Feminizm; Kadının hak arama mücadelesi ise kabul görmesi gereken, kadının günümüzde çok fazla olduğu gibi pozitif ayrımcılık istediği bir düşünce sistemi ise kesinlikle reddedilmesi gereken bir düşüncedir.
Ayriyeten olay SCUM Manifestosu ve benzerleri gibi ileri seviyeye gidebiliyor... Kadınların haklarını tartışabildikleri* bir toplumda kadına yaklaşım ne kadar insanlık dışıysa, feminist topluluklar hak arama kısmında büyük bir yanlışa saparak bunu düşmanca ve en hafif tabiriyle marjinal ve absürt yollarla göstermeye başvuruyorlar. Haklı olan dava bir anda haksız, absürt, düşünsel altyapısı tamamen boşaltılmış, düşmanca bir tavra dönüşüyor. Yukarıdaki arkadaşların feminizme bakış açısı bundan dolayı bence hoş değildir, üstelik kadın haklarının var olmasının bir zararının ve yanlışlığının olmayacağını bilmelerine rağmen...
Çünkü ortodoks feminist akımdan insanların yazılarını okuduklarında kendilerinin birer böcek gibi görüldüğünü, o kadar olmasa da bu düşüncenin kendi haklarına bir takım müdahaleler ettiğini hissetmişlerdir. Ortodoks Feminizm bir tür faşizmdir çünkü. Tam tersi, erkeklerin uyguladığı isimsiz versiyonu da öyledir. Oluşturulması gereken şey toplumsal bir düzen iken, bu iki faşist hizip toplumsal bir kaosa yol açar.
Bir de, ana akım feminizm, yani benim tanımlamam ile "ortodoks" feminizm, düşünsel altyapısı zayıf olmasına rağmen uygulamaya önem veren bir yapıdır. Bu feminizmi ancak robotik bir yapıya sokar, kadın haklarının eşit bir seviyeye getirilmesi bazı parametrelerin yerine getirilmesi ile olacak iş değildir. Bunu topluma tebliğ ve kabul ettirebilmek için düşünsel bir altyapı gereklidir.
Bu uygulamalardan örnek vermek gerekirse, dilde kadınlar ile ezelden beridir kullanılagelmiş sözcüklere müdahale diyebilirim. Dil organik bir yapıdır ve kullanıldığı bölge halkının kültürel yapısı ve benzeri unsurlar ile kullanıldığı sürece gelişir. Hatta bu nedenle galat-ı meşhur ve benzeri kavramlar türetilmiş, yanlış kullanımlar bile dilin içindeki o organik yapıya karışıp gitmişlerdir. Bir toplumu A'dan Z'ye oluşturan tüm bireylerin hemen hemen tek ortak kullanım ürünü olan dile bu denli faşizan bir yaklaşımı kabul edemiyorum.
Bir öteki yaklaşım ise feminist ideolojinin Türkiye'de sol görüş ile çok fazla kesişmesi... Solculuk tek başına radikal bir görüş halindeyken, feminist ideolojinin var olduğu bir yerde solculuğa dair yaklaşımlar gösterirseniz toplumun diğer kesimini bu ideolojiden uzaklaştırmış olursunuz. Bunun en büyük örneği, sosyal paylaşım ağlarında gezerken bakındığım feminist gruplardır. İçinde sol materyal olmayan bir grup bile bulamadım. Sol veya sağ siyasette ben şahsen sola daha yakınım ancak Türkiye'de kendimi asla solcu olarak tanımlamam hem o kadar radikal olmadığım, hem de Türkiye'de sol görüşü savunanlara düşünsel olarak pek benzemediğim için, ancak feminizm bu kadar hizipleştirilen bir düşünce sistemi olmamalıdır.
Türbanlı ve açık kadınlara yaklaşımı aynı olan, ikisininde baş örtüsü takma ve takmama özgürlüğüne kendisi karar verecek zihne sahip olduğunu düşünen biri olarak feminizm düşüncesini savunan ana akım feminist sayfalarda, türbanın kadını esaret altında tutan, saygı duyulmaması gereken bir bez parçası olduğu yorumuna çok sık rastladım. Türbanın kadını sınırlayan bir unsur olduğunu ben kabul ediyorum, ancak bunu referans alırken kendi beynimi kullanıyorum. Kadının türban takabilme isteği ve özgürlüğü, bunu yaparken inancını dikkate alması neden kadın düşmanlığı ve baskı olarak adlandırılıyor anlamıyorum. İstiyorsa takabilir, bu da bir özgürlüktür. Ancak ana akım feminizm, bu kadınları bir köşeye ittiği gibi, kendi görüşlerini deklare ederek, "doğrusu bu", "kadın böyle olmalıdır" diyerek tek tipleşmeye götüren, faşizan bir tavır sergiliyor. Adeta kendi bindiği dalı kesiyor. İşte bu unsur, yukarıda bahsettiğim düşünsel manada içi boşluğu tam manasıyla gösteren unsurdur.
Bir diğer problem ise kadını her durumda kutsama problemidir. Buna yine internet ortamında şahit oluyorum. Neye benzediğini düşünüyorum ve kafamda sadece tek bir düşünce canlanıyor; Irkçılık...
Kadını her durumda kutsamak, erkeğe karşı cinayet işleyen kadınları övmek, yanlışlarına rağmen öne çıkartıp rol model olarak göstermektir. Tıpkı, ırkçılıkta olduğu gibi benim ırkım öldürmelidir, güçlüdür, gerçek ve yönetmek için yaratılmış, kendini geliştirmiş en vasıflı olanıdır gibi. İdeal bir birey, ölümlerin ve baskıların bitmesini savunur. Bunu da iki tarafın sağduyusuna ve akilane tavırlarına dayanılarak yapılacağını bilir. Ana akım feminizm maalesef bu gibi bir önceki cümlesini yalanlayan eylemler gerçekleştirebilir.
Yukarıda saydığım şeyler bana göre ana akım feminizmin saçma ve tutarsız yönleridir. Özet geçmek gerekirse;
-Feminizm siyasi ideolojilerin altında değil, siyasetten bağımsız bir hareket etmelidir.
-Feminizm, faşist ve ırkçı olmamalıdır.
-Uygulamaya yönelik değil düşünmeye yönelik olmalıdır. Feministler haklı olan görüşlerine rağmen, anlaşılması en zor gruplardan biridir. Hem de anlattıkları şey bu kadar basit olmasına rağmen. Düşünsel altyapısı çok zayıf olması buna yol açıyor.
Ana hatları ile bu şekilde. Aslında söylenecek o kadar çok şey var ki, çünkü tek bir manifestosu yok. İnsanların algılayabileceği bir düşünce yok. Eğer olsaydı sen feminizm hakkındaki görüşlerimizi pek merak etmezdin zaten. Bunu merak etmiş olmanın sebebi, herkesin zihninde farklı bir düşünce uyandırması. Kimisinde kadın hakları savunuculuğu, kimisinde kadınların toplumu ele geçirmesi çabası, kimisi erkek düşmanlığı, kimisi erkekleri yok etme çabası ve benzeri şekilde düşünür.
Bu nedenle artık ana akımın çöpe gitmesi, alternatif ve daha akılcı, daha açıklayıcı ve düşünsel olarak insanın zihninde bir şeyler uyandıran, güçlü bir ideoloji olarak, hiçbir siyasi görüşe sığınmadan ve hiçbir siyasi görüşü andırmadan geri dönmelidir.
Gerçi isyan eden, hak arayan veya aradığını sanan tüm ideolojilerde bir süre sonra köhnelik, geri kalmışlık, toplumsal kokuşmuşluk -bunları kötü manada demiyorum- yaşanmaktadır. Çünkü toplumlarda sık sık farklı anomiler gerçekleştiği için, bu düşüncelerde isyan ettiği, hakkını aradığı şeylere çok sıkıca bağlandığı için hala o devirde yaşamaya devam ederler. Anomiye uğramış, zamanın ruhunda ilerlemiş dünyada kabak gibi sırıtırlar.
İşte bu gibi düşünceler aynı zamanda beyinlerde birer kalkan oluşturdukları için farklı görüşlere hem kapalıdır, eleştirilerin ve mantıksızları kabul etmeleri zordur. İşte tam bu nedenden dolayı zamanın ruhunun gerisinde kalmış, kendisinden sonra yaşanan anomileri kabullenememiş. Kısacası geri kalmıştır... Bu yok olması değil reformlarla yenilenmesi gerektiğine işarettir.
Ana akım bir feminist yukarıda saydığım -bana göre- mantıksızlıkları reddedecektir. Sebebi de bir üst paragrafta mevcuttur...
Biraz uzun tuttum ancak umarım ifade edebilmişimdir.