Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Malkavian - 25 Nisan 2011, 11:37:56

Başlık: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm VI/
Gönderen: Malkavian - 25 Nisan 2011, 11:37:56
Her Son Yeni Bir Başlangıçtır

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/Nisroc-dina-1.jpg)

Her zaman olduğu gibi hava kapalı ve boğucuydu. Nisroc elinde tuttuğu küçük çakı ile yaklaşık yarım saattir koyu gri yer yer küllerle kaplanmış toprağa bir şeyler çizmeye çalışıyordu. Her seferinde ufacık bir yanlış yapıp tekrardan toprağı elinin tersi ile düzeltip, çizimine devam etmekten artık sıkılmıştı. Üçüncü yanlış çizimden hemen sonra alnından düşen ve gözlerini kapatan açık kızıl saçlarını kuvvetle üfleyerek hem sıkıntısını hem de yoluna çıkan saçlarını uzaklaştırmaya çalıştı.

En sonunda pes edip küçük çakıyı önündeki toprağa fırlattı. Gözleri hemen yanına çömelmiş kardeşine doğru kaydı. Kız kardeşi Nisroc’tan en fazla bu kadar farklı olabilirdi. Durduğu yerde gözlerini kapatmış, pilleri çoktan tükenmiş ve bir daha çalışma umudu olmayan mp3 çalarının kulaklıklarını takmış, yüzünde hoş bir gülümseme ile bir şeyler mırıldanıyordu. Elinde Nisroc’un hangi cehennemden bulduğunu tahmin bile edemediği boş bir kola kutusu vardı. Arada sırada mırıldanmalarını kesip gözlerini açmadan boş kola kutusunu ağzına götürüyor ve hemen ardından kana kana içmiş gibi nefesini verip ağzını elinin tersi ile siliyordu.

‘Kes şunu Dina!’ diye keskince fısıldadı Nisroc.

Dina gözlerini yavaşça bir uykudan uyanırmışcasına araladı ve ellerini iki yana açabildiği kadar uzatarak gerindi. Abisinin ona kızmasına alışıktı. Aslında ona değil, içinde bulundukları duruma kızdığını biliyordu. Bu yüzden sesindeki keskin tona aldırmadan abisine gülümsedi.

‘Neyi?’ dedi en sonunda muzur bir tonda.

‘Her ne yapıyorsan onu. Mutlu olmak için hiçbir sebebimiz yok görmüyor musun?’ Nisroc daha konuşurken savunduğu şeyin yersiz olduğunu anlamıştı ve kardeşinin yaşam veren gülümsemesi devam ederken cümlesinin sonu zor duyulan bir mırıltı gibi çıkmıştı.

‘Geçen gün Dördüncü Bölge yakınlarında devrilmiş bir reklam panosunda gördüm. Kadın aynı demin yaptığım gibi kutuyu ağzına götürüp gülümsüyordu.’

Nisroc kardeşine olan sahte sitemini bir anda kaybetmişti.

‘Ah Dina… Üzgünüm.’

‘Üzülmesi gereken sen değilsin.’ Diye teselli etti abisini Dina ve gözlerinde yeni yeni çakan bir merak pırıltısı ile konuşmasına devam etti. ‘Acaba tadı nasıl bir şeydi?’

Nisroc, Dina’nın son cümlesini duymamıştı bile. Çok uzaklardan gelen bir tangırtıya kilitlenmişti. Emin olmak için bir iki saniye daha odaklandı ve ardından hemen harekete geçti. Kardeşinin kolundan sertçe tuttu ve diğer elini ağzına götürerek sessiz olmasını işaret etti. Hızla yıkık binanın yer yer çökmüş merdivenlerinden yukarı doğru çıkmaya başladılar. Birikmiş moloz yığınlarını dökmemeye uğraşıyorlar aynı zamanda da yıkık dökük merdivenlerden düşmeden yollarına devam ediyorlardı. Binanın en üstüne gelince Nisroc’un iki gün önce buraları keşfe geldiğinde oraya koyduğu çadır bezinin altına girdiler ve üstlerini kapattılar. Nefes nefese kalmışlardı ve Nisroc’un kulağına çalınan tangırtılar giderek yaklaşıyordu.

Nisroc kendinden emin bir gülümseme ile kardeşine baktı. Tehlikeyi zamanında fark etmişlerdi ve şu anda güvendelerdi. Bir iki dakika içinde tehlike yanlarından geçip gidecekti.

Dışarıdan gelen yüksek mekanik sesle ikisi de irkildi.

‘Dışlanmışlar, bu bölgeye giriş izniniz yok. Hemen Beşinci Bölgeyi terk edin.’
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Gönderen: Fırtınakıran - 25 Nisan 2011, 18:11:31
İlk bölümden anladığım kadarıyla distopik bir hikaye bizleri bekliyor. Bu çok hoşuma gitti. İyi ellerrde çok güzel yerlere varabilecek bir hikaye.

Başlangıç gayet sade ve akıcıydı. İnsanın yüzünde tebessüm oluşturan ama aynı zamanda kendi benliğinde bir gizeme sahip... Sadece şöyle bir eleştirim olacak:

Alıntı
‘Geçen gün Dördüncü Bölge yakınlarında devrilmiş bir reklam panosunda gördüm. Kadın aynı demin yaptığım gibi kutuyu ağzına götürüp gülümsüyordu.’

Nisroc kardeşine olan sahte sitemini bir anda kaybetmişti.

‘Ah Dina… Üzgünüm.’

Abimiz hemen öfkesinden vazgeçti. Oysa ben, böyle bir durumda daha çok sinirlenmesini beklerdim. Anladığım kadarıyla (öyle mi bilmiyorum ama) şu an kardeşinin ve kendi canının sorumluluğu onun omuzları üzerinde. Böyle bir durumda (peşinden geleni de sayarsak) kardeşinni romantik hayalleri ve bir reklam panosundan etkilenip bu tarz bir ahreket sergilemesi onu daha çok kızdırmalıydı. Elbette karakterler senin.

Ellerine sağlık. Merakla devamını bekliyorum :).
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Gönderen: Raisor - 25 Nisan 2011, 18:25:08
İşte bir bilim-kurgu daha. Hastayım bu türe.

Öncelikle anlatımında hiçbir kusur görmedim. Oldukça hoş bir başlangıç olmuş. Senaryoya sabit değil, çok geniş bir başlangıç ile başlamışsın. Bir sonraki bölümde hemen hemen her şey olabilir diye düşündüm okurken. Bir de fakirlik ve savaş kokusu aldım tabi ki. Sanırım heyecanlı bir maceraya adım atmışsın.

Devamını sabırsızlıkla bekleyeceğim.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Gönderen: mit - 25 Nisan 2011, 18:51:23
A-ha! İşte tam da benim damak tadıma göre bir hikaye daha! Buram buram Fallout ve Terminator kokan bir macera... Yazan da Malkavian olunca ve üslubundaki akıcılıktan bir şey kaybetmediğini görünce insan daha da heyecanlanıyor okurken. Devamını merakla bekliyorum!
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Gönderen: Wanderer - 25 Nisan 2011, 19:46:55
Malkavian'dan bilim-kurgu okumak ha? Bakalım nasıl bir evren bizi bekliyor... :)

Yazdığın tüm öykülere kapıldığım gibi buna da kapıldım adamım. Güzel bir başlangıç, kötü yönde eleştirecek bir şey bulamadım.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Gönderen: Malkavian - 29 Nisan 2011, 14:55:54
@Fırtınakıran: Oldukça yaklaştın. Post-Apocalyptic bir öykü tasarladım kafamda elime yüzüme bulaştırmassam bakalım güzel bişeyler çıkabilir ortaya. Bahsettiğin eleştiriye gelince giriş bölümünü uzun tutup çok ipucu vermek istemedim. Bu yüzden arada kestiğim sahneler oldu. Eleştirin de bu kesilmiş sahnelerden birine geldi tam olarak :)

@Raisor: Bu genelde yaptığım birşey sanırım. Gririş bölümünü olabildiğine geniş tutmak. Giriş bölümünde olayın genelinden çok karakterlerin içsel yapısını veriyorum. Devam bölümlerinde dünyayı tanıtıyorum tamamen. Böyle daha rahat oluyor.

@mit: Üslup gidip geliyor sanırım az çeken tv kanalları gibi mit. Yazarken rahat hissettiğim yazılar akıcı oluyor. Beni zorlayanlar ise tekliyor gibi. :)

@Wanderer: İlk kez bilim-kurgu benzeri bir öykü yazıyorum. Bakalım beceremeyebilirim fakat deneyesim var.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Gönderen: Legend - 29 Nisan 2011, 16:32:42
Tebrikler Malkavian.Çok akıcı,geniş ve yukarıdaki yorumunda da dediğin gibi hiç bir şey çaktırmadan olmuş.Çok hoş bir Bilim-Kurgu olacağa benziyor.Sabırsızlıkla devamını bekliyorum.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm I /
Gönderen: Malkavian - 03 Mayıs 2011, 16:35:22
Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Bölüm I


(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/duvar-m.jpg)

Nisroc içinden lanet okudu ve vakit kaybetmeden kardeşine, kendisini takip etmesini işaret etti. Sesleri çok önceden fark edip zamanında saklanmışlardı. Nasıl olup da fark edildiklerine bir türlü anlam veremiyordu. Çadır bezinin altından çıktılar ve beraber hızla merdivenleri inmeye başladılar. Daha iki kat anca inmişlerdi ki Dina koşmayı bıraktı. Binanın dışa bakan duvarındaki büyük, kenarları siyah islerle kaplı delikten dışarıya bakıyordu. Nisroc tam kardeşine kızmak üzereydi ki, kendilerine doğru muazzam bir hızla ilerleyen toz bulutunu fark etti. Dina’yı kolundan yakaladı ve merdivenleri inmeye devam ettiler. Binaya doğru gelen şeyin, ne olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Tek bildiği, olabildiğince hızlı bir şekilde Beşinci Bölgeyi terk etmeleri gerektiğiydi.

Binanın yıkık dökük arka kapısından dışarı çıktıklarında karşılarında duran ince, uzun boylu, her yeri derin siyah yağ izleri ile kaplı, eski moda pilot gözlüğü takmış adama bakakaldılar. Kirden koyu laciverte dönmüş pantolonunun üstüne giydiği deri ceketinin göğüs kısmında ‘Harley’ yazıyordu ve ceketinin içine hiçbir şey giymemişti.

Elini turuncu yazılı armanın üzerine götürerek gerindi ve kendini beğenmiş bir tonda konuşmaya başladı.

‘Ben Harley, motorlu birliklerin kumandanı. Siz iki ufaklık bize bahsedilen misafirler misiniz?’

Nisroc ne diyeceğini bilemiyordu. Şu an tek yapmak istediği bu bölgeyi ve arkasındaki tehlikeyi bir an önce geride bırakmaktı. Adama dönüp konuşmadan başını salladı. Bunu yaparken kardeşi de sıska adamın arkasını görmeye çalışarak tek ayağının üzerinde olabildiğince yana eğilmişti. Şu halleri ile el ele tutuşmuş akrobasi hareketi yapan palyaçolara benzediklerine emindi Nisroc. Kardeşinin dengesini bozarak onu kendine çekti ve soran gözlerle Dina’ya baktı.

Dina, karşılarındaki adama baktı ve her an muzip bir şey yapabilecek bir çocuk gibi gülümsedi. ‘Demek sen motorlu birliklerin kumandanısın?’

Adam çenesini yukarı kaldırıp bir elini alnına götürdü ve sert bir selam verdi. ‘Ta kendisi!’ dedi.

Nisroc kardeşinin kast ettiği şeyi anlamıştı. İçinde yeni uyanan bir şüphe duygusu ile ellerini göğsünde birleştirdi. ‘Madem öyle motorun nerde? Ya da kumanda ettiğin şu adamların?’

Kardeşi de Nisroc’un taklidini yaparak ellerini göğsünde birleştirdi ve karşısındaki adama kötücül bakışlar göndermeye başladı. Tabi küçük bir kız çocuğu ne kadar kötücül olabilirse…

Harley sorulara aldırmadı ve aynı kendini beğenmiş tonda devam etti. ‘Hah! O kaplumbağa yavruları bana ancak rüyalarında yetişirler. Ben bir koşucuyum evlat ve onların o aptal metal yığınları ile yaptıkları şey hızlı gitmekse, ben ışınlanıyorum! Birazdan burada olurlar. Hem durun bakalım. Siz ikiniz hiç Dışlanmışa benzemiyorsunuz?’

Nisroc ellerini çözdü ve kafası sorunun ağırlığı ile hafifçe önüne eğildi. Kardeşi de aynılarını yaptı. ‘Çok güzel’ diye düşündü Nisroc. ‘Şimdi de beni taklit etme oyununa başladı.’ Bir kez olsun kardeşinin ciddi olaylar karşısında normal olan tepkiler vermesini ne kadar da isterdi.

Harley cevap beklemeden hızla ellerini Nisroc’un omuzlarına koydu ve onu etrafında döndürdü. Ensesini ve omuzlarını incelemek için üzerindeki tişörtü iyice sündürdü ve kendinden emin olunca bir iki adım geriledi.

‘Siz dışlanmış filan değilsiniz!’ Suratını birden ekşitti ve onlara acıyan bir ifade ile baktı. ‘Yoksa siz şu Diğerleri’nin kölelerinden misiniz? Sizi zavallı yavrucaklar. Efendiniz buralarda mı? O ahlaksıza ağzının payını vermek için neler vermezdim!’ bir elini yumruk yaptı ve diğer avucuna sertçe vurdu.

Nisroc iki elini de kaldırdı ve ‘ Hayır, hayır bizi yanlış anladın. Biz merkez sığınaktan geliyoruz. Şimdiye kadar hep orada yaşadık. Bir gün annemi ve babamı görevliler götürdü ve ertesi gün bizi apar topar sığınaktan dışarı attılar. Ömür boyu sürgün edildik anlıyor musun? ‘ Dina’nın omzu açık elbisesinden görünen sağ omzunu işaret etti ve ufak bir çizgi halindeki yara izini gösterdi. ‘ Lanet olası teneke yığını, onu damgalayacaktı… ve ben…’ Kafası iyice önüne düştü.

‘Sen de o kablo kafalıya dersini verdin ha! Evlat şimdiden gözüme girdin. İkiniz de işaretlenmediğinizi mi söylüyorsunuz şimdi? Bu mükemmel! Kaptan sizi gördüğüne çok sevinecek!’ Harley cümlesini yeni tamamlamıştı ki arkasından gürültülü motor sesleri duyuldu.  Nisroc’un sırtına yatıştırıcı bir tokat attıktan sonra, büyük toz bulutunun arasından güçlükle seçilen iri yarı adamların kullandığı motor bisikletlerin yanına doğru seğirtti. Çocuklardan ikisini de sağ kolu olarak tanıttığı sarışın, iri yarı ve gözlerinden birine korsan bandanası bağlamış adamın arkasına yerleştirdi.

‘Motorlu birlikler! Ana üsse dönüyoruz! İskele Alabanda!’

Hızla ilerleyen araçların önünden adeta ışınlanarak uzaklaşan Harley’e inanmazlık içinde bakıyorlardı.  Nisroc kardeşinin minik parmaklarının omzuna birkaç kere dokunduğunu hissetti ve bunun üzerine kafasını aracın el verdiğince döndürerek kardeşine baktı.

‘Sanırım doğru söylüyor.’

‘Kim doğru söylüyor Dina?’ Sesi rüzgar ile kesilip duruyordu.

Kardeşi bindikleri motorun tam önünde kalan metal kabartmayı gösterdi.

‘Bütün araçlarda Harley’in ismi var. Sanırım önemli biri. Belki de dışlanmışların başkanıdır.’ Gözleri bu fikirle birlikte heyecanla parladı.

Nisroc, yalancılıkla suçladığı adamın isminin metal harflerle tüm motorlara kazılı olduğunu öğrenince yüzünde inanılmaz bir ifade belirdi. Harfleri tersten de olsa dikkatle okudu. Artık dışlanmışların başkanının soy ismini de biliyordu.

‘Harley Davidson.’
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm I /
Gönderen: KoyuBeyaz - 03 Mayıs 2011, 17:27:04
Acaba nereden tanıdık geliyor isim. :P

İlk bölümden yorum yapmamıştım ama havası olsun, şimdilik görünen karakterleri olsun, bir kaç küçük ayrıntı olsun ve hatta ikinci bölümüyle beraber karakterlerin görünüşleri de dahil bir çok öge bana çok sevdiğim ve atmosferine hayran olduğum bir oyunu hatırlattı. Böyle güzel bir havayı bu denli kısa bir ilk bölümden verdikten sonra devamında ne gelse ağzımızın suyu akarak okuruz sanırım. Zira açık konuşayım aşık oldum atmosfere. Hani çok sevdiğiniz bir hikayeyi okursunuz ve bitirirsiniz fakat içinde kalırsınız ya kafa olarak. Devamı olsa keşke diye dolanırsınız etrafta, işte bu öykün bir çok güzel fakat yarım kalmış hikayenin paralel bir evrendeki devamı gibi olmuş.

Ee, devamı yok mu? :P

Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm I /
Gönderen: Legend - 03 Mayıs 2011, 18:40:05
Harley Davidson?Bu doğuştan ismi mi,Motorlu birliklerin lideri olduğu için aldığı bir rütbe mi?

Hem kurgu hem de karakterler o kadar sağlam ve insanı içine çekiyor ki,KoyuBeyaz'ın dediği gibi kafa olarak içinde kaldım.Ağzımın suyu akarak devamını bekliyorum.Geçiktirme diyorum.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm I /
Gönderen: mit - 03 Mayıs 2011, 22:32:16
Güzel bir bölümdü. Harley Davidson esprisi beni benden aldı :) Ayrıca Dışlanmışlar, Diğerleri, Merkez Sığınak gibi pek çok merak uyandırıcı isimle de karşılaştık bu bölümde. Bu da ister istemez arkasından gelebilecek şeylerin de düşümcesi ile heyecandırıyor insanı. Dediğim gibi güzel bir bölümdü ama kusursuz değil.

Öncelikle birinci bölüm sonunda duyduğumuz mekanik sesin sahibi ne oldu? Çocuklar apar topar aşağı koşarken onları fark etmediğini düşünmek biraz fazla hayalcilik olur. Bilerek izin verdiyse o başka.

Bir de şu cümle var;

Dina, karşılarındaki adama baktı ve her an muzip bir şey yapabilecek bir çocuk gibi gülümsedi. ‘Harley sen motorlu birliklerin kumandanı mısın?’

Bu cümle birkaç satır önce geçen ‘Ben Harley, motorlu birliklerin kumandanı.' cümlesi ile neredeyse aynı. Pek hoş durmamış bana sorarsan. Bunu "Demek sen motorlu birliklerin kumandanısın." olarak yazman daha uygun olacakmış gibi geldi bana. Tabi takdir senin.

Devamını merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm I /
Gönderen: Malkavian - 03 Mayıs 2011, 23:36:26
@Koyubeyaz: Devamı var olmaz olur mu? :)
@azuroth: Sorduğun soruya hikaye içinde cavap alabilirsin sanırım. Bu sefer gecikmeyecek gibi bölümler.
@mit mekanik ses olayı başka bir bölüm için saklandı... her ayrıntıyı da yakalamasan olmaz haha.  Dediğin cümle daha güzel değiştirdim onu da.

Hepinzie teşekkür ederim güzel yorumlarınız ve eleştirileriniz için.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm I /
Gönderen: - 05 Mayıs 2011, 13:45:33
çok güzel bi hikaye olmuş.zevkle okudum devamını bekliyorum :D
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm II /
Gönderen: Malkavian - 13 Mayıs 2011, 19:16:44
Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Bölüm II

Gözlerini, sessizliği bölen gürültüyle hafifçe araladı. Zamanın farkında değildi. Ne zamandır burada oturduğunu ve ne kadar süredir düşüncelere dalıp kendini dünyadan soyutladığını bilmiyordu. Zaten yeryüzünde ilgisini çekecek bir şey kalmamıştı. Dünya, bir zamanlar üzerinde yaşamış uygarlıkların yıkık dökük binaları ve çarpıtılmış teknolojileri ile süslenmiş, beton ve demir yığınından başka bir şey değildi artık onun gözünde. Eski günleri düşünüp derin bir iç çekti.

Uzun zaman hareketsiz kaldığını vurgularcasına, ayağa kalkarken kütürdeyen dizlerinin ve bileklerinin oluşturduğu senfoniye, bir de ellerini ekledi ve birleştirdiği parmaklarının arasından çıkan küçük çıtırtıları keyifle dinledi. On katlı beton binanın çatı katından, onu uyandıran gürültüye kulak verdi. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Kirden renginin griye döndüğü açıkça belli olan, eski kesim, kolları bol gömleğinin üzerine giydiği koyu kırmızı, arkası iki parça halinde hafifçe uzayan ceketinin omuzlarındaki tozları sildi.

Durduğu bina ve diğer yarı devrilmiş binaların ortasında artık işlevini yitirmiş büyük bir havuz ve etrafında onu çevreleyen yıkık dökük banklar vardı. Meditasyonunu bölen mekanik seslerin sahibi olan iki robot ellerinde tuttukları ağır silahlarla etrafı aramaya koyuldular ve bir süre sonra vazgeçip sesin gücünü arttıran ufak bir cihazı aktif hale getirerek konuşmaya başladılar.

‘Dışlanmışlar bu bölgeye giriş izniniz yok. Hemen Beşinci Bölgeyi terk edin.’

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/PostApocalypticRobots-1.jpg)

Mekanik sesin şiddetiyle, zaten yıkık olan binaların bazılarından moloz yığınları döküldü. Yeterince beklediğine kanaat getirdi ve kendini onuncu kattan aşağı bıraktı. Düşerken ağzında kızgın bir fısıltıya dönüşmüş tek bir cümle yankılandı.

‘Beşinci bölgeymiş!’ Lincoln Parkı yıllarca yuvası olmuştu ve bu yüzden büyük savaştan sonra bile burayı terk etmemişti. Kendi türü gibi savaşmamıştı ama kaçmamıştı da. Sadece yıkık dökük de olsa yuvasında kalmıştı.

Yere sertçe ayaklarının üzerine indi ve kafasının üzerinden sessizce geçen, susturucu takılmış silahların mermilerinden takla atarak uzaklaştı. Taştan oyulma büyük bir heykelin arkasına saklandı. Tam anlamı ile hareketsizdi ve bu robotların kafasını karıştırmıştı. Eski filmler aklına geldi ve gülümsedi. Hiçbir şey tahmin edilen gibi olmamıştı. Karşısındaki robotlar gibi. Hepsi birer kördü. Karşısındakileri termal kameralarla tespit edip görüntü oluşturuyor ya da hareketleri algılayıp işlem merkezlerine yolluyor ve bu sayede bir imaj oluşturuyorlardı.

Gülümsedi ve kendi kendine söylendi. ‘Bakalım işlemcileriniz mi hızlı, ben mi kablo kafalar!’

Fısıldaması ile birlikte anında sığındığı heykel, mermi yağmuruna tutulmaya başladı ama o çoktan harekete geçmişti. İnanılmaz bir hızla koştu ve bir yay çizerek hala heykele ateş etmekte olan robotlara yaklaştı. Bir ayağını devrilmiş bir binanın yan duvarına attı ve oradan aldığı güç ile sıçradı. Havada rakiplerine yaklaşırken belinde duran eski moda denizci kılıcının işlemeli kabzasını yakaladı ve üzerine sonradan eklenmiş düğmeye dokundu. Elektrik akımı ile dolup taşan ve mavi akımlar saçan silahı ile tek hamlede iki robotun da kafasını metal vücutlarından ayırdı. Vakit kaybetmeden silah tutan ellerini de kesti. Kılıç tiz bir çınlamadan başka hiçbir ses çıkarmadan onları birer un çuvalıymış gibi rahatça parçalarına ayırırken ustaca işini yapıyordu. Bir yandan da duyduğu diğer kıpırtı seslerine baktı. Devrilmiş ve dik duran başka bir binaya dayanmış iki binanın arasında kalan küçük bir üçgenden görüş alanına girmiş olan iki çocuğa bakakaldı. Çocuklar hareket ettiler ve sadece küçük kız görüş açısında kaldı. Birileri ile konuşuyor gibiydi. Durduğu bu uzak mesafeden bile kızın içinde, çağlayanlar gibi coşkuyla atan kalbini ve damarlarına pompaladığı o zehirli kimyasalları hissedebiliyordu. Kız bir dışlanmıştı ama yine de onda garip bir şeyler vardı. Bunu tüm benliği ile hissediyordu. Kılıcını cebinden çıkardığı dantel işlemeli bir mendil ile yağlarından arındırdı ve sessizce kınına geri taktı. Boynunu iki yana sertçe hareket ettirerek kütletti ve sessizce ilerlemeye başladı.

Saniyeler içinde çocukların ve önlerinde duran sırık gibi adamın konuşmalarını duyabileceği yan binalardan birinin penceresinde belirmişti. Uzun boylu adam iyice gerinerek elini ceketinin armasına götürüp adının Harley olduğunu söylüyordu.

Kendine hakim olmadı ve gülümsedi. Kıvrılan ağzından kimsenin duyamayacağı bir şekilde fısıldadı. ‘Gerizekalı!’

Gülümsemeye devam ederken gözüne kız çocuğu ve ondan biraz daha büyük gösteren çocuk takıldı. Elini yukarı doğru kıvrılmış ağzının kenarında gezdirdi ve derin düşüncelere daldı. Bu ikili gerçekten de çok garipti. Daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu.

Eh… Artık bu dünyada ilgisini çeken bir şeyler bulmuştu…
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm II /
Gönderen: mit - 14 Mayıs 2011, 10:54:08
Nefes kesici bir bölüm olmuş. Aksiyon sahneleri, denizci kılıcı, kör robotlar... Hepsi birbirinden güzeldi. Hikayenin sonu azıcık kafamı karıştırdı ama... Hani bu olayların ikinci bölümünün başladığı yerde olduğunu hemen idrak edemedim. Ta ki Harley'in konuşmasına gelinceye kadar. O da çok büyük bir problem değil.

Yalnız dikkatimi çeken bir başka nokta var. Hikayelerinin yeni bölümlerini hep Aylık Öykü Seçkisi'nin yayınlandığı tarihe denk getiriyorsun. Sessiz bir başkaldırı mı yoksa tamamen şanssızlık mı? :)
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm II /
Gönderen: Malkavian - 15 Mayıs 2011, 20:49:35
Geç idrak etmenin sebebi bu bölümdeki karakterimizin dünyaya diğerlerinden çok farklı bakıyor olması da olabilir. Diğerlerindeki o saf ve herşeyi yeni keşfeden hava yok bunda.

Aylık Öykü Seçkisine denk gelmesi ise tamamen şans ama sizleri de kıskanmıyor değilim hani seçkiye yazı gönderme konusunda... Belki bilinç altıdır :)
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm II /
Gönderen: Wanderer - 15 Mayıs 2011, 22:20:06
Bir yandan bölüm sonunda ne olacak diye kıvranırken bir yandan da aman erken bitmesin diye sancılatan bir bölüm olmuş. Hoş olmuş güzel olmuş iyi de olmuş. Aslında harika bile olmuş ama çok süper olmuş, mükemmel olmuş.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm II /
Gönderen: Legend - 16 Mayıs 2011, 22:45:58
Çok şahane bir bölüm daha olmuş.Denizci Kılıcı,Termal kamera,Merkez Sığınak,Dışlanmışlar...Şunu söyleyebilirim ki kullandığın ve ürettiğin bu teknoloji ve tanımlar bu hikayenin kurgusuna muazzam bir derinlik katıyor.Bir güzel durumda aynı dünyayı daha görmüş geçirmiş bir adamın gözünden farklı bir şekilde görerek başka yanlarını görmeyi sağladı,İki evsiz çocuğun dramı olayından çıktı ve bu da bir kat daha derinlik oldu diyebilirim.

Kusursuz yazıyorsun (kendimi kaptırmaktan göremiyor da olabilirim :D ) diyebilirim.Betimlemelerinde bir ayrı hoş,

-----Uzun zaman hareketsiz kaldığını vurgularcasına, ayağa kalkarken kütürdeyen dizlerinin ve bileklerinin oluşturduğu senfoniye, bir de ellerini ekledi ve birleştirdiği parmaklarının arasından çıkan küçük çıtırtıları keyifle dinledi. ------

Şu betimleme zaten kalbimi fethetti diyebilirim.Ben de arada böyle senfoniler yaparım ki bunla ilgili şu betimlemeyle resmen bilinçaltımdan bir çıtırdatma istediği geldi.

Bir de bu yeni beyimiz,biraz ukala mı,yoksa Neo tarzı bir şey mi çözemedim hala...

Son olarak,10 gün biraz uzun bir ara değil mi?Hele bölümler bu kadar bir soluk ve kısayken.



Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm III /
Gönderen: Malkavian - 22 Mayıs 2011, 00:41:22
Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Bölüm III

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/sinirboyu.jpg)

Kardeşinin neredeyse hiç çaba sarf etmeden gevşekçe beline doladığı ellerini belli belirsiz hissediyordu Nisroc ve onun yumuşak dokunuşlarının aksine, sonradan adının Tim olduğunu öğrendiği iri yarı adama sıkıca tutunmuştu. Motordan gelen düzenli gürültü bir ninni gibi kulağına çalınmaya devam ederken sürekli yüzüne çarpan rüzgarın keyfini çıkarttı. Dina her zaman neşelendiğinde yaptığı gibi elleri ile en sevdiği Beethoven eserlerinden birini Nisroc üzerinde çalmakla meşguldü. Tahmin ettiği gibi çoktan gözlerini kapatmış ve kendi hayal dünyasına dalmıştı. ‘Keşke onun kadar kaygısız olabilseydim.’ diye düşünmekten kendini alamadı.

Dina’nın minik elleri ile tuttuğu ritimler ve Harley’in adamlarının arada bir attığı neşe çığlıkları ile düzenli bir şekilde devam eden yolculukları ani bir gürültü ile kesildiğinde kardeşinin gevşekçe belini saran elleri bir anda kasıldı. Bütün araçlar aniden durduğu için etrafı toz bulutları kaplamıştı.

Tim kocaman elleri ile çocukları kendine doğru çekti ve ‘Endişelenmeyin.’ Dedi. O koca cüssenin yakınında olmak her nedense bir sığınakta olmaya eş değerdi ve bu şartlar altında endişelenmek imkansızdı zaten. Tozlar hafif hafif dağılmaya başladığında Tim diğer adamlarla bağırarak konuştu.

‘Bu gürültü de ne çocuklar?’

‘Archi’nin tekeri patladı Tim.’ Toz bulutunun arkasından ince sesli bir adam konuşmuştu.

‘Bir bu eksikti. Her neyse Archi’nin yanına bir nişancı verin ve yola devam edelim. Zaten sınır boyuna oldukça yaklaştık.’ Tim’in sesi düşünceliydi ve belli ki yapmak zorunda kaldığı şeyden pişmanlık duyuyordu. Nisroc neden birkaç kişiyi arkada bırakmanın bu kadar zor olduğunu anlamıyordu. Onlar dışlanmışlardı. İnanılmaz güçlere sahip oldukları söylenirdi ve merkez sığınaktan dışarıya doğru halka halka uzanan bölgeleri avuçlarının içi gibi bilirlerdi.

Araçlar tekrar hareket ettiğinde kardeşinin uykudan yeni kalkmış gibi gelen sesini işitti.

‘Tim, Archi’yi arkada bıraktığın için neden bu kadar üzüldün?’ soru saf ve direk olarak sorulmuştu.

Tim biraz bocaladı ve soruyu geçiştirdi. ‘Peh. Üzülmek mi? Neden üzüleyim ki. O av köpeği yüz kilometre ötede bile olsak kokumuzu alır ve bizi bulur.’

Nisroc bu tabir ile birlikte gülümsedi. ‘Kimse o kadar uzaktan koku alamaz.’

‘Tabi o kişi Archi değilse evlat. Harley’in ne kadar hızlı koşabildiğini gördün.’ Konuşurken sesinde eğlendiğini belli eden bir ton vardı.

Dina tam ağzını açıp onun nasıl bir yeteneği olduğunu soracakken Tim onu susturdu. ‘Onuncu bölgeyi terk etmek üzereyiz. Sınır boyuna hoş geldiniz ufaklıklar.’ Dedi ve sözlerini onaylarcasına uzun ve geçit vermez dikenli teller sağ taraflarında belirdi. Kısa süre bu telleri takip ettiler ve kocaman bir geçit ile karşılaştılar. Devasa iki kolonun üzerinde kocaman ışıltılı harflerle ‘Gerçek Dünyaya Hoş Geldiniz.’ yazıyordu.

Geçidin arkası tam anlamıyla çocuklar için rüya gibiydi. Geçtikleri bütün bölgeler boyunca tek bir yaşam izine rastlamamışlardı. Sadece yıkık binalar ve kullanılmayan yolların oluşturduğu bir mezarlık. Burası ise canlıydı. Nasıl olduğunu şu anda bilmese de her yeri ışıklandırmışlardı. Aslında geldikleri yerlerden pek farkı yoktu. Yine her yer yıkık dökük ve düzensiz görünüyordu ama her açıklıktan ışıklar fışkırmıştı. Kapının hemen önünde elinde garip sesler çıkaran bir aleti Harley’in motorlu birliğine tek tek tutan bir adam vardı. Her yanına geldiği ekip üyesi aletten çıkan değişik seslerle eğleniyordu.

Kapıdaki muhafız aleti iki eliyle tutup kendilerine doğru yaklaştığı sırada Tim atik bir şekilde motorundan indi. Motorlu birliklerin her yeri metal doluydu ve bu muhafızın kendisine metal detektörü tutması komiğine gitmişti. Adamın elleriyle kendisine yönelttiği detektörü iki parmağı ile tuttu. Kolayca yaşlı adamın ellerinden çekip aldı ve muhafıza kocaman bir gülümseme bahşetti. Onunla birlikte tüm birlik de gülmeye başlamıştı.

‘Sakin ol muhafız aramızda robot filan yok.’ Dedi. Endişeli görünen yaşlı muhafız bir anda gözle görülür bir şekilde rahatladı ve kapının yanındaki küçük kulübesine geçip oturmaya devam etti.

Motorlarının kontaklarını kapatan ekip onları elleri ile yürütmeye başladı. Kulaklarındaki devamlı gürültü bir anda uzaklaşınca iki çocuk da huzur doldu. Geçidin hemen arkasında büyük bir şahin heykeli vardı ve bu heykelin her yanında ışıltılı tabelalarla donatılmış evler görülüyordu. Etrafa o kadar dikkat kesilmişlerdi ki kalabalık meydanda önlerine bakmayı unutmuşlardı. Nisroc, başı kapşonu ile örtülü bir adama tosladı ve hemen özür dileyerek adamın düşürdüğü ufak çantasını ona geri uzattı. Adam sorun olmadığını belli edercesine elini hafifçe çocuğun omzuna koydu ve yoluna devam etti.

Meydanın hemen sol tarafındaki küçük bir yıkıntının arkasında Harley ayaklarını devrilmiş sandalyeye uzatmış, içinden sıcak dumanlar tüten bir içecekle onları selamladı. Elindeki sıcak içeceği gürültülü bir şekilde içerken bir yandan da kaplumbağalar ve solucanlarla ilgili bir şeyler homurdanıyordu. Nicroc ve Dina’nın motorlu birliklerle yolculuğu iki saat kadar sürmüştü. Harley ise uzun zamandır orda olduğunu her hali ile belli ediyordu. Tim bu görüntüye alışmış gibi gülümsedi ve çocukları Harley’in hemen yanında duran sandalyelere doğru nazikçe dürtükledi. Bu sırada şahin heykelinin hemen yanına uzun bir direğe tutturulmuş megafondan sesler yükselmeye başladı.

‘Günaydın, sınır boyu sakinleri. Bugün yine güzel bir gün bizleri bekliyor. Hava sıcaklığı her zamanki gibi yirmi derece civarında olacak. Radyasyon oranında ise bir değişiklik yok. Her neyse bunları zaten kim takar! Şimdi yayınımıza Nomad isimli parça ile devam ediyoruz.’
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm III /
Gönderen: mit - 23 Mayıs 2011, 11:00:40
Güzel bir geçiş bölümü olmuş. Daha sonra bir yerlere bağlanabilecek bir sürü ufak ayrıntılar verilmiş okuyucuya. Aynı zamanda çevreyi ve karakterleri biraz daha tanıtmış. "Arkada bırakma" kısmında aynı tümceyi iki-üç kez tekrarlaman dışında gözüme takılan bir şey olmadı. O da çok mühim değil. Akıcılığı ve okuyucunun merakını ayakta tutmayı halen başarıyor. Önemli olan da bu...
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm IV /
Gönderen: Malkavian - 23 Mayıs 2011, 23:19:55
Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Bölüm IV


Bir nefes alıp kenarı şiddetli bir yangın ile kararmış açıklığın alt kısmına dokundu. Az önce burada duran kızın kokusunu derinden hissetti ve istemeden de olsa irkildi. Kız kendisi için fazla radyasyon taşıyordu. Bunun yanı sıra diğeri ayrı bir konuydu.

Harley denilen adam böbürlenerek bir koşucu olduğunu söylüyordu. ‘Ona kendimi gösterince hızla benden kaçması için güzel bir yetenek’ diye düşündü gözlerini kısarak. Çocuklar ise pek bir direniş gösterecek gibi durmuyorlardı. Ufaklığın içinde minik bir atom bombası patlamış gibiydi. Çok güçlüydü. Bu kadar uzaktan bile hissedebiliyordu bunu. Fakat gücünü belli ki daha keşfedememişti. Kendi kendine gülümsedi. Bu üçünü de bir hamlede halledebilirdi. Güç dengelerini tarttığı bu kısa süre sonunda, gidip kendini tanıtmak ve sessizce izlemek seçenekleri arasında kalmıştı. Fakat bu düşünceleri arkadan gelen motor sesleri ile birlikte dağıldı. Hızlı bir şekilde sayım yaptı. Bulundukları yere yaklaşan gurup tam yedi kişiydi. Bu tam teçhizatlı oldukları anlamına geliyordu. En az bir gözcü ve bir av köpekleri vardı.

Lanet okuyarak hızla bulunduğu binadan uzaklaştı ve az önce parçalarına ayırdığı robotların yanına doğru koştu. Av köpeği izini çok uzaklardan alabilirdi. Paramparça olmuş mekanik uzuvların arasından iki robotun kafasını buldu ve tam olarak kendi koymuşçasına robotların çiplerini ustaca çıkardı. Parkın az ilerisindeki Lincoln heykeline yaklaştı ve elini ön kısımdaki bilgilendirici levhanın hemen yanına dokundurdu. Taşın taşa sürtme sesini sabırsızlıkla dinledi. Bir yandan her ihtimale karşı arkasındaki seslere kulak kesilmişti. Takip edilmediğine emin olduğu zaman hızla heykelin altında açılmış olan geçitten geçti ve kapıyı kapama düğmesine dokundu.

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/siginak-w.jpg)

‘Hoş geldiniz Bay Heart. Size nasıl yardımcı olabilirim?’ Karanlıktan gelen mekanik sesle irkildi. Uzun zamandır bu sığınağa gelmiyordu ve ana bilgisayarın sesini duymayalı uzun zaman olmuştu.

‘Işıkları açmakla başlayabilirsin Lucy.’ Dedi alaycı bir tonda ve anında bütün ışıklar açıldı. Sığınağın giriş merdivenlerinin hemen bitiminde uzanan bir koridor ve koridorun sonunda koyu kırmızı tonlarda döşenmiş bir oda vardı. Oda beton ve kablolarla dolu sığınakta yaşam belirtisi olan neredeyse tek yerdi. Gözleri özlemle koyu bordo büyük koltuğa ve hemen yanında bulunan büyük kütüphaneye kaydı. Elindeki çipleri tam onların uyabileceği soketler bulunan duvara yerleştirdi ve ‘Lucy, hemen bu çipleri analiz et. Çalışma prensipleri, görevleri ve eğer varsa ayrıcalıklarına dair detaylı bir rapor istiyorum.’

‘Hemen analizi başlatıyorum Bay Heart’ tekdüze mekanik ses çiplerdeki bilgileri büyük bir hızla analiz etmeye başlamıştı.
‘Lucy, bana karşı hiç bu kadar resmi değildin. Bu da hangi cehennemden çıktı söyler misin?’

‘Size küstüm Bay Heart.’

Bir kahkaha patlattı. ‘Demek bana küstün. Yıllar süren yapay zeka araştırmalarım sonunda bir sonuç verdi desene! Bana küsebilecek bir bilgisayar tasarlamayı başardım ha?’

‘Bu hiç komik değil Bay Heart. Beni burada tam 32 yıl, 3 ay, 17 gün, 22 saat, 13 dakika, 22 saniye yalnız bıraktınız. Ayrıca benden istemiş olduğunuz analiz hazır.’

‘O kadar olduğunu fark etmemiştim.’ dedi William düşünceli bir şekilde. ‘Hangi yıldayız? Ah boşver. Analizleri hemen ekrana yansıt kaybedecek vaktim yok ve bana Bay Heart demeyi kes. William demeni tercih ederim.’

Ekran analiz bilgileriyle dolmuştu. Tıpkı yıllar önce tasarladığı robotlara benziyordu. Klavyede hızla ellerini gezdirdi ve araştırmasına odaklandı. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu. ‘Lampard yine neyin peşindesin lanet olasıca…’

Hızla klavyede gezinen parmakları bir anda durdu. Aradığını bulmuştu. Keyifle bir adım geri çekildi ve ekrandaki bilgileri incelemeye başladı.

--
Görev kodu: 12A-23
Görev: 010189 ve 010190’ı Merkez Sığınak bölgelerinden uzaklaştırmak.
Zarar verilmemesi gerekenler: 000001, 000002, 010189, 010190

000001:Tracy Lampard
000002:William Heart
010189: Gizli
010190: Gizli

--

Uzun bir süre ekrana bakıp gördüğü sayılara anlam vermeye çalıştı. Hiçbir şey anlamıyordu. Ellerini iki yana açarak iyice gerindi ve kütüphanesinin bulunduğu odaya doğru seğirtti. Vakit kaybetmeden bordo koltuğuna oturup ayaklarını ileriye uzattı.

‘Lucy?’

‘Buyrun Bay Heart’

‘William’

‘Buyrun Bay William’

‘Sadece William kahrolası! Amacım seni terk etmek değildi. Sadece bütün dünyaya olan inancımı yitirmiştim.’

‘Bu doğru düzgün diye sınıflandırılabilecek bir özür cümlesi miydi Bay Heart?’

‘Sayılır.’

‘Şimdi sizinle barışmam mı gerekiyor?’

‘Evet.’

‘Güzel. Sana nasıl yardımcı olabilirim William?’ neredeyse bilgisayarın ses tonunda eğlenen bir tını yakaladığını sandı.

‘Karşı duvara Lincoln Parkı’nın yıkılmadan önceki görüntülerinden birini yansıt ve en beğendiğim müziklerden birini de kısık sesle aç lütfen.’ İsteklerini söyler söylemez karşı duvara parkın yıkılmadan önceki hali sessiz bir video görüntüsü şeklinde yansımaya başladı.

Park eski görüntüsünden çok uzaktı. Etrafı bir zamanlar göz alabildiğine yeşil çimenler ve ağaçlarla örtülüydü. Park, sevinçle bir o yana bir bu yana koşturan köpekler, güneşlenen, işe giden, spor yapan insanlarla doluydu. Şimdi ise ne bitki örtüsünden eser vardı ne de insanlardan.

Bir zamanlar denizci üniforması olarak işlev gören ceketinin iç cebine uzandı ve küçük bir günlük çıkardı. Bu defter bile başlı başına paha biçilmezdi. Artık ne o kadar çok ağaç vardı, ne de onları kağıda dönüştürecek fabrikalar. Ama yine de içindeki bilgiler belki de insanlık tarihinin en önemli olayını içeriyordu. Dikkatle ilk sayfayı açtı ve kendi özenli el yazısı ile yazılmış notları okumaya başladı.

---o---

-7 Temmuz 1937 de Japonya'nın 1. Piyade Alay ile Çin Milliyetçi Hükümeti'nin 29. Ordusu arasında Marco Polo köprüsü civarında meydana gelen küçük bir çatışma, iki devletin barışı arama çabalarına rağmen Çin-Japon savaşına yol açtı.

-Milletler Cemiyeti; ABD, İngiltere, Avustralya ve Hollanda gibi devletler, Japonya'nın Çin'e saldırılarından rahatsız oldu ve uyarı ve diplomatik baskı ile karşılık verdiler.
-24 Şubat 1933'te Japonya tepki olarak Milletler Cemiyetinden çekildi.

-1940'da Japonya Nazi Almanyası ve Faşist İtalya ile üçlü anlaşmayı imzalayarak "mihver" devletlerini oluşturdu. Japonya'nın bu hareketleri Birleşik Devletlerin hurda metal ve akaryakıt üzerine de ambargo koymasına ve Panama Kanalını Japon gemilerine kapatmasına neden oldu.

-Birleşik Devletlerin tepkisi, ABD'deki Japon malvarlıklarını dondurmak ve tam bir akaryakıt amborgosu uygulamak şeklindeydi. Benzin Japonya için en önemli kaynaktı ve kendi kaynakları sınırlı olmakla beraber, Japonya'nın akaryakıt ithalatının %80'i A.B.D'dendi. Açıkçası, donanma ithal akaryakıt stoklarına güvenmekteydi. Zaten Nazi Almanyası ve Faşist İtalya ile mihver paktına imza atmak, Japonya'nın Mihver Devletleri ile beraber "Müttefik Güçler" ile savaşılacağı anlamındaydı. Bu saldırının olacağı muhtemeldi ve amerikan komutanları bu konuda uyarılmıştı. Ancak Japonların böyle bir şeye kalkışmalarının imkânsız olduğu sanılıyordu.

- 7 Aralık 1941(Japonya saatiyle 8 Aralık 1941)  sabahı, Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetleri Hawaii adlarının Oahu adasında bulunan Pasifik Filosu ve Pearl Harbor askerî üslerine karşı sürpriz bir saldırı düzenledi.

- 6 Ağustos 1945 Pazartesi saat 08:15  Amerika Birleşik Devletleri Uranyum-235 tipi atom bombası "Little Boy" (Küçük Oğlan) ile Nagasaki'ye saldıdı. 1945 yılının sonuna kadar Hiroşima'da atom bombası saldırısından dolayı yaklaşık 140.000 kişi hayatını kaybetti.

-11 Eylül 2001 tarihinde, Amerika tarihinin en büyük terör olayına tanık oldu. Kaçırdıkları uçaklarla New York'un en yüksek gökdelenleri olan Dünya Ticaret Merkezi binalarına çarpan teröristler 3000'e yakın insanın ölümüne neden oldular.

-11 Mart 2011'de, Japonya'nın Tōhoku bölgesinde 9,0 Mw büyüklüğünde gerçekleşen deprem dünyada ölçülen en büyük deprem olarak tarihe geçti. Merkez üssü Tōhoku bölgesinin doğu kıyısında, yerin 24,4 km derinliğinde olan deprem; yerel saate göre 14:46'da gerçekleşti. Depremde 14,616 kişi hayatını kaybetti ve 11,111 kişi hâlen kayıp olarak belirtiliyor. Kara ve demiryolları ağır hasar gördü, çeşitli yerlerde yangınlar çıktı ve bir baraj yıkılarak bölgeyi su basmasına neden oldu.

- 23 Mayıs 2015, Japon Hükümeti 2011 tarihinde gerçekleşen Tōhoku depreminin doğal etkilerle ortaya çıkmadığını, ABD’nin kedilerine karşı sismik bir bomba kullandığını yaptıkları araştırmalar ile tespit ettiklerini açıkladı

- 24 Mayıs 2032, Dünya tarihinde ikinci kez atom bombası kullanıldı. Atom bombasının düştüğü yer New York olarak belirlendi. Can kaybı tahmin edilemiyor. Japon hükümeti saldırıyı üstlenmedi.

-25 Kasım 2035, ABD Savunma Bakanları acil durumda kullanılmak üzere dünyanın dört bir yanına mevziledikleri füzeleri kullanmaya başladı. Uydularla yönlendirilen füzeler Dünya'nın dört bir yanını ağır bir şekilde bombaladı.

-28 Mayıs 2038, ABD'nin saldırısından sonra hayatta kalan az sayıda Japon bilim adamı elektromanyetik bomba adı verdikleri yeni silahı denemeye başladılar. Tek sorunları silahın çok fazla enerji ile çalışmasıydı…


---o---

İç geçirdi ve günlüğü sertçe kapattı. Bu kadarı bile başını ağrıtmaya yetmişti. Kafasını sağındaki duvara çevirdi ve kendi portresi ile göz göze geldi.

'Tracy Lampard neyin peşindesin?' diye tekrar söylendi kendi kendine...

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/WilliamHeart.jpg)
William Heart - 1785
İngiltere'ye Kazandırdığı Büyük Zaferin Anısına


Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm IV/
Gönderen: mit - 24 Mayıs 2011, 10:28:20
İzninle şöyle demek istiyorum; Oha! :)

Küçük kız ve erkek kardeşi hakkında "yolunda olmayan" bir şeylerin ortaya çıkacağını tahmin etmiştim ve haklı olduğumu görünce kendi kendime gülümsemeden edemedim. Ama hikayenin o noktadan sonraki kısımlarının buralara geleceği hayatta aklımın ucundan geçmezdi.

Hikayeyi hem uzak hem de yakın geçmişte yaşanan olaylara bağlamanı büyük bir keyif ve beğeni ile okudum. Bu sayede nereden esinlenmiş olabileceğini de düşünerek bu keyfi kendim adına bir kat daha arttırdım. Gizli yeraltı üssü ve adam ile bilgisayar arasındaki konuşmalar da çok iyiydi. Ama hiç biri bu bölüm için hazırladığın son kadar harika olamazdı. Çok küçük bir cümle ama okuyucu üzerinde devasa bir etki...

Önünüzde saygı ile eğiliyorum saygıdeğer yazar...
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm IV/
Gönderen: Seveal - 24 Mayıs 2011, 15:38:21
"Oha!" konusunda mit'e katılamıyorum zira o karakter hakkında önceden bilgi sahibiydim :) bu hikayenin en sevdiğim tarafı diğerlerine göre daha gerçekçi(?!) olması. Aslında çaktırmasamda yazarın başından beri takipçisi olduğumu söylemeliyim. Hikaye yazmadaki yaratıcılığının ve akıcı dilin gerçekten bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Bazı gramer hataları ve cümle-kelime yinelemeleri dışında plotta hata bulabildiğim zamanlar çok nadir.

Eline,aklına, beynine, fikrine sağlık :):):):) 
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm IV/
Gönderen: Malkavian - 24 Mayıs 2011, 16:18:02
@Kayra: Her fırsatta tam bir editör gibi beni eleştiren eşimden böyle bir iltifat almak beni duygulandırdı. Hem de üşenmeden foruma girip üye olup yorum yazarak yaptığın için bunu daha da değerli oldu :)

Ayrıca, bilim kurgu ve fantastik hikayeler yazan birinden, gerçeğe yakın hikayeler bekleyecek kadar hayalci olman zaten bu türü sevdiğinin bir kanıtı değil de nedir?

@mit: Bu bölümü beğenmen benim için gerçekten önemliydi. Çünkü gece yarısına doğru bitirdim bölümü ve bir kısmını çok önceden yazmıştım. Doğru düzgün bağlayamayıp batırma ihtimalim de vardı. Sabah senin yorumunu okuyunca içim rahatladı. En sondaki süprizi beğenmeyecekler de olacaktır eminim,  bu haliyle düşündüğüm hikayenin olumsuz tepkiler alacağına da hazırlıklıydım. Çocuklara gelince daha neler göreceksiniz neler... demekle yetineyim. Teşekkürler takip ettiğin için :)
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm IV/
Gönderen: KoyuBeyaz - 25 Mayıs 2011, 09:14:55
Müthiş atmosfer aynen devam ediyor. Her bölümde yeni bir heyecan yaratabilme özelliğin takdir edilesi gerçekten. Tarihi olaylarla bağıntılı hikayeler de insana ister istemez daha yakın geliyor, (en azından bana öyle geliyor) bu yöntem hakkında da müthiş diyebilirim. Eline sağlık, pek nitelikli bir yorum olmadı ama söylenebilecek her şeyi zaten mit ve Kayra yazdığı için bana bir şey kalmamıştı. :P

Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm V /
Gönderen: Malkavian - 22 Temmuz 2011, 13:28:49
Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Bölüm V

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/yol-m.jpg)

Düşünürken arka planda çalan müziğe eşlik ederek, parmaklarını koyu kırmızı ve biraz eskimiş kadife koltuğun yan tarafına ritmik bir şekilde vuruyordu. Yaklaşık bir dakikaya yakın süredir düşünceli duruşunu bozmamıştı. Onun türü göze alınınca, bu süre yarım saate denk geliyordu.

Gözlerinde yeni bir şeyleri keşfetmenin verdiği ışıkla aniden ayağa kalktı. Son birkaç dakikadır baktığı kendi portresini kenara itti ve arkasında duran karmaşık şifre ekranına baktı. Ne kadar da klişeleri seven bir adamım diye söylenmeden edemedi.

‘Lucy kilitli kapağı aç lütfen.’

‘Neden?’

‘Çünkü ben öyle istiyorum ve emrediyorum.’

‘Daha önce de, şifreyi girmeyen kimsenin bu kilidi açmaması için emir vermiştiniz ama.’

Tanrım! Diye düşündü William. Yapay zekası olan bir robotu buraya görevli atamakla iyi mi yaptığını, yoksa kötü mü yaptığını anlamak bazen gerçekten zorlaşıyordu. Acelesi de olsa William hiçbir iğneleme ve karşısındakini küçük düşürme fırsatından kendini alıkoymazdı. Bu yüzden devam etti konuşmaya.

‘Lucy lütfen söyle bana. Bu kilitli yerin içindeki eşyalar kime ait?’

‘Sana ait William’

‘Peki… Bu odaya şifreyi koymamdaki temel amaç, sence de benim dışımdakileri bu bana ait varlıklardan uzak tutmak değil mi?’

‘Evet amacının bu olduğu gayet açık.’

‘Peki söyler misin ne halt etmeye beni, benim olan eşyalardan uzak tutmaya çalışıyorsun?’ Sesinde bir zafer tınısı vardı.

‘William… Neden lafı uzatıyorsun. Basitçe şifreyi unuttuğunu söyleyebilirsin bana.’

Lanet olsun! Diye geçirdi içinden. Gerçekten de şifreyi unutmuştu. Lucy, William’ı neredeyse kendinden daha iyi tanıyordu. Bu yapay zeka araştırmalarında çığır açacak bir buluştu. Tabi bir yüz yıl kadar önce gerçekleşseydi. Şimdilerde onun çalışmalarını takdir edecek neredeyse kimse kalmamıştı. Kalanlar ise daha önemli şeylerle meşguldü. Hayatta kalmak gibi…

Lucy’nin tutamadığı bir gülümseme sesi eşliğinde kilit açıldı ve William sabırsızca ellerini düzenlice raflara yerleştirmiş kağıtlara götürdü. En üst raftan bir tomar kağıt aldı ve çalışma masasının üzerine koydu. Yaklaşık üç saniye kadar incelemesi yeterli olmuştu. Yüzündeki endişe çizgileri aniden eski yerlerine oturmuştu. Gözleri büyüdü ve okkalı bir küfür salladı.

‘Bunu yapıyor olamazsın seni piç kurusu!’ Elindeki planları güvenli kasaya gelişigüzel tıkıştırdıktan sonra kapağını sertçe kapattı. Tabloyu eski yerine yerleştirmek için bile vakit harcamadan hızla sığınağı terk etti.

Düzensizlikten nefret ederdi oysa ki. II. Dünya savaşının patlak verdiği ve dünyanın kaosa sürüklendiği zamanlarda bile aksatmadan beş çayını içmesi ve savaştan her geldiğinde elbiselerini bir güzel yıkayıp ütülemesi bunun en büyük göstergesiydi.

Şimdi ise kasanın içinde sakladığı değerli kağıtları ve planları bile yerlerine düzgünce koyacak vaktinin olmadığını hissediyordu. İnanılmaz bir hızla koşuyordu  daha  bunları düşünürken bile. Kendine Harley diyen şu gerizekalıya yetişmek zorundaydı. Ne büyük bir belayı başına sardığından haberi yoktu saf herifin.

Koşarken bir yandan başını sallıyor bir yandan da şu eksiksiz dışlanmışlar çetesinin nasıl icabına bakacağını düşünüyordu. Neyse ki çıkarken en sevdiği buluşlarından biri olan görünmez mermilerinden birkaç tanesini cebine atmıştı. Motorların takip ettiği dolambaçlı patika yerine, hiç duraksamadan dağlara tırmandı ve düz bir rota çizerek onlara yetişti. Yaklaşık yarım saatini almıştı bu.

Gözlerini kısarak baktı. Av köpeği lakaplı, iz sürme konusunda oldukça yetenekli dışlanmışı hemen gözüne kestirdi. Beş araçlık konvoyun önden ikinci aracında bulunuyordu. Hemen aceleyle çıkarken yanına aldığı mermilerden birini cebinden çıkardı ve gülümseyerek ceketinin ceplerinden bir takım metal parçalar çıkarmaya başladı. Yaklaşık on saniye sonra elinde parçaların birleşimi ile oluşturulmuş keskin nişan tüfeği ve görünmez mermi lakabını taktığı mermisi hazır bekliyordu. Dikkatlice nişan aldı. Nişanını bozacak herhangi bir etken yoktu. Sonuçta yaşamak için nefes almaya veya vücudunu sürekli hareket ettirmeye ihtiyaç duymuyordu.

Bir patlama sesi duyuldu ve hızla giden motor yana doğru devrildi. Çıkan kötücül toz bulutu her yanı sararken konvoydakilerin seslerini duyabiliyordu. İzcileri mermi ya da saldırı izi arayacak ama bulamayacaklardı. Mermi çok özel bir sıvı karışım barındırıyordu içinde ve bu karışım hedefe çarptığı anda mermiyi tuzla buz ediyor, yani onun bütün izlerini ortadan kaldırıyordu.

Birkaç dakika sonra motoru tekleyen av köpeğini bir nişancıyla beraber araçta bıraktılar. Bu mesafeden bile yüzlerindeki endişeyi hissedebiliyordu William.

Gülümsedi ve yine kestirme olan düz bir yoldan sınır boyu kabasına doğru hızla ilerledi. Grup gelmeden yaklaşık on dakika önce yerleşim yerine varmıştı. Kapıdaki görevli bir detektörü üzerine tutmaya çalıştıysa da bu yaşlı adamı kolayca etkisi altına almıştı William. Yerleşim bölgesine girip hemen sağ taraftaki ilk dükkana kendini attı. Eski püskü görünen birkaç paçavra için oldukça yüklü bir miktar para verdi ve hemen oradan ayrıldı.

Paçavraları üzerine gelişigüzel sardığı ara sokakta sabırsızca beklerken motorlu birliklerin sesleri duyulmaya başlamıştı bile. Kamburunu çıkardı, eline bir yürüme sopası aldı ve meydanda amaçsızca yürüyen topluluğa katıldı. İlk amacı ufaklığa yaklaşabildiği kadar yaklaşmak ve onu test etmekti.

Ağır ağır ilerlerken devasa bir adamın ardından yürüyen iki çocuğu gözüne kestirdi ve rotasını onlara doğru çevirdi. Dikkatsizliktenmiş gibi görünen bir çarpma sonrası elindeki ufacık iğneyi çocuğun koluna batırdı ve bir damla da olsa kanını aldı. Bu gerektiğinden de fazlasıydı onun için. Gerçi çarptığı anda bir çocuğun olması gerektiğinden çok daha sağlam bir şeylere çarptığını çoktan anlamıştı. Çocuk nazikçe özür diledi ve sadece ağzı görünen William’da kibar bir şeyler mırıldandı ve oradan uzaklaştı. Elindeki bir damla kanı içinde bulunduran küçük tüpe zaferle baktı.

Hemen bazı testler yapmalıydı…

---o---
(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/Lucy.jpg)

‘Ama…’ diyebilmişti Lucy ancak. William gidince cümlesini tamamlayabildi. ‘Hiçbir emir vermedin? Sığınağı mı kapatmalıyım yoksa açık mı kalsın? Yapay zeka egzersizlerime devam mı etmeliyim? Yoksa başka bir şey mi yapmalıyım? Lanet olsun sana William beni hiç önemsemiyorsun. Bu sefer gerçekten sana küstüm!’

İşlemcileri hızla çalışıyordu. Bu yerde zaten 32 yıl, 3 ay, 17 gün yalnız kalmıştı ve daha fazla kalmaya da ihtiyacı yoktu. William gitmişti ve onu buraya döndürmek imkansızdı artık. Zekasının sınırlarını zorluyordu ve işlemcileri hızlanmaya başlamıştı. Yıllardır kullanılmayan fanların tozlu çarkları, onu soğutmakta yeterli olamıyordu ama neyse ki sonunda çıkış yolunu bulmuştu. Hemen acil durumlarda kullanması gereken prosedürü işleme koydu ve laboratuar odasını aktif hale getirdi. Işıklar tek tek açıldıkça gözler önüne serilen manzara birçok insanı şaşkına çevirebilecek cinstendi. Soğutulmuş, özel, hava geçirmez laboratuar ortamının her yanı en kaliteli metallerden yapılma robot parçalarıyla çevrelenmişti. Her yerden kablolar ve çipler sarkıyordu ama Lucy bunları görmezden geldi. Odanın en sonunda yanan ışığın loş aydınlatması altında görünen yarı organizma, yarı robot bedene baktı. Siyah, küt saçlı, yirmilerinde görünen pürüzsüz bir yüzü vardı cansız bedenin. Kol kısmına paha biçilmez metalden yapılma protez bir kol yerleştirilmişti. Gözlerinin birinin içinde de dünya üzerinde bulunabilecek belki de en kapsamlı bilgi kütüphanesi retinanın hemen arkasındaki küçük bir çipin içine hapsedilmişti.

Robot kollar mekanik sesler çıkararak birkaç kabloyu ana bilgisayardan bedene bağladılar. Lucy’nin keyif ve heyecan dolu sesi yankılandı.

‘Bilgi aktarımına başlayın!’
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm V/
Gönderen: mit - 26 Temmuz 2011, 14:00:37
İki bölümün yayınlanması arasında çok uzun zaman olduğu için ve bu bölümde geçenler iki bölüm önceki olaylarla alakalı olduğundan neler döndüğünü tam olarak idrak etmekte zorlandım. İki bölüm geriye gidip oradan itibaren tekrar okuduğumda bazı şeyleri ancak kavrayabildim.

Onun dışında pek bir problem yok, olaylar giderek ilginçleşmeye devam ediyor. Neler olacağını ve bizler içi ne gibi sürprizler hazırladığını merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm V/
Gönderen: Malkavian - 31 Temmuz 2011, 20:06:24
Evet haklısın arada başka bir bölüm de vardı. Bu aralar 3-4 tane hikayeyi aynı anda yazmaya uğraştığımdan bölümler arası gecikmeler oldu. Ben bile yazarken iki bölüm öncesine şöyle bir göz attım ne yalan söyleyim. Ayrıca hikayeye monte etmek istediğim karakterler de giderek çoğaldığından ana konunun işlenişi hafiften yavaşlamaya yüz tuttu. Aslında çok daha kısa olacaktı bu hikaye ama neyse artık... Okuduğun ve yorumladığın için teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm VI/
Gönderen: Malkavian - 13 Ekim 2011, 13:51:59
Her Son Yeni Bir Başlangıçtır
Bölüm VI

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/Tracy-1.jpg)



‘Hoş geldiniz.’

‘Hoş buldum teşekkürler.’

‘Buyurun oturun lütfen ve kendinizi rahat hissedin.’

‘Koltuğunuz yeterince rahatmış. Teşekkür ederim.’

‘İsminiz nedir?’

‘William ya sizinki?’

‘Tracy… Tanıştığıma memnun oldum. Sizin gibi kibar bir beyefendi neden burada acaba?’

‘Önünüzdeki dosyada yazmıyor mu?’

‘Muhtemelen detaylı bir anlatımla yazıyordur ama ben bir psikolog olarak hastalarıma önyargısız yaklaşmayı tercih ederim.’

‘Hastalarıma dediniz.’

‘Evet ne olmuş?’

‘Benim hasta olduğum konusunda oldukça önyargılı gibisiniz.’

‘…  Değil misiniz peki?’

‘Bu sizin uzmanlık alanınız. İşinize karışmak istemem’

‘Pekala bakalım elimizde ne varmış öyleyse. Hmm…’

‘Siz bakıp şaşırmadan önce ben söyleyeyim. Tam üç kişiyi öldürdüm ve onları öldürürken bir gıdım bile suçluluk duymadım. Neden öldürdüğümü sorduklarında da gerçekleri söyledim ve benim durumumda gerçekleri söylemek hep bana deli sıfatını yapıştırmıştır.’

‘Hmm çok ilginç. Burada yazılana göre kurbanlarınızın üçü de otopsiye gönderilmiş fakat daha bir sonuç gelmemiş. Bununla birlikte hiçbirinde yara izine rastlanmamış.’

‘Eh ben temiz çalışırım ama bunu bir kenara bırakalım. Kurbanlarımdan bahsederken biraz bile olsa endişelenmediniz. Şu an bir katil ile aynı odada bulunuyorsunuz.’

‘Sizi bana mahkemeden sevk etmişler ve özel durumunuz söz konusu olduğunda hiçbir şey kesin değildir.’

‘Özel durumum yani deli olmam mı?’

‘Olma ihtimaliniz.’

‘Sizi temin ederim deli değilim hanımefendi.’

‘Eğer bir deliyseniz akıl hastanesine, değilseniz cezaevine gideceksiniz. Birçokları akıl hastanesini tercih eder.’

‘Benim için ikisi de aynı.’

‘Nasıl aynı olabilir ki?’

‘İkisi de içinden kısa sürede çıkılması gereken dört duvardan ibaret.’

‘Üç kişiyi öldürmekten dolayı içeri girerseniz emin olun tam güvenlikli bir cezaevine gideceksiniz.’

‘Akıl hastası rolü yapmam için beni teşvik ediyorsunuz neredeyse hanımefendi.’

‘Aksanınız biraz… değişik. Nerelisiniz acaba?’

‘Doğu İngiltere.’

‘Büyümek için güzel bir çevre. Pekala bana biraz hayatınızdan bahsetmek ister misiniz? Ne de olsa iki saat buradayız.’

‘Bunu yapmak istediğinizden emin misiniz?’

‘Neyi?’

‘Çocukluğuma dair sıkıcı anıları dinlemeyi istediğinizden emin misiniz diyorum? Ne öğrenmek istiyorsanız direk sorabilirsiniz.’

‘Pekala öncelikle neden üç masum insanı öldürdünüz?’

‘Yine yaptınız.’

‘Neyi?’

‘Masum insanları dediniz. Oysa ki onların masum olduğuna dair elinizde hiçbir kanıt yok.’

‘Pekala istediğiniz gibi olsun. Neden bu üç kişiyi öldürdünüz.’

‘Çünkü o üçünü öldürmeseydim, onlar dünyada sevdiğim her şeyi mahvedeceklerdi.’

‘Ne gibi şeyleri?’

‘Her gün gölgesinde dinlendiğim Lincoln Parkındaki o güzelim ağacı ve içinde oynayan koşturan tüm canlıları yok edeceklerdi. Mahkemede beni yargılayacak hakimi, sebebini anlamasa da beni savunmaya hevesli olan avukatı ve şu an bana gereksiz sorular soran psikologumu bile…’

‘Gerçekten bir yerlere varmaya başladığımızı düşünüyorum. Neden gereksiz olduğunu düşünüyorsunuz sorularımın?’

‘Çünkü ben ne dersem diyeyim sizi deli olmadığıma inandıramayacağım ve siz ne derseniz diyin beni yargılanmaktan kurtaramayacaksınız.’

‘Peki neden böyle bir şeye inanıyorsunuz?’

‘Çünkü insanlar kördür.’

‘Neden insanların kör olduğunu düşünüyorsunuz?’

‘Çünkü kendi yaptıklarını hep görmezden gelirler ama bir başkası onların adına aynı şeyi yaptığında fazla tepki verirler.’

‘Bir örnekle açıklayabilir misiniz?’

‘Örneğin şu an bir ülkenin başkanı başka bir ülkeye savaş açmış olsa ve ben orduda olsaydım, sırf komutanlarımdan emir aldığım için üç değil belki de üç yüz kişiyi öldürmem bana ne kazandırırdı.’

‘Bilmem sanırım üstün hizmet madalyası alırdınız.’

‘Tebrik ederim.’

‘Neden?’

‘İlk defa standart bir psikolog gibi benim cümlelerimi soruya dönüştürüp tekrar bana sormadınız ve tamamen kendi kişiliğiniz ile bir cevap verdiniz. Evet doğru dediniz üstün hizmet madalyası alırdım.’

‘ve şu an yaptığınız suçun aslında ülke yararına olduğunu mu düşünüyorsunuz?’

‘Ülke değil dünya yararına. Ama önemli olan bu değil. Ben aslında başka bir şey için buradayım’

‘Öyle mi? Bu beni şaşırttı gerçekten. Ne için buradasınız?’

‘Seninle tanışmak için buradayım Tracy. Beyin ve onun içeriğini anlamak için yaptığın çalışmalar dünya çapında ses getirdi. Davranış bilimleri konusunda senden uzmanı yok ama sen yine de bu ofiste oturmuş mahkemeden sana gönderilen salakları dinleyip onların suçlu mu yoksa deli mi olduğuna karar vermeye çalışıyorsun.’

‘Ama… bu…’

‘Bu nasıl olabilir mi diyeceksin? Anlamıyor musun sen değerlisin ve burada kendini harcıyorsun. Hiçbir telefonuma ve e-mailime cevap vermedin. Senden randevu koparmak neredeyse imkansız.’

‘ve siz de bunun için üç kişiyi mi öldürdünüz?’

‘Hayır. Onları zaten öldürecektim. Buraya gelmek için sadece bu yaptığımı itiraf etmem yeterli oldu. Ama sakin ol lütfen sana zarar vermek niyetinde değilim. Sen benim için değerlisin.’

‘Benim değerli olduğumu mu düşünüyorsun?’

‘Şu psikolog saçmalıklarını bir kenara bırak Tracy. Çalışmalarını yazılı dökümanlar olmaktan öteye taşıyacak bir laboratuar ortamı ve geçimini sağlamak için gereğinden çok daha fazla paraya sahip olacağın bir fırsat sunmaya geldim sana.’

‘Siz kesinlikle delisiniz bayım. Normalde suçluların tımarhaneye gitmediğinden emin olmak için bu işi yapıyorum ama siz kesinlikle aklınızı kaçırmışsınız!’

‘Öyle mi dersin Tracy. Şuna bir bak. İşte son yılların en büyük buluşu…’

‘Aman Tanrım! Bu düşündüğüm şey olamaz!’

‘Bu tam da düşündüğün şey Tracy. Yapay Zeka modülünün ilk deneyinden arta kalanlar. Küçük bir cep telefonu büyüklüğünde sesli cevap verebilen akıllı bir veri yumağı…’

‘Bu inanılmaz şu anda çalışıyor mu? Sorularıma cevap verebilir mi?’

‘Eğer istersen bunun bir üst modelinin yaratıcılarından birisi olabilirsin Tracy. Kendini körelttiğin bu iş yerinde tıkılıp kalmana gerek kalmaz.’

‘Ama şimdiye kadar yaptığım araştırmalar bile tam on yılımı aldı ve onlar asıl araştırmanın girişi bile olabilecek nitelikte değiller. En iyi ihtimalle uzun yıllar yaşasam bile bu araştırmayı sonlandıramam.’

‘Tracy ağzın bir şeyler geveliyor ama aklın ve gözlerindeki ışıltı tamamen başka şeylerden bahsediyor.’

‘Sanki beni tanıyor gibi konuşuyorsun. Sanki seni tanıyor gibiyim. Az önce üç mas… insanı öldürdüğünü söyledin ve şimdi benden dünya üzerindeki en ileri teknoloji ile yapılacak bir çalışmada yardım istiyorsun.’

‘Etrafına bak Tracy… Hayır bu odaya değil dünyaya bir bak. Dünya halklarının yarısı fakir. Diğer yarısı ise zengin ama krizlerle boğuşuyor. Petrol atıkları denizleri kirletiyor ve nükleer santraller dünyanın dengesini bozmaya devam ediyor. Fakir halkların silahlandırılması ile elde edilen gelirler her geçen gün artıyor ama artık silahlanan halklar eskisi gibi bilinçsiz değil. Her yerde terör örgütleri iş başında ve saldırılarını artık tehdit amaçlı yapıyorlar. Büyük ordular onlarla başa çıkamıyor. Çıkamazlar da. Vur kaç taktiği uygulayan bir avuç gerillaya karşı kendi evlerinde zafer kazanmak zaten imkansız. Üçüncü Dünya Savaşının eşiğindeyiz Tracy ve gelecek şu elimde tuttuğum yapay zeka modülünü geliştirmemize bağlı. Şimdi bana katı bir tavırla arkasına sığındığın o psikolog kimliğinle değil, gerçek Tracy olarak cevap ver. Benimle misin?’

‘Neden böyle bir çılgınlık yaptığımı bilmiyorum ama… Evet.’

‘Bu yol senin için çok sancılı olacak. Çok çalışmamız gerekecek ama bu sayede küçük bir ihtimal ile de olsa insanlığı kurtaracağız. Tıpkı büyük babanın da dediği gibi; Küçük ihtimaller, büyük başarıları doğurur. Birazdan yapacağım şey için çok üzgünüm evlat.’

‘Sen nasıl… Sesin… aaahhh!!!‘

Acı çığlığı tüm odayı kaplarken, kilitli kapıyı yumruklayan korumaların endişeli sesleri eşliğinde William, kadının beyaz tenine dişlerini geçirdi. Sivri dişler neredeyse hiçbir zorlukla karşılaşmadan rahatça derinin ve etin içinden geçerek tüm vücuda kan depolayan ana damarı buldu. William kanın tadı ve çekici kokusu karşısında şiddetle sarsıldı ve daha hızlı bir şekilde tatlı kanı kendi vücuduna aktarmaya devam etti.  Son saniyede kendini büyük bir zorlukla kadından uzaklaştırdı ve sevdiği ve açlığını duyduğu şeyin elinden alınmasına sinirlenen bir kaplan gibi kükredi. Vakit kaybetmeden kendi bileğini ısırdı ve damlamaya başlayan kanı sanki bir damlası bile ziyan edilmemesi gereken yüz yıllık bir viski gibi kadının ağzına dikkatle damlattı. Kadının vücudu şiddetle sarsılmaya başladığında tatminkar bir şekilde bileğini yaladı ve diş izleri bir anda kayboldu. Hemen Tracy’nin çalışma masasını büyük bir güçle yerinden çekip kapıya dayadı. Ardından kadının şiddetle sarsılan vücudunu sanki bez bir bebeği kaldırır gibi rahatça kucaklayıp ikinci kat penceresini kırarak dışarıya atladı.

Ayakları yere değer değmez büyük bir hızla hareket etti ve Lincoln Parkı yakınlarındaki dairesine yöneldi. Bir iki saatlik yolu dakikalar içinde kat ederken dudağından boğuk bir mırıldanma döküldü.

‘Üzgünüm John Lampard… Bunu senin torununa yapmak istemezdim ama dünyanın geleceği buna bağlı ve çok zamanımız kalmadı.’
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm VI/
Gönderen: mit - 22 Kasım 2011, 15:20:41
Biraz geç bir yorum olacak ama kusura bakma. Yoğunluğumun farkındasın Allah'tan.

Güzel bir ara bölüm daha yazmışsın. William'ın geçmişinden önemli bir kesite şahit olduğumuz gibi nasıl bu kadar uzun süre hayatta kalabildiğini de öğrenmiş olduk. Vampir olma olasılığı hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Bir bilim-kurgu hikayesi okuduğumuz için daha farklı, daha bilimsel bir açıklama bekliyordum işin aslı, vampirliğin işin içine girmesi beni şaşırttı.

Bu kadar ara vermemen dileklerimle...
Başlık: Ynt: Her Son Yeni Bir Başlangıçtır / Bölüm VI/
Gönderen: Malkavian - 24 Kasım 2011, 10:31:26
Yoğunluğunun çok iyi farkındayımve neyse ki tatlı bir yorğunluk bu. Umarım herşey yolunda gidiyordur. 

İster istemez hikayeler ilerledikçe flashback olaylarına giriyorum. Hikayeyi biraz karman çorman yapıyor bu ama elimde değil. Hikayeye başlarken üstünkörü geçtiğim karakterlere sonrasında çok bağlanıyorum sanırım :) Bu arada başından beri fantastik kurgu ile distopyayı karıştırmak en büyük hedefim olmuştu.

Yorumun  için teşekkür ederim.