Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Utsuro - 26 Aralık 2017, 20:53:32

Başlık: En Soylu Sefil
Gönderen: Utsuro - 26 Aralık 2017, 20:53:32
Not: Forum kurallarını aradım ancak bulamadım,  hikaye biraz küfür içeriyor. Yorumlarınızı kötü de olsa bekliyorum.



İlk iki bölüm.

Spoiler: Göster
Rodd her zaman, yaşlı adamın iyi niyetli biri  olduğuna inanmıştı. Ama şu an sadece aptal olduğunu düşünüyordu.  Ya da bunu yapmaktan tuhaf bir şekilde keyif alıyordu.  "Umarım ilkidir."  diye umut etti. İhtiyar Sully, 50'li yaşlarında, kısa ve keldi.  Pek güzel bir suratı olduğu söylenemezdi.  Ama evsizler ya da bir öğününü bedavaya getirmek isteyenler arasında epey ünlüydü.  İhtiyar saatlerdir, insanların bazı korkunç bulduğu, sakındığı şeyleri,  içten içe takdire değer ve saygın bulduğu hakkında konuşuyordu.   Rodd,  ihtiyarın bitirdiği her cümle sonunda, artık asıl meseleye geçeceği düşüncesiyle umutlanıyor, yaşlı adam konuşmaya devam edince içinden bildiği bütün küfürleri sıralıyordu.  "Artık ne olur sus amına koyim."  diye haykırıyordu içinden.   



Yaşlı adamın hanına gelen evsizlerin, ya da otlakçıların amacı belliydi. Kısmen lezzetli patates püresinden, çürümüş sebzeler kullanılmış salatasından ve hangi hayvanın olduğu meçhul etinden yemekti.   Ama adam, her gün bıkmadan usanmadan tüm felsefi ve edebi konuşmalarını yapıyordu.  Rodd, öndeki  çürük dişli velet ve hemen yanındaki  kokan dul kadın dışında gerçekten dinleyen olduğundan şüpheliydi.  Ama ikisi de kullanılabilir değildi.  Rodd, sadece karnını doyurmak için burada değildi, o ayrıca keşif yapmaya çaba gösteriyordu. Ancak yaklaşık 35 kişilik kalabalığın genel portresi buydu ve bu Rodd'un hiç işine yaramazdı.  Rodd bunu itiraf etmekten üzüntü duysa da, o ikincisiydi. Kasabadaki herkes onun yaman bir otlakçı olduğunu bilirdi.   "En azından siktiğimin ordusunda yemek yerken sadece midem bulanıyordu, kafam değil. Şimdi her ikisi de oluyor." 






Gelenlerin amacı belliydi,  hepsi çok açtı ve insanların aslında neye saygı duyduğu,  neyin anlamlı ya da anlamsız olduğu ve türevi zırvalıklar hiç birinin umurunda değildi. İhtiyar yarım saat daha konuştuktan sonra sonunda asıl  konuya geldiler.   Sonunda yemek faslına geçtiklerinde Rodd'un içini ufak bir sevinç kaplasa da,  bu sevinç durumunun aslında ne kadar sefilce  olduğunu düşünüp morali bozulmuştu.   Yaşlı adam  her yemek sonrası tüm misafirleriyle görüşüp vakitlerinin nasıl geçtiğini sorardı.  Rodd adamın bu tip hareketlerini, sadece kendisine tapan bir kitle oluşturmak için yaptığını düşünüyordu. İlk zamanlar nedeniyle, şusu busuyla pek alakadar olmuyordu. Ama ister istemez, adam kalabalığa işkence ederken,  bazen bu tip düşüncelere dalabiliyordu. "Bu  tam senlik bir  bakış açısıydı."  diye kısık sesle söylendi.  Rodd, adama ne kadar müteşekkir olduğunu belirttikten sonra derme çatma  hanı terk etti.  Aslında bir bakıma doğruyu söylemişti ihtiyara.  Cebinde sadece bir bakırı vardı ve  ihtiyar o tek bakırı Fogg denen şişko piçe vermekten kurtarmıştı Rodd'u.  Hanı sonunda terk ettiğinde  neredeyse akşam olacaktı. Han, kasabanın dışındaki dar bir yol üzerine kuruluydu. Bu sebeple gidiş geliş  her zaman sorun oluyordu Rodd için.   Neredeyse akşam olacaktı ama  sıcak hala  rahatsız ediciydi.  Ama sıcaktan çok,  yol üstündeki tek tük ağaçlarda gördüğü yılanlar ve bazen ayaklarının altında dolaşan devasa örümcekler rahatsız ediyordu. Yol üzerinde iki tane kulübe bulunuyordu.  Bu kulübeler ona, hiç sevmediği annesi ile geçirdiği günleri hatırlatıyordu.  Kokusundan hiç hazzetmediği balıkçı kulübesini.   Rodd bazen,  tercihleri farklı olsaydı hayatının nasıl olacağını düşünüyordu.  Annesinin yanında tüm gün balık ayıklamaya devam etseydi, ya da ordudan firar etmeseydi.  Başka bir  şey aklına gelmiyordu, bu kadar basitti. Bu iki tercih arasına sıkışacak kadar.  Ama içinde her hangi bir pişmanlık yoktu.  Balık kokusundan kurtulduğu için memnundu. Ve sürünerek ölmek,  yaşı henüz 16 olmayan bir veletin  tahtını korumak uğruna ölmekten daha eğlenceliydi. Tabii  sonuncusunda her zaman aynı kararda olmayabiliyordu.   Ama geçmişine dair, bir kaç özlediği şey sanırsa vardı. Henüz 14-15 yaşlarındayken  birbirinden hiç ayrılmama sözü verdikleri arkadaşı,   her zaman yatmayı arzuladığı fakat adını bile öğrenemediği çıplak ayaklı kız.  Ara sıra köylerine gelen ince sesli şarkıcı.   Bu üçlüyü en son görüşünün üstünden 12 yılı aşkın süre geçmişti.  Rodd, kendisinin şu an ki halini görseler ne düşüneceklerini merak etti.  Ama sorusunun cevabı belliydi,  halk arasında savaş kaçağı ayyaş bir otlakçı pek itibar görmüyordu.   Bu durum ilk  zamanlarında çok fena canını sıksa, hatta kendini öldürmeye itse de şu an en ufak umurunda değildi. Sadece gülerek ve küfürler savurarak karşılıyordu.    Kasabaya vardığında kendisini kıymetli ortağı karşıladı.  Uzun koyu sarı saçları,  geniş çene yapısı, uzun burnu ve boyuyla Harren homurdanıyordu.  "Şu meczup herifin yanına gitmen artık sıkıcı bir hal aldı.  Payına düşenle ne halt ettin?"

Harren, bulunduğu konumun hiç bir zaman farkında olmayan bir adamdı. Rodd bazen onun kendini soylu biri olarak gördüğünden şüphelenirdi.   Bu sebeple herifin kendisine üstünlük kurmasına izin veremezdi. Sert bir ses tonu takınmaya dikkat etti,  "Sadece işe yarar birilerine bakıyordum allah'ın müptezeli.  Elimize geçen bir avuç bakırı, deve sidiği kıvamındaki biralara harcamasaydın bunu yapmak zorunda kalmazdım!" diyerek konuyu ona çekmeye çalıştı. Ancak Harren hafızası güçlü biriydi.  Harren numarayı yemedi ve ortağının koluna sıkıca yapıştı. "Onların yarısından çoğunu sen içtin, kalanıyla da soluğu  fahişelerin yanında aldın.  Keşif olayını da tabii ki yemedim,  bir öğünü bedavaya getirip, o parayla içecektin.   Bir daha hedef şaşırtmaya kalkarsan dilini keserim kodumun dangalağı!"   Ancak ikisi de kalabalık arasında olduğunu unutmuştu,  orta yaşlı kadınlar ve çocuklar zevkle ikisini izliyordu.  Rodd için pek yapacak bir şey yoktu,  sefil durumdaydı ve planlarını uygulamaya koyabileceği tek insan Harren pezevengiydi. "Mükemmel...."

"Rezil!" diye bağırdı şaşı adam, otuz iki dişini birden göstererek.

Uzun, ince adam umursamadı, yüzünde "Siktir git." der gibi bir ifadeyle.  Ama  şaşı adama bir küfür hediye etmeden geçmek istemedi.  "Gözlerini sikeyim Sam."  Şaşı adam hararetli küfürler ederek karşılık verdi.   Rodd,  kasabadaki  diğer erkek nüfusuna oranla uzun,  sıska bir adamdı.  Uzun burnu,  geniş bir alnı vardı.  Kumraldı.  Fakat fiziksel özelliklerinin bir önemi yoktu, güzel bir yüzü olsaydı da bu  onun konumunu çokta değiştirmezdi.   Bunlar hiç önemli değildi, çünkü o insanların gözünde sadece 'Rezil' di.   Nedeni hiç bilmediği, tanımadığı bir veletin tahtı uğruna savaşmak yerine kafayı çekmeyi daha uygun bulmasaydı. Eğer Rodd'a kendisi hakkında sevdiği tek şey sorulsaydı, kuşkusuz gamsızlığını söylerdi gururla.  Umursadığı tek şey,  gram değer vermediği, ölümün eşiğinde olsa bir tas su vermeyeceği Donmuş Ördek kasabasının iğrenç insanlarından uzak bir yere gitmek ve içmekti.  Sadece içmek.   Kadın, tütün ve  diğer önemsiz zevkler umurunda değildi.  Sadece içmek istiyordu,  daha vakit sabahın körü olmasına rağmen.  Ortağı  Harren, Olly'nin barında bekliyordu. 

Harry, bekletilmekten hoşlanmayan sinirli bir adamdı.  Ve fazlasıyla kibirliydi.  Rodd her zaman bu gururunun altında yatan sebebi merak etti, çünkü sevgili ortağı en az kendisi kadar sefildi, ama davranışları ve  kendine beğenmişliğine  bakan onu bir soylu sanabilirdi. "Koduğum." Olly'nin derme çatma barı Kasaba'nın güneyindeydi, barın içine çatıdan dün gece yağan yağmurun suları damlıyordu. Rodd bara vardığında, Olly zenci çırağını azarlamakla meşguldü.  Rodd gözleriyle ortağını taradı ve barın sol tarafındaki masada otururken buldu.  Orta kısımda Iron saz arkadaşlarıyla oturuyordu, Rodd'un geldiğini fark edip alaycı bir tavırla arkadaşlarına bakıp fısıldaştı. "Orospu çocuğu."

Iron, Rodd'un sinirini bozabilen tek insan olabilirdi,  Rodd'un istediği ve muhtemelen isteyeceği her şeye sahipti. Saygınlık. Güzel bir görünüm. Para. Güç. Iron, Donmuş Ördeğin 10 kilometre ötesindeki Aria şehrinin önde gelen zengin ailelerinden birine mensuptu.  Rodd gamsız bir adam olsa da, bazen tanrıların adaletsizliği canını sıkıyordu.   Canını sıkan düşüncelere dalmışken ortağı Harry kolundan yakaladı. "Tam tamına üç saat oldu! Sabah buluşacağız diye sözleşmiştik,  ama öğlen oldu."  Rodd bezmiş bir bakışla gözlerini devirdi. " Sakin ol az, buradan kurtulmamıza az kaldı. "

Harren'ın kızgınlığı dinmemişti. "Sen  böyle eli sikinde davranırken bok kurtuluruz."  Eliyle masayı işaret etti. "Geçelim."  Rodd yerine oturur oturmaz, saniye soluklanmasına izin vermeden konuya girdi sevgili ortağı.



"Beyaz bir alev. Bu sana neyi çağrıştırıyor?"  Harren  kendinden emin bir şekilde gülümsedi.  Rodd şaşkındı, "Neyi olacak amına koyayım? Tabii ki hiç bir şeyi. Masal anlatmaya mı  çağırdın beni buraya?"  Harr, ortağını kolundan yakaladı. "Tüm gün  avam takımıyla birliktesin, hiç bir koduğumun dedikodusunu duymadın mı?!?!"   "Dinle, çünkü anlatacağım şey hayatımızı değiştirecek."

Rodd Harren'ı ilk kez bu kadar  hevesli görüyordu.  "Aria'nın 5 mil ötesindeki bodur köyünü biliyor musun?"  Rodd şaşkındı, çünkü Harry gülümsüyordu, bu epey nadir görüleek bir şeydi. "Nope."



Harry anlatmaya başladı. "Aria'nın iki mil ötesinde 300 kadar nüfusu olan bir bodur köyü bulunuyor. 20 gün kadar önce köy saldırıya uğradı, köy nüfusunun yarısı bu saldırıda geberdi." Rodd bir an ortağının azılı bir psikopat olabileceğini düşündü. "Bunun nesini hevesle anlatıyorsun?" 

"Çünkü ben de oradaydım ve her şeye şahit oldum.  O adamın gücüne şahit oldum.  Dinle Roddy,  beyaz bir alev. Bu ya kurtuluşumuz, ya sonumuz olacak."