Kayıp Rıhtım Arşiv Forum
Oyun Masası => FRP Arşivleri => Dipsiz Konak => Unutulmuş Diyarlar - Kış => Konuyu başlatan: Baal Adramelech - 18 Mart 2010, 15:43:58
-
Canina, Neverwinter Ormanındaki ağaçlardan birinin üstünde, kalın bir dalda sakince uyurken garip bir his ile uyandı. Ormanda kutsal olmayan bir şeylerin kokusunu almıştı adeta, bir şeyler yanlıştı. Güneşin ışığı yüzüne gelmiyordu ve hava, sonbahar başına göre olması gerekenden çok daha soğuktu.
-
Canina hızlıca ağacın yukarı dallarına çıkarak etrafa baktı. İçinde ki bu his hiç hayra alamet değildi. elini gözlerine siper ederek çevreyi taradı.
-
Güneyde hala aydınlıktı her yer, ancak kuzeye baktığında, o bulutları gördü. Gri bulutlar, şimşekler çakarak Lurkwood tarafında, kuzeyde geziniyorlardı.
O sırada aşağıda bazı hareketler seçti gözleri. Oldukça sessiz hareket eden bir şeyler vardı.
-
"İçimde kötü bir his var" diye mırıldandı.
Bir şeyin hareket ettiğini gördüğü anda okunu çıkarıp yayına takmıştı bile. Yayı yavaşça gerdi ve hareket eden her neyse kendini tekrar belli etmesini bekledi.
-
O "şey" tam ağacının altından geçiyordu şu an. Siyah bir pelerini vardı ve başlığı yüzünden kafasını göremiyordu Canina. boyu çok uzun sayılmazdı ancak adımları hızlıydı ve sessizdi.
-
Yayı yavaşça eski haline getirerek, oku sadağına geri koydu. Bıçaklarından biri çekip, bir kaplan kadar sessiz ve atik bir şekilde ağaçtan aşağı indi. Bir yandan da ağacın altından ki şeye kendini göstermemeye çalışıyordu.
-
Canina aşağıya indiğinde, 'o' ağacın yanından geçmişti bile. Hemen diğer taraftaki bir ağacın yanında durduğunu ve yaslandığını gördü Canina. Derin derin nefes alıyordu her kimse. Uzun süredir koşuyor olmalıydı.
-
Canina sessiz adımlarla, elinde bıçağı, siyah pelerinliye yaklaştı. Amacı adamın dibine kadar giirp bıçağını boğazına dayamaktı. Sessiz adımlarla ilerliyordu,
"Böyle lanetli bir günde kim olabilir bu?" diye düşündü.
-
Birden bire arkasına döndü ve seni gördü. Soğuk bir rüzgar başlığını hafifçe kafasından ittiğinde, bunun bir elf kadını olduğunu gördün.
Seni gördüğü gibi yaslandığı ağacın arkasına geçti ve kılıcın kınından çıkma sesini duydun. Ağacın kenarından hamleni bekliyordu adeta. Yüzünde nefret yada öfke yoktu, savunmaya geçmiş birinin bekleyen ifadesi vardı.
-
Canina elf kadınını görünce bıçağını sakince yere sapladı ve ellerini kaldırdı. Kadının dilini bilmediği için kendinin bir şekilde zararsız olduğunu göstermesi gerekiyordu ama nasıl yapacağını kendide bilmiyordu.
"Size zarar vermeyeceğim Leydim." dedi yavaşça. "Ben dostum" dedi. Kadının chodantan dilini bildiğini umuyordu. Eğer bilmiyorsa kaçmaktan başka şansı yoktu.
-
Yukarıdaki dalın üstünden Canina'ya baktı. Aynı dilde cevap verdi, önde biraz tekledi ancak sonra hatırlıyormuş gibi hızlandı konuşması.
"Sen.. Kimsin?" dedi, sonra birden bire kafasını kaldırıp uzaklara bakıyor gibi geldiği yöne baktı. "Yaklaşıyorlar."
-
"Ben Canina leydim. Bir kolcuyum. Bu ormanda yaşarım" dedi ve kadının baktığı yöne çevirdi kafasını. "Kim geliyor?" dedi. Kadın bu kadar heyecanla ormanda dolaştığına göre tehlikeli biri olmalıydı.
-
Kadın hızlıca Canina'ya baktı, gözlerinin içine. Ardından kafasını salladı ve hızlı bir hareketle ağaçtan atlayıp koşmaya başladı.
Havanın loşlaşmaya başladığını fark etti Canina. Yağmur başlayacaktı... Uzakta gördüğü bulutlar buraya kadar gelmişti.
-
Canina neye uğradığını şaşırarak, içgüdüsel olarak kadını takip etmeye başladı. Bir yanı onu rahat bırakmasını söylüyordu, ama diğer yanı da kadını yalnız bırakmamasını söylüyordu. Ve ormanda neler döndüğünü de merak ediyordu.
-
Kadın bir kaç dakika sonra durdu ve bitkin bir şekilde diz üstüne çöktü. Yağmur yağmaya başladı o an. Kadın da ağlıyordu.
-
Canina havaya bakarak hiçde tekin görünmeyen bulutlardan gelen yağmurun yüzünü ıslatmasına izin verdi ve kadına yaklaşarak elini omzuna koydu. "İlerlemeliyiz leydim. Neyden kaçtığınızı bilmiyorum ama size yardım edeceğim" diyerek elini kalkmasına yardım etmek için uzattı.
-
"Kuzeyden." dedi kadın zayıf bir sesle. "Her şeyi yok ettiler... Kış geliyor, kış bütün harap edici ve soldurucu güçleriyle geliyor.. İnsanlar uyarılmalı..." dedi kadın. O sırada bayıldı. Bir kaç dakika sonra Canina, vücudundan akan kırmızı sıvıyı fark etti. Kadın yaralıydı.
-
Canina ne yapacağını bilemeden kadını kolları arasına alarak güvenli bir yere götürmek için yola çıktı. Bildiği en yakın mağaralardan birine girerek kadını yere yatırdı ve kadının yarasına baktı. Bir yandan da çantasında ki giysilerin birazını bandaj yapmak için yırtıyordu.
-
Crags Dağlarının eteklerindeki bir mağaraya yerleştiler ve Canina onun yaralarını iyice sardı.
Güneşte batıyordu bir yandan, ancak zaten bulutlar yüzünden ortam oldukça karanlıktı. Yağmur giderek artıyordu.
Bu sırada, Canina, mağaranın içinden bir tıkırtı duydu.
-
Bir soluk verme anında kılıcını çekerek etrafına bakındı. Elf kadınını arkasına alarak kılıcını iki eliyle kavradı ve seslendi. "Kimsen çık ortaya. Eğer ki ışıktan sakınmıyorsan benden zarar bulmayacaksın. Lakin fırtına ile geldiyse ölümün elimden olacak!"
-
Sesler düzenli olarak geliyordu, sanki bir yerden sürekli su damlıyor veya iki şey birbirine sürekli çarpıyor gibi.
"Tok. Tok. Tok. Tok." mağaranın karanlık bir yerinden geliyordu sesler.
-
Kılıcı daha sıkı kavrayarak düşmanının kendini göstermesini bekledi sessizce.
-
Mağaranın iç kısımlarından bir kaç taş düşüyormuş gibi sesler geldi. Homurtular ve bir kaç ayak sesi duyuldu.
mağara az ileride kıvrılıyordu ve büyük ihtimalle orada açılmış bir delik vardı. Bir meşale yanıyor olmalıydı ki, oradan hafif bir ışık geliyordu.
-
Canina elf kadınına baktıktan sonra sessizce sesin geldiği yere doğru yöneldi.
-
Karşına bir cüce çıktı. Arkasın sana dönüktü ve daha demin kırdığı mağara duvarının kenarlarına ince bir kazmayla rünler kazıyordu. Bir yandan söyleniyordu.
"Moradin adına lanet olsun. Bu kadar felaket ard arda mı gelir. Çekiçler ve örsler! Ah."
-
Canina kılıcı cücenin sırtına dayayıp; "At elindekini cüce efendi" dedi ve etrafta başka cüce var mı diye sağa sola bakındı.
-
Cüce kafasını sana doğru döndürdü ve elleri durdu..
"Gelenleri durdurmak için rün kazıyorum." dedi "Moradin aşkına bir insan ne bilir ki!"
-
"Kılıcı tutan bir insan değil mi cüce efendi? Demek ki bildiğim bazı şeyler varmış." dedi gülümseyerek. "Kim geliyor önce bir söyle de rünlerin geleceğine ona göre karar verelim. Bu fırtınayla mı ilgili" diye sordu ve ardından "Yoksa... kış mı?" diye ekledi.
-
"Kış, sadece onların bir silahı. Thay'ın Kıızıl Büyücülerini bilir misin İnsan? Kuzeye çıktıklarında buldukları şeyi kimse bilmiyor. Ancak Thay diyarını başıboş bıraktılar. Kuzenlerimin söylediğine göre bir zamanlar büyücülerin kaleleri olan yerler şimdi boş. Kimse nereye gittiklerini bilmiyordu. Ta ki beş gün önce kuzeyden bu ölüm dolu kış gelene kadar." kısık sesle bir kaç küfür savurdu. "Bırak da lanetli şeylerin dışarıda kalması için şu rünleri tamamlayayım!"
-
Canina kısa bir an düşündükten sonra, "İşe koyul o zaman cüce efendi. Ben arka tarafta arkadaşım için ateş yakıyor olacağım" diyerek elf kadının yanına döndü.
-
Bir kaç dakika sonra cüce yanınıza geldi ve bakındı. "Benim adım Tharadin. O elf kızı nedir?" diye sordu huysuzca.
-
Canina ellerini ateşte ısıtarak "Bende Canina. Ormanda yaşarım. Bu elf kızına gelince... Kendi hikayesini kendi anlatması daha doğru olur bence."dedi cüceye. Sonra da; "Senin hikayen nedir cüce efendi? Kim bu büyücüler? Anlattıklarından pek bir şey anlamadım doğrusu. Biraz daha açıklayabilir misin?"
-
"Thay'ın Kızıl Büyücülerini bilir misin?" diye sordu. "Her neyse. Thay diyarına 100 senedir kimse girmiyor ve çıkmıyordu. Söylenen göre hepsi Lichlere dönüşmüştü Spellplague sonrası. Tahmini olarak iki sene kadar önce bazı gezginler Thay'a girme cesaretinde bulunmuşlar. Ancak ne köle, ne bir ceset, ne de bir tek yaşam belirtisi görmemişler. Bulabildikleri tek şey kuzeye doğru giden izler olmuş."
Ateşin karşısında çantasını açtı ve matarasını çıkardı. Canina'yı süzdükten sonra bir matara da ona attı. "Cüce birası." dedi kısaca. "Sonra, özellikle benim halkım arasında söylendiler yayılmaya başladı. Moradin adına, korkunç söylentilerdi. Kuzeyde bir yerlerde, unutulmuş bir kale ve zindanlar zincirinden bahsediliyordu. Buzfısıltısı Tacı denilen bir taca dair fısıltılar hemen beraberinde geldi. Böylelikle kışı kontrol altına almışlar. Elbette herkes bunlara saçmalık dedi. Ancak görüyorsun ya, gerçekten kış gelmesi gerekenden erken geldi ve beni kovalayan cesetler vardı." Cüce bile bunu söylerken titredi.
-
Canina matarayı önce kokladı, sonrada dev bir yudum aldı. Elf kızına baktıktan sonra kafasını cüceye çevirdi ve konuştu. "Yani bu büyücüler doğayı altüst ediyor ha." dedi homurdanarak.
"Cüce kovalayan cesetler..." diye düşündü mataradan bir yudum daha alırken.
"Ve görünüşe göre bu herifleri durdurabilecek pek kişi yok etrafta." dedi merakla cüceye bakarak.
-
"Üç hafta önce kardeşimi Mithral Hall'a gönderdim. On kere gidip dönmüş olurdu ancak hala haber yok. Ne oluyor bilmiyorum ancak Kuzeye yakın yerlere olanlar, kırık baltalar adına, gerçekten hoş değil." kafasını salladı.
"Ben, Spellplague zamanını gördüm elvat, sen bir insansın. Ve inan bana dünyanın sadece bir iskeleti şu anda gördüğün. hangi devlet karşı gelecek? Ben yüz senedir herhangi devletten bahsedildiğini görmedim. Cücelerin, İnsanların ve diğer halkların sancakları yok artık. Eski güven ve ittifaklar yok. Moradin adına hiç bir şey yok, çürüme ve bozulmadan başka!"
-
Canina kafasını kaldırarak "Ama bir direniş olmalı. Elbet insanlar çıkıp bu kötülüğe karşı savaşmak isteyeceklerdir. Halkım zayıf değildir. Cücelerde öyle. Eğer halklar birleşirse, üstümüze her ne geliyorsa alt ederiz. Tek ihtiyacımız olan bir lider." dedi şevkle. Bu savaşa katılmak istiyordu. İyiliğin son damlaları da kar altında kalırken, durup izleyecek değildi. Eğer bir ordu toplanıyorsa gidip katılacaktı.
-
"Luskan, Neverwinter ve pek çok büyük kent bomboş veya yıkıldı. Hangi güç toplanacak? Halklar sadece kendi şehirlerini kurtarmak adına kıçlarını kaldırırlar artık." diye homurdandı cüce.
O sırada elf kızı kıpırdandı. Doğrulmaya çalıştı ama acı bir inlemeyle geri yattı. "Neredeyiz?" dedi.
-
Canina anında yerinden kalkarak kızın yanına gitti ve doğrulması için ona destek oldu. "Crags Dağlarının eteklerindeki bir mağaradayız. Merak etme burada güvendeyiz." dedi kıza bakarak.
-
"Güvende olmak mı?" dedi. Derin derin nefes aldı. "Kuzeyden gelen büyük bir ordu var. Lurkwood'dan beri koşuyorum ve kötü haberlerim var. Pek çok şehrin yıkıldığını ve katledildiklerini gördüm. Kuzeyde hiç güzel şeyler olmuyor..." Ardından yaralarına baktı ve dua etmeye başladı. Bir kaç dakika sonra yaraları çok daha iyi gözüküyordu.
"Adım Liala." dedi kısaca. Siyah pelerinini altından çekip üstüne serdi bir battaniye gibi.
-
Canina afallayarak iyileşen yaralarına baktı. "Bir rahip olmalı" diye düşündü ve konuştu, "Her ne geliyorsa, cüce efendi onların buraya girmesini önleyecek bir hokus pokus yaptı. Şimdilik burada güvendeyiz. Ama uzun vade de birinin bir şeyler yapması gerekiyor." dedi. Biraz durakladıktan sonra ekledi, "Belkide Waterdeep'de ki insanları uyarmalıyız. Sadece bir kaç günlük mesafede. Eğer ordu oradan geçecekse bütün halk katledilecektir. Onlara haber vermeliyiz." dedi kararlı bir sesle.
-
"Aslında, şey, sadece arkamdaki girişi engelledim. Hem daha ismini bile bilmiyorum." diye homurdandı cüce.
Kadın ise pek bir şey demedi, sadece kafasıyla onayladı ve "Çok susadım." dedi hafifçe.
-
Canina şaşkınlıkla cüceye bakarak "Ne demek sadece arkamda ki girişi kapadım! Diğer girişler ne olacak?" diye haykırdı. "Ve adımı da sana söylemiştim bira göbekli. Ben Canina" dedi. Cücenin yaptığına inanamıyordu. Zaten hiçbir zaman cücelerden hoşlanmamıştı. Ona göre "göbeği" yere yakın olandan korkulması gerekirdi.
Elf kızı su isteyince su matarasını çıkartıp uzattı. Ve ekledi "İstersen cüce birasıda var."
-
"Göbeğimde hiç bir şey yok, kalın kafalı." diye homurdandı. "Hem siz gelmeden önce gayet rahattım ben burada."
Kadın suyu içti. "Cüce birası güzeldir. Ancak hayır, yola çıkacaksak, Kolcu Canina, bence oldukça dikkatli olmalıyız."
-
Canina cüceyi duymazdan gelerek şevkle "Bence hemen yola koyulmalıyız. Kendini nasıl hissediyorsun?" dedi Liala'ya
-
"Daha iyi..." dedi. Yağmur iyice hızlandı. "Yağmur yerini kara bırakmadan gitmeliyiz bence de." ve ayağa kalktı.
-
Canina başıyla onaylayarak, "Hadi yola koyulalım öyleyse" dedi ve cüceye baktı. "Sende geliyorsun değil mi cüce efendi?"
-
"Hayır. Ben burada kalacağım. Bir uzun kulaklı ve kalın kafalıyla yolculuğa çıkmaya hiç niyetim yok." diye homurdandı ve sakalını sıvazladı.
Elf ayağa kalktı ve mağaranın girişine doğru yürümeye başladı. Siyah pelerinini sırtına attı ve başlığını kafasına geçirdi. "Bekliyorum, Canina." dedi sakince. Dışarıda hızlanan yağmura ve bulutlara bakıyordu.
-
Canina omuz silkerek ayağa kalktı ve hızlıca elfin yanına gitti. Son bir kez cüceye baktıktan sonra Liala'ya döndü ve "Waterdeep öyleyse?" dedi sorarcasına.
-
Gün doğdu ve battı,
güneş yükseldi ve düştü.
Ancak karanlık asla geçmedi,
bulutlar asla dağılmadı.
Waterdeep'in kapılarına yaklaştığınızda gün doğuyordu. Kuzeydeki bulutlar tam anlamıyla erişememiş olsa da buraya, parça parça yaklaşıyorlardı ve gün çok da aydınlık sayılmazdı.
Kapıda, sizi bir gardiyan karşıladı. "Durun burada, yolcular, geliş sebebiniz nedir?" Gayet soğuk ve temkinliydi adamlar. Arkasında bir kaç tane kişi eli kılıcında bekliyordu. Zor zamanlardı bunlar.
-
Canina kafasını anlayışla oynatarak adamları selamladı ve konuştu, "Kuzeyden geliyoruz. Haberler getirdik. Size yardımı dokunacak haberler. Ama çabuk olmalı ve herkese iletmeliyiz. Şehirde konuşabileceğimiz bir lider var mı?"
Sustuktan sonra kollarını çaprazlayarak bekledi.
-
"O halde komutan Aurar ile konuşmalısınız. Kendisi şu anda kulede olmalı. Beni takip edin." dedi ve yürümeye başladı.
Kulenin tepesine gittiğinizde, iki buçuk metreden daha uzun, oldukça büyük bir adam, bir Goliath, size bakıyordu. Gözlerinde bilgelik vardı ve yaşlı bir surata sahipti. Büyük, daire şeklinde bir masanın bir ucunda, büyük bir haritayı sermişti.
Yanınızdaki adam askeri bir çeşit selam verip Goliath'ın yanına ilerledi ve bir şeyler fısıldadı kulağına. Goliath kafasını salladı.
"O halde dinliyorum ve umarım önemlidir çünkü gerçekten önemli planlar üzerinde çalışıyordum." dedi gür bir sesle.
-
Canina evet anlamında başını sallayarak olanları bir bir anlattı.
-
Goliath gittikçe sert bir şekilde haritaya bakmaya başladı. Sonunda askerlere dışarı çıkmaları ve kapıyı kapatmaları adına işaret etti.
"Peki elf? Elf neler biliyor?" dedi sessizce. O ana kadar Liala hiç konuşmamıştı.
-
Canina omuz silkerek "Anlattıklarımdan fazlasını değil" dedi. Ama bir yandan da sorarcasına Liala'ya bakıyordu.
-
"Onların karşısında durabilecek hiç bir güç yok. Bir şehrin ordusu onları tutmaya yetmez ve burada dayanmaya çalışırsanız hiç bir sonuca ulaşamazsınız. Lütfen bir şeyler yapın." dedi Liala.
Komutan bir süre düşündü. "O halde krallıklara haberci olarak gideceksiniz. Baldur's Gate şu anda bilinen en büyük ordulardan birine sahip, Scornubel güçlü bir ticaret merkezi, Iriaebor önemli bir insan krallığı. Hepsine benim elimdem çıkmış mektuplarımı ileteceksiniz. Yolsa yalnızsınız. Kimseyi veremem, çünkü madem savaş yaklaşıyor, hazırlanmalıyız. Bütün orduları buraya çekmeye ikna etmelisiniz. Kaç günümüz var?"
"Bir buçuk haftadan daha fazla değil." dedi Liala.
Komutan başını salladı. "O halde Tempus bizimle olsun, Amaunator yolunuzu ışıldatsın." ardından gökyüzüne baktı. "Önümüzdeki günlerde buraya pek uğrayacağını sanmıyorum..." Katibine döndü ve elini salladı. Katip size üç adet mektup verdi, her biri şehirlerin komutanlarına. Size kafasıyla selamladı ve hartanın başına geri döndü.
-
Büyük bir olayın tam ortasında olduğunu yeni yeni fark eden Canina her laf başıyla onayladıktan sonra mektupları aldı ve Liala'ya döndü. "Yol uzun olacak. Önce hangisini götürmek istersin?" diye sordu.
-
"Iriaebor en uzaktaki... Ona en son gidelim. Diğerleri arasından sen seç bence." dedi. "Kaderinin benimkinden daha önemli olduğunu görebiliyorum Canina." dedi hafifçe.
-
Canina Liala'nın sözlerine üzerine biraz düşündükten sonra başını kaldırdı ve "Baldur's Gate iyi bir seçim gibi geliyor. İlk oraya gidelim." dedi.
-
Ormandan gitmenin daha hızlı olacağını düşünen Canina, yol hafif dikleştiğinde şaşırtıcı bir görüntü ile karşı karşıyaydı.
Orman Dağların eteklerinde aniden kesiliyordu ve basit küçük otlar dışında dağın tepesine çıkan hiç bir bitki yoktu. Dağ'ın tepesindeki küçük mağarayı çok net bir şekilde görebiliyordu. Liala durdu ve dağın etrafından dolaşmaktansa mağaraya bakmaya başladı. "Orasının neresi olduğunu biliyor musun?" diye gösterdi.
-
Canina şaşırarak Liala'ya baktı ve "Hayır bilmiyorum" dedi. Mağaralarla arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Bir ağaç dalı çok daha rahattı onun için.
-
"Belkide girip bir incelemeliyiz." dedi. "Ne dersin?" Canina'ya lütfen dermiş gibi dikmişti o güzel gözlerini.
-
Canina omuz silkerek "Bir girip göz atabiliriz sanırım. Ama çabuk olmalıyız fazla zamanımız yok biliyorsun ki." dedi ve mağaraya doğru ilerledi.
-
Mağaraya girdikten bir süre sonra duvarlar düzleşti, yerler taş döşenmiş hale geldi. Çürümüş bir koku hakimdi odaya.
Üç kapısı olan ve maşelelerle aydınlamış kare şeklinde bir odaya geldiğinizde, Liala sanki nereye gideceğini bilirmiş gibi sağdaki kapıya ilerledi ve ittirdi. Kapı yavaşça karanlık odaya açıldı. "Biraz araştırmak lazım, önemli bir yere benziyor." dedi.
-
Canina durumdan hoşlanmasada eli kılıcında içeri doğru yöneldi. "Bu kokuda ne?" diye sordu Liala'ya.
-
Liala, Canina'nın yüzüne baktı. Korkunç bir gülümsemesi vardı. Odanın kapısından içeriye girdi ve korkunç bir kahkaha attı. Girdiği odanın kapısı büyük bir gürültüyle kapandı, aynı anda girdiğiniz yolda büyük bir taş tarafından kapandı.
Taşın yere çarpma sesiyle kahkaha defalarda yankılandı.
-
Canina kapanan kapıya dehşetle baktıktan sonra arkasında baktı ve geldiği yolunda kapandığını gördü. İleri gitmekten başka çaresi yoktu. Ama karar veremiyordu. Bütün bunları kız mı yapmıştı? Bir tuzak mıydı? yumruklarını sıkarak kızın kahkalarla gülüşünü dinledi. Gülüşünde bir şey vardı. Kötücül, belkide şeytani bir şey. Sıktığı yumruğunu duvara geçirerek "Neler oluyor Liala? Bütün bunların anlamı nedir?" diye bağırdı.
-
"Asla kimseye bu kadar kolay güvenme!" diye bağırdı, ses yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Kahkahalar da öyle.
Oda da, geldiğiniz yöne göre sağa ve karşıya olmak üzere iki başka kapı daha vardı.
-
Canina aptallığına küfrederek karşıdaki kapıyı açtı.