Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Evis - 05 Eylül 2010, 18:34:28

Başlık: Saklı Ruh
Gönderen: Evis - 05 Eylül 2010, 18:34:28
 Adam hipnotize olmuşçasına hareket ediyor, adımlarını belli bir ritme göre atıyordu.Dışarıdan bakıldığında robottan farksızdı.Gizemli bir havası vardı, yüzündeki kırışıklıklara bakılacak olursa 30-35 yaşlarındaydı ancak saçları bunu inkar edercesine kar beyazıydı.Bir gözü saçlarından görülmüyor diğeri ise belli belirsiz seçiliyordu.Dikkatlice bakıldığında görülen yeşil gözlerinin sükunetli bir şekilde öne bakması onu daha da gizemli kılıyordu.Bütün bunlar birleşince adam tam bir psikopatı andırıyordu.

 Yağmurun ıslattığı kaldırımın sonuna geldiğinde durup hangi yöne gideceğini belirlemek için etrafına bakındı.İrili ufaklı dizilen binaların arasından bir sokak uzanıyordu ve yolun üstüne yansıyan ışıkla karanlıkta bir fener niteliği görüyordu.Sokağın tek ziyaretçileri ise ışıkların etrafında vızıldayıp duran sineklerdi.Aradığı şey burada değildi, bunu anladığı anda sineklere attığı bakış sineklerin delirmiş gibi birbirlerine çarpmasına  ve teker teker yere düşmesine sebep oldu.Bu arada kafasını başka yöne doğru döndüren adamın gözlerine başka bir sokak ve kaldırımında yürüyen biri ilişti.Donuk gözleri istifini bozmadan ona odaklandı.O anda yüzündeki ifadesiz tavrın arasında sıyrılan ufacık bir gülümseme  adamın dudaklarını işgal etti.Bu anlamsız gülümsemenin ardında acı dolu bir mutluluk yatıyordu.Bunu saklamaya çalışmıyordu, çünkü saklasa da saklamasa da bir şey fark etmeyecekti.

 Avına doğru yaklaşıyor , her attığı adım  bir öncekinden hızlı geliyordu.Çabucak bitirmeliydi bu işi, daha şimdiden  geç bile kalmıştı , her an birileri gelip onu durdurabilirdi.Bunları hatırından geçirirken daha da yaklaştı avına.Bu arada yeni fark ediyordu,  bu sokakla önceki sokak birbirlerinin aynısıydı.Sadece lambaların üstündeki sinekler daha fazlaydı, adamda tam olarak bunu istese bile yine de tedirgin oldu, her an o gelebilirdi.Bu lanet yerde onun olacağını tahmin etmişti, zaten o da bunu bekliyordu, ancak avına ulaştıktan sonra gelmesi daha yararlı olacaktı adam için.Çünkü insanları durdurabilmek gibi bir yeteneği yoktu.Bu yüzden de kadının olacaklara şahit olmasını engellemesinin tek yolu onun canını almaktı.

 Avı sinekleri görünce yüzünü buruşturup hızlandı, bu hıza uyan adam artık koşar adımlarla ilerliyordu.Lambalar yanından hızla geçiyor, vızıltılar artıyor ve sinekler ışığı daha fazla kesiyordu.Adam avının yanına geldiğinde eski donuk ifadesinden eser yoktu , tedirgindi ve bu yüzünden açıkça okunuyordu.Eliyle kadının kolunu tutarak durdurdu.

-Fazla vaktimiz yok.Gözlerime bak!

 Kadının ruhunun bu olacaklara şahit olmasını istemediği için daha hızlı davranmaya başladı, o ise aksine adamın sözlerini dinlemiyor kolunu kurtarmak için çabalıyordu.Kolunun acısıyla yüzünü buruşturan kadın sineklerin fazlalığını görünce tiz bir çığlık attı.

-BAĞIRMA, SADECE GÖZLERİME BAK, HER ŞEY GEÇECEK, GÖZLERİME BAK VE RUHUNU KENDİ İSTEĞİNLE VERDİĞİNİ SÖYLE!!!!

 Kadın bir ölü kadar hareketsiz biçimde  adamın gözlerinin içine baktı, sadece birkaç saniye bakması yetmişti.Aynı tiz sesle bağırdı.Hıçkırıklarının arasından dökülen kelimelerde;

-Tamam, TAMAM!!!.AL, al SENİN OLSUN!!!
 Son söz kadının dudaklarından dökülürken sinek vızıltıları kulakları sağır edecek şekilde artıp, sokak karanlığa büründü.

____________________________________________________________________________________
 
 Kadının bağırışları sokağın en uç noktasında yankılanırken, karanlık gözlerin görebildiği her yere yayılmıştı.Sinekler vızıltılarını kesip sessizliğe katkıda bulunuyor ve birinin gelişini bekliyorlardı.Gökyüzünde beliren kara bulutlar ise uygun ortamı hazırlamaya çalışıyor, bir artıp bir azaltıyordu.Sokağın nemli taşlarının üstünde belli bir noktaya doğru siyah dumanlar üfleyen bulutlar yok oluyor ama daha büyük olan başka bir bulut onun yerini hemen kapıyordu.Bu dumanlar belli bir noktada hızla yere çarpınca , sokağın nemli asfaltının üstünü kaplayan yuvarlak bir şekil ortaya çıktı.Yuvarlağın merkezinde bulutlardan yere doğru inen dumanların etrafını spiral şekilde saran alevler vardı.Kızılla turuncunun kusursuz uyumuyla renklendirilmiş bu alevler bulutlara ulaşınca, gökyüzünde cehennemi andıran görüntüler belirdi.

 Bu görüntülerin arasından çok az seçilen bir siluet aşağı; bulutlarla yerin bağlandığı dumana doğru iniyordu.Bunu normal bir olay gibi karşılayan adam da onun yere inişini izliyordu.Kadın yuvarlağın tam ortasına indiğinde dumanlar birden ortadan kayboldu.Alevler ise etrafında gezindikten bir müddet sonra şekil alarak bütün vücudunu kapladı.Bir giysi gibiydi.Adamın yanına ilerledikçe yüzü daha da netleşiyordu.Gözleri zifiri karanlık bir mağaranın en dibinden gelen bir çift siyah ve ortasında duran küçük bir beyazlıkla bezenmişti.

 Karşı karşıya durdukları anda kadının vücudunu saran alevler sırtında toplanmaya başladı, bütün hepsi birleşince kızıl renkli bir flaş patlamış gibi oldu ve sırtında alevlerden oluşan bir çift kanat belirdi.Adamın da giysileri paramparça olup ağacından düşen yapraklar gibi havada uçuşmaya başladı, onlarda tüylere dönüştü ve birbirlerine kenetlenerek kanatları oluşturdular.

 Zifiri karanlık gözlerinden kibir ve nefret akıyordu.Düşünceleri ise soracağı sorulara odaklıydı.Adamın şu son zamanlarda ki davranışlarının nedenini merak eden kadın kusursuz dudaklarını açarak konuşmaya başladı.Sözlerinde saklı birşeyler var gibiydi;nefret,kibir,kin,kızgınlık.Ama o saklı şeyi en iyi tasvir eden Kötülük.Her hecesinde vardı bu.O konuştuğunda bunu iliklerinize kadar hissedebilirdiniz.

-İsyan he! Tanrısına isyan eden bir melek daha, ne güzel, sen de benim gibisin artık,sende lanetlisin.
 Melek sokakta duran banklardan birine oturuyordu, kadının sözünün bitmesiyle birlikte konuşmaya başladı.

-Evet lanetliyim, ama bu şimdi olmadı , ben ezelden beri böyleydim.Öldürmek benim görevim ve bu zaten benim lanetimdir, bu laneti ben istemedim, zorla getirildim bu göreve, senin gibi isyan da etmedim, daha doğrusu edemedim.Çünkü ben sevdim ve sevgim sevdiğime ulaşmaktaki engelim.

-Sevmekmiş , ne saçmalıyorsun. Senin bu yaptığın isyandır.Sende benim safıma geçtin, kabul et.
Kadın bağırıyordu kulakları parçalayan sesiyle, ve bu ses her yükseldiğinde gözlerinin beyazı büyüyor siyah yerler ise küçülüyordu.Her bağırışında büyüyen beyazlıklar yüzünden nefret dolu bakışları daha da korkunç oluyordu.

-Sen nefretinden , kibrinden dolayı atıldın cennetten, ben ise cennette yaşadım cehennemi sevgimden.Ama artık sabrım kalmadı, dayanamıyorum bu acıya.
Son sözleri ağzından dökülürken sesinin titremesi daha da arttı, gözleri yaşlanıp kanatları utangaç bir çocuk gibi birbirine sindi.

-Ne demek istiyorsun sen ,daha zamanım olduğunu biliyorum, bana öyle söyledi!
Kadın sinirlendi, bu gözlerine hükmeden beyazdan ve kanatlarının saçtığı alevlerden anlaşılıyordu, garip bir biçimde renk değiştiren alevler kırmızıdan maviye sonra da siyaha büründü.Siyaha dönüşen kanatlarıyla yerden biraz havalanarak adama doğru hızlıca uçmaya başladı.

-Sen sen kim oluyorsu…

 Bu sözün bitmesine dahi tahammül edemeyen Melek tek elini bıkkın bir şekilde havaya kaldırdı. Havada duran elini kapattığı gibi kadının sözü yarıda kesildi. Dudaklarını açamıyordu, kanatlarının alevleri sönerek yok oluyor, rüzgâr artık kadının saçlarını dalgalandırmıyordu. Adam ise tam tersine daha da güçleniyor, kanatları tüm ihtişamıyla uzun uzadıya açılıyor, yaydığı ışık git gide artıyordu.Sözleri yarıda kesilen kadının yüreğinde kızgınlıkla bütünleşen nefretin arasına bir de şaşkınlık ve kıskançlık eklenmişti şimdi.

-İkimiz farklıydık, hepsinden milyonlarcasından farklıydık.İkimizin de duyguları vardı ve bu duygular ikimizi de acıya sürükledi. Bunu anlamayacak kadar kör olman yazık.Şimdi gülümse ve veda et sonsuzluğuna.Çünkü bu dünyanın sonu gelmek üzere.
Beyaz kanatlarını sonuna dek açan adam iki elini de gökyüzüne doğru doğrultup avuçlarını açtı.İçlerine dolmaya başlayan ışıklar taşıyor ve kadının üstüne su gibi, yavaş yavaş damlıyordu.Her ışık damlası düştüğünde kadın bağırışlarının şiddetini biraz daha arttırıyordu, acısını sanki bağırışlarının içine saklıyordu.Bu ışıklar beyaz kanatların arasından sıyrılıp yerde kadının gökyüzüne çekilen ve ikiye bölünen ruhunun gölgesini oluşturdu.Kötülüğün vârisi; iblis artık evine dönüyordu.

____________________________________________________________________________________

 
 Her şey durdu zamanla birlikte, ruh ve beden , sevgi ve nefret , ölüm ve yaşam, her şey ama her şey durdu.Görünmeyenler görünür oldu görebilene, ve iki melek hareket edebildi sadece, biri tanrının habercisiydi , diğeri ise ölüm meleği ve şimdi onun için sorgu vakti.

-Burayı hatırladın mı sadık dostum, yaradılışın ilk günü nü , senin ilk gününü hatırladın mı?

 Haberci sanki en güzel ezgilerden derlenen bir müziğin eşliğinde konuşuyordu, ve her sözünün içinde gizli bir güzellik vardı.Ölüm meleği ise dili tutulmuşçasına hiçbir şey söylemiyor sadece bu güzelliğin içindeki kudreti düşünüyordu.Çünkü biliyordu ki haberci sadece aracıydı.Şu an onunla konuşan tanrıydı ve bu durum daha fazla korkmasına neden oluyordu.

-Niye korkuyorsun eski dostum.Sen ki koskoca ölüm meleğisin niye korkuyorsun.Sana bir şey yapacağımdan mı, yoksa ona bir şey yapacağımdan mı? Neyi bilmek istediğimi biliyorsun değil mi dostum , şimdi anlat bana.

 Ölüm meleği onun kudretinin altında biraz daha ezildi , düşüncelerinde bile yalnız değildi.Kendi anlatmasa da onun zorla öğreneceğini biliyordu, aslında onun zaten bildiğinden de emindi ama bu sorguydu ve cevaplaması gerekiyordu.Ayrıca ona bir şey yapmasında da korkuyordu.

-Yüce tanrım ben sizin verdiğiniz bu yükü kaldıramadım, altında her geçen gün biraz daha ezildim,ruhumu kaybettim, korktum, ona bir şey olacak diye korktum, ya hiçbir zaman son olmazsa diye korktum, ya esaretimiz bitmezse, ya ona kavuşamazsam diye korktum.Ama en büyük korkum gerçekleşiyordu, insanlar , insanların çoğu şeytana yenik düştüler, ve, ve…

 Nur dolu gözlerinden yaşlar akmaya başladı, ağlıyordu.Konuşmasını bitirmeye çalışsa da yapamıyordu, dudaklarını her açtığında daha fazla acı hapsediyordu yüreğini.Sanki öldürdüğü insanların acılarını yaşıyordu içinde; yakarışlarını, ayrılıkları, yok oluşlarını , hepsini hissediyordu kalbinin derinliklerinde.Ama bu acıyı öldürdükleri için değil, sevgili için duyuyordu.Hiç bu kadar şiddetlenmemişti sevgiliye olan hasreti.Buna son vermek istiyordu ve başladığı cümleyi bitirme çabasıyla ağzını açtı; acıya rağmen konuşmaya devam etti.

-Ve ruhlarına acı çektirdiler bedenleri rahat etsin diye, her biri kirletti ruhlarını.

 Hasreti her kelimede biraz daha artıyor, bu ise ona acı çektiriyordu, ama bu hasret sayesinde de bu acıya karşı koyabiliyor, ayakta duruyordu.

-Onlar kirlettikçe o da kirlendi, ruhlarındaki o parçayı da kirlettiler.Her geçen gün daha fazla, daha çok.Ben , ben dayanamadım tanrım, işte bu yüzden aldım hepsinin canını.

 Haberci sadece sustu.Hiçbir hareket etmiyor, sanki ölüm meleğine düşünmesi için zaman veriyordu.Ölüm meleği acı içinde tekrar konuşmaya başladı.

-Sen , sen biliyordun bunları, her şeyi bildiğin gibi, o yüzden duygu bahşettin bana , o yüzden aldın sevgiliyi benden ve kendi sonuyla sonu getirmesi için yarattın şeytanı, beni de o yüzden durdurmadın, çünkü biliyordu kıyametin böyle kopacağını.Ama daha tamamlanmadı kıyamet, meleklerin canı daha alınmadı.Yoksa sadece haberci mi kaldı geriye?

 Haberci hala sessizdi ve sadece ona bakıyordu.Ölüm meleğine yıllar gibi gelen birkaç saniyenin ardından haberci kafasını evet anlamında yavaşça salladı.

____________________________________________________________________________________
 

 Artık bittiği için mutluydu, gözleri ilk defa sevinçle bakıyordu etrafına , tam bu sırada gözlerine bir perde inmişçesine her yer karadı.Hiç bir şey gözükmüyordu.Ve o, aracısız konuşuyordu.

-Son bir adım kaldı seni sevgiliyi geri getirecek.Son bir ruh kaldı canlı.

 Ölüm meleği duydukları karşısında daha derin bir hasrete gömüldü.Çünkü biliyordu son ruhun kim olduğunu.anlamıştı ona ulaşmak için ondan ayrılması gerektiğini.Keder içinde boğuluyordu bu düşünce yüzünden.Bir umutla yaşlar süzülen dudaklarını açtı.

-Ey büyük Tanrım, ben miyim o bahsettiğin kişi, ben miyim o son ruh?

-Evet, ölüm meleğim , sensin.Gitgide kör ettin güzel gözlerini, göremez oldun bütün gerçekliği, şunu bil ki meleğim en çok sen kirlettin sevgiliyi.

 Son sözün bitmesiyle gözleri açıldı ve acının verdiği yorgunlukla dizlerinin üstüne düştü.Gözleri açılmasına rağmen hala gerçekleri göremiyordu, anlamıyordu nasıl kirlettiğini ama bildiği tek şey vardı, o da sevgilinin ruhu artık kirlenmeyecekti.

 Ölüm meleği son ruhu da yolluyordu artık, ama biliyordu bütün ruhunu alamayacağını ve biliyordu o ruhun kendisinin olmadığını.

______________________________________SON_____________________________________________

Fantastikedebiyat.com'daki öykü yarışmasına eklediğim hikayem.Burdan orayada selamlar :D
Başlık: Ynt: Saklı Ruh
Gönderen: Gilderoy - 06 Eylül 2010, 10:28:04
Evet. Hikâyeni orada da görmüştüm Evis :) Başarılı.
Başlık: Ynt: Saklı Ruh
Gönderen: Evis - 28 Eylül 2010, 18:36:08
Teşekkürler yorumun için :) Başka yorum yok mu ya ?
Başlık: Ynt: Saklı Ruh
Gönderen: dumaninoglu - 30 Eylül 2010, 15:54:40
Öykünüzün konusu çok hoş ve çok akıcı fakat zaman-zaman kullandığınız bazı cümleler öykünün akıcı olarak sindirilmesini zorlaştırıyor. Bir örnek vermek istiyorum:

..bunu anladığı anda sineklere attığı bakış sineklerin delirmiş gibi birbirlerine çarpmasına..

 "- bakış atmak" deyimi günlük hayatta farklı anlamlar taşıdğından olsa gerek öyküye odaklanmayı zorlaştırıyor.

Size nacizhane tavsiyem cümlelerinizi daha akıcı hale getirmeniz olacaktır.

Hayal gücünüzün zenginliği ve kurgu kabileyetiniz ise (bence) tartışılmaz derecede hoş.

Emeğinize ve hayallerinize sağlık.