Kayıp Rıhtım Arşiv Forum
Liman Kenti => Düşler Limanı => Şişedeki Mısralar => Konuyu başlatan: Kuzen - 29 Ağustos 2012, 05:27:09
-
yakarış
İçimi açtım bağırarak
Sadece bağırdım gözlerine
Sadece vardık
Sen ben
Sarıldım sımsıkı, sana
Sadece sana
Zaman içinde zaman mıydık
Sonsuzda var olan
Ağladım umutsuzca
Sadece ben sadece o
Duyabilir misin peki neden
Ben var mıydım
Dudaklarımdan döküldü kanlı
Korkunç kelimeler
Gözyaşları vardı tek
Kanlı sözler devam etti hep
Notalarda hissettim seni
Bir de kollarında
Bırakacak mısın beni
Yamaçlarda
-
insan eti
Savaş sloganlarıyla bağırıyorlar
Karşılarında sadece mantık var bilinen
Şarap ve sigara içiyorlar
İstemeyerek sevişiyorlar
Zamanı çökerttiler medeniyetle
Hala, istemeyerek sevişiyorlar
Derinlerde yüzüyorlar
Oysaki sadece kaplumbağalar
Kırmızı dağlar var ilerde, çok uzakta
Görmedim ama biliyorum
Olması lazım
Biliyorum sadece bendeler
Bağırıyorlar hala ve ölüyor insanlar
Barış istemiyorlar tıpkı benim gibi
Sadece yıkım ve savaş
Doğamız bu yıkım
Yıkalım tüm sistemi
Tüm aşkları
Tüm insanları
Tüm benleri
-
Hiçbir şekilde şiir yazamam. Kafiyeleri tutturamam ve kurmaya çalıştığım özgün ya da acıklı, veya ne bileyim dokunaklı cümleleri de kuramam. Öyle yaptığımı sanırım fakat hayır, yapamam. Şiir yazmayı pek sevmem de zaten. Zorunlu olursa -işte ödev olarak falan- yazarım sadece.
Haliyle, ben bu işi beceremediğim için, şiir yazabilenleri, hatta çok da iyi yapabilenleri oldukça kıskanırım. Sen de onlardan birisin. Cümlelerin güzel. Şiir okurken sıkılırım halbuki ben, ama bu akıp gitti.
Sonuç olarak, eline, kalemine sağlık :)
-
Seni etkileyebildiğime sevindim şiir düşmanı :D -şaka yapıyorum - kısacası teşekkürler.
-
Siyah saçlı kız ve ben
Çok vahşiydik hep, öyle kalacağız
Onu yatağa ruhumla beraber ittim
Yanına uzandığımda hissettiğim vardı
Asılsız bir aşktı
Siyah saçlarını kokladım
Patatesli yumurta, en sevdiğim kahvaltı
En sevdiğim kız
Umutsuzca sevişmeler
Asılsız bir söz, devam etmeyecek
Beklenilmeyecek bir adam
İstenmeyecek bir kadın
Ve susuzluk
Ta aşağılardayım, beyaz bacaklarda
Kokluyorum avını arayan bir kurt gibi
Yanımda birisi
Sözcüklerle tarif edemeyeceğim
Duvarlar hep geliyor
Kıstırıyor beni
Sıcak ve çok sıcak
İnlemeler
Sarılıyoruz özlemden
Ağlıyorum bir başıma
Tutmak istiyorum kendimi
Ama ağlıyorum
Kendime rağmen
Zamanı bitmişlere
Bile bile aşığım hiçliğine
-
kadıköy dallaması
Önümde bir küllük ve içinde yarısı yanmış bir sigara. Yanımdaki dallama bana bir şeyler anlatıyor. Hiç susmaz zaten, ama ne yapalım tek arkadaşım da o. Mecburen katlandığım bu sığılık abidesinde tek bir şey söylüyorum:
"Ney yaşıyorsun? "
Dallama yine bir dallamalık yapıp cevap veriyor:
" Sen neyin kafasısın dostum? Neden hep bardağın boş tarafını görüyorsun?"
Dallama hep dallamadır zaten. Bu sorudan ve salak felsefeden o kadar bıktım ki sonunda bu soruya cevap vermeye karar kıldım. Bir kere, bir laf ya da söz farketmez herkesin dilinde dolanıyorsa benim için değeri yitirilmiş bir sözdür. Hem nedir şu bardak ve onun boş ile dolu tarafları. Ulan dallama, sen önce şunu yanıtla bana. Denizler derindir, ve boşluk alabildiğine fazladır ki bu yüzden dolu görünür. Su mu istiyorsun bak alabildiğine var orada. Peki oksijen mi aradığın göklerde de ondan çok var. Boşluk mu istiyorsun? Önce boşluğu yaşaman lazım, önce kendini sorgulayıp yerini hiçlmen lazım sayın DALLAMA. Uzay dersiniz belki boşluk diye ama o boşluğun içindeki kümelerin hepsi dolu değil midir zaten... Hiçbiri de gelip sormadı bana bir bardağa ihtiyacım var mı diye? Sordukları ve ilgilendikleri tek şey bardağın dolu olup olmadığıydı. Çünkü o özenti küçük beyinleri kulaktan dolma bilgiler ile bu basit çalıntı felsefeyi akıl edebiliyorlardı sadece. Peki şunu sordunuz mu sayın DALLAMA bardağın içinde ne var? Su mu, hayır susamadım, vodka mı, cebimde var zaten, pirinç, döl , sigara.... Peki nedir bu doluluk ve boşluk? İhtiyacımız var mı bilinmeden yarısı boş/dolu birbardağı bize gösterip ne gördüğümüzü sorarlar salak insanlar. Peki beyler biz uzaydaki tıkır tıkır birbirimize tecavüz eden varlıklar, bizim boşluğumuz nerede? Ya da yeterince dolu muyuz ki bu saçmalığa katlanıyoruz. Sanırım çok uzattım en iyisi artık cevap vermek:
"Görmüyorum."
Dallama bir an şaşırdı. Duyduğu cevap diğerlerine, ya da karşısında duran kendinden de aptal insalarınkine benzemiyordu. Ona sordum:
" Yarım bardak suyum var ister misin ? "
" Siktirgit Umut sen bir malsın."
" Elbette."
Sonra mekandan çekip gittim. Aslında severdim o dallamayı. Diğerleri kadar olmasa da o da bir dallamaydı ama yine de tekti benim için. Biraz ukala dallama hala saçma sapan bir kanıtlama peşinde insanlara bardağın doluluğundan bahsederken cebimde Bukowski'yi gördü:
" Kim bu dallama?"
" Bu dallama bir dallamanın anlayamayacağı kadar dallama olan bir dallama ."
A. Umi
-
bayatlamış yaşlı bir haykırış
Çürümüş bedenlerin daha da kötüsü bedellerin arasındaydık.
Verdiğimiz bedeller değerini iki kuruşa bırakmış gidiyorlardı
Sanki hiç verilmemiş gibi
Emeksiz geçen yıllarım ve boşluğum var mıydı
Berduş geçirdiğim zaman geçmiş miydi gelecek miydi
Zamanımı katleden insanlar, ve vodka, sigara
İnanılmaz bir ayak ağrısı, korkunç bir şişlik
Sadece belli belirsiz bir bedel uğruna
Farklı gözler kör, farklı diller
Hala konuşuyor
Basın gidin hepiniz sadece var olmayı bekleyen et yığınları
-
"zevkler ve renkler tartışılmaz" demiş angutun teki
Yine size o kendine ait olmayan fikirleri yanlış yorumlayan yarım bardak su içen insanlardan söz edeceğim. Ve yine saçma bir şekilde yanlış bir yorum." ZEVKLER ve RENKLER " tartışılmaz. Bunu söyleyen kimse sanırım anlık bir tepki ile başındaki salağı uzaklaştırmak için söylemiş ya da harbiden ciddi olarak düşünmüş "zevk" tartışılmaz, renk eğer kanıtlanmışsa bakılmaz. Peki bana neden denk gelir böyle insanlar bilemiyorum. Hayatımın yüzde doksanını oluşturan angut kuşları.
Bir kaç sene önceydi sanırım. Orta sondaydım ve o zamanlar moda olan bir ayakkabı türünü giyiyordu kızlar, yaz-kış. Çok şekilsiz eski mo tarzı bir ayakkabıdır kendisi. Hayatlarında izledikleri tek belgesel büyük göçtür belki o da tarkan seslendirdiği için herhalde. Neyse bu kızlardan biri bunun mavisini mi yeşilini mi almış hava atıyor yeni çıkmış bu rengi. Geldi kıvıra kıvıra.
" Umut nasıl olmuş ayakkabım ? "
Arkadaş senin kadar sığı olmadığımı ama senden çok daha odun olduğumu biliyorsun ne diye gelirsin ki yanıma?
" Bok gibi Betül bas git. "
Kabalığın alemi yoktur diyeceksiniz ama var gerçekten var. Bu tipler sülük gibi yapışır ya da tamamen uzaklaşıp dalga geçerler erkek olanları döverim genelde ama eğer kızlarsa dalga geçinilmeye razıyım.
" Renkler ve zevkler tartışılmaz tatlım! "
Tatlısı olduk şimdi de bari ters okumasaydın. Bunun üzerine bir çift sözüm olacaktı. Zevklerden başlayalım..
zevk
Zevk gerçekten sadece haz alma mıdır yoksa bilinmeyen midir? Aşık olmak hem zevk verir hem de acı öyle değil mi ? Ama bu ikisinin zıt olduğunu söyleyemeyiz eşit de değillerdir ama elmayla armut da değil. Zevk görecelidir benim gözümde. Çünkü tartışılır. Çünkü tartışıldığı için ismi zevktir. Tartışılmasaydı adı koltuk olabilirdi mesela. Öznelliği nesnelliğe çevirmek ise faşistliktir. Çünkü öznel olan zevk tartışılır ve sonuca bağlandığında tartışılmamaya karar verilir çünkü anlaşılmıştır özneldir. Sonuç olarak zevk tartışılır "zevksizlik" tartışılmaz, sadece hakarete uğrar ve dışlanır. Tek zevkli olarak yalnız dünyamda zevksiz olmuştum. Ama bir yanlış, uğruna binlerce can verilse de yanlıştır. Ki yanlış ile doğru da özneldir ama bu konuya girmeyeceğim.
renk
Renk denen şey bilimsel olarak ışık huzmesidir ama bu umrumda değil çünkü burada bilimsel bir tartışma yapmayacağım. Renkler her biri ayrı adlandırılan doğallıklardır bence. Sıcak kırmızıdır der çoğu ama bu değişebilir ki en büyük ve en güçlü yıldızlar mavidir. Ama renklerin tartışılmayacağı doğrudur. Gelip siyaha beyaz demem belki beyaz olmak isteyen bir siyahtır ama beyaz değildir. Sorun renkler değildir zaten. Beğenilen renktedir sorun. Tartışılan konu da renkler değil renk seçimidir aslında.
Buradan anlatmaya çalıştığım şey bunu söyleyenin çok pişman olduğudur. Eminim söyledikten bir kaç gün sonra herhangi bir konuda kendi fikrini söyler insanlar bu cümleyi ona söylemiş ve üstünlük sağlamışlardır. Eleman ne kadar uğraşsa da anlatamamıştır derdini. Bu yüzden ben de pek uğraşmadım konuşamayan kızla.
" Haklısın canım, güzel ayakkabı."
-
bayat bir hayat ve taze sızılar
İstiklal istiklal istiklal
bu cadde içinde yaşamak zordur sanıırm,
kimi müzik kimi hayat zalim
nedendir bir duman çekince asılır suratlar
oradan bir adam döndü geriye ileriye her yöne
bir kolu sağa bir kolu sola
yanımda bir kilise ağlayan bir isa
neden ağlatırsınız ki insanları
yanına gittim biraz konulmak
biraz da ağlamak için
çarmıhından inip gezmek istedi
papazın tehditkar bakışları
duramam fazla kaçtım
bir kadın bağırıyor elinde darbuka yanında
tambur diğer yanında bir gitar
etrafında bir kalabalık onlardan ayrılan küçük bir kız
karton başında oturmuş ne tebessüm ne acı var
sadece izlemek belki de olgun bir insan edasıyla
bir angut fotoğrafını çekiyor ne saçma
benim yanımda ayyaş bir amca
gidip iki bira alıp içiyoruz beraber
ne cadde arkadaş var
ne insan ne de güzellik kalmış
sadece acı çekenler
yaşlı ayyaşın gözünden iki damla yaş akıyor
insanlar bize biraz tiksinti biraz korku ile bakıyor
nedir bu dışlamalar
kimdir güneşi tutan insanlar
nerede eski paganlar panlar
özür dilerim sadece doğmakla hata ettim
çiğ balık etleri gibisiniz pis kokulu ve mide bulandırıcı
önyargılarınızla üste çıkmış hamamböcekleri
kolay gelsin yüzleşeceğiz
iyi hoş güzel kalın
-
biraz görülemeyen kilise
Görülmeyen, görülemeyen, görülmek istemeyenlere..
Anlıyorum desem yalan görmedim desem yalan. Sizler bizler aynı kişiler sadece görülmek istemeyenler. Dışarıda yürürken göze batanlar sigarayı farklı tutup farklı içip farkedilmek istemeyenleriz. Ve evet ingilizce eğitim de istemiyoruz. Vardır öyleleri içinden gelmeyerek soranlar. " ingilizce eğitim ?" sorarken bilir cevabını, cevapsızlık yarı yolda kalmışlık. Hayatı da öyle yaşar görünürler görülmek isteyenler ama bir türlü adam gibi görünemeyen yankızlar. Yankızları da bilirsiniz elbet dostlarım. Fotoğraflarda yan durup dudağını büzüp duran sürtükler hani. Bir de onlara bakıp attıran tipler de vardır. Karşılıklı sanal sexleri ne hoşturlar bilemezsiniz. O kadar içten ki hissedemiyorum. Kimsenin hiçbir müslümin ya da gayrimüslimin ya da umurunda olmayanların umrunda değil isa neden ağlıyor? Neden ki bir sebep mi olacak illa. Papazlar despotlar bağırıyor ona, farklısın suçlusun ve bizden değilsin pis hippi! Hah çok korktum. Ama isa korktu, korkması gerek zaten korku insancıldır. Ben öfkeliyim sadece. Ve yine de sigarayı farklı tutup farklı içip aynı boku çekeceğim ve yine görülemeyeceğim bir adam gibi. Ve bilinemeyecek saygım ya da sevgim. Herkese kolay gelsin hayatın bahtsız esnafları. Güç arayan sahte delikanlılar sahte solcular. Hepinize kolay gelsin. Hadi eyvallah.
-
vapur
bir aile
bir kaç arkadaş
kapüşonlu insanlar
deniz
sıkılmış artık
yeter artık diyor
gidiyorum
yol
sigara mazgallara düştü
değemeden
hiçbir değere
arnavut kaldırımlar bozuk
girintili
ve çıkıntılı
selamın aleyküm
dedi yabancı
sigaran var mı
bir sigara
geçti elden ele
dumanlar yine
sessiz
nefes almaya çalışan
dar paçalı insanlar
bir bavul ve tıkırtılı sesi
hafiften kararmış bulutlar
hafif kaçık bir adam çarpmış
önüme bakıyorum
neyse yine dehşet var
yüzlerde
kül
kül ne güzel şey
iz bırakmak istemiş
nemli tişörtüm üzerimde
biraz uzun kolları
bardaktaki kola titriyor elimden
yine elimden gelen heyecan
zamanının insanı değil bu insan
sanki aykırıyız hepimiz
doğallığı dışlıyoruz
iz bırakmak isteyip de
bırakamayan külleri
-
izmire giderken
ağzımda kolanın küflü
ve nikotinli tadı
bulutlar kara
gökyüzü kadar olmasa da
kendimde gibiyim
herşey yeterince bulanık
biraz aç
ama acele yok
sadece biraz açım
yeteri kadar
hizmetliler ve muhafızlar koşun
canımı alacak
cansız,
sadece öldüren
itaatkar bir kılıç
yeteri kadar üzgün
yeterli mi
yetti
zaman hiçlik
hayır geçin bitti bunlar
yeter
yeteri
yeterli mi
yeteri kadar
yetti kör kılıç
kör ölümler
-
selam olsun
küsler
sözler
ve tutamayanlar
bayramlar, seyranlar
el öpenler
kap kaçıranlar
yenilgiyi tadanlar
zaferi göremeyenler
kıç yalayanlar
içine bağıranlar
ezilenler
götürenler
selam olsun
size
selam
istanbula giderken
taze sidik kokusu
üstüne biraz daha
toplanan pantolon
ve sabunsuz sular
serin bir hava var
ama soğuk değil
istanbula giderken