Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Edebiyatı => Fantastik Edebiyat => Yüzüklerin Efendisi => Konuyu başlatan: Galaxie - 05 Nisan 2012, 13:11:21

Başlık: Lúthien ve Beren'in Hikayesi
Gönderen: Galaxie - 05 Nisan 2012, 13:11:21
(http://fin.yserve.net/graphics_large/arwen.jpg)

Beren, Karanlık Düşman Morgoth'un kuzey Orta Dünya'nın çoğunu ele geçirdiği Dagor Bragollach savaşı sonrasında hayatta kalan ve hala Morgoth'a karşı savaşan, babası Barahir tarafından yönetilen bir grup insan arasından son kurtulandı. Babası ve diğer yoldaşları, aralarından Gorlim'in işkenceler sonucu yerlerini açık etmesi ile, Beren gözcülük için kamplarından uzaktayken Morgoth'un askerleri tarafından öldürülmüştü. Bu olaydan sonra Gorlim'in ruhu Beren'e olanları anlattı, Beren de kamplarına dönerek babasının kemiklerini gömdü. Orman hayatı konusundaki bilgileri sayesinde babasını öldüren ork grubunun peşine düşen Beren, gizlice yaklaşarak ateş başında Barahir'in kesik elini tutan ork şefini öldürüp, babasının elini alarak kaçtı. Bu olaydan sonra dört yıl boyunca Dorthonion'da gezdi, hayvanların ve kuşların dostu oldu.
 
Ölümden korkmayarak Morgoth'un onu ele geçirmesi için gönderdiği tüm hizmetkarlarıyla başa çıktı. Bunun üzerine Morgoth, başına Sauron'un geçtiği bir orduyu üzerine gönderdi. Beren, Dorthonion'u terk edip elf diyarı Doriath'a gitmek zorunda kaldı. Orada Kral Thingol ve Maia Melian'ın tek kızı Lúthien ile karşılaştı. Lúthien'i dans edip şarkı söylerken gören Beren, kıza aşık oldu. Daha sonra kız da Beren'in onu Tinúviel (bülbül) olarak adlandıran çağrısından sonra ona aşık oldu. Ancak Thingol, kızına aşığını öldürmeyeceğine dair bir söz verdikten sonra huzuruna çağırdığı Beren'i, babasının yüzüğünü taşımasına rağmen beğenmedi ve kızına layık bulmadı. Bu yüzden yeminini de koruyabilmek için Beren'den ona, Fëanor'un yaptığı üç mücevher olan ancak Morgoth tarafından elflerden çalınıp kendi tacına yerleştirilmiş Silmaril'lerden birini getirmesini istedi.
 
Beren bu istek üzerine Doriath'dan ayrıldı ve Karanlık Düşman'ın kalesi Angband'a doğru ilerledi. Thingol'ün onu bir ağacın üzerine yaptırdığı bir eve kapatarak engellemeye çalışmasına rağmen, Lúthien kaçarak Beren'i izlemeye başladı. Beren yolculuğu sırasında elf kalesi Nargothrond'a ulaştı ve babasıyla bir dostluk andı içmiş olan Finrod ve on adamıyla karşılaştı. Fëanor'un oğulları Celegorm ve Curufin tarafından kendi ülkelerinden ayrılmak zorunda bırakılan bu adamlar, Beren ile beraber Silmaril'i ele geçirme macereasına katıldılar. Ancak Angband'a ilerlerken yolları Sauron ve hizmetkarları tarafından kesildi ve esir alınarak Tol-in-Gaurhoth'a hapsedildiler. Sadece Finrod ve Beren kalana dek teker teker öldürüldüler. Beren'i öldürmek için geldiklerinde Finrod son gücüyle zincirlerini kırdı ve Beren'i savunurken öldü.
 
Beren'i takip eden Lúthien ise Celegorm ve Curufin tarafından yakalanarak Nargothrond'a getirilmişti, ancak Celegorm'un tazısı Huan'dan yardım aldı. Huan'ın yazgısında ölmeden önce üç kez konuşması ve yeryüzünde yürümüş en korkunç kurtadam tarafından öldürülmesi vardır. Lúthien, Huan'ın yardımıyla başardı. Huan ile beraber Sauron'un kalesi Tol-in-Gaurhoth'a vardılar. Huan'ın Sauron'un kurtadamlarını yenmesi üzerine Sauron bir kurtadam kılığında Huan'ın karşısına çıktı, ancak yenildi. Bu sayede Beren de dahil olmak üzere Tol-in-Gauroth'daki tüm esirleri serbest bıraktılar. Huan burada ikinci kez konuşarak çiftin yazgılarının birbirine sarılı olduğunu söyler.
 
Beren bir kez daha görevini yalnız yapmak istedi, ancak Lúthien onunla birlikte gitmek için ısrar etti. Bir büyü yardımıyla Huan'ın öldürdüğü yarasa Thuringwethil ve kurtadam Draugluin'in suretlerine büründüler. Bu sayede düşman topraklarına gizlice girmeyi başararak Angband'a ulaştılar. Lúthien burada sihirli bir şarkı söyleyerek Morgoth da dahil olmak üzere tüm kaledekilerin uykuya dalmasını sağladı. Başındaki tacın ağırlığıyla Morgoth tahtından düştü ve üzerinde üç Silmaril'in olduğu tacı yuvarlandı. Beren kılıcıyla Morgoth'un tacından bir Silmaril'i kesip aldı ve beraberce kaleden ayrılmak üzere yola koyuldular. Ayrılmak istediklerinde, kapının Morgoth tarafından Huan'ı avlamak üzere yetiştirilmiş dev kurtadam Carcharoth tarafından tutulduğunu gördüler. Carcharoth Beren'e saldırdı ve Silmaril'i tuttuğu elini kopartıp Silmaril ile beraber yuttu. Carcharoth, Silmaril'in saf ışığıyla yandı ve çılgınca koşmaya başladı.
 
Beren ve Lúthien Doriath'a döndüler, orada yaptıklarını anlatıp Thingol'ün kalbini yumuşattılar. Thingol kızının ölümlü insan ile evlenmesini kabul etti, ancak Beren'in görevi sona ermemişti. Beren ve Huan Silmaril'in sebep olduğu çılgınlık içinde Doriath'ı yakıp yıkan Carcharoth'u avlamak için yola çıktılar. Beren ve Huan Carcharoth tarafından ölümcül biçimde yaralandılar, ancak kurtadamı öldürmeyi başardılar. Ölmeden önce Beren, Carcharoth'un karnından alınan Silmaril'i Thingol'e teslim etti ve Huan ile son kez konuşup öldü.
 
Beren için yas tutan Lúthien de kısa süre sonra ölür ve Mandos'un salonlarına ulaşır. Burada kötü kaderi üzerine şarkılar söyler, şarkılarında ölümlü Beren'i bir kez daha göremeyeceği için ağlar. Ancak Mandos ilk ve son kez merhamete gelir ve Beren ile Lúthien'i bir kez daha hayata döndürür. İnsanoğlu tekrar bir ölümlü olmuş, elf kızı ise ölümsüzlüğünü korumuştur. Lúthien evinden ayrılır ve beren ile birlikte Ossiriand'a, Yeşil Ada Tol Garen'e yerleşir. Ölümlü insanın ölümüyle ikisi beraber Orta Dünya'dan ayrılırlar.

-alıntıdır-

Luthien ve Beren'in hikayesinde ikisinin karşılaşmaları Tolkien ve karısının(Edith Tolkien) bir ormandaki karşılaşmalarına benzer. Rivayete göre Tolkien bu hikayede kendi aşklarından esinlenmiş, hatta mezar taşlarında da John Ronald Reuel Tolkien'in altında Beren, Edith Mary Tolkien'in altında ise Luthien yazar  :)

(http://aleciapina.files.wordpress.com/2010/08/1551913-grave_of_jrr_tolkien-oxford.jpg)

Ayrıca Yüzüklerin Efendisindeki Aragorn ve Arwen'i hikayesi de Beren ve Luthien'in hikayesine benzetilir.

Edit: Şu şiiri de yazmadan geçmemek gerek:

Yapraklar uzun, çimenler yeşildi,
Ne hoştu şemsiyesi uzun göknarların
Ormanın açıklığında, gölgede
Göz kırpıyordu ışığı yıldızların
Tinuviel dans ediyordu orada şimdi,
Görünmeyen bir kavalın ezgisiyle
Yıldızların ışığı saçlarında
Ve parıl parıl parlıyordu elbisesi sırtında

Beren buz gibi dağlardan geldi oraya,
Kaybolmuştu yaprakların altında gezinirken,
Kederli kederli dolaşıyordu bir başına
Elf Nehri’nin akıp gittiği yerde
Baktığında göknar yapraklarının gerisinden
O altın çiçekleri gördü şaşkınlıkla
Kızın pelerinini ve kollarını örten
Ve saçları sanki adında bir gölge

Tılsım iyi geldi, dağlarda gezinmeye
Mahkûm edilen yorgun ayaklarına,
Atıldı hemen güçlü ve çevik elleriyle
Parıldayan ay ışınlarını yakalamak için
Çabucak kaçtı kız dans eden ayaklarıyla
Elf Yurdu’nun sık ormanlarının içine
Ve onu bıraktı ki dinleyen, sessiz ormanda
Bir başına biraz daha gezinsin.

Ormanda sık sık duydu uçuşan sesini
Ihlamur yaprağı kadar hafif ayakların,
Duydu ormandaki oyuklarda gizli
Titreşerek taşan müziği yeraltından
Artık solmuş sarkıyordu desteleri göknarın
Ve tek tek, fısıltıyla ah edip yere indi,
Salınan yaprakları kayının,
Kış basmıştı artık, soğuktu orman.

Vazgeçmedi hiç aramaktan, ta uzaklara gitti,
Yıllanmış yaprakların biriktiği yerlere,
Kâh ay ışığı, kâh yıldız ışığı ona rehberlik etti
Titreyerek gezdi durdu, üstünde donmuş gökyüzü.
Ay ışığı vururdu kızın parlayan pelerinine
Sanki yüce ırak bir dağ başında dans eder gibi;
Yayılırdı ayaklarının dibinde
Titreşen bir pusun gümüşü.

Kış geçince kız döndü tekrar,
Bahar birden geliverdi şarkısıyla
Yükselen tarlakuşu, düşen yağmurlar
Ve eriyen suyun köpürüşü gibi.
Baktı ki elf çiçekleri açıyor kızın ayakları altında,
Şifa bulunca yeniden, ne kadar
İstedi dertsiz çimlere basa basa
Onunla birlikte dans edip şarkı söylemeyi

Kaçtı kız yine, ama bu kez Beren yetişti hemen
Tinuviel! Tinuviel! diye.
Elfçe ismiyle seslendi ona birden
Ve bunu duyunca kız, kalakaldı oracıkta.
Bir an durdu Tinuviel, efsunlandı sesiyle,
Yetişip onu kollarına aldı Beren,
Kötü kader hükmetmişti bir kez Tinuviel’e
Parıldayarak yatarken oğlanın kollarında.

Saçlarımın gölgesinde
Gözlerine bakarken Beren, kızın
Aksini gördü göklerde
Donuk donuk titreyen ürpertili yıldızların.
Tinuviel, elf güzeli,
Ölümsüz kız, elf soylu bilge
Gölgeli saçlarının hapsine aldı onu
Ve gümüş parıltılı kollarının.

Onları upuzun bir yola sürdü kader
Boz ve soğuk dağları aşan,
Demir saraylar ve karanlık kapılardan geçtiler
Gece gölgeli ormanlardan, şafaksız.
Ayıran Denizler geçiyordu aralarından,
Yine de sonunda bir kez daha görüştüler
Ve çekip gittiler çok önceleri bu zamandan,
Orman içinden şarkı söyleyerek, gamsız.


Daha detaylı versiyonu için bknz: Silmarillion
Başlık: Ynt: Lúthien ve Beren'in Hikayesi
Gönderen: Kaze - 06 Nisan 2012, 01:54:36
Mezar taşında isimlerinin altına bu isimlerin de yazılmış olduğunu öğrendiğimde duygulandığımı hatırlıyorum.

Hikayeleri bir yana gerçekten de kulağa çok hoş gelen isimlerdir. Özellikle Luthien bana göre Silmarillion'da yer alan en şahane isimdir.

Beren ismi Türkçede mevcut ve TDK'ya göre "Güçlü, kuvvetli" anlamına gelen bir erkek ismi. Beren Saat faktörüyle son yıllarda yaygınlaştı bu isim yalnız tahmin edilebileceği üzere kız çocuklarına veriliyor. :hemk

Luthien.. Bir isim kulağa bu kadar mı hoş gelir? Yalnız Tolkien hayranlığını her fırsatta dile getiren Salvatore'nin bu ismi bir erkek karakterinde kullandığını duyduğumda ağzım bir karış açık kalmıştı. Ah Salvatore, kuşkusuz sen bu isim işinden hiç anlamıyorsun.
Başlık: Ynt: Lúthien ve Beren'in Hikayesi
Gönderen: Galaxie - 08 Nisan 2012, 11:02:10
Tolkien'in seçtiği isimler bir yana, yarattığı diller ve edebiyatlar da muhteşem. Özellikle Elfler ne kadar zarif, ne kadar göze hitap eden bir ırksa, dilleri de öyle. O yüzden isimleri de -Luthien gibi- kulağa çok hoş geliyor