta bırakıyordu. Uzaklaşan adımlarının sesini belli belirsiz duydum.
"Şimdi ne yapmam gerekiyor." Diye sordum.
"Görmen." dedi kısaca.
Ne yapmam gerektiğini anlamıyordum. Her geçen an, gerginliğim dalga dalga kabarıp beni sarıyor, içimi tedirgin bir üperti kaplıyordu. Shali' nin bana hala kızgın olmadığını ummak fazla iyimser bir düşünce olurdu sanırım.
"Gıri kurtları say."
Sesi birkaç metre uzağımdan ve arkamdan gelmişti. Bunun bir çeşit sınav olduğunu düşünüp çabucak "Gözcüler, izciler, öğreticiler" diye saydım.
Hızla fırlatılmış bir kartopu sertçe tam enseme çarptı. Dengem bozularak sarsıldım. Uyarmaksızın yaptığı bu hareket beni kızdırmıştı.
"Yanlış. Tekrar say." Bu sefer sesi başka bir noktadan geliyordu.
Hatamı farketmiştim. İzciler, kar kurtlarına ait bir sınıftı. "Gözcüler ve öğreticiler."
Buseferki kar topu sağ omzuma çarptı fakat ilki kadar sert değildi.
"Ayaz diş kaç halkadan oluşur:"
Aklımdan hızlıca halka oluşturacak şekilde dizili kulübe sıraları geçti. Güçlü bir hafızam vardı. "On dört."
Karnıma başka bir kar topu isabet etmişti.
"Buz kurtları neden en dış halkadadır."
"Onlar ayaz dişin yumruğudur. Bir tehdide karşı sürüyü korur." Bu seferki kartopu dizime çarpmıştı. Shali hiç durmadan yer değiştiriyor ve soru sorup kar topu fırlatıyordu.
Gittikçe sorular azalıp fırlattığı kartopu sayısı artmaya başlamıştı. Bazen peşpeşe iki tane veya üçtane attığı oluyordu. Cevapların doğru olmasının değiştirdiği tek şey, fırlattığı kartoplarının daha yavaş isabet edişiydi. Yinede sürekli darbe almak bir süre sonra siniri bozucu hale gelmişti.
"Gözcüler hangi sınıftandır ve görevleri"
Nalet olsun bilmiyordum ve cevap beklemeden Shali' nin fırlattığı üç sert kartopuna maruz kalmıştım. Birincisi karnıma buzdan bir yumruk gibi inmişti ve acıdan eğildiğim an ikincisi alnıma aynı serlikte isabet etti. Öfkeyle yüzümü kaldırdığımdaysa üçüncüsü tam suratımın ortasında patladı ve sırtüstü yere yuvarlandım. Sızlayan burunum kanamaya başlamıştı. Bir an sonra içimi kaplayan yakıcı öfke, hissettiğim acının önüne geçti.
Durmadan üşümemi sağlayan rüzgar, sanki o an yok olmuştu. Öfke tüm acılarımın ve kafa karışıklığımın yerini doldurarak, bir ateş misali benliğime yayılmış, vücudumun kontrolünü ele almıştı.
Sonra görmeye başladım. Bilinçsiz bir şekilde duran, karşımdaki ayakta duran kişinin alnına, elimdeki kartopunu savurmak istiyordum. Ama bu olamazdı. Karşımdaki kişi kendimdim. Burnumdan akan kan yüzümün her yanına, biçimsiz kırmızı bir maske gibi yayılmıştı ve gözlerim hala sıkıca bağlıydı. Fakat tamamen tepkisizdim. Öylece ayakta duruyordum. Sonra elimdeki kartopunu sertçe fırlattım. Şaşkınlıktan ne yapmam gerektiğini bilmeyerek, kartopunun yüzüme çarpışını, Shali' nin gözlerinden izledim. Zaman adeta yavaşlamış gibiydi. Kartopunun havada süzülüşünü, gevşek parçaların koparak, yerlere doğru ıslakça savruluşunu ve yüzüme çarptığı anı, her ayrıntısıyla görebilmiştim. Canımın acıyacağını düşündüm ama hiç bir şey hissetmedim. Shali’ nin bedenine hapsolmuş gibiydim. Bu düşünce beni korkuturken yere eğilip bir acuç kar alarak ellerimin arasında sıkıştırmaya başladım. Aslında bunu yapan Shali’ ydi ama avuçlarındaki karın soğukluğunu dahi hissediyordum. Eğildiğinde, yüzünün önüne düşen kızıl saçları, tamamen gözlerimin önündeydi. Sadece bununlada kalmıyor, o an aklından geçenleri de kendi düşüncemmiş gibi anlıyordum.
Beni küçük, zayıf ve kırılgan görüyordu. Başarısız olacağımı biliyor, bununla eğleniyordu ve kendince yemekteki hatam için beni cezalandırıyordu. Shali' nin hakkımdaki düşüncelerini bilmek beni daha da öfkelendirdi.
Yeterince sertleştirdiğine kanaat getirdiği kartopunu tekrar yüzüme savuracaktı. Karşısında savunmasız bir halde duran kendi halimi görünce, Shali tam kartopunu fırlatacakken ne yaptığımı bilmeden onu durdurdum ve kartopunu yere fırlattım. Bir şekilde onun bedenini kontrol etmiştim. Derin bir korku duygusu içimi sardı, ama bu benim değil Shali' nin korkusuydu. Dehşete düşmüştü. Geri geri benden uzaklaşmaya çalışırken onu tamamen kontrol edebileceğimi farkettim ama ben daha buna yeltenmeden, bir şekilde beni dışarı atmayı başardı. Fırtınaya karışmış bir yaprak gibi savruldum adeta ve herşey bir anlığına bulanıklaştıktan sonra tekrar hiçbirşey göremiyordum. Burnum acıyla zonkluyordu ve soğuk geri gelmişti. Sonunda kendi bedenimde olduğumu anladığımda, içime bir rahatlama duygusu yayıldı. Bir an Shali’ nin bedeninde sıkışıp kalacağımı düşünmüştüm. Ben bu düşünceler ve hissettiğim acıların arasında sıkışmışken, Shali' nin öfkeli sesiyle kendime geldim.
"Ne yaptın sen?" diye isterik bir şekilde bağırıyordu.
Yaptığımın ne olduğunu bilmeden masumca "Sanırım görmeyi başardım." diyerek gözbağını çıkardım.
Ses tonumdaki masumiyet karşısında bir an olsun şaşkınca durdu. Yine de bakışlarındaki küçümseyici ifadenin yerini korku ve tedirginlik almıştı. Doğrusu benden korkması hoşuma gitmişti.
"Aptal." dedi azarlayarak. "Bu yaptığın, bu....." söyleyecek cümle bulamadığını düşünürken "Bu korkunç bir şey." diye sözünü tamamladı.
Şaşkındım. Ne yapmalıyım bilemiyordum ve ilk günden aramızdaki herşeyi berbat ettiğimin farkındaydım.
"Üstündekileri çıkart." Dedi.
Beni soğuk havayla cezalandıracağını düşünerek ürperdim. Karşı koymanın, herşeyi daha da kötüleştireceğinin farkında olmasam, bu isteğini asla yerine getirmezdim. Sürüden atılma korkusu, ya da köpeklerin arasına katılma olasılığı yüzünden karşı çıkmayarak, isteksizce üstümdekileri çıkardım. Neyseki pantalonumu ve patri dedikleri, kaymayı engelleyen ayakkabıları çıkarmamı istemedi. Karın içinde yalınayak yürümenin düşüncesi bile korkunçtu.
Yanıma yaklaşıp vücudumu incelemeye başladı. Sonunda aradığını bularak, sağ omzumun üstünü işaret etti. Koyu mavi rengini saymazsak, bir tür doğum lekesi olduğunu düşünebilirdim. Ufak bir beni andırıyordu.
"Bu ne anlama geliyor?" diye sordum. Shali, en büyük korkusuyla yüzleşmiş gibi benden uzaklaşmıştı. Elini pelerininin altına götürdüğü gözümden kaçmadı. Ne yapıcağını anlamak için tekrar ona odaklanmayı düşündüğüm anda "Aklından geçirdiğin için bile seni öldürebilirim." dedi sertçe. Zaten neyi nasıl yaptığımın farkında bile olmadığımdan, tekrar başarabileceğimden de emin değildim.
"Sen Sothre' sin" dedi. Hiçbirşey anlamamıştım.
"Bu kötü bir şey mi?" Diye sordum.
"Nasıl bir oyun oynuyorsun."
"Oyun falan oynamıyorum. Neler olduğunu anlat." diye bağırdım. Çok çabuk öfkelenen bir yapıya sahip olduğumu keşfetmiştim ve bunu kontrol etmem gerekiyordu.
Shali uzun bir süre gözlerime baktı. Bunu yaparken, aslında zihnimi kurcaladığını ve aklımdan geçenleri okumaya çalıştığını biliyordum.
"Doğru söylüyorsun. Sesler yalan söylesede, düşünceler söylemez."
"Sothre nedir söyleyecek misin?"
"Ne olduğunu tam bilmiyorum. Sothre, Mirdakhar kadar eskidir. Bazı hikayelerde Mirdakhar' ında bir Sothre olduğu söylenir.."
"Eğer Mirdakhar’da bir Sothre ise bu iyi bir şey değil mi? Yani Mirdakhar iyi bir Tanrı sanıyordum?"
"Tanrı mı?" diye içten bir kahkaha attı Shali. "Mirdakhar bir tanrı değilki. Oda sen ben gibi etten kemikten."
Bu yeni bilgi karşısında şaşırmıştım. Konuyu başka yöne saptırmak istemediğimden şimdilik geçiştirerek "Bildiğin kadarını anlatırmısın." diye sordum.
"Bunu anlatmak bana düşmez. Bildiklerim yalan yanlış da olabilir. Lidere haber verdim ve geliyor. Kararı o verecek ve yaşlı anada geliyor. Taruth, yaşlı anaya çok kızgın." diye açıkladı.
Sürü lideri Taruth' un öfkeli halini görmek istemediğimden emindim. Shali, düşünce yoluyla Taruth' u çağırmış olmalıydı. Neyse ki Nizura' da geliyordu. Yaşlı ana, bir şekilde kendimi güvende hissetmemi sağladı. Merakla "Sothre olduğum için bana ne yapacaklar." diye sordum. İçimden Shali' ye kızıyordum. Gerçeği aramızda saklayabilirdik.
"Birazdan öğreniriz." Diyen sesi buz yurdun havası kadar soğuk ve duygusuzdu. Aramıza derin bir sessizlik girdi. İkimiz de, kendi düşüncelerimizin zindanında hapsolmuştuk. Çok geçmeden Shali’ nin gözleri, arkamdaki bir noktaya takıldı. Neye baktığını anlamak için döndüğümde, kurtların çektiği bir kızağın hızla yaklaştığını gördüm. Kızağın üstünde Taruth ve Nizura dışında kimse yoktu. Kurtlar, kızağı hiç sarsmadan ve savurmadan ustalıkla çekiyorlardı. Çok geçmeden, büyük kızak bir kaç adım ötemde durmuştu ve Taruth hızla inip öfkeyle "Shali neler oluyor hemen anlat." dedi.
Shali bir bana bir de öfkeli lidere bakıp "Bana dokundu." Diye ürkekçe konuştu.
Sinirlenip arayaya girerek "Yalan söylüyor, ona elimi bile sürmedim." diye bağırdım.
Taruth kısa bir an durakladıktan sonra "Sana sorulmadan bir daha cevap verirsen atılırsın." dedi. Sesinde tehditkar bir ton yoktu. Çok basit bir gerçeği açıklarcasına kaygısızca dökülmüştü kelimeler dudaklarından. O an, Taruth’ un tehditler savurup duran bir lider olmadığını, fakat dediğini yaparken en ufak tereddüt bile göstermeyecek bir kararlılığa sahip olduğunu anladım.
Shali' nin söylediği yalandan dolayı içim içimi yesede, sessiz kalmayı başarabildim. Nizura' nın bilge bakışlarının altındaki, ufak dudaklarında beliren tebessüm, az da olsa rahatlamamı sağlamıştı.
"Taruth, büyümedin sen hiç. Çocuk bilmiyor bile dokunmanın ne olduğunu."
Hırpani görünüşlü lider, kısacık bir anda Shali' nin zihninden tüm olan biteni dinlemiş olmalıydı. Öfkesi daha da alevlenmiş görünüyordu. Bana doğru dönen bakışlarında ki nefreti hissetmemek imkansızdı. Nizura' ya "Harranion' un felaketini kapıma kadar getirmekte ne ola ana? Onun bir kirlenmiş olduğunu söyledin, bir Sothre değil." diye sordu.
Nizura istifini hiç bozmadan yanıma yaklaşarak Taruth' la aramıza girdi. Adamın bir anda bana saldırmasından endişelenmiş olabileceğini düşündüm. Taruth' un öfke ve nefret dolu bakışlarını düşününce, bunun çokta uzak bir ihtimal olmadığından emindim. Taruth, yerinde duramıyor, bir sağa bir sola kısa adımlarla yürüyordu. Sert kar tabakası, her adımında ayaklarının altında ezilerek, kırt....kırt ses çıkartırken "Ayaz dişte kalmamalı." diye belirtti.
İçimde kabaran endişe, dalga dalga artıyordu ve Taruth' un son sözleriyle hat safhaya ulaştı. Ne yapacaktım, nereye gidecektim ve en önemlisi bu soğuk diyarda, hayatta kalmayı başarabilecek miydim?
Nizura "Rüyanı hatırla ve sakinleş." dedi.
Taruth, gür sarı saçlarını sertçe kaşıyarak "Bilmediğimiz şeyler kurcalanmamalıdır. Hatta yok edilmesi daha bile hayırlı olur." diye konuştu.
Daha suçumun ne olduğunun bilincine bile varamadan, sadece sürüden atılmakla kalmayıp, hayatımın da tehlikede olduğu gerçeği, yüzüme tokat gibi çarptı.
"Neyin daha hayırlı olduğundan o kadar eminsin yani?" diye sordu Nizura.
"Bir Sothre' nin yol açtığı yıkıma dair çok şey biliyorum." Taruth kendini yaşlı anaya karşı haklı çıkarmaya çalışıyordu.
"Öyle mi Ayaz dişin Taruth' u. Çok bilge sanırsın kendini ama süt emerken hatırlarım seni. Yaptığın en doğru hareket babana meydan okumaktı ve bunun için bile üç döngü geciktin. Sana bir hediye sundum ve ahmakça reddediyosun. Bir başka sürü olsa, onu sırf silah olarak eğitip kullanır."
Uzun süre birbirlerine sessizce baktılar. O bakışlar altında, zihinlerinde korkunç bir irade savaşı verdiklerini anlamamak imkansızdı. Bense iki ateş arasında kalmıştım. Hangisi daha korkunç karar vermek zordu. Taruth bir fırtına gibiydi, esip gürlüyor şimşekler saçıyordu, Nizura ise derinlerdeki bir fay hattı gibi önce yavaşça sarsıyor ve giderek yıkıcı bir şiddete bürünüyordu.
Yaşlı ananın benim yüzümden zor duruma düşmüş olmasından ötürü kendimi suçlu hissediyordum ve söylediklerime kendim bile inanamayarak "Kendi yoluma giderim. Daha fazla tartışmayın." diye araya girdim.
Nizura bana dönüp tebessümle yüzüme baktı. Ona gittikçe daha fazla sevgi besliyordum. Yüzüme bakarken az önceki korkutucu halinden eser yoktu. Tamamen anaç ve sevgi dolu bakışlardı. Buna karşın Taruth "Kesinlikle bir Sothre'nin başı boş dolaşmasına izin vermem." diye önerimi sertçe reddetti.
"Peki ya ne yapacaksın Taruth. Çatına sığınmış bir yavruyu öldürecekmisin yoksa gözetimin altına mı alacaksın?"
Nizura' nın, Taruth' u ustalıkla nasıl yönkendirdiğini farkedince kadına karşı büyük bir hayranlık duydum. Shali' de bu durumu farketmiş olmalı ki aklından "bu kadın, taşı su olmaya ikna eder" diye düşündüğünü duydum. Zihnine baktığımı fark eden Shali' nin düşünceleri, bıçakla kesilmiş gibi bir anda kayboldu. Kız adeta bir köşede büzülüp yokolmuş gibi sessizce duruyordu. Belki de işlerin bu noktaya gelmesinden, kendisini sorumlu hissedip üzülüyodur diye düşündüm.
Taruth nasıl bir karşılık vereceğini şaşırmış gibiydi. Bir eliyle gür bıyıklarını çekiştirirkenki halini, Shali' nin saçlarını kıvırmasına benzettim. Sonunda teslim olmuş bir şekilde "Gözetim altında kalacak. Eğitilmeyecek ve yol köpeklerinin arasına verilecek."
Sevincim resmen kursağımda kalmıştı. Bir an Shali' yle göz göze geldik. Bakışlarında derin bir acıma duygusu hissettim. Onun gözünde ölmek ve sürgün edilmek bile daha kabul edilebilir cezalardı adeta. Yol köpeklerinin ne iş yaptığını hatırlamaya çalıştım. En beceriksizlerin bu göreve verildiğini biliyordum.
Taruth onaylamaz bakışlar karşısında "Bir Sothre' nin eğitilmesi riskini göze alamam." diye verdiği kararı savundu.
"Ahhh Taruth" dedi Nizura sitemle. "Önce senin eğitilmen lazım. Öyle kulaktan dolma bilgilerle dolusun ki, geçeklere çok uzaksın. Sothre nedir anlat?"
Taruth bir anlık şaşkınlıktan sonra "Bunu düşüncelerle konuşamazmıyız?" diye sordu.
"Hayır. Yasa gereği herkesin anladığı şekilde konuşmak gerek."
" Sothre Harranion' un felaketidir." dedi kısaca.
Bu yanıt Nizurayı tatmin etmemiş olacakki "Eeeeee" diye devamını duymak istedi.
Taruth köşeye sıkışmış bir hayvan gibi kükreyerek "Eee si bu işte. Sothre tüm kötülüklerin ve felaketlerin ayak sesidir."
"Başka" Nizura' nın sesi öğrencisini sınava kaldırmış bir öğretmenin otoriter sertliğine bürünmüştü.
"O, gücün kölelerinin efendisidir."
"Hımmm duyduğum en saçma yanıttı. Unutmuşum, bir yavruyken tarih derslerinde başarısız sayılırdın değil mi?"
Taruth' un yüzü kıpkırmızı bir hal almıştı. Bunun soğuktan çok öfkeden kaynaklı olduğunu tahmin etmek güç değildi. Nizura' ya saldıracağını düşündüğüm bir an geldi geçti ve sonra Taruth başını eğerek teslim oldu.
Nizura onun teslimiyetini bir süre sessizce izledi. Sonra delici bakışları Benim ve Shali'nin üzerinde gezindi ve "Şimdi anlatacaklarımı doğru haliyle bilenler çok azdır ve öğrendikleriniz buradan çıkmayacak. Bazı şeylerden bahsedilmesi, ateş olmasa bile sakıncalıdır."
Hepimiz onayladıktan sonra, Shali büyük kızaktan dört uzun kazık çıkartarak bir kare oluşturacak biçimde toprağa sapladı. Sonra, aralarına deriden örtüler gererek, basit bir çadır oluşturmasına hep beraber yardım ettik. Gerçi ben çadır desem de, onlar buna soğuk kesen ya da oturgah diyorlardı. Son olarak, yere kürklü bir örtü serdik ve hepimiz üstüne yerleştik. Oturgahın üst kısmı tamamen açıktı ve gök yüzü tüm berraklığıyla üstümüzdeydi. Henüz öğle vaktini geçeli fazla olmamıştı. Nizura' nın anlatıcaklarını hevesle bekliyordum. Böylece ne olduğuma dair bir fikrim olabilirdi. Dahası Taruth' un beni neden istemediğini ve Shali'nin bana dokundu derken neyi kastettiğini öğrenecektim. Kaderimde belki de en büyük dönüm noktası olacak bir hikayeyi dinlemek üzere olmanın verdiği heyecan tarif edilmezdi...