Kızım sekiz yaşına bastı bu hafta. Birkaç ay önce mahallemizde geniş çaplı bir elektrik kesintisi olunca vaktin geçmesi için ona “Bakışma yarışması” isimli bir oyun öğrettim. Oyunun mantığı çok basit; iki kişi karşılıklı durup göz kırpmadan birbirinin gözlerine bakar, ilk gözünü kırpan kaybeder. Elektrikler gelene kadar saatlerce oynamıştık, ve ne ben ne de annesi yenebilmiştik onu.
O günden itibaren her fırsatta sınıf arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle, annesiyle, benimle, kısacası çevresindeki herkesle bu oyunu oynadı. Oynaya oynaya artık kendine rakip bulamaz oldu zamanla. Rakip bulamadığı böyle zamanlarda da aynanın karşısına geçip, saatlerce kendi kendine bakışma yarışması oyununu oynamayı adet edindi.
Bu sabah kahvaltı masasına koşarak geldi, yüzü gülüyordu. Kucağıma aldım, saçlarını okşadım.
“Neredeydin bakayım sen ne zamandır? Yine aynayla o oyunu mu oynuyordun?” diye sordum.
‘Evet’ anlamında başını salladı, ağzı kulaklarındaydı.
“Evet baba. Bu sefer ben kazandım.”