O geldi. Saf insanların ödünü patlatan, insanların bedenine girdiklerinde tedirgin rahiplerin dualarla kovduğu, büyücülerin ortaya çıktığını görmeden karanlık gecelerde çağırdığı, insanların önsezileriyle, cinlerle perilerle kötücül ya da iyicil özelliklerini yakıştırdığı o yaratık çıkageldi. İlkel korkunun kabaca anlaşılmasından sonra, kavrayışı yüksek insanlar bu korkuyu daha açık hissettiler. Mesmer, bunu tahmin etmişti. Doktorlar, daha on yıl önceden, kendisi bile daha denemeden önce o yaratığın gücünün beye benzediğini kesin bir biçimde ortaya çıkarmışlardı. Bu yeni Tanrının silahıyla, tutsaklaşan insan ruhu üzerindeki gizli bir iradenin egemenliğiyle uğraştılar. Manyetizma, hipnotizma, ya da ne bileyim, telkin diye adlandırdılar bunu. İhtiyatsız çocuklar gibi, bu korkunç güçle oynayıp eğlenirken gördüm insanları! Vay bizim halimize! Vay insanların haline! O geldi, adı... adı ne onun? Bana öyle geliyor ki, adını haykırıyor ama ben onu duymuyorum. Evet, adını haykırıyor... Dinliyorum... duyamıyorum... tekrarlıyor... Horla... duydum... Le Horla... Evet o... Le Horla... Geldi...
Vakitsiz ölüm! İnsanın bütün korkusu ondan kaynaklanıyor! İnsandan sonra Le Horla. Her gün, her saat, her dakika her türlü kazayla ölebilenden sonra, yalnızca günü, saati ve dakikası dolduğunda ölen geldi; çünkü o, varlığının son sınırına ulaştı artık!