Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Tartışma Platformu => Rıhtım Okuma Etkinliği => Konuyu başlatan: Sayhh - 30 Ekim 2015, 20:02:07

Başlık: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: Sayhh - 30 Ekim 2015, 20:02:07
Saatlerle başımızın dertte olduğu, saat ayarlarının her zamankinden fazla bozuk olduğu bugünlerde, bu konu etrafında şekillenmiş güzel bir eseri tartışacağız.

Anketler aracılığıyla temamızı, Türk Edebiyatı olarak belirlemiştik. Durum böyle olunca da edebiyatımızın önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar'ın kaleme aldığı Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde karar kılmak kaçınılmaz olmuştu. :) Kitabın ciddi bir oy çoğunluğuyla seçildiğini hatırlatmakta yarar var.

Tanpınar'ın hayatına dair bilgi edinmek için şuraya (http://kalemagency.com/?page_id=54) bakabilirsiniz.

Kitaba dair düşüncelerinizi bu başlık altında paylaşmanızı bekliyoruz. İyi tartışmalar. :)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: - 30 Ekim 2015, 20:28:58
Ben de bu başlığı bekliyordum. Ben büyük oynadım bu konuda, deneme yazdım doğrudan:

‘’ Ne yaptığın hiç önemli değil bu dünyada. Önemli olan insanları ne yaptığına inandırdığın’’
                                                                                      Sherlock Holmes-Kızıl Dosya

Tanpınar, Sir Arthur Conan Doyle’dan mı esinlenmiştir ya da ikisi arasında bir metinlerarasılık var mıdır bilemem ama Sherlock Holmes da geçen bu tümce bir anlamda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü anlatısını özetlemektedir. Betikte Halit Ayarcı, enstitüyü kurunca aslında hiçbir iş yapmıyor olsalar da kendilerinin saatleri ayarlama ve zamanı tespit ve kontrol işiyle uğraştıklarını söylemiştir. Betiğin kurgusal karakterleri de tıpkı Doyle’un söylediği gibi bu durumu sorgulamıyor. Hatta kurgusal karakterlerin yarattığı bir kurgusal karakter olan Ahmet Zamani Efendi küçük bir şüphe dalgasından geçtikten sonra kurtularak, gerçekliğini arttırmış ve varlığını devam ettiriyor.

Türk Yazınında çağüstücü(postmodernist) anlayış denince nasıl usumuza ilk Oğuz Atay geliyorsa, çağdaş(modernist) anlayış denince de ilk Ahmet Hamdi Tanpınar geliyor. O’nun ‘’Huzursuzluğu’’ yazınımıza ışık tutarken, Oğuz Atay’da ‘’Tutunamayışını’’ anlatarak yol gösterdi.

Geçtiğimiz Pazar günü saatlerin geri almasından dolayı oluşan karışıklıkta Twitter’da ‘’Saat Kaç?’’ iliştirisiyle(hastagh) en çok Ahmet Hamdi Tanpınar ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü hatırlandı. Betiğin adı erken dönem Türk bilim kurgu yazını örneği dursa da içerik olarak çağdaş öğeler ile bezeli bir romandır.

Türk yazınında roman’ın geliştiği yola ışık tutup bugüne gelmesini sağlayan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu yapıtını hala okumadıysanız, mutlaka okumalısınız.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: - 31 Ekim 2015, 20:15:58
Zevkten dört köşe okuyorum. (bitiremedim henüz ama size yetişirim ahali)
Daha çok şey söyleyeceğiz ama okumaya yeni başlayanlar için ağza bal çalmak sevaptır:


Yeni gelen, bir elini omuzuna koymak suretiyle Halit Ayarcı’ya ayağa kalkmak fırsatını vermeden iltifat etti:

- E, ne var ne yok bakalım, Halit Bey?

Ses diye işte buna derlerdi. Bu Halit Ayarcı’nınkinin de üstünde, daha marifetli, daha kudretli, yüzlerce mâna ile zengin bir şeydi. Hem iltifat ediyor, hem geriye alıyor, kucaklıyor, itiyor, üstüne çıkıyor, yan yana, kol kola yürüyordu. Hepsini bir anda, hep beraber ve üç dört kelime ile yapıyordu. O dakika hepimiz anladık ki Halit Ayarcı mühim adamdır; fakat ona iltifat eden daha çok mühimdir ve o, çok mühim adam olduğu için Halit Ayarcı birkaç yüz daha mühimdir. Bu konuşma değil, ardı arası gelmeyen bir çarpı ameliyesiydi.

- Sağlığınız efendim…

- Kim bu arkadaşlar?..

Yeni gelen adam bir el işaretiyle bizi yeni baştan yarattı. Doktor Ramiz’le ben Tevrat’ın yeni yaratılmış adamı gibi, o anda duyduğumuz sevinç, hayranlık ve mahcubiyetle giyindik, örtündük. Fakat Halit Ayarcı şaşırmıyordu. Evvelâ Doktor Ramiz’i tanıştırdı. Sonra beni takdim etti.


Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: Fiddler - 04 Kasım 2015, 15:47:28
"Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır."

Kitabı ilk okuduğumda, beni vuran ilk cümlenin bu olduğunu hatırlıyorum. Doktor Ramiz'in, son derece normal olduğuna inanan Hayri İrdal'ı aslında herkesin kafayı tırlatmış olduğuna inandırdığı o küçük cümle.

Kitaba olan sevgimden çok bahsetmeme gerek yok. Sırf bu kitabı okuyalım diye yaptığım lobi faaliyetinin de haddi hesabı yok. Rahatlıkla Türk Edebiyatı içinde en sevdiğim roman olduğunu söyleyebilirim. Hatta belki de okuduğum tüm kitaplar içinde bir numara bile olabilir (bunu tam söyleyemiyorum, zira Çavdar Tarlasında Çocuklar'la arasında gidip geliyor).

Bir türlü zaman bulup da tartışmaya başlayamadım; ama konşumak istediğim pek çok konu var. Kitabın dilini, Tanpınar'ın Türkiye'de sembolizm deyince akla ilk gelen isim olmasını ve daha pek çok şeyi önümüzdeki haftalarda tartışalım istiyorum; ama benim ortaya atmak istediğim ilk konu "modernizm" ve onun eleştirisi.

Bildiğiniz gibi kitap içinde 20. yüzyılın başlarından, cumhuriyetin ilk on yıllarına kadar geniş bir zaman aralığından bahsediliyor. Ve bu sırada Türk insanın aşağıdan değil de tepeden gelen modernizme ve batıcılığa ayak uydurmaya çalışması kitabın ana konularından biri.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün ortaya çıkışı ve Halit Ayarcı karakterinin genel hal ve tavırları bile, kapitalizm ve pazarlama dünyası adına irdelenebilir. Hayri İrdal'ın kitap boyunca 360 derecelik dönüşümüyse yine aynı şekilde, modernizmle bağdaşlaştırılarak konuşulabilir.

Ben özellikle bu modernleşme/batılılaşma çabasının incelenişini nasıl bulduğunuzu merak ediyorum.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: - 04 Kasım 2015, 16:06:50
''Düşünmek değil yapmak önemlidir. Kızınıza bakın Hayri bey, sizce dansı sadece düşünseydi, bunu yapabilir miydi?''

Bence bu özettir. Çünkü Batı pratiktir. Doğu düşüncedir. Modernleşme dediğimiz şey de bir nevi bize bunu getirmiştir: Düşünmeden yap.

Pek çok şey sonuçları düşünülmeden, anı kurtarmak adına yapılıyor betikte. Sadece o an için bir şeyler uyduruluyor. Mesela Belediye başkanı SAE'nin binasına geldiğinde Hayri İrdal'ın Ahmet Zamani Efendi'nin(aslında hiç olmamış biri) öğrencisi Müvakkit Nuri Efendi'nin yanında çalıştığını söylüyor Halit Ayarcı ve Hayri İrdal'da onun hakkında bir betik yazıyor-tabii bu da yalan- ve anı kurtarıp sanki başkan'a bir işle meşgulüz havası veriliyor-hem de önemli bir iş yapıyoruz-. Modernizm tam olarak bu şekilde sunulup inceleniyor: Düşünme, sadece yap. Ve kazanan sen ol.   
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: - 04 Kasım 2015, 16:38:54
Efendim eski kelimelerle aranız limoni ise kitapta geçen bilcümle eski lugatı bir hayır sever (Hayri sever de olabilir) tedvin etmiş:
http://ebediyenedebiyat.blogspot.com/2012/07/saatleri-ayarlama-enstitusu-ahmet-hamdi_21.html
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: gülyurda - 10 Kasım 2015, 19:35:11
Romanda zaman kavramanın ele alınması oldukça anlamlı. Doğu ile Batı'nın zamana bakışı açısının farklılığını bize anlatmaya çalışmış.
Batı'da zaman hızlı ilerler ve çok önemli bir kavramdır. Doğu'da ise yavaş ilerler ve pek üzerinde durulmaz.
Yazar SAE'nü kurarken birazda modernleşen toplumda zamanın da anlamının farklılaşacağını ortaya koymuş olabilir.
Romanın sonunda SAE'yi kapatmaya Amerika'dan insanların gelmesi de oldukça anlamlı bu açıdan.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: - 19 Kasım 2015, 23:21:28
Evvela ve derhal beni bu güzide eserle tanıştıran, bu doyurucu tearüfü mümkün kılan Rıhtım Kıraat Faaliyeti yetkililerine bin teşekkürü bir borç bilirim.

Yıllar boyu, bir devekuşu gibi kafasını garp edebiyatına gömen bu âciz kâri, açıkta kalmış yanlarından bihaber kendini edebiyatta kaybolmuş sanıyordu. Sayenizde bu baş aşağı gördüğü düşten uyanıp kendi dilinin muhteşem eserlerinden birini okudu ve mest oldu.

Kitaba dair cümle kârinin ezber edercesine sarf ettiği tefsire hiç değinmeyeceğim. Vay efendim eser garba meyletmiş lakin şarklı olmaktan da uzaklaşamamış Türk insanının... vs. vs.

Böyle beylik lafları tûti misali gevelemek eserin eğlenceli ve güleç yüzünü maskeliyor. E böyle olunca da gençler eseri asık yüzlü sanıyor. Bana kalırsa bu eser iptida komik ve de fantastiktir. Mizahı ikinciye koyan kafalar elbet bu kitaptan ciddi meseleler devşirebilirler ama bu onun şen yanını unutmamıza mani olmamalı, hatta yüzünün bu yanına perdah çekmeliyiz.

Sonra bu güzide eser müthiş bir hikâyeye sahiptir. Ahmet Hamdi Bey, başı sonu layıkıyla hesap edilmiş, ince ince işlenmiş, yükselip alçalacağı zamanı pek iyi bilen; sarkmayan, sökülmeyen ve tökezlemeyen bir hikâye koymuştur ortaya. Hikâyenin olağanın dışına çıktığı anlarda bile onun hakikatine bağlı kalırız; garipliği apaçık belli olan, hatta anlatıcı Hayri İrdal'ın bile inanmağa yanaşmadığı bu olaylara okudukça inanmağa ve kabul etmeğe meylederiz.

Tabi olanlara bu denli inanarak dalışımızın diğer önemli sebebi; en şeririni bile, bağrımıza basacak denli benimsediğimiz roman kişileridir. Cümlesine hakkı verilmiş hiçbiri kenara atılmamıştır. Her biri sahneye çıkıp görevini ziyadesiyle yerine getirmiştir.

Eserin başlarında Hayri Bey'in hayatına tesir eden nevi şahsına münhasır kişileri tanırız:
Bilge muvakkit Nuri Efendi, bol gönüllü Şura-yı Devlet azası Abdüsselam Bey, cinci Seyit Lütfullah, kafayı psikanalizle bozmuş Doktor Ramiz ve nihayet her duruma kendini ayar eden üstün müteşebbis Halit Ayarcı. Yahu sadece bir duvar saati olmasına rağmen Mübarek bile rol çalar diğerlerinden.

İşte bu resmigeçit sürerken içimde bir his Abdüsselam Bey'in hafif kaldığını söylüyordu ama bir kaç bölüm sonra anladım ki daha yiyeceği ekmek varmış. Yani demem o ki her roman kişisi canlı kanlı işlendiği için olsa gerek, Ahmet Hamdi Bey onları hikâyenin az ışık düşen köşelerinde unutmamış, yeri geldi mi onlara konuşma, kendini anlatma ve sevdirme fırsatı vermiş (Ahmet Hamdi Bey’in yarattığı kişilere duyduğu saygı ve sevgiyi, Mahur Beste romanının karakteri Behçet Bey’e yazdığı mektuptan biliyoruz.).

Ve dil. Ah o dil. Dilim. Öyle nüktedan, öyle kıvrak, öyle büyülü bir dil ki okumalara doyulmaz. Her sahnenin içindeki ironiyi layıkıyla taşıyan, yüklüce manayı sırtlayıp uçuran o sade ve muktedir dil. Nerede tasvire duracağını, nerede kısalıp hızlanacağını bilen kelimeler, cümleler; okuyucuyu bir dost gibi sarmalar.

E takdir-i ilahi, bu şaheserin yazıldığı dönemde doğmamışız. Zamanımıza gelene kadar Türkçe büzülüp kurumuş. Eserin dönemine göre sade olan dil şimdi bize ağır geliyor. Lakin yine de o “eski” kelimelerin çoğu sizi kendini illa anlamağa mecbur etmez, sağına soluna bakınca anlarsınız mananın özünü. Daha evvel paylaştığım lügati buraya (http://ebediyenedebiyat.blogspot.com/2012/07/saatleri-ayarlama-enstitusu-ahmet-hamdi_21.html) da koyuyorum, okurken yanınızda tutun, rahat edersiniz.

Hülasa okuyun, okutun efendim.

Eserin güzelliğini ortaya koyan onlarca iktibasım var:

Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır. Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve bir tek insan onunla şöyle iyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi sekiz defa memleketimize geldiğini işittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği hâlde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden, davul zurna, sokaklara fırladık.

---

“İnsan saatin arkasını bırakmamalıdır. Nasıl ki, Allah insanı bırakırsa her şey mahvolur!” Saat hakkındaki düşünceleri bazen daha derinleşirdi: “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!”

---

...bu küçük cami odasında başında takkesi, alçak sedirinde sağ dizinin üstüne kâğıt tomarlarını dayayarak pirinç gibi rakam dizilerini sıralayan bu adamın kamış kalemiyle sarı pirinç pitinden, yavaş yavaş âdeta çok çeşitli bir rüya gibi doğarlar, sanki sırası geldikçe meydana çıkmak, dünyamızda hüküm sürmek için odanın bir köşesinde, ışığın en az uğradığı ve saat seslerinin en fazla yığıldığı bir tarafında toplanırlardı.

---

Modern hayat ölüm düşüncesinden uzaklaşmayı emreder!

---

Etrafımda yavaş yavaş beni hedef alan, üzerimde yüksek sesle düşünen bir teşhis uğultusu, çok cömert ve İnsanî bir endişe başlamıştı.

---

Hakikatte ne babamı, ne de bizi severdi. Hattâ sevmediğini açıktan açığa göstermekten âdeta zevk duyardı. Onun bizim şahsımızda ve ailemizde hısım akrabadan daha ziyade mirasçıyı gördüğü muhakkaktı. Evcek, onun için, ölüm denen korkunç şeyin arkasında işleyen makinanın bir kolu, hattâ netice düşünülürse bütünü idik.

---

Belli ki bu masa bizim bakkalın tezgâhının arkasına hiç benzemiyor. Burada rakı için geniş zaman ayrılıyor. Rakı kadehimde mermer bir saray birdenbire çökmüş gibi değişti, tortulandı. İkinci günde ışık böyle yaratılmış olmalı. Sonra ilk yudumun zevki.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #9 || Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Gönderen: azizhayri - 07 Aralık 2015, 13:55:40
Bu başlığın kapanmaması için ısrarcı olanlardan biri olarak hem de Saatleri Ayarlama Enstitüsü seçiminde oy veren biri olarak ben sizlere kocaman bir özür borçlu olduğumu düşünüyorum. En azından birkaç kelime ile de olsa yazmalıydım. Bu nedenle geciken bu yazı için özür diliyorum sizlerden.
Muhafazakar bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorum Üstadın. Üstad kelimesiyle iligili bir açıklama yapmak istiyorum. Ahmet Tabakoğlu Türk İktisat Tarihi adlı eserinde çıraklık eğitim sistemine temel olan Lonca ve bunun bize uyarlaması durumundaki Ahilik sisteminde mesleğin öğrenme aşamalarını ve ünvanları beşe ayırıyor; Yamak, çırak, kalfa, usta ve üstat. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı sanatın veya mesleğin en üst basamağındakilere bahşedilen Üstat ünvanıyla anmamız çok normaldir sanırım. Gerçi hayatına şöyle bir göz attığımızda Üstadın çok üretken olmadığını veya diğer yazarlara göre çok üretken olmadığını görüyoruz. Örneğin bir Aziz Nesin’e göre veya Yaşar Kemal’e veya çok daha az sayıda eseri vardır. Ama yine de nitelik olarak ele alındığında az ve öz kitap yazmıştır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü de bunlardan biri.

Eleştirilerimin ilki ve belki de bu başlık altında tartışmamız gereken ana konulardan biri eserin dili. Zamanına göre bile ağır sayılabileceğini düşünüyorum. Bir kere bu eser belli bir birikimi olanlara yazılmış. Temel Türkçe bilginizin yanısıra iyi bir Osmanlıca eğitimi almış olmalısınız. İyi bir Osmanlıca derken eski yazı rap alfabesini kast etmediğimi söyleyeyim. Eski kelimelerin yoğunlukta olduğu metinleri okumaya aşina olmalısınız demek istiyorum. Bu okumayı zorlaştıran temel konuydu.  Çok ağır bir dili var ve anlamadığım kelimeler o kadar çok ki. O zaman ilk tartışma konusu bu olmalıydı Bu tür eserler günümüz Türkçesine uyarlanmalı mı? Yoksa olduğu gibi orijinal haliyle kalmalı mı? Kanaatim günümüz Türkçesiyle tekrar iyi bir elden ya da komisyondan geçirilerek yayınlanmasıdır. Aslını okumak isteyenler için özel baskılar yapılabilir.

Okumayı zorlaştıran nedenlerden biri de romanda çok fazla karakter var olması. İlk aklıma gelenler Hayri İrdal ki kendisi anlatıcı rolünde -bu arada birinci tekil kişinin anlatısıyla gerçekleşen en güzel eserlerden biri diyebilirim. Hatırladığım Hayri İrdalı saymazsak eşler, çocuklar, Halalar ve arkadaşlar o kadar fazla ki. Zaman zaman takip etmekte zorlandım. Geriye dönüp şu kişi kimdi dediğim çok oldu. Ve kişilerin yüklendiği görevlerde çok fazlaydı. Klasik anlamda iyi kötü yoktu ama eski ve yeni tartışması vardı. Öyle bakınca da eski iyi oluyordu yeni ise kötü. Açık bir şekilde yeni ile dalga geçildiği de belli oldu. Yeri geldiği için söyleyeyim, en sevdiğim kahraman ise Hayri İrdal’ın oğlu. Kahramanımız oğlunu tüm bu olanların dışında tutuyor. İyi de yapıyor bence. Ne batılılaşacağım diye yozlaşanlardan ne de eskiye sahip çıkacağım diye yerinde çakılı kalanlardan biri değil. En üzüldüğüm kişiyse Hayri beyin ilk eşi Emine hanım. Hele bazı bölümleri var ki taşlamanın en güzel örneklerinden sayılır.  

Bir sınıfa sokmak gerekirse siz bu eseri hangi sınıfa sokardınız. Alegorik Roman mı yoksa dönemsel roman mı Ya da Duygusal Roman mı demeliyiz. Bana kalsa Hiciv romanı diye bir bölüm var mı bilmiyorum ama iyi bir hiciv romanı demeliyiz diyorum.

Üstümde bir yük kalktı, teşekkür ederim...