Kitap Hırsızı
Markus Zusak
Çeviri: Selim Yeniçeri
Martı Yayınları
574 Sayfa Markus Zusak’ın naif ve içten kitabı. İkinci Dünya Savaşı ve Nazilere dair zibil gibi kitap olmasına rağmen aynı arka planı kullanıp tekrara düşmeyen bir kitap
“Kitap Hırsızı”. Asıl anlatmak istediği sözcüklerin büyüsü. Almanya’nın yarısına yakını neden Hitler’in peşinden gitti, onun zulmüne neden sessiz kaldı. Birçok sebep sayılabilir; lakin en önde gideni onun hatipliği, sözcükleri iyi kullanıp kitleleri istediği yöne sürüklemesi.
Hitler’in üst perdeden, acımasız, hoşgörüsüz sözcüklerine karşı
Liesel Meminger’in kitaplarda bulduğu naif sözcükleri.
Kim kazandı dersiniz?
Annesi,
Liesel’i ve erkek kardeşini, orada daha iyi olacaklarını düşünerek Almanya’nın
Molching (bu yer yazarın hayal dünyasında var, aslında Almanya’da böyle bir yer yok) kentinde
Himmel (Türkçe anlamı “gökyüzü” veya “cennet”) caddesinde yaşayan
Hubermann ailesinin yanına gönderir. Oraya varırken tren yolculukları sırasında Liesel’in kardeş ölür. Onu bir tren istasyonuna gömerler. Kardeşinin defni sırasında mezar kazıcılardan biri bir kitap düşürür yere ve
Liesel ilk hırsızlığını yapar.
Liesel yeni ailesinin yanında başlarda sıkıntı çekse de zamanla alışır, okula gider, yeni annesine yardımcı olur ve bir arkadaş edinir:
Rudy Steiner.
Rudy, temiz kalpli, yürekli bir çocuktur ve
Liesel’den ilk gördüğü an hoşlanır, hatta bir öpücük bile ister.
Kitabın kalanını anlatmak keyif kaçıracağından, anlatıma geçsem iyi olacak: Kitabın çok hoş, sade bir anlatımı var. Cümleler kısa tutulmuş. Zorlama benzetmeler, afili sözcük oyunları yok. En göze çarpan benzetmeler sözcükler üzerine: Sözcüklerin etkisi üzerine yazılmış bu güzel kitapta sürekli sözcükler “ağırlaşıyor”, “düşüyor”, “yuvarlanıyor”.
Hikâyemiz, “Ölüm”ün ağzından anlatılıyor. İnsanları anlamak noktasında sıkıntısı olan “Ölüm”ün merakı üzerine
Liesel Meminger’in hayatına dâhil oluyoruz zaten. “Ölüm”ün iyi bir mizah anlayışı var ve yaptığı işten pek memnun değil. Anlatıcının hem her şeyi görebilen gözü hem de bize yakın bir kişiliği olduğu için farklı bir tatla hikâyenin içine giriyoruz.
Kitabın Türkçe baskılarına göz atacak olursak: Kitap ilk olarak 2009 yılında
Encore Yayınları tarafından yayınlanmış. Çeviri
Teri Erbeş’e ait.
Kitap 2012 yılında
Martı Yayınları tarafından yeni bir çeviriyle yeniden yayınlandı. Çevirmen,
Selim Yeniçeri. Benim okuduğum baskı budur.
Kapak tasarımı bakımından
Encore Yayınları’nın daha özenli olduğunu söylemek lazım. Bu kapak, daha az şey anlatarak okuyucuda daha büyük bir merak duygusu uyandırıyor.
Martı Yayınları’nın kapağı ise kitabın içeriğindeki her şeyi kapağa doldurmak niyeti taşıyor sanki. Özensiz, çirkin.
Çeviriye gelirsek:
Teri Erbeş çevirisine sadece 5-10 sayfa bakabildiğim için yetkin bir karşılaştırma yapamayacağım ama genel kanaatim
Teri Erbeş’in çevirisinin daha zevkli ve sıcak bir okuma sunduğu yönünde.
Selim Yeniçeri, çevirisini sadakatten ödün vermeyerek yapmış ama kitabın okunurluğunu azaltan bir soğukluk var bu çeviride. Çok fazla çeviri yapan
Selim Yeniçeri’nin hızını takdir etmek gerekiyor ama yayınevinin baskısı yüzünden mi bilmem çevirileri gittikçe otomatikleşen, duygusuz bir hal alıyor. Bu söylediklerim sizi korkutmasın çünkü şu an satışta olan
Martı Yayınları’ı baskısının çeviri yönünden eksiği yok, rahatlıkla okuyup çok zevk alacağınıza eminim.
Bir çocuk kitabı sadeliğinde, bir yetişkin kitabı ağırlığında güzel bir eser “Kitap Hırsızı”. Okuyun; çocuklarınıza, kardeşlerinize okutun.