Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Liman Kenti => Düşler Limanı => Şişedeki Mısralar => Konuyu başlatan: Son - 23 Eylül 2011, 18:10:06

Başlık: Hiçlik/Dürtüler
Gönderen: Son - 23 Eylül 2011, 18:10:06
Heryer karanlık
Bana biraz ışık verin

Karanlıktaki gerçeği görmek istiyorum
Soyut ve somut farketmez

Herşey yalan ve ölüyor
Işıktakiler yalan toz pembeler

Karanlığı görmek istemiyorum
Korkuyorum

Gerçeği görmekten ve yaşamaktan
Hissediyorum herşeyi ve hiçliği

Herkes öldü ve dirildi
Varolmayan ülkede

Karanlıkta,
Ve renksiz rüyalarda
Başlık: Hiçlik/Dürtüler
Gönderen: Son - 13 Ekim 2011, 16:42:46
 Sessizliğe bürünmüş kızıl sokaklarda yürürüz beraber. Kafalarımız hep karmaşıktır. Gerçek mi değil mi? Hiç bilemedik. Biz ikiyiz. Hangimiz anlatıyoruz bunları, bilemiyoruz.

 I
 
 Hiçliğime
 
 Eskilerin eskisiydi geldiğimde
 Hiç koklayamadım çileği
 Gizli bahçede yatan kırmızı çileği
 Benim yasak elmamdı eskiden, eskiden

 Gösteriler oldu şatafatlı
 Rujlar sürüldü yaşlı dudaklara
 Sahte güzellikler geldi dünyaya
 Bilmezdim içtiğim şarap zehirdi

 Gözlerim karardı bir anda
 Heyecan vardı içimde
 Belirsiz..
 Hissettim mi bunları?

 II

 Doğal olmaya çalışan bene
 
 Kendini kandırma bu kadar
 Sen yoksun zaten
 Varlığını kanıtlayamadın hep giyeceğin derilerinle
 Düşünebildiğin zaman var mısın

 Hayır yoksun hiçlikte
 Hayallerimizde
 Sadece aynamdaki yansımasın
 Aynandaki yansımanım

 Sessizliği özledim
 Sadece ben olduğum zamanlardaki
 Eskilerdeki ve rüyalardaki
 Sadece yaşasaydın olmaz mıydı?
Başlık: Ynt: Hiçlik/Dürtüler
Gönderen: Malkavian - 13 Ekim 2011, 16:49:23
Güzel bir şiir olmuş eline sağlık. Diğerleri gibi basite kaçmamışsın ve anlattığın olguları güzel dolaylandırmışsın.
Başlık: Ynt: Hiçlik/Dürtüler
Gönderen: Son - 13 Ekim 2011, 17:26:56
 Takdir ettiğin için teşekkür ederim. Çalışmaya devam edeceğim.
Başlık: Ynt: Hiçlik/Dürtüler
Gönderen: Raisor - 13 Ekim 2011, 20:22:42
Buna Nihilizm denir; ve tehlikelidir.

Ama felsefe yönünden değil de; edebi açıdan olaya bakılırsa; değişikti, güzeldi ve son ana kadar sıkılmadan okudum. Karamsar bir düşünceyi, hiç karamsarlık yaratmadan bizlere sunabildiğin için bana ancak tebrik etmek düşer; çünkü bu bir yetenektir.

Saygılar.
Başlık: Ynt: Hiçlik/Dürtüler
Gönderen: Son - 13 Ekim 2011, 20:41:07
 Yazılarını takip ediyorum Raisor ve beğeniyorum da. Gerçekten yeteneklisin. Patricia Highsmith'i anımsatıyorsun bazen. Sade bir yazıyla çok derinden etkileyebiliyorsun okuduğun ve eleştirdiğin için teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Hiçlik/Dürtüler
Gönderen: Raisor - 13 Ekim 2011, 21:14:16
Bir hayran daha! :D

Teşekkür ederim :)
Başlık: İnsana Mektup
Gönderen: Son - 17 Ekim 2011, 17:42:09
 İnsan sevilmek mi ister? Değer verilmek? İkisi de paylaşılmaz kalbimde. Sadece yaşanır ve unutulur. Unutacaksak neden severiz arkadaşım?

 Acı isterim bazen
 Küçük kesikler belki
 Hayattayım dedirtecek bana
 Hayatta mısın arkadaşım

 Sevgi isterim hep
 Önemimi anlayayım
 Gözleri değil belki
 Sesleri sadece

 İçimdeki insan yeter bana
 Hep olmasa da yeter
 Yanımdasın hiçlikte
 Unutamam varlığını
Başlık: Ynt: İnsana Mektup
Gönderen: Son - 18 Ekim 2011, 17:20:59
  Öpücükler değiştirir bilirsin
  Farkını hissedersin bazen
  Zulmünü de şehvetini de
  Havva'nın kızının

  Hey ademoğlu iste beni
  Dudaklarımı ve vücudumu
  Seni değiştirecek eşsiz dünya
  Ayrılamayacaksın benim için

  Korktuğun ölüm benim
  Seni baştan çıkaran ve arzulayan
  Öteki dünyada bulamayacaksın kendini
  Sensiz dünya zaten senin değil ki

  Ölüm mü istiyorsun ademoğlu
  Kan ve vahşet vereyim sana
  Zevk mi alıyorsun ademoğlu
  Üstü kapalı gururlu katliamdan
Başlık: Acelem var
Gönderen: Son - 24 Ekim 2011, 17:25:18
 Acelem var içimde
 Gözbebekleri küçüldü
 Sesler kısıldı günlerce
 Aşklar başladı, aykırı

 Hey sen dokunabilir misin bana
 Hey sen hissedebilir misin beni
 Hey sen bırak bunları dinle sadece
 Ölüm geldi mi

 Acelesi yaşam mı giden
 Seni gördüm mü ben
 Ki görsem dokundum mu
 Sev beni var olduğumu hisset

 Hissettir bana
Başlık: Saçmalıklar arasından bir başkası
Gönderen: Son - 07 Kasım 2011, 19:53:59
 Terkedişlere bir şiir



 Yaşlı gözler uğurlar sıcak sarılmaları
 Düğümlenmiş boğazlar gülerek kendini kandırır, geri gel beri gel
 Son öpücüklerdir en değerlileri
 Ölmüşsündür, hayat geçer bir film şeridi gibi

 İçgüdülerim vardı bir zamanlar
 Bir hayatlar yaşadık, kısa
 Kokunu özledim sanki hep varmış gibi
 Ağlayamam gözler istemez

 Son anımız mıydı ki bu
 Anların sonu mu var hep yaşadığımız
 Her renk saydam artık göremem
 Seni ve kendimi

Başlık: İnsanım sen misin
Gönderen: Son - 07 Kasım 2011, 21:30:10
 Dünayayı satan adamla yüzyüze
 Selam sana Kurt Cobain
 Anlarsın dertleri belki
 Sözlerin söylendi ve atıldı çöplere
 
 Kendimizi bıraktık sana
 Şarkılarına sana değil
 Kafalarımızı patlattık tüfekle
 Kadın elbiseleri giydik hoş
 
 Özledik mi be arkadaş
 Aşkı sevgiyi
 Hayır! Nefret ve snobluk güzelliktir hala
 Kapitalist dünyada
 
 Sevişme savaş güzelim
 Savaşmak yakışır insanıma
 Kafiyeleri bırak haykır bakalım ne var içinde canım benim
 Anlat haykır iste bizi
Başlık: Ynt: İnsanım sen misin
Gönderen: zçaiqü - 09 Kasım 2011, 14:52:36
Güzeldi.
Başlık: Bir Rüyayız Sadece
Gönderen: Son - 13 Kasım 2011, 16:37:28
 Bir kadın var
 Siyah saçları kısa
 Önünde simsiyah çakıl taşları
 Dizilmiş üst üste

 Geriden izler bir yabancı sessizce
 Ben bakarım köpüren denize
 Soluk dalgalarına
 Gelir bir koku

 Ölüm sarsar bizi
 Hiç sarsamadığı kadar
 Tattık onu rüyalarda
 Tadıyoruz

 Uzun ve güçlü bir adam
 Yaklaşır kadına
 Şiddet gördüm rüyalarda
 Görüyorum hala

 Mutlu oldular bir anda
 Yuvarlanıyorlar kumlarda
 Umursamaz ama aşık bakışlar
 Onlar artık başka insanlar

 Kızıl saçlı kadın
 Ve adam ben
 Yuvarlanıyoruz kumlarda
 Çakırkeyif

 Gördüm bir renk
 Saçların kızıllığını
 Tattım sadece tattım
 Rüyalarımı

 Kokuları kokladım olabildiğine
 Seni seviyorum
 Tanrım ve kadınım
 Hoşça kal mutlu kal.
Başlık: Ynt: Bir Rüyayız Sadece
Gönderen: Richard Fannin - 13 Kasım 2011, 16:50:36
Rıhtımda yazdıklarını beğenerek, ilgiyle takip ettiklerimden birisin.  Ruh halimi yansıtan bu güzel şiir için teşekkür ederim. Baştan sona çok güzeldi.
Başlık: Ynt: Bir Rüyayız Sadece
Gönderen: Son - 13 Kasım 2011, 16:53:24
 Okuduğun için teşekkürler ve yorumun için ayrıca sağ ol. Beğenmene sevindim.
Başlık: Beni ellerim öldürdü
Gönderen: Son - 15 Kasım 2011, 22:04:29
 Ben öldüm
 Kendi ellerimim arasında
 Kendi gözlerimle
 Sonsuz hüzün getiren hiçlik ile

 Belki bir hiçiz
 Var olmayı kan ile ödüllendiren
 Savaşıp
 Yakan

 Somutuz hep elbet
 İnsanız(!) elbet
 Korkmuyoruz
 Sinirliyiz

 Çünkü insanız
 Doğallığımızı sattık tanrıya
 Öfkemizi aldık şeytandan
 Ve evet öldüm kendi ellerimde

 İnsanım elinde
 Onun elinde
 Onun eliyle
 Onunla

 Benim bir pençem var
 Sökülmüş tırnaklarımla kazıyorum
 Kayalardan mezarımı
 İnsanım ev yapmış belki

 Mezarımda yaşamayın ademoğlu
 Sizden korkuyorum
 Sinirlenemiyorum
 Korkuyorum

 Söz söylemeyin insanoğlu
 Ağlayın bağırın.
 Aşk yapın
 Korkun
 
 Mantığınızı istemiyorum
 Sizi ve binalarınızı da
 Ben eski maymunlarımı
 Eski gerçekleri istiyorum

 Hiç önemi olmayan
Başlık: Tablonu sevmedim
Gönderen: Son - 20 Kasım 2011, 22:38:36
 Seni gördüm
 Elinde fırçan
 Sonu olmayan tuvalin
 Ve yaptığın küçük resimler

 Anlamını bilmediğin ama sevdiğin
 Yarattığın resimler
 Beni severdin eskiden
 Ben de seni

 Zor olan işini güçleştiren
 Sana küfreden
 Nefret eden
 Şah eserinden

 Aşağılık kulun ben
 İnsanlığımızı sevmeyen
 Anlamını çöezemeyen
 İstemeyen

 Seni sevdim
 Üzgünsün çünkü
 Yarattığın gözyaşları akıyor durmadan
 Dumanlı gözlerinden

 Pişmansın ama yine de
 Bırakamıyorsun
 Korkutmak da
 Bıkmak da
 
 Yaramadı bize
 Aşk da yaramadı
 Satıldık birbirimize
 Ve bitirdik doğallığımızı

 Özür dilerim
 Beğenemedim tablonu
 Yazmayı dene
 Belki işe yarar.
 
Başlık: Sarhoşum Dostlar
Gönderen: Son - 26 Kasım 2011, 20:13:33
 Bir şarap bir sigara
 Ellerimde
 Paspallık ve isyan
 İçimde

 Sarhoşum dostlar
 Dünyamda
 Bırakın göçelim
 Gidelim

 İsterim özgür olsun
 İnsanlar
 İyi olsun
 İnsanlar

 Sizi sevdim
 Seviyorum
 Gözlerinizden okuyorum
 İnsanlar
Başlık: Hayaller ve Gerçekler
Gönderen: Son - 07 Aralık 2011, 23:34:29
 

 Kızıl saçlarda koşuyorum ne güzel. Uzaktan bir sesleniş var sanki tanıdık... Saçlar güzel kokuyor. Ama sadece kokuyorlar. Bir arabadayım, beriye bakıyorum. Ve arkada bir kilise korosu. Ağlamak geliyor içimden ama ağlayamıyorum, ben yokum bu diyarda.

 Sabah-7,15- Sınıfa Varış

 Birkaç aylık arayla tekrar aynı işkence. Ama ne fark eder sonuçta bir işkenceyi yaşıyoruz. Sözlerimiz vardı hiç söyleyemeyeceğimiz, göremeyeceğimiz. Buruşuk yataktan kalkıp hafiften silkiniyorum. Geride bıraktığım yatak adeta beni çağırıyor biraz daha uyu diye. Bakmamam lazım yoksa uyurum. Üstüme bir hırka geçirip banyoya gidiyorum aklım kimbilir nerede. Kil sabunu ve aknilox dan sonra yüzümü yıkayorum. Sivilcelerimi geçiren bu iki mucize. Herşeyi siktiredip de onları neden önemsiyorum hiçbir fikrim yok. Aynada bana bakıyorlar. Olmak istediklerim ve olamadıklarım, yanlış tepkilerim, ve dayak yiyişlerim, ağlamalarım düşünmekten, ve uzun saçlarım. Evet, saçlarımı kestirmemiştim ve kim bilir kaç tane gerizekalı hoca buna kızacaktı. Daha okula gitmeden bıkmıştım. Kahvaltı faslında nesquik ve zeytin. Uyandığımda herşeyin tadı bir farklı gelir zaten. Evet yemek de bitti. Üstüme üniformamı da giyip gideyim artık. Üzerimdeki giyilmekten yıpranmış tişörte bakıyorum. Çıkarmak çok zor, bir de yeni bir tişört mü giyeyim? Gömleği geçir üzerine gitsin işte. Pantolonu da giydik mi tamam. Hazırız. Odadan çıkmadan önce geçen seneden beri kullanmadığım parfümü görüyorum. İzmire gittiğimde burada bırakmıştım sanırım. Hala içinde mavi sıvısıyla bana bakıyor. Kötü kokmak istemem belki yeni öğrencilerden güzel kızlar vardır düşüncesiyle bir iki fıs fıs sıkıyorum. Ve o koku.

 Geçen sene yaşadığım herşey bir anda aklıma geliyor. Sanki ölüyorum ve film şeridi bir sene geçiyor karşıma. er iğrenç gün her anlamsız insan her aşağılanma ve her arzu. Pişmanlıklarım ve övündüklerim. Sonra karşımda ben varım. Bir bakış var, bakışda öfke var ve öfke hiç de sakin değil. Suratıma inen bir yumruk beni bayıltıyor.

 Uyandığımda geç kalmışım haliyle okula. Bir anda gerçekliğe dönüp acele etmem aklıma geliyor. Nerden gelir bu acelecilik içgüdüsü. Bu korku. Eskiden mağaralarda yaşarken bir hayvanın bize saldırmadan önce hissettiğimiz korkunun buraya gelmesi herhalde neandertel insanlarını üzüyordur. Konudan sapmadan evden çıkıyorum. Ayakkabıları giymek hayli zor şu ayakkabı giyeceklerini yapan adam harbiden helal olsun. Asansör hep 5. katta ve dünyanın en yavaş asansörü beklerken küfredip salak salak etrafına bakarsın burada olsan. Ve geldi. Ağır kapıyı açarken çantam yere düşüyor ve yine küfürler eşliğinde asansördeyim. Ne bu stres bu şiddet dostum diyorum kendime aynaya bakarken. Bunlardan hangisi benim bana bakan mı yoksa benim baktığım mı? 2 kat aşağı inerken tosba asansörle aklıma bir sürü fikir gelir hep ve hepsi aynalarla ilgilidir. Asansörden felsefi düşüncelerle çıkışım ve bu konularda düşünmem ile kendimi otobüste buluyurum. "Dıt!" bukart'da hiç kuruş kalmamış. Şimdi başkalarından istemeliyim. Başklarına muhtaç olmak beni kahreder ama en çok düştüğüm durumdur bu muhtaçlık. Bir kaç denemeden sonra doğru insanı bulup iki lirayla otobüste varlığımı sürdürüyorum. Boş bulduğum bir cam kenarı ve camdaki adama çarpan kafam. Tak tak acı değil sadece huzur veren ve beni mutlu eden bu ses. Bunun nedenini sonra anlatacağım. Adam bana bakıyor bana benziyor. Yanıma oturmuş ama koltuğu otobüsün dışında. Ve aynı öfke aynı yumruk.

 Ufak bir sızma ile otobüsten inerken hala var olmak ve olmamak arasında kalmışken terminaldeyim. Servisi uyuduğum için kaçırmıştım ama hangi servise bineceğimi de zaten bilmiyordum yani kaçırdığım şeyi mutlaka kaçıracaktım bu kaçınılmaz bir aceleydi. " Orhangazi! Yalova!" o tombik adam gene aynı yerde bağırıyordu. Ücret üç buçuk liraydı ama neyseki üstümdeki gömlek kravattan yırtmıştım bir lira kardayım. Nerede ineceğimi iblmiyorum. Bu yolu ne kadar çok gitmiş olsam da nerede ineceğimi bilmiyorum. Herseferinde birbirine benzeyen duraklar ve aynı yol devam ediyor ufak aralarla sanki rüyamın bitişi gibi. Ama kaptana söylemiştim beni orhangazi terminalinde bırak diye. Ve evet o tombik adam beni yerinde bıraktı.

 Minibüsden inerken aklımda kızlar var. Bir de geçen seneden kalma sevmediğim ama bağlandığım arkadaşlarım. Hiçbiri benim hakkımdaki saçmalıkları bilmiyor ve umurlarında da değil zaten. Onlar köpeğe benzer ufak bir okşama ve arkadaşlık o okşama ise bursaspor maçlarıdır. Derken minübüse binmişim. Tek başımayım. Ve o anda farkediyorumki ben bu işkenceyi bu mahpushaneyi özlemişim. Bu salak kasabayı da özlemişim. Neden? Bilmiyorum ama özlem var bu işin içinde geleceğin özlemi sanki." okul!" şoförün durak bağırmasıyla somut dünyaya dönüyorum içseslerimden aniden. Hızlıca iniyorum minübüsten. Ve karşımda "okul" var. Ufak bir yokuş, mavi salak kapısına vardık. Kravatımı bağlayarak bahçeye doğru giderken sıra olmuş öğrenciler gardiyan suratlı öğretmenlar ve bakışları bana çevriliyor. Belliki müdür yardımcısının konuşmasını bölmüş oluyorum şu an. "Hadi acele et!" sanki ben başka bir şey yapıyorum. O acelelik ruh halinden kalkamadımki bir türlü. Eski arkadaşları bulup yanlarına gidiyorum. Kızlar ve erkekler sırayla selamlaşmalar ve istiklal marşı. Herbirimiz bambaşka şeyler düşünürken söylenen bir marşın ne kadar anlamı olabilir ki? Gözüm dokuzuncu sınıflara çevriliyor. Güzel kızlar var mı acaba(!) tabii ki yok kimi kandırıyorsun. Sen bahtsız bir gençsin Umutcuğum. Of ne ergenim aklım fikrim hep karşı cinste diyorum bazen ama şu gerçek aklıma geliyor ben erkeğim. Ve işim gücüm yok.

 Sırayla isimler okunuyor ve sınıflar belirleniyor. En son sınıfa kalıyorum. 10-F ne saçma bir şube "F". Sınıfta geçen seneden hiç muhabbetim olmayan elemanlar var. Önde bir kız oturuyor. İki perçemli saçı ve arkadan kısa bir örgü. Turuncu saç boyası. Görebildiğim bu kadar ama hoş geliyor gözüme bir iki saniye de olsa.

                                               
Başlık: Ynt: Hayaller ve Gerçekler
Gönderen: okurgezer - 08 Aralık 2011, 08:25:55
Bir iki yere takılmış olsam da geneli güzeldi. Elinize sağlık
Başlık: Ynt: Hayaller ve Gerçekler
Gönderen: Son - 08 Aralık 2011, 17:38:02
 Teşekkürler seri olarak devam ettirmeyi düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Hayaller ve Gerçekler
Gönderen: Son - 08 Aralık 2011, 23:17:49
 - İlk Sonsuz Bakış -

 Nasıl hayal etmiştim ben bugünü? Güzel kızlar, sağlam arkadaşlar, sevilen bir insan. Dürüstlük iyilik getirmez herzaman. Hatta hiçbir zaman. Düşündüğüm herşeyi dile getirmemeliydim belki de. Belki sadece yaşayıp gitmeliydim ama olmadı işte. Kimsenin umrunda değilim ve önümdeki turuncu saçlı kıza bakıyorum. O kız gitmişti ama ben onu hala orada görüyordum. Beni çekmişti. Hem de hiç tanımadan."Naber hacı?" gelen sesi tanıyordum. Geçen sene grup kurma hayallerimi onunla paylaşıp bana ortak olmuştu ama ne bateri almıştı ne de gitar sadece hayal etmişti. Sonra da unutmuştu. "Selam" kayıtsız bir selamdı bu, böyle olmasını istememiştim ama öyleydi işte." Gel kantine gidelim, Buseler orada." Buse. Buse klasik iri iyi kızdı. Herkesin arkadaşıydı ve tatlıydı. Benim de arkadaşımdı Buse. Herzaman herşeyi normal karşılar ve hoşgörürdü. Şimdiden mutlu olmuştum." İyi madem gidelim." sanırım bilerek olmuyordu bu. İnsanlardan bıkmış olmamdan snobluk içim dışım olmuştu. Ama istemeyerek olmuştu ve yakından tanıyanlar bunu kastetmediğimi bilirlerdi ama yeni tanışan biri benim tam bir mal ve kendini beğenmiş bir kadıköy bebesi olarak görebilirdi, olağandı.

 " Aaa! Umut naber hiç arayıp sormuyorsun." diyecek bir sözüm yoktu. Çünkü bu böyleydi arayıp sormazdım insanları işim olmadıkça. Menfaatlari uğruna iyi şeyler yapan biriydim ben. Ve hiç şikayet etmedim bundan. " Ee nasılsın?" sanırım uzunca süre düşünmüştüm ve insanlar doğal olarak tepki vermişlerdi. " Fena değil, her zamanki gibi saçmalıyorum." içten bir cevap ama yine kayıtsız. Ama bir yandan da hoşuma gidiyor bu. İçimde böyle olan bir insan da var hep beni yumruklayan ve acımasız olmamı isteyen. Ama beni her koşulda koruyup kollayan. Henüz bunu anlamamıştım ama ileride anlayacaktım." Sen nasılsın?" suratımda olmazsa olmaz aptal gülüşüm yerleşmişti. Uyum sağlamıştım. Hep sağlardım ama dıştan. İçimden hep küfreder, kendimi hayata nasıl bir fahişe gibi sattığıma acır üzülürdüm ve yine üzülüyordum çünkü gülmek istemiyordum. Ama güldüm ve insanlara kendimi satmış oldum. Sahte duygularım özümü kemirdi ve kenarda bıraktı belki ileride yine kemirmek ister diye. " İyi işte - ayy mehmete bak çok tatlıı-" hiç değişmemişti hala o azgın kızdı. Ama o Mehmet kara kuru bir şeydi ne buluyordu onda bilmiyorum. Kıskanmıyordum sadece anlayamıyordum. Sanırım büyük olmasıydı sorun yaşça büyük olması. Neyse sapmayalım konudan. Gözlerimle Emre'yi aradım. Geçen sene O'nla hep iyi olmuştum. Ve iyi birisiydi gerçekten bir adamdı ve öyle kalacaktı. Evet buldum onu tenis oynuyordu masa tenisi. Yanıma çağırdım bağırarak. Biraz Fazla bağırdım ve insanlar bir iki saniye bana döndüler. Ufak bir utanç ve kısık bir sesle "emre". " Oo Umut naber özlettin kendini." bu laflar çok hoşuma gitmişti sevilmeyi seviyordum." Özletirim ben. Vay benim tinercim vay. Ee hayat nasıl?" " Ne yapalım ya kızlar felan işte." " İyi iyi güzel." " Sende ne var ne yok?" " Sevgili sevmem biliyorsun uğraşmak istemem genelde" " Neyse boşver. Öğle teneffüsünde kaçalım mı?" " Olur iyi olur. Zaten ilk gün bi bok yok okulda." "Tamam görüşürüz sonra" " Hadi bay bay"

 Elim istemsizce cebime gitti. Sigaram. Evet hala güvende. Öğleye kadar beklemeliyim. Ki rahat içebilirim. Gözüme yine o turuncu saçlar ilişti. Yüzünü görmüştüm bu kızın. Ama hiç dikkatimi çekmemişti eskiden. Bir an göz göze geldik. Ama önemsiz bir bakışmaydı sadece. Ve ben yine o anda kaldım. Sonu gelmeyen yeşil gözler. Bakışını sevmiştim. Saftı ve gerçekti, özümü uyandırabilecek kadar gerçek. Beni çağırıyordu o gözlerin bakışları. Tekrar tekrar hissettimo bakışları. Düşündüğüm herşeye değerdi bu bakışlar, herşeyi onun uğranda bırakabilirdim. Ve bırakacaktım. " Umut nereye daldın öyle?" " Hı, hee... yok öylesine ya." " Gel yukarı çıkalım esk arkadaşlarla konuşuruz." " Tamam hadi gidelim" Bunu bana ben söylemiştim. Durumu kabullenmemişti bir kısmım. Bu zayıflıktı ona göre ve engel olmuştu.