Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: TheSpell - 14 Kasım 2015, 15:38:32

Başlık: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 14 Kasım 2015, 15:38:32
Merhaba arkadaşlar!  :) Yine upuzun bir aradan sonra Rıhtım'a hikaye koyuyorum. Umuyorum geçen yıllar beni geliştirmiştir.

Ama önce hikayeden biraz bahsetmek istiyorum. İlk olarak, aklıma gelen fikirleri paylaştığım bir arkadaşımın "Bunları benimle paylaşıp unutacağına, aklında geliştirip yazsana" tavsiyesinden sonra hikaye yazmayı koydum kafama. Bu hikaye de, birkaç ay önce düşündüğüm bazı fikirlerin, her düşündüğümde giderek genişlemesiyle oluştu. Şimdilik, yaklaşık 10 bölümlük bir hikaye planlıyorum, ama kesin konuşmayayım yine de. Son olarak, hikayelere isim bulmakta hiçbir zaman iyi olmamışımdır. Bu sebepten, bu hikayenin adı da çok güzel olmadı. İleride aklıma daha güzel bir şey gelirse, değiştiririm haberiniz olsun  :D

Eleştirilerinizi bekliyorum, bu hikaye onlara göre şekillenecek.

UYANIK - I. BÖLÜM

   Heonor ağaçların arasından yürürken bir ürperme hissetti. Yeryüzünün geri kalanından izole olmuş bu orman ve ormanın tam ortasındaki geniş ev, onu her seferinde ürpertirdi. Burada yaşamaya başlayalı yıllar geçmişken bile, ormana girdiği her seferde ne kadar şanslı olduğunun (olduklarının) farkına varıyordu.

   Orman hakkında araştırma yapmayı denemişti, bir sürü harita karıştırmıştı ama burayı gösteren en net harita, ormana "Enelon" adını veriyordu. Gerçi Heonor bu ismin haritayı çizen kişi tarafından uydurulduğuna inanıyordu, çünkü başka hiçbir yerde ormana isim verilmemişti.

   Orman mükemmel bir daire şeklindeydi. Daha doğrusu, geriyi tahmin etmeye çalıştığında, bu ormandaki ağaçları diken insanların tohumları mükemmel bir daire şeklinde dizdiğini görebiliyordu. Ağaçlar büyümeye başladıkça orman yayılmış, birçok çalılık ve bitkiyle karışmıştı. Ormanda yolunu bulmak zordu, çünkü başlı başına yürümek zordu. Onlar buraya taşınmadan önce belki onlarca yıl boyunca kimse ayak basmamıştı, Heonor ve Reviv'in gidiş gelişleri birkaç küçük patika oluşturmuştu ancak hala yürümeyi kolaylaştıran yollar yoktu.

   Herkesten ve her şeyden uzak bir yerde yaşama fikri iki arkadaşı başta çok heyecanlandırmıştı. Bilim insanı kimlikleri kadar, kaşif kimliklerine de önem verirlerdi ve bu kocaman ormanın ortasındaki tuhaf yarım küre şeklindeki evi bulmak, onların heyecansız hayatına, bir daha asla sönmeyecek bir ateşin kıvılcımlarını atmıştı. Başlarda evden kaçınmışlardı, hatta bir ev olduğundan bile habersizdiler. Anayurtlarındaki hiçbir ev yarım küre şeklinde olmazdı. Genelde birkaç katlı, birbirine benzeyen yapılardan ibaret olurdu.

   İlk görüşlerinde yanına bile yaklaşmaya cesaret edemedikleri bu yapı, günler geçtikçe içlerini kemirmiş, meraklarını yenememelerine sebep olmuştu. Her seferinde biraz daha yaklaşarak, sonunda içine bakmaya cesaret edebilmişlerdi. Buldukları şey epey şaşırtıcıydı, bir nevi tek odalı ev. İçindeki eşyalar biraz eski ama sağlamdı ve harika dizayn edilmişti.

   İkili arasında daha sabırsız olan Heonor'du, buraya yerleşmeyi ilk o istemişti ancak Reviv tedbirli olmayı seçmişti. Ormana en yakın yerleşim yerinde (yaklaşık üç saatlik bir yolculukla ulaşılıyordu) bir handa kalmaya başlamışlar, bir yandan çalışmalarına devam ederken, bir yandan günübirlik evi ziyaret edip orada yaşayan birileri olup olmadığını kontrol etmişlerdi. Haftalarca süren bekleyişten -ayrıca Heonor'un kariyerinin en verimsiz geçen döneminden- sonra, sonunda buraya yerleşmeye karar vermişlerdi.

   Reviv'in tedbirliliği hemen tükenmemişti, yerleştikten sonraki haftalar boyunca huzursuz olmuş, her an birileri gelip onları evden atacakmış, hatta daha kötüsü onları suçlayacakmış gibi davranmıştı. Geçen günler Reviv'i yumuşatmış, gitgide evi benimsemesini sağlamıştı. Artık huzursuzluk yoktu, ancak bir gün birilerinin gelip burada hak iddia edebileceği gerçeği aklına geldikçe canını sıkmaya devam ediyordu.

   Böyle bir şey yaşanacağından değil ya. Heonor asla gelebilecek davetsiz misafirlerden korkmamıştı.

   Hatıralar Heonor'un zihnine doluşurken gülümsedi, ürpermesine sebep olan şey, bu yerin Heonor'un zihnindeki yüceliğinden geliyordu, beslediği muazzam sevgiden. Anayurduna karşı böyle bir sevgi hissettiğini hatırlamıyordu, hissetmek de istemiyordu zaten. Heonor'un bu kubbemsi eve gösterdiği sevginin yarısını anayurduna göstererek, çevresine oldukça fazla zarar veren insanlar tanımıştı. Böylesi iyiydi.

   Ağaçlar seyrekleşirken, yürünebilecek yerler yavaş yavaş arttı. Yarım kürenin çapı yirmi beş metre idi, Heonor ölçümlerinde yanılmazdı. Kubbe ve çevresindeki açıklık, epey geniş bir yer kaplıyordu ancak ormanın içinde yine de küçük kalıyordu. Kubbenin dışı kahverengi ve türevi renklere boyanmıştı ve boya tek bir yerde bile dökülmemişti. Kubbe beş metre yüksekliğindeydi ve eş aralıklarla yayılmış, daire şeklindeki pencerelerle çevriliydi. Pencereler fazla büyük değildi, yine de bu yapıda köşeli olan şeylerin sayısının ne kadar az olduğunu vurgulamakta oldukça başarılıydı.

   Heonor hafifçe kapıyı tıklattı, kısa bekleyişten sonra kapı açıldı ancak Reviv görünürde yoktu, açık bir kapı ve hemen önündeki masada duran ve eşyaların soluk renkleri arasında parlayan bir şey Heonor'un dikkatini çekti. Kırmızılarla, beyazlarla çevrili bir şey.

   Eğilip kapıdan geçerken ve elindeki torbaları bir kenara bırakırken, "Bu ne be?" dedi Heonor. Kapının arkasında duran ve sırıtan Reviv'in sözlerini yarıda kesmiş oldu böylelikle, "Mutlu yıl-".

   "Bilmiyorsan, ona doğum günü pastası deniyor," dedi Reviv sırıtışı bölünmeden. "Ve doğum günlerinde insanlara alınıyor."

   "Evet evet," diye geçiştirdi Heonor. "Ondan bahsetmiyordum. Şu üzerindeki şey ne?"

   "Krema?" Reviv yavaşça yüzündeki sırıtışı silip Heonor'a yaklaştı. "N'oluyor sana, unutkanlık mı başladı şimdi de?"

   Heonor içinde taşmaya hazır olan sinir duygusunu bastırdı ve Reviv'e baktı. Kendisiyle hemen hemen aynı boyda olan ve Heonor'a göre çok daha yakışıklı bir yüze sahip olan Reviv, Heonor'un et yememesi olayına ve bunun sonucu olarak ortaya çıktığını düşündükleri, çok yorulduğu zaman oluşan düzensiz kalp atışlarına daima esprili bir dille yaklaşırdı ve her fırsat buluşunda ona sataşırdı. "Birçok kez olduğu gibi, benim sözcüklerimin arkasında yatan asıl anlamı kaçırıyorsun sevgili dostum. Hem de tanışalı neredeyse on yıl olmuşken." Sinirini sesine yansıtmamıştı, kontrol etmekte iyiydi. "Kremanın ne olduğunu biliyorum tabii. Ama bildiğim başka bir şey de, o beyaz maddenin pastayı epey pahalı yaptığı. Buna harcayacak parayı nereden bulduk biz?"

   Reviv hafifçe kızardı. Bütün orijinal yorumlarına ve fikirlerine rağmen, bazı zamanlar oldukça geleneksel birine dönüşebiliyordu. "Biz değil, ben. Sevineceğini düşündüm. Son zamanlarda gerginsin."

   "Sevineceğimi düşündün ve gidip pasta mı aldın? Reviv, beni şaşırtmaktan asla vazgeçmeyeceksin galiba." Heonor arkadaşının sondaki yorumunu görmezden geldi. Sadece yeni kitabı üzerinde fazla çalışıyordu.

   Reviv kararlılığını çabucak geri kazandı ve masanın yanına bir tabure çekerek oturdu. Heonor'u beklemeden, pastanın yarısını masadaki iki tabaktan birine, diğer yarısını da öbürüne koydu (Heonor'un ters yanıtına rağmen, pasta o kadar da büyük değildi). Bıçağıyla bir dilim pasta kesti, ağzına götürdü ve yerken konuşmaya başladı. "Çok büyük bir fedakarlık yapıp para biriktirmedim senin için, merak etme. Biliyorsun, o yazdığın kitap her geçen gün daha çok yayılıyor. Buna eşit hızda da, elimize her geçen gün daha fazla para geçiyor."

   Heonor suratını ekşitti. Kitabı insanlara matematiği anlatmak ve sevdirmek için yazmıştı, doğru. Ancak popülarite şu anda isteyeceği son şeylerden biriydi. Yazdığın şeylerin okunması ve beğenilmesi güzeldi, ama bazı okullarda ders kitabı olarak okutulması? Gerek kendisinden çok daha üstün bilgilere sahip üstadlarına olan saygısından, gerekse gururundan, sindirebileceği bir şey değildi bu. Yine de Reviv haklıydı, ellerine geçen para oldukça iyiydi.

   "Senin gibi bir insanın parasını böyle şeylere harcamak yerine biriktirmesini beklerdim."

   "Benim gibi bir insanın bol bol eyleme geçmesini de bekleyebilirsin ama hayal kırıklığına uğrarsın. Neden? Çünkü ben fikir adamıyım." Heonor'un arkadaşıyla olan sohbetlerinde en sevdiği kısım, havadan sudan bir konu üzerine uzun uzun tartıştıkları bu kısımdı. Heonor'un her zaman rahatlamasını sağlardı. Ancak bugün pek keyfi yoktu, o yüzden arkadaşını cevaplamadı. Önce kenara bıraktığı torbaları aldı, içindekileri bir bir yerleştirdi, sonra yarı kürenin ileriki kısımlarına yürüyüp kıyafetlerini değiştirmeye başladı. Normalde dışarıdan eve geldiği zaman yaptığı ilk iş, banyo yapmak olurdu ancak buraya taşındıklarından beri, banyo hevesi ve vücut temizliği konusundaki titizliği azalmıştı. Artık yerkürenin hemen hemen her yerinde, banyo için borular aracılığıyla su çekilirken, kubbede durum farklıydı. Tesisat sistemi gelişmiş değildi, bu yüzden banyo yaparken her seferinde eski usül küvet doldurma işlemini gerçekleştirmeleri gerekiyordu. Üşengeçliği, diğer duygularını yenebilecek kadar güçlü olmuştu çoğu zaman.

   Heonor elini yüzünü yıkayıp masaya oturmuşken, Reviv bir yandan ağzını silerek sordu. "Yeni haberler var mı?"

   Heonor başını iki yana salladı ve yemeye başladı. Doğum gününde pasta alarak Reviv'in kendisine bir tür şaka mı yaptığını merak etti. Heonor hiçbir zaman bir pasta fanatiği olmamıştı. Pasta sevmezdi ve asla para vermezdi ama, önüne koyulduğu zaman da yerdi. Tadı fena değildi, Reviv seçimini iyi yapmıştı. Yemeye devam ederken, bir şey fark etti. Arkadaşı susmuştu. Sık karşılaşılan bir durum değildi bu. Baktığı zaman karşısında Reviv'i göremedi. Eve biraz göz gezdirince, yatağında uzanmakta olduğunu gördü. Eve ilk geldiklerinde yalnızca tek bir yatak vardı, o da devasa bir boyuttaydı. Tek bir yatakta yatmak istemeyen iki arkadaş, pek de üstün olmayan marangozluk yetenekleriyle yatağı ikiye ayırmışlardı. En azından denemişlerdi. Beklentileri iki mükemmel dikdörtgene ulaşmaktı, bunun yerine bir o kadar mükemmel iki yamuk elde etmişlerdi. Ancak yatağı Heonor'u rahatsız etmiyordu, kendisi gibi iri yarı birine göre bile oldukça genişti, ek olarak fazla yumuşak değildi. Fazla yumuşak yataklar Heonor'u hep rahatsız etmişti.

   Arkadaşının uyuyup uyumadığına aldırmadan, pastayı sessizlik içinde yemeye devam etti. İşi bittiğinde, tabakları alıp lavoboya koydu ve kitaplığından o sıralar okuduğu kitabı alıp masasına geçti. Hedefi hava kararana kadar okuyup, sonra uyumaktı. Yorucu bir gün olmuştu, kasabaya gidip alışveriş yapıp gelmek, bu kadar süre sonra bile yoruyordu Heonor'u. On beş dakika kadar kitabı okumaya çalıştı, ancak sarmayınca raftaki yerine geri koydu ve uyumaya yollandı.

  Arkadaşına göz atıp uyuduğundan emin olarak ışıkları bir bir kapatırken, bütün fiziksel ve zihinsel yorgunluğunun altında muazzam bir duygu yumağının parladığını hissedebiliyordu: Huzur.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 14 Kasım 2015, 16:34:48
Öncelikle eline sağlık. Gayet güzel bir giriş olmuş. Ara ara şüphelendirici unsurlar devamlılığı sağlasa da ilk kısımlarda biraz yavaş ilerledi hikaye ama kurgu konusunda ileriki bölüm hakkında tahminde bulunamam merakımı arttırdı doğrusu.

Bir de karakter isimleri zor okunur gibi ve bana çağ karmaşası yaşattı nedense. Heonor ismi hikayenin bütününe uymamış sanki. İlk başlarda bu isimle birlikte bir ormandan bahsetmen farklı bir evrende olduğumuz fikrini aklıma getirdi ama sonra banyo için borularla su çekiliyor demen ve hikayenin devamı bu evrende ve çağımıza yakın bir zamanda olduğumuzu farkettirdi. Belki ikisi de değildir ben fark edememişimdir kusura bakma :)

Son olarak yazım şeklini beğendiğimi ekleyeyim. Temiz ve kusursuz bir anlatımın var. Tekrardan eline sağlık.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 14 Kasım 2015, 16:59:16
Okuduğun ve yorum yaptığın için teşekkür ederim öncelikle.

İlk bölümü giriş bölümü gibi tasarlamak istedim, bu yüzden pek aksiyon olmadı kusura bakmayın :)

İsim konusunda ise haklısın. Bu hikayeyi oluştururken en çok takıldığım kısım, "setting" denilen, oluşturulan dünyanın özellikleri ve işleyişi kısmıydı. Bu öykü için aklımdaki dünya, biraz 18. ve 19. yüzyıllar gibi, biraz da değil.  Hâlâ büyük eksiklerim olduğuna inanıyorum setting kısmında, umarım çözebilirim bu sorunu.

Yukarıda hikayeye isim bulmaktaki beceriksizliğimi belirtmiştim. Aynısı karakter isimlerinde de geçerli. Bu yüzden isim bulurken açtım bazı mitolojileri, oradaki isimleri biraz biraz değiştirerek yazdım. İlerideki karakterler de genel olarak ya mitolojiler ya da bazı İngilizce kelimelerle oynamam sonucu ortaya çıkacak. Hikayenin gidişatını fazla etkilemediği için üzerinde durmamaya karar verdim.

Beğendiğine sevindim, bölümleri en geç 4-5 günlük aralarla eklemeyi düşünüyorum, ama sınav haftalarında bu düzen kayabilir :D
Başlık: Ynt: Uyanık - II. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 15 Kasım 2015, 15:03:06
Haftasonu bol bol vaktim olduğu için ikinci bölümü de yazabildim, ancak yarın itibariyle sınav haftam başladığı için, bu hızı sürdürme olanağım düşük  :D

Bu bölüm de giriş bölümü tadında oldu biraz, asıl olaylar üçüncü bölümde başlıyor :)

UYANIK II. BÖLÜM

   Reviv ses çıkarmadan yatağına doğru yürüdü. Heonor pastasını yerken düşüncelere dalmıştı, onu rahatsız etmeden uyumaktı amacı. Ya da görünen amacı. Heonor pastayı ne zaman veya nereden aldığını sormamıştı, ama bir yerden geliyordu sonuçta.

   Ve aldığı yerde, bazı söylentiler duymuştu.

   Heonor'un canını sıkmak istemiyordu, o her ne kadar kabul etmek istemese de son zamanlarda hakikaten yorgundu, yıpranmıştı. Üzerine bir de, doğruluğu kesin olmayan söylentilerle onu hoşnutsuz etmek istememişti. Yatağına uzandı ve düşünceler içinde uyuyakaldı.



   Uyandığında, bir şekilde, kendisini son derece huzursuz bir günün beklediğini biliyordu. Uykusunu alamamıştı, vücudundaki her kas yataktan kalkmaması için yalvarıyordu, ama vücudunu dinlemedi. Akıl mı vücudu kontrol ederdi yoksa vücut mu aklı? Bu tür şeyleri düşünmeyi uzun süre önce bırakmıştı. Artık yalnızca şimdiyi yaşıyordu. Ne geçmişi kafaya takmak insanı mutlu ediyordu, ne de geleceği.

   Gözü Heonor'un yatağına gitti, arkadaşı hala uyuyordu. Yine de fazla beklemesi gerekmeyecekti, muhtemelen beş on dakikaya o da uyanırdı. Reviv gözlerini ovuşturarak yataktan kalktı, elini yüzünü yıkadı ve kahvaltıyı hazırlamaya başladı. Evin sözsüz kurallarından biriydi bu, önce kalkan kahvaltıyı hazırlar. İkisi de erken kalktığı için, adaletsiz bir kural değildi. Bu yüzden kural olmuştu zaten. Huzursuz olduğu günlerde yaptığı kahvaltıyı hazırlamaya başladı, mısır gevreği. Yeni çıkan bir yiyecekti, alışveriş yaptıkları kasabada hiç denecek kadar az bulunuyordu ama Reviv'in tanıdığı dükkan sahibi mutlaka getiriyordu. Reviv'e son derece sağlıksız bir yemek gibi geliyordu, sırf bu özelliği yüzünden mutsuz kahvaltılarının biricik öğünü haline getirmişti. Herhangi bir duygu onu esiri altına aldığı zaman, sonuna kadar yaşamak isterdi. Bu duygu olumlu da olsa olumsuz da. Bu özelliğin Heonor'a da kendisinden bulaştığını düşünüyordu. Ya da kendisine Heonor'dan. Önemi yoktu.

   Beş dakikadan az sürede kahvaltısını hazırlarken, Heonor'un yatağında kıpırdadığını gördü. Arkadaşı gözlerini açtı, boş boş çevresine baktı. Sonra gözlerini kapattı, örtüyü boğazına kadar çekip uyumaya devam etmek ister gibi cenin pozisyonuna geçti. Tekrar gözlerini açtı, örtüyü üzerinden attı. Bir süre gözlerini kaşıyarak yatakta kaldı, Reviv'in gözlerine zarar verebileceğini düşünmesine yetecek kadar uzun bir süre kaşıdıktan sonra, ayağa kalktı. Gerçi Reviv o birbirinden iki kar tanesi kadar farklı olan gözlerin zarar görebileceğinden şüphe ediyordu. Heonor hiçbir zaman güzel bir yüze sahip olmamıştı, ancak o iri ve mavi-kahverengi gözleri insanların daima ilgisini çekerdi. Yine de, o ve Heonor yan yana durduğu zaman, daha sempatik olan daima kendisi olurdu. Reviv bu konu hakkında da pek düşünmezdi. Dış görünüş bir yere kadar önemliydi. Ve Reviv hiçbir şeye gerekenden fazla önem vermezdi.

   Sessizlik içinde kahvaltılarını yaparlarken, Reviv aynı huzursuzluğun arkadaşında da olduğunu fark etti. Acaba o da mı duydu? diye düşündü. Hayır, duymuş olamaz. Duymuş olsa dün gece hissederdim mutlaka.

   Heonor kahvaltı hakkında da konuşmadı. Normalde kolay yolu seçtiği için Reviv'e takılırdı, ama belki de mısır gevreğinin arkadaşının huzursuzluğu anlamına geldiğini fark ederek sessiz kalmayı seçmişti. Ya da belki Reviv çok fazla düşünüyordu. İşte bu önemsediği bir şeydi. En basit şeyler üzerinde bile oldukça ayrıntılı ve kapsamlı düşünmek Reviv'in asla hoşuna gitmemişti. Ancak ne kadar uğraşsa da engelleyemediği bir şeydi, yalnızca ara sıra etkisini azaltabiliyordu. Zihin düşünmeye devam ediyordu, ne yaparsanız yapın.

   Kahvaltı bittikten sonra ikisi de çalışma masalarına geçtiler ve klasik bir günü tekrar ettiler. Yani Heonor hem üzerinde çalıştığı kitabını yazmaya devam etti, hem de bol bol kitap okudu. Reviv yalnızca kitap okudu. Kendini bilim dünyasına hizmet edecek kadar mutlu hissetmiyordu bugün.

   Ve tabii ki, bütün küçük sıkıntılarına rağmen, muhabbetleri son bulmadı. Onlar muhabbetleriyle hayatta kalıyorlardı. Olabilecek her türlü konuda, her türlü saçmalık düzeyinde gezindiler. Mizahları da tuhaftı. Reviv ergenlik zamanlarında birçok kez kendisini gülmekten yerlere yatıran şeylere arkadaşlarının düz bir suratla tepki verdiğine şahit olmuştu. Çoğu zaman esprilerinin çok iyi olduğunu, arkadaşlarının anlamadığını düşünürdü ama bazen şüpheye düşerdi. Kendisini o arkadaşlarından üstün görürdü, peki ya aptal olan kendisiyse? Şüphecilik sevdiği bir özelliğiydi ama neredeyse her seferinde can sıkıcı sonuçlar ortaya çıkarıyordu.

   Zaman geçtikçe Reviv'in huzursuzluğu azaldı. Demek ki duyduklarım hatalıymış. diye düşündü. Biraz daha rahatlamasına yol açtı bu düşünce. Hava artık iyice kararmıştı, kitap okumak da Reviv'i sıkmıştı. Yatağının hemen yanındaki pencereye gitti, kafasını dışarı çıkıp ormanın seslerini dinlemeye başladı. Yalnızca kuşlar vardı. Orman, şaşırtıcı bir şekilde, fazla türe ev sahipliği yapmıyordu. Bir biyolog olarak bu ormanda araştırabileceği çok şey  vardı, ancak Reviv'in içinden bu ormanın gizemini bozmak bir türlü gelmemişti. Kendisi buraya Heonor'un beslediği sevgiyi beslemiyor olsa da, oldukça çok severdi ormanı. Bir sır olarak kalsın istiyordu.

   Reviv sesleri dinler, Heonor masasının başında kalemini hızla oynatırken, bazı sesler geldi. Bunlar keskin kulaklarına rağmen Heonor'un duyamayacağı seslerdi. Reviv de başını pencereden dışarıya uzattığı için duyabilmişti ancak. İnsan sesiydi bu. Ve hızla yaklaşıyordu. Reviv telaşlandı. Ah, hayır. Hayır hayır hayır hayır! Kafasını içeri soktu, pencereyi kapattı ve titremesini engellemeye çalışarak Heonor'un yanına gitti. "Misafirlerimiz var." diye bildirdi.

   Heonor Reviv'e baktı, sanki bu en olası şeymiş gibi başını aşağı yukarı salladı ve işine döndü. Bir an sonra, yeniden hızla Reviv'e dönmüştü. "Ne dedin sen?" Sesi heyecanlıydı.

   "Dedim ki, ziyaretçilerimiz var." Reviv sesini olabildiğince sakin tutmaya çalışıyordu.

   "Ama nas-" Heonor cümlesini bitirmeden kapı çalındı. Sertçe. Defalarca. Reviv ve Heonor bakıştılar, sonra Heonor yavaş adımlarla ilerleyerek kapıyı açtı. Kapıda iki adam duruyordu. İkisi de soluk renkli, dizlerine kadar uzanan paltolar giyiyorlardı. Birinin elinde deri bir çanta vardı. Yorgun ama sempatik yüz ifadelerine sahiplerdi. İçeri adım atıp konuşmaya başladılar.

   "İyi günler. Evin sahipleri ile mi görüşüyorum?" dedi soldaki.

   "Salak! İyi günler değil, iyi akşamlar diyeceksin!" diye cevap verdi sağdaki.

   "Ha, doğru. Kusura bakmayın delikanlılar. Yorucu bir yolculuktu. Epey yorucu." İki adam da Reviv ve Heonor'a "delikanlı" diye hitap edecek kadar yaşlı görünmüyordu, ama Reviv'in umutsuz zihnindeki çok küçük bir noktaydı bu yalnızca. "Demek doğruymuş." diye düşündü kederle.

   Heonor şaşkın şaşkın ziyaretçilere bakıyordu. Demek ki söylentileri duymamıştı. "Evet ev sahipleriyle görüşüyorsunuz. Ne için gelmiştiniz?" diye sordu.

   Sağdaki sıkıntılı sıkıntılı Heonor'a baktı. "Yasal ev sahiplerisiniz demek. Bu sorun olacak." Dişlerini gıcırdattı. "İyi akşamlar. Ben Tessen, bu arkadaşım da Gerk." diyerek tanıttı kendilerini. Heonor da kendisini ve Reviv'i tanıtarak karşılık verdi.

   Adı Gerk olan adam konuşmak ister gibi görünüyordu ancak kontrol Tessen'deydi. "Ziyaretimizin sebebini açıklamadan önce, rica edersem bir bardak su alabilir miyim? Gerçekten yorucu bir yolculuk oldu."

   "Evet, yorucu. Ben de bir bardak rica edeceğim." Gerk konuşmaya dalmanın bir yöntemini bulmuş gibi görünüyordu. Tessen'i taklit etmeye çalıştığı çok belliydi, son kelimeyi "ediciyim" şeklinde telaffuz etmişti ve oldukça komik duruyordu.

   Arkadaşı harekete geçmek için çok şaşırmış duruyordu, bu yüzden Reviv iki adama oturmaları için yer göstererek sularını doldurmaya başladı. Tessen suyunu büyük bir özenle içti, tek damlasını bile taşırmadı. Onun zıttı olarak Gerk, ağzını şapırdatarak içti ve bol bol da uzun paltosuna döktü. Bu adamlar Yin ve Yang'ın somutlaşmış hali gibiydiler. İki ayrı karakterden çok, iki ayrı tip gibi duruyorlardı. Reviv başını iki yana salladı ve hafifçe öne eğilerek adamların konuşmasını bekledi. Açıklamaya başlayan Tessen oldu.

   "Öncelikle bu saatte rahatsız ettiğimiz için özür dileriz. Fakat biliyorsunuz ki, medeniyete her ne kadar uzak olsa da, burası da bir mülk ve devlete ait. Haberiniz var mı bilmiyorum, ama birkaç hafta önce bu ormanı kesme kararı alındı. Bu evin varlığından habersizdik. Az kalsın ekipleri direk kesim için gönderecektik, benim dikkatim sizi kurtardı. Bazı belgeleri incelerken, uzun yıllar önce bu ormanın ortasına bir inşaat yapılmış olduğunu gördüm. Birilerinin burada yaşadığına inanarak gelmedim buraya, yine de hiçbir şeyi riske atmak istemedim."

   Reviv bakışlarını yere indirdi. Terliyordu. Kalbi güm güm atıyordu. Kendisi bile bu kadar telaşlanmışsa, Heonor'un neler hissettiğini düşünmek bile istemiyordu. O hep daha güçlü duygulara sahip olmuştu.

   Aradan geçen birkaç dakikalık sessizliğin ardından, beyninin mantıklı tarafı idareyi ele aldı ve konuşmaya başladı. "Yasal ev sahipliği mi değiştiniz?" Başaramadı. Sesi titriyordu.

   Tessen de bunu fark etmişti anlaşılan. Kaşlarını çatarak ikiliyi süzdü. "Evet, belgeleri görebilir miyim lütfen?"

   Reviv yutkundu. Heonor hala şoku atlatamamıştı, boş boş Tessen'e bakıyordu. "Şey, belge yok. Teknik olarak bu evin sahipleri değiliz." diye cevapladı adamı.

   Tessen'in kaş çatışı daha da derinleşti. "O zaman neden burada yaşıyorsunuz?"
 
   "Bu karışık bir mesele." Tessen hala ikiliyi süzüyordu. Sessizlik  yine geldi. Ortam giderek gerginleşiyordu. Bu sefer bunu bozan Gerk oldu. Yanındaki sandalyeye bıraktığı çantayı aldı, açtı ve karıştırmaya başladı. Bir süre sonra birkaç kağıt çıkardı. Masanın üzerine koydu. "Tessen böyle şeyleri unutmazdı pek ama. Buyrun, orman ile ilgili resmi belgeler." diye açıkladı.

   Heonor hızla kağıtlara uzandı, okudu, durdu. Tekrar okudu, sonra ellerini saçlarından geçirerek kağıtları Reviv'e uzattı. Reviv belgeleri aldı. Ormanın kesileceğini bildiren bir yazıydı. Fazla üzerinde durmadan geri masaya koydu. Başı ağrıyordu. O da şaşkındı.

   Tessen konuşmaya devam etti. "Bu sorun da hallolduğuna göre," diye başladı. "Sizden en geç yarın öğlen saatine kadar evi terk etmenizi istemek zorundayım. Umuyorum ki herhangi bir anlaşmazlık olmaz."

   Reviv başını kaldırıp adama baktı. Kontrollü bir yüzle karşılaştı. Ve soğuk. Başını aşağı yukarı salladı. "Evet, elbette. En geç yarın öğlen."

   Tessen'in yüzündeki küçük değişiklik gözünden kaçmamıştı. Adam sorun çıkarmalarını beklemişti demek ki. Başka bir söz söylemeden, Gerk'e başıyla işaret etti ve kapıya yöneldi. Gerk de kağıtları çantasına sıkıştırdı, ayağa kalktı ve arkadaşını takip etti. Evden çıkmadan önce son bir kez dönüp Reviv'e baktı, "İyi akşamlar gençler." dedi ve kapıyı kapatarak çıktı.

   Reviv ayaktaydı. Heonor oturuyordu. İkisi de hareketsizdi. O an onlar için, birbirlerinin nefes sesleri en gürültülü şeylerdi. Reviv aynı pozisyonda ne kadar durdu bilmiyordu, bir süre sonra harekete geçti. Hala aynı noktaya bakmakta olan Heonor'un yanına gitti. Arkadaşını dürttü. Heonor kafasını kaldırdı, Reviv'e baktı. Boş bakışlarla bakıyordu çevresine. Reviv o bakışların ardında bir şey daha sezebildiğini fark etti. Çaresizlik. Elbette, diye düşündü. Yapacak bir şeyi olmadığını anlamış olmalı. Bu yer üzerinde hak iddia edemeyiz. Konuşmadan birbirlerine baktılar. Sonunda Reviv yatağına doğru yürüdü, uzandı ve uykunun ona gelmesini bekledi. Düşünceler peşini bırakmıyordu. Biliyordum, diyordu bir ses. Biliyordum, hep biliyordum. Bağlanmamamız gerekiyordu, biliyordum. Faydasızdı. Uykuya daldı.



   Sabah normale göre çok daha erken uyandı. Saat daha altı bile olmamıştı, oysa ne o ne Heonor dokuzdan önce uyanmazdı. Heonor'un yatağına baktı, boştu. Sonra, pencerelerden birinin yanında ayakta durduğunu fark etti. Dışarı bakıyordu. Reviv arkadaşına seslenirse hala o boş bakışlarla karşılaşacağından korkarak yataktan kalktı. Kahvaltı hazır değildi. Reviv de böyle bir günde Heonor'un kahvaltı hazırlamasını beklememişti zaten. Mutfak olarak kullandıkları bölüme gidip bir şeyler atıştırmaya başladı. "Sen yedin mi?" diye seslendi arkadaşına. Cevap gelmedi. "Heonor?" Yine cevap yoktu. Ve Reviv bağırdı. Öyle bir bağırdı ki, Heonor hızla kendisine döndü. "Cevap ver bana!"

   "İştahım yok." dedi kısık bir sesle Heonor. Reviv umursamadı. Atıştırmaya devam etti. Yemeği bitince, toplanmaya başladı. Kıyafetlerini bir çantaya doldurdu. Mümkün olduğunca az sayıda ve sağlam olanlarını seçmeye çalıştı. Bu bitince de yemek istifi yapmaya başladı. Kıyafete uyguladığının aynısını yemeğe de uyguluyordu: taşınabilir ve dayanıklı yiyecekler. Toplanırken, şaşırarak bir şeyi fark etti. Heonor da aynısını yapıyordu. Reviv onun bütün gün pencere başında dikileceğini düşünmüştü.

   İkisi de toplanınca, çantalarını ellerine ve sırtlarına aldılar. Hala konuşmuyorlardı. Önce Reviv çıktı dışarıya, ardından da Heonor. Reviv kapıyı kapatmadan önce arkadaşının fısıltısını belli belirsiz duydu. "Elveda," diyordu arkadaşı.

***
   Ve böylece, diye düşündü Heonor. Bitti.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: - 21 Kasım 2015, 18:10:32
Öncelikle hayırlı olsun. Madem eleştiri istemişsiniz. Naçizane görüşlerimizi belirtelim o halde. :)

"Reviv'in tedbirliliği hemen tükenmemişti" Buradaki kelime yerine "kaygılı, endişeli" gibi kelimeleri kullanmak daha şık olur.

"Heonor içinde taşmaya hazır olan sinir duygusunu bastırdı" Daha yalın şekilde ifade edebileceğimiz zaman onu seçmeliyiz. Sadece "sinirini" desek kulağı yıpratma payını ortadan kaldırırız gibi geliyor.

"daha sempatik olan daima kendisi olurdu" İfadenin doğrusu bence "sempatik görünen" olmalı. Anlam olarak daha uygun. Sempatiklik bir dış değerlendirmedir. Kişi kendi kendine sempatik olduğuna karar veremeyeceği için bana kalırsa uygun olanı, görünmek ile beraber kullanımı.

Anlatım tekniğiniz güzel, daha zengin ve ilgi çekici de yapılabilir. Durağan konuları ufak tefek hareketlerle zenginleştirmek iyidir, hikayenin zihinde canlandırılabilirliğini artırır. İlk bölümde haritanın adını vermişsiniz. Bölüm içerisinde sık sık yer vermeyecekseniz bence ilk bölüm için ondan sadece "harita" diye bahsetmeniz yerinde olur. Neticede bilmediğimiz bir dünyaya adım atıyoruz ve fazladan her isim odaklanmamızı güçleştiriyor.

Bunun yanında "Neden?" sorusuna daha çok cevap vermelisiniz. Eğer bir insan eylem halindeyse ve hakkında hiçbir şey bilmiyorsak en azından niye orada bulunduklarını ve amaçlarını bilmek isteriz. Üstü kapalı da olsa bu konu hakkında daha çok detayı baş paragraflara serpiştirmelisiniz. Siz hikayenin yazarı olarak çok şey biliyor olabilirsiniz ancak biz hikayenizin baş cahilleri olarak başlıyoruz işe. :)

Haddim olmayarak düzeltmeler yapmış olabilirim. Mazur görünüz. İyi çalışmalar. :)
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 21 Kasım 2015, 18:50:29
İlk bölüme göre daha akıcıydı hikaye. Yukarıdaki yoruma artı olarak söyleyebileceğim bir şey yok, bence gayet güzel gidiyor. Okumaya zevkle devam edeceğim.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 21 Kasım 2015, 19:35:12
@Rüzgardeğirmeni; İnsanların böyle dikkatli gözlerle hikayemi okuyup yorum yapması beni nasıl mutlu ediyor bir bilseniz :D Gururlanıyorum.

Harita ve "neden" hakkında söylediklerinize gelince, daha önce bahsettiğim gibi, bu hikayede, oluşturduğum dünyanın özelliklerinden çok, olaylar ve karakterler üzerine yoğunlaşmak istedim. Bu yüzden, eğer "neden" sorusu olayı ve karakterleri değerlendiriyorsa, mümkün olduğunca açıklarım. İlgilendirmiyorsa da fazla ayrıntıya girmemeyi tercih ederim.

Diğer düzeltmelerinizde de haklısınız, ancak bunlar yazarak geliştirebileceğim ve en aza indirebileceğim hatalar, umuyorum ki öyle de olur.

@Nightmare; Tekrar teşekkür ederim. Daha akıcı bulduğunuza göre, amacıma ulaşmışım demektir :D

Sınav haftası (haftaları) geldi çattı arkadaşlar, o yüzden yaklaşık bir haftadır bölüm koyamıyordum. Üçüncü bölüm yazım aşamasında, yetiştirebilirsem yarın koyarım buraya. Diğer bölümler de artık haftada bir gelir herhalde  :)
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: - 21 Kasım 2015, 19:40:45
Elbette kurguyu karakterler üzerine yükleyebilirsiniz. Bunda herhangi bir hata yok. Ancak durum hikayelerinde bile nedenleri merak eder okur. :) Okur işte, cahildir, sizin gibi hikayenin detaylarını bilmez ve hikayeye tutunmak için bir dal arar. Bunu yapmayanlar çoğunlukta ama bence yapanlar bir adım öndedir her daim. Kolay gelsin.
Başlık: Ynt: Uyanık - III. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 29 Kasım 2015, 00:23:30
Üzgünüm arkadaşlar çok uzun süre beklettim ama buna karşılık uzun bir bölüm yazdım bu sefer. Umarım beğenirsiniz  :)

UYANIK III. BÖLÜM

   On dört. On mu dört? Evet tam on dört. On dört gün geçmişti ve en ufak bir canlı belirtisi ile karşılaşmamışlardı.

   O kadar da kötü başlamadı aslında, diye düşündü Reviv. Başlamamıştı da. Her zaman alışveriş yaptıkları kasabaya gitmiş, orada bir hana yerleşmişlerdi. Heonor'un melakolik hali geçmek bilmemişti. Ve Reviv'in aklına muazzam bir fikir gelmişti. Neden o eski kaşif yıllarına, gezi zamanlarına dönmüyorlardı? Başta isteksiz olsa da Reviv'in heyecanı Heonor'u da eline geçirmişti ve böylece yeniden yollara düşmüşlerdi.

   İlk kısım çok düzenliydi, fazla düzenli. Aynı istikamette gidildikçe, eşit mesafelerle farklı yerleşim yerlerine ulaşmışlardı. Hatta Reviv'in canı sıkılmıştı, o beklenmedikten hoşlanırdı.

   Eh, dedi kendi kendine. Bu da beklenmedik. Kaldıkları son köyden sonra, hiçbir yere rastlamamışlardı. Erzakları giderek azalıyordu. Kalacak bir yer bulmaları lazımdı.

   Bir ağacın gövdesine yaslanmış otururken, Reviv bir yandan yerde bulduğu bir yaprağı elinde gezdiriyor, bir yandan da Heonor'u bekliyordu. İleriye göz atmaya gitmişti. Sabah uyandıkları zaman yaptıkları ilk iş bu olurdu.

   Kulağına ezilen yaprakların sesleri gelirken, Reviv başını kaldırdı. Heonor, uzun ve hızlı adımlarla geliyordu. Onlar kendilerini uzun görmese de, hem Reviv hem Heonor anayurtlarındaki insanların yarısından daha uzundu. Buna ek olarak, Heonor'un ince ve uzun kolları, geniş omuzları vardı. Reviv Heonor'un yanında daha kırılgan duruyordu, daha zayıf ve daha ince yapılı.

   Arkadaşını incelemekle meşgulken, Reviv bir şeyi gözden kaçırdığını fark etti. Heonor'un telaşı.

   "İleride," dedi Heonor hızlı hızlı. "Bekleyiş bitiyor." Reviv doğruldu.

   "Ne diyorsun? Ne kadar uzakta?" diye cevapladı arkadaşını.

   "En fazla kırk dakika. Hızlı yürürsek yarım saat."

   Reviv ayağa kalktı, çantasını sırtına aldı. Heonor'unkini de uzattı ve arkadaşı yolu gösterirken, ilerlemeye başladı. Heyecanlı olsa bile çevresini inceleme isteği sönmemişti. Yolculuklarında fark ettiği şeylerden birisi, gittikleri yolda, epey geniş bir bölgede bitki örtüsünün zengin olmasıydı. Küçük çalılıklar, yol kenarlarında çeşit çeşit ağaçlar. Gördüğü ağaçların yarısını tanımıyordu bile. Bazılarının durup çizimini yapmıştı, ya da aklında kalanların çizimini, ama araştırırken yeterli olacağını sanmıyordu. O resmi zevk için çizerdi, bir şeylerle uğraşmak için. Gerçekçilik için değil.

   Aşağı yukarı yarım saat sonra, Heonor'un gördüğü yer belirginleşmeye başladı. Yol hafifçe yukarı eğimleniyordu, bu sayede köye daha kolay bakılabiliyordu. Işıklar giderek artıyordu ve tabii ki duman. Duman büyük bir sorundu. Son birkaç yılını kubbede geçirdiği için Reviv bunlara yabancıydı, ama yine de onu rahatsız ediyordu.

   Yokuşu tırmanırken, on dört gün sonra ilk kez bir insan gördüler. Çiftçiye benziyordu, esmer bir teni vardı. Sade kıyafetler giyiyordu, kahverengi ve tonları. İkiliyi görünce durdu, sonra onlara doğru yürümeye başladı.

   Yaklaştıkça, Reviv adamın yaşı hakkında bir fikir sahibi olabildi. Muhtemelen kırklarındaydı, ama yüzü kırış kırıştı. Yorgundu. Yine de Reviv ve Heonor'un toplamından daha sağlıklıydı, Reviv buna iddiaya girebilirdi. "Merhaba." diyerek konuşmayı ele aldı Reviv. Sözsüz kurallardan birisi daha. İkiliden birinin özellikle konuşması gerekmiyorsa, konuşan daima Reviv'dir. "İleride bir köy var tahmin ediyorum?" diye sordu.

   Adam hafifçe başını aşağı yukarı salladı. Bu adamda bir şey Reviv'i rahatsız ediyordu. Görünüşünde mi davranışlarında mı bilemiyordu. Reviv bilim-kart'ını çıkarıp gösterdi ve yeniden konuşmaya başladı. "Ben ve arkadaşım da yatacak yer arıyorduk. Acaba sizin köyünüzde bir handa kalmamız mümkün mü?"

   Adam bir anda neşelendi, gülümsemeye başladı. Reviv neyin değiştiğini fark edemedi. Bilim insanı olduklarını söylediği için mi?

   "Tabii ki," dedi adam bir yandan yürümeye başlayarak. "Gelin gençler. Hanımızda yer var mı bilmiyorum ama yoksa da sorun değil. Eminim birileri sizi kendi evinde ağırlayacaktır."

   Ani samimiyet ve misafirperverlik konusunda şaşıran ikili, adamı takip etmeye başladı. Reviv hala kendisini rahatsız eden şeyi bulmaya çalışıyordu. Duruşu? Adam sen de," dedi kafasında bir ses. İnsan görmeye görmeye ne hale gelmişsin. Reviv bu sese hak verdi. Bazı şeylere fazla taktığı olurdu. Bu sefer değil. Tek istediği banyo yapıp herhangi bir yatakta yatmaktı.

   Köyde sıradışı bir şey yoktu. Ara ara çiftlikler, köy evleri. Yoldan geçen çiftlik hayvanları, gündüz vakti sokakta oynayan çocuklar. Konuşan bazı kadınlar. Evine yemek yemek için gelmiş veya yemeğini bitirmiş işine geri dönen kambur yürüyüşlü insanlar. Köpekler ve kediler, çevrede koşuşturan. Ve sesler. Her yerde. Hiç durmadan yayılan mırıltılar, konuşmalar.

   Arada sırada kendilerine dönen yüzlere bakarken Reviv, ilk karşılaştıkları çiftçideki tuhaflığın herkeste olduğunu fark etti. Reviv bu fikri yeniden derinlere itti.

   Sonunda, adam durdu. Önlerinde büyük, tek katlı bir ev duruyordu. Yolda geçerken gördüklerinden pek bir farkı yoktu. Ama yine de Reviv'e çok güzel görünüyordu. Bir evdi.

   Adam ilerleyip hafifçe kapıyı çaldı, bekledi. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve başka bir adamı açığa çıkardı. Yüzü Reviv ve Heonor'a yol gösteren çiftçiye benziyordu, ama bir fark vardı. Bu yeni adamın yüzünde otorite görülüyordu. Adam otoritenin somutlaşmış haliydi adeta. Duygusuzdu ve kapısını çalanları sert bakışlarla süzüyordu. Çiftçiyle Reviv'in duyamayacağı kadar kısık bir sesle konuştu, sonra o da gülümsemeye başladı. Reviv şaşkınlıkla, adamın samimi olduğunu fark etti. Az önceki soğuk insandan en ufak bir iz bile kalmamıştı. Yüz hatları yumuşamış, gözlerine değişik bir parıltı gelmişti. Gülümseyerek yaklaştı.

   "Merhaba," dedi. Sesi hafifçe hırıltılıydı. "Köyümüzün belediye başkanıyla görüşüyorsunuz. İsmim Fenk Kamen. Nasıl yardımcı olabilirim size?"

   Reviv konuşmaya başladı. "Merhabalar Bay Kamen, benim ismim Reviv ve arkadaşımın da Heonor. Uzun süredir yollardayız ve yorgunuz. Birkaç günlüğüne kalacak yere ihtiyacımız var sadece." Çiftçinin neden ikiliyi belediye başkanına götürdüğünü merak etti. Direk bir hana götürse daha iyi olmaz mıydı?

   "O zaman kardeşim sizi bana getirmekle iyi etmiş, köyümüzün hanının da sahibi oluyorum ayrıca." diye cevapladı Kamen. Mantıklı. "Ancak kusuruma bakmayın, handa yer kalmadı. Son zamanlarda dışarıdan epey insan geliyor, yer bulmakta zorluk çekiyoruz."

   Reviv'in canı sıkıldı. Hem de çok fena sıkıldı. Yeniden yollara mı düşeceklerdi? Bu düşünce yorgunluğunu iliklerine dek hissetmesine sebep oldu. Belki kendi yüzü de bu adamlarınki gibi olmuştu, yorgun ve kırış kırış. "Ama," diye devam etti Kamen. "Şanslısınız ki zaman zaman kendi evimden bir odayı da kiralayabiliyorum. Ve Lenk bana bilim insanları olduğunuzu söyledi. Böyle insanlara kapım daima açıktır."

   Reviv Heonor'a baktı. Arkadaşı da kendisine doğru döndü. Gülümsediler. Kamen el etti ve eve girmelerini işaret etti. İki arkadaş eve doğru yürürken, çiftçi -Lenk- de Kamen'a son bir söz söyleyip yanlarından ayrıldı.

***

   Saatler sonra, Reviv bir yatakta uzanmış düşünüyordu. Heonor da yanındaydı. Kamen'ın evi hakikaten büyüktü ve odaları genişti. Üçü beraber bu odaya bir yatak daha taşımışlar, sonra Kamen yanlarından ayrılmıştı. İkili eşyalarını odaya bıraktıktan sonra biraz atıştırmış, sonra da inzivaya çekilmişlerdi.

   Heonor'un uyurken çıkardığı sesleri duyabiliyordu, ama Reviv uyumamıştı. Daha doğrusu uyuyamamıştı. Zihninin bir köşesinde yanıp sönen düşünceler onu rahat bırakmamıştı. Bu insanlardaki tuhaflık neydi? Gördüğü neredeyse her insanda fark ettiği o gizemli şey neydi? Ancak bütün bunlardan önemlisi, en derin problemi, hayatının bu yeni döneminde neler yapacaktı?

   Kubbeye fazla bağlanmıştı. Bunu en iyi şu an hissedebiliyordu. Kendini fazla verdiği için, oradan ayrılmanın getirdiği boşluk hissi de çok fazlaydı. Hayatının kalanını orada geçirecekmiş gibi yaşamıştı yıllarını, şimdi ne yapacağını bilemiyordu. Ve işte bildiği ve sevdiği her şeyden çok uzaktaydı. Tamam, yolculuk yapmayı ve daha önce görmediği yerleri görmeyi severdi, ama bu seferki yolculuklarından eskisi kadar zevk alamıyordu. Artık bir yere yerleşmeli miydi yoksa? Belki anayurduna dönerdi? Bilmiyordu. Bilmiyordu işte, hoşnutsuzluğunun temelinde yatan da buydu aslında. Belirsizlik. Belirsizliği sevmezdi. Hiç sevmezdi. Ne yapacağını veya ne yapmak istediğini bilmek onu rahatlatırdı. Ama şu an, daha önce hiç görmediği bir yerde, tanımadığı insanlar arasında, onlardan birinin evinde, bir yatakta uzanıyordu. Yalnızlık hissi bu sefer çok ağır geldi. Reviv kaldıramayacak gibi oldu.

   Öbür yanına döndü. Gözlerini açtı. Çevresine bakındı. En sonunda arkadaşına baktı. Heonor'un nefes alıp verişini duyabiliyordu. Heonor'un tanıdıklığı o yalnızlığı yenebilmesini sağladı. Gözlerini yeniden kapattı. Zaman geçti, yavaş yavaş sakinleşti ve Reviv uykuya daldı.

***

   Heonor sırtındaki ani acı hissiyle uyandığında, pek de güzel olmayan bir rüya yarıda kesildi. Rüyanın tuhaflığını hala üzerinden atamamışken, kaldırıldığını hissetti. Neler oluyor? diye düşündü. Fazla vakit ayıramadı düşünmeye. Bu sefer suratına yayılan bir acı hissi onu baygınlaştırırken bilinci kaydı.

***

   Heonor gözlerini açtı. Başı çok fena ağrıyordu. Ve boynu. Ve sırtı. Ve kolları ve bacakları. Boş gözlerle etrafına bakarken önce hiçbir şey fark edemedi. Sonra görüşü giderek netleşti, kollarından ve bacaklarından bağlanmış olduğunu hissetti. Hareket ettiremiyordu. Yan tarafında kendisiyle aynı durumda, Reviv vardı. İkisi de sandalyelere bağlanmışlardı.

   Ani bir panik ve heyecan dalgası Heonor'un vücudunu sardı. Neredeydi? Neler oluyordu?

   Hafızasını yokladı. Kamen'ı hatırlıyordu. Kamen'ın evi. Bir yatak ve sonra... Uyumuş muydu?

   Hayır, bir şey daha vardı. Acı içinde uyanmıştı ve birkaç saniyeden fazla uyanık kalmamıştı. Ve tekrar acı. Bunlar nasıl olmuştu?

   Kafasını kaldırınca, küçük taştan bir odada olduğunu fark etti. Sağda ve solda birer lamba asılıydı, ortama loş bir ışık veriyordu. Ve bir kapı. Kapı bile değildi, bir tür oyuk. Açıktı ve sanki hiçliğe bakıyordu. Ne bir ışık ne bir ses.

   Korku onu ele geçirmeye çalışırken ve vücudunda hatırı sayılır derecede adrenalin salgılanırken Heonor yeniden Reviv'e baktı. Arkadaşı hala baygın gibiydi. Korkmamalıyım. diye düşündü. Korkmamalıyım.

   Reviv'le yıllar önce tartıştığı bir konu aklına geldi. Vücut mu aklı kontrol ederdi yoksa akıl mı vücudu? Şu an vücut galip geliyordu anlaşılan, Heonor ne titremesini ne de ürpertisini durdurabiliyordu. Kaçırılmışlar mıydı? Neden? Kim yapmıştı bunu? Hayatında ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. Ne yapmalıydı? Sakinleşmeli ve Reviv'i uyandırmalıydı. Evet, sakinleşmeli ve Reviv'i uyandırmalı.

   Yarı yarıya başarılı olabildi. Sakinleşmek konusunda en ufak gelişme gösteremese de, Reviv'e seslenecek gücü bulabildi kendinde. Epey uğraşması ve sınırlarını zorlaması gerekti ve sonunda arkadaşını uyandırabildi. Reviv de uyanınca benzer tepkileri verdi. Heonor arkadaşının korkusunu hissedebiliyordu adeta. Kendisininkini de ekleyince, ortaya dehşet verici bir şey çıkıyordu.

   Reviv ağzını açıp konuşmaya başlayacaktı ki, Heonor'un kulağına sesler geldi. Reviv de duymuştu, durdu. Ayak sesleri ve konuşmalar. Bir süre sonra kapıdan -oyuktan- iki kişi geçti. Birisi, anormal derecede uzun boylu (iki metre on santim rahat vardı) bir adamdı. Heonor'un yaşlarında gibi duruyordu, ancak fiziken neredeyse iki katıydı. İriydi ve geniş omuzları vardı. Üzerindeki her şey siyah renkti, botlarından ceketine kadar. Uzun siyah saçları ve köşeli bir yüzü vardı. Yakışıklı sayılabilirdi, Heonor yakışıklı birini gördüğünde hakkını verirdi, ancak şu durumda durup bakmaktan başka çaresi yoktu.

   Öteki adam ise, Kamen'dı. Kamen. Neden? diye çığlık attı bir ses Heonor'un zihninde. Nasıl? Bu tatlı adamın Heonor'un ve Reviv'in kaçırılmasında rol oynadığını düşünemiyordu. Niye yapardı ki insan böyle bir şeyi?

   "Gözleri," diye mırıldandı Reviv. "Gözleriydi." Heonor anlam veremedi bu sözlere. Kafasına filan mı vurmuşlardı? Uzun boylu adam Reviv'e döndü ve buz gibi mavi gözlerle süzdü. Öyle ki, Heonor'un hayatında tanıdığı, gerektiğinde sert ve dayanıklı olmayı başarabilecek tek insan, Reviv, olduğu yerde sindi. Başını eğdi. Adam Heonor'a döndü. Heonor da Reviv gibi yapmak, başını eğip olduğu yerde küçülmek istedi. Ama adamın bakışlarına karşılık verdi. İstediği zaman o da öfkeli olabiliyordu ve şu zaman, sayamadığı kadar çok değişik duygunun etkisindeyken, öfkesi baskın çıkmaz da ne yapardı?

   Adam Heonor'a yaklaştı ve tek eliyle çenesini tutup Heonor'un önünde eğildi. Artık aynı hizadaydılar. Tırnakları uzundu ve çenesini tuttuğu yerde iz bırakıyorlardı. Heonor yine de gözlerini ayırmadı. Adamın tutuşu sıkılaştı, Heonor'un canı giderek daha çok acımaya başladı. Bakmayı bırakmadı.

   Dakikalar sonra, adam Heonor'u bıraktı ve ayağa kalktı. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Tatmin?

   Yüzünde tuhaf bir ifade olan tek kişi o değildi. Öfkesi ve korkusu Kamen'ı unutmasına sebep olmuştu. Orada durmuş, uzun boylu adama bakıyordu. Ve Heonor sonunda az önce Reviv'in ağzından çıkanların ne anlama geldiğini çıkartabildi. O gözler, o boş gözler. Çok dikkatlı bakmadığınız sürece fark edebileceğiniz bir şey değildi, şu an Kamen uzun boyluyu seyretmekle fazlasıyla meşgul olduğu için anlaşılıyordu.

   "Bu adam deli!" diye bağırdı Heonor. Kendini tutamamıştı. Odadaki herkes bir anda ona döndü. Uzun boylu adam hala o soğuk bakışlarla süzüyordu ikisini. Sonra başını geriye attı ve kahkahalarla gülmeye başladı. Güldü ve güldü. O kadar uzun süre güldü ki, Heonor çıkarımını yanlış kişi üzerine yaptığını düşünmeye başladı. Bu tiz kahkahalar o ciddi görünüşle uyuşmuyordu.

   Sonunda adam durdu ve Heonor'un yanına geldi. "Sence bu mu deli?" diyerek Kamen'ı gösterdi. Sesi çok güzel. diye düşündü Heonor. Böyle bir zamanda düşünülecek şey miydi? Dikkatini çekmişti. Çok güzel. Adam uzandı ve Heonor'u sandalyeye bağlayan ipleri çözdü. Epey hızlıydı, Heonor takip bile edemedi. Sandalyeyi bir kenara itti ve ipleri eline alarak ellerini yeniden bağladı. Sonra yana gitti ve aynılarını Reviv'e de yaptı.

   "Gelin," dedi o ezgili sesiyle. "Göreceksiniz." Bir koluyla Reviv'i, bir koluyla da Heonor'u tutarak itelemeye başladı. Kamen'a başıyla işaret etti, adam kıpırdamadan olduğu yerde kaldı.

   Dışarısı gerçekten karanlıktı, ışık çok ama çok azdı. Heonor'un gözlerinin karanlığa alışması uzun sürdü. Devasa bir binanın içinde olduklarını tahmin etti. Güzel sesli adam burada yolunu nasıl buluyordu bilmiyordu, ancak dakikalar sonra bir oyuk daha çıktı karşılarına. Adam Heonor ve Reviv'i içeriye itti. Bu oda biraz daha genişti ve tavandaki tek bir lambayla aydınlanıyordu.

   Odaya göz gezdirince, Heonor'un nutku tutuldu. Orada, odanın her bir kenarında dört kişi asılıydı. Ölü değillerdi, çeşitli hareketler yapıyor, sesler çıkarıyorlardı. Ama duvara yapışıklardı. Ellerinden ve ayaklarından sabitlenmişlerdi. Yine de bunun farkında değil gibiydiler. Çevrelerini süzüyor, dudaklarını yalıyor, kafalarını sallıyorlardı.

   Heonor istemsizce saydı. On iki. Hepsi erkekti. Bir tanesi, uzun boylu adamı görünce "Mübeccel!" diye bağırdı. Herkes bir anda adama döndü, çıkardıkları sesler giderek arttı. Bağlarını zorladılar, sanki "mübeccel" dedikleri insana uzanmak istiyorlardı.

   "Bunlar," diye başladı Heonor.

   "Öz kardeşlerim." diye tamamladı adam. Heonor'un dünyası sallandı. Bunu beklemiyordu. Asıl delilerin bunlar mı olduğunu soracaktı. Yeniden adamlara döndü. Herhangi bir tepki vermediler. Kimileri hala 'Mübeccel'e baksa da, diğerleri kendi halinde takılmaya devam ediyordu.

   "Hayır," dedi adam. "Asıl deliler onlar da değil." Heonor'un zihnini okumuştu sanki. Cebine uzandı. Bir şey çıkardı. Bir bıçak. Hançere de benziyordu, değişik bir şeydi. Duvarlardan birine yürümeye başladı. Rastgele bir adamı seçti ve kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Asılı adamların hepsi yırtık paçavralar giyiyorlardı. Çıkarması zor olmadı.

   Sonra, adamın çıplak göğsüne bıçağı sapladı. Heonor çığlık attı. Yine kendini tutamamıştı. Duvardaki deli, önce uzun boylu adama baktı, ses çıkarmadı. Adam bıçağı fazla derine saplamamıştı, çıkardı ve deli adamın vücudunda gezdirmeye başladı. Sürttüğü her yerde kanlı bir iz bırakıyordu. Adam devam etti.

   Asılı olan, başını eğip vücuduna baktı. Bütün bu olaylar esnasında en ufak bile tepki vermemiş olan adam, göğsünden ve karnından akan kanları görünce çığlık atmaya başladı.

   Dehşet bir şeydi. Heonor bu sesi duymaya dayanamıyordu. Çığlığı duyan diğer adamlar sesin kaynağına döndüler. Kanı onlar da gördü, onlar da çığlık atmaya başladı.

   Uzun boylu adam bir süre sonra kurbanını değiştirdi ve başka birine geçti. Ona da aynılarını yaptı. Önce sapladı, sonra bıçağı yavaşça vücudunda gezindirdi.

   Heonor donmuş kalmıştı. Ne hareket edebiliyordu, ne düşünebiliyordu. Nefes bile alamayacaktı neredeyse. Hala rüya mı görüyordu? Bu adam kimdi?

   Adam acele etmeden, on iki kişiye de işkence etti ve işini bitirip Heonor'la Reviv'in yanına döndü. Elleri kanlanmıştı. Heonor'a baktı. "Görüyorsunuz ya," dedi o güzel sesiyle. "Bana Mübeccel diyorlar. Siz de bana öyle seslenebilirsiniz, isterseniz." Korkutucuydu. O loş ışıkta, o azametli duruşuyla Heonor'u baştan aşağı titreten bir görüntüydü.

   Heonor'un duyduklarını algılaması uzun sürdü. Sonunda anlayıp kendini cevap vermeye hazırladığında, Mübeccel çoktan ikisini tutup sürüklemeye başlamıştı. Aptal! dedi kendi kendine Heonor. Hemen o isimle mi düşünmeye başladın?

   Yön duygusu kaybolmuştu. Nereye gittikleri hakkında en ufak bir fikri yoktu. Mübeccelin kavrayışı canını acıtıyordu, adam çok güçlüydü. Bunu her bir zerresi anlıyordu. Mücadele edemezdi.

   Işık yeniden vurdu gözlerine, uyandığı odaya geri dönmüşlerdi. Kamen hala oradaydı, hiç hareket etmemişçesine duruyordu. Belki de etmemişti, kim bilir? Heonor artık herhangi bir şeye şaşırabileceğini sanmıyordu. Uzun boylu adam ikisini de sandalyelere oturttu ve geri çekildi. Süzme işlemi yine başlamıştı.

   "Şimdi ne yapacağız?" dedi Kamen o hırıltılı sesiyle. Mübeccel Heonor'la bakışıyordu. Gözlerini ayırmadı. Cevap da vermedi. Sessizlik can sıkıyordu.

   Sonunda, adam bakışlarını kaçırdı ve Reviv'e döndü. Yaklaştı, bir dizinin üzerine çöktü ve Reviv'in yüzünü ellerinin arasına aldı.

   "Şimdi," dedi her zamankinden daha büyülü bir sesle. "Bu sevimli şeyi öldüreceğiz."
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 29 Kasım 2015, 10:03:28
"On dört. On mu dört? Evet tam on dört."
Bu cümle hoşuma gitmedi nedense.

"Son birkaç yılını kubbede geçirdiği için Reviv bunlara yabancıydı, ama yine de onu rahatsız ediyordu."
Alışkın olmadığından rahatsız ediyor olsa daha iyi olurdu. Yani ama ve yine de kısmı fazla olmuş.

Hikaye gayet heyecanlı gidiyor. Neden bu adamlar Reviv ile Heanor' u görünce heyecanlandılar anlayamadım. Ayrıca içerideki 12 kişi neden öldü bunu da anlayamadım. Anlayamamam iyi tabii ki, merakım artıyor. Ama 12 kişiden birini öldürse yeterdi sanki.
Devamını bekliyorum. Eline sağlık.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 29 Kasım 2015, 10:42:09
Orada tam ifade edememişim kendimi sanırım. 12 kişiyi öldürmüyor. Yalnızca işkence ediyor.

İtiraf etmeliyim ki, bu hikayeyle birlikte, neredeyse 3 yıldır aklımda olan "lanetli, sapkın köy" fikrini sonunda kağıda dökebildim. İlk kıvılcımı da, Ece Ayhan'ın Galata Kantosu şiiri yaptı. Aşağıya koyuyorum şiiri.

Spoiler: Göster
Benim hiç Çin'de bir ablam olmadı
Hiç çiçekçi dükkânım İvan Milinski
Üç Galata gecesi Ceneviz kerhânesinde
Boyalı kunduralarıma büyük erkekliğime baktı kaldı
Dişleri kâmilen altın dövülmüş bir kadının yüzü

Peki bu Güzel Avratotu da kim yahu?
Oldum olası ayakta bira içiyor
Galiba yine yüz kişi ütülemiş kayıkta kızcağızı
Biliyorsun işte bira içerken vergi vermek gücüme gidiyor arkadaş
Hem ne demeye o Güllü Agop ukalâsı otobüs paramı çekecekmiş
Eve gitmek istemiyorum pazarlık ederiz hamamda yatarız
Ulan git şimdi milli gelirden söz açma bana defol bas git yıkıl

Mübeccel Mübeccel ben ben olayım da seni hiç anlamayayım ha
N'olur uzat bacaklarını Galata'dan denizlere uzat uzat da
Zırlamadan anlat on ikisi de deli olan kardeşlerini Mübeccel
Anlat kimlerin yüreğinde Kız Kulesi gibi grev çivileri var
Kimler boş sarnıçlara iğilmiş ha bağırır ha bağırır
Sen kahırlanma bana gözlerim Çin'de benim çiçek bahçelerine kaçmış
Benim hiç Çin'de bir ablam olmamış hiç çiçekçi dükkânımolmamış

Geceleri Galata'da gülerken bacaklarımız uzamış alıştık artık ölüme
Diyeceğim şu İvan Milinski: ölüm için ayırdık geceleri gülerken
Galata'da


Mübeccel "en yüce olan" gibi bir anlama geliyormuş. Ve Arapçadaki cinsiyeti de kızmış. Benim hikayemde erkek oldu tabi. Bunun için ileride birkaç şey daha yazmayı planlıyorum.

Hikayedeki bütün köylüleri, özellikle de on iki adamı, Mübeccel'e saplantılı deliler olarak düşündüm hep. Orada sevinmelerinin sebebi de yeni kurbanların gelmesi. Bu hikayede anlatamayabilirim bu köyün hikayesini ama söz yazacağım.

Eleştirilerin için teşekkürler, cümlelerim üzerinde daha çok çalışacağım :)
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 29 Kasım 2015, 16:38:16
Ben anlayamamışım olayı kusura bakma. Gerçekren güzel bir kurgu olur dediğin olursa. Nedense sen açıklayınca aklıma the walking dead' de insan eti yiyen yamyamlar geldi. Çok heyecanlı olacağını tahmin ediyorum :D

Bu arada hikayenin ismi de olayla bağlantılı mı?
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 29 Kasım 2015, 16:44:11
Hikayenin ismi şu anki olaylarla olmasa bile, ileride olacaklarla az çok bağlantılı evet. Ama tekrar ediyorum, benim yazılarımda isimlere fazla takılmayın, hayal kırıklığına uğrarsınız :D

Bu arada, sonraki bölüm muhtemelen bir hafta sonra gelir. Sınavlar hala bitmedi :(
Başlık: Ynt: Uyanık - IV. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 07 Aralık 2015, 20:08:29
Yine ben. Yine yeni bir bölüm. Ancak bu sefer söylemem gereken bazı şeyler var.

Bu bölüm diğerlerine aşırı kısa oldu. Sebebi ise, üçüncü bölümde başlattığım olay örgüsünün resmi olarak bu bölümde son bulması. "O zaman önceki bölümde bitirseydin." diyeceksiniz. Haklısınız. Ancak bir önceki bölümün sonu, daha hikaye aklımda ilk defa oluşmaya başlarken düşündüğüm ve bana çok havalı gelen bir sondu. Bu küçük hayalimi bozmak istemedim. Ve işte dördüncü bölüm.

IV. BÖLÜM

   Heonor uzun boylu adama bakıyordu. Donmuş kalmıştı. "Öldüreceğiz" dememişti değil mi? Heonor yanlış duymuştu mutlaka?

   Hayır, diye düşündü Mübeccel'i izlerken. Adam o bıçağı tekrar çıkarmıştı. Hayır, hayır, hayır, hayır! Kanlı ve keskin. Keskin ve korkutucu. Korkutucu ve soğuk. Soğuk ve kanlı. Bıçak hareket etti.

   Mübeccel yine o kadar hızlı hareket etti ki, Heonor takip edemedi. Bıçak bir an adamın elinde hareketsizdi, bir an sonra Reviv'in göğsüne saplanmış, arkadaşının çökmüş ve kanlar fışkıran vücudundan sarkıyordu.

   "Hayııır!" diye çığlık attı Heonor. Bunları yaşamıyorum. Yine depresyona girdim ve kötü rüyalar gelmeye başladı. Yine. Gerçek değil. Hiçbiri değil. Reviv yaşıyor.

   Yaşamıyordu. Reviv ölmüştü.

   Bunun idrakı Heonor'u derinden sarstı. Çok derinden. Hüzün tüm benliğini kapladı, onu sarıp sarmaladı ve sertçe sıktı. Bir daha sıktı. Ve bir daha. Sonra Heonor bir şey hissetti. Çok büyük, çok muazzam bir şey. Bir... kopuş. Bir kere daha hissetti aynı şeyi. His o kadar güçlüydü ki, Heonor'un gözleri karardı. Bayılmadan önce fark edebildiği son şey, üzerlerine çöken tavandı.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 07 Aralık 2015, 22:32:19
Hikayede geçen hafta anlattığın gibi iki karakterin mübeccel ile maceralarını anlatmaya devam etseydin hikaye, gayet güzel ilerlerdi. Gayet sakin başlayan bir hikaye bir anda kanla dolmaya başlardı ve bu aralar kana her şeyden çok ihtiyacım var doğrusu.( evet ben bir vampirim). Belki kan fikri hala hikayede vardır fakat hikayenin iki ana karakteri varken birini daha 4. bölümdeyken öldürmen hoş olmadı sanki.( Eğer ölmediyse bu da büyük bir şaşkınlık). Düşük bütçeli dizilerde oyuncunun ilk bölümden diziyi terk etmesi gibi olmuş. Şaşırtıcı, ve üzücü.
Hikaye nasıl devam edecek hala merak ediyorum, büyük ihtimalle aklında daha güzel fikirler olduğu için böyle bir değişiklik yapmışsındır. İnşallah Reviv'in ölümü boşuna olmamıştır çünkü ben Heanordan çok Reviv'e ısınmıştım :/
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 07 Aralık 2015, 22:40:40
Evet işte o vakit geldi, ben de bir Robert Jordan gibi, bir Brandon Sanderson gibi şu cümleyi kurabilirim artık: Read and find out :)

Hikayenin daha planlı ve ilginç kısmı yeni başlıyor diyebilirim. Yeni bölümü bu hafta içi koymaya çalışacağım.
Başlık: Ynt: Uyanık - V. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 09 Aralık 2015, 23:30:07
V. BÖLÜM

   Heonor gözlerini açtığında, yalnızca karanlık vardı. Hayır, diye düşündü. Gözlerini açamamıştı daha. Bir daha denedi. Evet, bu sefer açılmıştı. Yukarıdan bir yerden ışık vuruyordu yüzüne.

   Ay ışığı. Doğrulmaya çalışırken, bilinci yavaş yavaş yerine geldi ve hatırladı. Her şeyi hatırladı. Hüzün yine geldi. Bu sefer ele geçiremedi Heonor'u, hazırlıksız değildi. Yaşamak onun için bir mucizeydi. Neler olmuştu?

   Bir taş bloğunun altında olduğunu, ancak derin derin nefes almaya çalıştığında fark edebildi. Kaburgaları acıyordu. Bloğu itmeye çalıştı. Beceremedi. Çok güçsüzdü, fiziken ve zihnen. Bir daha denedi. Beceremedi.

   Heonor taşı kaçıncı deneyişinde kaldırdı bilmiyordu, ama epey vaktini ve gücünü almıştı. Ayağa kalkıp çevresine göz gezdirdiğinde, ne kadar şanslı olduğunu fark edebildi.

   Oda, Heonor'un üzerine düşen taşın yaklaşık iki üç katı büyüklüğünde taşlarla doluydu. Odaya göz gezdirirken, yere yayılmış kanı fark etti. İçi acıdı. Reviv.

   Heonor ani bir telaşla odayı taradı, arkadaşını bulmaya çalıştı. Küçük bir yerdi burası ve boy boy taşlarla dolmuştu. Reviv -Reviv değil, Reviv'in cesedi- muhtemelen bu taşların altında bir yerdeydi. Bir an aklından hepsini tek tek kaldırıp bakmak geldi, ancak en güçlü haliyle bile, bu taşlardan herhangi birini yardımsız kaldıramazdı. Yere çöküp bütün bu taşları yumruklamak istedi, bağırmak, çığlık atmak istedi. Olmaz, kendine zarar veremezsin.

   Neler olmuştu? Heonor binanın yıkılışını hayal meyal hatırlıyordu. Neden yıkılmıştı? Deprem filan mı olmuştu? Ama hayır, hiç sarsıntı hissetmemişti. Gerçi deprem olsa bile dünkü ruh haliyle fark edebilir miydi, bilmiyordu. Reviv.

   Heonor döküntülerin arasında yürüdü ve betonların üzerinden atlaya atlaya bir çıkış yolu bulmaya çalıştı. Sonunda o iğrenç yapıdan kurtulduğunda, gördükleri onu şok etti. Gerçi Heonor dünkü olaylardan sonra herhangi bir şeyin kendisini şaşırtabileceğini düşünmüyordu ama; şu ana kadar.

   Köy gerçekten de deprem olmuş gibi görünüyordu. Her yerde yıkılmış binalar vardı. Dağınıklık vardı, düzensizlik vardı. Yanlışlık. Neler olmuştu?

   Etrafı biraz daha kolaçan edip olanları anlamaya çalışırken, ilk cesedi gördü. Küçük bir çocuk. Yüzü ezilmiş, tek kolu yok. Heonor olduğu yere çöktü ve kusmaya başladı. Bütün yaşanmışlıklarını kustu oraya, içinde biriktirdiği her şeyi. Ta en başından itibaren, kubbeden ayrılışlarının üzerinde bıraktığı etkiyi kustu. Mübeccel'e olan nefretini kustu. Reviv'e olan hüznünü. Ve, tuhaf bir şekilde, bugün bu köyde ölen herkese duyduğu yoğun acımayı.

   Kusmayı bitirince, ağlamaya başladı. Midesinde bir şey kalmamıştı, şimdi de vücudundaki suyu boşaltma zamanıydı. Heonor hiçbir zaman kolay ağlayan biri olmamıştı, ancak son zamanlarda yaşadığı şeyler o kadar fazlaydı ki, o kadar yoğundu ki. Elinde olsa günlerce, aylarca burada oturup ağlardı. Arkadaşının yasını tutardı. Şu küçük çocuğun yasını tutardı. Ağlardı. Reviv.

   Ama hayır, hayat devam ediyordu. Belki o odadaki kendisi hariç her insan ölmüştü, belki de bu köydeki herkes ölmüştü ama Heonor yaşıyordu. Yaşamaya da devam edecekti. Pes etmek, hiçbir zaman kolayca tercih ettiği bir seçenek olmamıştı. Şimdi de olmayacaktı. Yaşamalı, kafasını çalıştırmalı ve yola devam etmeliydi.

   Kafasını çalıştırmalı. Bunu fark edişiyle, düşünceler kafasına dolaşmaya başladı. İp. Ellerinin bağlı olması gerekiyordu. Heonor uyandığından beri böyle bir şey hatırlamıyordu. İpe ne olmuştu? Bina çöktüğü zaman bir şekilde kesilmiş olması gerekiyordu. Bina. Binaya ne olmuştu? Tüm bu köye ne olmuştu? Şu anki tek mantıklı açıklaması depremdi. Peki köydeki herkes ölmüş müydü? Emin değildi, ancak kontrol etmek istediği bir şey de değildi.

   Bütün bu sorular, Heonor'u tek ve en önemli soruna getiriyordu. Şimdi ne yapacaktı? Yola devam etmeliydi ancak nasıl? Buraya gelirken kullandıkları yolları hatırlamaya çalıştı. Nafile. Beyni şu an her zamankinden daha yavaş çalışıyordu, hatırlayabilse bile bir şeyler çıkarabileceğinden emin değildi. Bu bölgeyi hiç ama hiç tanımıyordu ve nerede yerleşim yeri var nerede yok, bilmiyordu.

   Bildiği ve emin olduğu tek bir şey vardı, o da buradan ayrılması gerektiğiydi. Ayağa kalktı, derin bir nefes aldı. Burnuna keskin kokular geldi, muhtemelen ölülerden gelen kokular. Midesini zar zor kontrol altına aldı. Heonor bina yıkıldıktan sonra ne kadar süre baygın kaldığını bilmiyordu, ancak güneşin ilk ışıkları yavaş yavaş köye vurmaya başlıyor, ayı soluklaştırıyordu.

   İlerledi. Yapabileceği tek şey buydu. Rastgele bir yön seçti ve yürümeye başladı. O yürüdükçe güneş yükseldi, hava ısındı. Heonor yürüdü ve çevresi giderek değişti. Köy yavaşça kayboldu, yerini çorak yollar aldı. Çorak yollar? Bu konuda bir şeyler Heonor'un dikkatini dağıtıyordu ama fazla düşünmedi. Yürüdü.

   Saatler geçti ve Heonor kendisini rahatsız eden şeyin ne olduğunu anladı. Bitki örtüsü. Evet, bitki örtüsü. Buraya gelirken bol bol bitki görmüş ve hayran kalmıştı. Ancak şu an, bir çölde gibiydi. Ara ara kurumuş ağaçlar vardı, bunun haricinde ise yalnızca toprak. Engin ve ıssız.

   Saatler geçti ve Heonor yol üzerinde yıkılmış bir bina buldu. Daha doğrusu, yıkılmış bir binanın kalıntısı olduğunu düşündüğü bazı parçalar. Çevreye saçılmıştı. Artık her şey yıkık dökük gibi geliyordu ona, her şey bozulmuş.

   Saatler geçti ve Heonor pazar yerine benzeyen bir yer gördü. Terk edilmiş bir yerleşim yeri gibi. Ancak ne bir barınak vardı ne başka bir şey. Heonor'un bu kanıya varmasını sağlayan tek şey, kaşiflik ve dolayısıyla izcilik yaparak geçirdiği uzun yıllar sonucu edindiği deneyimdi. Tuhaf.

   Saatler geçti ve Heonor sonunda dinlenmesi gerektiğine karar verdi. Hava iyiden iyiye kararmıştı ve o iğrenç köyde aldığı kararı, yaşamaya devam etme kararını uygulamak istiyorsa, durup dinlenmesi gerekiyordu. Uzun bir süre sonra, küçük bir çalılık bulmuştu. Gitti, uzandı ve gözlerini kapatarak uykuya daldı. Yarın bambaşka bir gün olacaktı, hissedebiliyordu.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 11 Aralık 2015, 17:18:17
Aklım iyice karıştı. Olaylar fazla hızlı gelişip bitiyor gibi sanki. Bir sonraki bölümü daha uzun ve daha yavaş yazmanı tavsiye ederim. Eline sağlık.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 11 Aralık 2015, 17:32:42
Aklım iyice karıştı. Olaylar fazla hızlı gelişip bitiyor gibi sanki. Bir sonraki bölümü daha uzun ve daha yavaş yazmanı tavsiye ederim. Eline sağlık.

İşte bu bölümde canımı sıkan tek şey de buydu. Ben de olayların fazla hızlı geliştiğini düşündüm, hatta eklemeler de yaptım ama daha güzelleştiremedim. Yapacağım bütün eklemeler fazlalık gibi olacaktı sanki bundan sonra, öyle hissettim, o yüzden böyle bırakmayı tercih ettim ama önümüzdeki bölümlerde düzeltmeye çalışacağım, emin olabilirsiniz :D
Başlık: Ynt: Uyanık - VI. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 19 Aralık 2015, 17:18:39
VI. BÖLÜM

   Yapraklar düşüyor ve sen ilerliyorsun. Kan kaybın çok fazla, devam etmemelisin. Dinlenmelisin. Yalnızca uzan ve dinlen. Gözlerini kapat ve sonsuza kadar dinlen. Tek yaprak ama çok büyük. Dinlen.

   Heonor çığlık atarak uyandı. Bu da neydi? Sakinleşemiyordu. O ses. O devasa ses. O kalın ses. Sanki gök gürültüsü dile gelmiş de Heonor'la konuşmuş gibi. Titriyordu.

   Güneş çoktan açmış, dünya ısınmaya başlamıştı. Heonor uzanmaya devam etti. Kendine gelemiyordu. Gelmeliydi. Kararlar almıştı, onları uygulamalıydı.

   Kararlar mı? Heonor panikledi. Kararlarını hatırlayamıyordu!

   "Yaşamaya devam." diye fısıldadı kendi kendine. Sesini daha yüksek çıkarabileceğini düşünmüyordu. Neler oluyordu? Yaşadıkları onu fazlasıyla etkilemişti, ancak aklını da kaybederse bu her şeyin sonu olurdu. Heonor durdu, gözlerini kapattı ve sakinleşmeye çalıştı.

   Telaşla gözlerini açtı. Yine mi uykuya dalmıştı? Yoksa yalnızca dalgın mıydı? Sakin ol.

   Reviv olsa ne derdi?

   "Reviv!" Bu sefer sesini daha da yükseltebilmişti. Reviv. Reviv ölmüştü. Farkındalık onu beklediğinden daha çok sarstı. Reviv ölmüştü, Heonor ise yola devam ediyordu. Önceki gün yaptıklarını hayal meyal hatırlayabiliyordu. Saatlerce yürüdüğünü hatırlıyordu. Saatlerce. Yaşadıklarının getirdiği şok sebebiyle olmalıydı.

   "Sen yumuşak bir insansın," dedi Reviv'in sesi bilinçaltının derinliklerinden. "Bu kadar şeyi kaldıramazsın." Haklıydı. Kaldıramamıştı. Şimdiden deliliğin sınırlarında geziniyordu. Kendini bozulmuş hissediyordu. Kırılmış. Kopmuş.

   Aradan belki saatler, belki dakikalar geçti. Heonor farkı anlayamıyordu. Zihninin köşelerinde bir alarm ötmeye başladı. "Kalk," diyordu o alarm. "Yola devam." Dinlemeli miydi? Dinlemesi gerektiğine karar verdi. İçgüdüleriyle hareket etmeliydi artık. Düşünmenin ona sağlayabileceği en ufak bir fayda yoktu. Yavaşça ayağa kalktı.

   Dünya sallandı ve Heonor sendeledi. Görüşü kaydı. Düşecek gibi oldu. Dengesini zar zor koruyabildi. "Yorgunluk ve açlık seni ele geçirmeye başladı bile. Zayıfsın." Reviv'den bir hatıra mı yoksa bilinçaltının bir oyunu mu? Her iki durumda da, bilinçaltı özeleştiri yapacak en gereksiz zamanı bulmuştu. En saçma zamanlarda en saçma şeyleri düşünmek gibi bir adeti vardı. Heonor sesi uzaklaştırdı ve yürümeye başladı.

   Başlarda yavaştı. Kasları tutulmuştu, attığı her adım ona acı veriyordu. Yürüdükçe açıldı, dünkü kararlığı geri geldi. Hayata bakışı netleşti. Ayaklarını yere giderek daha sağlam basmaya başladı. Bir amacı vardı. Hep olmuştu. Amaçsız bir hayat düşünülemezdi. Heonor için durum böyleydi.

   Güneş tepeye çıktı, sonra yavaş yavaş batmaya başladı. Çevresinde hayvanlar geçti. Telaşla koşan kediler. Acı acı öten kuşlar. Yıkık binalar geçti. Kurumuş ağaçlar. Her şey ölüydü sanki. Heonor'un umurunda değildi. Devam edecekti. Ölecekse bile, ileriye doğru adım atarak ölecekti.

   Hayır, dedi kafasındaki o ses. Bu tür saçma fanatikliklerle bir yere varamazsın. Haklı mıydı? Bilemiyordu. Bir adım daha attı.

   Ve işte. Oradaydı. Işık. Yaşam. O kadar benziyor ki... Üç gün önceki gibiydi. Hafif bir eğim, sonra ışıklar. Yerleşim yerleri. Duman. Mırıltı gibi gelen sesler. İnsanlar. Çok benziyordu. Çok.

   Bir adım daha attı. Hareket eden bir şey görmüştü. Yeterince hızlı yürürse ulaşabilirdi belki, varlığını bildirebilirdi. İlerlemeye başladı. Giderek hızlandı. Yaklaştıkça hareket eden kişi etleşmeye başladı. Bir kadın. Saçları omuzlarında. Bir insan. Yürüyor.

   Heonor yaklaştıkça heyecanı arttı. Yürüdükçe ölü yaprakları ve daha bilimum şeyi eziyordu. Çıkan sesler kadının onu fark etmesine sebep oldu. Kadın hızla döndü, yüzünde sert bir ifade vardı. Heonor'u görünce kaşlarını yukarı kaldırdı.

   "Ben..." dedi Heonor. Sonra kadının dizlerinin dibine düştü ve bayıldı.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 19 Aralık 2015, 18:11:24
Ara bölümler çok sık gelmeye başladı. Az ama öz yazıyorsun. Bence daha uzun, detaylı ve duygusal yazmalısın. Karakterin ilk bölümden önceki hayatından kesitler olsun, revivle geçirdiği zamanlardan kalan hatıralar olsun...
Bir önceki bölümde dediğim hız devam ediyor, artmamış ama azalmamış ta. Hikayenin nereye gittiği hakkında hala bir fikrim yok. Takipteyim, eline sağlık.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 19 Aralık 2015, 18:26:17
Aslında dediğinizi düşündüm. Flashback'leri. Sorun şu ki, hem fazla klasik geldi, hem de yapmak istemiyorum. Ben aklımdaki hikayeye yönelmek istiyorum, geçmişe değil.

Ara bölümler evet. Bundan sonraki bölümler daha uzun olacaktır ama burda da şöyle  bir durum var. Örneğin ben bu bölümün devamını da yazardım ama o zaman çok çok uzun olurdu, fazla uzun da yapmak istemiyorum. O yüzden birkaç bölüm böyle idare edin, düzelecek.

Yorumun ve sıkı takibin için teşekkürler :D
Başlık: Ynt: Uyanık - VII. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 19 Aralık 2015, 21:53:21
Aman Tanrım, o da ne! TheSpell bir günde iki bölüm mü koyuyor? Anlaşılan öyle.

Not: Bu hikayedeki kadın karakterde fazlasıyla Brandon Sanderson etkisi görülmektedir.



VII. BÖLÜM

   "Hep aynı şeyi yapıyorsun Meriam!"

   "Ne var yahu?"

   "Tanımıyoruz etmiyoruz. Zaten tipinde de hayır yok. Ne diye getirdin bu adamı bilmem ki!"

   "Şşş, uyanıyor sanırım."

   Heonor gözlerini açtı. Zihni allak bullaktı. Her şey o kadar boş, o kadar renksiz görünüyordu ki ona.

   Kadın! Yan tarafına baktı. Aynı kadın. Saçları omuzlarında. Güzel gülüyor. Çevresine göz attı. Fazla geniş olmayan ama refah bir odadaydı. Pencereler sonuna kadar açıktı, içeriye gün ışığı geliyordu. Heonor kendini hastahanedeymiş gibi hissetti ancak yatakta yatması dışında hastahaneyi andıran başka hiçbir şey yoktu odada. Yatağın yanında küçük komodin, ileride bir masa. Masada envai çeşit eşya vardı. Bir sürahi, bardaklar, tabaklar, çöpler. Yine de oda düzensiz durmuyordu. Ve kokusu, kesinlikle kötü değildi.

   Heonor kendini iyi hissettiğini fark etti, sonunda bir şeyler ona doğru geliyordu. Olması gerektiği gibi. Son birkaç günü iğrenç bir anormallik barındırıyordu.

   Tekrar yanına döndü. Kadın hala gülümsüyordu. "Beni görünce bayılan ilk insansın." dedi. "Alınsam mı sevinsem mi bilemiyorum."

   Heonor kızardı. Neden bilmiyordu, onun bir suçu yoktu ki. En azından hala insani tepkiler verebiliyordu, kızarmak bile onu mutlu etti. Gülümsedi. "Neredeyim?"

   "Kasabamızın revirindesin." Ah, kadın çok güzeldi. Heonor bir an hala uykuda olduğunu, bunun bir tür rüya olduğunu düşündü. Hayır, dedi kendi kendine. Rüyamda bile bu kadar güzel birini hayal edemem.

   "Peki tam olarak nasıl geldim buraya?" diye sordu.

   "Bizim aptal kız getirmiş seni. Alınma ama sana güvenmiyorum yabancı. Çok zor durumda olduğun için kalmana izin verdim." Odada bir kişi daha vardı. Heonor, onu konuşana kadar fark edememişti. Yaşlı bir adam. Devasa bir burun. İnsan yaşlandıkça burnu neden çirkinleşirdi ki? Heonor kendi yaşlılığının da böyle olmamasını umdu. "Sorun değil." diye yanıtladı adamı.

   "Şimdi, anlat hikayeni." Yaşlı adam sabırsızdı.

   "Baba!" Baba mı?! Bu adamdan, bu peri mi çıkmıştı? Ah genetik, nelere kadirsin.

   "Ne var kızım? Önce şu fırtına, sonra da bu adam. Pek iyi zamanlarda yaşamıyoruz."

   "Fırtına mı?" diye sordu Heonor.

   "Evet." dedi kadın. "Birkaç gün önce. Bu kasabada yüzyıllardır fırtına görülmemişti sanırım. Beklenmedik ve devasaydı."

   "Biricik öğretmenimizi aldı." dedi yaşlı adam. Sesi hüzünlüydü. Heonor tek kaşını kaldırarak kadına baktı.

   "Fırtına çok aniydi," diye açıkladı kadın. "Hiç kimse tahmin edemedi. Aral da fırtına geldiğine dışarıdaydı. Kasabadaki tek öğretmendi, çok kültürlü adamdı. Çocuklar onu çok severdi, o da çocukları. Fırtına esnasında savrulan bir kütük başına gelmiş anladığımız kadarıyla. Hava, sonunda evden çıkılabilecek kadar durulduğunda dışarda Aral'ın cesedini bulduk." Genç kadın ürperdi. Bu Aral denilen adam gerçekten seviliyordu anlaşılan. Heonor anlayabiliyordu. Hatta, dünya üzerinde bu insanları Heonor'dan daha iyi anlayabilecek başka bir kişi olduğunu düşünmüyordu.

   "Ee, hikayen?" Yaşlı adam hala sabırsızdı. Heonor derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. Gerçeği değil, asla. Doğaçlama konusunda daima iyi olmuştu, o yüzden sıkıntı çekmeden anlattı. Fazla yalan söylememeye çalıştı. Çok da uzak olmayan bir köyde yaşıyordu. Bir gece sarsıntılarla uyanmıştı, deprem oluyordu. Kendisi bir şekilde kurtulmuştu ama tanıdığı herkes ölmüştü. Köyü tamamen yerle bir olmuştu. İkinci büyük şoku ise, herhangi bir yere varmaya çalışmak için umutsuzca yürürken, fırtınanın onu da içine almasıydı (Heonor burada onların dilinden konuşmak istedi, içlerini yumuşatacak bir şey). Kalan bütün gücüyle ilerlemişti ve sonunda buraya ulaşmıştı.

   İkili hikayeye inanmış göründüler. Heonor ikisinde de şüphe izi görmedi. Hatta yaşlı adamın yüz hatları gittikçe yumuşadı, genç kadın ise ifadesiz bir yüzle Heonor'u izledi. "Peki," dedi adam. "Bir mesleğin var mıydı?"

   "Ben..." dedi Heonor. Gözlerini kapattı. "Bilim insanıyım." Gözlerini açtığında yaşlı adamı kendisine doğru eğilmiş olarak buldu. Yalan söyleyip söylemediğini tartıyordu anlaşılan.

   "Öyle mi?" diye karşılık verdi Heonor'a. "Uzmanlık alanın ne peki?"

   "Matematik." Yaşlı adamın gözleri kısıldı. Sonra yüzü bir anda şaşkın bir ifade aldı. "Adın ne senin genç adam?" diye sordu.

   "Heonor. Heonor Bask." İkili senkronize bir şekilde çığlık attılar. Tamam, belki çığlık atmak denemezdi ama yine de Heonor'u rahatsız etmişti.

   "Sen!" dedi kadın. "O kitabın yazarısın!"

   Heonor yeniden gözlerini kapattı. "Maalesef ki öyleyim."

***

   Saatler sonra, Heonor karnı tok ve dinlenmiş şekilde odasında oturuyor, Meriam'la muhabbet ediyordu.

   O kitabın yazarı olduğunu öğrendikten sonra yaşlı adamın tavırları değişmişti. Hatta Heonor'a kasabada öğretmenlik yapması için teklifte bile bulunmuştu. Heonor hiç düşünmeden evet demişti. Yaşamaya devam edecekti ve bunu yepyeni bir hayata başlamadan yapması mümkün görünmüyordu. Öyleyse, başlayacaktı. Yeni evi bu kasaba, yeni arkadaşları da Meriam ve Gariva -yaşlı adam- olacaktı.

   Zaman geçtikçe, Heonor bir şeyi fark etmişti. Son günlerde içinde olan o boşluk, o alışılmadık his artık yoktu. Sıcacık bir ev ve güzel insanların bir insana neler yapabileceği şaşırtıcıydı.

   Heonor'a yemek vermişler ve rahat etmesini sağlamışlardı. Yemek esnasında ve yemekten sonra, Heonor'un Meriam'a olan hayranlığı giderek artmıştı. Heonor onu hep "genç kadın" olarak düşünmüştü, aralarında yaş farkı varmış gibi. Ancak sonradan ortaya çıkmıştı ki, yaşıtlardı.

   Heonor'un bir kadında olması gerektiğini düşündüğü neredeyse her özellik Meriam'da vardı. Daha önce gördüğü hiçbir kadına benzemiyordu, tuhaftı. Bu ise, Heonor'un ona olan ilgisinin çoğalmasına sebep olmaktan başka hiçbir şey yapmamıştı. Özgündü Meriam, ve zekiydi. Fazla zeki. Heonor konuşmaları esnasında ufak bir kıskançlık bile hissetti. Bu kız zekasını her zaman ve her yerde böyle gösteriyor muydu? Fazla popüler olmadığına kanaat getirdi Heonor. Zeki kadınları herkes severdi güya, ama bir kadının kendisinden daha zeki olduğunu bilinçli ya da bilinçsiz fark eden neredeyse her erkek, ondan uzaklaşırdı. Heonor değil. Meriam'la olan ilişkisini ilerletmek istiyordu, Reviv'den sonra, bu kadar kolay muhabbet edebileceği birini bulması harikaydı. Reviv'i düşününce hafif bir acı zihninde yayılmaya başlasa da, Heonor acıyı bastırdı ve konuşmaya devam etti.

   Aral'ın ölümünden sonra çocuklara Meriam ders vermeye başlamıştı anlaşılan. Meriam'ın anlattığına göre, küçüklüğünden beri yeni bilgiler öğrenmeyi kendine iş edinmişti Meriam. Her boş vaktinde kasabanın kütüphanesine gider -Meriam bu kütüphaneyi çok övmüştü, Heonor en kısa zamanda ziyaret etmek istiyordu-, saatlerce kitap okurdu. Büyüyüp bilgisi arttıkça, öğretme isteği de artmıştı. Aral'dan önce öğretmenlik görevini o üstlenmişti. Aral varken de, onun ders veremediği günler çocukların kurtarıcısı hep Meriam olmuştu.

   Ve evet, Heonor harika bir bilgi daha edinmişti. Gariva, Meriam'ın gerçek babası değildi! Meriam küçükken annesiyle babası vefat etmişti ve Gariva da onların bir aile dostuydu. Böylelikle, Heonor'un genetik bilimine olan inancı da yenilenmişti.

   "Hey! Dinliyor musun beni?" Ah, hayır, dinlemiyordu. O kadar güzeldi ki. Heonor'un bir Tanrı inancı yoktu, ama eğer olsaydı, Meriam'ı yaptığı için ona dua ederdi.

   "Uyku vaktin gelmiş anlaşılan." dedi Meriam. "Yorgunsundur. Uyu şimdi. En kısa zamanda ayağa kalkman gerek yalnız, benden söylemesi. Gariva seni sevdi, ama tembellikten hiç hoşlanmaz." Meriam ayağa kalkarken Heonor gülümsedi.

   "Teşekkür ederim." dedi Meriam'a. Meriam döndü, o harika gülümsemelerinden birini Heonor'a bahşetti ve kapıyı kapatarak odadan çıktı.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 20 Aralık 2015, 09:53:22
Bu kız zekasını her zaman ve her yerde böyle gösteriyor muydu?

Kız yerine kadın olmalıydı sanırım. Çünkü hikayenin genelinde kadın demişsin. Yaşları da aynı.

Bir de şuraya takıldım: Özgündü Meriam, ve zekiydi.
Burada sıfat olarak özgün demen bence olmamış. Gözüme hoş gelmedi yani. İkincisiyse virgülle birlikte "ve" bağlacını kullanmışsın.

Şimdi kurguya bakarsak,  bu bölümde bir yavaşlama ve gerçek bir bölüm havası var. Sonuçta bu bir roman değil anladığım kadarıyla ve bölümlerin uzunluğu bu şekildeyken kafi. Şimdi genel olarak hikayenin 7 bölümü hakkında bie yorumum var. 7 bölüm içerisinde hikaye çok hızlı değişti. İlk iki bölüm çok yavaş ilerlediğinden yakınmışken ileriki bölümlerin de çok hızlı olduğundan yakındım. Ayrıca Reviv'in ölümü ve kasabada yaşanan depreme hala bir anlam veremedim. Heonor' un bir rüyasıymış gibiydi sanki.
Sonuç olarak raydan çıkmış olan hikayeyi raya geri takmışsın gibi. Ama dediğim gibi o lanetli kasabayı ya hiç anlatmasaydın, ya da oradan devam etseydin daha hoş olurdu. Eline sağlık, öbür bölümü bekliyorum.
Başlık: Ynt: Uyanık - VIII. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 20 Aralık 2015, 19:32:22
Oradaki "bu kız" kullanımı, karşıdakinin genç olduğunu anlatmaktan çok, samimiyet için kullanıldı aslında. Hani samimi olduğun bir kız arkadaşınla konuşurken, yaşını önemsemeden "kızım bi dur ya!" filan dersin ya. Onun gibi işte.

Lanetli köyü hiç anlatmasam olmazdı, hikayenin temel olayları orada oluyor. Sizin orada hissettiğiniz gereksiz hız ve anlaşılmazlık ise, tamamen benim amatörlüğümden kaynaklı. O kısmı hikayeye daha iyi yedirmem gerekirdi ama yapamadım, kafa karışıklığı bırakmak zorunda. Okumaya devam edin diyorum bu sebeple :)

Güzel yorumların için teşekkür ederim.



VIII. BÖLÜM

   "Matematiği, çocuklar, sevmeyi öğrenmelisiniz. Ancak bu şekilde bir yerlere varabilirsiniz. Matematiğin yorucu ve sıkıcı birtakım işlemlerden ibaret olduğunu düşündüğünüz sürece, ne matematiği anlayabilirsiniz, ne de bilimi. Eğer sayılar ile doğa arasındaki o canlı ilişkiyi sezemezseniz, hissedemezseniz, matematik size elbette ki sıkıcı gelecektir. Bilimde ilerlemek istiyorsanız, ilk hedefiniz bu olsun. Ders bitmiştir. Çıkabilirsiniz."

   Üç hafta. Buraya gelişinden itibaren üç hafta geçmişti ve Heonor hayatının eski düzen ve dinginliğine oturduğunu hissedebiliyordu. Meriam'la olan sohbetleri, çocuklarla olan ilişkisi.

   Daha sonra kasabadakilerden öğrendiği kadarıyla, şehir ortamından oldukça uzak bir yerdi burası. Heonor'a kubbeyi hatırlatıyor, rahatlamasını sağlıyordu.

   Medeniyetten uzaktılar evet ve bu türlü zorluklara sebebiyet verebiliyordu. Örneğin, devlet eğitim konusunda hiçbir katkı yapamıyordu buraya. Kasabalılar bu yüzden kendi kendilerine bir yerlere varmaya çalışmışlar, basitçe kendi eğitim sistemlerini kurmuşlardı. Kasaba nüfusu fazla olmadığı için, çocuk ve genç sayısı da fazla değildi. Herkes on altı yaşına kadar eğitim görüyordu, eğitime gönül veren ve okumak isteyenler ise, on altı yaşını geçince kasabadan ayrılıp şehirlere öğrenim görmeye gidiyordu.

   Bütün çocuklar ve gençler dört sınıfta toplamışlardı. Fena bir sistem değildi, Heonor bilgisi olduğu her konuda eğitmenlik yapmaya çalışıyordu onlara. Tabi ki Meriam'ın yardımlarıyla.

   Ah, Meriam. Sevgili Meriam. Heonor hayatı boyunca daima birilerinden hoşlanmıştı. Elinde değildi. Birisi bitse, başka birisi geliyor, Heonor gönlünü kaptırıyordu. Bunun kaçınılmaz olduğunu anladığında, umursamazlık gelmişti. O günden itibaren, mesleki meseleler harici hiçbir durumda karşı cinsle fazla yakınlaşmamıştı. Faydasını da görmüştü. En azından o öyle sanıyordu.

   Ama Meriam. O farklıydı. Yeni bir hayat ve yeni bir aşk. Klişe! Ama Heonor klişeleri severdi. Her zaman farklı bir yan, özgün bir yan barındırsa da, klasik şeylerden hiçbir zaman vazgeçememişti. Elinde olmayan bir şey daha. İnkar etmeye çalışmıştı ama becerememişti. Ve yine, kabullenmişti.

   Aşk. Kesinlikle tasvip etmediği bir şey. Uzun süredir bastırılmanın getirdiği patlama, Heonor'da büyük bir etki yaratmıştı. Kendini yeniden bir ergen gibi hissediyordu.

   Meriam'dan hoşlandığını, hayır, Meriam'ı sevdiğini fark etmesi çok ani olmuştu. Uyumadan önce yatakta uzanmış düşüncelere dalmıştı ki BUM! Heonor Meriam'ı seviyordu. Fazla şaşırmamıştı. Heonor Meriam'ı seviyordu. Böyle güzel bir kadını, böyle güzel bir insanı sevmezdiniz de ne yapardınız?

   Hayatında ilk defa, bir şeyleri zorlamadı Heonor. Ne gizli gizli içine attı duygularını, ne saçma sapan hayaller kurdu. Sadece yaşadı. Bıraktı gitsin. Ve hayatının başka hiçbir döneminde bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Tamamıyla kendiydi, özüydü. Çevresi kendisini nasıl görüyorsa, öyleydi. Kendisi nasılsa, çevresi de onu öyle görüyordu.

   Kasaba, bir önceki iğrenç köye karşılık, Heonor'a asla aşırı samimi davranmadı. Üç hafta geçmişken bile, ona güvenmeyenler, şüphelenenler vardı. İnsanların güvenini kazanamamıştı henüz, ancak büyük yol katetmişti. Çocuklarla çabucak yakınlaşabilmişti ama çocukların doğası böyleydi. İlişkileri çok kolay bozup yenileyebiliyorlardı, bu sebeple Aral'ın ölümü onları o kadar da şok etmemişti. Heonor böyle tahmin ediyordu.

   Günler geçtikçe, anılar ve acılar da derine gömülüyordu. Heonor farkındaydı, asla yok olmayacaklardı. Tamamen gidemezlerdi. Yine de, aradan geçen zaman etkilerini azaltıyordu. Heonor mutluydu.

   Bir gün daha bitmişti, son ders ona fazla uzun gelmişti. Çıkışta, kasabanın kütüphanesinde Meriam'la buluşup araştırma yapacaklardı çünkü. Heonor, kütüphaneyi buraya gelişinin ikinci gününde ziyaret etmişti ve hayran kalmıştı. Bu kadar küçük bir yerde nasıl bu kadar muazzam bir kütüphane olabilirdi ki? Daha önce gördüğü çoğu kütüphaneden daha büyüktü ve yıllarını yalnızca kitap okuyarak geçirse bile hepsini keşfedemeyeceği kadar çok kitap vardı. Tek sorun, fazla düzensiz olmasıydı. Kütüphane kocaman bir yığın gibiydi, sanki her gelen, sahip olduğu kitapları rastgele raflara yerleştirip gitmiş gibi. Bu yüzden bir şeyler aramak oldukça zordu, ancak rastgelelik de Heonor'un hoşuna gidiyordu.

   Geçenlerde, oldukça eski bir fizik kitabının ilk baskılarından birini bulmuştu mesela. Daha sonra, adını bile bilmediği bir yazarın öykü kitabı. Öyküler çok güzeldi fakat kimin yazdığını bilmemek Heonor'un canını sıkıyordu. Bir tane de epey kalın bir roman bulmuştu. Turuncu kapaklı. Üzerinde yazarın bir fotoğrafı. Bu kitabı geçmişinden hatırlıyordu, hayatının dönüm noktalarından biri bu kitabı okumasıyla gerçekleşmişti. Bulunca yeniden okudu ve daha önce fark edemediği onlarca şeyi fark etti. Mutlu oldu. Değiştiğini bilmek güzeldi.

   Meriam'ın da yardımlarıyla, onlarca kurgu kitap buldu ve bulabildiği her şeyi de okudu. Meriam ise, kütüphanedeki neredeyse her kitabı okumuş gibiydi. Heonor onun bile okumamış olduğu kitaplar bulacağına söz vermişti, Meriam da hodri meydan demişti. Ancak bir sorun vardı. Heonor kütüphaneyi Meriam kadar iyi tanımıyordu ve Meriam'ın nerelere girip nerelere girmediğini bilmiyordu. Zor bir görev olacaktı, nitekim başarının kıyısından bile geçmemişti henüz.

   Kütüphanenin devasa binasına yaklaştığında, bir kez daha hayranlıkla süzdü onu. Bu kasabadaki insanların eğitime ve bilgiye bu kadar aç olmasının sebebinin kütüphane olduğunu düşünüyordu. Küçük bir yerde doğup büyüyorsunuz ve kasabanızın en bilinen ve en harika yapısı bir kütüphane. Siz de vakit buldukça oraya gidip vakit geçirmez miydiniz?

   Kütüphanenin kapısını açtı ve içeride bir adet Meriam buldu. Hatta, bu kütüphanenin kapısını açan herkesin ilk bulduğu ve gördüğü şeyin aynı olduğunu düşünüyordu. Kitap okuyan Meriam.

   Kapıyı kapattı ve uzun masalardan birinde oturmuş, bir yandan notlar alan bir yandan da önüne açtığı bir kitabı okuyan Meriam'ın yanına gitti. Heonor'un fark ettiği ve anlam veremediği şeylerden birisi de buydu. Heonor kasabaya geldiğinden beri, kitapları rastgele okuyor ve herhangi bir amaç gütmüyordu. Ancak Meriam böyle değildi. O hep aradığı belirli bir şey varmış gibi hareket ediyordu. Heonor sormak istememişti, söylemek istediğinde Meriam zaten söyleyecekmiş gibi hissediyordu.

   Bugün gözlüğünü takmıştı Meriam. Ah, bir kadının daha güzel olamayacağını düşünürsünüz ve bum, gözlük takarlar. Heonor başını iki yana salladı ve bir kağıt yığınını Meriam'ın önüne koydu.

   "Buyur, aradığın soruların cevapları." Meriam hızla başını kaldırdı ve sert bir ifadeyle sordu. "Sorular mı?"

   "Evet, geçen gün vermiştin ya çözmem için. Matematik." Meriam'ın yüz ifadesi yumuşadı ve kağıtları alıp incelemeye başladı. İnceledikçe kaşları çatıldı, şaşkın bir ifadeye büründü. Kağıtları giderek daha hızlı okumaya başladı. En sonunda bitirdi, kağıtları masaya koydu ve şakaklarını ovarak gülümsedi. "Sen," dedi tatlı bir sesle. "Gerçekten bir dahisin Heonor." Heonor da gülümseyerek karşısına oturdu.

   "Ben dahi değilim, sadece sen biraz cahilsin." diye karşılık verdi genç kadına. Meriam dudak büzdü ve Heonor gelmeden önce okuduğu şeye geri döndü. "Bugün ne okuyorsun?" diye sordu Heonor.

   Meriam başını kaldırdı. Üst dudağı hafifçe titriyordu, aradan geçen zamanla Heonor bunun "heves"e karşılık geldiğini fark etmişti. Gülümsedi ve Meriam'ı dinlemeye başladı.

   "Baksana," diye başladı Meriam. "İnanmayacaksın ama daha önce okumadığım bir kitap buldum! Hem de yıllardır gözümün dibindeymiş! Bir öykü kitabı. Harika bir şey. Hele 'Dünyanın En Masum İnsanının Hikayesini Arayan Adamın Hikayesi' diye bir tanesi var ki, okurken zevkten çığlık atarsın. Çok güzel cümleler de var içinde. Ama sorun şu ki, öykülerden bir tanesi yarım. Ya da ben sonunu tam anlayamadım. Okusana."

   Heonor okudu. Gerçekten güzeldi, sade ve insanın içine dokunan. O da sonunu anlamadı. "Belki de yazar sonunu bizim tahmin etmemizi istiyordur. Sayfaların koparılmış olduğuna dair bir iz de yok." dedi.

   "Hmm, olabilir." Meriam kitabı geri aldı ve sayfalarını karıştırdı. Sonunda aradığı yeri buldu ve kitabı tekrar Heonor'a uzattı. "Bunu da oku."

   Heonor okudu. Bu seferki uzundu, okuması biraz zaman aldı. Ama Meriam'ın bu kitabı neden bu kadar çok sevdiğini görebiliyordu. Yazarda tuhaf bir şey vardı, bir yanıyla sade, içten ve samimi, diğer bir yanıyla karmaşık ve anlaşılmaz. Bu ikisinin birleşimi ortaya her okurun zevk alabileceği bir şey ortaya çıkarıyordu. Öyküyü bitirip kitabı masaya koydu. "Başka bir kitabı var mı bu yazarın?"

   "Bildiğim kadarıyla yok," dedi Meriam Heonor'a bakarak. Öyküyü okuduğu süre boyunca da Heonor'u süzmüştü, Heonor fark etmişti. Rahatsız oldu. O bakışlarda alışılmadık bir şey vardı, anormal bir şey. "Ne?" diye sordu Meriam'a.

   "Yok bir şey," diye cevapladı Meriam. "Sadece o mavi-kahverengi gözlerin neler sakladığını merak ediyordum. Bana yalan söyleme Heonor, bir şeyler saklıyorsun ve ben bunun farkındayım. Ama seni zorlamayacağım." Bir süre bakıştılar ve Heonor bir kez daha Meriam'ın o muazzam zekasını hissederek korktu. Haklıydı, saklıyordu. Bir an söyleyebilecekmiş gibi hissetti. Her şeyi bir çırpıda anlatmak, içini dökmek istedi. Ama sözler ağzından çıkmadı. Çok derindeydiler, bu kadar boş bir çabayla açığa çıkarılamayacak kadar derinde. Bu yüzden, Heonor sustu ve bakmaya devam etti. Aradan bir süre geçti ve sonunda Meriam bakışlarını kaçırdı.

   "Her neyse," dedi çevresine bakarak. "Festival'e az kaldı, hazırlık yapmalıyız."

   "Festival mi?" diye sordu Heonor.

   "Aslında gerçek bir festivalden çok kutlama, ama biz Festival diyoruz." dedi Meriam.

   "Peki benim bundan niye haberim yok?"

   Meriam Heonor'a döndü, onun da kafası karışmış gibiydi. Eliyle alnına vurdu. "Tabi ya!" dedi. "Niye haberin  olsun ki? Festival bizim için nefes almak kadar doğal bir şey. Kimsenin sana bahsetmemiş olmasına şaşırmadım." Ayağa kalktı, Heonor'un elinden tuttu ve sürüklemeye başladı.

   Heonor'un sonradan anladığına göre "Festival", kasaba halkının yılda bir defa yaptığı bir etkinlikti. Yılın üçüncü ayının on dördüncü gününe denk geliyordu ve kasabanın kurtuluşunu simgeliyordu. Eh, tam olarak kasabanın olmasa da, kasabayı da kapsayan geniş bir alanın. Bu bölgenin vatan topraklarına katılması, vatanın kurtuluşundan çok sonra olmuştu ve bunun getirdiği mutlulukla, insanlar her yıl aynı gün kutlama yapıyorlardı. Ancak aradan epey bir zaman geçmişti ve bölgedeki yerleşimcilerin büyük çoğunluğu şehirlere göç etmiş, bir tek bu kasabadakiler kalmıştı. Geleneği onlar sürdürüyordu.

   "Ben küçükken," diye anlattı Meriam. "Hayatta kitap okumaktan sonraki en büyük eğlencem Festival'di. Günler öncesinden hazırlık yapılır, Festival'in gelmesi heyecanla beklenirdi. Şu hayatta yiyebileceğin en güzel yemekler, tanık olabileceğin en güzel eğlenceler Festival'de yapılır Heonor, demedi deme. Festival'e bayılacaksın."

   Heonor sonraki beş gününü Festival'e hazırlanarak geçirdi. Bütün kasaba çocuklaşmış gibiydi, kasabanın hemen hemen orta yerindeki geniş meydan başta olmak üzere her yer süslendi; yediden yetmişe herkes aynı heves ve azimle yapıyordu işini. Öncelikle meydan Festival'e hazır hale getirildi, sonra insanların evleri. Sonra oyun alanları hazırlandı. Heonor'un daha önce adını bile duymadığı oyunların malzemeleri getirilip hazırlanıldı. En son yiyecekler yapılmaya başlandı. Kadını erkeği herkes mutfakta iyi bir iş çıkarmak için çabaladı. Heonor'un aklından bir an Meriam'la beraber yemek hazırlayıp mutfakta romantik komedi türünde bir oyun sergilemek geçti ancak bu, Heonor'un klişe zevkine göre bile fazla klişeydi. Onun yerine, kasabadakilerin kendisine verdiği ve öğretmenlikten alacağı maaşın büyük bir kısmını verdiği kulübede, elinden geldiğince anayurdundan hatırladığı yemekleri yapmaya çalıştı. Bunu duyunca kasabadakiler çok sevindiler, çeşitlilik daima iyiydi.

   Ve sonunda Festival günü geldi çattı.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: armeneus - 20 Aralık 2015, 22:04:39
Tasvirlere takılmış durumdayım ve çok beğendim.

Çiftçi Lenk'i tasvir ederken "kahverengi ve tonlarında giyinmişti" ifadesi; Meriam'ın babası için "kocaman bir burun" deyip ilk neden burun kırışır ki dedikten sonra Meriam ile babasının benzemediğini düşünüp "genetik sen nelere kadirsin" ifadelerinin söylenmesi çarpıcı geldi.

Önceki kasabada yaşadıklarıyla şimdiki yaşadıkları arasında bir bağ olacak mı? Olaylar farklı gibi olunca sanki kurgu havada kalıyor.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 20 Aralık 2015, 22:30:54
Bütün bu kafa karışıklıklarını bir yere bağlayacağıma inanıyorum, o yüzden bekleyin derim.

Hikayeyi normalde 10 bölümlük planlıyordum ama en az 15 olacak gibi bu gidişle, kesin bir şey söylemeyeyim.

Güzel yorumun için teşekkür ederim. Bir okurum daha oldu, mutlu oluyorum böyle şeylere :D
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: Nightmare - 21 Aralık 2015, 22:29:56
Sıkı bir bölüm olmuş. Betimlemeler ve dialoglar iyiydi. Kurgu konusu hala senin kafanda, ben bir şey kestiremedim. Ama daha sağlam yazdığını fark ettim. Eline sağlık.
Başlık: Ynt: Uyanık - I. Bölüm
Gönderen: TheSpell - 30 Aralık 2015, 19:41:50
Merhaba arkadaşlar. Sizlerden özür dileyerek başlamak istiyorum bu kısa yazıma.

Beni tanımlarken birçok sıfatı kullanabilirsiniz. Ancak "istikrarlı" asla onlardan biri olmamıştır. Bu sebepten önümüzdeki haftaya kadar yeni bölüm gelmeyecek, üzgünüm. Herhangi bir yazma sıkıntım, kurgu sıkıntısı filan yok, yalnızca zaman bulamadım bir türlü. Az ama öz okuruma anlayışı için teşekkür ediyorum :)