Bölüm 2 - Yeniden Doğuş
2037 Ankara, Türkiye
Kafede otururken durdu ve düşündü "Ne kadar da çok değiştim" diye. Takım elbiseli adam kaybolalı bir buçuk yıl olmuştu ve o artık iyiydi. Adam bir gün hiç ansızın ortadan yok olmuştu, o aralar hayatını değiştirmeyi de ne de çok istiyordu! Fırsatı değerlendirip her şeyi düzene sokmaya başlamıştı, tabi başta kolay olmamıştı ve çok da zorlanmıştı ama artık düzgün bir hayata doğru ilerlediğini biliyordu, gerçi aptal değildi. Ne kadar değişirse değişsin asla normal bir insan olamayacağının farkındaydı, yine de mutluydu.
Eski işinden ayrılıp da yeni bir iş bulduğunda -şu an en yakın arkadaşı olan, kardeşim dediği- Selim'le tanışmıştı. İkisi tanışalı sadece yaklaşık bir buçuk sene olsa da çok iyi kaynaşmışlardı. Selim de orta seviyeli bir aileden geliyordu ve ortak alanları bayağı çoktı. Bunun dışında gayet de sıradan birisiydi, aşırı cesur ya da aşırı kültürlü birisi değildi, aslında hiç bir konuda aşırılığı yoktu, olması da gerekmiyordu. Mehmet mükemmeliyetçi birisi değildi, kendisinin mükemmel olmadığını, aksine gayet sorunlu birisi olduğunu çok da iyi biliyordu. Hala arada sırada gerçekliğinden şüphe ettiği şeyler görüyordu -fakat bunların hiçbirisi o takım elbiseli adam değildi- bu yüzden mükemmeliyeti bir sistem de olsa bir arkadaş da olsa, dünyadaki hiç bir şeyde aramıyordu.
Artık yeni hayatını bu felsefe üstüne kurmuştu. Ortalama arkadaşlar edinmişti, bir kaç tanesi ona diğerlerinden daha yakındı, evinde "standartlara uygun" mobilyalar vardı. İş, arkadaş, eğlence ve bilgisayar arasında dengeli bir hayatı vardı (Televizyon popülerliğini yitireli çok olmuştu) .
Bunların hepsi oydu, normal olmak için çabalayan başka bir kişi. Diğerlerinin arasına karışıp da onların parçası olmayı istiyordu, eve geldiğinde onu güldürecek bir kaç şey bakıp yatmak ve ertesi sabah gene aynı şeyleri tekrarlamak istiyordu. Bazen bu monotonluktan sıkılıp da biraz değişik birşey yapıp da kafasını dağıttığı oluyordu.
O artık sürünün bir parçasıydı. Sorunlarını başkalarından saklayıp ortalamayla yetinen ve bununla mutlu olan bir insandı. Bazen kendinden hayıflanıyordu böyle olduğu için, sanki dünyaya karşı görevini yerine getirmiyormuş gibi ama niye o olsundu? Bu sorumluluğu istemiyordu, kendi hayatı başına yeterince sorun çıkarmıştı, bir de oturup dünyayı mı kurtaracaktı? Kesinlikle hayır, Mehmet böyle mutluydu. İyi arkadaşlarla, mutlu bir aileyle gözünü hayata yummak istiyordu, hayattan tek isteği buydu.
Dört Ay Sonra
2037 Ankara, Türkiye
Bir pazar günü yine arkadaşlarıyla eğlenmeye çıkmıştı (Selim o gün gelememişti) . Bardan çıktıklarında ve herkes dağıldığında eve yürüyerek dönmeye karar verdi. Geceleyin ve soğuk havada yürümeyi seviyordu. Yirmi dakika sonra evine yaklaşmışken köşe başında bir şey dikkatini çekti. Birisi orda bekliyordu, gecenin bu saatinde tek başına ve kendi evinin köşesinde bekleyen birini gören Mehmet gerildi ve durdu. Bu adam ona bir tehdit miydi yoksa birisini mi bekliyordu? Yoksa bir hırsız mıydı? Diğeri evini soyarken bu gözcülük yapıyor olabilirdi. Evinin güvenliği konusunda titizdi -bu huyu herhalde babasından geliyordu- ama isteyen birisinin her eve girebileceğinin farkındaydı. Kendi evine -zemin kattaydı- bakan Mehmet pencerelerde bir anormallik görmedi. Bununla biraz rahatladı ve yürümeye devam etti.
Daha da yaklaşınca bu adamın kim olduğunu farketti, ilk başta inanamadı -aslında inanmak istemedi- ama ikinci kere ve üçüncü kere baktıktan sonra emin oldu. Onun karanlık geçmişinin habercisi olan takım elbiseli adamdı bu. Hiç değişmemiş duruyordu, takım elbisesi hala yeni ütülenmiş gibiydi.
Önce üstüne bir durgunluk çöktü Mehmet'in. Sonra bir yıkılmışlık ve inkar duygusu içini doldurdu ve kalbi deliler gibi çarpmaya başladı, kulaklarında bir uğultu duyuyordu. Başı da dönmeye başlamıştı. Hayatını düzene sokmaya o kadar uğraşmıştı, çok çabalamıştı ama yine de lanetinden kurtulamamıştı! O yine ordaydı, yine bir köşe başında onu bekliyordu! Uğruna bu kadar uğraştığı hayatının -bir kez daha- ellerinden kayıp gitmesini istemiyordu o. "Neden ben?" diye düşündü. Pekala başkası da olabilirdi ama sanki birisi onu zorlamak için uğraşıp duruyordu.
Kontrolun elinden akıp gittiğini, delirmeye başladığını hissetti... parçalamak istiyordu. Hayatını yine mahvedecek bu adamı, bu simgeyi sadece hayal olsa da yok etmek istiyordu. Kanının yere aktığını görmeyi, organlarının darbelerle ezilip iflas etmesini, o takım elbisenin paramparça olmasını ve kana bulanıp kirlenmesini istiyordu. İleri atıldı. Adam ona tek bir bakış attı ve o bakışla Mehmet durdu. Hala onu parçalamak istiyordu, hala delice bir şiddet duygusuyla doluydu ama o siyah gözler onu durdurdu. Bir dakika boyunca ikisi de öyle durdular. Yavaş yavaş deliliğinin etkisi geçti ve Mehmet'in aklı, damarlarında akan adrenalin nedeniyle çılgınca çalışmaya başladı;
Bu adam beni nasıl durdurabildi, yoksa sadece bir hayal değil mi? Hayır, daha önce de başıma geldi bu. Düşün! O zaman da bu kadar gerçekçiydi. Doktorlar haklı olmalılar, olmak zorundalar(!) fakat... ya bu gerçekse? Tekrar belirmesi için hiç bir neden yok. Gayet düzenli, sıradan bir hayatım vardı. Hiç bir neden yok tekrar akıl sağlığımın gitmesi için. Ben de normalim artık. O zaman bu adam gerçekten var mı? Bana o şeyi nasıl yaptırdı? Hasiktir! Eğer bunlar gerçekse ailemi ben mi öldürd...
"Merhaba, Mehmet" dedi takım elbiseli adam, "Görüyorum ki öfken geçti, istersen seni serbest bırakayım da içeri geçelim. Konuşacaklarımız var" diye devam etti. Adam bunları dedikten sonra Mehmet serbest kaldı. Kafası allak bullak olsa da sorularının cevaplarını isteyen Mehmet apartman kapısın açtı ve içeri girdiler...