DAVA Yazan Franz Kafka
Uyarlayan Steven Berkoff
Çeviren Ayşe Üner
Yöneten Turgay Kantürk
Dekor / Işık Tasarım Cem Yılmazer
Kostüm Tasarım Gönül Sipahioğlu
Hareket Tasarım Sinan Temizalp
Müzik Tolga Çebi
Yardımcı Yönetmen Emrah Eren
Dramaturg Sibel Arslan Yeşilay, Ceren Ercan
Makyaj Tasarım Pervin Bağdat
Yönetmen Yardımcıları Şirin Çağlar Taşpınar, Esra Pamukçu
Reji Asistanları Ercan Koçak, Emel Sayım, Şahver Yazıcıoğlu
Efekt Tasarım Bora Nakipoğlu
Dekor Asistanı Aslı Ersüzer
Oynayanlar
Joseph K Edip Saner
Gözcü1 / Block Beyti Engin
Gözcü2 / Tittorelli Orhan Kemal Aydın
Müfettiş / Rahip Emrah Eren
Memur1 (Rabenstein) / Zeki Adam Berk Yaygın
Memur2 (Kullich) Sefa Tantoğlu
Bayan Grubach Ayşe Demirel
Bayan Bürstner Füruzan Aydın
Kırbaççı Pervin Bağdat
Müdür Yardımcısı Burak Dur
Çamaşırcı Kadın Gülce Uğurlu
Öğrenci / Müdür Orhan Şimşek
Mübaşir / Yargıç Çetin Etili
Kız Dilara Yalçın
Leni Defne Şener Günay
Huld Aytekin Özen
Hikayeci 1 Esra Ruşan
Hikayeci 2 Evren Erler
Hermann K(Video) Müşfik Kenter
Koro
Neşem Akhan
Bulut Akkale
Burç Ara
Gözde Ayar
İpek Ayaz
Pervin Bağdat
Özge Çatak
Selen Domaç
Evren Erler
Esra Ruşan
Fatih Sönmez
Sefa Tantoğlu
Emel Turan
Dilara Yalçın
Berk Yaygın
Dava’nın kahramanı tüm toplumsal ve ulusal özelliklerinden öylesine koparılmıştır ki, ne anası ne babası ne de kardeşleri vardır; doğru-dürüst bir addan bile yoksundur; yalnızca Joseph K. diye çağırılır. Dava’daki adsız küçük burjuva davranışlı adam, yani Joseph K., insana özgü tüm çizgilerden yoksun kalmıştır. Seyrek olmakla birlikte, var olduğu anlarda insan onu tasarımsal bir aynada kendi kendinin görüntüsü olarak algılayıp tanıyamadığı sürece, insanla özdeştiremez. İşte burada yapıtın o büyük gücü, başka deyişle, genelgeçerliliği (evrenselliği), görkemli, büyük boyutlarda çizilmiş, alabildiğine yürekli gerçekleştirilmiş simgeselliği çıkıyor karşımıza. Zayıf yanı da bu özelliğinde yatıyor. Çünkü ne et, ne kemik, ne kan, ne de ruh; hortlak bu, hortlakların kaynaştığı bir dünya karşısına yerleştirilmiş bir hortlak. Bu kitabın konusunu anlatsak da, özüne ilişkin en ufak bir fikir edinemeyiz. Onu yakından tanıyıp öğrenmeli, yaşamayı denemeliyiz. Bir banka danışmanı bir sabah, tutuklandığını kendisine bildiren iki gözetici tarafından korkuyla yatağından kaldırılır. Gerçek bir mahkeme değildir bu; toplumun en kuytu, en uzak köşelerine değin sızmış bir yargı kurumudur. En üst mercilerine kimsenin ulaşamadığı, dosyalarını kimsenin okuma yetkisinin bulunmadığı; gizli oturumlarla toplanan ve kişilere ilişkin nedenini kimsenin bilmediği hukuksal yargılar veren —hani belki de her insana içkin suçluluk duygusuna dayanarak, kim bilir?— bir mahkeme; bu kurum, artık Joseph K.'yı pençeleri arasına almıştır; uğraşını sürdürme olanağı tanımakla birlikte, özgürlüğünü bırakmaz ona. K, nereye adım atsa, bu görünmez yargı kurumunun elçileriyle karşılaşır. Yolunun her aşamasında, durdurak dinlemeksizin, bir yargıyla sonuçlanan, gelgelelim bir türlü bitmek bilmeyen bir duruşmayla karşı karşıyadır ve bu dava bir yaşam davası olduğundan, ancak bir idam kararıyla bitebilir. Direnmek olanaksızdır. Her şey belirsizdir. Biçim en ince ayrıntılara değin vardır, ama anlam hiç bulunmaz.
Ernst Weiss
_____________________________________________________________________________
şimdiye kadar böyle bir oyun görmediğimi söyleyebilirim. önce dekordan başlamak isterim. kullanılan dekor-yüzlerce florasan lamba- ve bunların kullanılış biçimleri -kimi zaman hapishane, kimi zaman bir evi sokaktan ayıran duvarlar, kimi zaman oyuncuların birer akrobat misali tırmandığı merdivenler, kimi zamansa sadece yanıp sönmeleri- gerçekten kafkaesk bir dünyada olduğu hissini sonuna kadar yaşatıyor insana. bunun dışında oyuncuların makyajları... sadece joseph k.'nın yüzünde bir makjay yok, diğerlerininse sanki bir maske takmışlarcasına bir makyaj var yüzlerinde. bu insanna sanki sadece joseph k. gerçekmiş de diğerlerinin kesinlikle katı gerçeklikle ilgisi yokmuş hissini veriyor ya da tam tersi; sanki o gerçekliğe sadece joseph k. ait değilmiş gibi.
edip saner'in performansı da çok dikkat çekici oyunda. kafkaesk hissini insanda tam olarak uyandırmayı başarıyor. bir de beni asıl etkiyen etkenlerden biri de mükemmel diksiyonuydu. bu onun izlediğim ilk oyunuydu ama oyun sonunda kendimi gerçekliğe bir daha dönemeyecekmişim gibi hissetmeme neden oldu.
kıssadan hisse, dava'yı iki kez izledim ve ikincisinde kesinlikle oyunu daha önceden biliyor olmam bir negatif etki yaratmadı. oyun yine o büyüleyici-boğucu atmosferini korudu. elbette bunda akıllıca kulllanılan dekor ve oyuncuların yetenekleri tartışılamaz. ama ben en büyük etkinin kafka'da olduğunda ısrar ediyorum.
bu arada gitmeden önce kafka'nın dava'sını okumanızı da öneririm zira gittiğim arkdaşlardan biri kitabı okumadan anlamanın biraz zor olduğunu söylemişti.
şu an sezon bitti melasef ancak yeni sezon programına
şuradan ulaşabilirsiniz.