Tekrar tekrar yaşayacağım bunu. Gelmek üzere. O an, yani.
Yine uyanacağım ve penceremden bakacağım, ve yine göreceğim onu; yatağının kenarına oturmuş, yüzünü avuçlarıyla kapatmış, o adamı.
Onu her gün görüyorum. Odamdaki uzun, perdesiz pencereden ne zaman baksam orada. Belki biraz kafası karışık gibi, veya bir şeyden dolayı mutsuz gibi olurdu. Belki sadece bir rüyayı hatırlamaya çalışıyor olurdu, belki de unutmaya.
Ama sonra bir de karısını görürdüm, halı kaplamalı yerde yatan. Umursanmayan. Adamın sırfı kadına dönük olurdu, sanki orada değilmiş gibi yaparsa, kaybolacakmışçasına. Adeta çoktan varlığını unutmuş gibi. Yine de orada olurdu, yatardı yerde kadın hareketsizce. Ağzı sessiz ve sonsuz bir çığlıkta sabitlenmiş olurdu, tıpkı ölümün sonsuz olduğu gibi. Bakan ama görmeyen gözleri sonuna kadar açık, ince kızıl dalgalarla koca koca ‘x’ şeklindeki, sırtındakilerden çok da farklı olmayan desenlerin kapladığı duvarı seyrediyor olurdu.
Kadın ölüyor, ve onu öldüren herif de oracıktadır, ama bu beni hiç rahatsız etmiyor. Polisi bile aramıyorum. Aramıyorum çünkü şaşırmıyorum, şaşırmıyorum çünkü bunu daha önce çok yaşadım.
Neredeyse sıkıcı bile.
Ha gayret, az kaldı. Biliyorum çünkü uykumun arasından göz kapaklarımı delen güneş ışığını hissedebiliyorum.
İnsanlar çeşit çeşit rüya görür. Kimisi yalnızca kabus görür, kimisi hiçbir şey görmez. Ben mi? Ben bunu görüyorum işte.
Neredeyse her gün gözlerimi açtığımda penceremden dışarı bakarım. Ve şüphesiz, herif yine orada, hemen arkasında da cansız karısı. Kafamın içinde sonsuz tekrara düşmüş bir şarkı, penceremde her sabah aynı görüntü.
Polise de aynen böyle anlattım, ve onlara da söylediğim gibi, bugün uyandığımı anı hatırlamıyorum. Ve nihayetinde de bu, şu anda yaşananların hiçbirinin gerçek olmadığını gösterir.
Artık her an uyanabilirim. Her bir göz kırpmamda aslında beynim benim uyuyup uyandığımın sinyalini veriyor olabilir. Bekliyorum.
Ve an geliyor. Kalktığımda, beyaz floresan ışık yüzüme vuruyor. Çelik parmaklıkların aralarından içeriyi süzen çirkin bakışları görüyorum, üniformalı gardiyanlar tehditler ve emirler yağdırıyor. Kalkıyorum ve lavaboda yüzümü yıkıyorum. Lavabonun hemen üstündeki, evimdekine çok benzeyen ama çok daha küçük olan pencereye bakıyorum.
Yine aynı adamı görüyorum, ancak bu defa karısı yok. Konuşmasını, açıklamasını bekliyorum, o ise sadece beni seyrediyor; yüzünde belki biraz kafası karışmış, veya bir şeyden dolayı üzülmüş gibi bir ifadeyle.
Belki sadece bir rüyayı hatırlamaya çalışıyormuş gibi, belki de unutmaya.