Not: Normalde +18 yazılardan uzak durmayı tercih etmişimdir ancak bu öyküdeki temel konu için mecburen yazmak zorunda kaldım. Şimdiden herkesten özür dilerim.
Büyük ikramiyeyi tutturduğumdan bu yana tam yirmi sene geçmiş. Ellinci yaş günümü dün kutladık. Yerde yatan çıplak bedenlerin arasından geçerken etrafı saran anason kokusunu yere dökülmüş içkileri görünce tahmin edebiliyordum sadece. Uyuşturucu hala beynime hükmediyordu. Eğlenmiş miydim acaba dün? Şu fahişelerin kaçıyla sevişmiştim, hiç birini hatırlamıyordum. Hatırlamadığım şeyleri yapmanın bir anlamı olmadığını ise birkaç ay önce öğrendim. Hatırlamak bile anlamsız aslında. Geçmişteki hayaller sadece hatıra dediğimiz saçmalıklar.
İkramiyeyi ilk tutturduğum zamanları düşünüyorum şimdi. Eşimle beraber ne kadar sevinmiştik. Hayatımız eskisi gibi olmayacaktı. Borçlarımızı ödeyecek, daha güzel bir eve taşınacak ve doğacak çocuklarımızı daha iyi imkanlar ile büyütecektik. Şans bir kere gülmeye başlayınca ardı arkası kesilmiyor üstelik. Sonraki beş yıl boyunca milyonları milyarlara dönüştürdüm. Şanslı birkaç yatırım, hızla gelişen bir holding ve doğru oynanan borsa kağıtları. Artık beni kimse durduramazdı.
Fakat bir şeyler eksiliyordu hayatımdan. Eskiden çok mutlu olacağım şeyleri artık sıradanmış gibi yapıyordum. İlk heyecanlar kalmamıştı. Daha doğrusu heyecan bağımlısı olmuştum. Farklı sevgililer ile çıkıp, ilklerini her seferinde yaşayacağını zanneden heyecan bağımlısı ergenlere dönüşmüştüm.
Sabahın köründe özel uçağıma binip Fransa’da yemeğe gitmek normaldi artık. Daha önce ismini bile telaffuz edemediğim yiyecekleri yemek de öyle. Her şeye hakim olduğum bu süreçte, artık farklılıklara aç yaşıyor olmuştum. Eşimden ayrılıp daha seksi birini, ondan sonra da başka birini bulmam sadece iki yıl sürmüştü.
Evliliğin seks için bir formaliteye dönüştüğünü görünce metreslerim olmaya başladı. Hayattaki tek önemli şey sanki seksmiş gibi ona bağımlı olmuştum. Aslında bağımlı olduğum şey tabulardı. Yasak denilen her şeyi elde etmenin verdiği heyecana olan bağımlılığım ile başladı asıl olaylar.
En zenginlerin arasına yükselmiştim. Milyarlarla oynayan insanlar vardı etrafımda. Üstelik çoğu değil Türkiye’nin, Dünya’nın en zenginleri arasında olmasına rağmen listelerde adları geçmiyordu. Onlarla bir arada yaptığımız partide başladı her şey.
Beni uzun süre sorguya çektiler. Mutsuzluğuma bir faydaları dokunabileceklerini ancak bunu asla ve asla kimselere anlatmamam gerektiği konusunda tembihlediler. Kabul ettim merak ve heyecan duyarak. Haluk’un yalısına gitmiştik o gün. Telefonlar edildi, içkiler ve yiyeceklerin yanında manken gibi fahişeler geldi. Ortalıkta çırılçıplak dolaşan garsonlara sadece benim gözüm kayıyordu. Ama daha önce eşlerimi defalarca aldattım. Hatta son eşim Leyla bunun farkındaydı. Lüks yaşamından kovulmamak için yaptıklarıma gülümseyerek karşılık veriyordu.
İşin ilginç yanı bu öylesine yapılmış bir seks partisi değildi. Dev ekran televizyonun önüne geçtiğimizde “ne yani şimdi bir de porno mu izleyeceğiz” diyerek tepki vermiştim. Elime kağıtlar tutuşturdular, imzalar attırdılar, yeminler ettirdiler. Burada olan her şey burada kalacaktı.
Televizyon açıldığında ellerinden tavana bağlanmış ve ağzına bir şeyler tıkılmış çıplak bir kadın vardı görüntüde. Film mi diye düşündüm önce. Birkaç saniye sonra gerçek bir video olduğunu anladım. Ölüm pornosu denilen bir zevkmiş bu. İnsanları kaçırıp onlara işkence ve tecavüz ederek kaydeden büyük bir organizasyonun, bizim gibi monotonluktan sıkılan zenginler için yaptıkları bir eğlenceymiş!
Sonraki bir saat boyunca kadına yapılan işkenceleri ve tecavüzü izledik. Üzerine basılan sıcak demirler, vücudunda açılan derin izler ve videonun bir yerinde memelerinin kesilmesini kanım donarak izledim. Ama işin ilginç yanı diğer herkes gibi bu bana heyecan veriyordu. İğrençti fakat merak ettiriyordu. Kadın öldükten sonra bile video devam etmişti. Ve o gün tüm hayatım değişti.
Daha sonradan öğrendim ki bu videolar tek izlenimlik olarak kiralanıyormuş. Üstelik milyonlara mal oluyor tek seferlik izlemek. Sadece bu da değil üstelik. Daha birbirinden farklı iğrenç olarak adlandırılacak seks videoları vardı. Bir süre sonra iğrendirmeyen, hatta ereksiyon olmama neden olan o videolara bağımlı olmuştum. Hatta videolardan çıkıp daha ilginç deneyimlere kucak açmıştım. Çocuk denecek yaştaki ünlülerin bile para karşılığında seks kuklası olduklarını duymakla yetinmemiştim mesela. Hatta bir süre sonra grup partilerine eşimi getirmeye başlamıştım diğer herkes gibi.
Şimdi düşünüyorum da bunlar işin belki de en gizli ve en az inciten kısımlarıymış. Aradan yıllar geçip bu videolardan da sıkılınca bana daha ciddi bir teklif ile geldiler. Bir milyar dolar karşılığında daha önce hiç tatmadığım bir heyecan yaşayacakmışım. Merakıma yenik düştüm. Şirketin hisselerinin bir kısmını dahi bu uğurda sattım. Tüm mal varlığımın neredeyse yarısını bu iş için verdim. Kağıtlarda iflasa doğru gittiğim görünüyordu ama işin aslı bir zevk uğruna harcanmıştı o para.
Para transferleri gizlice yapıldıktan bir sene sonrasıydı. Bir kutu geldi evime. İçinde ne zaman, nerede olmam gerektiğini yazan bir kağıt bulunduran ve parmak izimle açılan dijital bir kutuydu.
19 Temmuz 2018, saat 11:00, İtalya, Pisa.
Aylar geçti, günler birbirini kovaladı ve o gün gelip çattı. Heyecan ve merak o kadar ağır basıyordu ki anlatamam. Nice iğrenç şeyleri gözümü bile kırpmadan izlemiştim, acaba beni şaşırtacak ne yapabilirlerdi ki diye düşünüyordum. Fakat verilen meblağ bu düşünceme ağır basıyordu.
Pisa Kulesi’ne birkaç yüz metre mesafedeydik. Ben ve daha önce hiç görmediğim on dokuz kişi vardı yanımda. Lüks otobüsün üstünde, deri koltuklarımıza oturmuş içkilerimizi yudumluyorduk. Kimse birbirinin dilini bilmediğinden ve imzaladığımız anlaşmalar nedeniyle konuşmuyordu. Sadece bize söylenen yere bakıyorduk. Pisa Kulesi’ne.
Saat tam 11:11 olduğunda iyice dikkat kesilmiştik. Büyük bir patlama Pisa Kulesi’nin tam altında geçekleşmişti. Dev yapı eğik durduğu yere hızla inişe geçmişti. Fakat bir şeyler farklıydı. Koca alanı bir anda alevler sarmaya başladı. Zemine döktükleri yanıcı madde insanların yanarak etrafta koşmalarına neden oluyordu. Binlerce turist daha neler olduğunu anlamadan ölmüştü bile. Çığlıklar, toz ve yangın sesi… Bizler ise bir anlık şaşkınlığın ardından, etrafta çığlıklar atıp yanan ölümlüleri izleyerek zevk almaya başladık. Etrafta kaçışan insanlara ateş açan güvenlik görevlilerini gördüğümüzde ise zevkimiz doruğa ulaşmıştı. Tam önümüzden geçen insanları katledip cesetlerini topluyorlar, bazılarını kadın, erkek veya çocuk demeden bayıltıp bizim otobüsümüze sokuyorlardı. Bu eğlencenin ardından kendi ölüm pornomuzu çektiğimizi söylememe gerek yok sanırım. O videolardaki canilerin neden maske taktığını o gün daha iyi anlamıştım.
Binlerce kişinin ölümünü en ön sırada izleyip, sonrasında en büyük tabuları yıkacak şekilde bir heyecan yaşadık. Bildiğim kadarıyla bu sapkınlık yüz yıldır devam ediyormuş. Titanic batarken en ön sıradaki filikalardan, boğulan fakirleri izleyen elit kesim ile başlamış bütün bunlar. Daha sonra Air Afirca ve Tenerife Faciası, İkiz Kulelere yapılan saldırı, Irak Savaşı, Compostela Tren Kazası ve niceleri eklenmiş. Hepsi elitlerin zevkleri uğruna yapılmıştı. 1776 yılında kurulan bir derneğin insanlara sunduğu zevkler olduğunu duydum sadece.
Şimdi ise artık yine her şey monoton geliyor. Yaş günü partileri bile anlamsız. Daha yıkılacak hangi tabular, yaşanacak hangi heyecanlar kaldı diye düşünüyordum uzun süredir. Cevabını ise biliyordum. Bugün bunları okuduğunuzda ben hayatta olmayacağım. Ölümü tatmanın heyecanını duyuyorum. Alınan canları izlerim, hatta birçok kez can aldım gözlerimi kırpmadan. Onlara verdiğim hediyeyi en son kendime sakladım.
Uyuşturucu, seks, içki ve diğer tüm bağımlılık yapan maddeler aslında birer saçmalık. Gerçeklerden ne kadar kaçabilirim ki? En iyisi bunu heyecan duyarak, kendi isteğim ve kontrolüm ile yapmak. Sizlere monoton hayatınızda mutluluklar diliyorum. Elveda…
Dip not: Öyküde yazanlar tamamen kurgusaldır.