Kayıp Rıhtım Arşiv Forum
Liman Kenti => Düşler Limanı => Şişedeki Mısralar => Konuyu başlatan: Son - 23 Eylül 2011, 18:10:06
-
Heryer karanlık
Bana biraz ışık verin
Karanlıktaki gerçeği görmek istiyorum
Soyut ve somut farketmez
Herşey yalan ve ölüyor
Işıktakiler yalan toz pembeler
Karanlığı görmek istemiyorum
Korkuyorum
Gerçeği görmekten ve yaşamaktan
Hissediyorum herşeyi ve hiçliği
Herkes öldü ve dirildi
Varolmayan ülkede
Karanlıkta,
Ve renksiz rüyalarda
-
Sessizliğe bürünmüş kızıl sokaklarda yürürüz beraber. Kafalarımız hep karmaşıktır. Gerçek mi değil mi? Hiç bilemedik. Biz ikiyiz. Hangimiz anlatıyoruz bunları, bilemiyoruz.
I
Hiçliğime
Eskilerin eskisiydi geldiğimde
Hiç koklayamadım çileği
Gizli bahçede yatan kırmızı çileği
Benim yasak elmamdı eskiden, eskiden
Gösteriler oldu şatafatlı
Rujlar sürüldü yaşlı dudaklara
Sahte güzellikler geldi dünyaya
Bilmezdim içtiğim şarap zehirdi
Gözlerim karardı bir anda
Heyecan vardı içimde
Belirsiz..
Hissettim mi bunları?
II
Doğal olmaya çalışan bene
Kendini kandırma bu kadar
Sen yoksun zaten
Varlığını kanıtlayamadın hep giyeceğin derilerinle
Düşünebildiğin zaman var mısın
Hayır yoksun hiçlikte
Hayallerimizde
Sadece aynamdaki yansımasın
Aynandaki yansımanım
Sessizliği özledim
Sadece ben olduğum zamanlardaki
Eskilerdeki ve rüyalardaki
Sadece yaşasaydın olmaz mıydı?
-
Güzel bir şiir olmuş eline sağlık. Diğerleri gibi basite kaçmamışsın ve anlattığın olguları güzel dolaylandırmışsın.
-
Takdir ettiğin için teşekkür ederim. Çalışmaya devam edeceğim.
-
Buna Nihilizm denir; ve tehlikelidir.
Ama felsefe yönünden değil de; edebi açıdan olaya bakılırsa; değişikti, güzeldi ve son ana kadar sıkılmadan okudum. Karamsar bir düşünceyi, hiç karamsarlık yaratmadan bizlere sunabildiğin için bana ancak tebrik etmek düşer; çünkü bu bir yetenektir.
Saygılar.
-
Yazılarını takip ediyorum Raisor ve beğeniyorum da. Gerçekten yeteneklisin. Patricia Highsmith'i anımsatıyorsun bazen. Sade bir yazıyla çok derinden etkileyebiliyorsun okuduğun ve eleştirdiğin için teşekkür ederim.
-
Bir hayran daha! :D
Teşekkür ederim :)
-
İnsan sevilmek mi ister? Değer verilmek? İkisi de paylaşılmaz kalbimde. Sadece yaşanır ve unutulur. Unutacaksak neden severiz arkadaşım?
Acı isterim bazen
Küçük kesikler belki
Hayattayım dedirtecek bana
Hayatta mısın arkadaşım
Sevgi isterim hep
Önemimi anlayayım
Gözleri değil belki
Sesleri sadece
İçimdeki insan yeter bana
Hep olmasa da yeter
Yanımdasın hiçlikte
Unutamam varlığını
-
Öpücükler değiştirir bilirsin
Farkını hissedersin bazen
Zulmünü de şehvetini de
Havva'nın kızının
Hey ademoğlu iste beni
Dudaklarımı ve vücudumu
Seni değiştirecek eşsiz dünya
Ayrılamayacaksın benim için
Korktuğun ölüm benim
Seni baştan çıkaran ve arzulayan
Öteki dünyada bulamayacaksın kendini
Sensiz dünya zaten senin değil ki
Ölüm mü istiyorsun ademoğlu
Kan ve vahşet vereyim sana
Zevk mi alıyorsun ademoğlu
Üstü kapalı gururlu katliamdan
-
Acelem var içimde
Gözbebekleri küçüldü
Sesler kısıldı günlerce
Aşklar başladı, aykırı
Hey sen dokunabilir misin bana
Hey sen hissedebilir misin beni
Hey sen bırak bunları dinle sadece
Ölüm geldi mi
Acelesi yaşam mı giden
Seni gördüm mü ben
Ki görsem dokundum mu
Sev beni var olduğumu hisset
Hissettir bana
-
Terkedişlere bir şiir
Yaşlı gözler uğurlar sıcak sarılmaları
Düğümlenmiş boğazlar gülerek kendini kandırır, geri gel beri gel
Son öpücüklerdir en değerlileri
Ölmüşsündür, hayat geçer bir film şeridi gibi
İçgüdülerim vardı bir zamanlar
Bir hayatlar yaşadık, kısa
Kokunu özledim sanki hep varmış gibi
Ağlayamam gözler istemez
Son anımız mıydı ki bu
Anların sonu mu var hep yaşadığımız
Her renk saydam artık göremem
Seni ve kendimi
-
Dünayayı satan adamla yüzyüze
Selam sana Kurt Cobain
Anlarsın dertleri belki
Sözlerin söylendi ve atıldı çöplere
Kendimizi bıraktık sana
Şarkılarına sana değil
Kafalarımızı patlattık tüfekle
Kadın elbiseleri giydik hoş
Özledik mi be arkadaş
Aşkı sevgiyi
Hayır! Nefret ve snobluk güzelliktir hala
Kapitalist dünyada
Sevişme savaş güzelim
Savaşmak yakışır insanıma
Kafiyeleri bırak haykır bakalım ne var içinde canım benim
Anlat haykır iste bizi
-
Güzeldi.
-
Bir kadın var
Siyah saçları kısa
Önünde simsiyah çakıl taşları
Dizilmiş üst üste
Geriden izler bir yabancı sessizce
Ben bakarım köpüren denize
Soluk dalgalarına
Gelir bir koku
Ölüm sarsar bizi
Hiç sarsamadığı kadar
Tattık onu rüyalarda
Tadıyoruz
Uzun ve güçlü bir adam
Yaklaşır kadına
Şiddet gördüm rüyalarda
Görüyorum hala
Mutlu oldular bir anda
Yuvarlanıyorlar kumlarda
Umursamaz ama aşık bakışlar
Onlar artık başka insanlar
Kızıl saçlı kadın
Ve adam ben
Yuvarlanıyoruz kumlarda
Çakırkeyif
Gördüm bir renk
Saçların kızıllığını
Tattım sadece tattım
Rüyalarımı
Kokuları kokladım olabildiğine
Seni seviyorum
Tanrım ve kadınım
Hoşça kal mutlu kal.
-
Rıhtımda yazdıklarını beğenerek, ilgiyle takip ettiklerimden birisin. Ruh halimi yansıtan bu güzel şiir için teşekkür ederim. Baştan sona çok güzeldi.
-
Okuduğun için teşekkürler ve yorumun için ayrıca sağ ol. Beğenmene sevindim.
-
Ben öldüm
Kendi ellerimim arasında
Kendi gözlerimle
Sonsuz hüzün getiren hiçlik ile
Belki bir hiçiz
Var olmayı kan ile ödüllendiren
Savaşıp
Yakan
Somutuz hep elbet
İnsanız(!) elbet
Korkmuyoruz
Sinirliyiz
Çünkü insanız
Doğallığımızı sattık tanrıya
Öfkemizi aldık şeytandan
Ve evet öldüm kendi ellerimde
İnsanım elinde
Onun elinde
Onun eliyle
Onunla
Benim bir pençem var
Sökülmüş tırnaklarımla kazıyorum
Kayalardan mezarımı
İnsanım ev yapmış belki
Mezarımda yaşamayın ademoğlu
Sizden korkuyorum
Sinirlenemiyorum
Korkuyorum
Söz söylemeyin insanoğlu
Ağlayın bağırın.
Aşk yapın
Korkun
Mantığınızı istemiyorum
Sizi ve binalarınızı da
Ben eski maymunlarımı
Eski gerçekleri istiyorum
Hiç önemi olmayan
-
Seni gördüm
Elinde fırçan
Sonu olmayan tuvalin
Ve yaptığın küçük resimler
Anlamını bilmediğin ama sevdiğin
Yarattığın resimler
Beni severdin eskiden
Ben de seni
Zor olan işini güçleştiren
Sana küfreden
Nefret eden
Şah eserinden
Aşağılık kulun ben
İnsanlığımızı sevmeyen
Anlamını çöezemeyen
İstemeyen
Seni sevdim
Üzgünsün çünkü
Yarattığın gözyaşları akıyor durmadan
Dumanlı gözlerinden
Pişmansın ama yine de
Bırakamıyorsun
Korkutmak da
Bıkmak da
Yaramadı bize
Aşk da yaramadı
Satıldık birbirimize
Ve bitirdik doğallığımızı
Özür dilerim
Beğenemedim tablonu
Yazmayı dene
Belki işe yarar.
-
Bir şarap bir sigara
Ellerimde
Paspallık ve isyan
İçimde
Sarhoşum dostlar
Dünyamda
Bırakın göçelim
Gidelim
İsterim özgür olsun
İnsanlar
İyi olsun
İnsanlar
Sizi sevdim
Seviyorum
Gözlerinizden okuyorum
İnsanlar
-
Kızıl saçlarda koşuyorum ne güzel. Uzaktan bir sesleniş var sanki tanıdık... Saçlar güzel kokuyor. Ama sadece kokuyorlar. Bir arabadayım, beriye bakıyorum. Ve arkada bir kilise korosu. Ağlamak geliyor içimden ama ağlayamıyorum, ben yokum bu diyarda.
Sabah-7,15- Sınıfa Varış
Birkaç aylık arayla tekrar aynı işkence. Ama ne fark eder sonuçta bir işkenceyi yaşıyoruz. Sözlerimiz vardı hiç söyleyemeyeceğimiz, göremeyeceğimiz. Buruşuk yataktan kalkıp hafiften silkiniyorum. Geride bıraktığım yatak adeta beni çağırıyor biraz daha uyu diye. Bakmamam lazım yoksa uyurum. Üstüme bir hırka geçirip banyoya gidiyorum aklım kimbilir nerede. Kil sabunu ve aknilox dan sonra yüzümü yıkayorum. Sivilcelerimi geçiren bu iki mucize. Herşeyi siktiredip de onları neden önemsiyorum hiçbir fikrim yok. Aynada bana bakıyorlar. Olmak istediklerim ve olamadıklarım, yanlış tepkilerim, ve dayak yiyişlerim, ağlamalarım düşünmekten, ve uzun saçlarım. Evet, saçlarımı kestirmemiştim ve kim bilir kaç tane gerizekalı hoca buna kızacaktı. Daha okula gitmeden bıkmıştım. Kahvaltı faslında nesquik ve zeytin. Uyandığımda herşeyin tadı bir farklı gelir zaten. Evet yemek de bitti. Üstüme üniformamı da giyip gideyim artık. Üzerimdeki giyilmekten yıpranmış tişörte bakıyorum. Çıkarmak çok zor, bir de yeni bir tişört mü giyeyim? Gömleği geçir üzerine gitsin işte. Pantolonu da giydik mi tamam. Hazırız. Odadan çıkmadan önce geçen seneden beri kullanmadığım parfümü görüyorum. İzmire gittiğimde burada bırakmıştım sanırım. Hala içinde mavi sıvısıyla bana bakıyor. Kötü kokmak istemem belki yeni öğrencilerden güzel kızlar vardır düşüncesiyle bir iki fıs fıs sıkıyorum. Ve o koku.
Geçen sene yaşadığım herşey bir anda aklıma geliyor. Sanki ölüyorum ve film şeridi bir sene geçiyor karşıma. er iğrenç gün her anlamsız insan her aşağılanma ve her arzu. Pişmanlıklarım ve övündüklerim. Sonra karşımda ben varım. Bir bakış var, bakışda öfke var ve öfke hiç de sakin değil. Suratıma inen bir yumruk beni bayıltıyor.
Uyandığımda geç kalmışım haliyle okula. Bir anda gerçekliğe dönüp acele etmem aklıma geliyor. Nerden gelir bu acelecilik içgüdüsü. Bu korku. Eskiden mağaralarda yaşarken bir hayvanın bize saldırmadan önce hissettiğimiz korkunun buraya gelmesi herhalde neandertel insanlarını üzüyordur. Konudan sapmadan evden çıkıyorum. Ayakkabıları giymek hayli zor şu ayakkabı giyeceklerini yapan adam harbiden helal olsun. Asansör hep 5. katta ve dünyanın en yavaş asansörü beklerken küfredip salak salak etrafına bakarsın burada olsan. Ve geldi. Ağır kapıyı açarken çantam yere düşüyor ve yine küfürler eşliğinde asansördeyim. Ne bu stres bu şiddet dostum diyorum kendime aynaya bakarken. Bunlardan hangisi benim bana bakan mı yoksa benim baktığım mı? 2 kat aşağı inerken tosba asansörle aklıma bir sürü fikir gelir hep ve hepsi aynalarla ilgilidir. Asansörden felsefi düşüncelerle çıkışım ve bu konularda düşünmem ile kendimi otobüste buluyurum. "Dıt!" bukart'da hiç kuruş kalmamış. Şimdi başkalarından istemeliyim. Başklarına muhtaç olmak beni kahreder ama en çok düştüğüm durumdur bu muhtaçlık. Bir kaç denemeden sonra doğru insanı bulup iki lirayla otobüste varlığımı sürdürüyorum. Boş bulduğum bir cam kenarı ve camdaki adama çarpan kafam. Tak tak acı değil sadece huzur veren ve beni mutlu eden bu ses. Bunun nedenini sonra anlatacağım. Adam bana bakıyor bana benziyor. Yanıma oturmuş ama koltuğu otobüsün dışında. Ve aynı öfke aynı yumruk.
Ufak bir sızma ile otobüsten inerken hala var olmak ve olmamak arasında kalmışken terminaldeyim. Servisi uyuduğum için kaçırmıştım ama hangi servise bineceğimi de zaten bilmiyordum yani kaçırdığım şeyi mutlaka kaçıracaktım bu kaçınılmaz bir aceleydi. " Orhangazi! Yalova!" o tombik adam gene aynı yerde bağırıyordu. Ücret üç buçuk liraydı ama neyseki üstümdeki gömlek kravattan yırtmıştım bir lira kardayım. Nerede ineceğimi iblmiyorum. Bu yolu ne kadar çok gitmiş olsam da nerede ineceğimi bilmiyorum. Herseferinde birbirine benzeyen duraklar ve aynı yol devam ediyor ufak aralarla sanki rüyamın bitişi gibi. Ama kaptana söylemiştim beni orhangazi terminalinde bırak diye. Ve evet o tombik adam beni yerinde bıraktı.
Minibüsden inerken aklımda kızlar var. Bir de geçen seneden kalma sevmediğim ama bağlandığım arkadaşlarım. Hiçbiri benim hakkımdaki saçmalıkları bilmiyor ve umurlarında da değil zaten. Onlar köpeğe benzer ufak bir okşama ve arkadaşlık o okşama ise bursaspor maçlarıdır. Derken minübüse binmişim. Tek başımayım. Ve o anda farkediyorumki ben bu işkenceyi bu mahpushaneyi özlemişim. Bu salak kasabayı da özlemişim. Neden? Bilmiyorum ama özlem var bu işin içinde geleceğin özlemi sanki." okul!" şoförün durak bağırmasıyla somut dünyaya dönüyorum içseslerimden aniden. Hızlıca iniyorum minübüsten. Ve karşımda "okul" var. Ufak bir yokuş, mavi salak kapısına vardık. Kravatımı bağlayarak bahçeye doğru giderken sıra olmuş öğrenciler gardiyan suratlı öğretmenlar ve bakışları bana çevriliyor. Belliki müdür yardımcısının konuşmasını bölmüş oluyorum şu an. "Hadi acele et!" sanki ben başka bir şey yapıyorum. O acelelik ruh halinden kalkamadımki bir türlü. Eski arkadaşları bulup yanlarına gidiyorum. Kızlar ve erkekler sırayla selamlaşmalar ve istiklal marşı. Herbirimiz bambaşka şeyler düşünürken söylenen bir marşın ne kadar anlamı olabilir ki? Gözüm dokuzuncu sınıflara çevriliyor. Güzel kızlar var mı acaba(!) tabii ki yok kimi kandırıyorsun. Sen bahtsız bir gençsin Umutcuğum. Of ne ergenim aklım fikrim hep karşı cinste diyorum bazen ama şu gerçek aklıma geliyor ben erkeğim. Ve işim gücüm yok.
Sırayla isimler okunuyor ve sınıflar belirleniyor. En son sınıfa kalıyorum. 10-F ne saçma bir şube "F". Sınıfta geçen seneden hiç muhabbetim olmayan elemanlar var. Önde bir kız oturuyor. İki perçemli saçı ve arkadan kısa bir örgü. Turuncu saç boyası. Görebildiğim bu kadar ama hoş geliyor gözüme bir iki saniye de olsa.
-
Bir iki yere takılmış olsam da geneli güzeldi. Elinize sağlık
-
Teşekkürler seri olarak devam ettirmeyi düşünüyorum.
-
- İlk Sonsuz Bakış -
Nasıl hayal etmiştim ben bugünü? Güzel kızlar, sağlam arkadaşlar, sevilen bir insan. Dürüstlük iyilik getirmez herzaman. Hatta hiçbir zaman. Düşündüğüm herşeyi dile getirmemeliydim belki de. Belki sadece yaşayıp gitmeliydim ama olmadı işte. Kimsenin umrunda değilim ve önümdeki turuncu saçlı kıza bakıyorum. O kız gitmişti ama ben onu hala orada görüyordum. Beni çekmişti. Hem de hiç tanımadan."Naber hacı?" gelen sesi tanıyordum. Geçen sene grup kurma hayallerimi onunla paylaşıp bana ortak olmuştu ama ne bateri almıştı ne de gitar sadece hayal etmişti. Sonra da unutmuştu. "Selam" kayıtsız bir selamdı bu, böyle olmasını istememiştim ama öyleydi işte." Gel kantine gidelim, Buseler orada." Buse. Buse klasik iri iyi kızdı. Herkesin arkadaşıydı ve tatlıydı. Benim de arkadaşımdı Buse. Herzaman herşeyi normal karşılar ve hoşgörürdü. Şimdiden mutlu olmuştum." İyi madem gidelim." sanırım bilerek olmuyordu bu. İnsanlardan bıkmış olmamdan snobluk içim dışım olmuştu. Ama istemeyerek olmuştu ve yakından tanıyanlar bunu kastetmediğimi bilirlerdi ama yeni tanışan biri benim tam bir mal ve kendini beğenmiş bir kadıköy bebesi olarak görebilirdi, olağandı.
" Aaa! Umut naber hiç arayıp sormuyorsun." diyecek bir sözüm yoktu. Çünkü bu böyleydi arayıp sormazdım insanları işim olmadıkça. Menfaatlari uğruna iyi şeyler yapan biriydim ben. Ve hiç şikayet etmedim bundan. " Ee nasılsın?" sanırım uzunca süre düşünmüştüm ve insanlar doğal olarak tepki vermişlerdi. " Fena değil, her zamanki gibi saçmalıyorum." içten bir cevap ama yine kayıtsız. Ama bir yandan da hoşuma gidiyor bu. İçimde böyle olan bir insan da var hep beni yumruklayan ve acımasız olmamı isteyen. Ama beni her koşulda koruyup kollayan. Henüz bunu anlamamıştım ama ileride anlayacaktım." Sen nasılsın?" suratımda olmazsa olmaz aptal gülüşüm yerleşmişti. Uyum sağlamıştım. Hep sağlardım ama dıştan. İçimden hep küfreder, kendimi hayata nasıl bir fahişe gibi sattığıma acır üzülürdüm ve yine üzülüyordum çünkü gülmek istemiyordum. Ama güldüm ve insanlara kendimi satmış oldum. Sahte duygularım özümü kemirdi ve kenarda bıraktı belki ileride yine kemirmek ister diye. " İyi işte - ayy mehmete bak çok tatlıı-" hiç değişmemişti hala o azgın kızdı. Ama o Mehmet kara kuru bir şeydi ne buluyordu onda bilmiyorum. Kıskanmıyordum sadece anlayamıyordum. Sanırım büyük olmasıydı sorun yaşça büyük olması. Neyse sapmayalım konudan. Gözlerimle Emre'yi aradım. Geçen sene O'nla hep iyi olmuştum. Ve iyi birisiydi gerçekten bir adamdı ve öyle kalacaktı. Evet buldum onu tenis oynuyordu masa tenisi. Yanıma çağırdım bağırarak. Biraz Fazla bağırdım ve insanlar bir iki saniye bana döndüler. Ufak bir utanç ve kısık bir sesle "emre". " Oo Umut naber özlettin kendini." bu laflar çok hoşuma gitmişti sevilmeyi seviyordum." Özletirim ben. Vay benim tinercim vay. Ee hayat nasıl?" " Ne yapalım ya kızlar felan işte." " İyi iyi güzel." " Sende ne var ne yok?" " Sevgili sevmem biliyorsun uğraşmak istemem genelde" " Neyse boşver. Öğle teneffüsünde kaçalım mı?" " Olur iyi olur. Zaten ilk gün bi bok yok okulda." "Tamam görüşürüz sonra" " Hadi bay bay"
Elim istemsizce cebime gitti. Sigaram. Evet hala güvende. Öğleye kadar beklemeliyim. Ki rahat içebilirim. Gözüme yine o turuncu saçlar ilişti. Yüzünü görmüştüm bu kızın. Ama hiç dikkatimi çekmemişti eskiden. Bir an göz göze geldik. Ama önemsiz bir bakışmaydı sadece. Ve ben yine o anda kaldım. Sonu gelmeyen yeşil gözler. Bakışını sevmiştim. Saftı ve gerçekti, özümü uyandırabilecek kadar gerçek. Beni çağırıyordu o gözlerin bakışları. Tekrar tekrar hissettimo bakışları. Düşündüğüm herşeye değerdi bu bakışlar, herşeyi onun uğranda bırakabilirdim. Ve bırakacaktım. " Umut nereye daldın öyle?" " Hı, hee... yok öylesine ya." " Gel yukarı çıkalım esk arkadaşlarla konuşuruz." " Tamam hadi gidelim" Bunu bana ben söylemiştim. Durumu kabullenmemişti bir kısmım. Bu zayıflıktı ona göre ve engel olmuştu.