Korku Tüneli
''Hazır mısınız?'' diye bağırdı megafonla görevli.
Birbirine bağlanmış, rayın üzerinde ilerleyecek ve bizi karanlığa götürecek olan arabaların içindekiler büyük bir coşku ile karşılık verdiler.
Kırmızı ve iki kişilik arabalardan yaklaşık olarak bir düzine kadar bulunuyordu ve tek başına oturduğum araba tam yedinci sıradaydı. Annemin kolyesi onu kaybettikten bu yana her zaman boynumda duruyordu. Bu günde öyleydi.
''Tamam,'' dedi görevli.
Siren sesi duyuldu, herkesler bir an da bağırmaya başladılar. Arkamda oturan iki çift coşkuyla şarkı söylüyorlardı. Yeni taşındığım bu kentte, eğlenmek ve kafa dağıtmak için çıktığım ilk geceydi.
''Gidiyor,'' diye bağırdı görevli, tekrar megafonuyla.
En ön sıradaki araba hareketlenmiş, ona bağlı olanları da peşinden sürüklemeye başlamıştı. Kemerimi kontrol ederken kendi üzerinde bulunduğum arabanın da ilerlemeye, karanlık içine gitmeye başladığını gördüm. Korku tünellerinden korkmazdım. Belkide bu yüzden bu kadar insandan daha az heyecan yapıyor, bağırmıyordum. Arabalar birer birer karanlık tünele girmeye başlamışlardı, karanlık gözlerimi yoruyordu. Bu yüzden gözlerimi kapatmıştım, seslerin azaldığını, uzaktan gelmeye başladığını duyduğumda gözlerimi araladım. Arabaların beraber girdikleri tünelde, bir birinden koptuklarını anladım. Arkamdan ve önümden bağırış, hatta ağlamalar geliyordu.
Araba tüneldeki dönemeçlerden birini alırken, sol taraftan yüzüme bir ışık vurdu. Bir mumyanın ellerinin omuzlarıma dokunduğu hissettim, göz göze geldiğimizde gözleri sarı ve fıldır fıldır dönmekteydi. Tünelde ilerledikçe karanlık kendini daha fazla belli ediyordu, canavarların aniden çıkması, belirmesi için koyulan ışıklar giderek düşünüyordu. Her ruh,cin, şeytan,melek gibi yaratıkların ellerinde kan vardı. Diğer arabalardan ne bir iz, ne de onların taşıdıkları insanlardan bir ses vardı. Işıkların aydınlattığı duvarlarda kan lekeleri, hatta bağırsakların olduğunu gördüm. Lakin bunların bir oyun, buraya girenleri korkutmaya yönelik konulduklarını düşünmekteydim.
Tünelin yarısına geldiğinde arabanın durduğunu fark ettim., ışıkların azaldığını, daha sonradan tamamen söndüklerini görebiliyordum. Duvarlara tutuna, duvarları hissederek, çıkışı veya dönebilirsem girişi bulmaya çalışıyordum. Duvarların her bir yerine dokunduğumda ellerim kanlanıyor, yürüdüğüm her adımda ayaklarıma bir şeyler takılıyordu.
Çıkışı çok geç olsa bile bulmuştum, koşarak ve ağlayarak ilerliyordum oraya. Adımımı eğlence merkezinin ışıklarının aydınlattığı tünelin sonuna attım.
''Teslim ol Maria!'' diye bir ses duydum ve kafamı çevirdiğimde yüzlerce polisi sol tarafa yerleşmiş olarak gördüm.
Ellerimi yavaş yavaş kaldırırken ellerimdeki kanlar akıyordu.
Başımı öne eğdiğim de ise ayaklarımın altında, tünele girmeden önce gördüğüm iki çiftin suratları duruyordu. Ayakkabılarıma yapışmışlardı, yüzleri soyulmuştu.
Boynumda asılı duran kolyeye uzandım, elimi bir şey ısırdı. Bunu yapan kolye değil bıçaktı.