Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Liman Kenti => Düşler Limanı => Gezginler Kamarası => Konuyu başlatan: Raisor - 12 Haziran 2011, 00:41:42

Başlık: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 12 Haziran 2011, 00:41:42
Şimdi geçenlerde gittiğim bir sinema filmini anlatayım size. Aslında sinema filmini değil de, o ortamı bir anlatayım. Sağ tarafımda arkası 45 cm ebadında bir adam, 30 cm abadında bir koltuğa sığmaya çalışıyor, sol tarafımda oturan bayan devamlı mısır çerezime elini daldırarak benden mısır yiyor, arkada oturan bir gurup öğrenci ise devamlı öne mısır fırlatarak ses çıkarıyorlar. Önümüzdeki sıra da fazla mı yüksekte kalmıştı nedir, adamların kafalarından bir türlü filmi izleyemedim. Peki film nasıl mıydı? Şöyle özetleyebilirim:

Spoiler: Göster
-Pantolonunu indir yoksa kızı vururum.
-Erkekleri mi arzuluyorsunuz bayım?


Neyse, film bitti, herkes dışarı doğru çıkmaya çalışıyor. Öyle bir kalabalık oluştu ki, inanamazsınız. Bir ara bir çocuğun yere düştüğünü, başka bir adamın ise onun eline basarak yürümeye devam ettiğini bile gördüm. İşte Türk milleti tarzı sinema anlayışı.

                                                                    Realizing people

                                                                Episode 1:  Brainache

Politika yapmak, politika adamlarının işi gibime geliyor. Bakınız Avrupa ülkeleri. Adamlar oy verip, ülkenin başına geçecek kişiyi seçiyorlar. Sivil halk, muhalefet yapmayı muhalefet partilere bırakmış. Kendileri sosyal konulardan konuşmayı, politika konuşmaya yeğliyorlar. Eğer beğenmedikleri bir karar olursa çıkıp bir miting yapıyorlar, karar geri alınıyor. Mitinglerde de kimse ölmüyor, polis kontrolünde adam akıllı yürüyorlar sokaklarda. Hatta her an oturup polislerle mangal yakma ihtimalleri var adamların. O kadar rahatlar yani. Bizim burada durum nasıl?:

Spoiler: Göster
-Abi, cumhurbaşkanı maaşları düşürün diyor.
-O kimmiş lan da benim maaşımı düşürüyor? Ben onu…. … … (Tamamen sansür var orda. Tamamen.)


Dedim ya işte, bizim millet politika ile ilgili konuşmadan beş dakika duramaz. Hatta sırf bu yüzden büyüklerimden çektiğim işkenceleri bir ben biliyorum:

Spoiler: Göster
-Kendi ayda 100.000 tl maaş alıyor, bir de bizim maaşlarımızı düşürmeye çalışıyor. Terbiyesiz ya bizim hükümet…
-Baba, Hilmi abiye bir şey oldu.
-Bir dakika oğlum, sözümü kesme. Dayınla konuşuyorum. Valla Ahmet, bu durumları hiç iyi görmüyorum ben…
-Ya baba bir dinlesene. Hilmi abi galiba ölmüş…
-Bak hala sözümü kesiyor. Oğlum bir dur…


Halbuki politikayı politikacılara, muhalefeti muhalefet partilere bıraksak. Hayat ne kadar da güzel olurdu. Ha tabi ki, yönetim ülkeyi kötü bir yere doğru götürüyorsa bu engellenir, bu konuda bir karar verilir. Ama hiç yoktan konuşmak, zaten bir şeyi de değiştirmez ki bence.

İşte bu da Türk tarzı politika anlayışı.

                                                            Episode 2 : Confused people

Bizim memleket hafiften önyargılı. Çocukken beyinlerine yerleştirdiğiniz bazı görüşleri söküp almanız hiç kolay olmuyor. Bu bilgi güpe gündüz doğru olsa bile. Örnek:

Spoiler: Göster
-İsmail abi, uçak uçarak sizi başka yerlere taşıyan bir taşıma aracı.
-La oğlum mal mısın? Uçak bir kuş türü.
-Ya abi. Sahiden diyorum bak…
-Adam bizimle taysak geçiyor lan.


Bir de şu “la” ve “lan” kelimeleri yok mu? İngilizcedeki “the” gibi, her yere giriyorlar. En gıcık olduğum kelimelerden ayrıca. Gerçi onlara kelime demeye bin şahit ister ama, ne yapalım.

Bir kere Avrupa ülkelerini bir düşünün, zaten yukarıda söylediğim diyalog kesinlikle geçmez. Uçağı kuş bilen bir adam suçlu değildir, ama o kadar önyargılı ki, hayatta uçak görmemiş olmasına rağmen, devamlı uçakla seyahat yapan bir adama inanmıyor. Önyargı, bizim Türklerde hafiften genetik. Bu da Türk tarzı düşünce şekli.

Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Wanderer - 23 Haziran 2011, 01:32:24
Epey de anlamış hani seni.

Edit: Yorum yaptığım yazı yok olmuş.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Fırtınakıran - 23 Haziran 2011, 01:33:59
Epey de anlamış hani seni.

Edit: Yorum yaptığım yazı yok olmuş.

Yazarının onayı ile silindi.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Vladislav Drakul Tepes - 18 Temmuz 2011, 16:02:47
 "Saçma" konulara değinmişsin. Dikkatini çekerim saçma yani ne kadar saçma olduğumuzu iyi anlatmışsın en son verdiğin örnek de güzel mizahi olmuş.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 04 Ağustos 2011, 08:53:08
Toplumda bazı gereksiz ve boş insanlar vardır. Bu, tüm Dünya toplumlarında var olan bir şeydir. Bu gereksiz insanlardan en önemlileri, genellikle tüccarlar ya da dükkan - market sahipleri, kasiyerlerdir.

Yaptıkları işten dolayı söylemiyorum bunu. Her gün, farklı farklı insanların farklı farklı konuşmalarını duyup, bunu dilden dile aktardıkları için söylüyorum bunları. Özellikle köy yerlerinde bulunduysanız bilirsiniz, köyün bakkal sahibi, dedikoducunun önde gidenidir. Ekmek almaya gidersiniz, size birşey sorar, söylersiniz, tüm köy öğrenir.

                                                     Brain 2 - The Socialism

Konuşmak, beyin gerektirir. İyi konuşabilmek, tecrübeli bir beyin gerektirir. Mantıklı konuşabilmek, mantıklı ve tecrübeli bir beyin gerektirir. İlgi çekici ve mantıklı konuşabilmek ise, sosyal bir birey; mantıklı ve tecrübeli bir beyin gerektirir. Tecrübeli bir beyniniz yoksa, konuşabilirsiniz. Mantıklı bir beyniniz yoksa, yine konuşabilirsiniz. Sosyal biri değilseniz, yine konuşabilirsiniz. Ama beyniniz yoksa, konuşamazsınız.

İnsanların konuşmaları, onları çözmenizde etkin bir rol oynar. Toplum içindeki iki numaralı gereksiz insanlar ise, beyni olmadan konuşmaya çalışanlardır; ki bunlar, normal insanlara doğal bir biçimde doğuştan verilen radarlar ile toplumda kolayca fark edilirler. Bu tip insanlar, ya çok konuşurlar, ya da gereken yerde konuşamazlar. Garip bir konuşma bozukluğu yaşayan bu şahıslar, toplumdan imha edilmesi gereken insanlar listesinde ikinci sırayı alır.

Toplumdan imha edilmesi gerekenlerden üçüncü sıradaki ise, çıkarcı insanlardır. Bu insanlar telefonu aramak için kullanmaz. Bu insanlar telefonu ödemeli atmak için kullanırlar. Onlardan dost olmaz. Genelde en fazla işine yarayan ile takılır, daha fazla işine yarayan birini buldu mu ona koşarlar. Siz ondan birşey istediğinizde ise, yardım etmezler ya da bahane uydururlar. 40 yılın başı yardım etseler bile, daha sonraki 80 yıl boyunca bunu hatırladır dururlar ki, sizin ondan başka bir şey isteme hevesiniz kalmasın.

4. gereksiz insanlar, sinir bozucu derecede laubali olanlardır. Ders sırasında aniden atılıp saçma bir espiri patlatırlar ve herkes buna güler. Gülmek zorunda hissederler, çünkü dersin üç dakikası bu şekilde kaynayabilecektir. Onunla aynı ortamda sohbet etmek, atom çekirdeğini elle tutup parçalamaktan dahi zordur. Hep o konuşur, siz ise dinlemek zorundasınızdır. Aldanıp ona sırrınızı anlatırsanız, önce tüm sınıf, sonra tüm okul, sonra tüm ülke ve en son olarak tüm Dünya bunu öğrenir. Ertesi gün SHOW TV'de şu haberi görebilirsiniz:

"Falan falan kentimizdeki falan falan isimli lisede okuyan falan filan, falan adlı kızı sevmiştir. İlgililere duyurulur."

Geldik meşhur 5 numaraya. 5 numara genellikle erkektir. Erkekliği su aygırlığı ile karıştıran bir gurup, okulda jiletli, sokakta silahlı, evde ise sopa ile dolaşır. Genellikle Kadir İnanır konuşması taklidi yapan bu gurubun fark edilmemesi elde değildir. Gereksiz insanlar listesinde 5. sırada olan bu gurup, uzak durulması gerekenler sıralamasında birinci sıraya oturur.

Ödevlerini başkasına yaptırır. Kaldığı derslerin öğretmenlerini genellikle evinde usulhal ile tehdit eder. Mafyalık ve pezevenklikte de iyi para var aslında, ama o kadar da abartmamak lazım.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 20 Ağustos 2011, 18:02:37
Yasaklar

Toplumun ileriye gitmesi için, hepimizin belli başlı kurallara uyması gerekir.

Kurallar toplumun iyiliği içindir. v.s v.s...

Şimdi eğri oturup doğru konuşursak, bir gurup insanın kendi çıkarları doğrultusunda getirdiği belli başlı yasaklar ve kuralların bize herhangi bir faydası olmadığını rahatça söyleyebiliriz. Ülkelerin kendilerini kendi çıkarları doğrultusunda idare ettiği gibi, aynı şey her kural için de geçerlidir.

Dini kitaplarda ve anayasada yazanların hepsi de, yazan kişinin çıkarına işliyor. Çıkar amacı güdülerek oluşturulan bir anayasa ve bir dinin, bu ülkeye hiçbir faydası olmayacaktır. Ha eğer ülkeler, birşeylere yardımcı olmak istiyorsa, kuralları oluştururken kendilerini değil, herkesi düşünmelidir.

Dinde, intihar etme yasağından bahsedilir. Günahtır ve her ölen cehenneme gider denilerek, insanların yaşama özgürlüğü de ölme özgürlüğü de kısıtlanır. Herkesi ayrı zamanda ve yaşta öldüren bir Tanrı'nın, böyle birşey söyleyebilmesi mantıksızdır. Bize rasgele yaşama hakkı veriyorsa, rasgele ölme hakkımızı da bize vermiş olmalıdır. Ayrıca bize sunmuş olduğu adaletsiz ve çekilmez bu Dünya'da bizi yaşamaya zorladığı, ve gereksiz zamanda canımıza kast ettiği için bizden özür dilemeli.

İnsan hayatına vermediği önem ve insan ölümüne verdiği değer o kadar büyük bir tezat halinde ki şu an, hiçbir edebi metinde böyle bir tezat oluşturulamaz, aktarılamaz. Siz bir gurup zeki insanın, birilerinin kitap yazarak "Tanrı aklıma konuştu" demesini mantıklı bulamayacak kadar mantıklı olduğunu düşünüyorum. Eğer öyle olsaydı bile, Tanrının birini doğarken birini de 90 yaşında hayattan alarak dönüp onları sınamasının mantıklı olmayacağını da bilirsiniz. Doğarkenden ölen bebeklerin hangisinin cennet hangisinin cehenneme gideceği kurayla mı hesaplanıyor? Eğer öyleyse ben %50 joker hakkımı kullanmak istiyorum.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: KoyuBeyaz - 21 Ağustos 2011, 03:19:32
Şimdi eğri oturup doğru konuşursak, bir gurup insanın kendi çıkarları doğrultusunda getirdiği belli başlı yasaklar ve kuralların bize herhangi bir faydası olmadığını rahatça söyleyebiliriz. Ülkelerin kendilerini kendi çıkarları doğrultusunda idare ettiği gibi, aynı şey her kural için de geçerlidir.

Yasaklar ve kurallar, eğer resmi olanlardan bahsediyorsak, herkesin bildiği gibi toplumun huzuru için koyulur ve yürütülür. İnsanları uydukları kuralların kim tarafından ne için yazıldığını anlayamayacak kadar saf görmek doğru bir bakış açısı olmaz. Takdir edersiniz ki bu toplumda hepimizden daha zeki insanlar da var. Ha yok diyorsanız, o ayrı bir mevzu.

Bir grup insanın kendi çıkarları için koyduğu kurallara örnek vermenizi istiyorum ben. Basit düşünelim: Futboldaki kural, hakeme mi hizmet eder, temiz oyuna mı? Anayasadaki kurallar başbakana mı yarar, toplumun daha huzurlu yaşayabilmesine mi? Dini kurallar imamları ya da papazları mı yükseltir, inananları mı bir şeyleri savunacak kadar cesur kılar? Ölmüş gitmiş insanların geride bıraktıkları şeyler kendilerine yarayabilir mi? Hayır, kurallar toplumdan başka kimsenin çıkarı için koyulmaz.

Dinde, intihar etme yasağından bahsedilir. Günahtır ve her ölen cehenneme gider denilerek, insanların yaşama özgürlüğü de ölme özgürlüğü de kısıtlanır. Herkesi ayrı zamanda ve yaşta öldüren bir Tanrı'nın, böyle birşey söyleyebilmesi mantıksızdır. Bize rasgele yaşama hakkı veriyorsa, rasgele ölme hakkımızı da bize vermiş olmalıdır. Ayrıca bize sunmuş olduğu adaletsiz ve çekilmez bu Dünya'da bizi yaşamaya zorladığı, ve gereksiz zamanda canımıza kast ettiği için bizden özür dilemeli.

Birincisi, forumda din konuşmak yasak. Bunun artık anlaşılmış olması gerekiyor zira daha önce onlarca tartışma çıktı aynı konuda. İkincisi, inanç meseleleri insanların hassas olduğu konulardır ve kimsenin fikrini böyle basit çıkarımlarla değiştiremezsiniz, kaldı ki değiştirmeye çalışmaya da hakkınız yoktur. Ha öyle bir niyetim yoktu zaten derseniz, burada yazmanızın amacı nedir?

Dine girmeden bir şeyler söylemek istiyorum bu alıntıladığım kısım ile ilgili. İntihar etmenin 'yasak' olmadığına inandığınız sürece sizi tutan herhangi bir şey yoktur. Elbette hayatta olmak ister her insan -uç durumlara gelmemişse- fakat kendinizi kısıtlayan bir şey olmadığı takdirde zaten istediğiniz zaman kendinizi öldürebilirsiniz. Gökten bir el inip de sizi durdurmaz. Öldükten sonra mezarınızdan çıkarılıp yaptığınız şey için hapse atılmazsınız. Eğer bunun herhangi bir mahsuru olduğuna inanmıyorsanız, inanmamaya devam edin. Ben herkesin kendini öldürdüğü bir toplumda yaşamak istemem. Ve bunu söyleme nedenim de şu; inanmıyorsanız, çamur atmayın. Atacaksanız, kendi zihninizde atın, bizimle paylaşmayın.

Ayrıca bir şeyi eleştirecekseniz önce o konuyu adam akıllı araştırın ve öyle eleştirin. Söylediğiniz şeyler bahsettiğiniz yasakların yazdığı kitaplarda söylenenlerle oldukça çelişiyor çünkü.

Siz bir gurup zeki insanın, birilerinin kitap yazarak "Tanrı aklıma konuştu" demesini mantıklı bulamayacak kadar mantıklı olduğunu düşünüyorum. Eğer öyle olsaydı bile, Tanrının birini doğarken birini de 90 yaşında hayattan alarak dönüp onları sınamasının mantıklı olmayacağını da bilirsiniz. Doğarkenden ölen bebeklerin hangisinin cennet hangisinin cehenneme gideceği kurayla mı hesaplanıyor? Eğer öyleyse ben %50 joker hakkımı kullanmak istiyorum.

Bu dünyada aklınızın almayacağı milyonlarca şey varken, gerçekten bu kadar basit bir varsayım ile sonuna kadar haklı olduğunuzu düşünüyor musunuz merak ediyorum. Biz, bir gurup zeki insan, inandığımız şeyi savunacak kadar biliyoruz. Biz, bir gurup zeki insan, sizin gibi insanların her gün attığı çamurları, 'mantık' yürütmelerini, aşağılamalarını ve daha bir çok şeyi her gün duyuyoruz, okuyoruz, görüyoruz. Biz, bir gurup zeki insan, sizin hiçbir zaman anlayamayacağınız bir şekilde söylediklerinizi dinliyor ve sorguluyoruz. Ve sonunda gene biz, bir gurup zeki insan, buna inanmaya devam ediyoruz. Düşünün bakalım, gerçekten insanların inançlarını değiştirebileceğinizi düşünüyor musunuz? Aynı şeyi söyleyen milyonlarca kişiden ne farkınız var? Biz buna hâlâ inanıyorsak, söylediğiniz şeyin türevlerini milyonlarca kez duymuş olmamıza rağmen hem de, ne olur sanki bir kez şöyle bir durup da neden diye düşünseniz. Siz, mantığını kullanan çok bilmiş insanlar, neden hep haklı olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Bu forumda din ve siyaset tartışmak yasak. Tartışmanın yasak olması demek tartışma çıkaracak yazıların da yasak olması demektir. İfade özgürlüğünden zarttan zurttan bahsederseniz, bu forumda da 'birilerinin kendi çıkarı için koyduğu' kurallar var. Ve uymak zorundasınız. Ben belki de şu foruma kayıt olduğumdan beri ilk kez bir kuralı bilerek ve isteyerek çiğniyorum, bu mesajı yazarak. Ceza alırsam da buna razı olur ve hak veririm, çünkü yazdığınız şeylerde arkasına sığındığınız 'mantık' bunu gerektirir. Bunu yazıyorum çünkü artık bıktırdınız. Kendi düşüncelerinizi kendinize saklayın, insanların inançlarına b.k atmayın ve şu forumun kurallarını baştan sona bir daha okuyun.

Son olarak; dünyanın adaletli olmayışını illa birilerinin üzerine yıkmak istiyorsanız, hayatınızda kaç kere şu dünyayı düzeltmek adına elle tutulur bir iş yaptığınızı düşünün. Oturduğunuz yerden milleti lanetlemekle bir şeyin hallolmayacağını biz zeki insanlar düşünebiliyoruz.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: FaLLeN - 21 Ağustos 2011, 03:32:11
İsyan etmeden önce isyan ettiğin şeyi bilmek gerek ki mantıklı konuşasın; şarkı söylemeden önce de sesinin güzelliğinden emin olmak gerek ki kulak tırmalamasın.

Benim yorumum bu kadar. :P
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 21 Ağustos 2011, 12:50:40
Körü körüne inanmak.

Burası, gezginler kamerası. Düşler Limanı değil. Düşüncelerime veya buraya yazan diğer insanların düşüncelerine katılmamanızı saygıyla karşılıyorum.

Lakin bu, kimsenin görüşlerine çamur atmanı gerektirmez ki ben, kimseyi inandığı şeyden dolayı yargılıyor değilim. Sorgusuz sualsiz bir hayat yaşamayı tercih ediyorsanız buyrunuz. Yukarıdaki yazı, Agnostik bir bakış açısı içeriyor. Tanrının var olup olmadığından şüphe duyarak, var olsa bile merhametli olup olmadığından şüphe duyuyor.

Ben çıkıp kınadım mı sizi, inandığınız şeyleri ya da diğerlerini??

Hah, şimdi kurallar konusuna dönersek. Forumda kimse çıkar amacı gütmez. Forumu bizlere sunan ve forumda dolaşan her birey, edebiyat ve fantazyayı severek bir araya geldiler ve hiçbirinin bir çıkar amacı güttüğü söylenemez. Ben çıkar amacı güderek oluşturulan bir yapının kurallarından bahsediyorum.

Son olarak, sakin olun. Ben kimseyi kınamıyorum. İnsanların inanışlarına saygı duymayı çok iyi bilirim. Ve eğer söylediklerim kafanızı karıştırmadan inandıklarınıza inanmanıza devam etmenizi sağlıyor, hatta inançlarınıza sizi daha fazla bağlıyorsa, belki de amacına ulaşmıştır. Bu, Dünya'da en fazla saygı duyulması gereken şeydir. Size her birşey söylendiğinde inancınız değişseydi, bu inancınıza yeterince inanmadığınızı gösterirdi.

Ayrıca yukarıdaki yazı Ateist bir düşünce değildir. Yukarıdaki yazı, Tanrı'nın var olup olmadığından duyulan şüphedir. Bu da çok doğal bir şüphedir. Önce bir Tanrı'nın neden olamayacağını, sonrasında da, bir Tanrı varsa dahi yeterince iyi bir Tanrı olamadığını söyler.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 22 Ağustos 2011, 00:45:04
Bir İsyankar şarkı söylüyor'da, sadece kişisel görüş ve toplumsal mesajları değil, günlük yaşantımızdan alıntılar da sunacağım sizlere. Bunlardan öğüt çıkarabilirsiniz, ya da hiçbir şey yapmayabilirsiniz. Sadece okursunuz ya da okumadan sayfadan ayrıladabilirsiniz. Özellikle, bir takım arkadaşlarım var ki onların bu yazıyı sonuna kadar okumasını canı gönülden istiyorum.

Psikolojik Baskı

Bizim arkadaşlar arasında, bugünlerin zirvede olan konusu bir intihar meselesi. Özetle bahsedecek olursak, intihar eden arkadaşa "x" demek istiyorum. x adlı kişinin ailesi mantıksız insanlar. x adlı kişinin son 6 ayda iki başarısız ilişkisi oldu. x adlı kişi, psikolojik baskıda hissediyor kendisini. Hayattan soğuduğunu hiddetti ve yüz'e yakın hap içti.

Lakin, çok şükür ölmedi.

Şimdi burda olay şu, intihar etme sebepleri, intihar etmeye değmez. İntihar etmesine sebep olan kişiler, beş para etmez. Bizim ona verdiğimiz sevgiyi hiçe sayarak, kesinlikle beş para etmeyen insanlar için intihar ediyorsa, bu hem bize nankörlüktür, hem de kendine bir saygısızlık.

Sizi seven insanlar vardır. Sizi sevmeyen insanlar vardır. Sizi severmiş gibi görünenler vardır. Sizi sevdiğini sananlar vardır. Ama Dünya'daki hiçbirşey, sizin hayatınızdan daha önemli değildir ve hiçbir yaşanan olay, intihar etmenizi sağlayacak kadar önemli değildir.

Varsın ki bana değer vermesin, varsın ki beni umursamasın. Ama benimle olsun.

Ölme sebepleriniz sizi ölmeye değil, yaşamaya itmelidir. Onlarla savaşacak gücü kendinizde bulmalısınız. Sevdikleri için ölen adamı değil, sevdikleri için herşeye rağmen yaşayan adamı benimseyiniz yüreğinizde. Ve "Bakın o, sevdikleri için kendi hayatından bile vazgeçti" demek yerine, "Vay be, sevdikleri için hala yaşamaya diretiyor" demeniz gerekir. Hani filmlerde olur ya, fedakar bir anne çocukları için hayatından vaz geçer. Oysa ne büyük bir acıdır, ne büyük bir gereksizliktir ki o çocuklara tek verebildiği bir ömür boyu anne eksikliğidir. Çocukları için ölen değil, çocukları için yaşayan anne figürünü koysunlar filmlere!

O ederse ben de etmeyi düşünürüm. O giderse arkasından ben de giderim belki? O zaman hem onun sevdikleri hem de benim sevdiklerime acı miras kalır sadece. Sevdikleriniz sizi seviyorsa, sizi seven tek bir kişi bile varsa, onun hatrına yaşamak zorundasınızdır. Yapmayınız, doğanın kurallarını yıkmayınız.

Bir üstteki mesajımda insanların intihar etme özgürlüğünün olduğunu söylemiştim. Ama intihar etme özgürlüğü farklıdır, intihar etmek farklıdır.

Ölüp beni sevenlere acı miras vereceğime, yaşarım, torunlarıma ve onların torunlarına bir gelecek miras ederim. Unutmayın ki, siz ölürseniz daha nicelerini öldürürsünüz. Gelecekte doğacak çocuğunuzu öldürürsünüz. Gelecekte evleneceğiniz adam hiç evlenemez belki? Gelecekteki çocuklarınız ölürse, gelecekteki torunlarınız da ölüdür o halde. Herkesin bir geleceği vardır, lakin tüm gelecekler bir gelecekte birleşir. Yüz yirmi tane gelecek yoktur. Tek bir gelecek vardır ve sırf bu gelecek için yaşayınız.

Artık kimseler, mantıksız hatalar yapmasınlar. Kimsenin geleceğini çalmaya hakkınız yoktur. Herşeyden önemlisi, gelecekteki sizin her saniyenizi öldürürseniz, öldürdüğünüz her saniye birinin ölümü demekse, bir ölüm zinciri art arda gidiyorsa, siz pasif bir intiharcı değil, aktif bir katil olmaz mısınız?
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 23 Ağustos 2011, 21:50:38
Diyelim ki istediğim şey gerçekleşti. Ya bunu gerçekten istemiyorsam?

Diyelim ki ben, onu artık sevmiyorum. Diyelim ki ona çekip gitmesini söyledim. Çekip gidecek mi yoksa sonuna dek kalacak mı benimle?

Varsayın ki ben kötüyüm. Ben suçlu olanım. Özür dileyebilecek miyim ondan?

Gerçekleşmesini istediğim şeyin gerçekleşmesini gerçekten de istiyorum. Onu artık sevmiyorum üzerinden varsayım yapamam, çünkü onu hala seviyorum. Ben, sadece düşünmeye sevk etmişim kendimi, mantıklı düşünemediğim bir anda.

Oturmuşum, bir parça halı üzerine; şöyle bir bakıyorum etrafıma. Dört duvar. Ahizeler, sırmalar, koltuklar, birçok güzel eşyalar var 4 duvar içinde. Ama ne kadar güzelliklerle dolu olursa olsun, 4 duvar içinde olmayı sevmiyor insan.

Şöyle kapıyı açsam. Dışarı çıksam. Onu bulup, af dilesem... Ve gözlerime bakıp bana dese ki, "seni seviyorum."... O an için mutlu olur muydum? Olurdum tabi.

Oysa kapıdan çıkmaya yakınken aklıma geliyor. Bir kapım yok benim, dışarı çıkamam.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 24 Ağustos 2011, 20:34:06
Her sabah doğan güneşle kalkıp, yürümek gidilecek yolu. Güneş seninle yürüyecek. Bakacaksın, gözlerinle göremeyince sezgilerin bakacaklar. Onlar mutlaka görürler gözlerinin göremediklerini. Güneş ufuk çizgisinde batınca, sende yığılıvereceksin yolun ortasına. Ta ki ertesi gün, Güneş yeniden doğuncaya kadar.

Yürürken çok şey göreceksin. Göreceksin ki bazen uçsuz bucaksız bir orman seyrediyor yolun kenarında. Az ilerde bir çöl göreceksin. Önce bolca su içeceksin, sonra susuzluktan yürüyemeyecek hale geleceksin. Unutma! Sen bir deve değilsin. Hörgüçün yok senin.

Sonra şöyle usuldan bir meltem vuracak yüzüne bazen, bazen de fırtınalar kopacak. Lakin sen, yine yürüyeceksin her güneş doğduğunda. Ve her Güneş battığında bir garip uykuya dalacaksın.

Birçok konuşma duyacaksın. Duyduğun an unutacaksın onları. Meltem hafiften kulağına fısıldıyor varsayacaksın. Yürüyüşün son bulmayacak asla. Unutma, her gezegen gibi Dünya da yuvarlaktır. Lakin sen yürüdükçe toprak da yürüyecek, sen uyuyunca, toprak yine yürüyecek. Belki hiç varamayacaksın ama, varmak için elinden geleni yapacaksın. Çünkü varmak isteyip varmaya çalışmayanlar, bir hiç için yaşayıp ölmüş olurlar. Sen, en azından varmak istediğinden emin olacaksın. Emin olacaksın ki, varamasan dahi, bir hiç için yaşamış olmayasın.

Bazen Deprem olacak. Bazen hiçbir şey olmayacak. Bir gün sebze bahçelerinin yanından geçip karnını doyuracaksın, bir gün kurak ovalar ardında aç sefil, yeni bir sebze bahçesi arayacaksın. Yine de yürüyeceğin yer hep aynı olacak: Ufuk çizgisi. Ve sen hiç, ona varamayacaksın...

Zaman çok çabuk geçecek senin için. Ama zaman ne kadar çabuk geçse de, diğerlerinden daha az yaşamayacaksın. Herkes kadar yaşayacaksın. Ve herkes kadar öleceksin. Bazen düşersin, bazen topallarsın. Ama yürüyecek bir yolun olduğu için, zamanla buna alışırsın. Kimi insanlar yürümeyi bilmezler. O yüzden ayakları incindiğinde ayağa kalkmayı beceremezler. Sen, onlardan daha iyi bir şeye sahipsin. Senin sahip olduğun şey, çok yüce bir değer. Sen, herşeye rağmen yürümeye devam edenlerdensin.

Öyle bir gün gelecek ki, gözlerini kapattığında, yeniden Güneş doğmayacak. Ve en kötüsü, bunun bilincinde uyuyor olacaksındır. Yaptığın her şeyin boşuna olduğunu düşünecek, ama bundan pişman duymuyor olacaksın. Herşey anlamsızlığın içinde kaybolup giderken, Senin bu Dünya'ya son bir hediyen olacaktır. O da yaşlı, yorgun bir bedendir ki bu yaşlı, yorgun beden, zaman içinde sanki hiç var olmamışcasına yok olacaktır. O zaman için tek bir şeyi dua et. O da sen ölsende, başkalarının seni kendi içlerinde yaşatmalarıdır.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 20 Eylül 2011, 17:47:23
Şimdi ben bazı tartışmalara bir son vermek istiyorum. Ama dikkatinizi çekerim; "bazı" diyorum.

Şimdi sen, bir insan mısın? Mantıklı olmak gerekirse sen bir insansın. Peki insanların iki ayağı var mıdır? Mantıken vardır. Peki tavukların kaç ayağı vardır?

İnsanların 2 ayağı vardır. Tavukların da iki ayağı vardır. O halde her insan bir tavuk mudur?

Mantık şöyle der: Evet, her insan bir tavuktur.

"Mantık", felsefenin anlaşılması zor bir dalıdır. Mantık anlamak için, kendi sahip olduğunuz mantıkdan vazgeçin. Beyniniz boş bir kutu ve şu anda beyinlerinize, sizin tavuk olduğunuz gerçeğini enjekte ediyorum ben.

Kendinizi bir tavuk olarak görün bence. Sadece yaşayın ve ölün. Hepsi bu, daha fazlası yok. 3 kuruş, 5 kuruş beyinlerinizle, petrol arayışıdır, 3. Dünya savaşı muhabbetidir, ekonomidir, halktır, devlettir, töredir, pkkdır, odur, budur, şudur, şu değildir... Vazgeçin. Dünya'da bir insanın ortalama ömrü kaçtır? 50 yıl. 50 yıl yaşayabilecek misiniz peki?

Ortalamanın altında taban puanı tutturan birçok öğrenci var günümüzde. Nasıl ki bir öğrenci çalışmayı beceremez, siz de yaşamayı beceremiyorsunuz. Boşverin. "relax" olun. Belki yarın öleceksiniz? Merak etmeyin, gittiğiniz yerde petrol ihtiyacı duymayacaksınız. Sadece anı yaşayın ve en mutlu şekilde yaşayın ki, ileride dönüp baktığınızde, gerçekten yaşayıp yaşamadığınızı sorgulamak zorunda kalmayasınız. Herkes ölür ama herkes gerçekten yaşamaz.

Gerçek bir insan olmanız gerekiyor. Sahte olmayın. Ağzınızdan çıkan her bir kelime, sizin ne olduğunuzu açığa veriyor. Kullandığınız her ynlış kelime ile, benim size olan sevgim ve saygım azalmayacak mıdır? Benim azalırsa, başkalarının da azalır. Saygı duyulmaz bir insanın kendine de saygısı kalmaz artık.

Sahip olduğunuz bazı değerler vardır mutlaka. Bunlardan taviz vermemelisiniz. Ve diğer insanlar sizin değerlerinize göre size puan verirler. Değer verdiğiniz değerleriniz, sizin ne kadar değer verilmesi gereken bir şahıs olduğunuzu yansıtır. Ve hiç kimseye, hakettiğinden fazla değer vermeyin. Öküze kıravat takmanın bir manası yoktur.

Kendinizi insan varsayıp YAŞAYAMADAN öleceğinize, tavuk gibi YAŞAYIP ölün. sadece doğun, büyüyün, yaşayın, ölün. Daha fazlası değil, daha azı da değil.

Bu hayat sizin.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 25 Eylül 2011, 01:05:43
Delik - İngiltere - Çakmak ilişkisi

Dünya'da hiçbir şey, bir moron gibi davranmaktan daha kolay olamaz sanıyorum. Ben de yaptığım en kolay işi yaptım. Yani elime bir ağaç değneği alarak nemli toprağa sürttüm ve beş santimetre çapında bir çukur kazdım. Korkarım bir gurup solucanın o sırada bana küfrettiği gerçeğini saklamama gerek bile yok.

İnsanlar dinlerken veya konuşurken bir şeyler ile oynamak, bir şeyleri kazmak, bir şeyleri hareket ettirmek isteği ile yanıp tutuşur. Stresli insanlar bu yüzden parmaklarını ağızlarına götürüp tırnak yerler aniden. Onları stresli yapan şey düşünmektir. Düşündükçe istem dışı olarak tırnaklarını yerler. Aç oldukları için tırnak yiyenler pek ender bulunur sanıyorum.

                                                                 ***

Dolabımı açarak seçebileceğim en güzel kıyafetleri seçtim. Bu da eski bir pantolon ve siyah bir bluz dışında bir şey olamazdı tabi ki. Yaklaşık Otuz dakika harcayarak bu iki parça kıyafeti üzerime giydim ve doğruca arabaya yürüdüm. Arabanın kapısını saatte 3 km hızla açtım, arabaya oturdum, kapıyı saatte 5 km hızla kapattım ve anahtarları sokulması gereken deliğe soktum. Geriye arabayı işletmek kalıyordu.

Arabayı, kendimi İngiltere otobanında sanarak sürdüm. Asla o hıza ulaşamayacak bir araba ile saatte 100 km ye yakın bir hız yaptım ve son rekorumu kırdım. 17 yaşında bir çocuğun, gecenin bir yarısı arabayı çalarak gitmesi normal midir?

Kesinlikle Evet!

Zira açıyı yanlış tutturmuşum. Duvara 40 derecelik bir açı ile vurmam gerekiyordu. Ben 35 derecelik bir açı ile vurmuşum. Gerisini hatırlayamıyorum. Tüm yol boyunca ağlayıp tırnak yediğim gerçeği bir yana, bu yaptığımın sebebini gizli tutmam da ayrı bir olaydı tabi ki.

                                                                 ***

Gözlerimi açtığım oda, üfleseniz yıkılacak bir hastahane odasıydı. Hiç beklemediğim insanlar karşımda durup bana anlamsızca bakıyor, orada olması gerekenler okulda ders işleyip büyük ihtimalle saçma espriler yapıp gülüyorlardı. İşte o an Delik ve İngiltere gibi uç boyutlardaki iki şey benim için anlam kazandı. Şimdi diyeceksiniz Çakmak ne alaka?

Gözlerimi açar açmaz elim cebimi yokladı ve sigara paketimi aradım. Paket yoktu ama bir küçük çakmak duruyordu cebimde. Anladım ki Sigara olmadan çakmak fayda etmez, çakmak olmadıkça sigara fayda etmez. Bu da bugünlerde sorguladığım şey.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 09 Ekim 2011, 21:55:30
Alıntı
Hem kişilerin hem de ulusların kendi haklılıklarına dair anlatıları vardır. Bunu kanıtlamak üzerine seçilir bütün ayrıntılar. Başrolünde olduğumuz bu hikayeler kendi masumiyetimizin, ötekilerin zalimlğinin hikayeleridir. Ama gün gelir, biz sonsuza kadar haklı olduğumuza inanmışken diyalog yerle bir eder bazı yalanları. En çok acıtan ise sessizliktir. Sessizlik, içinde savunusunu yapamayacağın sayısız suçlama barındırır çünkü…'Her hikaye yanlıştır başkasının dilinde'...

Ben, bir başkalarının kendilerini haklı sanmasını gördüm. Ve bunu yapıyorken hep haklıydım. Belki de hep kendim haklı olduğum içindir ki; başkalarının haklı olmalarını haksız buluyordum. Lakin bir "haklı"nın olmadığını, Kimsenin haklı olmaya bir "hak"kı olmadığını anlıyorum şimdi.

Diyelim ki ben kendimi haklı göstermeye çalıştığım bir diyalogta, yoksayıldım ve işin en kötüsü de şudur, ben de onların aynı diyalog içerisinde kendilerini haklı gösterecek tüm çığlıklarını yoksaydım. Herkes birbirini yoksayar. "Yoksayılmak" aslında bizi sinirlendiriyordur belki de? Belki, o an haklı olmamızdan çok, karşımızdakine bunu kabul ettirme işini başarabilmeyi kafamıza takmışızdır.

Haklı olduğuna insanları inandırabilme yeteneğine sahip bir şahıs, tehlikelidir. Herkese istediğini yaptırabilme özgürlüğüne sahip olur. Herkes, karşısındakini inandırabildiği kadarıyla haklı olur. Ve karşındaki, senin haklı olduğuna inandıkça özgüveni sarsılır.

O yüzden ne bu forumda ne de başka bir diyarda, "haklı" olma kavgasına girmeyiniz. Kimse ecdadıyla gökten melek misali inmemiştir; ya da kimse sadece bardaktaki süt değildir.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 06 Ocak 2012, 02:46:13
Toplumsal mizaha gerilim denir.

Acaba facebook'da kişilerin dalga geçildiği o tuhaf yazılara güldüğünüz oldu mu? Evet, benim oldu. Biriyle dalga geçmeyi sevmiyorum ama, bazen bazı insanlar "gel benimle dalga geç" diye haykırıyorlar, o zamanlar biri onunla dalga geçtiğinde, elimde çerez, kahkahalar atabiliyorum.

Biraz, toplumsal mesajlarda bulunan mizahı sizlerle eleştirelim. Başbakanımız Tayyip Erdoğan, bir siyaset adamıdır. Dıştan gözlemlersek, yaptığı hatalı ya da doğru işleri çoğumuz fark edebiliriz. Erdoğan'ın tipiyle ilgili mizah yapan o montajlı fotoğrafları gördüğümde, sinirlerim altüst oluyor. Dış görünüş, şahsın elinde değildir. Şahsın elinde olmayan bir şeyin dalgası geçilmemelidir.

Ama Tayyip Erdoğanın söylediği ve katılmadığınız şeyler varsa, bunun mizahını yapabilir, söyleneni eleştirebilirsiniz. Eleştirel mizah, o şekilde kusursuzca yapılabilmektedir.

Başbakanımızdan örnek verdim çünkü çoğumuz bu espirileri gördük. Ama bu, herkes için geçerlidir.

Şimdi, bu küçük notu ekledikten sonra, şunu eleştirelim:

"Gereken yapılacaktır." cümlesi. 2 kelime. "Gereken yapılacaktır." Bu cümlenin eş anlamlısı nedir bilir misiniz? "Abi S.ktirin gidin."

Öncelikle, gereken şey nedir, onu öğrenmek istiyorum. Böylece gerçekten gerekenin o olup olmadığına toplumca karar verebiliriz. İkincisi, o gereken şey hiç yapılmadı? Nerede o gayet resmi bir dille söz veren "Gereken yapılacaktır."lar? İcraat göremedik?

Siz anladınız efenim onu. Konuyu açmaya gerek yok.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 26 Mart 2012, 05:23:13
Yazıyorum, çünkü yazmak istiyorum. Belki de hayatımda ilk kez kafamdakilerini saçma bir word dosyasına olduğu gibi aktarıyorum. Evet, şimdiye kadar pek çok hikâye kurguladım ve pek çoğunu forumda yayınladım. Takip edenler çok çok iyi bilecektirler ki her biri bir öğüt, bir hayat felsefesi taşırdı. Her biri ders çıkarmaya yönelik, pek çoğu hiç mecbur olmamama rağmen sizlere faydalı olabilmek içindi. Bunların bazıları gözüme fazlasıyla karamsar gelmişti benim de. Zamanında “-“ yazarlık puanı verilebiliyorken, “-“ yazarlık puanı almış olanlar vardı bu yazılarımın. Ne kadar hayal kırıklığına uğratan bir şeydir ki saatlerce düşünülmüş, üzerinde emek harcanmış, bir iki hayat dersi vermeyi amaçlayan bu yazılar sırf “karamsar” oldukları iddia edildiği için “-“ yazarlık puanı getirmişti? Dayanıp yazının sonuna kadar okumuş olanlar çok iyi bileceklerdir, hikâyenin sonunda tüm o karamsarlıklara rağmen direnmeyi, hayata olumlu bakmayı, hiç yılmamayı, pes etmemeyi anlattım ben size. Belki de saçma bulacaksınız, yapılanın Nankörlük olduğunu bile düşündüm Rıhtım ahalisi tarafından.

Çok çok değer verdiğim, hatta belki de forumda en çok değer verdiğim kişi olan “Fırtınakıran”a işte bu duyguları yaşadığım zamanlarda, “-“ yazarlık puanının ne kadar saçma olduğunu anlattım. Bunu da ona anlatma sebebim yönetici olması değil, kendisini bir abla olarak görmem ve beni anlayabileceğini düşünmemdi. Kendisine çok minnettarım ki, yaşadığım o duygu karmaşasını atlatmam için birkaç tavsiyede bulundu. Uzun bir süre geçmeden “-“ yazarlık puanı olayı kaldırılmıştı.

Durup hayatımı anlatamazdım ya, burası bir psikolojik danışmanlık merkezi değil. Burası, insanların stres atmak için geldikleri, oldukça eğlenceli, Fantastik edebiyat tutkunlarının isteklerini karşılayan bir forumdu. Lakin yine de çok sevdiğim “öğüt verme” işini, kendi hayatımdan örnekler vererek değil de, büyüklü küçüklü senaryolar uydurup bu senaryolardan yola çıkarak anlattım size. Problem “-“ yazarlık puanı değil. Forumda popülerliğimin, insanların “Evet, evet, bir yazı daha yazdı, hemen okuyalım!” derecesinde olmaması hiç değil. Problem aslında başka. Ben bu word dosyasına yazmaya başlamadan önce yine öğüt vermeyi planlıyordum. Ve her cümlemin ardındaki anlamı didik didik çözebilen biri çıktıysa, şimdiye kadarki her cümlemin, hatta şu an yazıyor olduğum cümlenin, bir öğüt niteliğinde olduğunu anlamıştır zaten. Ya da bu yazı hiç okunmaz, belki de bunun yazıldığından bile kimsenin haberi olmaz.

Ne diyorduk? Ha evet, öğüt diyorduk. İşte bir diğer naçiz öğüdümü sunayım size. Hep psikoloji okumayı hayal ettim. Bir psikolog olup insanların problemlerine çözüm aramak. İnsanları hep severdim. Onların problemlerine yardımcı olmak isterdim. Doğrusu açık sözlü bir insanım, tıp okuyacak ne yüreğim vardı ne de zekâm. Bugün elimde minik bir kesik olsa, çok azacık kan aksa, yüreğim bir garip olur, hemen düşüp bayılma derecesine gelirim. Dolayısıyla insanlara en iyi şekilde yardım eden meslek olan Doktorluğu okuma şansım hiç olmadı. Ben de beklentilerimi karşılayabilecek olan Psikolojiye yöneldim. Peki ne mi oldu? Koskocaman bir hiç. Evet, hiçbir şey olmadı.

Bu hayatta gerçek anlamda yalnız bir insan varsa, o da benim. Bunu yalnız olduğumu düşündüğüm için söylemiyorum, ya da “bu adam yalnız” diyesiniz de bana acıyasınız diye de söylemiyorum. Ben gerçekten de yalnız olduğum için yalnız olduğumu söylüyorum.  Hem insanlara yardım etmek istiyor, hem de insanlar tarafından yalnızlığa mahkûm ediliyor olmam gülünç bir ironi gibi geldi gözünüze değil mi? Kesinlikle öyle, katılıyorum.

Kimseyi yalnız olduğum için suçlayamam. Asla da suçlamadım. Yalnız olmak benim hatamdı, benim aptallığımdı, benim cahilliğimdi. Ben psikoloji okumak istedim ama, insanların psikolojilerini anlama kapasitem yoktu. Hep kendimi düşündüm, hep kendi psikolojimle hareket ettim. Bu yüzden de kaybettim. İnsanlar bir bir yok oldular. O kadar aptalım ki, insanları anlamaya çalışma gayesine beş dakikalığına bile giremedim. Ve kendimin sebep olduğu bu yalnızlığa da bir ömür boyu mahkûmum. Bir psikolog olsam bile, oturup hastasını dinleyen ve “anlıyorum” dışında hiçbir şey söyleyemeyen o gereksiz psikologlardan biri olacağım. Hatta o zaman dahi yalnız olacağım, tek bir müşterim bile olmayacak ki, elde etmek istediğim son şey para gerçekten de.

 Bu kez açık seçik olacağım. İnsanları anlamanın ne kadar zor bir şey olduğunu hepimiz çok iyi anladık. Dedem evde sürüyle kuş beslerdi ve sebebini sorduğunuzda “Çünkü hayvanlarla uğraşmak, insanlarla uğraşmaktan daha kolaydır” derdi. Şu günlerde onu özlüyorum. Onu her gün görüyorum ama onu özlüyorum. Yalnızlıktan özlem doğuyor, bu su götürmez bir gerçek. İnsanlar yalnız oldukları için üzülmezler. İnsanlar yalnız olduklarında kaybettiklerinin değerini anlarlar. Onlara özlem duyarlar. Onları isterler! Yalnız olmak demek çevrenizde insanların olmaması demek değildir. Çevrenizde, size kendinizi yalnız hissettirecek insanların olması demektir. Asıl yalnızlık budur.

Sizlere asla yalnız olmamayı öğretmek istiyorum. Sizlere sevdiklerinizin değerini onlar yaşıyorken anlamanızı öğretmek istiyorum. Sizlere bir ömür boyunca, saçlardan, bulunan her fırsatta atılmaya çalışılan, iğrenilen pis bit ve pireler gibi yaşamanın ne demek olduğunu, sizlere bir gün; saçlardan, bulunan her fırsatta atılmaya çalışılan, iğrenilen pis bit ve pireler gibi davranılmadan önce anlatmak istiyorum. Hakiki acı ve pürüzsüz merhametin aslında aynı olduğunu, bu hayatta vazgeçilmez dediğiniz her şeyden vazgeçmek zorunda kaldığınızı, Fakir ve zengin fark etmeden bir gün herkesin tahtalıköyü boylayacağını anlatmak istiyorum.

İnsanların ağlayarak doğduklarını, merakla yaşadıklarını ve yüzleri gülerek öldüğünü söylemek istiyorum. Huzura kavuşmanın acıyla verdiği sevinç. Her sevinç, acıyla birlikte verilir. Kusursuz sevinç imkânsızdır. Bu aşk gibidir. Hayat aşk gibidir. Biz insanlar, hayata aşığız aslında. Bize hem sevinç verir, hem ıstırap.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 28 Mart 2012, 04:19:42
Doğanın en karmaşık şeyi alkol olmalı. Aylarca, yıllarca tanıdığınız bir kişiyi, birlikte içtiğiniz anda gerçekten tanımadığınızı fark edebilirsiniz. Alkol ardından arkadaşınızla olan bağınız ya bozulur ya da sağlamlaşır.

İçki sırasında arkadaşınız size eşcinsel olduğunu söyleyebilir. Ve Türkiyede'ki erkeklerin %99 gibi bir oranının bu duruma veriği tepki, ne kadar yakın olursanız olun, aşağılamalar ve siktir çekmelerden ibadet olur. Kızlarda bu oran %63lere değin düşer. Eğer böyle bir durumda kalırsanız, sizlere önceden tavsiye vereyim, siktir çekmenize gerek yoktur. Ne olduğunu öğrendiğiniz arkadaşınız üzerinize atlamak ya da altınıza yatmak amacı taşımayacaktır.

Ya da arkadaşınızın geçen gece mahalledeki Soylu Marketi soyan kişinin o olduğunu size söylemesiyle birlikte bu komik bir espiriymiş gibi kıkırdayarak gülebilirsiniz. Ve Türkiye'nin %99 gibi bir kısmı öğrenilen çarpma, çalma, soyma olaylarına bir espiri gözüyle bakar. Örnek:

Spoiler: Göster

-Aman da oğlusu! Amcalara gittiğinde amcasının buz dolabından meyveli puding çalmış. Çok açıkgöz bir çocuk yetiştiriyoruz Fezile. Acaba gizli gizli eve nasıl getirdi bunu?


Oysa geriye kalan %1'lik kısım, gerçekten de bazı ailelerin çocukları potansiyel birer hırsız haline dönüştürdüğünü görebilir.

İçki garip birşeydir. İnsanlara güvenmenizi sağlar ve bu yüzden herşeyi herkese anlatırsınız ama, bazı şeyler sır olarak kalmalı bazen. Dürüstlüğün bir erdem olması gerekir ve içki insanları dürüst ve özgür kılar ama, farkedilmemiş yalanların da dürüstlükmüş gibi göründüğünü unutmayın. Fark edilmemiş bir yalan dürüstlüktür çünkü yalan olduğu fark edilememiştir.!

Namusun; 'kızlar için sex yapmış olması, erkekler için ise aileden herhangi bir kızın sex yapmış olması' olarak görülen Türkiye'de; içki bu sebeple tehlikelidir. Çünkü içki içenlerin yaşlarının 18den büyük olduğunu varsayarsak - ki değildir, ve her erkeğin 18inden sonra mutlaka milli olduğunu varsayarsak - ki değildir - içki sırasında Türkiye'nin %99unun namussuz olduğu ortaya çıkar - ki bu da değildir.

İçki bu sebepten dolayı içmeli, içirilmeli. Herkesin kendi ülkesini nasıl bok ettiği su yüzüne çıkarılmalı.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 08 Nisan 2012, 22:13:59
Ev iki katlı olunca, içmek daha kolay oluyor. İkinci kata çıkıyorsunuz, bir sandalye alıp balkona sofrayı kuruyorsunuz. Aslında evin diğer fertleri içinde içki içerseniz kötü bir şey olacak diye bir şey demiyorum. Sonuç olarak reşit olmuş biriyim ve kimse alkol almanıza – en azından benim evimde – bir şey diyemiyor. Ama balkonda içmek, daha doğrusu yalnız başınıza içmek, daha güzeldir.

Hiç alkol alırken hayatınızın bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçtiği oluyor mu? Hayatınız sadece öldüğünüzde gözünüzün önünden geçmez. Hayatınızda eğer pişmanlık duyduğunuz şeylerin sayısı çoksa, hayat sürekli bir film sahnesi gibi gözünüzün önünden geçiyor:

Diğer insanları her zaman kıskandım. Sanırım bu benim en büyük günahım oldu. Bana verilmemiş mutluluğun başka insanlara bolca verildiğini fark ettiğim zaman, henüz daha çok küçüktüm. Kuzenim sadık vardı. Annesi ile olan konuşmaları beni etkilerdi. Asla böyle diyaloglar geçirebilecek bir anneye sahip olamadım. Kıskandım ve bu yüzden birilerinden nefret etmek istedim. Ama tabi ki kuzenim Sadık’dan ya da annesinden nefret edemezdim. Onların mutluluklarına üzülmedim, sadece kıskandım. O yüzden de onlardan nefret etmek yerine, kendimden nefret ettim. Ve Tanrı’nın yeterince adaletli olmadığını düşündüm, Tanrı’dan nefret ettim.

İnsanlara iyilik yapmak istedim ve her fırsatta yapmaya çalıştım. Böylece beni sevebileceklerini, minnet duyabileceklerini düşündüm. Ama dönüp geçmişime baktığımda, kimseye yardım edemediğimi fark ediyorum. Söylediklerim, düşüncelerim, her ne kadar onların iyiliği için söylenmiş ve düşünülmüş olsalar da, kimseye bir yardımları olmadı. İnsanlara gerçekten yardım edebilmiş olsaydım zaten bu kadar yalnız olmazdım.

Yeni bir hayat kurabilmeyi istedim ama gitsem bir şey değişmezdi bunu fark ettim. Başka bir ülkeye bile kaçsam orda yine yalnız kalacaktım. Çünkü yalnızlığım, kişiliğimin getirdiği bir şeydi ve başka ülkeye gitmek kişiliğimi değiştirmeyecekti, bu saçma kişiliğim yüzünden yalnız kalmaya devam edecektim. O yüzden yine ben fedakârlık ettim ve insanların beni sevmemesine rağmen ben onları seviyorum diye gitme hayallerimden vazgeçtim! Sonucu nankörlük olmadı mı? Neden peki, neden kimsem olmadı? Annem, babam, dedem, kardeşlerim, arkadaşlarım: Aslında vardılar ama yoktular da. Başarısızlığım o kadar kusursuzdu ki… Bu yüzden mi istenmedim? Dünya’da başarısız insanlara yer yok muydu?

Paranoyak gibi davrandığım zamanlar oluyor. Bunu fark ediyorum, fark etmemek elde değil. Bir takım düşünceler beynimi kemiriyor. Çok ufak bir olay bile bazen kendimi aşağılanmış gibi hissetmeme neden oluyor. Şu 4/4lük insanlardan olmadığımı biliyorum. Öyle olsaydım en azından yalnız olmazdım. İnsanların kalbini kırmamak istiyorum ama kırıyorum, bir şeyler düzgün gitsin istiyorum ama başaramıyorum. Bu yalnızlığa ben neden oluyorum. Aslında geçmişe dönüp baktığımda hayatım başarısızlıklarla dolu. Kardeşlerimi abisiz bıraktım ve babamın istediği gibi bir evlat da olamadım. Benim için hayaller kuruyordu, sadece mutlu olmamı istiyordu. Annemin hakkımda yapmak istediği planlar vardı. Okuyacaktım, doktor olacaktım, evlenecektim, çocuklarım olacaktı. Hiçbirini yapamadım, yapamayacağım. Dedim ya, hayatım başarısızlıklarla dolu. Dayımın gitmesini engelleyemedim. Dedemin acılarını bir nebze bile olsun azaltamadım…

Başarısızlıklarla dolu bu değersiz hayatın bir gün nasıl sonlanacağını merak ediyorum. Gerçekten de merak ediyorum.

İçmek, böyledir işte...
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 18 Nisan 2012, 22:24:30
Edebiyatımızda pek az kullanılan bazı kelimeler vardır. Örnek vermek gerekirse; “fışkırtmak” kelimesi. Bu kelimenin naçiz mizahından yararlanmak yerine, “sıçratmak” gibi hiç de komik olmayan saçma sapan bir kelime kullanmayı tercih ediyoruz

Bang Bang Bang

“Puf” kelimesi oldukça mantıklı bir kelimedir. Kimi zamanlarda sessiz gaz çıkarttığımızda bize bu ses çıkıyormuş gibi gelir. Ama kelimenin temelde gaz çıkarmakla alakası yok beyler, kelime, küçük, yuvarlak, yumuşak, oturulası şu küçük koltukları betimlemek için kullanılıyor. Örnek:

Spoiler: Göster
- Ali şu pufa otursana.
- Puf bana otursun.


Maalesef bu tarz kelimelerin edebiyatımızda kullanılmamasını şiddetle kınayan cesur birileri yok. Peki bu güzel Türkçemizi mizahi yönden kuvvetlendiren bu kelimelerin gücünden neden yararlanılmıyor? Neden Espri konusunda mükemmel yetide olan bu kelimeler dışlanıyor?

Bir diğer kelime, “kaydırbuduk”. Bu kelimenin anlamını anlayabilecek, bu forumda tanıdığım bir kişi var. Ve anlamını ısrarla sormama rağmen ne demek olduğunu ben de öğrenebilmiş değilim. Sadece komik bir kelime. Bu kelimenin anlamını öğrenip mümkün mertebe yazılarımda kullanmak tek hayalim.

“Temizlik imamdan gelir” atasözünü “temizlik imandan gelir” olarak değiştiren bir gurup insan vardır. Hazır saçma bir şeyler yazma isteğim doğmuşken ve amaçsız bir yazı yazma planları kuruyorken bu atasözünün de asıl amacını belirtmeliyim. Bir daha asla bunu açıklama fırsatı bulamayabilirim. Bir diğer çarptırılmış atasözü “Su küçüğün söz büyüğündür.”

Sebep?

Yani şimdi atalarımız küçüklerin su içmesi gerektiğini ve büyüklerin konuşması gerektiğini aynı cümlede birleştirerek nasıl bir amaç gütmüş oluyorlar? Bu atasözü “Sus küçüğüm söz büyüğün” olsa mantıklı olmaz mıydı? Biz gayet kinayesiz ve mantıklıca söylenmiş bu atasözü ardındaki gerçeği ne zaman kabul edeceğiz?

Bu yüzden sizi kınıyorum. Türkçemize daha mantıksız kelimeler katmalı, atasözlerini mantıksızlaştırma konularında yaptığımız itinalı saçmalamalardan vazgeçmeliyiz. Bu yazının amacı saçmalamak değildir. Ama saçmalamış olmak şu an haz verdi bu da ayrı bir gerçek. Şimdi saçmalamalıyız.

Bu saçmalığı saçma bir şey söyleyerek sonlandırıyorum.

Aklıma bir şey gelmedi.

Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Madam Vio - 18 Nisan 2012, 22:27:27
Spoiler: Göster
Bu yazı, konu sahibinin izni ile paylaşılmıştır.


Bir zamanlar, arkadaşımız içinde şu paragrafın bulunduğu bir yazı yazmıştı:

“Evde bir kadın olmadığından ve ben okula gittiğimden dolayı, bizim evin içinde yürümek için önünüze gelen çöpleri ayağınızla sağa sola itmeniz gerekiyor. Aksi takdirde yürümek, sizin her an bir teneke kutuya takılarak yere düşmeniz ve kafanızı bir başka konserve kutusuna çarpmanızla faciaya dönüşebilir. Aranızda bir konserve kutusuna ayağının takılmasını ve bunun sonucunda ölmeyi hayal eden birkaç kişi mutlaka vardır. Onlara buradan sesleniyorum, bizim eve davetlidirler.”

Kendisiyle 4 senelik dostuz biz. İlginçtir ki, bu süreç boyunca pek çok kez amcasının, dayısının, halasının, kuzeninin ve diğer pek çok yakın akrabasının evine gitmişliğim olmuştu. Ancak 4 seneden sonra bugün, ilk kez olarak kendisinin evine gittim. Maalesef, hala da evindeyim. Şu an suratında anlamsız bir tebessümle, laptop ekranına bakıyor. Bir insan kendi yazdığı yazıya bu kadar gülemez diyordum ancak; görüyorum ki oluyormuş. Adam hem yazıyor, hem kahkaha atıyor. Öyle işte.

Şu yukarıdaki paragrafta betimlenenler, şahit olduklarımın 1%’ini bile kapsamıyor açıkçası. Üzgünüm ama, hepimiz kandırıldık.

Neyse işte. O kadar da zor olamaz diyerekten kolları sıvadık ve mutfağa daldık. Saatlerce, durmaksızın temizlik yaptık. Sonunda ise çarpılmıştan beter olduk. An itibariyle kemiklerim sızlıyor, oldukça işlevsel sayılan uzuvlarımdan bazılarını da hiçbir şekilde hissetmiyorum.

Kısaca söylemek gerekirse; buradan fantastizm aşığı arkadaşlara sesleniyorum. Her yanı ayrı bir bubi tuzağı ile süslenmiş, gizlerle bezenmiş bu evde serüvenlerle dolu bir gün geçirmek isteyen herkes! Bu teklif sizin için.

Evin diğer bölümleri hala duruyor.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 23 Mayıs 2012, 05:45:42
İnsanların, her gün aynı şeyleri yaptığı hayat tarzına, monoton hayat tarzı denir. Ve monotonluk, her yüz insanın doksan dokuzunda mevcuttur. İnsanlarca hiç iyi bir şey olarak görülmüyor monotonluk.

Eğer benim gibi, henüz doğmamış bir bebek olsaydınız, monotonluğun zevkini çıkartabilirdiniz. Her gün annemi tekmeliyorum. Ayaklarım henüz minicik, o yüzden annemi tekmeleyecek gücü her zaman bulamıyorum. Bunu yaparken canı acımıyor. Eğer canı acısaydı, bunu ona yapmazdım. O gülüyor. Benim varlığımdan gurur duyuyor. Koşulsuz seviyor.

Her gün aynı şeyler oluyor. Ben, büyüdüğümü hiç fark edemiyorum. Ama annem fark ediyor.  Bana göre her şey aynı ilerliyorken, ama ben bu monotonluktan mutluluk elde etmeyi başarıyorken, şu an düşünüyorum da, hiç de monoton değilmiş hiçbir şey. Fiziksel anlamda büyüyorum. Ama fark edemiyorum.

Öyle işte, devam ediyor hayat.

Birden o korkunç çığlığı duyuyorum sonra. O tanımlayamayacağım, ama tanıdık ses. Monotonluğu bozan o şey.

Hiçbir zaman, böylesine acılı bir feryat duymamıştım. Ağlamak istediğimi fark ediyorum. Ama bunu yapamam. Bu küçücük yerde yapamıyorum. Ne yapmam gerekiyor? Ağlayamıyorum. Nasıl ağlanıyor?

Uzun bir süre geçiyor önce. Sonra kısa bir süre daha geçiyor. O korkunç çığlık, sıklaşarak tekrar ediliyor. Ve bir şey oluyor. Bir şeyin, ayağımı tuttuğunu hissediyorum. Bir şeyler oluyor ama ben anlayamıyorum.

Derin bir ses karmaşası oluyor. Kasılıyorum. Sonra sesler bitiyor.

Bir çocuk ağlıyor. Etrafıma bakıyorum ama bir şey göremiyorum. Fark ediyorum ki, ağlamakta olan kişi, aslında benim. Hiç bilmediğim bir gurup maddeler öbeği, burun deliklerimden içeriye akıyor.

Sessizlik birden bozuluyor.

“Başınız sağ olsun.”
“Geçmiş olsun.”
“Ne diyeceğimi bilemiyorum. Hayırlı olsun mu, başın sağ olsun mu?”

Sıvazlama sesi duyuyorum. Sanki birisi, başkasının omzunu sıvazlıyor gibi. Çakmak sesi duyuyorum. Sonra bir “pat” sesi çıkıyor. Ağır bir şey yere düşmüş gibi.

Ve önceden duyduğum çığlıklara hiç benzemeyen, başka bir çığlık duyuyorum. Bu kez daha gür çıkıyor çığlık. Ve daha kalın bir ses.

“Hiçbir şey değişmemeliydi. Her şey, monoton devam etmeliydi.” Diye düşünüyorum.

O gün ağlama sebebim, tahmin ettikleri gibi değildi. Bir tek  ben biliyordum.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 01 Haziran 2012, 10:41:04
Kısacık

Bir kere giderim sadece. Geçtiğim her yoldan bir kere geçerim. Kimsenin ardından koşmam, kimse de benim ardımdan koşmaz. Çünkü ölümün tek gerçeklik olduğu bu evrende, zaten uzun yıllar süregelen bu hayatı, geriye doğru koşarak daha da uzatmak, yalnızca sebeb-i hüzündür.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 03 Haziran 2012, 01:51:20
Hayaller

İhtiyarın elleri cebinde olduğundan, elinin tersinden itibaren cebinden dışarı kıvrılmış kolu, bir uzuvdan çok bir basket potunu andırıyordu.

Küçükken kendisine “Zoup” dediğim, lakin sonradan isminin “Seven up” olduğunu öğrendiğim içecek, oldukça sosyetik bir restoranda, içki bardağı içerisinde servis edilmişti bana. Yanında, şu anda ismini hatırlayamadığım lakin görüntüsü babaannemin etli sotesine benzeyen o iğrenç Meksika’n yemeğiyle. Ne büyük bir acıdır ki, onca alkollü içki çeşidi varken, sırf beden yaşımın ötekilerden daha küçük olması nedeniyle, içecek seçimi yalnızca alkolsüz içeceklere indirgenmişti bana. Ve işte o zaman büyümek istedim. Karşı masada oturan ve elleri hala daha cebinde duran ihtiyara baktım, onun gibi olmak istediğimi düşündüm. Yasaklar yaşlılara işlemiyordu.

Oysa birkaç yıl sonra, büyük dedemin şeker hastalığı öğrenildiğinde ve pek çok şeyin onun için sınırlandığını fark ettiğimde, olmak istediğim yaş sınırı 50lere değin düştü. Birkaç yıl daha geçti ve ideal yaş sınırımı biraz daha düşürmek zorunda kaldım yeniden. Çünkü bu kez de, babaannem eskisi kadar enerjik olamadığından yakınıyordu.

Sonuç olarak, ideal yaş sınırım 35lere değin inmişti. Ancak, ergenlik çağına girdiğimde ve orta yaşlı insanların yarı kelleşmiş kafalarını gördüğümde, onlardan da soğudum. İdeal yaş sınırım bu kez 25lere değin düşmüştü. Zaman geçtikçe, ideal yaş sınırım bana doğru küçülüyor, ben ona doğru büyüyordum. İkisinin birleştiği noktada, sonsuz mutluluğu bulacağımı sanıyordum. Ben nereden bilecektim ki, 25 yaşlarında sorumluluk duyguları artıyordu? Sadece kendiniz için değil, başkaları için yaşamak zorunda kalıyordunuz?

Bu yüzden yaşım ve yaşamak istediğim dönem asla rastlaşmadı. Sorumluluk duygusu benim için dayanabileceğimden ağır bir yük olunca, insanların benim sorumluluğumu taşıdıkları o çocukluk dönemlerine hasret kaldım. Asla mutlu olamadığım o çocukluk dönemlerine, değerini bilemediğim o çocukluk dönemlerine.

Hayalim bir daha asla değişmedi, ama ben değiştim. Ben yaşlandıkça, çocukluğuma dönme hayalim aynı kalıyordu. Ama ondan uzaklaşıyordum da. O dönemlerin değerini bilemeyip bu dönemleri yaşamak için can atmama, şu aralar nankörlük gözüyle bakıyorum. Ve vicdan azabı da ayrı bir boyut tabi.

Hayat bu işte, farklı olmasını ümit edersin. Ve maalesef farklı olur.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 11 Haziran 2012, 21:33:28
İhtiyarların ölmesiyle ilgili bir hikâye anlatayım size.

İhtiyarlar ölür. Ve herkes gittikçe yaşlanır. Bazıları daha da genç ölür. Ama her ihtiyar bir gün ölür. Buna şey de diyebiliriz bakın:

Her insanın hayatı bir hikâye gibidir. Ve her hikâyenin sonu vardır. Bazı sonlar mutlu olabilir. Ama bu, insan hayatı için geçerli değildir. Ölümle biten bir son, mutlu olamıyor.

Birkaç aylık ömrü kalan biri içinse, sadece mutlu olmak önemlidir. 6 ay ömrü kaldığını öğrenen biri, o 6 ayını mutluluk verici şeyler yaparak geçirmek ister. Onlar için YGS – LYS sınavları anlamsızdır, okul anlamsızdır. Her gece barda, gönlüm hovarda nidalarıyla eğlenmek, gezmek, tozmak isterler. Belki kumarhanede varını yoğunu kaybederler, zaten bilirler, 3 kuruşları dahi olsa diğer Dünya’da onlara yar olmayacaktır. Dünya malı Dünya’da kalacaktır.

Tüm gün sevdikleri şarkıları dinlerler, belki yapamazlar ama 7 yıldızlı otellere gidip hayatlarını değerlendirmek isterler.

Gerçekten yaşarlar. O 6 ayda, kimsenin yıllarca yaşayamayacağı kadar çok şeyi yaşarlar. Hayatları kıymet bulur, gerçeği görürler. Herkes tarafından değerleri anlaşılır, herkesler onlara iyi davranırlar. Mutludurlar, mesutturlar.

Ama dedim ya, her insanın hayatı bir hikâye gibidir, hiçbirininki mutlu sonla bitmez. Onlar da bu mutsuz sonu bildiklerinden, içlerinde az biraz o burukluk vardır.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 18 Haziran 2012, 06:13:29
Smarties yerken neden kendimi bir Amerikan pembe dizisinde hissediyorum? Smarties yiyen herkes kendini böyle hissediyor mu? Aslında yaşamım, tüm yaşamlar, bir Amerikan pembe dizisi kadar sıradan mı? Yoksa sıradan olan tek şey benim hayatım mı?

Babam bu kadar güzel pasta yapmayı nereden öğrendi?

The Revenge of The Smarties

Smarties’lerin sorunu, - ki ‘Smarty’ kelimesi İngilizcedeki çoğul (–s) ekini almış ve smarties olmuştu. Benim dönüp (–ler) çoğul ekini eklemem garip oldu. Bu kelimeye hem Türkçe, hem İngilizce çoğul eki eklendi. Bu kelimeye ayrımcılık yapılıyor! – içinde pek çok farklı renkte smartiesin olması. Yani demek istediğim, bir sürü pembe, mavi, yeşil, sarı ve saymaya üşendiğim daha pek çok renkte smarties var. Ve siz onları yiyorken farklı renkte olmaları bir anlam ifade etmiyor. Hepsinin tadı aynı çünkü. Ya da bana hepsinin tadı aynı geliyor.

Sanırım Smarties ve insan arasındaki en büyük ilişki burada yatıyor. Smartieslerin renklerinin farklı olması, tatlarını değiştirmiyor. Peki, insanların görünüşlerinin farklı olması, tatlarını da farklı yapıyor mu? Bunu insan yiyen bir yaratığa sormak lazım. Bakınız, tavuklarda da bu böyle. Hangi tavuğu yiyorsanız yiyin, tadı hep aynıdır. Tavuk tadındadır. Gerçi bazısı daha kaliteli oluyor ve bunu yedikçe fark edebiliyorsunuz. Ama tavukların tadı, genel olarak, tavuk tadındadır.

Hoş, Smartiesler birbirinden farklı görünüyor ve aynı tattalar. Oysa tavuklar genelde birbiriyle aynı görünüyorlar ve aynı tattalar. Yani bir ilişki kurmak yanlış oldu.

Smarties ne renk olursa olsun smartiesdir. İnsanlar nasıl görünürse görünsün insandır. Buna da “similarities between smarties and humans” deniyor.

Ve en önemlisi, tavuklar hep tavuk tadındadır.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 26 Haziran 2012, 20:55:36
Ne varsa senden kalan. Tablamda içtiğin sigaranın külleri. Lavaboda ıslanmış ellerini sildiğin kağıt havlular. Sadece sen geldiğinde çalıştırılan o antika radyo.

Ne varsa yüreğimde sır gibi sakladığım aşktan geriye kalan. Üzüm tarlasında özgürlüğe sürüklenen bir küçük güvercin. Madenden çıkarılan altın için ödenen ağır vergi. Kirası olmayan bir evin kirasını öder gibi.

Ne varsa mezarlıkta sonsuz uykuya yatmış sevdiklerimden yana. At koşturan bir sipahi misali. Cana yakın, fevkalade bir anı kitabından farksız, “sonsuza dek ölmek” ile ilgili bir duygusal müzik, her dinlediğinde öleceğin.

Ne varsa kırgın yüreğimden fazla acıtan. Ne varsa sensizlik. Ne varsa sessizlik. Ne varsa yazılmış cümleler, kalitesiz kâğıtlarda, uyaksız hecelerle, kolsuz adamlardan.

Ne varsa seçtiklerinize dair, kendi seçiminizi yapabilecek kadar hür, dış koşullara bağlı kalacak kadar esir. Ne varsa esarete dair, özgürlüğü yok edilmeye çalışılan asil bir kahraman.

Ne varsa insanoğlunun eşitsizliğine dair. Yeni doğan bir bebeğin ölümü. Falcıya inananların neziz sonu. Parçalanan otomobiller.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 08 Ağustos 2012, 06:43:39
Bitti dersin. Telefon numarasını silersin. Facebook’dan engellersin falan. Uzaklaşırsın işte. Bir şekilde yok olursun ortalıktan.

Bir bakmışsın, hala kalbinde, derin bir iz gibi. Bir oradan silememişsin.

Bu da sana çok koyar.

Yahu nasıl desem, böyle seversin. Çok seversin. Sonra siktirip giderler. Evet, aynen böyle olur. Çoğu zaman gitme de dersin. Ama ne çare? Gidiyorum diyenin önünde, dağ olsa durmuyor.

Sahi, günler geçmiş sanıyordum, iki yıl oldu. Hoş, bilmiyorum ne ayrıldığımız tarihi ne de başladığımız tarihi. Zaten bilmeye ne gerek var? Güzel şeyler yaşadım. Birbirini sevmek için tarihleri ezberlemeye ne gerek var? Zaten kadınları anlayamıyorum. Böyle onları adam gibi sevenleri değil de, doğum günlerini hatırlayanları falan el üstünde tutuyorlar. Her neyse. Tam bilmiyorum. Ama birkaç mevsim de geçti üzerinden, onu biliyorum. Yazın sonuna doğruydu.

Öyle işte. O kadar zaman geçti. Ben bayağı bir alkol aldım, sigara içtim falan. Yok, geçmedi. Kalbimde açılan deliğe çimento döktüm olmadı, yama yaptım tutmadı. Güçlü yapışkanlar döktüm, yapışmadı. Tabi böyle anlatınca, çok boşta kalıyor. Anlayamıyorsunuz. Kavrayamıyorsunuz. Böyle esrarengiz bir acıyı ancak çeken biliyor. Oysa gereksiz de bir acı. Bu acıya sebep olan kişi, öyle dünyanın en güzel insanı değildi. Sihirli güçleri falan da yoktu. Tipik insan işte. Onu her yönden sollayacak pek çok insan tanıdım, hiçbiri onun açtığı o deliği kapatamadı.

Bir de laf aramızda, benim edindiğim bir tecrübe şu ki, "seven sikilir, siken sevilir" sözü çok doğrudur. Kimseye sevdiğini belli etmeyeceksin. Havalara giriyorlar. Bir yerleri kalkıyor. Hemen triplere giriyorlar, saçma sapan davranmaya başlıyorlar. İlişki demek, “kim sevdiğini en iyi gizleyebilir savaşı” demektir. Sevdiğini belli etmemek üzerine master yapmış, doktora bitirmiş uzmanlar vardır. Onlardan korkmak, uzak durmak gerekir. Kendilerini kolayca aşık ettiriyorlar.

Böyle işte. “Raisor’dan ilişkiler üzerine sentezler” konulu yayının da sonuna gelmiş bulunduk. Haftaya yeni aşklar v.s ile karşınızda olacağım.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 10 Ağustos 2012, 23:57:06
İnsanların sandalyeden kalkmaya üşendikleri zamanlar vardır. Bazen de istesek de sandalyeden kalkamayız. Tuvaletiniz geldiğinde ve ortam tuvalete gitmeye elverişli olmayınca kendinizi sandalyenin üzerinde savaş verirken bulabilirsiniz ve hayır bunu size anlatıyor olmamdaki sebep, herkesin bunları yaşaması fakat utanç verici bir şeymiş gibi dile getirememesidir.

Çocukken buz dolabının kapısını her açtığımda, buz dolabının içinden gelen ne üdüğü belirsiz ışık huzmesine çok takılırdım. “Buz dolabının kapısı kapalıyken de ışık yanıyor mudur?” gibi bir soru benliğimi kaplardı ve sırf bunu çözebilmek için buz dolabının kapağını yavaşça kapatıp yandan ne olacağını seyre dalardım. Bunu herkes yapmıştır. Hadi ama beni yalnız bırakmayın. Kendimi bu konularda ezilmiş ve dışlanmış hissetmek istemiyorum.

Herkesin yaptığı fakat sanki bir tek kendi böyle yapıyormuş gibi hissettiği bu özel durumlardan başı çeken, ayak serçe parmağımızın sürekli olarak kendini bir yerlere çarpmaya adaması patatik olayıdır. Çarpmaya oldukça yatkın olan bu parmağımızın, aynı zamanda işkence çektirmeye ne kadar istekli olduğunu da çarpmanın şiddetinden anlarız. Yavaş yavaş yürüdüğümüz zamanlardan çok, “acelem var hızlanmalıyım” durumlarında başımıza gelir bu ve bizi iki katı sinirlendiren de budur.

Utangaçlık herkesi buluyor. Dünyanın en havalı çocuğunu bile. Hiç tuvalete girip elinizde sigara düşüncelere dalmışken veya bir türkü mırıldanmaktayken “Acaba ünlüler de tuvalete gidiyor mudur?” diye düşündüğünüz oldu mu? Hayır bunu düşündüyseniz düşünmekte haklısınız çünkü tüm filmler bize sanki ünlüler sıçmıyormuş izlemini yaratır. Siz bir dizi veya filmde tuvalete tuvaletini yapmak için gideni gördünüz mü? Hayır. Tuvalet adı verilen yer, ağladığınızda yüzünüzü yıkamak ya da uyku hapı içmek içindir ki ben bu yaşımdayım hala daha gerçek hayatta tuvalette uyku hapı barındıranı görmedim. Resmen “olur da ilerde intihar etmek istersem tuvalette intihar edeyim kimse görmesin” amaçlı olduğu belli bu haplar, hemen her dramatik dizide karşımıza çıkmaktadır. Yüzüklerin Efendisi gibi hit olmuş fantastik filmlerde de nedense tuvalet ihtiyacı en aza indirgenmiştir. Gandalf’ın savaş sırasında “bir dakika beyler sıçıp geleceğim” demesi ve ortalıktan yok olması pek mantıklı olmazdı diyenlere sesleneyim, mantığınız sizin nerenizde yahu, Gandalf bile sıçabilir.

Tuvalet ihtiyacı, buz dolabındaki ışık ya da diğer pek çok şeyi utanılacak bir şeymiş gibi saklıyorken, mahallede kendi reklamını yapan çirkin kızlar ya da pezevenklik muhabbetine girmiş erkekler görmek beni mahvediyor. Evet doğruyu söylüyorum, mahvediyor, çünkü neyden utanmamız gerektiğini bir türlü o kalın kafalarımıza sokabilmiş değiliz. Konuyu okumaya başlarken “Ne diyor bu adam?” diye düşündüyseniz, şimdi konuyu sonunda bağlamış olmanın verdiği gaip heyecanı tatmakta olduğumu da biliniz. Utanılacak, sıkılacak şeyler ile saklanacak, elaleme reklamı yapılmayacak şeylerin farkına varmanızı istememdeki esas neden, insanlığın yokluğa doğru kayışını farkedişimdendir.

Birileri artık dobra olabilmeli.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Madam Vio - 11 Ağustos 2012, 00:16:45
Mükemmel! Mükemmel! Oha! Karnıma ağrılar girdi gülerken. Her paragraf sonu durup dinlenmek zorunda kaldım kasıntım geçsin diye. Ya bir tek ben miyim bunun gibi yazılara kopan? Ya da arkadaşı tanıyorum; tarzını, ifadelerini, mimiklerini, el kol hareketlerini hayal edebiliyorum diye mi böyle etkili oluyor? Biri de yorum yapmıyor ki anlayabileyim. Cidden güzeldi. Hem güldürdü, hem düşündürdü.

Gerçekten ya! Dobralık istiyor insan; samimiyet, doğallık istiyor. Çok güzel bir noktaya değindin. Çok çok beğendim. Sade, etkili. Güldüren etkinlik. Koparan etkinlik. Kafa yapan etkinlik.

Tamam sustum.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 14 Ağustos 2012, 04:43:47
Denizde arkadaşlarınızla yüzüyorken, içlerinden daha geveze olanının size su atması ve sizin ona “Sanırım ıslandım” demeniz gibidir aşk. Denizde ıslanmak. Islak vücudunuzun ıslanması. Hayatınız anlamlı ya da anlamsızken daha da anlamlandırılmasıdır aşk. Yıllarca herkesin sorduğu ve bir türlü tatmin olamadığı için sormaya devam edeceği şeydir aşk. Ben aşkı betimleyeceğim, başkaları hala daha aşk nedir diye soracak.

Aşk, sigara içmek değildir ya da içki içmek. Ayrılmak nedir diye sorsanız cevap olabilirdi belki bu tarz maddeler. Lakin her aşık olan ayrılmıyor. Bazıları beraber olmuyor ki ayrılabilsin! Bazıları sonsuza kadar mutlu yaşıyor, hayır sonsuzluktan kastımız ölümse tabi.

Televizyon izlerken bir anda kalkıp odanıza gitmektir. Sonra da odaya niye geldiğinizi unutup tekrar geri dönmektir. Dersteyken çıkarıp telefonunuzu saate bakmaktır. Sonra da saate yeterince dikkatli bakmadığınızı fark edip tekrar bakmaktır. Ömrünüzde şiir yazmamışken birden sizi edebiyat canavarı yapan şeydir aşk. Bir ömür felsefe dersinden çaktıktan sonra Facebook’un felsefe babası kesilmenizdir aniden.

Güvenmeyi öğreten şeydir aşk. Sonra da bir daha asla bunu yapmamanız gerektiğini öğreten şeydir. Balıklama atlamaktır pirana dolu bir havuza ve sağ çıkmaktır aylar sonra; aç, susuz ve vücudunuzun yarısı eksik bir halde. Kan görünce bayılmamayı öğretir insana. Bayılırsan öleceğini hissettirir, soğukta donmakta olanların hissettiği gibi.

Ne de çok şeydir aşk.

Her gün yaşamak ile ölmek arasındaki çizgide gidip gelmektir aşk.
Başlık: Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
Gönderen: Raisor - 14 Ağustos 2012, 04:48:37
Son

Zaman, mutlu olma zamanıdır. Zaman, isyanlara son verme zamanıdır.

                                                                                                               Raisor - Alara Davutoğlu