Denir ki, Aule, Çocuklar'ın gelmesini, bilgilerini ve becerisini öğretebileceği birilerine sahip olmayı öylesine şiddetli arzulamış ki Ilûvatar'ın tasarılarının tamamlanmasını beklerken sabırsızlığa düşmüş, işte bu yüzden Cüceler, Orta Dünya'nın karanlığında Aule tarafından yaratılmış.
Aule, Cüceleri hâlâ oldukları biçimde yaratmış çünkü gelecek olan Çocuklar'ın biçimleri aklında belirgin değilmiş ve Melkor'un kudreti hâlâ Dünya'nın üzerindeymiş; bunun için onların güçlü ve boyun eğmez olmalarını dilemiş. Ama yaptığı bu şey yüzünden diğer Vala'lar tarafından suçlanmaktan korktuğu için gizlice uğraşmış ve ilk olarak Orta Dünya'da dağların altında bir konakta Cücelerin Yedi Babaları’nı yaratmış. Ne var ki daha işini tamamladığı anda Ilûvatar'ın yapılanlardan haberi varmış ve Aule memnunmuş, onlar için tasarladığı dili kullanarak Cüceleri eğitmeye başlamış ve Ilûvatar onunla konuşmuş; Aule onun sesini duymuş ve susmuş. Ilûvatar’ın sesi ona demiş ki: "Neden yaptın bunu? Neden gücünün ve yetkinin ötesinde olduğunu bildiğin bir şeye kalkıştın? Sana bahşettiğim ihsan sadece kendi varlığın içindir, daha fazla değil; bu yüzden senin elinden ve aklından oluşan yaratıklar sadece o varlık sayesinde yaşayabilir, sadece sen onları hareket ettirmeyi düşündüğünde hareket edebilirler, düşüncelerin başka yerdeyse boş boş dururlar. Arzun bu mudur?"
Sonra Aule yanıt vermiş: "Ben böyle bir egemenlik arzulamadım. Benden başka şeyler olmasını arzuladım, onları sevmeyi ve eğitmeyi ki var oluşuna sebep olduğun Eâ'nın güzelliğini onlar da kavrasın. Çünkü bana göre, Arda'da onun içinde olduğuna sevinebilecek birçok şey için yer var, ama onun büyük bölümü hâlâ boş ve sessiz. Sabırsızlığım beni yanlışa sürükledi. Ne var ki, bir şeyler yaratmak, senin tarafından yaratıldığımdan beri kalbimdedir ve babasının yaptıklarından etkilenip kendine bunlardan bir oyun yaratan anlayışı kıt bir çocuk, bunu babasını taklit etmek için değil, sadece babasının oğlu olduğu için yapabilir. Ama şimdi sen bana sonsuza dek kızgın olmayasın diye ne yapmalıyım? Bir çocuk olarak, babasına, sana bu şeyleri sunuyorum, senin yarattığın ellerin eserini. Onlarla ne istersen onu yap. Ama benim haddimi bilmeyerek yarattıklarımı yok etmem gerekmez mi?”
(http://i1140.photobucket.com/albums/n576/lordmuti/Cuceler/tnaulethedestroyer.jpg)
Aule, Cüceler'in Yedi Babası'nı yok etmek üzereyken
Sonra Aule, cücelere vurmak için eline koca bir çekiç aldı ve ağladı. Ilûvatar, alçakgönüllülüğü yüzünden Aule’ye ve arzusuna merhamet duydu ve cüceler çekiçten geri çekildiler, korktular, başlarını öne eğip aman dilediler. Ve Ilûvatar’ın sesi Aule’ye dedi ki: “Daha sen söylerken kabul ettim sunduklarını. Görmüyor musun, bu şeylerin artık kendilerine ait hayatları var ve kendi sesleriyle konuşuyorlar? Yoksa senin darbenden ya da iradenden gelecek herhangi bir emirden ürkmezlerdi.” Sonra Aule çekicini aşağı indirdi, mutluydu; “Eru eserimi kutsasın ve düzeltsin!” diyerek Ilûvatar’a teşekkürlerini sundu.
Ilûvatar yeniden konuştu ve dedi ki: “Nasıl dünyanın başlangıcına da Ainur’un düşüncelerine de varlık verdiysem, şimdi de senin arzunu öyle ele aldım ve ona orada bir yer verdim; ama başka hiçbir şekilde senin ellerinle yarattıklarını düzeltecek değilim, nasıl yarattıysan, öyle kalacaklar. Ama şuna izin verecek değilim, yani bunların benim tasarladığım İlkdoğanlar’dan önce gelmesine ya da sabırsızlığının ödüllendirilmesine. Şimdi taşların altında karanlıkta uyuyacak ve İlkdoğanlar Dünya’ya uyanmadan önce açığa çıkmayacaklar; o zamana dek, onlar ve sen bekleyeceksiniz, uzun görünse de. Ama vakit geldiğinde onları uyandıracağım ve onlar senin çocukların olacak; seninkilerle benimkiler, kabul ettiklerim ve seçtiklerim arasında sık sık çekişmeler doğacak.”
Sonra Aule, Cücelerin Yedi Babaları’nı da alıp uzun süre kalacakları; onlara ayrılmış yerlere dinlenmeye yatırdı; Valinor’a dönüp uzayıp giden yıllar boyunca bekledi.
Melkor'un gücünün hüküm sürdüğü günlerde yaratıldıkları için Aule, Cüceleri dayanıklı olmalarını sağlayarak güçlü yaratmıştı. Bu yüzden taş kadar serttirler, inatçıdırlar, hemen arkadaş ve düşman olurlar, zor işlere, açlığa ve beden acılarına konuşan tüm diğer halklardan daha çok dayanırlar; uzun yaşarlar, insan ölçüsünün çok ötesinde, ama sonsuza dek değil. Çok uzun zamanlar önce, Orta Dünya'daki Elfler arasında, cücelerin ölürken yaratıldıkları toprağa ve taşa dönüşeceklerine inanılırdı; ama cücelerin inanışı bu değildir. Çünkü Mahal dedikleri Yapıcı Aule'nin onlarla ilgilendiğini, Mandos'ta kendileri için ayrılmış salonlarda bir araya getirdiğini ve onun eski Babaları’na, Son geldiğinde Ilûvatar’ın onları kutsayıp Çocuklar'ın arasında bir yer vereceğini açıklamış olduğunu söylerler. Zaman İçinde Aule'ye hizmet etmek ve Son Savaş'ın ardından Arda'nın yeniden yaratılmasında ona yardım etmekte rol oynayacaklardır. Ve yine derler ki, Cücelerin Yedi Babaları kendi soydaşları arasında yaşamak, bir kez daha kadim isimlerine layık olmak için geri döneceklerdir ki aradan geçen onca çağa rağmen, aralarında en çok tanınanı, Khazad-dûm'daki konaklarında oturan ve elflere en çok dostluk gösteren bu soyun babası Durin'dir.
Aulé cüceleri yaratmak için emek verirken, eserini diğer Vala'lardan saklı tutmuştu; ama sonunda düşüncelerini Yavanna'ya açıp olan biten her şeyi anlattı. Sonra Yavanna dedi ki: "Eru merhametlidir. Şimdi görüyorum, kalbine neşe dolmuş, dolsun; çünkü sen yalnızca bağışlanma değil cömertlik de kazandın. Ama başarıya ulaşana dek bu düşünceyi benden sakladığın için; senin çocukların benim sevgimden doğan şeylere çok az ilgi duyacaklar. Babaları gibi, önce kendi elleriyle yarattıkları şeyleri sevecekler. Dünyayı kazıp duracak, dünyada yetişen ve yaşayan şeylere aldırış etmeyecekler. Birçok ağaç onların amansız demirinin darbelerini hissedecek."
Ama Aule yanıtladı: "Bu Ilûvatar'ın Çocukları için de geçerli; çünkü onlar da beslenecek ve kuracaklar. Senin krallığının varlıkları kendi içlerinde değer taşımalarına, Çocuklar gelmese de taşıyacak olmalarına rağmen, Eru onlara hükmetme verecek ve onlar da Arda’da buldukları her şeyi kullanacaklar; her ne kadar, Eru’nun iyi niyeti sayesinde, saygısız veya minnetsiz olmasalar da.”
“Nasıl dünyanın başlangıcına da Ainur’un düşüncelerine de varlık verdiysem, şimdi de senin arzunu öyle ele aldım ve ona orada bir yer verdim; ama başka hiçbir şekilde senin ellerinle yarattıklarını düzeltecek değilim, nasıl yarattıysan, öyle kalacaklar. Ama şuna izin verecek değilim, yani bunların benim tasarladığım İlkdoğanlar’dan önce gelmesine ya da sabırsızlığının ödüllendirilmesine. Şimdi taşların altında karanlıkta uyuyacak ve İlkdoğanlar Dünya’ya uyanmadan önce açığa çıkmayacaklar; o zamana dek, onlar ve sen bekleyeceksiniz, uzun görünse de. Ama vakit geldiğinde onları uyandıracağım ve onlar senin çocukların olacak; seninkilerle benimkiler, kabul ettiklerim ve seçtiklerim arasında sık sık çekişmeler doğacak.”
"Halkımızın üzerine," dedi Glóin, "bir huzursuzluk gölgesi düşeli çok yıllar oluyor. Bunun nereden geldiğini ilk başta fark edemedik. Kıyıda köşede fısıldanmalar başladı: Bizim dar bir yere sıkışıp kaldığımız, daha geniş bir dünyada daha büyük zenginlikler ve ihtişam bulacağımız söyleniyordu. Bazıları kendi dilimizde Khazad-dûm dediğimiz, dedelerimizin muazzam eseri Moria'dan söz ediyordu; artık nihayet oraya dönmek için yeterince güce ve nüfusa sahip olduğumuzu söylüyorlardı."
Glóin iç geçirdi. "Moria! Moria! Kuzey dünyasının Harikası! Haddinden fazla derinlere kadar kazıp, isimsiz korkuyu uyandırmıştık orada. Nicedir, Durin'in çocukları kaçtığından beri, Moria'nın engin malikâneleri bomboş yatıyordu. Ama şimdi gene hasretle adını anar olmuştuk; fakat korkuyorduk da, çünkü nice kralın ömrü boyunca Khazad-dûm'un kapılarından geçmeye cüret etmiş tek bir cüce vardı, o da Thrór idi ve orada can vermişti. Buna rağmen sonunda Balin fısıltıları dinledi ve gitmeye azmetti; Dâin ona iznini gönül rızasıyla vermedi gerçi, ama o yanına Ori'yi, Oin'i ve halkımızdan daha nicesini alıp güneye gitti.
"Bu otuz yıl kadar önceydi. Bir süre haber aldık onlardan, haberler de iyiye benziyordu: Moria'ya girmiş ve büyük işlere başlamışlardı. Sonra sesleri solukları kesildi ve o zamandan bu yana Moria'dan tek bir kelime bile gelmedi.
"Sonra, bir yıl kadar önce Dain'e bir ulak geldi, ama Moria'dan değil - Mordor'dan: Gece vakti Dâin'i cümle kapısına çağıran bir atlı. Onun deyimiyle Büyük Hükümdar Sauron, bizim dostluğumuzu dilermiş. Karşılık olarak da yüzükler verecekmiş, eskiden verdiği gibi. Ve haberci ısrarla hobbitlere dair sorular sordu: ne cins olduklarını, nerede yaşadıklarını. ''Çünkü'' dedi, ''Sauron sizlerin vaktiyle bunlardan birini tanımış olduğunuzu biliyor.''
"Bunun üzerine biz pek sıkıntılandık ve cevap vermedik. Derken atlı o korkunç sesini alçalttı, elinden gelse tatlı tatlı konuşacaktı. '''Sauron sizden sırf dostluğunuzun küçük bir nişanı olarak bu hırsızı yakalayıp,''' dedi aynen bu kelimeyle, '''ondan bir zamanlar çalmış olduğu küçük, kıymetsiz mi kıymetsiz bir yüzüğü rızası olsa da olmasa da geri almanızı istiyor. Bu Sauron'un gönlünü çelen basit bir oyuncak sadece, ama sizin iyi niyetinizin teminatı olacaktır. O yüzüğü bulursanız eskiden cüce atalarınızın olan üç yüzüğü geri alırsınız, Moria beldesi de ebediyen sizin olur. Sırf hırsızın haberini, hâlâ yaşayıp yaşamadığını, nerede yaşadığını bulsanız bile, hem büyük bir ödül hem de Hükümdar'ımın sonsuz dostluğunu kazanırsınız. Bir reddedin hele, o zaman işler pek de hoş görünmeyecektir gözünüze. Reddediyor musunuz?''
"Burada nefesi aynı bir yılan tıslaması gibi çıkınca etraftaki herkesin tüyleri diken diken oldu ama Dâin, ''Ne evet, ne hayır diyorum. Bu mesajı ve zarif kisvesinin ardında ne mana taşıdığını düşünmem icap ediyor,''dedi.
"O, iyi düşünün, ama çok uzamasın, dedi.
'"Vakit benim vaktim, istediğim kadar düşünürüm,' diye cevapladı Dâin.
"O, ''Şimdilik,'' diyerek karanlığın içine doğru sürdü atını.
"O geceden beridir, kasvet yüklü şeflerimizin yürekleri. Ulağın sesi öyle iç bulandırıcı olmasa da, sözlerinin hem tehdit ve hem de hile taşıdığından şüphe duyacak değildik; çünkü Mordor'a yeniden giren o kudretin değişmediğini ve eskiden bize daima hıyanet ettiğini zaten biliyorduk. Ulak iki kere geri geldi ve cevap alamadan gitti. Yıl devrilmeden bir kez daha gelecekmiş ve dediğine göre bu son olacakmış.
İşte böylece, Dâin nihayet Bilbo'yu Düşman'ın onu aradığından haberdar edeyim ve eğer mümkünse Düşman'ın bu yüzüğü, bu kıymetsiz mi kıymetsiz yüzüğü ne için istediğini öğreneyim diye, beni size yolladı. Ayriyeten, Elrond'dan da nasihat istirham etmekteyiz. Çünkü Gölge büyüyor ve yaklaşıyor. Vadi'deki Kral Brand'e de ulaklar geldiğini ve içine korku düştüğünü duyduk. Boyun eğeceğinden korkuyoruz. Ülkesinin doğu sınırları zaten savaşın eşiğinde. Eğer Düşman bizden cevap almazsa, hükmü altındaki insanları Kral Brand'e ve Dain'e karşı harekete geçirebilir."
...
Üç gün sonra, Kral'ın da söylemiş olduğu gibi Rohanlı Eomer geldi Şehir'e, yanında Yurt'un en cesur silahşorlarından oluşan bir atçan vardı. Eomer Şehir'de hoş karşılandı; Şölenlerin Büyük Salonu Merethrond'da masaya oturduklarında etrafındaki hanımların güzelliğini görerek hayretler içinde kaldı. Dinlenmeye çekilmeden önce de cüce Gimli'yi çağırttırdı ve ona şöyle dedi: "Glóin oğlu Gimli, baltan hazır mı?"
"Hayır, beyim," dedi Gimli. "ama çabucak alıveririm eğer ihtiyaç varsa."
"Kararını sen ver," dedi Eomer. "Çünkü hala aramızda Altın Orman'ın Hanımı hakkında söylenmiş birkaç sert söz var. Artık onu kendi gözlerimle de gördüm."
"O halde beyim," dedi Gimli "şimdi ne diyorsun?"
"Heyhat!" dedi Eomer. "Onun yaşayan en zarif hanım olduğunu söyleyemeyeceğim."
"O halde ben gidip baltamı alayım." dedi Gimli.
"Fakat önce şu özrümü söyleyeyim," dedi Eomer. "Eğer onu başkalarının yanında görmüş olsaydım, arzuladığın şeyi derdim. Fakat şimdi Kraliçe Arwen Akşamyıldızı'nı ilk sıraya koyuyorum ve artık kendi adıma bunu inkâr edecek herkesle dövüşmeye hazırım. Kılıcımı getirttireyim mi?"
Bunun üzerine Gimli yerlere kadar eğildi. "Hayır, benim açımdan affedildin beyim," dedi. "Sen Akşam'ı seçtin; ama benim sevgim Sabah'a verildi. Ve gönlüm yakında onun ebediyen geçip gideceğini söylüyor."
...
Yüzüklerin Efendisi’ni yazma sürecinde Tolkien, Hobbit’te oluşturmaya başladığı birçok arka plan öğesini geliştirdi. Tolkien, cüce dili Khuzdul'u oluşturmaya başladığında, bu dilin İbranice seslerin unsurlarını barındıran Sami benzeri bir dil olmasına karar vermişti. Ortaçağ Yahudi gruplarında olduğu gibi, Orta Dünya cüceleri de içinde yaşadıkları kültürün dilini konuşurlar ve içinde yaşadıkları kültürün kullandığı isimleri toplum içinde kullanırlar iken, kendi dillerini ve kendi dillerindeki gerçek isimlerini ise sır gibi saklı tutarlar. Khuzdul dilinde birkaç kelime kurgulayan Tolkien, ayrıca Khuzdul dili için bir run yazısı icat etti. Tolkien, Hobbit romanında Erebor dağının geri alınmasını gaye edinen cüce diasporasını, Yüzüklerin Efendisi’nde kaybedilen Moria’nın geri alınması gayesine adanmış olarak betimler. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’nin en önemli cüce karakteri Gimli'nin Galadriel'e gösterdiği büyük saygı ve Legolas ile kurduğu sağlam arkadaşlık bağı vasıtasıyla elf ve cüce ırkını yeniden barıştırır. Gimli-Legolas yakınlığı, "Yahudi olmayanların Yahudi aleyhtarlığı ve Yahudilerin kendilerini üstün görmeleri" sorununa Tolkien'in bir cevabı olarak görülmüştür.
Cüce tiplemesini kurgularken Yahudilikten esinlenmesi hakkında Tolkien, yazdığı bir mektupta bizzat şunları söyler:Alıntı yapılan: Humphrey Carpenter, ed. (1981), The Letters of J. R. R. Tolkien, Boston: Houghton Mifflin, 176, ISBN 0–395–31555–7“Cüceleri "Yahudiler" gibi tahayyül ettim: Yaşadıkları yerlerde aynı anda hem bir yurttaş hem de bir yabancı, yaşadıkları ülkenin dilini konuşurlar, fakat gizli dillerinden kaynaklanan bir şive farklılıkları vardır..."
"10 There was Motsognir the mightiest made • Of all the dwarfs, and Durin next; • Many a likeness of men they made, • The dwarfs in the earth, as Durin said. 11 Nyi and Nithi, Northri and Suthri, • Austri and Vestri, Althjof, Dvalin, • Nar and Nain, Niping, Dain, • Bifur, Bofur, Bombur, Nori, • An and Onar, Ai, Mjothvitnir, 12 Vigg and Gandalf, Vindalf, Thrain, • Thekk and Thorin, Thror, Vit and Lit, • Nyr and Nyrath, • Regin and Rathvith — now have I told the list aright. 13 Fili, Kili, Fundin, Nali, • Heptifili, Hannar, Sviur, • Frar, Hornbori, Fræg and Loni, • Aurvang, Jari, Eikinskjaldi. 14 The race of the dwarfs in Dvalin's throng • Down to Lofar the list must I tell; • The rocks they left, and through the wet lands • They sought a home in the fields of sand. 15 There were Draupnir and Dolgthrasir, • Hor, Haugspori, Hlevang, Gloin, • Dori, Ori, Duf, Andvari, • Skirfir, Virfir, Skafith, Ai. 16 Alf and Yngvi, Eikinskjaldi; • Fjalar and Frosti, Fith and Ginnar; • So for all time shall the tale be known, • The list of all the forbears of Lofar.
Tolkien'in İngilizce dilinde kaleme aldığı orijinal Orta Dünya yazılarında "dwarf" (cüce) kelimesinin çoğulunu kasten "dwarves" şeklinde kullandığı görülür. Yüzüklerin Efendisi’nin ilk basımının yayım yönetmeni, "dwarves" çoğulunu "dwarfs" olarak "düzeltmiştir". Tolkien'e göre "dwarf" kelimesinin tarihteki gerçek çoğullaması dwarrowes veya dwerrows şeklindedir. Kendisi, "dwarves" çoğullaması hakkında "bir parça kişisel kötü dilbilgisi" der. Yüzüklerin Efendisi Ek F'de konu hakkında şunlar yazılıdır:Alıntı yapılan: J.R.R. Tolkien“Görüleceği üzere, bu kitapta da Hobbit’te olduğu gibi "dwarves" kelimesi geçer, bunun aksine sözlükler bize dwarf kelimesinin çoğulunun dwarfs olduğunu söylüyor. Şayet ismin tekil ve çoğul şekillerinin kullanımı uzun zamandır birbirinden ayrı bir mecrada kullanılıyor ise, kelimemiz dwarrows (veya dwerrows) olmalıdır, aynen man ve men veya goose ve geese örneklerinde olduğu gibi.”
Bu kelimeye olan düşkünlüğüne rağmen Tolkien, dwarrow çoğulunu yazılarında sadece bir kez, Moria'nın diğer adlarından birisi olan Dwarrowdelf içinde kullanmıştır. Dwarrow çoğulu muhtemelen Tolkien'in kendi türetmesidir.
Tolkien dwarves (dwarf + s) çoğulunu, elves (elf + s) çoğullamasına benzeterek kullanmıştır. Fakat İngilizcedeki dwarf kelimesinin kökeni, benzer bir kelime olan scarf’ın (çoğ. scarves) kökeninden farklıdır. Dwarf kelimesi, eski Nors dilindeki dvergr kelimesi ile akrabadır, dvergr çoğul durumdayken dvorgr hâline gelir. Fakat Tolkien'in eserlerinde bu kelimeden hiç bahsedilmemiştir. İngilizce ve İskandinav dilleri arasındaki g/f değişimi ise çok daha eski tarihlerde gerçekleşmiştir.
“Bombur artık o kadar şişmanlamıştı ki kendi kendine kanepeden kalkıp da sofraya oturamıyordu, ancak altı genç cüce yerinden kaldırabiliyordu onu.”
“Odanın kaya duvarlarında bir sürü göz oyulmuştu ve bunların içinde de demir perçinli büyük tahta sandıklar vardı. Sandıkların hepsi kırılıp yağmalanmıştı; fakat birinin paramparça kapağının yanında bir kitabın kalıntıları duruyordu. Kitap kesilmiş, delinmiş ve yer yer yakılmıştı; isle ve kurumuş kan gibi daha başka koyu renkli izlerle o kadar lekelenmişti ki pek azı okunabiliyordu. Gandalf kitabı dikkatle kaldırdı, fakat beyaz taşın üzerine koyarken kitabın varakları çıtırdayarak kırılmaya başladı. Bir süre hiç konuşmadan kitabı derin derin inceledi. O varakları ihtiyatla çevirirken, yanında duran Frodo ve Gimli kitabın birkaç elden çıktığını ve hem Moria hem de Vadi rünleriyle, yer yerde Elfçe harflerle yazılmış olduğunu görebiliyorlardı.
Sonunda Gandalf bakışlarını kaldırdı. "Anladığım kadarıyla, Balin'in halkının neler görüp geçirdiğinin kayıtları bunlar," dedi. "Sanırım ilk olarak hemen hemen otuz yıl önce Gölgelidere Vadisi'ne gelişleriyle başlıyor: Sayfalara buraya varmalarından itibaren yıllara göre numara vermişler galiba. En üstteki sayfa bir-üç diye numaralandırılmış, yani baştan en az iki sayfa eksik. Şunu dinleyin!
"Orkları büyük kapıdan ve nöbetçi -galiba; bir sonraki kelime bulaşmış ve yanmış: muhtemelen odasından- atıp, birçoğunu vadideki parlak -sanırım- günışığında katlettik. Flói bir ok yiyip can verdi. Büyüğü o öldürdü. Sonra bir bulanıklık var, bulanıklığı takiben Flói'yi Aynagöl yanında çimenlerin altına yazıyor. Sonraki bir iki satırı okuyamıyorum. Sonra, Yerleşmek için Kuzey uçtaki yirmi birinci salonu aldık. Burada, gerisini okuyamıyorum. Bir hava bacasından söz ediliyor. Sonra, Balin divanını Mazarbul Odası'nda kurdu. "
"Kayıtlar Odası," dedi Gimli. "Sanırım şu anda oradayız" "Hmm, buradan sonra epey bir yerini okuyamıyorum," dedi Gandalf, "bir tek altın, Durin'in Baltası ve bir şey bir şey miğfer kelimeleri seçiliyor. Sonra, Balin artık Moria'nın hükümdarıdır. Bu bölüm böylece bitiyor galiba. Birkaç yıldızdan sonra başka bir el başlıyor, hasgümüşü bulduk, diye bir yazı görüyorum, daha sonra iyi dövülmüş bir şey, tamam buldum! mithril; son iki satır da Oin, Üçüncü Derinlik'in yukarı cephanelerini araması için, bir şey batıya doğru gidiyor, bir bulanıklık, Hollin kapısına."
Gandalf duraklayarak birkaç varağı kenara koydu. "Aynı şekilde birkaç sayfa var, oldukça özensiz yazılmış ve çok zarar görmüş," dedi; "fakat bu ışıkta pek fazla bir şey çıkartamıyorum. Epeyce kayıp varak olması gerek, çünkü sonraki varaklar beş diye numaralandırılmış, yani yerleşimin beşinci yılı sanırım. Bir bakalım! Yok, yok, çok fazla kesilmiş ve lekelenmiş; okuyamıyorum. Gün ışığında daha iyi bir şeyler çıkartabiliriz. Bir dakika! Bu güzel işte: Elf harfleriyle iri, rahat bir yazı."
"Ori'nin yazısıdır," dedi Gimli, büyücünün kolu üzerinden bakarak. "Çok güzel ve hızlı yazardı, genellikle de elf harfleri kullanırdı."
"Korkarım o güzel yazısıyla kötü haberler kaydetmek zorunda kalmış," dedi Gandalf. "Belirgin ilk sözcük elem, fakat satırın gerisi kaybolmuş, galiba önceki diye bitiyor yalnız. Evet, bu önceki olmalı, sonra da şöyle devam ediyor, gün, Kasım 'ın onu, Moria Hükümdarı Balin Gölgelidere Vadisi'nde vefat etti. Tek babına Aynagöl'e bakmaya gitmişti. Kayaların arkasına saklanmış bir ork onu vurdu. Orku telef ettik ama daha fazla sayıda... Doğudan, Gümüşdamarı'ndan çıkıp. Sayfanın geri kalan kısmı o kadar, silik ki hemen hemen hiçbir şey anlaşılmıyor, ama şu kadarını okuyabiliyorum, kapıları sürgüledik, sonra onları uzun süre tutabilir eğer ki, sonra galiba korkunç ve ıstırap.
Zavallı Balin! Üstlendiği unvanı beş sene bile taşıyamamış anlaşılan. Sonra ne olduğunu merak ettim; fakat son birkaç sayfayı çözecek kadar zaman yok. İşte sayfaların en sonuncusu. " Durdu ve iç geçirdi.
"Acı bir hikâye," dedi. "Korkarım sonlan kötü olmuş. Dinleyin! Dışarı çıkamıyoruz. Dışarı çıkamıyoruz. Köprü'yü ve ikinci salonu ele geçirdiler. Frár, Lóni ve Náli orada öldü. Sonra dört satır lekelenmiş, sadece şunları okuyabiliyorum 5 gün önce gitti. Son satırlar şöyle, göl Batı Kapısı'na kadar yükseldi. Sudaki Nöbetçi Oin'i kaptı. Dışarı çıkamıyoruz. Sonumuz geldi, sonra, davullar, derinliklerdeki davullar. Acaba ne demek istiyor. Son yazı, elf harfleriyle alelacele bir karalama: Geliyorlar. Başka bir şey yok." Gandalf durdu; sessizce düşünceler içinde kaldı.