Metin de Çiğdem gibi, içindeki nabız gibi her an mevcut olan huzursuzluğa rağmen sokaktaki insanları seyretmeye doyamıyordu. Kimsede cep telefonu olmadığı için milletin elleri serbestti. Kaldırımların üstünde telefona bir şeyler tuşlayan, konuşan insanların yokluğu çok ilginçti. Başka daha bir sürü şey yoktu. Taşlanmış blucin, kredi kartı, plazma televizyon, devasa alışveriş merkezleri devri gelmemişti henüz. En ilginci de internet yoktu. Postayı postacılar taşıyordu. Bu durum milattan önceki bir devirdelermiş hissini veriyordu ikisine de. Sonra her yer eski tip bakkal doluydu. Michael Jackson ve Madonna top yıldızdı. Sylvester Stallone Rambo ve Rockylerle seksenleri esir almıştı. Tabii Terminator da ondan aşağı kalmıyordu. Bunu aksiyon ve bilim kurgu filmlerini çok sevdiği için iyi bilmekteydi, ama afişleri ve sinemaların önündeki kuyrukları görmek başka bir şeydi. Daha Matrix, Dark City, Inception filmleri, The Lost, Fringe gibi diziler yoktu. Uzay Yolu, Dallas, A takımı, Altın Kızlar, Voltran, Bizimkiler ve Kaynanalar'ı falan izlemekteydi millet. Metin ilk kez gelecek bilgisinin geçmişte hangi cins bir güç olduğunu idrak etmekteydi. Babası eve arkadaşları geldiğinde sık sık "O sıralarda birkaç yıl içinde Sovyetlerin ve Berlin duvarının yıkılacağını bile bilmiyorduk." derdi. Şu anda herkes bu durumdaydı yani. Bu bilgi müthiş bir şeydi. Bir güç alanıydı, şiddet akısıydı adeta.