Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: grikunduz - 15 Ağustos 2015, 23:36:45

Başlık: Serin Sümük Hanı 5. Bölüm (Aylarca aradan sonra yeni bölüm :))
Gönderen: grikunduz - 15 Ağustos 2015, 23:36:45
(http://up.7cc.com/upfiles/lZ024329.jpg)

1

Serin Sümük hanı herkese hitap etmezdi. Elbette gelmek isteyen herkese kapıları açıktı ama siz de hoş göreceksiniz ki ormandaki her yaratık ağır ağır hareket eden ve yapış yapış sümükle kaplı bir canlının üzerinde geçireceği zamanı çok cazip bulmayacaktı. Elbette bu durum Hancı Temiz Burun için hiçbir sorun teşkil etmiyordu. Onun için Hanın dışında bir hayat olmadığından var olan herkes hana geliyordu. Zaten varlık hanın kapısında şekillenmiyor muydu?

Hancı Temiz Burunun bu dünyada en çok övündüğü şey koca bir karınca kolonisinin rahatlıkla yerleşebileceği kadar geniş ve bir o kadar da temiz burun delikleriydi. Her sabah uyandığında koca parmaklarını bir balıkçı ustalığı ile kullanarak temizliğini yapar, müşterilerin arasına öyle karışırdı. Hancı Temiz Burunun adını taşıyabilmesi dışında övündüğü bir diğer şeyde yine burnu kadar temiz ve boş olan koca kafasıydı. Hanın içinde yürürken kafasının temizliğini gören herkes anlasın diye her adımında sağa sola sallar ve ne zaman etrafında hanın dışındaki olaylar konuşulacak olsa ya koşar adımlarla oradan uzaklaşır ya da karnının derinlerinde bir yerlerden gelen gür ve boğuk sesiyle araya girer ve ‘kafasını bu tür saçmalıklarla kirletemeyeceğinden’ bahsederdi.

Elbette siz de çok iyi biliyorsunuz ki, dünya Serin Sümük Hanından ibaret değildi. Varlık, Hanın kapısında şekillenmiyor tam tersine toplumun ortak hayalinden yansıyan ışık hüzmeleri arasında dans ederek şekilden şekle giriyor ve herkese kendisini beğendirmeye çalışırken aldığı şekillerin arasında kendisini tanımlıyordu. Ama bütün bunları siz zaten biliyorsunuz. Hikâyeye biraz da olsa gerilim eklemek için Hancı Temiz Burun ’un neşeli ve sıkıcı hayatını atlayarak onu bir koza gibi koruyan Hanından çıktığı daha doğrusu çıkmak zorunda kaldığı olaylara kadar ileri saralım biz.

Başka bir deyişle sırf siz zevk alasınız diye hanında mutlu mesut yaşayan adamı dışarı çıkarıp bin çeşit harekete sokacağız. Umarım mutlusunuzdur.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı
Gönderen: DarLy OpuS - 16 Ağustos 2015, 00:50:51
Ben mutlu oldum. Lütfen, devam!
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı
Gönderen: Nightmare - 16 Ağustos 2015, 09:29:59
Facebookta görmüştüm hikayeni. Sen olduğunu bilmiyordum açıkçası. Çok güzel bir giriş yapmışsın. Tatmin olacağımız kadar fazla, merakta bırakacak kadar da az bilgi vermişsin. Süper.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı
Gönderen: grikunduz - 16 Ağustos 2015, 21:40:25
 
Ben mutlu oldum. Lütfen, devam!

Beğenmenize çok sevindim.

Facebookta görmüştüm hikayeni. Sen olduğunu bilmiyordum açıkçası. Çok güzel bir giriş yapmışsın. Tatmin olacağımız kadar fazla, merakta bırakacak kadar da az bilgi vermişsin. Süper.

Facebook'da normalde kısa hikayeler yazdığımdan buraya getirmiyordum ama bu hikaye tahmin ettiğimden fazla uzayınca burada paylaşmak istedim.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı
Gönderen: grikunduz - 16 Ağustos 2015, 21:50:14


(http://moole.ru/uploads/posts/2011-08/1313122854_snail-1920x1200.jpg)


Serin Sümük Hanı 2

Serin Sümük Hanı sizin de görebileceğiniz üzere eski bir Sümüklü Böcek’in kabuğuna inşa edilmişti. Hoş Hancı Temiz Buruna sorsanız o size Sümüklü Böcek’in Hanın altında evrimleştiğini iddia ederdi. Hancının ne düşündüğü kimsenin umurunda olmasa da Temiz Burun düşündüklerini karşısındakilere hafızlamaktan tarifsiz bir zevk alırdı.

 Elbette hanı kimin ne zaman diktiği hususundaki bilgi, yaratılış sırasında bazı kozmik varlıkların zevki için yazılmamış sümüklü böcekle han birlikte varedilmişti. Tabii Hancınında, Han sakinlerininde bu konu hakkında ne bilgisi ne de umuru vardı. Sonuçta basit insanlardı bunlar, kaderlerinin neresi olduğuna bu yavaş böcek belirlesinler diye bekliyorlardı. Bu biraz karışık oldu farkındayım, Hancının maceralarına geçmeden biraz da olsa Hanın dünyadaki yerinden bahsedeyim sizlere o zaman.

Orman Yaratıklarının bildiği şekliyle bir sümüklü böcekin sırtına inşa edilmiş -ki biz hakikatte bunun böyle olmadığını biliyoruz ancak hikayenin hatırı için bu yanlış bilgiyi göz ardı edin lütfen- Serin Sümük Hanı ormanın içerisinde durmadan rastgele gezerdi. Belli bir yaşa gelen ormanlılar varoldukları yerden memnun değillerse talihlerini belirlemek için ve daha güzel bir kaderi bulacaklarını umdukları umut dolu yürekleriyle hana binerlerdi. Elbette ormanın hiçbir yeri bir diğerinden daha üst değildi ama kim bilebilir ki bazen değişikliğin inancı değişiklik getirirdi. Bazen bir şeyleri değiştirmek için sadece değiştirebileceğine inanacak güçte bir yürek yeterli değil miydi? Sonuçta inanç gerçekliğin yapıtaşıydı. İnanarak varolmuş bir şey elbette sadece inanarak şekillendirilirdi. Nasıl Aslanı kral, ormanı yurt yapan sakinlerin inancıysa talihsize talih sağlayan da yine inanç olmalıydı.

Elbette hana her binen insan bu kadar derin düşüncelere dalmıyor hikayeler uydurmuyordu ancak içten içe bence tüm bunları hissediyorlardı.

Konuyu dağıtmadan tekrar talih meselesine gelecek olursak rastgelelik Hancı Temiz Burunun koca ve insanların inançları kadar bomboş kafasıyla belirleniyordu. Hancı Han sakinlerinden bir miktar ödeme alması gerektiğini biliyordu. Ancak kimden ne kadar ve ne zaman alacağını belirleyebilecek bir değer ve zaman kavramı olmadığından zamanı geldiğini düşündüğü insanlardan ödemeleri talep ediyordu. Bu insanlarda dışarıya bir bakıyor ya talihlerine razı oluyor ödemeyi reddediyor ve kıçlarına yedikleri tekme ile Handan atılıyorlardı. -Bu arada unutmadan ekleyelim Hancının gurur duyduğu üçüncü şey sakinlerin kıçlarına attığı tekmeydi.- Eğer Han sakini dışarıdaki manzarayı beğenmez ve kaderini bulacağı yer olduğuna inanmazsa Hancıya bir miktar ödeme yapıyor ve bir sonraki şansını bekliyordu. Elbette tüm gerçeklikte geçerli olan kural burada da geçerliydi. Ne kadar paran varsa o kadar çok şansın oluyordu.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı
Gönderen: Nightmare - 16 Ağustos 2015, 22:09:25
Öykü kitabı ya da kısa bir roman girişiymiş gibi bir his uyandırdı bende. Bu bölümün daha uzun olmasını bekliyordum, hayal kırıklığı oldu. Ama yinede iki kısa bölümden hancının garip ve hayal gücünün iyi kullanılması halinde iyi bir karakter olabileceği anlaşılıyor.

Devamını bekliyorum.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
Gönderen: grikunduz - 17 Ağustos 2015, 19:12:41
Spoiler: Göster
 Bu bölüm biraz daha uzun oldu sanki. Umarım karakterin hakkını verebilirim aynı potansiyeli bende görüyorum.

Güzel yorumun için çok teşekkürler. :)



(http://www.likstudios.com/wp-content/themes/lik/images/t4.jpg)

Serin Sümük Hanı 3


Derler ki, geçen yılların kurutup buruşturduğu İhtiyarların masalları, sadece hatırası kalmış yaşamlarına yaktıkları gizli bir ağıttır aslında. Yaşanmışlarına ve yaşayamadıklarına yönelmiş bir acı çığlığıdır.

Günlerden bir gün, göğün normal bir ışıkla parıldadığı, kuşların her zamanki gibi yavrularına yiyecekler taşıdığı, tüm mahlukatın her günkü gürültüleri içinde yaşadığı normal bir günde Hana, İhtiyar bir adam gelmişti. Hanın müşterileri mütemadiyen gençlerden oluşurdu. Belli bir yaşı geçtikten sonra kimse elindekini yitirme korkusundan dolayı olsa gerek kaderini kovalamak için Sümüklü böceğe binmezdi o evrende. Bu yüzden İhtiyarın gelişi, Hancı Temiz Burun gibi düzeni ve sıradanlığı seven bir orman sakini için oldukça büyük ve rahatsız edici bir olaydı. Yine de terbiyeli olduğunu düşünmekten zevk alan biri olarak Hancı Temiz Burun İhtiyar adamı kapıda karşıladı ve en yakın en yumuşak koltuğu hemen altına çekiverdi. Hancı, İhtiyarlar hakkında bilmesi gereken her şeyi biliyordu; İhtiyarlar hikaye anlatırlardı. Elbette bu da yaşam amacı dış dünyayı inkar etmek olan Hancı için oldukça tehlikeli bir kavramdı. Belki de sırf bu sebeple ihtiyarı oturttuktan hemen sonra oradan kaçmaya çalıştı. Ancak İhtiyarlar öyle gençler gibi çok utanmaz, her şeyden alınmazdı.

Hancı gidemeden bileği İhtiyar adama kaptırınca hikayeyi dinlemek durumunda kalmıştı.

“Uzak bir diyarda iki krallık hüküm sürermiş, iki dağ arasındaki topraklara” diyerekten başladı İhtiyar adam söze. “İki koca krallık. Elbette sen koca dediğime bakma biri diğerinden çok daha güçlü askerlere, çok daha büyük savaş makinelerine, çok daha kalın surlara sahipken, diğer krallık ise çok daha güzel kadın ve erkeklere, çok daha parlak ve zeki çocuklara, çok daha çalışkan öğrencilere sahipmiş. Elbette böyle bir durumda her zaman olacağı gibi güçlü askerlere, büyük makinalara ve kalın surlara sahip olan krallık, diğerinin tepesine demir zırhtan yumruğuyla basıvermiş ve her istediğini alana kadarda elini çekmemiş”

Prenses Tatlıdimağ Satır krallığında, memleketi Setir krallığının hüküm temsilcisi ve Satır kralının karısı isimleriyle anılıyordu. Uzun yıllar önce Satır krallığı ile Setir krallığı arasındaki savaş sonucu, Setir krallığı Satır krallığına her yıl kadınlarından birisini saray hizmetçisi olarak göndermeyi ve her an bir prensesi krallıklarının hüküm temsilcisi olarak tutmayı taahhüt etmişti. 3 yıl önce ölen bir önceki prenses Kurugülün ardından gönderilmişti Tatlıdimağ. Ve gelişinin ilk yılı güzelliği laneti olmuş ve Satır kralı ile evlenmek durumunda kalmıştı. Setirdeki halkım için diye tekrarlamıştı kendi kendisine düğün sırasında. Ailem için demişti Kral dansa kaldırdığında, canım için demişti düğün gecelerinde, reddedersem ellerimden kayıp gidecek olan canım için.

Elbette tüm bunlar üç yıl önceydi. Tam üç yıl önce bugün evlenmişlerdi Kralla. Üç yıl önce bugün kurtarmıştı halkını, ailesini ve hayatını. Prenses TatlıDimağı çağıran davul temposu başlayınca zarif bir şekilde ayaklandı kadın. Güçlü ve kararlı adımlarla yürüdü ve Kralın yanındaki yerini aldı. Hemen karşısında kocaman, bembeyaz bir KuyrukGaga duruyordu, zincirlere vurulmuş.

KuyrukGagalar avlanmaları çok zor, etleri ise çok lezzetli olan kuşlardı. Tıpkı Setir Krallığı gibi KuyrukGaga konseyi de Satır krallığı ile bir anlaşma yapmış ve her yıl içlerinden birisini Krala kurban olarak gönderdikleri takdirde savaşın biteceği garantisini almışlardı. O gün bugündür ekinler hasat edilmeden bir döngü önce, bir KuyrukGaga kralın karşısına çıkar ve kendisini türü için feda ederdi. Prensesin eline uzunca bir bıçak tutuşturdu askerler. Her sene olduğu gibi bu sene de KuyrukGaganın kurban edilmesi, prensesin göreviydi. Prenses bıçağı hazırlayıp ileri adım atınca Setir krallığından gönderilen tüm hizmetçi kadınlar, kuşaklarından ufak bir bıçak çıkartıp törensel bir ifadeyle el ayalarını kesip, akan kanı yüzlerine sürdüler. Kanın sıcaklığı ile soğuk soğuk parlayan onlarca göz Prensesi izlemeye başladı. Prenses uzun bıçağı ile KuyrukGaga’ya doğru yürüdü ve yeterince yaklaşınca cesur bir şekilde göğsünü germiş, çakmak çakmak gözlerle kendisini izleyen kuşun kalbine sapladı bıçağı, tek ve sakin bir hamlede. Kuş hiç çırpınmadan sakin bir şekilde çöktü olduğu yere ve ölüverdi. Prenses bıçağı kuşun göğsünde yaptığı yeni yuvasından çekti ve açılan yaradan boşalan kanın suratına doğru fışkırmasına izin verdi.

Hikayenin bu kısmında, dışarı dünyayı reddetme fikrini unutmuş Hancı araya girdi ve yarı merak, yarı tiksintiyle sordu;

“Nasıl yani, bu kral yaptığı zulümler yetmiyormuş gibi bir de o kadınlara ellerini kestirip yüzlerini kana mı bulatıyor” diye sordu.

Bu soru üzerine İhtiyarın buruşmuş yüzüne bilmiş bir gülümseme geldi oturdu.

“Tam tersine aslında” dedi, ders verir bir tonla. “KuyrukGagalar konseyi ile Setir Krallığı aynı anda anlaştılar Satır krallığı ile. Ve yine aynı yıl gönderdiler kurbanlarını Satır kralına. İşte o ilk yıl, ilk KuyrukGagayı öldüren prenses başlattı bu geleneği, KuyrukGagaların kanları akıyor olmasının kendi kansız vücutlarından çok da farklı olmadığını, kendinden sonrakilere hatırlatmayı amaçlıyordu aslında. “Sizi kesen yok ama siz de en az KuyrukGagalar kadar kanıyorsunuz” diye bağırmıştı asırlar sonrasına. Bir sembol, bir nişane kazıdı böylece tarihe. Yığınların hafızaları komiktir, kontrol edilemez bir şekilde değişir ve şekillenir. Ama semboller böylece sonsuza uzar ve sessizce, günleri geldiğinde bir kahraman tarafından varlık amaçlarının anlaşılmasını beklerler. Ve bir gün, o işareti oraya yerleştiren kişi ile benzer duygular içerisine girmiş bir kahraman çıkar ve sembolün ne olduğunu anlayıverir. Zerrelerine, hücrelerine kadar o gerçekle doluverir. İşte o gün de öyle oldu. Prenses, suratına fışkıran kanı hissederken aklından geçen tek şey, karnında sürekli dönüp duruyormuş gibi hissettiği kralın bebeğiydi. Kendi bebeği. Evrendeki bir varlık bu kadar çirkin ve bir o kadar güzel olmayı nasıl başarabilirdi. Kralın halkı ve kendi vücudu üzerinde ilan ettiği hakimiyetiydi karnındaki, kendinden bir parça, bir damla cennet suyuydu taşıdığı. Bu çaresizlik anında, kocaman bir yıldırım çaktı prensesin beyninde. Bütün nöronlarını yakacak, hücreleri kör edecek koca bir hakikat yıldırımı…”

Prenses kan durulunca oturduğu yerden kalktı ve krala dönüverdi. Şimdi gidip kralın kemerini öpmeli ve bıçağı sadakatinin belgesi olarak ona sunmalıydı. Prenses krala yürüdü ve eğilip kemerini öperken gözbebeklerinde asırların nefreti birikiyordu. Doğrulurken, yanakları seğirmeye başladı, gözleri kırpılmamaktan yanmaya, bütün tüyleri diken diken derisini yakmaya…
Kral Prensesin gözlerini gördüğünde gerçeği anladı mı bilinmez ama çılgına dönmüş bu surattan korktu. Alev almış yanan bu gözden, delicesine seğiren bu dudaktan çekindi. Ancak geriye bir adım atamadan hançer yumuşakça kalbine doğru bir yol açıverdi. Prenses ardından törensel bir ifadeyle bıçağı kralın kalbinden çekti ve kanın suratına fışkırmasına izin verdi.

“Ee sonra” dedi Hancı heyecanla. Değil prensiplerini, hanını bile hatırlamıyordu heyecandan. “Sonra ne oldu.”

“Bilmem” dedi ihtiyar umursamaz bir omuz silkişiyle. “Hikaye buraya kadar, herhalde muhafızlar tarafından öldürülmüştür.”

“Hayır canım” dedi hancı. Yarı kendi kendisine, yarı ihtiyara yönelmiş bir sesle. “Ölmüş olamaz. Kesinlikle ölemez.” Sözünün bu kısmında İhtiyarın yanından kalktı ve kendi kendisine söylenerek yürümeye başladı.

“Büyük ihtimalle, KuyrukGaga asırlardır süren anlaşmanın bozulması sonucunda dirilmiş olmalı tekrardan. Ve prensesi de alıp oradan uçmuştur. Dağlara, sadece kendisinin ve ailesinin yaşadığı muhkem dağlara taşımıştır onu. Prenses de sonsuza kadar ev bilmiştir oraları. Oralarda bir yerde hala yaşıyor olmalı” Bir anlığına durup, parlayan gözlerini delip geçmek istercesine tavana dikti. “Elbette ya şimdi bile oralarda olmalı. Sessizce günlerin geçişini izliyor ve kralı öldürdüğü bıçağını sevgiyle koruyor olmalı. Gidip bulmalıyım onu ve yaptığından dolayı takdir etmeli hanıma davet etmeliyim. Buranın ne kadar güzel olduğunu o da görmeli.”

Hancı ayaklandı ve gerçekliğin şekillendiği Han kapısına doğru, Prenses TatlıDimağa doğru yürüdü. İhtiyar adam ise bir köşede nereden soğuk bir içki bulacağını sorunup duruyordu, Hancıya ne olduğunu umursamadan. Geçmişti ondan artık.

Doğrusu aşk, en bencil duyguydu.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı
Gönderen: DarLy OpuS - 17 Ağustos 2015, 20:53:15
2. bölüm gibi dünyayı tanıtan parçaları bence aksiyonun içine yedirmek gerek. Böyle olaya bir türlü başlayamamış gibi oluyoruz. 3, o açıdan gayet güzeldi mesela. Hem Setir Krallığı'nı gördük hem de karaktere dış dünyaya açılması için bir sebep verildi.

Bağlaç olan de'lerde ve bazı cümlelerde sıkıntılar var. Böyle güzel akan bir hikâyede can sıkıcı olabiliyorlar.

Mesela:

Alıntı
Belli bir yaşa gelen ormanlılar varoldukları yerden memnun değillerse talihlerini belirlemek için hana binerler ve daha güzel bir kaderi bulacaklarını umdukları umut dolu yürekleriyle hana binerlerdi.

Hikâyen umarım yarım kalmaz, ben takip etmeye devam edeceğim. Eline sağlık.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 17 Ağustos 2015, 20:55:15
Abi mu hikaye muhteşem olacak :D Öyle ki, beni Rıhtım'daki derin uykumdan uyandırıp sonunda doğru düzgün bir mesaj atmamı sağladı.

Hikayenin çok farklı bir havası var, bana eskiden okuduğum yine böyle bir amatör kurguyu (gerçi buna amatör denilebileceğini sanmıyorum ama anladın sen) hatırlatıyor. O öyküyü de büyük zevkle okurdum, bunu da öyle okuyorum. Devamını bekliyoruz heyecanla.

Emeğine sağlık :)
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
Gönderen: grikunduz - 17 Ağustos 2015, 21:05:02
2. bölüm gibi dünyayı tanıtan parçaları bence aksiyonun içine yedirmek gerek. Böyle olaya bir türlü başlayamamış gibi oluyoruz. 3, o açıdan gayet güzeldi mesela. Hem Setir Krallığı'nı gördük hem de karaktere dış dünyaya açılması için bir sebep verildi.

Bağlaç olan de'lerde ve bazı cümlelerde sıkıntılar var. Böyle güzel akan bir hikâyede can sıkıcı olabiliyorlar.

Mesela:

Alıntı
Belli bir yaşa gelen ormanlılar varoldukları yerden memnun değillerse talihlerini belirlemek için hana binerler ve daha güzel bir kaderi bulacaklarını umdukları umut dolu yürekleriyle hana binerlerdi.

Hikâyen umarım yarım kalmaz, ben takip etmeye devam edeceğim. Eline sağlık.

2. Bölüm hikayeyi anlatmaktan çok tarzı hissettirmek içindi daha çok. Ama dediğin gibi biraz çiğlik içeriyor. Bahsettiğin hatalara dikkat etmeye çalışıyorum ama gözden kaçıyor.

Çok sancılı ilerliyor ama yarım bırakmamaya çalışacağım. Teşekkürler.




Abi mu hikaye muhteşem olacak :D Öyle ki, beni Rıhtım'daki derin uykumdan uyandırıp sonunda doğru düzgün bir mesaj atmamı sağladı.

Hikayenin çok farklı bir havası var, bana eskiden okuduğum yine böyle bir amatör kurguyu (gerçi buna amatör denilebileceğini sanmıyorum ama anladın sen) hatırlatıyor. O öyküyü de büyük zevkle okurdum, bunu da öyle okuyorum. Devamını bekliyoruz heyecanla.

Emeğine sağlık :)

Uykudan uyandığın için özellikle teşekkürler. :D
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 17 Ağustos 2015, 21:27:42
İhtiyarların masalları, aslında sadece hatırası kalmış yaşamlarına yaktıkları gizli bir ağıttır aslında.

Aslındalardan biri fazla.

Ancak İhtiyarlar öyle gençler gibi çok utanmaz, her şeyden alınmazdı.

Burada bunun yerine daha farklı bir şey olabilirmiş gibi duruyor. Çünkü genelde yaşlılar daha alıngan, gençler vurdumduymazdır. Karaktere göre değişir tabi ama genelde böyledir.

Setir krallığı Satır krallığına her yıl bir kadınlarından birisini saray hizmetçisi olarak göndermeyi ve her an bir prensesi krallıklarının hüküm temsilcisi olarak tutmayı taahhüt etmişti.

Bir kadınlarından kısmında bir fazla.

Şimdi genel olarak gidişatı fazla basit buldum. İlk başta ihtiyarın anlattığı hikaye gayet iyiydi. Ama bir adamın anlattığı hikayenin ardından hiç bilmediği, görmediği biri için hanını terkediyor. Daha önce handan pek çıkmadıysa bu adam dünya üzerinde pek fazla yer bilmediği belli. Yani çok basit ya :/ Bir hikaye için düşünmeden yollara düşmesi mantıksız, hem de çok. Belki de hancının garipliği burdadır bu da olası.

Son cümlendeki aşk ve bencillikten kastını da anlayamadım. Aşktan kastın içki olmalı ki adamı umursamayıp bencillik yapıyor? Çünkü bir hikayeyle aşık olmak için fazla sert bu hancı.

Benim nacizane tavsiyem daha dikkatli ve yavaş ilerlemen. Fazla yazmak için hikayenin akışını bozmana gerek yok. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
Gönderen: grikunduz - 17 Ağustos 2015, 21:39:20
İhtiyarların masalları, aslında sadece hatırası kalmış yaşamlarına yaktıkları gizli bir ağıttır aslında.

Aslındalardan biri fazla.

Setir krallığı Satır krallığına her yıl bir kadınlarından birisini saray hizmetçisi olarak göndermeyi ve her an bir prensesi krallıklarının hüküm temsilcisi olarak tutmayı taahhüt etmişti.

Bir kadınlarından kısmında bir fazla.
Gözümden kaçmış. Düzelteceğim hemen.

Not: Zaten hikayede biçimi Rıhtım öğretti bana. Teşekkürler. :)

Ancak İhtiyarlar öyle gençler gibi çok utanmaz, her şeyden alınmazdı.

Burada bunun yerine daha farklı bir şey olabilirmiş gibi duruyor. Çünkü genelde yaşlılar daha alıngan, gençler vurdumduymazdır. Karaktere göre değişir tabi ama genelde böyledir.

Modern ihtiyarla, daha eski dönem ihtiyarları farklı oluyor. Bizler düşkünlere daha fazla ihtimam gösteriyoruz (aynı şekilde çocuklar da) ama öncesinde böyle değildi. O yüzden farklılaştırmaya çalıştım.


Şimdi genel olarak gidişatı fazla basit buldum. İlk başta ihtiyarın anlattığı hikaye gayet iyiydi. Ama bir adamın anlattığı hikayenin ardından hiç bilmediği, görmediği biri için hanını terkediyor. Daha önce handan pek çıkmadıysa bu adam dünya üzerinde pek fazla yer bilmediği belli. Yani çok basit ya :/ Bir hikaye için düşünmeden yollara düşmesi mantıksız, hem de çok. Belki de hancının garipliği burdadır bu da olası.

Son cümlendeki aşk ve bencillikten kastını da anlayamadım. Aşktan kastın içki olmalı ki adamı umursamayıp bencillik yapıyor? Çünkü bir hikayeyle aşık olmak için fazla sert bu hancı.

Benim nacizane tavsiyem daha dikkatli ve yavaş ilerlemen. Fazla yazmak için hikayenin akışını bozmana gerek yok. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.


Bütün bunlara cevap 4. bölümde gelecek. Bu rahatsızlıkların farkındayım. Yorum için çok teşekkürler.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
Gönderen: grikunduz - 18 Ağustos 2015, 18:09:55



(https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-xpf1/v/t1.0-9/11905797_406167332911529_6565352113399172719_n.jpg?oh=550f0c131b761f0ed7db36c7ddd58b6c&oe=5679107E&__gda__=1451171092_d09cf7f182dbbffa9ebda24251ea44b9)


Serin Sümük Hanı 4. Bölüm

Aşk neydi? Ya yalan neydi? Akrabamıydı acaba bu ikisi? Birbirlerine kuzen miydiler mesela? Anneleri İhtiyaç ile Korku yatıya kalmalarına izin veriyorlar mıydı acaba? Eminim gece yorganı kafalarına çekip gizli gizli fısıldaşıyorlardı. “Şşşt” diyordu Yalan, kısık olduğunu sandığı bir sesle “çok korkuyorum…” “Hayır” diyordu

Aşk. “o öyle değil.” Kendine güvenen bir sesle ekliyordu ardından, “çok korkmalısın”

Belki herkesin Aşkı ve Yalanı akraba değildi. Kimisininki evliydi mesela, ya da uzak bir dostlardı, belki de yakın bir düşman. Birbirlerinin kulaklarına soluyan iki aşıktılar belki de. Ya da sürekli kavga eden iki kardeş.
Bütün bunların ötesinde, Hancınınkiler kesinlikle kuzendi. İşleri düştüğünde çok yakın, canları sıkıldığında dağlar kadar ayrı. Kuzen değil miydi zaten, atsan atılır, satsan satılırdı. Ama işte sıkıştığında dönebileceğin birer kapıydı ikisi de, frenlerin patladığında güvenli bir kaçış rampası ya da.

Hancı için Dünya Handan ibaretti. “Serin Sümük Hanından ötesi yoktu ki düşünsün.” Her gece yatmadan önce tekrarlıyordu bunu gizli bir duaymış gibi. Yalan neydi ki zaten, başkalarını kandırmak mı? Yalan bir kaçış yoluydu. Korkulara karşı koca bir set. En yalan yalanlar, insanın kendisine söyledikleriydi. Boşuna en iyi yalancılar kendi yalanlarına inananlar değillerdi ya. Başkalarına attığımız yalanlar bile aslında kendimize dönüktü. Bir bumerangtı yalan. Evet işte bu, yalan bir bumerangtı…

Hancı basit bir adamdı. En azından yıllardır bunu söylüyordu kendisine. Babası çocukken böyle demişti inançlı gözlerle. “Biz yokuz belki de. Ya da bir tek biz varız.” Dünya kapıya, gökyüzü tavana hayaller ise akşam yemeğine kadardı. O kadar çok söylemişti ki kendisine Hanın ona yeteceğini, o kadar çok kaçmıştı ki dış dünyanın varlığından. Çabaları, derinlerdeki maceracı doğasını örtmüş, dışarı çıkmak için çırpınan karakterine bir önlük dikmiş ardından da sıkı sıkı giydirip bir hancı yapmıştı onu.

Fıtrat akan su gibidir, dağ olsa duramaz karşısında. Hani Ferhat dağı delmiş ya, fıtratındanmış işte hep o. Yoksa dağı delemeyen adamlardan çok Şirini sevmesinden değil. Hancının maceracı ruhuda akmaya çalıştıkça yalan set olmuş duvar olmuş dikilmiş önüne. Tutmuş onu akmasın diye. Ama su bu, sıkışırmı hiç. Bastırmış da bastırmış, sonunda, dervişin zikri gibi her gün yüzlerce kez takviyelense de yalan kaldıramamış bu baskıyı. Ve herkesin yapacağını yapmış, eğmiş boynunu ve kuzenine yardım istemeye gitmiş. Yalnız bir adammış Aşk. Daha önce hiç mi ziyaret eden olmamış onu bilinmez ama yalancı çok da sık gelen bir misafiri değilmiş. Ondan olsa gerek çok büyük bir mutlulukla karşılamış Aşk, Yalan’ı. Birisi onun varlığını biliyormuş sonuçta. Dışarıdaki mükemmel hayatın içinden birileri varmış onu kabul eden. En baş köşeye oturtmuş Yalanı en tatlı kahvesini, en yumuşak yastığını en sıcak gülümsemesini ikram etmiş ona.

Misafirliğin kırk gün olanı makbul sanıyomuş hala Aşk. Kırk dolmadan ziyaret sebebinden bahsedilmemeliymiş. Ama Yalan daha ilk günden iş konuşmaya başlayınca hiç darılmamış ona. Aralarında böyle adetlerin lafı mı olurmuş hiç.

“Durum böyle işte” demiş Yalan. “Destek lazım bana.” “Olur” demiş Aşk. “Hiç sorun değil. Ben bulurum yapışacak birisini. Çıkar ararız biraz sağda solda. Su akar önlük kalır böylece.”

“Hiç” demiş “takma kafana. Devamı bende”

Sonra bir ihtiyar gelmiş mi hana, anlatmış mı o hikayeyi yoksa yalan mı yapmış bir ihtiyarı kuru havadan bana malum değil. Ama ihtiyarın anlattıklarına Aşk yapışıvermiş can havliyle. Yalan da fısıldamış Hancının kulağına. Sen Hancısın, git onu bulda o da senle birlikte Hancı oluversin.

“Aşk dediğin bu değil midir sonuçta, aşıka tabi olmak.”
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 18 Ağustos 2015, 18:50:02
En yalan yalanlar, insanın kendisine söyledikleriydi.
Burada en yalan yalanlar güzel olmamış sanki. Kulağa hoş gelmiyor en azından.

Bu bölümde biraz bağlamışsın gibi ama geçen bölümdeki eleştirim hala devam ediyor. Hancının üzerindeki baskı geçerli bir sebep olabilir ama bunu bize iyi aktarman lazım. Saniyesiyle değişen bir beyin için çok büyük nedenler lazım. Bence bir sonraki bölümde hancının çocukluğunu ve yaşadıklarını anlatmalısın. Tabi sadece okur olarak tavsiyem. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
Gönderen: grikunduz - 18 Ağustos 2015, 19:07:38
En yalan yalanlar, insanın kendisine söyledikleriydi.
Burada en yalan yalanlar güzel olmamış sanki. Kulağa hoş gelmiyor en azından.


Orası benim de kafama takılmadı değil açıkçası.



Bu bölümde biraz bağlamışsın gibi ama geçen bölümdeki eleştirim hala devam ediyor. Hancının üzerindeki baskı geçerli bir sebep olabilir ama bunu bize iyi aktarman lazım. Saniyesiyle değişen bir beyin için çok büyük nedenler lazım. Bence bir sonraki bölümde hancının çocukluğunu ve yaşadıklarını anlatmalısın. Tabi sadece okur olarak tavsiyem. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.

Çocukluktan emin değilim ama biraz daha bağlamaya çalışacağım.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
Gönderen: zaujas - 19 Ağustos 2015, 22:28:04
Bu hikayeyi daha düz bir olay kurgusu ile okumak isterdim. Dinamik ve karakterlerin bizi ordan oraya sürüklediği bir hikaye olarak.

Güzel ve karmaşık cümleler kurup, farklı betimlemeler yazmaya çalışıyorsun ama tüm bunları güzel bir hikayeyle kaç kişi harmanlayabilir ki? Sadece hikayeni doğru bir şekilde okuyucuya aktarmaya odaklanmalısın bence.

Birde böyle bir dünya yaratıp içinde Ferhat ile Şirin'den bahsetmen bana çok garip geldi. Ferhat ile Şirin bu yarattığın evrene ait karakterler değilse hikayende onlara değinmen çok mantıklı değil.

Hikayeden daha çok deneme tadı var yazdıklarında. Eline sağlık.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
Gönderen: grikunduz - 20 Ağustos 2015, 12:58:27
Bu hikayeyi daha düz bir olay kurgusu ile okumak isterdim. Dinamik ve karakterlerin bizi ordan oraya sürüklediği bir hikaye olarak.

Güzel ve karmaşık cümleler kurup, farklı betimlemeler yazmaya çalışıyorsun ama tüm bunları güzel bir hikayeyle kaç kişi harmanlayabilir ki? Sadece hikayeni doğru bir şekilde okuyucuya aktarmaya odaklanmalısın bence.


Normalde ben de öyle yazmak isterim hatta öyle yazmaya çalışıyorum ama bu çıkıyor işte. :D

Şaka bir yana durum bu hikayemde biraz daha farklı, dediğinin aksine farklı betimlemeler ve karmaşık cümleler doğal gelirken, hikayeler zorlama olarak çıkıyor.

Ama bu sıkıcılığın farkındayım. O yüzden 5. bölüm biraz gecikti. Aforizmayı atlayıp daha hareketli bir bölüm yazmaya çalışıyorum.



Birde böyle bir dünya yaratıp içinde Ferhat ile Şirin'den bahsetmen bana çok garip geldi. Ferhat ile Şirin bu yarattığın evrene ait karakterler değilse hikayende onlara değinmen çok mantıklı değil.

Hikayeden daha çok deneme tadı var yazdıklarında. Eline sağlık.

İlerleyen bölümlerde varlık ve gerçek üzerine bir kaç hususta yazacağım belki o bu rahatlığımı anlamanıza yardımcı olacaktır. Ayrıca bu hikaye teknik ve tutarlı bir metinden öte daha farklı bir metin. Ve benim evrenimde evrenler birbirlerinin renkleriyle renkleniyorlar. Aşıklardan daha sert rengi olansa hiç yok.

Yorumun için çok teşekkürler. Umarım ilerleyen bölümlerde daha çok ilgi alanınıza girecek metinler yazarım. :)
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 5. Bölüm (Aylarca aradan sonra yeni bölüm :))
Gönderen: grikunduz - 13 Mart 2016, 21:49:20
Spoiler: Göster
 5 6 ay gibi çok büyük bir zaman aralığından sonra hikayeyi hatırlayan kalmışmıdır bilmiyorum ama hala akılında yer etmiş olanlar varsa karşınızda 5. Bölüm


(https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/736x/92/f8/4a/92f84ae403c7f3b618bb50087252d49e.jpg)

Serin Sümük Hanı 5

"Yaa" dedi Masalcı, "İşte böyle. Garip bir şey bu gerçeklik. Mesela ben ustamdan eğitim alırken çok iyi hatırlıyorum, Hancı ile Prenses TatlıDimağın ilişkisini tartışırdı sürekli kendi kendine."

Sözünün bu kısmında biraz durdu ve ağırlığını hissettirmek için olsa gerek bir kaç saniye alt dudağını emerek bekledi.

"Sonuçta" diye başladı sözüne düşünceli bir tonla "Prenses TatlıDimağın var olmasının Hancıyla ilişkili olduğu çok kesin bir gerçek. Düne kadar ihtiyarların kendilerini önemli hissetmek için değerli bir kıssaymış gibi anlatıp durdukları bir masal o gün gerçek bir devrim hikayesine dönüşüyor ve belki de Setir Tiranlığının kurulması için gereken olaylar silsilesini başlatıyor. Biliyor musun bu dünyanın en zalim insanları çocuklardan çıkar. Yani teknik olarak tüm insanlar çocuklardan çıkar ama... Yok olmadı, bu söylem çocukların insan olmadığı gibi bir sav taşıyor içerisinde..." Sözünün bu kısmında Masalcının yavaş yavaş kısılan sesi iyice mırıltıya dönerek duyulmaz hal aldı. Kendisiyle tartışırmış gibi bir hali vardı. Ellerini kollarını sallıyor anlatmak istediği ince bir nüans varmış gibiçırpınırken minik bir ter damlası yaşlı kaşlarında birikiyordu. İhtiyar Masalcının kendi içinde kaybolmasına fırsat vermemek için araya girdi genç;

"İhtiyar, anlatacak çok şeyin, düşecek bir sürü anekdotun olduğuna eminim ama şu anda ilgilendiğim tek şey hikayenin sonu. Küçük nüanslarına sonra dönsek."

İhtiyar bir anlığına gencin varlığına şaşırmış bir ifadeyle baktı. "Sen de kimsin?" diye soruyordu gözleri. Garipseyen bakışların hemen ardından Masalcı kendi şapşallığına gülermiş gibi oldu ve ekledi;

"Doğru diyorsun. Biz masalcıların kafası çok karışıktır bilirsin. Evet nerede kalmıştık? Heh! Yokun var olmasında. Şimdi, eskilerden kalma bir tartışma vardır gerçekliğin doğasıyla ilgili; Hani bahsetmiştim sana daha önce, 'gerçek, toplumun ortak hayalinden yansıyan ışık hüzmeleri arasında dans ederek şekilleniyor ve herkese kendisini beğendirmeye çalışırken aldığı şekillerin arasında tanımlanıyordu.'"

Gencin kafası karışmış gözlerine baktı bir anlığına ve yürümeyi sertçe keserek hızlı el kol hareketleri ile birlikte hararetli bir anlatıma koyuldu.

"Şimdi bak, evrenin temelinde sadece iki şey vardır Parçacık ve Bilgi. Ya da daha doğrusu biz Masalcılar heyetinin genel kanısı bu yönde. Hoş pek de ciddi bir heyet sayılmayız, daha çok kendini ciddiye alabilecek kadar koflamış olanlar topluluğu demeliyiz kendimize. Masalcıların ciddi bir kısmını oluşturan gençler genelde masalcılığa o kadar dalmış olurlar ki düzenleme ya da gerçeği tanımlama gibi boş detaylara asla zaman ayırmazlar. Asıl önemli olan şeylere, hikayelere yoğunlaşırlar tüm zamanlarında. Bu da doğal olarak gençleri daha iyi masalcılar yapar." Bir an dalgın dalgın güldü ve gence bakmayı bırakarak tekrardan yürümeye başladı İhtiyar adam, "Heyetin masalcıların en kötüsünden oluşması oldukça enteresan aslında."

Genç ani hareket değişikliğine uyum sağlamak için İhtiyarın arkasından koşturdu. Tekrar duyma hizasına geldiğinde İhtiyar Masalcının konuşması onunla ilgili değilmiş gibi hiç ara vermeden devam ettiğini farketti.

"Evet dediğim gibi Masalcılar Heyetinde kabul olan görüşe göre evrendeki her şey temel bir parçacıkdan oluşmuştur. Bu parçacık nihai küçüklüktedir ve kendisi dışında hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde gerçekliğin sınırlarına doğru uzanır ya da gerçekliğin sınırlarını tamamlar demeliyim galiba. İşte buna evrenin potansiyel enerjisi denir. Kinetik enerji ise Bilgidir. Daha doğrusu parçacığa bağlanmış bir yük mü demeliyim? Ya da, bir zamanlar verilmiş bir imanın kalıntısı. Tabi bunu diyince imanı da açıklamam gerekir, iman bilgiyi oluşturan şeydir. Hani bir ormanda bir ağaç devrilse ve bunu kimse görmese o ağaç gerçekten devrilmiş midir? diye bir soru vardır ya. Heh işte herhangi bir insan tarafından görülene kadar o ağaç asla devrilmemiştir. Tabi iman eden tek varlığın insan olduğunu varsayacak olursak geçerli olur bu. Temelde her bir farkındalık sahibi canlı -ki bunlara ağaçlar da dahildir iman edip bilgi oluşturabilir. Hatta bunu görmesine gerek yoktur düşeceğine dair yeterince inancı varsa o ağaç teknik olarak düşer." Kendi kendine konuşurmuş gibi devam etti. "Tabi bu durumun diğer canlıların inançlarıyla çatışması durumunu konuya katmazsak. Onu da katarsak ... neyse bu çok derin bir konu. Dalmaya korktum bir an" korkmasından oldukça eğlenirmiş gibi güldü kendi kendisine.

"Bİlgi ise parçacığa yüklü şekillerle ilgilidir. Daha doğrusu orada olduğuna inanılan bir enerji topluluğudur. Yani var olan her şey var olduğuna inanılan ya da bir zamanlar inanılmış şeylerdir. ve var olduğuna inanılan ya da yine inanılmış bilgiler yeni şeylere inanır, bu da böyle zincirleme bir şekilde zamanı doğuran bir oluşuma devilir. Elbette şimdi bu anlattıklarım bir çok soruyu doğuruyor ve herbirinin üzerine saatlerce gidip kendimi eğlendirmek istesem de bu yolla bir şeyler tamamlayabileceğime inanmıyorum. O yüzden burada kesmeden önce son bir şey daha söylüyeceğim. Gerçekliğin yani bilginin oluşumu sırasında iki ya da daha çok iman etme kapasitesine sahip varlık varsa asıl sorun ortaya çıkar. İmanın bilgiyi etkilemesi bunun insanın kendi içinde olup biten bir  şey olmadığının en büyük ispatıdır. Buradan yola çıkarsak belirli zaman ve yerde bir arada bulunan farkındalıklar birbirleri ile sürekli bir çatışma halindedir. Bu çatışmaların sonucu olaylarla ilgili imanları oluşturur. Tabi bu da yine başka bir sorunsala iter. Herkes olayı farklı açılardan farklı yerlerden görür. Bu yüzden bazı imanlar diğerlerine göre avantajlı bir konuma geçerler bu durumda. Ve farklı imanlar farklı açılardan galip geldiğinde tutarsızlıklar oluşur. Mesela hiç aynı olayı anlatan iki ayrı kişiyi dinledin mi, detaylara inmeye zorlarsan birbirlerinden üstün oldukları noktalarda tutarsızlıklar görmeye başlarsın. İkisi de bilgiyi kendi imanlarıyla şekillendirmiş ve farklı açılardan aynı noktalara farklı imanlar etmiş ve ikisi de imanlarını bilgiye çevirebilmiştir. Ama teknik olarak ikisinin de aynı anda olması mümkün olmayan bir zıtlık oluşmuştur. Bu gerçeklikler doğaları itibariyle uyumlu olduğundan en fazla iki farkındalık arasında tartışmalara ve zamanla kırgınlıklara yol açar. Ya da genel olarak tartışma sonucunda biri diğerinin imanını silip tutarsızlığı düzeltir." Gencin iyice sıkıldığını gören ihtiyar zor bulduğu dinleyicisini kabul etmemek için hızlıca ekledi.

"Tabi tüm bu akademik detaylara bizim ihtiyacımız yok. Bizim bilmemiz gereken tek şey Prenses TatlıDimağın, İhtiyar adamın o gün Hancıya hikayesini anlatana kadar büyük ihtimalle gerçek dahi olmaması. Ancak Hancının ihtiyacı ve kısılıp kalmış fıtratı birleşip hayatı boyunca kendine söylediği yalanları yıkmaya çalışınca Yalan Aşkla ortak olup bir kaçış rampası uydurdu ve Hancının fıtratı büyük bir tutkuyla bu rampaya saptı. Tabi burada aşkın yalnız geçirdiği hayatı beklenmedik bir etkiye sebep oldu. Zira aşk bütün yeteneğini ve hayal gücünü uzun yıllar birikmiş rüyalarını kullanarak mükemmel bir bilgiye iman etti. İşte gerçeklikteki yırtığa da bu sebep oldu. Az önce dediğim gibi bazı iman farklılıkları gerçeklikte tutarsızlıklara sebep olabilir. Ancak bu tutarsızlıklar iyi huylu olduğundan evrensel sorunlara sebep olmaz ancak Hancı bütün hayatını yalan üzerine kurmuş ve Aşkı tamamıyla dışarıdan gelecek eğitime karşı aç bırakmıştı. Yetiştiği ortam buna sebep olmuş bu da Aşk duygusunu aşkı kendi kendine tanımlamaya mecbur etmişti. Elbette bu da çok ciddi tutarsızlıklara sebep oldu.  Zira Aşkın iman ettiği bilgi bu evrenin doğasından o kadar farklıydı ki neredeyse bütün evren bilgisini baştan yazacaktı. Elbette buna gücü yetmeyince ikinci en zor eylemi yaptı ve yepyeni bir gerçeklik bilgisini eski gerçekliğin arasına yazıverdi. Bu da zamanla, kültür, adalet ve  mazlumiyetin temsilcisi Setir Sultanlığını Setir Tiranlığına dönüştürdü. İki farklı huylu gerçekliği bir evrene sıkıştırdı. Tabi iki karpuz bir koltuğa sığmadı ve yırtık oluştu.

Gerçeklik daha sonra detaylı olarak yine değineceğim bir bilgi kültürüydü. Tabi bu durum biz Masalcılar tarafından çok büyük bir ciddiyetle saklanılır. Ancak kendi aramızda bilgi kaybolmasın diye anlatırız. Masalcılar kendilerini otomatik iman huyu denilen eğitimsiz zihinlerin hastalıklarından sıyırdıkları ve imanı silahlaştırdıklarından bu bilgi evrene zarar veremez ama her bulduğu boşluğa iman eden eğitimsiz beyinli küçük halklardan sakınılması gerekir."

Genç biraz ilgisini toparlamış olsa da bütün bu salatanın geçip ana yemeğe gelecekleri zamanı heyecanla bekliyordu. Ve elbette Masalcı bunu farketmeden heyecanlı bir şekilde parlayan gözleriyle ekledi;

"Ama işte asıl soru burada çıkıyor. Masalcı nasıl böyle bir gerçeklik seviyesinde iman edebilmişti. Veya nasıl bu kadar büyük bir kudrete sahip olabilmişti. Bu sorunun cevabı biz heyet üyelerini çok uğraştırdı. En sonunda tek çareyi gidip Hancıya sormakta bulduk. Tabi hancının olduğu yer iki gerçekliğin en çok içiçe geçtiği sıfır noktası olduğundan ortada gezen başıboş her bir iman parçacığının farkında olan biz Masalcılar için pek sağlıklı bölgeler sayılmaz. Zaten sırf bu yüzden buraya gitmeye cesaret edebilmemiz bu kadar uzun nesiller aldı."

Gencin duyduğu şoku atlatması biraz zaman almıştı.

"Dur bir dakika İhtiyar." dedi heyecanlı bir ifadeyle. "Ne demek gidip Hancıya sordunuz. Sizin bu iman denen şey üzerindeki gücünüz zamanada mı geçiyor?"

Hancı soru karşısında hem dehşete düşmüş hem de müthiş derecede heyecanlanmış olmalı ki çatık kaşlar ve korkak gözlerle gülmeye başladı. Gencin kısa hayatı içerisinde gördüğü en rahatsız edici yüz ifadesiydi karşısındaki. Bütün heyecanının sönüp kalbinde korku uyanmaya başlayınca masalcı çılgınlığı denen şeyin bu olduğunu farketti. Demek bu yüzden  yol boyunca masalcı dediğini duyan insanlar iki adım geriye atıyordu. O kadar gerçek dışı ve anlamsız bir ifadeydi ki karşısındaki az önceki heyecan, yerini büyük bir kendini yabancılama hissine bıraktı.

"Tabi ki hayır. Zaten imanın üstüste devinilmesi zamana sebep oluyor. Zamanı değiştirmek imanı kaldırmakla mümkün olabilir ancak. Devilimleri teker teker düzeltmen lazım." Sözünün burasında meraklı bir şekle büründü suratı. Yürümeyi bıraktı ve heyecanla konuşmaya başladı; "Tabi soyutlanmış bir bölge oluşturabilirsen ve bilgileri birer birer geri döndürerek devilimi kaba yöntemle geriye doğru sararsan parçacıklar üzerinde kalan hatıraları inceleyebilirsin. Her bilginin bir parçacıktan diğerine geçerkenarkasında eser miktarda bir etki bıraktığını ispatlamıştı Devrik Heyet Başkanı DerinNefes. Bu şekilde belirli bölgelerde ki olayları tekrar görüp ciddi miktarda etkilemelerde bulunabilirsin. Ayrıca gerçeklik alanını olay sırasında soyutlandığından ciddi yayılımlara sebep olmaz alacağını alıp çıktıktan sonra gerçeklik doğasına göre kendisini tekrardan tanımlar. Tıpkı yırtılan derinin kendinionarması gibi. Vücudun orada ne olduğuyla ilgili hiç bir fikri yoktur ancak ne olması gerektiğinden kesinlikle emindir. Tabi bunu başarabilmek için dediğim gibi gerçeklik soyutlaması üzerinde çalışmak lazım ama kolcuların eğitimleri sırasında bu tür ayinler yaptığı bilinen bir gerçek. ."

Hancı heyecanlı ve hararetli bir şekilde kendi kendine tartışmaya devam ederken Sözlerinin anlamsızlığı gençte klostrofobik bir etkiye sebep oldu. Ve panik bir şekilde bağırarak susturdu Masalcıyı.

"Tamam sus bir dakika. Hancıyı görmeye gittik demiştin. Nasıl yaptınız?"

"Yani" dedi Masalcı şaşkın bir tonla, "ben eşşekle gitmiştim ama Hancıya yaklaşırken bir cigaralığa döndüğünden yolun bir kısmını yaya gitmek zorunda kaldım. Galiba yolun tamamını alan tek masalcı olmamın bununla bir bağlantısı olabilir, emin değilim." Bir anda durarak bilmiş bir ifadeyle ekledi. "Hancıya yaklaşırken bu tür gerçeklik dalgalanmaları oldukça normaldir. Hatta bu şekilde servet edinmeyi amaçlayan hayalperestler cesaretlerine göre değişim bölgesinin sınırlarının farklı yerlerine değişik madenlerle gezip altın bulmayı umut ederler. Hatta demir bardağı altın bir heykele döndüğü için bozulan bir sarhoşun hikayesini hatırlat da anlatayım sana bir ara."

"Ama" dedi Genç "Hancının hikayesi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Hala hayatta olması mümkün mü"

"Elbette" dedi. "İkinci gerçeklik var olmak için ondan gelen imana muhtaç. Doğaları itibariyle bilgi imandan bir kere güç alır ve sonsuza kadar tek başına akmaya devam eder. Ancak bu durumda iki gerçeklik doğaları itibariyle durmaksızın çatıştıklarından sürekli bir iman desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Bu da hangi tarafın adamları daha yaygınsa o gerçekliğin daha güçlü olmasına sebep oluyor. Hatta kolcularla bizim savaşımız da yine bu temele dayanıyor. Onlar rasyonel gerçekliğin yani Hancının ironik bir şekilde iman ettiği gerçekliğin tarafında savaşırken biz ise Masalcı gerçekliğin yani hancının yaşadığı gerçekliğin tarafında kalıyoruz. Artık Hancının bu savaşta nasıl bir yer taşıdığını anlamış olmalısın ha?" diye sordu Masalcı. Konuşmaktan oldukça yorulmuş olsa gerek ki ağır adımlarla asasına dayanarak sarsak adımlarını atmaya başladı.

"O zaman" dedi genç o anda kurabildiği en düz mantığı kurarak, "eğer Hancı var olmayı bırakırsa bu gerçeklik çatışması da son bulur."

"Yani" dedi masalcı."Çok doğrudan ve ilkel bir düşünce bu. Kulenin yıkılma tehlikesinden kurtulmak için sağlam durmayan temel taşını parçalamak gibi bir eylem olurdu. Hani evet yıkılma tehdidi ortadan kalkardı ama sonuçlarının ne kadar büyük olacağını eminim sen dahi tahmin edebilirsin. "

"Eee" dedi Genç "Ne yapacağız yani. Köylülerimin güzel vıraklamaları için yetiştirdiği kurbanlar besi hayvanlarına, devler diyarına büyümesi için diktiği fasulye fideleri lahana meyvesine dönerken, her bir gencimiz vahşi bozkırlıların elinde acı içinde can çekişirken iki taraftan birinin yok olması için mi bekliyeceğiz."

Masalcı çocuğun aptallığını hoş görür bir tonda cevap verdi.

"Hiç bir savaşda iki tarafdan herhangi biri asla tam olarak bitmez ki. Zaten bizim savaşımız, tek gerçekliği bizim gerçekliğimiz yapma savaşı da değil.  Tam tersine sorunu yok etmektense çözümün bir parçası haline getirmek bizim amacımız. Kültür değişimi gerçeklik algısının şekillenmesine ve bir sentez oluşmasına yol açar ve bunun için savaştan daha hızlı kaydedilmiş bir yöntem bulunmuyor. değil mi Kolcu?"

Genç şaşkın bir şekilde olduğu yerde saplanıp kaldı Hancı ise yanından geçtikleri yüksek ağaçlardan birine doğru başını dikmiş bildik bir şekilde gülüyordu. "Sonuçta" diye ekledi. "Önemli olan hikayenin anlatılması. Zamanla imanlar huylarını birleştirecektir.

Genç dallardan gelen hışırtı üzerine sertçe kılıcına davrandı. Ürperen tüyleri dışında hiçbir duyusu düşman hakkında bilgi veremiyordu. Bu sessizlik savaşın gerginliğini taşıyordu içerisinde.
 
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 5. Bölüm (Aylarca aradan sonra yeni bölüm :))
Gönderen: milenya - 16 Mart 2016, 21:06:21
Yazım hataları ile başlamak isterdim ama çok güzel bir şekilde bu isteği elimden koparıp almışsın. İlk kısımda, biraz da fazla eleştirel bir gözle okuduğum halde yaptığın noktalama ve imla hataları bir elin parmağını geçmiyor. Sadece tırnak içinde sıkıntılar var gibi, tırnak işareti koyunca birden noktalamalar birbirine karışıyor gibi bir uyandırdı içimde. Noktalar, virgüller, büyük yazılması gereken harfler hepsi dağılmış tırnak işareti etrafında.
Ben hikaye okurken genelde kafamda onu kurgular kendime bir yer edinirim ama bu sefer olmadı. Hancı, ihtiyar, ihtiyarın anlattığı hikayedeki karakterler sanki yemek tarifi okurmuş gibi okudum. Bunun sebebi tamamen anlatım biçimin. Hancı dışarıdaki hayatı görmek ve duymak istemiyor ama bundan ne korkuyor ne de tiksiniyor gibi.
Ferhat ile Şirin'i görmek nedense rahatsız etti. Onun yerine hikayende geçen garip isimlerden bir çift versen bana çok daha samimi gelirdi. Hikaye içinde kendi mitini yaratıp kullanmanı isterdim açıkçası. Bu ikisi (Ferhat ile Şirin) beni hikayeden çıkarıp, havalar da bir değişken bu günlerde, der gibi gerçek hayatın kucağına attı. Kısaca benim için öykünün büyüsünü bozdu diyebilirim. (Zaten yazarın araya girdiği öyküleri de bu yüzden samimi bulmam, bizim dünyamızın mitini de görünce... :( )
Fikri çok beğendim sürekli yol alan bir han fikrini ve bu hancının hayatını okuyabilecek olmayı. Öyle bir han gerçek olsa, içine atlayıp gider miyim, diye düşündüm epey. Hikaye bana biraz gotik geldi özellikle karakter tasvirleri, bu da çok hoşuma gitti.
Genel anlamda yapı ve akıcılık olarak harika buldum lakin sürükleyici diyemem. Merak duygusu uyandırmadı, sonunu görmek için içimde bir şevk oluşmadı.
Ellerine sağlık, başka hikayelerini de rıhtımda görürüm umarım.
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 5. Bölüm (Aylarca aradan sonra yeni bölüm :))
Gönderen: grikunduz - 17 Mart 2016, 07:13:37
Yorum için çok teşekkürler. İmla konusunda çalışmam gerektiği her seferinde suratıma çarpılan bir şey ve gelişme katediyorum. Daha çok çalışmam gerektiğini kabul etmek gibi önemli bir adım atlattım mesela geçen hafta. :D

Dediğin bir çok konuda haklı olduğunu bende düşünmeye başladım. Sanki ilk bölümlerde dolaylı olarak vermiş olduğum bir sözü tutamadım ve kendimi sizi ilgilendirmeyen detaylara kaptırdım gibi hissediyorum. Özellikle sürekli değişen üsluplar her bölümde hikayeye katılan yeni karakterler doğal olarak hikayede ki bütünlüğe zarar veriyor. Bu konuya ciddi bir çözüm bulmam gerekiyor anlaşılan.

Düzenli yazmasam da yazdıkça buradayım. Umarım görürsünüz :)

Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 5. Bölüm (Aylarca aradan sonra yeni bölüm :))
Gönderen: maviadige - 17 Mart 2016, 22:53:48
İlk bölümler oldukça samimi ve ilgi çekici geldi bana. Cümlelerin ahengini ve kurguyu sevdim. Özgürlük hissi verdi bana okurken. Ancak son bölüme gelince biraz karmaşık geldi. Sanki gereğinden fazla uzatılmış. Yine de anlatılmak istenen şey güzeldi bence. Biraz asıl konudan koparılmış gibi hissetsem de masalcı ve gencin iletişimini sevdim. Ferhat ile Şirin kısmı benim açımdan sorun olmadı. Ne çıkar ki gerçek ve fantastik dünyanın bütünleşmesinden. :)
Başlık: Ynt: Serin Sümük Hanı 5. Bölüm (Aylarca aradan sonra yeni bölüm :))
Gönderen: grikunduz - 19 Mart 2016, 12:21:38
Sonlara yaklaştıkça karmaşıklaştığı doğru. Anlatmak istediklerimi basitleştirmenin bir yolunu bulmam lazım. Karmaşıklaşma da uzatılmış zorlanmış ve samimiyetsiz bir his veriyor. Galiba hikayeyi kafamda tam bitiremedim.

Biraz özeleştiri yapmam lazım galiba hikayeye devam etmeden önce.

Ferhat ile Şirin konusuna gelince. Hikaye fantastik olsa da teması aşk. Ve bireysel duyguların gücünün gerçeğe etkisi ile ilgili hikaye. Masalcının bir anlık aşkı bile gerçekliği değiştirebilirken dağı deldiren bir aşkın bizim gerçekliğimizi delip Masalcının evrenine sızması çok da şaşılası olmaz. Ayrıca Ferhat ile Şirin rastgele seçilmiş aşıklar değil ilerde kurguya katkıları olacak.

Değerli yorumunuz için teşekkürler. :)