.
Nuh'un Gemisi
“Herkes ölecek!” dedi uzaylı yaratık.
Henüz birkaç dakika önce dünya dışı bir varlıkla tanışmıştım ve daha heyecanımı hazmedemeden, kıyamet zamanının geldiğini öğrenmek şok etmişti beni. Dünya yok olacak!
Herhangi birinden duysam zerre kadar ciddiye almazdım ama karşımdaki teknolojik açıdan bizden milyon sene ileride bir uzaylı olunca insan ister istemez ciddiye alıyor. Aslında bu büyük siyah badem gözleri olan, koca kafalı, ince vücutlu biçimsiz yaratığın, kostüm giymiş bir insan olduğunu düşünüp kuşkulanabilirdim ama beni garip bir ışın vasıtasıyla uçan dairesine çektiğinde, daha kendisi iddia etmeden ikna olmuştum uzaylı olduğuna.
Birden kendimi çok halsiz hissettim, ümit ışığı arar gibi sorguladım uzaylıyı: “Peki bu üzerimize gelen meteorlar, çok mu büyük? Yani durdurmanın, yönünü değiştirmenin bir yolu yok mu? Sizin o kadar teknolojiniz var, bir şey yapamaz mısınız?” diye sordum.
O siyah kocaman gözler, hüzünlü bir hava veriyordu yüzüne. Yakasındaki tercüme cihazı aracılığıyla konuştu: “Talat, gelen meteorları şahsi imkanlarımla bile durdurabilirim, hatta ben ve birkaç arkadaşım zaman zaman sizleri korumak için benzer müdahalelerde bulunduk ama bu sefer durum farklı, bu sefer durduramayız, çünkü bu meteorlar size başkaları tarafından gönderiliyor.”
“Baba, sen ne diyorsun yaa! Başkaları kim? Bizi öldürmek mi istiyorlar yani?”
“Evet Talat. Siz onlara ‘Olasılıkçılar’ ya da ‘Kâhinler’ diyebilirsiniz. Onlar uzayın en iyi ihtimal hesabı yapan ırklarından biridir. Üstelik bizim ırkımız gibi teknoloji kullanarak değil, kendi doğal yetenekleriyle becerirler bunu...”
“Bi dakka, bi dakka! Lafını unutma da; uzayda sizden başka türler olduğunu mu söylüyorsun?”
“Talat, şu anda içinde bulunduğun galakside -sen ona nedense Samanyolu diyorsun- 200 milyar yıldız var ve evrende, içinde ortalama 200 milyar yıldız barındıran yaklaşık 200 milyar galaksi var. Sizin güneşinizin etrafındaki sekiz gezegenden birinde hayat varken, evrenin geri kalanındaki 200 milyar kere 200 milyar yıldızın etrafında dönen gezegenlerde birden fazla hayat bulunması seni neden şaşırtıyor? Bir değil, iki değil; bir milyondan fazla -o da bizim haberimiz olanlar- değişik tür var evrende Talat.”
“Yaa...” Bu sözler beni neden daha da kötü hissettirmişti bilmiyorum. “Olasılıkçılar dedin... Neden bizi yok etmek istiyorlar?”
“Olasılıkçılar, aslında size yakınlar ama sizin ‘paralel evren’ dediğiniz bir frekansta bulundukları için, şimdilik varlıklarını tespit edemiyorsunuz. Onlar her zamanki gibi ihtimalleri hesapladılar ve siz dünyalıların yakın gelecekte yapacağınız bazı bilimsel deneylerin kontrolden çıkacağını ve kendilerini yok edecek felaketler doğuracağını anladılar. Bilim adamlarınız evrenin oluşumuna dair simülasyonlar yapıyor, anti-madde protonlarını çarpıştırıp, paralel uzaya enerji gönderiyorlar, ufak boyutlarda kara delikler oluşturuyorlar. İşte bu deneylerden biri zincirleme reaksiyona sebep olacak ve sadece sizin dünyanız değil, Olasılıkçıların paralel evrendeki dünyası da yok olacak!”
Bütün bunlar bana fazla geliyordu, bir an rüyada olabilir miyim diye düşündüm. Kendimi moral olarak kötü hissediyordum. Yine de bu üstün uzaylının benim her soruma sabırla cevap vermesi gururumu okşuyordu. “Peki sen bunları nereden biliyorsun; görüşüyor musun Olasılıkçılarla?” diye sordum.
“Evet Talat, o ırk ile iletişim halindeyiz ve işlerine karışmamamız gerektiğini bilecek kadar iyi tanıyoruz onları.”
“Nası yani?.. Çözüm bu mu? İnsanları uyarabilirlerdi, o deneylerden vaz geçerdik. Ya da ne bileyim... Koskoca gezegeni içindeki yedi milyar insan ile beraber yok etmekten daha az şiddet içeren bir yol olmalı muhakkak!”
“Tabii söylediklerin mantıklı. Bunun sebebini sana şöyle izah edebilirim: Örneğin benim ırkım, akıllı akılsız ya da ehlî vahşi ayrımı yapmadan bütün canlı yaratıklara saygı duyar. Eğer biz benzer bir tehlikeyle karşılaşsaydık sorunu daha zararsız bir şekilde halletmeye çalışırdık ama Olasılıkçılar bizim gibi değildir. Onlar dünyalıların paralel evrendeki kendi dünyalarına zarar verebileceklerini keşfettikleri anda sizi yok etmeye karar verdiler, çünkü onların gözünde sizler evlerine dadanan zararlı haşeratlar gibisiniz. Yani size değer vermiyorlar.”
Çökmüştüm. “İnanamıyorum yaa!.. Şaka mı bunların hepsi, ne olur şaka olduğunu söyle!”
“Üzgünüm Talat, ama hepsi gerçek. Dünya yok olacak... Tek tesellim; Dünya canlılarının neredeyse yüzde yetmişinin genetik şifrelerini kaydedebilmiş olmam. Son zamanlarda, toplayabildiğim kadar da canlı örnek topladım. En son üç yüz kadar da insan toplayıp buradan ayrılacağım.”
Yukarı çekilirken gördüğüm kadarıyla uçan daire küçük sayılmazdı ama bahsettiği kadar insanı alması da zordu. “O kadar kişi bu gemiye sığacak mı?” dedim.
“Asıl gemim bu değil Talat, ana gemi Ay’ın diğer tarafında duruyor. Ana gemi çok büyüktür, o kadar büyüktür ki, İstanbul’un üzerini kaplar desem anlarsın herhalde. O gemi uzaydaki nesli tükenme tehlikesi altında olan türleri toplamak ve barındırmak için özellikle dizayn edilmiştir.”
“Yani gezici hayvanat bahçesi!” dedim ama der demez de pişman oldum. Pot kırmıştım. Elin uzaylısı bana felaketten kurtulma bileti teklif ediyordu ben ise adama laf sokuşturuyordum; kızardığımı hissettim. Bakışlarımı gemideki aklımın ermediği yüksek teknoloji ürünü cihazlara çevirdim ama uzaylının kocaman siyah gözlerini üzerimde hissediyordum.
“‘Nuh’un Gemisi’ demeni tercih ederdim Talat,” dedi. Tercüme cihazı o kadar kaliteliydi ki uzaylının sesindeki kırgınlığı bile vurgulayabiliyordu.
“Haklısın, kusura bakma,” dedim Uzaylı Abi’ye. “Peki neden ben? Üç yüz kişiden biri olarak neden beni seçtin?”
“Genetik olarak sağlamsın çünkü,” dedi. Pederle hiç geçinemezdik ama işte sonunda bana bir faydası olmuştu. “Şimdi kararını ver Talat geliyor musun?”
Bir saniye kadar başımı öne eğip kararsızmış numarası yaptıktan sonra “geliyorum,” dedim. “Ama ailem, arkadaşlarım...”
“Üzgünüm Talat.”
***
Birkaç gün sonra, büyük ana geminin bir salonunda -yarısı erkek yarısı dişi- üç yüz heteroseksüel insan ve bir uzaylı, devasa bir pencerenin önünde toplanmıştık. Pencerede (ya da ekran) Dünya gezegeni gittikçe uzaklaşıyordu. Aslında birazdan ‘büyük çarpışma’ olacağı için güvenli bir mesafeye uzaklaşan bizdik. Uzaylı Abi bir gezegenin yok oluşunu -bilimsel amaçlarla- kayıtlara geçirecekti. Bize seyretmek isteyip istemediğimizi sormuştu ve nedense herkes istedi. Belki de gözümüzle görmeden inanmayacaktık.
Dev ekranın önünde kendimi sanki sinemaya gelmiş gibi hissediyordum, diğerlerinden bazıları daha duygusaldı, ağlamaya başlamışlardı bile. Yanımdaki İnge’nin elini tuttum. İnge, İsveçli, sarışın, manken gibi bir hatundu ve hemen kaynaşmıştık.
Derken “İşte şimdi olacak,” diye bildirdi Uzaylı. Aslında o kadar uzaklaşmıştık ki sadece güneş rahatlıkla görünebiliyordu. Ekrandaki uzay görüntüsünün ortasında, küçük bir ışık yanıp söndü. O kadar küçüktü ki...
- SON -