Kayıp Rıhtım Arşiv Forum
Liman Kenti => Yolgeçen Hanı => Genel Kültür => Konuyu başlatan: Ropinie Hystria - 09 Mayıs 2010, 13:43:29
-
Okuduğum bir kaç makale üzerine bir soru takılmıştı kafama. ''Varsayalım Amerika kıtası henüz keşfedilmedi. Ya da bugün keşfediliyor. 1492’de keşfedildiğine göre, orijinalinden 518 yıl sonra... Bugünkü Kızılderili teknolojisi, 1492’nin ne kadar ilerisinde olurdu acaba?''
Sonra teknolojinin tehditten doğduğuna yönlendim. Öyle ya... Atıyorum kafadan, geyikten ne gibi bir tehdit gelebilir ki insana? Okla vursan ne yazar, tüfekle vursan ne yazar... Ya da ayı... Zaman içinde makineliyle sadıracak hali yok ya ayı oğlu ayının... İstanbul ayısı mı bu Alla’ sen?!
Sonra düdüklü tencerenin neresi tehditten doğmuş, tamamen ihtiyaç mıdır acep falan derken bu sefer farklı bir soru takıldı aklıma... Asıl aradığım cevabın sorusu da şudur efenim:
Varsayalım sene 2010 ve Amerika kıtası keşfedilmemiş. Tarihi tersten düşünün şimdi, sizce kızılderililer gemiler inşa edip Avrupa kıtasını keşfederler miydi?
-
Düdüklü tencerenin tehditle ilişkisi şudur muhtemelen; tehditle gelişen teknoloji sonucu sanayi devrimine kadar uzanan bir kol oluşuyor (sömürge yarışı, oluşan özel şirketler, silah sanayisi vs.) sonuç olarak sanayideki gelişmelerin önü açılıyor. Daha çok güç arayan şirketler başka yollara sapıyorlar (düdüklü tencere yapmak gibi).
Hatta bu tahminimin doğru olduğuna eminim. Sanayi devrimi öncesi düdüklü tencere vb. icatlar olduğunu sanmıyorum.
-
Bence teknik bilgileri aynı kalırdı, belki daha deneyimli bir toplum olurlardı. İnançları ve yaşayışları sürekli gelişip daha çok sömürmeye yönelik olmadığından yüzyıllarca aynı hayat tarzını sürdürüyorlar.
-
Aztek Maya halklarının sağ kaldığını varsayalım. Kuzeydede Kızılderililerin yaşadığını düşünelim. İnsan doğasından dolayı o yada bu şekilde savaşmanın bir yolunu bulurlardı sanırım. National Geographic'te okuduğum bazı yazılarda Güney Amerikanın kendi yerli halkı bile bir çok kanlı fetih yapmıştır kendi topraklarında. Neden bir gün kendi yüksek teknolojileriyle Avrupalı Barbar Medeniyetlere kendi yüksek dinlerini öğretmeye çalışmasınlar ki? Hadi tehlikede oluşmadı büyük bir refah seviyesi var. Yunan Şehir Devletlerindeki gibi felsefeciler ortaya çıkıyor ve çok rahat yaşıyorlar Amerika kıtasında, düşünce gücüyle biz birinci rönesansı yaparken onlar üçüncü rönesansı yapabilir. Daha üstün bir teknoloji ile daha saygılı gururlu ve efendi tavırlarıyla yine bize doğru yolu öğretmeye çalışabilirlerdi.
Ekonomi bilim ve güç birbirleriyle her zaman bağlantılı olmuştur. Hem tehditler her zaman teknolojinin gelişmesini sağlamaz. İçinde bulunduğumuz cografyada Osmanlının gerilemesi ve Cumhuriyetin varlığından beri pek çok iç ve dış sorunla yüz yüzeyiz. Ancak Türk vatandaşının yana yakıla teknoloji geliştirdiğini görmedim. Ya dışardan satın alıyoruz yada taklit.
-
Misal hep merak ederim. Bir ülke gücünün zirvesindeyken ne olur da yıkılır? Roma olarak gücünün zirvesindesin. Barbar diye tabir edilen kabileler tarafından yıkılıyorsun. Demek ki gücünün zirvesine erişince, tehdit algın ortadan kalkıyor. Ve gelişime mola veriyorsun. Aylak bakkal, biiiip* tartar... (*Merak edenler Google’a “aylak bakkal” yazıp enter tuşuna basabilirler; seviyeyi düşürmeyelim.)
Kafamın almadığı noktaysa Türkiye. Gücünün zirvesinde falan değil. Ve lakin kültür emperyalizmine karşı önlem alamıyor. Bir tehdit algısı yok. Dünya biiip*, minare biiip*... (*Merak edenler Google’a “dünya minare” yazıp enter tuşuna basabilirler; seviyeyi koruyalım.) Keşfedilmemiş Amerika kıtasında yaşayan Kızılderililer gibiyiz. Osmanlı’nın kültürel gelişimi 17. yüzyılda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel gelişimi ise 1940’larda kalmış.
-
1940'tan bugüne gazete manşetlerine bakarsan cevabını bulacaksın sanırım.
-
Size bu konuyla ilgili harika bir kitap önermek istiyorum.
Tübitak Yayınları ~ Tüfek, Mikrop ve Çelik
-
Bir icadı iki kişinin birden bulma olasılığı pek düşük bence. yani kızılderililerin, avrupalılarla aynı teknolojiyi icat etmeleri zor bir olasılık. ama benzer şeyler olmazmıydı elbette olurdu.
mesela Aztekler diğer kabilelerce bilinen korkunç savaşçılara sahip, pek çok fetih yapmış bir ülke. ama silahları avrupa silahları karşısında çok etkisizdi.
velhasıl kelam, amerikan yerlilerinin çok fazla gelişip avrupayı keşfetmeleri bence sadece hayalde kalırdı.
-
Misal hep merak ederim. Bir ülke gücünün zirvesindeyken ne olur da yıkılır? Roma olarak gücünün zirvesindesin. Barbar diye tabir edilen kabileler tarafından yıkılıyorsun. Demek ki gücünün zirvesine erişince, tehdit algın ortadan kalkıyor. Ve gelişime mola veriyorsun. Aylak bakkal, biiiip* tartar... (*Merak edenler Google’a “aylak bakkal” yazıp enter tuşuna basabilirler; seviyeyi düşürmeyelim.)
Kafamın almadığı noktaysa Türkiye. Gücünün zirvesinde falan değil. Ve lakin kültür emperyalizmine karşı önlem alamıyor. Bir tehdit algısı yok. Dünya biiip*, minare biiip*... (*Merak edenler Google’a “dünya minare” yazıp enter tuşuna basabilirler; seviyeyi koruyalım.) Keşfedilmemiş Amerika kıtasında yaşayan Kızılderililer gibiyiz. Osmanlı’nın kültürel gelişimi 17. yüzyılda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel gelişimi ise 1940’larda kalmış.
Ben Osmanlı'nın kültürel gelişiminin 17. asırda kaldığını düşünmüyorum. Osmanlı'nın en büyük hatası düşmanlarını idareye sokmak oldu. Yani bakabilirsiniz mesela 2.Abdülhamid Han telefon'u ülkeye çabuk gelmesi için çabalar sarf etmiş telefon hatları çektirmiş merkezi yerlere. Bu özgürlükten yararlanarak ülkede kaos çıkarmaya kalkmış azınlıklar.
Veya kültürel gelişim açısından ben şahsiyeti korumayı daha doğru kabul ediyorum. Tanzimatla başlayan batıya özenme hareketi biraz değil kesin eminim Osmanlıların sonunu getirdi.
Fatih Sultan Mehmet zamanındaki bilim dünyanın başka yerlerinde yoktu. Ali Kuşçu ile sohbet eden bir padişah. Ben cumhuriyet tarihinde hiç rastlamadım bir cumhur reisi olsun ki her hafta ülkenin en büyük bilim adamlarını toplayıp onlara münazaralar tertip etsin onların konferanslarını dinlesin.