Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Elijah - 02 Nisan 2010, 21:02:41

Başlık: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 02 Nisan 2010, 21:02:41
Arkadaşlar bu yazacağım hikaye tamamen bana özgüdür.Konusu ise Roma döneminde geçen Mitolojik bi hikaye ve konu alıcağım kişi Kahraman(melez,yarı tanrı)olucak.Umarım beğenirsiniz.Bugün yada yarın başlıyacağım.İsmi ise "Yıldırım Yürek" :fight:
Başlık: Yıldırım yürek
Gönderen: Elijah - 02 Nisan 2010, 21:37:43
                                                        Bölüm 1:Köleye Müjde!
   Severusun heryeri kan içindeydi ve elinde parlak ve uzun birşey vardı,yerde öylece yatıyodu.Karşısında ise kocaman bi gölge gözlerini ona dikmişti.Ve o gölge ona doğru delice yaklaşıyodu.Tam o anda “Gücünü kullan!!!”diye bir ses geldi.ses o kadar kudretliydiki bunun bi insan olmadığı belliydi.Ve daha sonra samanlıkların içinde kendini terlemiş bir biçimde gördü.Sahibi ona delicesine bağırıyordu:”Uyan köleee,atımı hazırla!!”.Severus o anda geç uyandığını ve bugün sahibinin işe gitmesi gerektiğini hatırladı.Evet,Severus bir köleydi,çünkü 15 yaşına kadar bi köle pazarlayıcısının yanında yaşamıştı ve büyüyünce de kendini orta halli bir çiftin orta halli bi evindeki samanlıkta buldu.O yüzden onun gibi birisinin böyle bi rüyayı görmesine şaşırmıştı.O rüyasını hatırlamaya çalışırken aynı zamanda atında eyerini düzeltiyodu.Sahibi ise karısıyla hararetli bi tartışmadan sonra evden ayrıldı.Karısıda kocasını çıkmasında on dakika sonra evden ayrıldı ve ahıra doğru yürüdü.Severus evde tek kalmıştı.Ve her kölenin yaptığı gibi bir köşeye uzanıp sahiplerinin gelmesini bekledi.
   Kapının neredeyse kırılırcasına açılmasıyla Severus uyandı.Sahipleri içeri girdi ve her zamanki gibi tartışıyolardı.Severus birtek şunları duyabildi.”Onun burdan gitmesi gerek,adam beni öldürücekti nerdeyse,beni tehdit etti…”lafı yarıda kaldı çünkü Severusa döndü ve konuştu”Bugün eşyalarını toplayıp evden ayrılıcaksın!”
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 03 Nisan 2010, 21:38:18
                                                        2.Bölüm:Beklenmedik saldırı
    Severus inanılmaz derecede şaşırdı.Artık özgürdü,ama onun bunu neden yaptığını anlayamadı ve sordu"Peki ama neden beni serbest bırakıyorsunuz,be.. ben nereye gidiceğimi bilmiyorum"Adam buzu bile eritebilicek sert bakışlarıyla"Biz karımla uzaklara gitmeyi düşünüyoruz.O yüzden kendine yeni bi sahip bulsan iyi olur."dedikten sonra bu lafları ilk defa duyan karısı gözleri faltaşı gibi açılmış bir şekilde ona baktı"Ama biz bunu hi.. hiç planlama..."adam lafını kesti,kulağına bir şeyler fısıldadı ve tekrar Severusa dönerek"Eşyalarını toplamaya başla!"dedi ters bir şekilde.Severus içinden sevinç çığlıkları atmak istiyordu ve samanlığa koşar adımlarla gitti.Ona ait 2-3 şeyle beraber biraz ekmekle kendini dışarıda buldu.Artık özgürdü,ama aynı zamanda yalnız ve parasızdı.
Kendi kendine düşündü”Şimdi ne yapacağım ben”.
    En sonunda kararını vermişti.Şehire gidecekti.Oturdukları yerden şehire gitmek belkide 2 gün sürerdi,ama o buna aldırış etmedi çünkü artık kendi hayatını belirlemesi gerekiyordu,şehirde kendine yeni imkanlar bulacağını düşündü.Şehire nereden gidileceğini biliyordu çünkü şehire birkaç kez sahibiyle beraber gitmişti.Ahırı geçtikten sonra son bi kez arkasını döndü ve mırıldandı”Artık özgürüm!!”
    Aradan 3 saat geçmişti ama Severus şimdiden yorulmuştu.Ter içindeydi ve güneş tam tepedeydi.Dinlenmek için ona en yakın kayalığa oturdu ve uzandı.Gökyüzüne baktı.Aslında onun en sevdiği şey gökyüzüne bakıp maviliklerin içinde dalmaktı.Sanki onun asıl yeri orasıydı.Her yukarı baktığında kendinde enerji topluyordu.En sonunda dalmış gitmiş ve kaya bile ona yastık gibi gelmişti,uyumak üzereydi.Fakat tam o sırada inanılmaz bir böğürme sesi geldi,Severus yerinden sıçradı ve etrafına delice bakındı.Ses ormandan gelmişti.Bekledi,sanki aradan saatler geçmişçesine yerinde dikildi.Ardından ayak sesleri geldi ve ormanda sürüyle boğa çıktı.Ama Severus emindi:bu ses boğalardan gelmemişti.Boğaların hemen arkasından iki ayaklı 3.5 metre uzunluğunda iki tane boynuzu olan ve elinde devasa baltasıyla bi gölge gördü.O bu gölgeyi efsanelerden biliyordu:“Minator”yani yarı insan yarı boğa.Severus delicesine koşmaya başladı,bütün yorgunluğunu unutmuştu.Uzun süre koştuktan sonra arkasına baktı,o yoktu,sanki ortadan kaybolmuştu,sonra önüne döndü ve havadan tam önüne devasa bişey indi,bu oydu.Severus”Olamaz” diye mırıldandı.tam o anda bildiği bütün tanrıları ve tanrıçaları saydı ve dua etti ama Minatorun cevabı gecikmedi”Tanrılar bile seni kurtaramaz melez!!!”
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: brisingr - 04 Nisan 2010, 17:17:04
Güzel bir şey çıkabilir ortaya ama bende hikaye yazarken söylemişlerdi bölümleri uzun tut ve betimlemeleri arttır diye sen de öyle yapsan iyi olur. Bir de noktalama yazım yanlışları gibi ufak sorunların var. Devamını bekliyorum. :)
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 04 Nisan 2010, 18:42:13
Önerilerin için sağol
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 04 Nisan 2010, 19:20:02
                                                         3.Bölüm:Gökyaran
    Minotor sözlerini söyledikten sonra yere yığılmış çocuğun üzerine tıpkı bir cellatmış gibi baltasını salladı.Severus o sıralarda gökyüzüne bakıyodu,içinde bi umut belirdi.Sonra Minotorun baltayı salladığını gördü ve hemen sağa yuvarlandı.Minotor baltayı öylesine hızlı vurmuştuki toprağı delip baltanın yarısı içine girdi.Severus fırsatını buldu ve ormanın içine doğru son süratiyle koştu.Minotor baltayı çıkardıktan sonra delcesine bağırıp ormana fırladı.Ormanda etrafına bakındı ve haykırdı"Benden kaçamazsın melez!!Baban da senin gibi korkaktı.Önce seni sonrada babanın sonunu getireceğim!!!"Severus Minotordan 3 metre uzaklıktaki ağacın tepesinden atlayarak"Babam hakkında hiçbirşey bilmiyorsuun!"diyerek Minotorun sırtına bindi.Minotor çocuğu 3 metre uzağa fırlattı.Ardından boynuzları çocuğa bakacak şekilde eğildi ve çocuğa doğru koştu Çocuk zıplayarak son anda kendini sola attı.Ama boynuzlarından biri çocuğun giysisini yırtıp kolunu kesmişti.Severus hemen bir plan düşünmeye başladı,sırtını ağacın birine verdi.Sonra Minotor yine ona koştuktan sonra çekilip boynuzlarını ağaca saplamayı planlıyordu.Ama ne yazıkki plan yürümedi.Ayağı takıldı sıçrayamadı ve Minotor çocuğun gövdesini iki boynuzunun ortasına alarak onu ağaca dayadı.Çocuk haykırmaya başladı,ölüceğini anlamıştı.Minotor dahada sıktı.Gövdesi ezilmek üzereydi.Çocuğun gözleri döndü,Minotorun sırtına çaresizce yumruklamaya başladı.Bunun işe yaramayacağını anladı.O an etrafına bakındı,kesici bir şey,Minotorun derisini bile kesebilecek birşey aradı.Cebini karıştırdı ve hiç ummadığı bi eşya buldu.Cebinden çıkardı ve hayatında daha önce görmediği bir eşya gördü.Şimşek biçiminde ve ilahi bronzdan yapılmış ufak bir şeydi.Ve üstünde kabartmayla yazılmış bir şey vardı"Gökyaran".Severus ufak şimşeği Minotora batırdı ama olmadı.Birden kabartamayı gördü ve üzerine bastığı anda Şimşek birbuçuk metre uzunluğunda oldu.Ve Minotora batırdığı anda canavar toz oldu.Severus karnını ovdu.Çok kötü haldeydi kolu kanamış,karnı ezilmiş ve yıpranmıştı.Çaresizce yere düştü.Gözleri kapanmadan hemen önce bir şey gördü.Bu atlı bir adamdı ama biraz garip duruyordu.Ve Severus bayıldı.İlk canavarını yok etmişti ama bu daha başlangıçtı.
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: LegalMc - 05 Nisan 2010, 18:51:51
Güzel gidiyor.Hadi bakalım  :) :P
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 06 Nisan 2010, 16:33:56
                                                                      4.Bölüm:Melez
   Severus gözlerini açtığından bir kulubedeydi,her yeri ağrıyordu,yorgundu.Bayılmadan önce gördüğü adam ona yardım etmiş olmalıydı.Etrafına baktı,masanın üstünde el yapımı heykelcikler duruyordu.Ve duvarda bir resim vardı,burdan tam göremiyordu ama ata binmiş insanlar gibi gözüken ama durumun daha farklı olduğu bir resim vardı tabloda.Daha sonra yatağının yanında bir içecek buldu,rengi koyu ve yoğundu.Ama ilk defa geldiği kulübenin içindeki bir içeceği içmek doğru muydu,bilemedi.Ama dışarıdan gelen sert bir ses"İç onu evlat,sana iyi gelecektir"dedi ve ardından mırıldandı"Umarım".Severus içti,bütün yorgunluğunu ve ağrılarını unuttu,tadı da mükemmeldi,biraz daha içtikten sonra sordu"Bunun içine ne koydunuz?"Adam içeri girdi.Karmakarışık bir sakalı vardı,saçını arkadan topuz yapmıştı.Görünüşe göre sakattı,bacaklarını örtüyle gizliyordu ve topallayarak yürüyordu.Sonra soruyu cevapladı:
"Az önceki içtiğin nektardı,tanrıların içeceği ama aynı zamanda bunumelezlerde içebilir,fakat normal bi insan içtiğinde ölümcül olur"
"Ama ben içtim ve birşey olmadı,yoksa ben melezmiyim!!Savaştığım canavarda bana melez dedi,melez ne demek?"
"Evlat,sana biraz Yunan Mitolojisinden bahsedeyim:Olimpos denilen tanrıların dağında 11 tane tanrı yaşar,ama toplam 12 taht vardır.Bunun nedeni eskiden Kronos adı verilen tanrılardanda eski olan ve zamanı yöneten titanın,3 tane çocuğu doğmuştur.Ama kehanete göre onun çocukları Kronosun sonunuda getirecektir.Bunu duyan Kronos doğan 2 çocuğunu yemiş ama üçüncü çocuğu yiyememiştir.Ve o çocuğun adı da Tanrıların tanrısı Zeus'tur.Zeus büyüyüp güçlendiğinde 2 kardeşini yani Hades ve Poseidonu kurtarmıştır ve böylece titanı Tartarosun derinliklerine kapatmıştır.Bu üç büyük tanrı ise görev dağılımı yapmıştır;Poseidon okyanusları,Hades yeraltını ve Zeus ise göklere sahip olmuştur.Böylece Olimposa Poseidon ve Zeus gidebilir ancak Hades yeraltında kalabilirdi"
"Peki bunları bana neden anlatıyorsun,benim bu tanrılarla nasıl bir ilgim olabilir ki?"
"Evlat,Bu üç büyük tanrı Truva Savaşından sonra büyük yemin etmişlerdir ve birdaha ölümlülerden çocuk yapmamaya karar vermişlerdir,ölümlülerle tanrıların bir araya gelmesi sonucu ise melezler,yani yarı insan,yarı.."
"Ne?Ama bu imkansız b..ben düne kadar bir köleydim,ben melez olamam"
"Ama öyle evlat.Sen bir melezsin,tanrılar böyledir,çocuklarının güvencesi için onların kimliklerini belli etmezler yada bazıları hiç umursamaz.Ama senin artık ortaya çıkma vaktin geldi."
"Ama neden benim şimdiye kadar böyle bir hayatım oldu,NEDEN KENDİMİ BİLDİM BİLELİ BİR KÖLEYİM!!!"dedi ve gözyaşlarına hakim olamadı.Adam çocuğun ağlamasının geçmesini bekledi ve sonra devam etti:
"Üzülme,artık köle değilsin.Savaş yaklaşıyor ve sana ihtiyaç var.Sende Herkül gibi,Perseus gibi bir kahraman olabilirsin.Ama çoğu kahramanında hüzünlü bir sonu olmuştur,fakat sen onlardan farklısın evlat."
Severusun en merak ettiği soru aklına geldi:
"Peki benim babam kim?"
"Bekle evlat bitireyim,bu üç büyük tanrının önemli sembolleri vardır:Poseidonun yabası vardır.Onunla deprem yaratabilir ve okyanusları kontrol edebilir,Hadesin ise mızrağıyla miğferi vardır,miğferi taktığı anda görünmez olur,ve Zeusun ise..." durakladı.
"Devam et!"
"Zeusun ise şimşeği vardır.O ilk şimşektir,onunla şimşekleri yönetir."
Severus dondu,şoke olmuştu,yataktan fırladı,konuşamadı,her yeri sanki elektriklenmişti ve artık neden gökyüzüne baktığında rahatladığını anlıyordu,elini cebindeki minik şimşeğe götürdü ve ağzından şu kelimeler çıktı:
"Ben,Zeusun oğluyum,Gökyüzünün oğluyum!"
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 08 Nisan 2010, 16:09:42
                                                                     5.Bölüm:Kargaşa       
   Tanrıların dağı Olimpos fırtına öncesi sessizliğe bürünmüştü.On iki devasa taht ve üstünde 11 tane dalgın ve huzursuz bakışlar.En ortada oturan sakalı ve saçı bembeyaz,yüzünde yüzyılların yorgunluğu ve halsizliği belli olan tanrıların tanrısı Zeus bu sessizliği bozdu:
  "Evinden ayrıldı.Artık güvende değil,Kherion ona sahip çıkıyor ama içimde huzursuzluk var.Ama başka seçeneğim yoktu,savaş yakında.Titan bana artık daha da kızgın,artık taşımak istemiyor"
O sırada odanın tam ortasında Okyanusların tanrısı Poseidon belirdi.Bir balıkçı kıyafeti giymişti,saçında hala siyahlık vardı,sakalı düzgün kesilmişti ve gözleri okyanusların derinliklerini andırıyordu.Ve ardından elindeki yabasını kardeşine doğrultarak:
  "Yemini bozdun Zeus!Sen yeniden Truva gibi bir savaş mı açmak istiyorsun?Sana güvenmiştim"
Zeus doğruldu ve ayağa kalktı
  "Savaş zaten kapımızda Poseidon,Severus son umudumuz olabilir."
Poseidon sert ve net bir bakışla
  "Ama sonumuzda olabilir"dedi ve aşırı şiddetli bir dalga sesi geldi,okyanuslardan olduğu belliydi.Ardından Zeusun elinde Şimşeği belirdi ve yeryüzünde şimşekler çakmaya ve gök gürlemeye başladı.Daha sonra bilgelikler tanrıçası Athena bu iki tanrı arasındaki gerginliği bozdu.
  "Durun.Şimdi kavga etmemeliyiz,eğer böyle yaparsak düşmanlarımızın istediği olur.Severusu buraya çağırabilir ve ona yaklaşan savaştan ve kehanetten bahsedebiliriz"
Ama savaş tanrısı Ares aynı fikirde değildi
  "Boşverin insanları.Onlar bu savaşta işe yaramaz,onlara biz saldırmalıyız.Hatta şimdi bile oraya gidip.."Zeus lafını kesti:
  "Kendine hakim ol Ares.Daha değil,beklemeliyiz."
Konuşmalar böyle devam ederken evlilik tanrıçası Hera odaya girdi:
  "BU YAPTIĞIN KABUL EDİLEMEZ ZEUS!!Bu kaçıncı?Zaten Titanlarla savaş halindeyken senin şu yaptığına bak!"
Zeus çaresiz bir halde:
  "Severus bizim şansımız olabilir.Bu savaşı durdurabilir.Kehanetteki kişi o olabilir"
Ve ardından bir kargaşa başladı,tanrılar birbirlerine bağırıp çağırmaya başladı.Ve tanrıların bu kavgası yeryüzünüde etkiledi.Zeusun kızgınlığı fırtınayı,Poseidonun kızgınlığı depremleri,Heranın kızgınlığı verimsizliği getirdi..
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: mrbe__123 - 08 Nisan 2010, 19:52:30
güzel oluyor bnce devam et ve gerçektende biraz daha uzun yazarsan daha iyi olur :D
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 08 Nisan 2010, 20:09:51
sağol,bugün bayağı uzun yazıcaktım da dershane vardı:D
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 09 Nisan 2010, 21:12:57
6.Bölüm:İlk Antreman
   Adam Severusu erken uyandırmıştı.Severus uyandığında daha güneşin doğudan yeni yeni çıktığını gördü:
  "Erkenden kalkmak senin adetinmidir?Daha güneş yeni çıkıyor.Ayrıca benim daha dün dev gibi bir boğayla güreştiğimi unuttun galiba,bırak biraz daha uyuyayım."
  "Evlat baban gibi inatçı olma.Ayrıca bugün Apollo biraz gecikti,o yüzden güneş geç çıktı."
  "Ne?Apollo mu?Oda kim ve güneşle ne ilgisi var?"
  "Evlat.Güneş,Apollonun,yani 12 büyük tanrıdan biri olan Apollonun aracı gibidir.Güneşin doğması ve batması ona verilen bir görev gibidir.Neyse bu kadar bilgi yeter şimdi yemek yiyelim ve daha sonrada ilk antrema başlayalım."
  "İyi fikir"dedikten sonra yatağında uzanıp dün geceki konuyu düşündü.O bir yarı tanrıydı.Hem de Zeusun oğlu.Ama babasına kızgındı.Çünkü onca yıl ona görünmemiş,ve bir savaş çıktığında oğlunu savaşın ortasına atmıştı.Bunları düşünürken Adam içerden seslendi:
  "Gel içeri,yemekleri yedikten sonra zırhları giy,ben dışarıda bekliyorum.”dedikten sonra Severus hızla yemeye koyuldu,nefes almadan yiyordu.Çünkü yıllarca yediği köle yemeği(ekmek ve soğan)nden sonra et ve ördek yumurtası ona ziyafet gibi gelmişti.
   Yemeği bitirdi,ardından düşüncelere daldı.Dün onun hayatını tamamen deiştiren o diyalogları aklına getirdi.Zeusun oğluydu ve kaderi yaklaşmakta olan tanrılar ve titanların büyük savaşına bağlıydı.
   Zırhları giymeye koyuldu,üstüne sadece eski sahibinin evindeki resimlerde gördüğü demir zırhı,kafasına tarihi Yunan askerlerinin taktığı miğferi,ve eline oldukça ağır gelen kılıcı aldı.Dışarı ağır adımlarla çıktı.Temiz havayı içine çekti ve etrafına göz gezdirdi.Bu inanılmazdı:Bembeyaz akarsu,yemyeşil ağaçlar,en arkalarda ise simetrik şekilde uzayan sıra dağlar.Kulübenin önündeki alanda ise hedef tahtaları,mızraklar,büyük ihtimalle kılıç saplaması için kullanacağı heykeller,denge çalışmaları için yere paralel silindir tahta ve daha bir sürü yapması imkansız aletler.Ama en şaşırdığı şey,bir sepetin içinde temizlenmiş ve hayvanların yediği türden otlar vardı,ardından adamın yakınlarda olduğunu tahmin ederek bağırdı:
   “Bu hayvan yemeği ne için,yoksa at mı besliyorsun,eğer öyleyse binmeyi çok ist..”sözleri yarıda kalmıştı.Gözlerine inanamadı.Sakat sandığı adamın belden aşağısı bir attı!!?Ve hala duruma inanamayarak:
   “Senin belinden aşağısı at.Sen nasıl böyle olduğun?Bu vahçeti sana kim yaptı?”
Adam bir kahkaha patlattı:
   “Evlat,ben bir sentorum.Yani yarı insan yarı at.Yavaş yavaş alışmaya başla,çünkü diğer eğittiğim kahramanlar öyle yaptı.Benim adım Kheiron,ben senden önceki kahramanları,Herkül gibi,Perseus gibi.Ve sıradaki de sen olucaksın.Ota gelince,bizlerin iki miğdesi vardır,bu otlar ise benim at bölümümdeki miğde için.”
   “Kheiron!!Adını çok duymuştum.Ama bu öğrencinden iyi performans bekleme,çünkü elimdeki kılıcı tutmakta bile zorlanıyorum.Ayrıca miğfer de görüş alanımı kısıtlıyor,bide altıma giydiğim şeyde biraz sıkıyor.Bide üstümdeki zırhta fazla ağır olduğu için..”
   “Yavaş ol evlat,bunlar bir savaşçı için savaş anında korunması ve saldırmasını sağlayan en önemli giysilerdir,yavaş yavaş alışsan iyi olur.”
   “Sen öyle diyosan öyledir,Neyse hangisinden başlıyoruz?”
   “Eveet,ilk olarak benim en sevdiğim silah,yani okla başlıyoruz.Şu ileride gördüğün hedef tahtasıyla başlayalım.”dedikten sonra Severusa ok ve yayı getirdi,ardından tekneiklerini,nasıl tutacağını ve kullanacağını anlattı.Severus eline oku aldı,zar zor gördüğü kırmızı noktaya odakladı,yayı gerdi veee oku ellerinin arasından kaydı gitti.Hedefi tutturdumu,yoksa ıskaladımı bakamadı çünkü hedef tahtasının arkasındaki ağaçın yaprakları üzerlerine yağdı.Yapraklar dağıldı,ileriye baktı ve ağacın gövdesindeki oku gördü.Yüzünü buruşturdu.
Kheiron düşünceli bir ifadeyle:
   "Herkülde ilk denemsinde beni kaldırmaya çalıştı ve belini incitti.Al şu oku biraz daha deneyelim."
   Ardından olaylar hızla gelişti:Severus hedef tahtasını 12 denemenin ardından tutturdu.Sonra denge denemesine geçtiler.Severus 3-5 kere düşüp silindirin iki bacağının ortasına gelmesinin ardından onu da başardı.Mızrak atma,at üstünden adama saldırma,savunma etaplarının ardından sıra kılıca geldi.Kılıcı eline aldı,heykele saldırdı ama iyi bir darbe veremedi.Ardından Kheironun aklına bir fikir geldi:
  "Evlat,aklıma bir fikir geldi.Heykel cansız olunca pek heyecanlı olmuyor.Hades zamanında düşmanlarından korunmak için sarayındaki heykelleri canlandırıp düşmanının üstüne salardı.Bir deneyelim bakalım."
  "Ne??Olmaz heykeli canlandırma!Beni öldürür!"ama artık çok geçti.Kheiron yunanca bir şeyler mırıldandı ve heykel irkildi,gözlerini Severusa dikti ve saldırıya geçti.Severus iki üç saldırıyı durdurmasına rağmen yere yığıldı,heykel kalkmasını bekledi.Severus ard arda hamleleri savuşturdu ama hiç saldıramadı.Kheiron bu işin böyle olmayacağını anladı ve bağırdı:
  "Gökyaranı kullan evlat!Onu dene."
Severus"Harika fikir dedikten sonra kılıcı nefretle atabildiği kadar uzağa attı ve cebinden şimşeği çıkartarak kabarmasına dokundu.Şimşek gerçek boyutuna döndü.Onu eline aldığı anda bedeninde muazzam bir enerji hissetti,şimşeğin gücünü hissetti,yüzüne vuran rüzgara ve gökyüzüne odaklanarak,heykele koştu,heykel kılıcı salladı,ama Severus zamanında eğildi ve birden heykelin arkasına geçerek Şimşeği tüm gücüyle heykelin kafasına savurdu.Heykel tuzla buz oldu ve ardından Kheiron belli etmeden gülümsedi:
  "Zeusun oğlu gücünü buldu."..

Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: brisingr - 09 Nisan 2010, 23:15:32
Güzel gidiyo devamını bekliyorum ama biraz Percy Jackson'dan esinlenme var sanki
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 10 Nisan 2010, 00:20:37
evet,ama elimden geldiğince percy jacksondan daha farklı bir hikaye yazmaya çalıştım :-X
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: brisingr - 10 Nisan 2010, 08:49:06
Biraz esinlenmeden bi şey olmaz baya güzel gidiyo hikaye, devamını bekliyorum, daha macera yeni başlıyo.
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 10 Nisan 2010, 22:59:13
7.Bölüm:Kehanet
  Hermes hızlı adımlarla Olimposun görkemli odasına gidiyordu.Elindeki asayı sıkıca kavramıştı.Bu asayı ona Apollo hediye etmişti.Ama asanın en ilginç tarafı ise,asanın etrafını saran iki tane yılandı.Bunlar birbirleriyle hiç anlaşamazdı.Yılanlardan uyuz olan George tısladı:
"Acaba Zeus bu haberi getirdiğimizde bize ne yapacak,eminimki çok kızacaktır.Acaba sinirinden bize birşey yapar mı?"
Diğeri,yani titiz olan Marta:
"Eğer sen böyle dakka başı tıslarsan,şimşeğiyle ilk seni toza çevirir."
"Tamam,sustuk.Zaten yaklaşmakta olan savaş beni ürkütüyor,bide sen kafa ütüleme."
Bu iki yılanın sohbetleri habercilik ve hırsızlık tanrısı Hermesin içeriye girmesiyle kesildi.Büyük kapıyı açtı,ve tanrıları selamladı.Tanrılar çok solgun gözüküyordu.Beyin fırtınası yapıyorlardı.Bu manzara en son Truva Savaşında olmuştu.O savaşta tüm insanlık yok olabilirdi,tanrıların hükümü sona erebilirdi,ama savaş fazla büyümeden erken sona ermişti.O yüzden tanrılar tedirgin bir haldeydiler.İçeri giren Hermes sessizliği bozdu:
"Zeus,yeraltı dünyasının kralından sana haber getirdim."
Aklı başka yerde olan Zeus şaşırdı,ama belli etmedi:
"Göster!"
Hermes asasını havaya kaldırdı,sonra yere vurdu.Yere vurmasıyla birlikte Zeusun hemen önündeki zeminde yeraltı krallığının görüntüsü gözüktü.Ve o görüntüde çok ürkütücü,rengi solmuş,gözleri alev kırmızısı,saçları ve sakalı kıvırcık olan biri vardı.Nefretle Zeusa bakan ölülerin ve yeraltının tanrısı Hades titrek sesle konuştu:
"Bir çocuk daha peydahlamışsın Zeus,buna kabullenemem,üç kardeş bir yemin etmiştik.Ama sen çapkınlığına yenik düştün kardeşim."
Zeus ayağa kalktı:
"Zamanında sende birsürü yeminler bozdun,bunların en başında Persephoneyi kaçırman geliyor.O yüzden bana muhalefet olmayı kes Hades.Zaten işim başımdan aşkın."
Hades sırıttı:
"Benim huyum bu kardeşim,ama senin gibi yücelerin yücesinden(!)böyle birşey beklemezdim.Zaten çıkmakta olan savaşın nedenide köle Severus olabilir."
Zeus kaşlarını çattı.Ayağını yere vurdu ve sesini yükselterek:
"Oğlumla böyle konuşamazsın.Yoksa o çakma Olimposunu senin başına yıkarım!"
"Çok korktum,bundan sonra Zeus,oğluna sahip çık.Onu savaşa karıştırma,yoksa çocuğunun başına bir şeyler gelebilir."
"Senin küstah olduğunu bilirdim,ama bu kadarını beklemiyordum.Eğer oğluma dokunursan kendini babamın yanıında,yani Tartarosta bulursun!!"
"Sakin ol Zeus,zaten oğluna ben dokunmayacağım,adamların dokunacak."
Bu sözlerden sonra ürkütücü kahkahasını attı ve görüntü kayboldu.Zeus yerine oturdu,sakin olmaya çalıştı.Zeusun yanında Poseidon duruyordu,ettikleri kavgadan sonra barışmışlardı.Bir kaç dakikalık sessizlikten sonra söz aldı:
"Hades artık bize karşı,titanlarla beraber Hadeste bize karşı duracaktır."
                                                                  . . .
  Kheiron kulübenin bahçesinde antreman yapıyordu.Belkide yüz kez tutturduğu kırmızı noktaya yüz birinci kez hedef almıştı.Kulübede sesler duydu,ardından seslendi:
"Uyandınmı Severus?"
Severus kulübeden dışarı çıkmıştı,kıçını ovuyordu:
"O giysileri sen mi yatağın yanına koydun?Sayende uykumdan büyük bir acıyla uyandım."
Kheiron kahkaha attı.Severus o an Kheironu süzdü.İçi rahattı,çünkü yanında yılların eğiticisi ve savaşçısı vardı.Kheiron kahkası bitince konuştu:
"Evet ben koydum,çünük bugün seninle önemli bir gezi yapacağız.O yüzden artık bu köle kıyafetlerinden kurtul.Ben burda seni bekliyorum."
Severus isteksizce "Tamaam."diyebildi.Kulübeye girdi.Acaba nereye gideceklerdi?Yoksa babasıyla tanışmaya mı?Ama bunun olması Atlasın gökyüzünü taşımaktan vazgeçmesi kadar imkansızdı.Giysileri giydi.Ona bayağı büyük geldi,nede olsa Kheironun kıyafetleriydi.Severus kulübeden dışarı çıktı ve depar atmakta olan Kheirona seslendi:
"Bu giysiler at kokuyo."
"Üzgünüm evlat,bunlarla idare edeceksin,ama istiyorsa çıplakta gezebilirsin."
"Yok,kalsın.Ben burnumu kapatarakta idare ederim"
Ardından gülüştüler ve yola çıktılar.Kheiron eski sakat haline büründü,tabiki büyüyle.Çünkü şehirde birileri onu sentor olarak görse,anında feryat koparırdı.En son adamın biri gördüğünde:
"Eşşek adam bizi öldürmeye geliyor.Kaçııın!!"dediğini hatırlıyordu.
  2 saatlik yolculuğun ardından şehire varmışlardı.Burası her sokakta mutlaka bir kavga olan,elinde kılıç sallayarak dolaşan,ordaki halkın tek zevkinin arenalarda birbirlerini doğrayan gladyatörleri seyretmek olduğu,insanları ayırırken fakir yada zengin olmasına göre ayıran bir kentti:Roma..
  Kheiron eliyle devasa Arenayı göstererek:
"Umarım görevin boyunca oraya gitmek zorunda kalmazsın."
"Görevim derken?"
"Yakında öğreneceksin evlat,neredeyse geldik."
Konuşmadan 5 dakika sonra bir ara sokağa daldılar.Sanki şehirden ayrılmış gibi oldu Severus.Sisleri içinde bir sokaktı burası,ardından biri dokunduğu anda yıkılacakmış gibi duran eski bir eve girdiler.Severus içeride nefes almakta zorlandı ve çok pis bir koku geldi burnuna,ardından Kheirona söylendi:
"Bu kadar yolu bir tuvalete gelmek için mi yürüdük?"
"Hayır evlat,burası bir tuvalet değil burası Thikiankasın ruhunun bulunduğu yer."
"Ruh mu?Ayrıca Tikitantas kim?"
"Thikiankas,gönüllü olarak seçilmiş kehanetçidir.Evlat,buraya senin kaderin olan kehaneti öğrenmeye geldik."
Severus son zamanlarda sıkça olduğu gibi yine şok olmuştu:
"Ama eğer geleceğimi öğrenirsem,bu benim açımdan kötü olmaz mı?"
"Senin o kehaneti nasıl kullanacağına bağlı,bazıları kehanetini duyduktan sonra deliye dönmüştür,Kronos gibi.Bazılarıda kehanetini duyduktan sonra kullanmasını bilmiştir,Akilleus gibi."
"Öyle olsun bakalım,kaderimi söyleyecek kişi nerde?"
"Yukarı katta,sen tek git,benim kehaneti öğrenmem doğru olmaz."
"Sen bilirsin."
Dedikten sonra basamakları korka korka çıkmaya başladı.Terliyordu ve elleri titriyordu.Yukarısı zifiri karanlıktı.Gözü karanlığa alıştıktan sonra etrafı gördü.Ama etrafta ortada oturan cansız gibi gözüken adam dışında kimse yoktu.Severus elini çürümüş ve tozlanmış Thikiankasın gözlerinde gezdirdi.Hareket etmiyordu.Sandalyede öylece oturuyordu.Severus sıkıldı:
"Heey.Tikitankas,kehaneti söylicekmisin,bütün gün seni bekleyemem.Daha girmem gereken bir savaş var."
dedikten sonra pofladı ve konuşmayacak heralde,diye düşündü.Arkasını döndü ve tam adım atacakken ölü adam ayağa kalktı ve hızlıca ondan beklenmeyecek bir sesle şunları söyledi:
   5 kişi başlayacak bu mücadeleye,
   Umut ve acı kalacak savaştan geriye,
   Birisi kendi alevinde kül olacak,
   Diğer ikisi pes edecek çaresizce,
   Tek bir kişi kurtulacak üzüntüyle ve kederle,
   Sonuncusu ise titanın kendisi olacak,isteksizce.

Severus suskun ve donarak dinledi kehaneti,Thikiankas tekrar oturdu ve eski haline döndü.Severus hızla aşağıya indi.Kheironla bir süre bakıştı ve Kheiron sordu:
"Ne oldu?"
"Pek birşey anlamadım ama 5 kişinin büyük acı çekeceği kesin."diyebildi ve kehaneti tekrar düşündü..
 
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: brisingr - 10 Nisan 2010, 23:13:46
Wov.. Ben çok beğenmeye başladım, devamını sabırsızlıkla bekliyorum ve evet sonunda uzun bir bölüm yazmışsın :)
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 11 Nisan 2010, 01:07:10
çok teşekkürler,artık bundan sonra uzun yazmaya gayret edicem :)
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Black Helen - 13 Nisan 2010, 20:21:01
Vay canına. Bir PJ uyarlaması daha. İlk bölümden itibaren istikrarlı bir güzelleşme var. Son bölümde ise kehanet süperdi.Giderek bölümlerin uzunluklarını arttırman çok iyi.Umarım bu tatda yazmaya devam edersin.Eline sağlık...
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 13 Nisan 2010, 21:08:01
çok teşekkürler,kehaneti bulamk için çok düşünmüştüm,beğendiğine sevindim ;D
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 13 Nisan 2010, 22:48:23
8.Bölüm:Küstah Tanrının Salak Adamları
  Kheironla Severus tozlu sokaktan çıkmış,düşünceli şekilde Roma sokaklarında yürüyorlardı.Kheiron uzun süre bekledikten sonra:
“Demek beş kişi,hmm.Bu savaşın yine titanlar yüzünden çıkacağını tahmin etmiştim,ama hangi titan?”
“Titanlarla tanrıların araları hep böyle midir?”
“Evet,Kronos Tartarosu boyladığından beri evlat.Titanlar tekrar dünyaya hükmetmek istiyor,ama ne garip ki,titanları kudretli tanrıların yerine senin gibi melezler durduruyor.”
“Peki kehanetteki beş kişiyi,bunlardan birininde ben olduğumu varsayarsak geriye kalan dört kişiyi nereden bulucaz?”
“Bana bakma,bu senin kehanetin.O dört kişiyi senin bulman gerek.,ama bunlar normal insan değil,melez olmak zorunda”
Severus ellerini açarak:
“Yani samanlıkta iğne aramak gibi birşey.”
“Pek sayılmaz,melezler birbirlerini gördüğü anda birbirlerinin yarı-tanrı olduklarını anlarlar,yani bu görev senin için zor olmaz.”
Severus onayladı ve biran önce bu şehirden ayrılıp kulübeye gitmek istiyordu.Çünkü içinde kötü bir his vardı.
 Ve Severusun düşündüğü gibi oldu.Onun beklediği saldırı önce yer sarsılmasıyla başladı,bu öyle bir sarsılmaydı ki sanki zemin fırtınalı bir denizmişçesine dalgalandı.Kheiron fikir yürüttü:
Hades!Anlaşılan bize merhaba demeye geliyor.”
Sarsıntı yüzünden Severus yere yapıştı ve burnu kanadı.Cebindeki şimşek 5 metre uzağa düştü.Ve tamda şimşeğin bulunduğu bölümde yer yarıldı.Ve yerin içinden onlarca iskelet çıktı.Severus alaycı bir şekilde:
“Amcamın adamları çok şirinmiş.”
“Bunlar ölmüş insanlar,ama Hades bazen bunları özel meselelerinde de kullanabiliyor.”
O sırada iskeletler saldırıya geçti:Üçü zıplayarak Kheironun üstüne,ikisi Severusa doğru ve diğerleride salakça kılıç sallayarak etraflarında dönüyorlardı.Evet,Hadesin adamları biraz salaktı,çünkü yıllarca yeraltında çürüyerek ve işkence çekerek yaşamak,onları biraz şuursuz yapmıştı,ama savaşmaya gelince,Hadesin verdiği güçle bir gladyatör kadar iyi savaşabiliyorlardı.Severusun silahı onun ulaşamayacağı bir uzaklıktaydı,o yüzden etrafına bakındı.Ve hamur işi yapan bir yemekhaneden fırlamış oklavayı aldı eline.İskeletler pis pis güldüler,ardından çevik hareketlerle ikiside aynı anda Severusa saldırdı.Severus oklavayla birinin hamlesini savuşturdu,ama diğeri Severusun baldırına vurmayı başarmıştı.Severus acıyla yerde kıvrandı.Yerde yatarken göz ucuyla da Kheirona baktı,sentor halini almıştı.Elindeki yayla,boynuna sarılmış iskelete vuruyordu,diğer iki iskelet ise onu bir at sanmış,belinde hopluyorlardı.Severus tekrar düşmanlarına döndü.İki iskelet adam ona yerdeyken kılıç salladı ama Severus hızlı refleksleriyle yana yuvarlandı.Ardından ayağa kalkıp iskeletin birine yumruk attı,ama bu yaptığı en büyük hataydı.Çünkü iskeletin kemikleri o kadar sertti ki Severusun parmağının biri kırıldı.Ardından iskelet gülerek kılıcıyla Severusun yüzüne doğru savurdu.Severus kafasını on santim geriye çekmeseydi şu an Hadesle yüzyüze olabilirdi.Ama kafasını çekmesine rağmen yüzünü kesmişti ve yanağında kanlar aktı.İşte Severus o anda öfke patlaması yaşadı.Tüm gücüyle bağırdı ve o an bütün bulutları kontrol altına aldı.Gözü dönmüştü,gökyüzüne baktı ve o an bulutlara emretti.Ve istediği de oldu.O an bir kaos yaşandı.Ard arda gelen yıldırımlarla inanılmaz bir ışık beraberinde geldi.Ama Severus iki metre önündeki yıldırıma bile aldırış etmeden pis bir gülümsemeyle seyretti.Düşen her yıldırımla berbaber kendinde güç buluyordu.Ardından yıldırımlar kesildi.Koşarak Gökyaranı eline aldı.Ardından iskeletlere seslendi:
“Sıra bende!!”
  Ama önündeki manzara çok şaşırtıcıydı.Önünde köpekleri yıllarca doyuracak kadar etrafa yayılmış kemik duruyordu.Kheiron belindeki kemikleri atarak:
“Evlat,beni bile korkuttun.Ama hala özel güçlerin olmadan zayıfsın.Bu arada Hadesinde senin hakkındaki düşüncesini öğrenmiş olduk.Umarım onunlada titanlar kadar uğraşmayız.”
Bu sözünden sonra yerin yüzlerce metre altından soğuk ve ürkütücü bir kahkaha geldi.Severus Kheirona kızmışçasına bakarak:
“Ben düzinelerce iskeleti paramparça ettim ama sen hala beni eleştiriyorsun.”
Kheiron gülümsedi:
“Benim görevim bu.”
Severus ve Kheiron yıpranmış bir şekilde kulübenin yolunu tuttu.Ve arkalarında köpekler onlara teşekkür edercesine havlıyordu..
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 19 Nisan 2010, 18:26:45
                                                        9.Bölüm:Düello ve Garip Misafir
   Her zamanki gibi Severusu yine Kheiron uyandırmıştı:
“Kalk kahraman,seni bugün bir sürpriz bekliyor.”
Severus yorganın altından:
“Eğer bu sürpriz canlanan bir heykel,yada beni doğramaya çalışan hortlak iskeletlerse erteleyebiliriz.”
Kheiron klasik gülümsemesiyle bahçenin yolunu tuttu:
“Masana yemek koydum,yedikten sonra savaş kıyafetlerini giyip gel.”
“Şaklaban kıyafetleri demek istedin herhalde.”
“Mızmızlanmaa!”
Severus biraz yumurta ve öküz eti yedikten sonra kıyafetleri giyinmeye koyuldu.Bu kıyafetlerin içinde nasıl savaşacaktı o?Buna bir çözüm bulmalıydı.Ama şimdilik ondan daha ağır zırhıyla,tayt gibi gelen alt bölümü ve görüntüsünün yarısını kaplayan miğferle idare edicekti.Giyindikten sonra esneyerek dışarı çıktı,güneş çok parlıyordu.Bahçesindeki antreman aletlerini gördü ve bir kez daha bunların çilesini çekeceğini anladı.Bahçenin ortasında Kheiron kılıcını döndürerek:
“Evlat,benim en sevdiğim ve bana göre kullanışı en kolay silah ok ve yaydır.Ve senin bunu öğrenmeni çok isterim.Tamam,belki eline şimşeği aldığın zaman iyi savaşabilirsin ama onun olmadığı zaman ne yapacaksın?”
“Şimşeği bulmaya çalışırım.”
“Sen onu savaş sırasında bulmaya çalışırken düşmanlarında bulmanı bekler zaten.Neyse,misafir gelene kadar biraz kılıç kullanımın üstünde çalışalım.”
“Sen bilirsin.”
Kheiron konuşma bittikten sonra kulübenin deposuna gitti.O depoda en az yirmi savaşçıyı donatacak kadar malzeme vardı.Kulübeden çıktığında belinde büyük bir torba taşıyordu.Torbayı yemyeşil çimenliklere serdi ve açtı.Severus işte o zaman tam olarak uyandı.Orada sırasıyla hançer,mızrak,tırpan,korsan kılıcı,Artemisin yayının şekline çok yakın bir yay,uzunca bir mızrak,klasik Yunan askerlerinin kullandığı kılıç ve daha şimdi anlatmakta zorluk çektiğim bir çok silah.Kheiron sanki pazardaymış gibi:
“Seç birini.”dedi.
Severus hala ağzı açık bir şekilde:
“Hepsini seçebilirmiyim?”
“Bencee Yunan kılıcından başlayalım.”
Dedi ve eline aldı.Kheiron kılıçla Severusa mini-şov yaptı.Hareketleri gösterirken de savaşırken nasıl kullanılacağını,hangi hamleye karşılık hangi hamlelerin yapılacağını anlattı.Ardından kılcı ters çevirerek Severusa verdi:
“Bir düello yapalım.Bakalım gerçek bir savaşçı karşısında neler yapacaksın?”
“Bir senden dayak yemediğim kalmıştı.”
“Orası belli olmaz.”
dedi ve kendine bir kılıç kaptı.Kheiron rakibi selamladı ve ilk hamleyi yaptı.Boy avantajını kullanarak kılıcı yukarıdan savurdu ama Severus sendeleyerek hamleyi durdurdu,sonra kendisi atağa geçti ve Kheironun bacaklarına çalıştı.Kheiron bir anda şahlandı.Severus bu hareketi hiç beklemediği için yere düştü.Kheiron ön ayaklarıyla Severusu hedef aldı.Ama Severus geri sıçradı,Kheiron bunu fırsat bilerek ard arda hiç bekletmeden Severusun başına salladı kılıcını,ama Severus kılıcı ile koruyordu kendini,ama daha ne kadar dayanacaktı bilemiyordu.Kheiron hala kafasına kafasına indiriyordu,Severus doğru zamanı bekledi ve Kheironun son hamlesini de önledikten sonra üstüne tüm gücüyle zıpladı.Kılıcını mızrak fırlatma pozisyonunda tuttu ve Kheironun tam yüzüne doğru savurdu.Bu hamleyi beklemeyen Kheiron kendini bir iki metre geriye çekti ve konuştu:
“İyi hamleydi,ama savaşırken kılıcıma bakıyorsun,o yüzdende saldırılarımı geç savuşturuyorsun,fakat düşmanının tam gözlerinin içine bakmalısın,çünkü savaşçının nasıl hamle yapacağı gözlerinden bellidir.”
Severus nefes nefese olduğundan cevap veremedi.Bu nasihati bir kenara yazdı.Biraz soluklandıktan sonra kılıcına konsantre oldu,sanki vücudu ile bir bütünmüş gibi düşündü,kılıcı Kheirona doğru tutttu ve hızlı adımlarla ona yürüdü.İlk hamleyi yukarıdan vuracakmış gibi yapıp alttan yokladı,Kheiron savuşturdu,düelloda ilk defa Kheiron savunma yapıyordu,Severus bekletmeden,ard arda farklı yerlerden ona saldırıyordu,ardından Kheiron bir açık verdi ve Severus ona saldırmak yerine kılıcına sertçe vurdu,Kheironun kılıcı uçtu,Severus parmakları üstüne çıkarak  kılıcını onun boynuna doğrulttu ve güldü:
“Kazandım!”
“Evlat,savaşta düşmanını öldürmeden asla kazanamazsın.”
Dedikten sonra aniden iki eliyle Severusun kılıcını kaptı ve az önceki durumun tam tersi oldu.Severus yüzünü buruşturdu ve pes etti.
  Düello bitmişti,biraz dinlendiler.O sırada Severus birşeyi farketti.Güneş daha da büyümüştü ve daha da parlamıştı.Ama bunu ona söylemedi çünkü göz yanılsamasıdır heralde dedi içinden.
  Birkaç saat daha çalıştılar ardından Severus yine güneşe baktı,eski halinin iki katı olmuştu,sıcaktan terlemeye başladı ve dayanamadı:
“Hey Kheiron,kafayı yedim heralde çünkü güneşin gitgide büyüdüğünü görüyorum.”
“Hayır,kafayı yemedin.Çünkü onu çağıran benim.Misafirimiz geliyor.”
Severus Kheirona alay edermişçesine baktı:
“Ne!?Misafir dediğin güneş miydi?Aa,dur bir dakika.Sen bana güneşin doğuşunu ve batışını konrtol eden bir tanrının olduğunu söylemiştin.Yoksa..”
“Evet evlat,Güneşin ve şiirlerin tanrısı Apollon.Aslında Artemisle beraber gelicekti ama  Artemisle bu aralar kavgalılar,Aynı ortamda bulunmuyorlar.Onlar aslında her zaman kavgalı ama neyse.Neden çağırdım diyecek olursan sana okçuluk hakkında ince bilgiler vermesi için ve biraz da yaklaşan savaş hakkında aydınlatılman için.”
Bu sözleri söylerken güneş biraz daha yaklaştı ve etrafı gereğinden fazla aydınlattı..
 
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 19 Nisan 2010, 18:30:59
                                                           10.Bölüm:Şiir Tanrısı(!)
  Güneş neredeyse kulübenin çatısına kadar dayanmıştı.Severus cehennemde gibiydi.Gözünü kapamıştı ve her yerinden boncuk boncuk ter akıyordu.Güneş en sonunda çimlere indi.Sizin kulübenizin ortasına bir Güneş indiğinde nasıl bir tepki verirseniz Severusta o an öyle bir tepki vermişti.Güneşin ısısı ve ışığı dütü.O an Severus belkide hiç ummayacağı bir manzarayla karşılaştı.Güneş meğerse bir at arabasıymış!Kheiron bir yandan Apollonu süzerken:
“Dediğim gibi evlat,Güneş Apollonun aracıdır.Onu istediği şekile sokabilir,ona kalmış bir şey.Ben en son gördüğümde tahtadan yapılmış bir atın üstündeydi ama at arabasına çevirmiş.”
Severus şaşkınlığını yeni atmıştı ve arabayı süzdü:
 “Havalıymış.”
Severus Apollona baktı.Heykellerde gördüğü kadarıyla yakışıklı ve kaslıydı.Ama gerçek görüntüsü on kat daha yakışıklı ve havalıydı.Siyah saçları rüzgara karşı kalkmış,çenesinde hafif bir keçi sakalı,ve gözleri sapsarı biçimdeydi.Üstünde ise klasik eski Yunan giysisi vardı,tek omuzdan tutturulmuş bir giysi.Apollon selam verdi ve bir haiku patlattı:
Gezerim gündüzleri her yeri,
  Işık saçarım,eritirim kalpleri
  Ve ustaca sürerim dörtnala güneşi!
"
Severus yüzünü buruşturdu ve Şiirlerin tanrısına:
“Keşke şiirlerin de güneşin kadar sıcak olsa.”dedi
Kheiron şaşırmış bir şekilde Severusa dönerek:
“Yoo,bence gayet iyiydi,çok iyi bir ahenk yakalamıştı ve..”
Apollon elini kaldırdı ve üzgün bir şekilde:
“Önemli değil Kheiron.Aslında haklısın kahraman,O kahrolası günden beri lanetlendim.Neymiş efendim,Olimposta canım sıkıldı diye lirimle şarkı söylemişimde o yüzden bi daha düzgün şiir yapamazmışım.Ah baba,neden beni cezalandırdın anlamıyorum.”
Kheiron:
“Efendim,belkide Zeusun o gün kızma sebebi en kahraman oğullarından biri olan Heraklesin öldüğü güne denk gelmesidir.”
“Ben nerden bilebilirdimki?Neyse,asıl konumuza dönelim.Savaş yaklaşmakta,tanrılar kendilerini hazırlıyor,ve unutmaki melezler tanrıların gizli silahlarıdır.Sana nasıl ok ve yay kullanılacağını öğreteceğim.Önce bir hedef  belirleyelim.”
Dedi ve elini kaldırdığı anda iri karınca büyüklüğünde bir hedef tahtası belirdi.Apollon eline en sevdiği yayını ve okunu aldı.Sanki bunu binlerce kez yapmış gibi(zaten binlerce kez yaptı).Ve oku ustaca ve yumuşak bir şekilde fırlattı.Ama hedefe değil,hedefin biraz önündeki çimlere.Ve bunun nedenini açıkladı:
 “Eğer ordaki böceği vurmasaydım,karınca evine yemek götüremeyecekti.Ben çok hassas ve duygulu bir tanrıyımdır.”
Severus aslında çok etkilendiği halde belli etmeden:
“Artık böcek meselelerini bir yana bırakıp hedefe dönsek?”
“Olur”
O an Apollon en usta okçunun bile bir atış yapabileceği zaman arasında on kez hedefi üst üste tutturdu.Ardından bir parmak şıklatmasıyla tüm oklar kayboldu.Kendi kendini biraz övdükten sonra:
“Hadi bakalım.Sıra sende.Unutma.Buradaki kilit kelime:Odaklanmak,gerisi kendiliğinden gelir.Aslında bütün herkes Artemisin benden daha iyi bir okçu olduğunu söyler.Sakın inanma!O oklarını sadece vahşice öldürmek için kullanır.Ama bense şiir gibi atışlar yaparım.Okum rüzgara şarap gibi gelir.Ve hedefe..”
“Artık vurabilirmiyim?”
“Pardon.Sen devam et”
 Severusa onun için kendi hazırladığı ok ve yayı verdi.Severus hedefe baktı.Ama görmekte bile zorluk çekiyordu.Ve Apollondan rica etti:
“Ya şey,ben hedefi görmekte bile zorlanıyorum.Bu hedef sana göre kolay,ben onu dibinden bile vuramam.Bana göre olan kolaylardan başlasak?”
Apollon:
“Sen bilirsin.”
Dedi ve ağacın birine hedef tahtası çizdi.Tabiki tek elini kaldırması yetti.Severus oku eline aldı.Yayı biraz süzdü.İnanılmaz derecede güzel bir yaydı bu,yayda işlenmiş güneş,lir,yunanca şiirler ve daha bir sürü onun anlam veremediği şeyler vardı.Okun ucundaki tüyleri sıktı,yayı gerdi,oku elinden hafifçe bırakiyim derken yayı sabit tutamadı ve ok gökyüzüne karıştı.Apollon bir kez daha denemesini söyledi ve şunlarıda ekledi:
“Ok ve yay kadın ile erkek gibidir,Kadın yaydır ve herzaman erkeğe yön verir.Ona nereye gitmesi gerektiğini söyler ve erkekte kadınını dinler.O yüzden yayı sen yöneticeksin,okuda yay yönetecek.Şimdi dene bakalım.”
“Neyy?!”
“Ya fırlat gitsin.”
Severus omuz silkti ve oku bir kez daha bıraktı.Bu sefer daha da yaklaştı.Hedefin on metre yanındaki bir ağaca sapladı.Umutsuzca düşündü,acaba hedefi nasıl tutturacaktı?Yeteneği yoktu işte.Atamıyordu!Ama eğer yeteneği yoksa Apollonun bunu bilmesi gerekirdi.Nede olsa tanrıydı.Buna rağmen neden Apollon  işini bırakıp ta kulübeye kadar onu eğitmeye gelmişti.Apollona baktı.Tanrı gülümsedi ve göz kırptı.Tam o sırada Severus kafasında onun yumuşak sesini duydu:”Sen Zeusun oğlusun!”Severus bunun atış yeteneğiyle ne ilgisi olduğunu düşündü.Tabi yaa!Zeus havayı yönetebilirdi.Ve doğal olarak bunu oğluda yapabilirdi.Okun nereye gideceğine kendi rüzgarıyla karar verebilirdi.Havayı kontrol edebilirdi!Severus birden kendine gelerek:
 “Tamamdır,bir kez daha deniyelim.”dedi.Severus yayı sımsıkı kavradı ve doğrulttu.Oku eline aldı,o an tüm havayı hissetti,oku rüzgara teslim etti.Gözlerini kapatarak mırıldandı”Ağaca doğru git!”Ve rüzgar söz dinledi.Severusun arkasından esen rüzgar oka yön verdi ve doğruca ağaca gitti.Vee tam isabet!!Ağaç hafifçe sallandı.Apollon parlak ve sıcak gülümsemesiyle:
“İşte benim kardeşim.Kendine yeni bir stil yaptın:Oku rüzgar yönetti,dahice!”
   Kheiron ne kadar durumu pek anlayamasada onun artık okta başarılı olmasına sevindi.Apollon ve Severus biraz daha çalıştılar,Kheiron ise kulübeye girmişti.Apollon etrafına baktı ve kimsenin olmadığını görünce yumuşak sesiyle:
“Benden bugünlük bu kadar,ama gitmeden önce seninle biraz konuşalım.Biliyorsun,Bir savaş yaklaşıyor,ve düşmanlar tahmin ettiğimizden daha da güçlü olabilir.O yüzden tanrıların tek umudu sen ve dört arkadaşın.”
“Kehaneti biliyormusun?”
“Tabiki de,nede olsa ben bir tanrıyım,olsun o kadar bilgimiz.Şunu unutma,ben zor zamanlarında mutlaka yanında olacağım.Ve diğer on tanrıda seni destekleyecek.Sen tarihe adını yazdırıcaksın.Şiirlerde ve hikayelerde adın geçecek.Herkes seni konuşacak,sen kahraman olacaksın.Eee,en azından ben böyle umuyorum.”
“Sağol.Ama ben hala kendime güvenemedim,bende Titanları durduracak ve insanlığı kurtaracak güç varmı,bilemiyorum.”
“Kendine güvenmelisin,koskoca Apollon sana güveniyor,burda boş konuşmuyoruz heralde.Neyse Zeus beni bekler.Toplanıp savaş hakkındaki bininci konuşmamızı yapacağız.”
“Tamam.Siz tanrılara kolay gelsin o zaman.”
“Sağol.He bu arada,amcam sana bulaşmış duyduğuma göre.Hadese karşı tedbirli olsan iyi olur,çünkü sağı solu belli olmaz.Neden böyle yaptı anlayamıyorum?”
“Önemli değil.Ben üstesinden gelirim.”
Apollon bay bay dedikten sonra arabasına bindi ve eski yerine doğru yol aldı.Severus güneşe el salladı.Güneşe el sallaması biraz garip oldu ama aldırış etmedi.Onun tek düşündüğü kehaneti ve onu bekleyen savaştı.Kulübenin yolunu tuttu ve kendini yatağa atıp bir dahaki günün nasıl geçeceğini düşünerek uykuya daldı..

Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: brisingr - 19 Nisan 2010, 18:34:10
Yine güzel bir bölüm daha... Kheiron ile Severus'un antremanını Brom ile Eragon'un antremanlarına benzettim :) devamını bekliyorum.
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 19 Nisan 2010, 18:40:28
teşekkürler,uzun zamandır yazamıyodum,internetimde bir sorun vardı,ama şimdi iki bölüm birden koydum ve büyük ihtimalle yarında diğer bölümü koyacağım :)
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 22 Nisan 2010, 22:39:58
                                                                       11.Bölüm:Kızgın Titan
  Severus ertesi günki antremandan sonra kan ter içinde kalmıştı.Artık kendini bir savaşçı gibi hissediyordu.Tabi bunun iyi yanlarıda vardı kötü yanlarıda.Kötü yanlarından biride her gün antreman yapmaktı.Kheiron o günki sıkı antremandan sonra ava çıkmaya karar verdi:
 "Hiç et kalmamış,Ben biraz domuz,bulursam geyik,eğer mucize eseri çıkarsada boğa avlamayı düşünüyorum."
Severus hergün kulübede kalmaktan sıkılmıştı ve avı duyunca gözleri parlamıştı:
 "Yanına beni de al,bi yardımım dokunur:yayını taşırım,hayvan gördüğümde sana söylerim.Lütfen,koskoca Zeusun oğlu kulübeye hapsolmuş durumda."
 "Olmaz evlat,böyle bi ormanda avlanmak son derece tehlikelidir.Avlamak isteyen kişi Zeusun oğlu olsa bile.Ayrıca senin için bu ormanla ilgili başka planlarım var.Zamanı gelince anlatacağım."
 Severus Kheironun sözlerinden sonra ormanı süzdü.Gerçektende dıştan biraz ürkütücü gözüküyordu.Ağaçların boyu en az yedi metre vardı ve dalları her an birini vurabilirmişçesine sallanıyordu.Sonra biraz daha düşündükten sonra Kheirona hak verdi.Kheiron gitmeden önce:
 "Kulübeye gir ve kapıyı sıkıca kapat.Ne olur ne olmaz,üçüncü bir saldırıdan sağ çıkamayabilirsin."
Dedi ve sağ elinde ok torbası ve sol elinde yayıyla gözünü kırpmadan ormana daldı.Severus yalnız kalmıştı.Tam kulübeye gidiyordu ki içini garip bir his kapladı.Bir anda başı döndü,etrafı bulanık görüyordu.Dizlerinin üstüne düştü,kasları tamamen gevşedi ve dudakları toprağa değdi.Severus ölmüşçesine bahçenin ortasında yatıyordu..

                                                             .  .  .

  Kızın saçları sapsarıydı.Gözleri masmavi ve yüz yapısı inanılmaz derecede düzgündü.Üzerinde savaşçı kıyafeti vardı ama hiç savaşmış gibi bir hali yoktu.Yayını omzuna takmış kocaman bir dağı tırmanıyordu.Dağı gördüğü anda yüzü tebessümle kavuştu.Sanki yıllardır gülümsemiyordu.Yolcu çantasından minik bir düdük çıkardı ve ustaca bir biçimde çaldı.Çaldıktan iki dakika sonra yer sallanmaya başladı ve kızın üzerine doğru gelen bir ejderha belirdi.Bu ejderhanın en az kırk tane kafası vardı.Ama kız hiç ürkmüşe benzemiyordu.Ejderha sanki kızın düdük çalışına cevap verir gibi ağzından gökyüzüne doğru alev püskürdü.Kız ejderhanın başını okşadı ve ince sesiyle konuştu:
 "Seni görmeyeli yıllar olmuştu.Çok büyümüşsün,kardeşlerim sana iyi bakmış."
Ardından koşar adım dağın biraz daha yukarısına çıktı.Kız dağa bir kez daha göz gezdirdi.Dağ çok görkemliydi,belkide Olympustan sonra en görkemli dağ olabilirdi.Dağda ara ara antik kalıntılar gözüküyodu ama dağın en garip özelliği,dağın en tepesinde gökyüzü ile birleşmesiydi.O sırada kız yılların özlemini gidermiş bir şekilde mırıldandı:"Tamalpais".
  Yuvasına varmıştı.Evin kapısında onu üç kız kardeşi bekliyordu.Kızlar kardeşlerini görünce bağırdı:
 "Zoé!Döndün.Av nasıl geçti?"
 "Her zamanki gibi.Tanrıça Artemis bizi erken bıraktı.Ama yakın zamanda yine buluşacağız.O zamana kadar burada sizlerce olacağım."
Kılzardan biri:
 "Bizde burada Hesperidlerle birlikte vakit geçirip Ladonu eğitiyorduk."
 "Ladonu gördüm.Çok büyümüştü,ayrıca ben en son gördüğümde başı yirmi taneydi."
Zoé durakladı.İçini bir karamsarlık kapladı.Kızkardeşlerine dönüp isteksizce sordu:
 "Babam nasıl?"
 "Her zamankinden çok daha kızgın.Eskiden bir saat içinde iki kez bağırırdı.Ama artık bıkmış gibi ve çok yıpranmış.Hep bağırıp çağırıyor.Ona gözüksen iyi olucak.Bellki yumuşayabilir."
Zoé bu teklifi isteksizce onayladı ve harabelerin bol olduğu yere doğru yürüdü.Yani gökyüzünün Tamalpais Dağıyla birleştiği yere..Size o Zoé nin korkunç şekilde baktığı manzarayı anlatayım.Harabelerin ortasında bir kara hortum vardı ve hortumun altında ise yüzü ağlamaktan beter durumda,iki elini havaya kaldırmış gökyüzünü taşıyan bir Titan duruyordu.Üstünde bir çeşit yunan ipeğinden yapılmış ama çamur,kan,ve tere bulanmış giysi vardı.Tek dizi üstünde duruyordu.Zoé babasına yaklaştı ve hafif bir sesle:
 "Baba,ben geldim."
Tanrı Titan onu süzdü.Sanki onu bir yerden hatırlıyomuş gibi baktı ama o yüz ifadesi bir anda feryatlarla yer değiştirdi:
 "YETER ARTIIIKK!DAYANAMIYORUM.SENİ GEBERTECEĞİM ZEUS!!!!."
Zoé bir kez daha babasına seslendi.Bu sefer babası onu gördü.Ve acılar içinde ama aynı zamanda küstahca:
 "Sevgili kızım,sen mi geldin?Sana ihtiyacım var,bana yardım etmelisin,lütfen.AAAAHHH!!"
Zoé babasına acıyordu:
 "Sana yardım edeceğim baba."
Titan hemen kızı yanına çağırdı ve bir şeyler fısıldadı.Kızın gözleri faltaşı gibi açıldı ve babasına artık acıdan çok kızgınlıkla bakıyordu:
 "Benden bunu bekleme baba!Bunu yapamam.Lütfen"
Bu sefer Zoé yalvarmaya başladı.Ama Titan düşüncesinde kararlıydı.Ejderha Ladon tehlikeyi anladı ve kırk başının otuz tanesini dağın tepesine çevirdi ve alev püskürttü.Ama artık çok geçti.Zoé çığlıklar atıyordu.Olan olmuştu..
 "Severus!Uyan.Severus!Ne oldu sana?"
Severus üzerine üç kova suyun dökülmesiyle uyandı.Kheirona anlatıcağı ve soracağı çok şey vardı.Uyanır uyanmaz etrafına bakınmadan Kheirona nefes almadan anlattı:
 "Kheiron,sen gittikten sonra biri yada birşey beni bayılttı ve rüya gibi birşey gördüm.Ama rüya olduğunu sanmıyorum,çok gerçekçiydi,sanki oradaydım."
 "Yavaş ol evlat.Kendini yorma,demek bir rüya gördün.Bu rüyanın hayal olduğunu sanmıyorum çünkü biri seni bayıltmış ve bu rüyayı görmeni istemiş.Anlat bana."
Severus birden başının döndüğünü ve ağrıdığını hissetti ama aldırış etmedi:
 "Sana herşeyi anlatacağım ama öncelikle bir şey sormam gerek.Tamalapalis dağında gökyüzünü taşıyan biri var mı?Ve aynı dağda yaşıyan Zoé diye bir kız var mı?"
 "Hmm.Sanırım Tamalpais dağını kastediyorsun.Evet orası Zeusun bazı düşmanlarını cezalandırması için kullandığı dağdır.Rüyada orayımı gördün?"
 "Evet!Peki gökyüzünü taşıyan kim?"
 "O Titanın adı Atlastır.Zeus onu cezalandırmak için Gükkubbeyi taşıması için görevlendirmiştir."
Severus Atlas ismini kafasında binlerce kez tekrarladı ve dalgın bir şekilde:
 "Düşmanımız belli oldu Kheiron:Tanrı titan Atlas!"..
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 25 Nisan 2010, 20:19:06
                                                             12.Bölüm:Tehlike
 Severus gördüğü rüyayı heyecanla Kheirona anlattı.Kheiron dinledikten sonra uzunca düşündü,sakalını karıştırdı.Severusa biraz daha nektar verdikten sonra:
 "Zeus Atlası Olimposa saldırdığı için cezalandırdı.Aslında onu Tartarosun en dibine atması gerekirdi,babamın yanına."
 Severus o sözleri duyar duymaz iyileşmesi için içtiği nektarı döktü ve şaşkın bir şekilde:
 "Babamın yanına derken?"
 "Evlat,Titan Kronos benim babamdır.Ama bunla pek övündüğüm söylenemez.Neyse asıl konuya dönelim.Dediğim gibi,Atlas çok hain ve sinsi bir tanrıdır.Kazanmak için kızını bile kullanabilir.Ve zaten öylede yapmış.Oraya er ya da geç varmalısın.Tabi dört arkadaşını topladıktan sonra."
 "Desene işimiz yaş."
 "Karamsar olma,senin gibi yarı-tanrılar ne yollardan geçti dünyayı kurtarmak için.Mesela Herkül ona verilen görevdeki altın elmayı almak için Atlasın yanına gitmiştir.Ardından Atlas onu tuzağa düşürerek gökyüzünü ona taşıttırmıştır.Ama ben bu savaşta Atlasın yalnız olacağını düşünmem,zaten tek başına gücü yetmez.Mutlaka bir planı vardır.”
 Konuşma bittikten sonra ikisi biraz daha çalıştılar.Severus çalışma bittikten sonra dinlenmek için kendini yeşil çimlerin üstüne bıraktı.Gökyüzüne baktı..Demek onu bile taşıyan biri vardı.Kimbilir daha nasıl ilginç bilgiler öğrenecekti tanrılar hakkında.Ve babası hakkında..Sonra kardeşlerini düşündü:Herkül,Perseus.Acaba onlar gibi kahraman olabilecekmiydi?Ya da tarihte adı hiç anılmayıp karanlıkta sönecekmiydi?O böyle düşüncelere dalıp gitmişken Kheiron Severusun hemen yanına onun giysilerini fırlattı.Bunlar gezi kıyafetiydi.Severus merakla sordu:
 “Nereye gidiyoruz?”
 “Ben değil,bu sefer sen tek başına yola çıkacaksın.Yavaş yavaş şu melez arkadaşlarını bulsan iyi olur.Romaya gidiceksin.”
 “Sonunda düzgün bir görev verdin.Peki sen neden gelmiyorsun?”
 “Yapmam gereken birkaç iş var.Hem sen istemiyormuydun tek başına gezmek?”
 “Haklısın.Ben hemen giyiniyim.”
Severus üstünü giyindi.Cebine hala nereden geldiğini bilmediği,ama babasının sembolu olduğunu bildiği eşyayı cebine koydu:”Gökyaran”.Yayını ve oklarınıda aldıktan sonra Kheirona veda etti onu bekleyen tehlikeye doğru yola çıktı
                                                               .  .  .
  Olimposta,tanrıların salonunda koyu bir tartışma vardı.Herkes birbiriyle hararetli bir şekilde konuşuyordu.En sonunda Zeus tartışmaya son verdi:
 “Sessiz olun!Biz şu an burda tartışırken Atlas bir ordu hazırlıyor olabilir.O yüzden savaş üzerine yoğunlaşsak daha iyi olur.”
Ardından herkes Zeusa hak verdi.Poseidon okyanusları andıran derin gözleriyle Zeusa baktı:
 “Umarım Severustan haberleri yoktur.Eğer haberleri varsa çok kötü olur.”
Zeusun yüzündeki kızgınlık ifadesi geçmişti:
 “Sanmıyorum.Kheiron onu sır gibi saklıyor.”
Evlilikler tanrıçası ve Zeusun eşi Hera Severusun ismini duyduğu anda yüzünü buruşturdu ve:”Umarım bulurlarda geberir.”diye fısıldadı.Bir süre sessizlik oldu.Ardından Hephaistos sessizliği bozdu.Onun iki bacağıda çarpıktı ve tanrılar arasında en çirkiniydi.Onun karısının ise güzellik tanrıçası Afroditin olduğunu duyan herkes çok şaşırırdı.Yüzü buruş buruş ve çiziklerle doluydu.Ama vücut yapısı oldukça gelişmişti(Her gün demir dövdüğü için olsa gerek).Şunları söyledi Zeusa:
 “Zeus,ben yaklaşan savaş için zırhlar,silahlar ve metalik-askerler yapabilirim.Ayrıca Severus içinde ona uygun zırh geliştirebilirim.”
 “İyi fikir Hephaistos.Colossuslar savaş için bize yardımcı olabilir.Ayrıca Artemis,sende avcılarını toplayıp düşman için ordu hazırla.”
Yaşını küçük göstermeyi seven Artemis,Yirmi yaşında genç bir kız gibi gözüküyordu.Ama oldukça çevik ve hareketliydi.Babasına yanıt verdi:
 “Olur baba,ama avcılarımın en başında gelen Zoé bizim için büyük bir kayıp olucak.”
Oldukça kendini beğenmiş ve kibirli olan savaş tanrısı Ares,her zamanki gibi her an savaşa girebilecekmiş gibi zırhları ve mızrağıyla tahtında oturuyordu.Oldukça kaslı elini havaya kaldırarak:
 “Bence bu boş işlerle uğraşmamalıyız.Direk savaşmak gerek.Düşmanları gafil avlamalıyız.Hemen saldırmalıyız!”
Zeus bu sözlere karşılık:
 “Her şeyin zamanı var Ares.Ayrıca sende ordunu topla,her zaman hazırlıklı olsunlar.”
Bilgelik tanrıçası Athena,giydiği miğferin içinden bile parlayan gri gözlerini Arese dikip,sakin ve her zamanki gibi bilgece konuştu:
 “Atlas kurnaz bir titandır.Bence hepimizi oyalayacak bir planı var.O bizi oyalarkende,boş kalan Olimposa bir kez daha saldıracaktır.”
Poseidon Athenaya hak verdi.Sağ elindeki üç başlı görkemli yabasını sıkıca tutuyordu.En sonki toplantıdan sonra biraz daha yaşlanmış gibi duruyordu(Poseidonun krallığı ne kadar zarar görürse,o da ona doğru orantılı olarak yaşlanır).Zeusun hemen yanındaki tahtından konuştu:
 “Athena haklı.Gözümüzü dört açmalıyız.Her an herşeye hazırlıklı olmalıyız.”
Tanrılar savaş hakkında böylece tartışırken,Salonun kapısını Hermes sert ve hızlı bir şekilde açarak Zeusa doğru koştu:
 “Tanrıların tanrısı Zeus!Sana kötü bir haberim var.”
Zeus daha onu onaylamadan konuştu:
 “Az önce Roma şehrine doğru giden bir canavarlar topluluğu gördüm.İşin kötü yanı,Severusta şehire doğru ilerliyor.Canavarlar Severusa saldırmaya gidiyor Zeus.”
Tanrıların tanrısı Zeus öylece kalmıştı.Haberi duyduktan sonra ağzından sadece şu sözler çıktı:
 “Olamaz!”.. 
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: LegalMc - 25 Nisan 2010, 21:51:47
Alıntı
Colossuslar savaş için bize yardımcı olabilir.

Colossus  ;D Age Of Mythology 4evaaa!
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 25 Nisan 2010, 21:54:44
 ;D Ama Colossus sadece AOM değil,God of War da da çıkmıştı.Benimde oyunda sıkça kullandığım için buraya da koyiyim dedim :zuha
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: LegalMc - 25 Nisan 2010, 22:07:36
Sanki hayatında God Of War oynadın.
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 25 Nisan 2010, 22:23:40
Bi oyunun içinde neler olduğunu bilmek için illa oynamak mı lazım? :hıö
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: LegalMc - 25 Nisan 2010, 22:39:28
Eh genelde :P
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 28 Nisan 2010, 16:34:36
                                                            13.Bölüm:Saldırının İlk Aşaması
  Severus onu bekleyen tehlikeye doğru ıslık çalarak gidiyordu.Kheiron onun Roma Meydanına gitmesini istemişti.Kehanetteki beş kişinin tamamlanması gerekiyordu.Savaş yakındı..Severus kehaneti düşündü.Beş kişi..Büyük acılar çekecekti.Ama şimdi kehaneti düşünmenin sırası değildi.Severus başka şeylere odaklandı.Yaprakları dans edercesine sallanan ağaçlara,yüzünü yalayan rüzgara,gökyüzüne.
  Roma meydanına geldiğinde içi rahatladı.Yolu sağsalim geçmişti.Öncelikle melez arayışına bir meyhaneye girerek başladı.Meyhanenin tavanında örümcekler parti yapıyordu.Eski püskü ve kalitesiz bir yerdi ama içi müşteriyle doluydu.Tabi içindekilere müşteri denebilirse.Köşeye bir yere oturdu.Etrafı dikkatlice süzdü ama bir yandanda cebindeki Gökyaranı sımsıkı kavramıştı.Yanına oldukça şişman ve saçı sakalı birbirine karışmış bir adam geldi.Adam Severusa pis pis bakarak sordu:
 "Ne istersin?Elimde Dionysosun bahçesindeki üzümlerden yapılmış şarap var."
Severus biraz ürktü:
 "Yok,sağolun.Bende birazdan çıkıcaktım zaten."
Adam suratını astı:
 "Sen bilirsin."
Severus burada melez olmayacağını anladı.Zaten umudu yoktu.Tam ayağa kalkıp dışarı çıkacakken az önceki adam masaya bir kadeh şarabı fırlatırcasına koydu.Severus şaşırdı:
 "Ama ben isteme.."
Adam sertçe:
 "Şu masada oturan gönderdi."
Adamın elini kaldırdığı yerde kimse yoktu.Adam bi anlam veremedi:
 "Daha demin buradaydı,gitmiş olmalı."
Severus şaraba baktı.Ama içmeyecekti.Kimden geldiğini bilmediği şarabı içmek hiç akıllıca olmazdı.Hemen dışarı çıkmak için masadan fırladı.Sonra dışarıdan gelen ürkütücü çığlık sesleri duydu.Bu onu daha çok heyecanlandırdı ve dışarı çıktı.Ama gördüğü şey karşısında dondu kaldı.Meydanda en az elli tane insan heykeli vardı.Fakat bunlar sıradan heykeller değildi.Hepsinin yüzlerinde korkunç bir ifade vardı.Severus buna anlam veremedi.Çığlıkların geldiği yere koştu.Gökyaranı cebinden çıkardı.Oraya vardığında insanların delicesine kaçıştığını gördü.Bu kaçışmaların nedeni ise iki tane kadın görünümlü canavardı.Severus uzaktan ne olduğunu anladı:Bu heykelleri yapan o iki kadındı.O iki kadın etraftaki insanların yüzüne baktığı anda insanlar taş oluyorlardı.Kheiron Severusa bu canavarlardan bahsetmişti.Bunlar Gorgonlardı.Ama bunlardan üç tane olması gerekirdi:Medusa,Euryale ve Stheno.Severus daha fazla insanların taş olmasına dayanamadı:
 "Hey!Gorgon bozuntuları.Kolaysa bana gelin!"
 İki gorgon yüzünü Severusa döndü.Severus yüzünü hemen başka bir yere çevirdi.Gorgonlardan biri Severusla alay etti:
 "Sen Zeusun oğlu Severus olmalısın.Sonunda seni bulduk.Senin heykelini yapmak çok zevkli olucak.Ama sana ikram ettiğimiz şarabı içseydin seninle uğraşmak zorunda kalmayacaktık."
Ardından tıslamayla karışık bir kahkaha attı.Diğer Gorgon,kardeşi kadar eğlenmiş görünmüyordu:
 "Senin o pis baban bizim hayatımızı cehenneme çevirdi.Onun yüzünden kardeşim Medusa öldü.Şimdilik onun oğlunu öldürerek intikam alacağım.Ama asıl intikamımı Medusa tekrar doğduğunda alacağım.Değil mi Stheno?"
 "Haklısın kardeşim.Diğer canavarlar gelmeden şunun işini bitirelim."
Severus bozuntuya vermeden:
 "Ama ne yazıkki sizi şimdi öldüreceğim için Medusa nın doğuşunu göremeyeceksiniz."
Stheno ve Euryale ok ve yaylarını çıkardılar.Severusu ok yağmuruna tuttular.Severus bunlarla nasıl mücadele edecekti?Onlara bakamıyordu bile.Hemen bir çözüm bulmalıydı.Ama şimdilik heykellerden birinin arkasına saklandı.Ok atışları çok iyiydi bu Gorgonların.Euryale hızlıca okunu attı ve Severusun saklandığı heykel paramparça oldu.Başka bir heykele sığındı.Bu heykel marul satan bir adamdı.Elinde marulla ağzı açık bir şekilde heykel olmuştu adamcağız.Stheno o heykeli de parçaladı.Severus okuyla karşılık vermeye çalışsada onların nerde olduğunu kestiremediği için oklar oraya buraya gidiyordu.Anlaşılan kolay bir av olucaktı Severus.Her arkasına geçtiği heykel birer birer parçalanıyordu.Severus kaçmaktan yorulmuştu.Aklına gelebilecek en aptalca fikiri denedi.Gorgonlara seslendi:
 "Hey.Teslim oluyorum.Ateş etmeyin."
Severus heykelin arkasından kalktı ve yüzünü Gorgonlara çevirdi,ama gözleri hala kapalıydı.Euryale tıslayarak gülümsedi:
 "Sonunda doğru seçimi yaptın.Şimdi yavaşça gözlerini aç.Bir kerecik bak bize.Ölmeden önce bizi görmek istemezmisin?"
Artık Gorgonların nerede olduğunu biliyordu.Tam karşısında.Ama onlara direkt atış yapamazdı.Gorgonlar hemen oku savuştururdu.Sonra tekrar düşündü ve Apollonun ona hediye ettiği oklarını ve yayını çıkardı.Severus gözünü yavaşça açtı.Ama Gorgonlara bakmadı,gökyüzüne baktı.Gökyüzünün derinliklerine doğru oku fırlattı ve gülümsedi.Euryale sinirlendi:
 "Sen ne yaptığını sanıyorsun.Seni pis me.."
Sözünü bitirememesinin sebebi gökyüzünden başına gelen oktu.Stheno yerde yatan kardeşine bakarak bağırdı.Ardından delice Severusa baktı okunu ve yayını ona doğrulttu ama Severus ondan önce davrandı.Elindeki birbuçuk metrelik Gökyaranı mızrak misali Sthenoya fırlattı,tabi gözünü kapatarak.Atışını bakmadan yapabiliyordu çünkü o Zeusun oğluydu,rüzgarı kontrol edebilirdi.Severusun saldırısına maruz kalan Gorgonlar yerde kan gölünün içinde yatıyordu.Severus ancak o zaman bakabildi yarım saattir savaştığı düşmanlarına.Bu kadınların saçlarının her teli zehirli bir yılandı,dişleri oldukça keskindi.Yılanlar,yani kadınların saçı acıyla kıvranıyordu.Belki saçları ve dişleri iğrenç ve vahçi olmasa çok güzel iki kadın olabilirlerdi.Ama Athena zamanında onları böyle cezalandırmıştı.Severus bir şey daha farketti.Heykeller tekrar insan olmuştu.Demekki insanları taşa çeviren Gorgonlar ölünce,insanlar eski haline dönüşmüştü.Severus hızla Roma Meydanında ayrıldı.Tek başına seyahat iyi bir fikir değildi.Severus bütün canavarları düşündü.Aslında onların çoğunu tanrılar bu hale getirmişlerdi.Bu canavarların kaderiydi.Severus Gökyaranı yerden alıp cebine soktu ve ıslık çalarak geldiği yoldan,lanetler okuyarak döndü..

 
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 30 Nisan 2010, 18:37:43
                                                                   14.Bölüm:Diğer Canavarlar
  Severus koşar adımlarla biran önce kulübeye varmak istiyordu.Orda kalmaktan sıkıldığı kulübeyi şimdi ne kadar özlüyordu.Gökyaranı küçülttü ve cebine attı.Aklına Gorgonların söyledikleri geldi:"Diğer canavarlar".Olamaz..Yoksa dahası varmıydı?Tıslayan iki kadınla zor başetmişti.Diğerlerine katlanamazdı.Artık hızını arttırmıştı.Ormana paralel giden sessiz ve sakin yolda yüz metre koşucuları gibi koşuyordu.Fakat onun lanetler okumadına neden olan sesler gecikmedi.İlk ses bir aslan kükremesiydi.Ama bunun normal bir aslan olmadığı kesindi.Kükremenin ardından bir böğürme geldi.Onun ardından da kulakları tırmalayacak karga seslerinden bin beter bir kuş sesi.Severus Gökyaranı çıkardı,Güneş tepedeyken şimşeği parlıyordu.Havaya girmişti,artık ne çıkarsa çıksın savaşmaya hazırdı.Derin derin nefes aldı.Gökyüzünü düşündü..Onun bu özgüveni karşısındaki canavarlar sürüsünü gördükten sonra bitmişti.İçi karardı,beti benzi attı.Tam karşısında bir sürü ona doğru yaklaşıyordu.Canavarlara gelince,ilk olarak en öndekileri gördü:Bunlar beş taneydi ve köpeğe benziyorlardı,ama normal köpek boyutunun 5-6 katı kadarlardı.Kheironun kulübesine sığmayacak kadar yani,renkleri simsiyahtı.Sanki kömür torbasının içine düşmüş gibi.Ama Severusun asıl korktuğu şey ise o tazıların gözleri idi.Kıpkırmızıydı ve cehennemin ateşini andırıyordu,dişleri Severusu ortadan ikiye ayıracak kadar keskindi.Ayrıca koşarkende etrafına iğrenç iğrenç salyalar saçıyordu.Severus şu kanıya vardı:
 "Amcamın evcil hayvanları olmalılar."
Arkadaki beşliyi görünce canı daha da sıkıldı.O canavarların vücudu normal aslan biçimindeydi.Ama yüzleri,ne insan yüzü,ne aslan yüzü.Yüzüne bakmamaya gayret etti.Ayrıca bu aslanların kanatları vardı,kanatları kırmızıydı ve çok keskindi,ama en korkuncu ise kuyruklarıydı,bunlar birer yılandı ve o kuyruklar diken atıyordu.Kheiron bu canavarlardan da bahsetmişti:Mantikor.Bu on canavarın en arkasında ise bir boğa vardı.Bu boğa normale benziyordu,tabi burnundan her soluduğunda alev çıkması dışında.Herkül bu azgın boğayla savaşmıştı.Bu boğa Girit Boğasıydı.Başını yukarı kaldırdı.Ama kaldırmaz olaydı,üç tane kuş-iblis karışımı yaratık gördü Severus.Bunlar yemyeşildi ve yüzlerinde iğrenç şekildeki gülümseme belli oluyordu.
  Severusa ilk Cehennem tazıları musallat oldu.Hepsi Severusa o alevimsi gözleri dikmişti.Biri birdenbire Severusun üstüne atladı ama Severus sağ atladı.Bir diğeri Severusun arkasına geçti ve onu ısırmaya çalıştı.Severus arkasını hızlıca döndükten sonra Gökyaranla yüzüne vurdu tazının.Cehennem tazısı sersemledi ve Severus o anı iyi değerlendirdi.Gökyaranı tazının açılmış ağzından soktu ve kafasının arka bölümünden çıkardı.Tazı geldiği yere dönmüştü,toz oldu.Diğer ikisi aynı anda pençelerini Severusa salladılar.Severus karşılık veremeden karnı boydan boya kesildi.Acı içinde bağırdı Severus,yere düştü.Bunu fırsat bilen tazılardan biri pençesini havaya kaldırdı ve yerdeki Severusa indirdi.Ama Severus acının verdiği öfkeyle Gökyaranı tazının pençesine soktu şöyle dedi:
 "Hades sizi iyi eğitememiş!!Gökyaranı tat bakalım!"
Son kalan tazıya fırsat vermedi ve bu sefer Severus tazının üstüne atladı.Boynuna sarıldı ve Gökyaranı beline sapladı.Tazı inledi ve toz oldu.Severusun karnı çok kötü acıyordu ve her yeri tazı salyası olmuştu.Daha temizlemeye fırsat bulamadan Mantikorlar saldırdı.Biri Severusa doğru uçtu ve tam tepesine inerek dikenlerini fırlattı.Severus geriye sıçradı ve az önce durduğu yerde on tane diken birikti.Mantikorlar hiç bekletmeden Severusa diken fırlatıyorlardı.Severus bazılarını şimşeğiyle,bazılarını oraya buraya sıçrayarak önlüyordu ama diken yağmuruna daha fazla dayanamadı.Biri koluna saplandı.Bu sağ koluydu,hemen çıkardı ve sahibine doğru fırlattı.Tam isabet!Mantikor kendi dikeniyle toz olmuştu.Severusun aklına bir plan geldi.Dört aslanın üzerine doğru koştu,aslanlar şaşırdı ve diken atmaya başladılar.Severus güç bela savuşturdu ve aslanların tam ortasına geldi.Bekledi,onların atış yapmalarını bekledi.Ve beklediği gibi hepsi aynı anda Severusa diken fırlattılar.Severus tam zamanında eğildi ve şapşal mantikorlar birbirlerine diken fırlatmış oldu.Hepsi toz oldu.Sağ kolu alev alev yanıyordu.Zehirlenmişti galiba.Ama bunu unutmaya çalıştı.Girit Boğası arkada kalmıştı.Ondan önce iblis kuşlar Severusa saldırdı.Severus okunu ve yayını çıkardı.Harpilere nişan aldı ve ard arda fırlatmaya başladı.Ama iblisler o kadar hızlıydı ki sinekler gibi anında yer değiştiriyorlardı.Elindeki ok azalmaya başlamıştı.Harpilerde gittikçe yaklaşıyordu.Harpilerden biri iyice yaklaştı ve kanatıyla Severusa vurdu.Severus yere yapıştı,artık savunmasızdı.Harpilerin üçü birden saldırmak için hazırlandılar.Severusun o an tek birşey diledi:
 "Baba..Yardım et!"
 Tam o anda dileği cevaplanmıştı.Harpileri bir şey durdurmuştu.Severus gözlerini açtı ve gördükleri karşısında şoke oldu.Bir kartal..Devasa ve oldukça görkemli bir kartal..Harpilerin üçüne birden cesurca saldırıyordu.Harpiler neye uğradıklarını şaşırdı bir anda.Ama Severus Harpilerle uğraşırken son canavarı unuttu:Girit Boğası..Burnunda alevler saçarak Severusa doğru koşuyordu.Severus yerden kalkamıyordu.Kolu inanılmaz derecede acıyla ağrıyordu ve kanıyordu.Gözünü kapadı.Bu sefer kimse yardım edemezdi ona.Girit Boğası boynuzlarını Severusa geçirmek için hevesle ona koşuyordu.Fakat Severus şanslı günündeydi.Boğa bir ok yemişti,ama bu Severusun oku değildi.Ormanın derinliklerinde gelmiş ve ustaca fırlatılmış bir oktu.Boğa bir iki sallandı.Severusla burun burunaydı.Boğanın gözü kapandı ve Severusun hemen yanına düştü.O sırada ormandan biri çıktı ama Severus yarı baygındı.Çıkan kişiye bakamadı.Kartal Harpileri öldürdükten sonra Severusu yumuşak bir şekilde sırtına koydu ve kulübenin olduğu yere doğru kanat çırptı.Ormandan çıkan kişi de kartalın gittiği yere doğru yola koyuldu...
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 02 Mayıs 2010, 22:15:21
                                                                 15.Bölüm:Avcı
  Severusu kurtaran kartal binbir güzelliğin üstünde kanatlarıyla rüzgarı yararak uçuyordu.Kulübenin yamacındaki Sentoria Ormanı yemyeşil gözüküyordu.Ormana paralel giden çay,yine yeşillik içinde minik tepecikler.Tabi Severus bu güzellikleri göremiyordu çünkü baygın olarak kartalın sırtında yatıyordu.Kolundaki acı artık dayanılmaz haldeydi.Arada bağırıyordu acıdan Severus.Bu gidişle Mantikorun attığı dikenin zehri Severusu öldürecekti.Kartalda bunun bilincindeydi,daha da hızlandı..
                                                                 .  .  .

  Kheiron kulübenin bahçesinde,gözünü taşlı yola dikmiş bakıyordu.Severus geç kalmıştı.Kheiron yaptığı bu hatayı anlamıştı.Onu tek başına bir göreve yollamıştı,hem de daha eğitimi tamamlanmadan.Kheiron titreyen sesiyle şöyle dedi:
 "Nerde kaldın evlat?"...
  Bir iki saat sonra hava iyice kapanmıştı.Güneş gökyüzünden elini eteğini çekmişti.Kheiron iyice sabırsızlanmıştı,bir o yana bir bu yana hızlı adımlarla yürüyordu.Fakat en sonunda gökyüzünde gördüğü şeyle içine umut doldu.Gökyüzünde gördüğü siyah beyaz,derin bakışlı,normal bir kuşun 4-5 katı,görkemli bir kartaldı bu gördüğü.Gökyüzünün hakimi benim!dercesine bağırdı devasa kartal.Kheironun ağzı açık kalmıştı:
 "Bu imkansız!Bu..bu Zeusun kartalı."
  Kartal kulübenin bahçesine indi.Severusu çimenlere serdi.Kheiron hemen Severusun yanına koştu ve yaralarını inceledi.Kolunda büyük bir yara açılmıştı ve giysisi oldukça kötü bir biçimde yırtılmıştı.Kheiron tekrar kartala baktıktan sonra biraz nektar getirmek için koşarak kulübeye gitti.
  "Severus!Uyan!"
Kheiron bir kaç tokat ve iki kova sudan sonra Severusu uyandırdı.Severus uyanır uyanmaz cebinden Gökyaranı çıkarttı ve bağırdı:
 "O pis salyanı benden uzak tut köpek!"
Kheiron geri sıçradı.Severusda Kheironu görünce kendine geldi.Kheiron onu sakinleştirmeye çalıştı:
 "Tamam,sakin ol.Benim.Ayrıca,salyalarımda ne varmış?"
 "Özür dilerim,bi an seni Cehennem tazısı sandım.Pis köpekler!"
 "Demek onlarla karşılaştın?"
 "Sadece onlar olsa iyi:5 tane Mantikor,5 Cehennem tazısı,3 Harpi,bide Girit boğası.Onların öncesinde de Gorgonlarla savaştım.Roma meydanında.Ama iyiki Medusa yoktu.Yılan saçlı ve sarı dişliydiler,ııyykk!"
Ardından bütün yaşadıklarını Kheirona anlattı;Canavarları,kartalı,ormandan çıkan ve onu kurtaran oku..Kheiron onu dikkatle dinledi ve şu kanaati getirdi:
 "Atlas haberini çabuk almış.İşte tehlikeli melez hayatın şimdi başlıyor."
 "Peki,sen daha beni bulmadan önce bana saldıran Minotora ne diyiceksin?Onu kim gönderdi?"
 "Bak işte oun bilmiyorum.Anlaşılan senin gizli bir düşmanın daha olmalı."
 "O zaman o gizli düşmanı bir an..AAHHH!"
Severus acıyla sağ kolunu tuttu.Kheironun hemen aklına geldi:
 "Kolunu tamamen unutmuşum,zehirlenmiş olmalısın.Sana verdiğim nektar iyileştirmedi anlaşılan.Eğer bir saat içinde müdahelede bulunmazsa,ölürsün."
 "Sağol ya.Beni çok rahatlattın!"
Kheiron ilk defa bü kadar üzüntülüydü.Kahverengi gözleri dolmuştu.Delice birşeyler bulmaya çalışıyordu.Bir çare..Severusda umutsuzca etrafına bakındı.Şimdi mi ölecekti?Daha çok erkendi.O insanlığın tek umuduydu.Eğer şimdi ölürse her şey maffolurdu.Birden kartalı gördü.Ona yalvardı:"Yardım et!Kurtar beni!"Bunu konuşarak söylememişti.İçinden demişti.Nasıl olduğunu anlamadı ama kartalla bir tür iletişim kurduğunu anladı.Kartal onun yanına yaklaştı ve keskin sesiyle konuştu:"Uzan Zeusun oğlu!"Severus donmuştu:
 "Sen konuşabiliyormusun?"
Kheiron garip bir şekilde ona baktı:
 "Ben birşey demedim."
 "Sana demedim Kheiron.Kartala dedim."
 "Ney?"
 "Yok bir şey."
Uzandı.Kartal Severusun yanına geldi.Ayağını Severusun yaralı koluna götürdü ve narince kavradı.Severus ciyakladı.Ama kartal umursamadan kolunu kavramaya devam etti.Severusun inlemesi kesildi.Kartal ayağını ordan çekitiğinde Severus sanki hiç yaralanmamış gibi kolunu sapasağlam buldu.Kolunu yokladı,salladı,savurdu.Hiç acımıyordu.Severus kartala gülümsedi ve içinden:"Sağol!" dedi.Kartal eski yerine gitti ve yattı.
  Severus ve Kheiron kulübeye girmiş konuşuyorlardı.Taki ormandan gelen garip seslere kadar.Severus Gökyaranı eline aldı ve dışarı çıktı.Kheirona döndü:
 "Zaten bugün pek doymamıştım.Biraz daha canavar fena olmaz."
Ormandan bir kız sesi geldi:
 "Sensin canavar!"
Ağaçların arasından bir kız belirdi.Saçları kahverendiydi.Çenesi sivriydi ve gözleri mavi renkteydi.Orman perileri gibiydi.Üstündeki giysiyi Severus hemen hatırladı.Bu giysi rüyasında gördüğü Zoé adlı avcının giydiği giysiydi.Kız kendini tanıttı:
 "Ben tanrıça Artemisin soylu avcısı Pobemeyim!Hatırlarsan seni Girit Boğasından kurtaran bendim."
Severus alaycı bir şekilde kıza baktı:
 "Artemis senin gibi küçük bir kızı nasıl avcı yapar?"
Severus haklıydı.Kız 12-13 yaşlarında gösteriyordu.Bu laflardan sonra kız küplere bindi resmen.Okunu ve yayını anında çıkarıp Severusun yaslandığı ağaca doğru atış yaptı.Rüzgarı yaran ok Sverusun saçını kaldırdı.Severus birden irkildi ve korktu.Pobeme cevabını vermişti.Tekrar konuştu:
 "Ben senden elli yaş büyüğüm bi kere.Şunu öğrenmen gerekir;Bir kere Artemisin avcısı oldunmu asla yaşlanmazsın.Bende görüldüğü gibi.Buraya gelme nedenim ise,Artemisin en çok güvendiği ve takdir ettiği,ayrıca benimde en yakın arkadaşım olan avcı Zoéyi kurtarmak için bu savaşta size katılmaya karar verdim."
Kheiron tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi ve kıza cevap verdi:
 "Hoşgeldin Artemisin avcısı Pobeme.Ve işte Severus,kehanetteki 4 arkadaşından ilkini bulmuş olduk."
Severus Kheironu dinlemiyordu.O hala ağzı açık bir şekilde bir kıza,bir de hemen yanındaki görkemli oka bakıyordu...
 
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: mimoza - 07 Mayıs 2010, 10:33:16
15 bölümüde 2günde okudum zevki çıksın merak edeyim diye ve gerçekten değdi çok güzel bölümler ilk başta kısa başladı sonra orta yolu bulmuşsun sevindim.devamı varmı bilmiyorum ama olsa iyi olur başarılarr..
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 07 Mayıs 2010, 15:44:40
Gerçekten çok teşekkürler :),devamını bugün yazmayı planlıyorum
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 08 Mayıs 2010, 00:27:43
                                                           16.Bölüm:Orman
  Dünkü yeni kızla,yani avcıyla yapılan konuşmadan sonra Severus erken yatmıştı.Uyandığında aklına ilk gelen dün onu kurtaran devasa kartal olmuştu.Babasının kartalı.Uykunun verdiği sersemlikle dışarı çıktı ama kartal ortalıkta yoktu.Ama Severus emindi;Kartal geri dönecekti.Kheironu herzamanki gibi bahçede çalışırken gördü.Gözünü ovup,iki üç esnemenin ardından Kheirona sordu:
 "Dünkü gıcık kız nerde?"
 "Odun toplamaya gitti,kulübede hiç kalmamıştı.Gerçekten çok disiplinli biri."
 "Ya ne demezsin,hala dün iki santim yanıma fırlattığı okun etkisindeyim."
Severus kulübenin arkasından bir elma aldıktan sonra tekrar kulübeye girdi ve günlük kıyafetini giydi.Yeni arkadaşıyla hiç anlaşamayacağını düşündü Severus,ama Pobeme çok tecrübeli gözüküyordu.Artemis onu iyi eğitmiş olmalıydı.Tekrar dışarı çıktı.Etrafına baktı,güneş kızılımsıydı.Yine hep kulağını çınlatan nehir sesini duyuyordu.Tam karşısındaki ormana baktı.Ağaçlar oldukça hareketliydi,fazla hareketliydi,gereğinden fazla...Denge tahtasına oturdu ve Kheirona sordu:
 "Eee,bugün bir planımız var mı?"
 "Elbette,benim her zaman bir planım vardır.Bugün sen ve Pobeme'ye ciddi bir antreman yaptıracağım."
 "Pobeme olmasa?"
 "İnan bana bu antremanda Pobeme yanında olmazsa delirebilirsin."
 "Asıl o yanımda olursa deliririm."
 "Neyse mızmızlanma,Pobemede birazdan gelir.O gelene kadar biraz oyalanalım.”
Der demez Pobeme kucağında en az kırk tane odunla geldi.Ağzı yüzü kirlenmişti ama o buna aldırış etmiyordu.Severus onu gördü ve söylendi:
 “Bizim avcıda geldi sonunda.”
Pobeme odunları çimenlere bıraktı ve Severusa kaşlarını çattı:
 “Babandan bi farkın yok,siz erkekler hep böyle huysuzsunuz.”
Kheiron herzamanki gibi sakin bir şekilde konuşarak:
 “Kavgayı bir kenara bırakın.Ben bugünkü yapıcağımız antremanı Pobemeye anlattım,şimdi sana da anlatayım Severus.”
 “Can kulağıyla dinliyorum.”
 “Sizin göreviniz hemen karşındaki ormanın sonuna ulaşmak.”
Eliyle Sentoria ormanını gösterdi.Severus şaşırdı:
 “Eee,bunda zorluk nerede?”
 “Ama önünüze bazı engeller koydum.Orman perileri,yani Nemflerden ricada bulundum ve ormanı tıpkı bir labirent gibi hazırlamalarını istedim,tabi yolculuğunuzda bazı sürprizler sizi bekliyor olacak.Ulaşıcağınız şey ise:Sizin en değerli eşyalarınız.”
Severus hemen elini cebine attı;Gökyaran orda yoktu!Kheiron gülümsedi.Pobeme ise bir minik bir yolculuk çantasını çıkarıp karıştırdı ve mırıldandı:
 “Kolyem..”
Kheiron tekrar söze girdi:
 “Eğer bir amaç olmasaydı ciddiye almazsınız diye düşündüm.Nasıl?İyi fikir değil mi?”
Tekrar gülümsedi.Konuşmanın ardından Kheiron Severus ve Pobemeyi ormanın hemen önüne götürdü.Severus Gökyaranı olmadığı için Kheironun silah deposundan bir Yunan Kılıcı aldı.Ona biraz büyüktü ama idare etmek zorundaydı.Daha sonra omzuna tanrı Apollonun ona verdiği görkemli ok ve yayı koydu.Ona kat kat büyük gelen ve kendisinden daha ağır savaş zırhlarını istemeyerek te olsa giyidi.O hazırdı.Pobeme ise avcı kıyafetini giydi,eline hançerini aldı,ok ve yayını sırtına doladı ve boynuna üzerinde yaklaşık 50 tane kahverengi boncuk bulunan kolyesini taktı.Kherion tekrar ikisini de kontrol ettikten sonra:
 “Hazırsanız ormana girebilirsiniz.Unutmayın,çok dikkatli olun ve gözünüzü dört açın,önünüze zorlu engeller olacak.”
 “Hallederiz.”
Severus bunu söyledikten sonra ormana daldı.Hemen arkasından Pobeme soğukkanlı bir şekilde onu takip etti.Severus ormana girdiği anda kendini bambaşka bir yerde gibi hissetti.Ortalık ölüm sessizliğine bürünmüştü.Hiç ses yoktu,hiç canlı yoktu..Ormanın içine doğru ilerledikçe ağaçlar daha da uzuyor ve canlanıyordu.Severus beklediğinin çok altında bir ormanla karşılaşmıştı:
 “Burası normal bir orman,Kheiron abarttı sanki.”
 “Sanmıyorum,nurası daha başlangıç.”
Pobeme heryeri mavi gözleriyle dikkatli bir biçimde süzüyordu.Koyu kahverengi ağaç gövdelerini,yaprakla örtülmüş sert toprağı,havayı,dalları,sessizliği.Bir şey onu rahatsız ediyordu.Bu özelliği onun nerdeyse hergün ava çıkmasından kaynaklanıyordu.Ama aynı şey Severus için geçerli değildi.O kılıç sallıyarak rahat rahat yürüyordu.Pobemenin kolyesi dikkatini çekti ve sordu:
 “Kolyen ilginçmiş,kim verdi?”
Pobeme bir yandan ağacın kavuklarını oyuyor,bir yandan Severusun sorusunu yanıtlıyordu:
 “Bu kolye ben Artemisin avcısı olduğumdan beri var.Her geçen yılda kolyeme bir kahverengi boncuk daha takılır.Burda toplam elli tane boncuk bulunduğuna göre anlamışsındır.Ama Kheironun benden alıp ormana sakladığı kolye çok daha farklı,daha parlak,daha güzel.O kolyeyi bana Artemis vermişti.”
Severusun aklına Gökyaranı geldi.Onu hemen özlemişti,az canavar doğramamıştı onunla.Sonra Pobemeye döndü:
 “Umarım ikimizde aradığımızı buluruz.”
Aradan on dakika geçmişti,etraf hala sakindi.Ama bir şeyler farklıydı.Pobeme önden gidiyordu.Severus arkadan paytak paytak ilerliyordu.Taki hemen sağından hıphızlı bir şey geçene kadar.Severus korkunun verdiği etkiyle yere düşmüştü.O kadar süratli geçmişti ki o şey yapraklar toprakran yükselip iki metre havaya sıçradı.Severus hala şoku atlatamamıştı:
 “O da neydi öyle?!”
 “Severus,sen burda kal.Ben bakmaya gidiyorum.”
Severus daha itiraz etmeden Pobeme ortalıktan kaybolmuştu.İşte orman gerçek yüzünü o zaman gösterdi.Ağaçlar birden yerinden oynadı,toprak biçim değiştirdi,her yer sanki canlıymışçasına hareket etti.Yalnız kalmıştı.Ağzı açık bir şekilde olan bitene baktı.Her şey yerini değiştirmeyi bıraktığında Severus farkına vardı;Orman bir labirente dönüşmüştü.Canlı bir labirent…
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: KoyuBeyaz - 10 Mayıs 2010, 19:58:50
Başından sonuna kadar bir solukta okudum, hatta artık gözlerim ağrıyor forumun kara temasından dolayı. Çok güzel bir çalışma olmuş, bir çokta araştırma yapmışsın gibi görünüyor, ayrıca takdir ettim. Devamını merakla bekliyorum, bir izleyicin daha oldu.  :)
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 10 Mayıs 2010, 20:14:16
Çok çok teşekkürler :)
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 18 Mayıs 2010, 19:37:08
                                                                 17.Bölüm:Labirent-Orman
 "Pobemeee!"
 Severus ormanın dışındayken gıcık olduğu kıza şimdi yalvarırcasına bağrıyordu.Ama cevabın gelmeyeceğini o da biliyordu.Üstünü başını sildi,kılıcı yere sapladı ve düşünmeye koyuldu;önünde dört yol vardı.Gizemle ve tuzaklarla dolu dört yol..Kendini bir deney faresi gibi hissetti Severus,kızdı.Fakat arkasından gelen çığlıkla karışık bağırma sesi onu kızgınlıktan tedirginliğe sürükledi.

 Okunu ve yayını hazırladı.O sesin sahibini yerde ararken yüksek bir ağaçtan gelen sarı ok onun yayını elinden atmıştı.Tam yayı yerden alırken ikinci bir sarı ok bunu yine engelledi.Hemen kılıcını çıkardı,fakat düşman saldırmıya kesti.Ah bide şu düşmanını görebilse.Ağaca baktı,ama kimse yoktu.Daha dikkatli baktı,ve ağacın kalın gövdesinde iki çift sarı göz gördü.Ama gerisi yoktu.Sonra o iki çift gözün olduğu yerde hareketlenme gördü ve üstüne doğru o yönden bir şey fırladı.Kheironun ona söylediklerini hatırladı:O bir orman perisiydi,onları özelliği ise durduğu yerin rengini almasıydı.
 
 Daha üstüne gelen kahverengiye bürünmüş dişiye bakamadan silahlarını alıp dört yoldan birine gözünü kapatarak fırladı.Yolun ortalarına geldiğinde arkasını döndü ve renk değiştiren periyi orada göremedi.Kendini yorgunluğun verdiği halsizlikle yere attı ve mırıldandı:
 "O kesinlikle bir Nemfti."

 Belkide on kez yön değiştirerek yürüyordu ama hala bir şey olmuyordu.Labirentteki yolların oldukça geniş olması Severusu rahatlatıyordu.Bu durum daha rahat savaşmasına olanak tanırdı.Yolun kenarlarını ürkütücü ağaçlar kaplamıştı ve Severus homurdanarak onların yanından geçmek zorunda kalıyordu.Halbuki onlar dışarıdan ne kadar da güzel görünüyordu.Ağaçlara bakmamaya gayret gösteriyordu.O böyle yoluna devam ederken ondan bi yüz metre ileride,sağ çaprazda havaya atılan bir ok gördü.
 "Bu Pobeme!"
diye düşündü Severus.Hızını arttırarak oraya doğru koştu,heyecanlıydı.Eğer onu bulursa kesin Pobeme labirentvari ormandan çıkma yolunu bulurdu,diye umutlandı.Üç beş kez sağ sol yaptıktan sonra okun geldiği yere varmıştı.Ama orada ne Pobeme vardı ne de Nemf.Orada sadece birsürü iri boncuktan yapılmış kolye gördü Severus.Kolyeyi dalgın bir şekilde cebine soktu ve canı daha da sıkıldı.Pobemenin kaybolduğu bir ormandan o nasıl kurtulacaktı?

 Uzun ve sıkıcı bir yürüyüşün ardından önceki yollardan çok daha geniş bir alana geldi.Ama burada ters giden bir şey vardı,yol yapraklarla kaplıydı ve sanki daha önce birşeyler olmuştu orada.Yolun kenarlarındaki ağaçların arası aralıktı. Bu nedenle ilk adımını son derece dikkatli ve yavaş bir biçimde attı,bir şey olmadı.İkinci adımı daha rahattı,yine birşey olmadı.Üçüncü adımdan sonra normal bir şekilde yürümeye başladı ama bu yaptığı çok büyük bir hataydı.Son adımında halat gibi birşeye bastığını anladı.Ve halata bastığı anda ağaçların arasından sarı bir ok fırladı.Sonra farkına vardı:Her halata bastığında ormandan bir ok gelmesinde neden oluyordu.Refleksleri iyi olmasaydı sonu Pobeme gibi olabilirdi.Bu gelen okun ardından Severus yapabileceği en aptalca şeyi yaptı:Geniş yolu koşarak geçmeye çalıştı.O delice koşarken her bastığı halat ona keskin bir ok olarak dönüyordu.Bir süre sonra oklardan önünü göremedi,çoğu zırhına çarpıyordu ve oldukça acı veriyordu.Kılıçla ve elleriyle yüzünü siper ederek koşmaya devam ediyordu.Son gelen ok baldırını sıyırdı ve acıyla bağırdı.Ona her isabet eden okta dengesini daha çok kaybediyordu.Geniş yolun bitmesine on metre kala halatlardan birine takılıp yere düştü.Yere düşmesiyle ağaçların arasında kamuflaj olan Nemfler geniş alana akın etti.

 Severusun ağzı açık kaldı,bu Nemfler çok güzeldi...Kulakları sivriydi,çeneleri gibi.Keskin ve kırmızı gözleri vardı orman perilerinin,saçları sapsarı ve dümdüzdü,parlıyordu.Ve oldukça kıvrak bir vücuda sahiplerdi.Severus büyülenmiş gibi onlara bakarken aralarından biri saldırıya geçti.Nemfin elinde mızrak vardı.Severusa fırlattı.Severus kılıcıyla savurmaya çalıştı,az daha yüzüne saplanıyordu mızrak.Sonra Nemflerin kolları dikkatini çekti Severusun.Yaprakla doluydu,Bu yeşil ve parlak yapraklar çok narin gözüküyordu.Severusun aklına bir fikir geldi.Bu fikri gerçekleştirmek için Nemflerin içine daldı ve ona saldıran Nemften zor da olsa bir yaprak kopardı;Nemf oracıkta uykuya daldı.Severusu tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi ve silahları bir kenara bırakarak Nemflere hücum etti.Mızrakla ona vurmaya çalışıyorlardı ama Severus çok hızlıydı.
 
 Bir on dakika sonra Nemflerin hepsi uykuya dalmıştı.Severus bir kaç küçük yarayla hepsiyle başa çıkmıştı.Ve yerler yapraklarla dolmuştu.Yapraklar!Severusun hemen aklına geldi:Buraya geldiğinde yerler yaprakla doluydu,demekki bu Nemfleri birileri daha önce uyutmuştu.
 "Pobeme.."
 Artemisin avcısı Severustan çok daha önce davranmıştı.Nemfler tekrar uyanabilirdi,hemen geniş alanı geçerek son engele ulaştı.

 Bir kapı..Yanlamasına dizilmiş minik ağaçların arasında bir kapı vardı,ne kadar saçma.Severus ters ters kapıya bakı ve tokmağını aradı,ama yoktu.Ofladı ve kapıya sertçe tekme attı.Yaklaşık üç saattir bu ormandaydı ve artık patlamak üzereydi.Kapının karşısına oturdu ve düşünmeye başladı,nasıl açılacak?Ayağa kalktı ve kapının etrafına bakındı,belki bir anahtar bulurdu.Kapının sağındaki ağaca göz attı ve tahmin ettiği en son şey oldu;Ağacın gövdesinde yazılar belirdi.Gözünü kısarak yazıları okudu:
 "Kapıyı açman için bu soruyu yanıtlaman gerekiyor."
 Severus pofladı:
 "Bi bu eksikti,hadi sor bakalım bilge(!) ağaç."
Ağaçta tekrar yazılar belirdi:
 "Bu kapıyı neden açamıyorsun ?."
Severus hemen yanıtladı:
 "Çünkü tokmağı yok."
Ağacın gövdesinde çarpı işareti belirdi,yani yanlış cevaptı.Severus tekrar düşündü:
 "Bu Nemfleri öldürmediğim için mi?"
Yine çarpı işareti.Tekrar fikir yürüttü:
 "Kapının kilidi mi bozuk?"
Çarpı işareti.
 "Bana gıcık olduğun için mi açmıyorsun?"
Tekrar çarpı işareti.

  Severus bir süre daha böyle saçma cevaplar verip çarpı yedikten sonra dikkatlice düşünmeye karar verdi.Ağacın ilk yazdığını hatırladı:"Kapıyı açman için bu soruyu yanıtlaman gerekiyor."Hemen durduğu yerden sıçradı ve ağaca heyecanla seslendi:
 "Çünkü sorduğun soruyu daha yanıtlamadım!"
Ağaçta uzun süren çarpı işaretlerinden sonra bir tik işareti belirdi ve ahçap kapı yavaşça açıldı.Severus kocaman bir yer beklerken iki metrekarelik çimenle kaplı bir yer belirdi kapının arkasında.Ve çimenlerin üstündeki eşyayı görünce sevinçten çığlık atası geldi.Yerdeki muazzam silahı eline aldı ve mırıldandı:
 "Sonunda birbirimize kavuştuk."
Gökyaranı eline aldığı anda tüm vücudunda bir güç hissetti.Yorgunluğu gitmişti,yaralarını unutmuştu.Şimşek biçimindeki silahı sanki bir nektar etkisi yapmıştı onda.Dışarı çıktı,sonra içini yine bir tereddüt kapladı.Ormandan nasıl çıkacaktı
                                                        .   .   .              
 
Aradan beş dakika geçti ve Severus hala çağırdığı şeyi bekliyordu.Fakat bekleyişi fazla uzun sürmedi.Ufukta bir siyahlık gördü,sonra o minik siyahlık bir kuç biçimini aldı.Sonra minik kuş bir kartala döndü.Ve o kartal gittikçe büyüdü.Severusun tam yanına yavaş bir şekilde indi.Severus görkemli kartala bindi ve tüylerini okşadı,kartal hafif bir şekilde bağırdıktan sonra kanatlarını göğe doğru çırptı.Severus yüz metre yükseldikten sonra labirent-ormana baktı.Orman eski halini alıyordu,sonra geniş alanda Nemflerin uyandığını gördü.Severus onların saldıracağını düşünürken orman perileri ona el salladı ve gülüştüler,Severus ta şaşkın bir biçimde onlara karşılık verdi.Kartalın üstünde dinlenirken Kheirona hesap sormak için söyleyeceği şeyleri düşündü ve Pobemenin ormanda bıraktığı eşyayı tekrar kontrol etti.Acaba Pobemenin durumu nasıldı?...
Başlık: Ynt: Yıldırım Yürek
Gönderen: Elijah - 05 Haziran 2010, 23:02:03
                                                              18.Bölüm: Felaket

  Severus kartalın beyaz-siyah karışımı tüylerine yastık misali başını koymuştu. Kartalın hızıyla esen rüzgarla mayışmıştı, ama kartal hiç yorulmamış gibi havada süzülüyordu. Kulübelerinin olduğu düz yeşillik alana geldiklerinde kartalın bağırışıyla uyandı Severus. Aşağıdaki alana baktı, Kheiron ve Pobeme ormanın girişinde bekliyorlardı. Yüz metre yukarıdan bile endişeli oldukları görülüyordu.

  Kartal kulübenin bahçesine hızlı ama narin bir şekilde iniş yaptı. Kheiron kartalı ve Severusu farkettiği anda yanlarına koştu. Severus Kheironu ilk defa böyle endişeli ve stresli görüyordu.
 "Ne oldu Kheiron, labirentten kurtulduğuma sevinmedin mi yoksa?"
 "Severus, ormana gizlice birisi girmiş. Onu görmedin değilmi?"
Pobeme kolundaki henüz taze yarayı göstererek:
 "Ben ormana girdikten yarım saat sonra saldırdı, elinde iki tane korkunç hançer vardı, uzun ve kana susamış iki hançer..."
 "Peki nasıl kurtuldun?"
 "Artemisin biz avcılara verdiği özel bir bitki vardır, Nessea. O bitkiyi sıkınca fazla uzak olmamak şartıyla istediğin bir yere gidebiliyorsun, lazım olur diye ufak bir torba da almıştım. Lazım oldu da."
 Kheiron eli çenesinde olan biteni tartıyordu. Bu işte üstüne yoktur, düşünür taşınır en iyi fikiri bulurdu.

 "Ben ormana gideceğim, siz burada beni bekleyin."
On dakikalık bir sesizlikten sonra kesin ve net bir şekilde söylemişti bunları Kheiron. Severus hemen karşı çıktı:
 "Hayır! Ben de geleceğim, bu kişi büyük ihtimalle Titanların adamı, onunla yüzleşmem gerek."
Pobeme Elindeki yayı daha da sıktı:
 "Bana böyle saldıran bir kişiyle benim yüzleşmem gerek, o bana saldırdığında onu göremedim bile, çok hızlıydı."
Tam o sırada ormana bir şeyler oldu. Ormanın tam ortasından gelen bir rüzgarla üçününde tüyleri diken diken oldu, orman birden ıssızlaştı. Ölü gibiydi... Ağaçlar büyük bir uykuya dalmış gibiydi.

 Kheiron gittikçe endişeli bir şekilde okunu ve yayını sırtına attı, zırhını giydi. Severus o sırada Kheirona dikkatli baktı, onda korku seziyordu. Kheironu bile korkutacak şey ne olabilirdi ki? Kheiron son bir bakış attı, Pobeme bir köşeye oturmuş, Kheirona karşı çıkmaktan vazgeçmişti. Ama Severus emindi, tıpkı babası gibi hırsla doldu. Gökyaranı çıkardı ve birbuçuk metre uzatmak için kabartmaya dokundu. Kheironun arkasından koşarak var gücüyle bağırdı:
 "Kheiron, bekle!"

 Kheiron tam ormana girecekken durdu, yavaşça döndü ve Severusa baktı, "Lütfen beni anla." der gibi bakıyordu meleze. Esen ürkütücü rüzgar Kheironun saçlarını havalandırıyordu. Bir süre bakıştılar, taki ormanda kopan o felakete kadar.

 Önce ormanın ortasından çıkan bir ışıkla başladı, ışık üçünün de gözünü aldı.Sonra o yoğun ışık gittikçe yayıldı ölü ormanda. Nemflerin acı çığlıkları onların kulağına kadar geliyordu. Pobeme ayağa fırladı ve yunanca bir şeyler fısıldadı çaresizce. O ışığın bir alev patlaması olduğunu ilk Severus farketti. Farketmesiyle diğerlerini uyarması bir oldu:
 "Kheiron! Kaç ordan, yere yatın!"
Bir ağacın arkasına saklandı Severus, Pobeme de biryerlere sığınmıştı. Ama Kheiron o kadar şanslı değildi, alev onların olduğu yere gelene kadar sadece başını siper edebilmişti Kheiron. Alevler, korkunç fırtına akşamlarında okyanuslardaki dalgalar gibi geliyordu onlara. Felaket geliyordu...

_______________________________________________________________________________________

Bu arada baş kahramanımız Severusun bazı özelliklerini paylaşma gereği duydum, ondan yeteri kadar bahsedemedim, işte genç melez:

Severus (soyadı yok çünkü o bir köleydi):
Yaş: 17
 
Babası: Tanrıların tanrısı, kibirli ve çapkın Zeus
Annesi: Söylemiyim sürprizi kaçar...
Eğitmeni: Sayılamayacak kadar çok kahraman yetiştirmiş sentor(yarı insan,yarı at) biçiminde,yılların tecrübesi Kheiron
Düşmanları: Titanlar

Fiziksel Özellikler:
Boy: 1.71
Kilo: 65
Göz Rengi: Siyah (kartalımsı )
Saç: Siyah, dağınık ve kalkık, ama onu havalı gösteriyor
Diğer Özellikleri: Doğum lekesi vardır, sırt kısmında ve minik şimşek biçiminde (o bilmiyor).
Ten rengi: Normal

Kişisel Özellikler:
İyi yanları: En zor durumda kaldığı anlarda bozuntuya vermemesi, mutlaka bir planı olan(akıllıca veya aptalca), çabuk arkadaşlık kurabilen, dik kafalı, önüne en korkunç kişiler çıksa bile cesurluğunu kaybetmemesi, eğitmenine olan güveni, silahını iyi kullanması, havayı ve rüzgarı kontrol edebilmesi...

Kötü yanları: Ailesizliğin verdiği üzüntüsü, anne özlemi, biraz kibirli olması(babadan çekmiş), yersiz yerde güzel espriler yapması, öfkesine hakim olamaması, sabırsız olması...

Silahları:
Gökyaran: İlahi bronzdan yapılmış şimşek biçiminde 1.50 metrelik silah. Kimin ona verdiği belli değil.
Ok ve yay: Bunu ona Apollon hediye etmişti.Ok atmada iyi değil ama Zeusun oğlu olduğu için rüzgar yardımıyla oku istediği yere atabiliyor.