Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Malkavian - 06 Aralık 2010, 16:17:02

Başlık: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Malkavian - 06 Aralık 2010, 16:17:02
Kimim Ben?

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/darkalleybyhideyoshik.jpg)

Olabildiğine uzun binaların çevrelediği bu dar sokakta, yağmurla asfalta yapışmış gazete sayfalarının oluşturduğu kaotik desenlerin üzerinde gözlerimi açtım. Hissettiğim ilk şey vücudumun çeşitli yerlerinden beynime gönderilen acı sinyalleri oldu. Her yerim, sanki birkaç defa yüksekten düşmüşüm de ağrımayan yerim kalmamasına özellikle dikkat etmişim gibi ağrıyordu. Bunca zamandır baygın yatmış olmalıyım. Üzerimdeki uzun siyah pardösü ve içine giydiğim kaliteli takım elbisem sırılsıklam olmuş. İyi de deminden beri aklıma takılan bir soru var…

Kimim ben?

Elimle hafifçe başımın her yerini yokladım. Evet, ağrılarımın büyük bir çoğunluğunun kaynağını bulmuştum. Kan yoktu fakat bolca şişlik ve darbe izi vardı. Sağa doğru bir adım attım ve sonra vazgeçip sola doğru gitmeye karar verdim. Sonra tekrar durdum. Kim olduğumu hatırlamadığım gibi, nerede yaşadığımı da hatırlayamıyordum. Derin bir nefes alıp kendime ‘Sakin ol.’ Dedim. Hemen ellerimi bütün ceplerimde hızlıca gezdirdim. Ne bir kimlik, ne de bir cüzdan vardı. Eh, bu ara sokakta on dakikadan fazla baygın kalmış olmalıydım. Herhangi bir sokak serserisi daha fazla içki alabilmek adına kolayca cüzdanımı cebine indirmiş olabilirdi.

Birçok darbe almış olmasına rağmen aklım hızlı ve pratik çözümler üretmeye devam ediyordu. Demek ki zeki biriydim. Hemen ceketimi ve birinci sınıf görünen pardösümü inceledim. Herhangi bir marka yoktu, fakat bir numara yazılmıştı özenli harflerle küçük bir etikete. ‘198654’ Bu iyiye işaretti işte. Marka giyinsem herhangi bir dükkandan, herhangi bir fiyata bu ürünü almış olabilirdim, fakat numaralar sadece özel tasarımlarda olurdu.

Ceplerimi tekrar kontrol ettim. Lanet olasıca hırsız tek bir kuruş bile bırakmamıştı. Hemen kalabalık olan sokağa ayöneldim ve önüme gelen ilk dükkandan içeriye attım kendimi. ‘İyi günler beyefendi.’ Ooo çok fiyakalıyım. Diksiyonum oldukça düzgün ve kelime vurgularını çok iyi yapıyorum. Bu konuda eğitim aldığım çok belli. ‘Acaba rica etsem bana buraya en yakın kendi kreasyonlarını yapan terzi veya mağazayı tarif edebilir misiniz?’

Adam elinde dikmekte olduğu kumaşı bir kenara bırakıp, burnuna kadar düşürdüğü gözlüklerinin üzerinden bana baktı. ‘Tarife gerek yok bayım. Etrafınıza bir bakın.’

Kendime not: Pratik zekalı ve zekiyim ama olabildiğine dikkatsizim.

‘Ah tam da aradığım yer. Bayım acaba bu üzerimdekilere bakıp, bunların kimin elinden çıktığını söyleyebilir misiniz bana?’

Adam soru karşısında biraz afallamıştı. Tabi ki benim hafıza kaybımdan haberi yoktu. Ya beni onu test etmeye çalışan ukalanın teki sanıyordu ya da... Her neyse.

Şüpheci de olsa, yine de bana yaklaştı ve ustalıkla ceketimin dikişlerini inceledi. Daha sonra pardösümü çıkartıp, ceketin arkadan duruşuna baktı. Kumaşı eliyle inceledi ve en son olarak da iç tarafındaki numaraya baktı. Benim ilk yaptığım şeyi en son yapması nedense bu adamın işinin ehli olduğuna emin olmama neden oldu. Gözlüklerini gözüne yaklaştırdı ve numarayı inceledi. Eline bir kağıt aldı ve bana bir adres yazdı. Adama hayranlıkla karışık bir minnet hissi duymuştum. Cebimde tek kuruşum yoktu ve borçlanmıştım. İçgüdülerimle hareket edip ihtiyarın kafasının iki yanına ellerimi koydum ve yüzümü alnına yaklaştırıp hafifçe üfledim.

Bunu da her ne halt etmeye yaptıysam!

İlginç bir şekilde adam yaptığım garip hareketle ilgilenmedi. Dikiş makinesinin başına geçti. Hali hazırda yapmakta olduğu ve bana göre mükemmel olan işi bir çırpıda eliyle makineden çekti ve yeni bir kumaş koyup gözlerinde yeni oluşan parıltı ile işe koyuldu. İçimde bu yaşlı çekik gözlü adama olan borcumu yaptığım delice hareketle ödemişim gibi tanıdık bir his vardı.

Bir dakika durun bakalım! Az önceki ihtiyarla Çince mi konuştum ben? Evet, resmen akıcı bir şekilde Çince biliyordum. Yine aklımdaki ses bağırarak ilk aklıma gelen soruyu dillendirdi.

Kimim ben?
Başlık: Ynt: Kimim Ben?
Gönderen: KoyuBeyaz - 06 Aralık 2010, 16:27:52
Çok havalı bir giriş olmuş yahu bu. Yani konusuyla veya olaylarla değil, insanın ilgisini bir anda çekmesiyle ve gerçekten ustaca sıkıştırılmış ayrıntılarıyla. Hani Denge adlı hikayede her bölümün daha da iyi olduğundan bahsetmiştim; bu yeni hikayeyele zaten çok beğendiğim anlatımın bir seviye daha atlamış sanki. Tüm samimiyetimle kuruyorum bu cümleyi; daha önce kitaplar çıkarmış usta bir yazarın elinden çıkmış bir giriş bölümü olmuş.

Gerçekten merak etmemek mümkün değil yalnız; kim bu adam!?
Başlık: Ynt: Kimim Ben?
Gönderen: Wanderer - 06 Aralık 2010, 16:28:35
Abi n'aptın sen ya? Yarım bırakma şu öyküleri, kimmiş harbi merak ettim bak. Akıcı çincesi olan takım giyinen, sokak arasında dayak yiyen biri... Çin elçiliğinde filan mı çalışıyor acaba :P

Çok klişe bi soru ama...Devam edecek di mi? Etmezse ayıp yani.
.
Başlık: Ynt: Kimim Ben?
Gönderen: Malkavian - 06 Aralık 2010, 17:06:35
@ Koyubeyaz : Yazmaya verdiğim kendimce uzun aradan sonra ilk denemem olduğu için bu hikayeyi yayınlarken çok şüphelerim vardı. Anlatımın yavan kalması, ilgi çekmemesi gibi sorunların çıkacağından neredeyse emindim. Bu yüzden yaptığın yoruma oldukça sevindim. Yaklaşık 1 haftadır kafamda bu hikayeyi yazmak var ve ilk günü ile şu an yazdığım gün arasında oldukça evrim geçirdi hikaye. Diğer yoruma gelince hala amatörüm olabildiğine. Kat edilecek çoook uzun bir yol var daha. Değerli yorumun için teşekkür ederim.

@Antiseptik: Kafamda öykünün temelleri,projesi ve kaba inşaatı bitmiş vaziyette. Sorun bunu yazacak zamanı bulmakta. Ama devam edecek tabi ki böyle bir giriş yapıp burada kessem kötü hissederdim kendimi :) Karakterimizin kim olduğunu da karakterin kendisi ile birlikte çözeceksiniz sanırım sonunu söyleyip tadını kaçırmak istemem :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben?
Gönderen: Laughing Madcap - 06 Aralık 2010, 17:30:58
Eksiksiz bir giriş bölümü olmuş bu; tasvirler yerinde ve okuyucu salyalarını akıtarak gelecek olan bölümü bekliyor.

Bir kaç tahminim var aslında ama bakalım. Benim aklımda "kim"den çok "neden" sorusu var.

Büdüt: Sürükleyici olduğundan olsa gerek, biraz kısa mı ne?
Başlık: Ynt: Kimim Ben?
Gönderen: magicalbronze - 06 Aralık 2010, 17:53:23
Meraklandırıcı başlangıçlardan ve bir anda pat diye başlayıp bir-iki cümle sonra kendimizi olayların akışına kaptırabildiğimiz öykülere bayılırım ve şu an öyle bir tane daha okudum! Ellerine sağlık Malkavian, anlatımın ve sürükleyici tarzın ile o adamın kim olduğunu ben de merak etmekteyim. Ama asıl önemlisi neden?! Hadi bakalım...
Başlık: Ynt: Kimim Ben?
Gönderen: Alorka Greenleaf - 06 Aralık 2010, 18:47:50
Çok güzel. İlgi çekici bir kurgusu var. Hikayenin arasında "küçük sürprizler" in olması  daha da ilgi uyandırıcı. Devam etmesi çok hoş olur. Madcap' in de dediği gibi "kim" den çok "neden" sorusu var benim kafamda da. Sabırsızlıkla bekleyeceğim devamını.
-Bu arada o görseli nasıl, nerede bulduğunu, arama motoruna ne yazdığı merak etmemek elde değil. :) -
Başlık: Ynt: Kimim Ben?
Gönderen: Malkavian - 08 Aralık 2010, 13:51:24
@ Laughing Madcap, magicalbronze, lotr.frodo: Dönüp bakınca aslında sürükleyicilik adına bir giriş yazmaya çalışmadığım halde hikayeyi ilgi çekici bulmanız beni gerçekten sevindirdi. Yazarken aklımda sadece hafızasını kaybetmiş bir adamın eksiksiz bir öyküsünü yazmak vardı. Okuyup yorumlarınızı kattığınız için teşekkür ederim.

Not: lotr.frodo google'a 'dark alley' yazıp arattırdım sanırım.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm II
Gönderen: Malkavian - 08 Aralık 2010, 19:30:48
Kimim Ben?
Bölüm II

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/taxi1.jpg)

Elimde gazeteden yırtılmış, kısmen temiz bir kağıt parçasının üzerine özenle yazılmış bir adres vardı. Hemen gözlerimi etrafta gezindirdim. Tahmin ettiğim gibi sokak levhalarındaki isimler Latince harflerle yazılmıştı. Ohh… Çin’de olmadığıma ne kadar sevindim anlatamam. Sokak isimleri bana hiçbir şey ifade etmiyordu ve bir taksiye atlayıp ‘Beni hemen bu adrese götür!’ de diyemezdim. Artık bir amacım ve ulaşmam gereken bir yer vardı, fakat oraya nasıl gideceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. En büyük sorun da beş kuruşumun olmamasıydı. Bu sorunu hemen halletmem gerekiyordu.

Düşüncelere dalmış bir şekilde adımlarımı atarken, etrafın sessizleştiğini ve ana caddeden uzaklaştığımı unutmuş olmalıyım. Yine bir ara sokağa getirmişti ayaklarım beni.

‘Hey! Zengin pislik bütün paralarını sökül bakalım!’ Kalın ve tehditkar bir sesti. Sesin sahibi siyahi, bonus kafalı, iri yarı adam bu cümleyi bana düşük bel giydiği kot pantolonunun arka cebinden ufak bir bıçak çıkartırken söylemişti.

‘Geç kaldın. Başka kapıya Jimmy!’ dedim sakince. Bu da neydi böyle? Evet adam bariz bir şekilde geç kalmıştı. Meteliğim yoktu fakat bu durumu bu kadar sakince karşılamam ve üzerine bir de adamla dalga geçmem kabul edilir şey değildi doğrusu. Eh en azından müzik zevkim fena değildi.

‘Hep aynı terane. Söyle bakalım gece uyurken de paralarına sarılıp mı uyuyorsun?’ Suratında oluşan pis gülümseme, siyah tenine tezat oluşturan bembeyaz dişlerini ortaya çıkarmıştı.

Omuz silktim ve iri yarı adam bana yaklaşırken, ben de bir iki hızlı adımla adama doğru yaklaştım. Belli ki şaşırmıştı. Genelde karşılaştığı insanlar o yaklaşırken umutsuzca arkalarındaki duvara doğru adım atıyor olmalıydı. Sahi ben niye öyle yapmıyorum ki?

Adam derin bir nefes aldı ve bıçağını geniş bir hareketle salladı. Ya da sallamaya çalıştı demeliyim. Koluna ve dirseğine arka arkaya iki darbe indirdim ve eğilerek etrafımda tam bir tur attım. O da nesi! Yaklaşık yüz kiloluk kas yığını, ayakları tepede, başı aşağıda, yüzünde garip bir ifade ile yere kapaklanıyordu. Derin nefes alışın hamle yapacağına dair işaret olduğunu ve kolunun tam olarak neresine vurursam rakibimi acıdan kıvrandırırım biliyordum. Dövüş dersleri almış olmalıydım. Bu cüssede bir adamı tepetaklak edebiliyorsam, fizikten de az buçuk anlıyordum. Bütün paramı kaliteli giysilere harcamamam ya da onlara sarılıp uyumamam iyi olmuş.

Tam olayın heyecanını üzerimden atıp suç mahallinden uzaklaşmaktaydım ki - Hadi oradan kimi kandırıyorum. Bir damla bile heyecanlanmamıştım- Bu Jimmy kılıklı adamın anlık problemlerimin hepsine çözüm getirdiğini fark ettim.  Hızla ellerimi baygınlığın verdiği bilinçsizlikle sayıklayan adamın ceplerinde dolandırdım. Hatırı sayılır bir tomar para ve güzel kokular yayan, torbalanmış, birinci kalite, iki yıl bol su ile yetiştirilmiş ot buldum.

Bir otun kokusundan bu kadar çok bilgi edinmemden çok, bir gram bile canımın istememesine şaşırmıştım. Demek ki bağımlı değildim ve aslına bakarsanız nefret bile ediyordum. Az önce yaptığım Bruce Lee hareketleri de cabası. Acaba odamda asılı bir posteri var mıdır?

Jimmy’nin ceplerinde bulduğum birinci kalite otu ve bir tomar parayı cebime indirdim ve düşüncelere dalmış bir şekilde ıslık çaldım. Ani bir fren ile önümde duran taksiye atladım ve ‘Beni hemen bu adrese götür!’ dedim ve adam aptal aptal suratıma bakmaya başladı.

Filmlerde bu replik gerçekten çok karizmatik duruyordu. Eh tabi bahsi geçen filmlerde üzerinde Çince yazılar olan gazete parçasını taksiciye uzatmıyorlardı. Atmosferi tamamen kaybetmiş şekilde adamın elinden adresi alıp çevirisini bir güzel yaptıktan sonra arkama yaslanıp, elimdeki veriler ışığında bir sonuç çıkarmaya çalıştım.

Öncelikle hafızamda tık yoktu. Çince biliyordum ve anlaşılan züppenin tekiydim. Ayrıca ilginç şeyler hakkında gereğinden fazla bilgi dağarcığına sahiptim ve kung-fu biliyordum. Garip bir karışım ve işin aslı artık iyi adamlardan olmadığım gerçeği giderek güçleniyordu. Bundan sonra karşılaşacağım kişilerle konuşmalarıma ekstra dikkat etmem gerekecekti. Eğer bir çeşit mafyaysam ve düşmanlarım hafıza kaybımı öğrenirse hoş olmayan şeyler meydana gelebilirdi.

Hafıza kaybı yeterince kötü değilmiş gibi, bir de şimdi mafya olmakla uğraşmak zorundayım iyi mi!

En azından kötü adam olmama seviniyordum. Onlar silah kullanırlar ve düşmanlarını dövmek yerine, onların muhtelif yerlerinde delikler açmayı amaçlarlar. Temiz iş. Kafamdaki gibi lanet olasıca şişliklerle uğraştırmıyorlar insanı.

Aklımda şimdi yeni bir soru belirmişti. Madem dövüş sanatlarında bu kadar ustayım, neden bu lanet olasıca Çin mahallesinin ara sokaklarında sağlam dayak yemiş şekilde kendime geldim?





Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
Gönderen: Fırtınakıran - 08 Aralık 2010, 19:46:03
Anlatımının ne kadar akıcı olduğunu belirtmekle başlamak istiyorum. Sözler dil ve zihinde su gibi akıp gidiyor. En ufk bir takılma, en ufak bir pürüz yok.

Hikayeyi okurken kendimi polisiye bir film izliyormuş gibi hissettim. Hikayelerine seçtiğin resimler, kesinlikle olayların gözümde daha net canlanmasına yol açtı. Görsel öğeleri çok doğru seçiyorsun :). Bu da bir yetenek diye düşünüyorum.

Karaktere gelecek olursak, tartışma platforumda yazılara nasıl başladığınıla ilgili bir yazını okudum dün. Orada hep karakterlerini uyandırarak başladığını söylemiştin. Bu karakterin de uyanarak başlaması yüzümde bir tebessüm oluşturdu. Bu uyanma durumu, bir baygınlıktan çıkma olduğu için çok daha ilgi çekici geldi bana.

Konuya bakacak olursak, ben adamın bir mafya yerine narkotik polisi olabileceğini de düşünüyorum. Ancak bir düşünce var ki hepsine baskın çıkıyor. Sanki bu kişi, aslında kendi değil. Yani içinde bulunduğu beden ona ait değilmiş de, kendisi o bedene yollanmış bir görevli gibi.
Ama hikayenin en güzel kısmı, her bölümde karakter hakkında bir şeyler öğrenekere çıkış kapısına bir adım daha atmak: kim bu adam? Bir sorunun peşinde giden ve gelişen bir hikaye,doğrusu oldukça ilgimi çekti. Hele de anlatan sen olunca okuması daha bir keyifli oluyor :).

Çok güzel bir hikaye, kahramanımızın devam maceralarını merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
Gönderen: Wanderer - 08 Aralık 2010, 20:09:29
Valla o sorular bizim de kafamızda canlandı.

Kung-fu bilen, sağlam dayak yiyen, ottan anlayan, ilginç adam.

Bölüm yine kısaydı. Tadı damağımızda kaldı, uzun yaz abi şunu.

Geçiş bölümleri de bitsin artık :P Sabredemiyorum sanırım :D
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
Gönderen: Malkavian - 08 Aralık 2010, 21:30:01
@Fırtınakıran : Akıcılığın yapılan kelime hatalarını sıfıra indirmekle artacağını keşfettim ve dönüp 2-3 kere kontrol ediyorum artık hikayelerimi yayınlamadan önce. Eh bu konuda artık görevine başlamış olan eşimin de katkıları büyük. Sonunda editörlük görevine tekrar başladı :) Ve evet gelenek haline gelmiş uyanarak başlama olayı burada da devam ediyor. Böyle yapınca tam hissediyorum hikayeyi. Kattığın güzel yorumlar için teşekkürler bu arada. Malum okul başladı yoğun olmalısın bu aralar.

@Antiseptik: Aslında bölümler normal uzunlukta daha fazlası sıkardı okuyanları diye düşünüyorum. Sonuçta bu bir kısa hikaye :) Ayrıca geçiş bölümü demişsin ama adamımız hafıza kaybından muzdarip 'hah şimdi hatırladım' demeyecek bir bölümde. Kendini keşfedecek ve bu da onun keşif macerası. Sana da yorum için teşekkür ederim sıkı bir takipçisin :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
Gönderen: Wanderer - 08 Aralık 2010, 21:39:53
@Fırtınakıran : Akıcılığın yapılan kelime hatalarını sıfıra indirmekle artacağını keşfettim ve dönüp 2-3 kere kontrol ediyorum artık hikayelerimi yayınlamadan önce. Eh bu konuda artık görevine başlamış olan eşimin de katkıları büyük. Sonunda editörlük görevine tekrar başladı :) Ve evet gelenek haline gelmiş uyanarak başlama olayı burada da devam ediyor. Böyle yapınca tam hissediyorum hikayeyi. Kattığın güzel yorumlar için teşekkürler bu arada. Malum okul başladı yoğun olmalısın bu aralar.

@Antiseptik: Aslında bölümler normal uzunlukta daha fazlası sıkardı okuyanları diye düşünüyorum. Sonuçta bu bir kısa hikaye :) Ayrıca geçiş bölümü demişsin ama adamımız hafıza kaybından muzdarip 'hah şimdi hatırladım' demeyecek bir bölümde. Kendini keşfedecek ve bu da onun keşif macerası. Sana da yorum için teşekkür ederim sıkı bir takipçisin :)

Ne demek, sıkı yazara sıkı takipçi. :P

Abi, bu bölümde ne oldu ki şimdi? Geçiş işte :P Ben bu bölümün geçiş olmasından şikayetçi değilim yanlış anlama, yazarı etkilemek istemem de, bi sonraki bölümde de geçişle karşılaşmayalım diye söyledim onu. =) Çünkü merak sıkıyor asıl, uzun metinler değil. =)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
Gönderen: Madam Vio - 09 Aralık 2010, 19:39:30
Yazındaki dil; komplike cümleler kuracağım diye soyut betimlemelerin dibine vuran ve okuyucu yazıda geçen kurgudan bütünüyle habersiz kılan, yorucu hikayelerdekinin aksine, öyle akıcı ve öyle hoş ki, yazı biçimine hayran kalmamak gerçekten mümkün değil. Hele de hikayenin içerisinde yer alan 'ana karakterin kendi kendine kinayeli söyleyişte bulunması' olayı ve kendi düşüncelerini alaya alması hikayene duyduğum beğeniyi bir kat daha arttırdı; ki bu benim de hikayelerimde bolca yer verdiğim bir biçimidir.

"Kimim Ben?" sorusunun yavaş yavaş yanıt buluşunu ve kurgunun getireceklerini merakla bekliyor olacağım. Kaleminize sağlık...
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
Gönderen: LegalMc - 09 Aralık 2010, 20:16:05
Bölümleri okudum, öncelikle şunları söyleyeyim ki çok akıcı ve samimi bir üslubun var. Okurken insanı sıkmıyor ve hiç yapay değil. Adamın duygularını o kadar güzel aktarmışsın ki bizlere, kendimi adam gibi hissederek okudum.

Şu seçtiğin ve bulduğun resimlere olan hayranlığımı da belirteyim, 'cuk' oturuyor yazdığın yazıya.

Kahramanımız hakkında oldukça fikir belirdi kafamda, ama en yatkını Fırtınakıran'ın da söylediği gibi "Sanki bu kişi, aslında kendi değil. Yani içinde bulunduğu beden ona ait değilmiş de, kendisi o bedene yollanmış bir görevli gibi."

Şu 2. bölümdeki ilk diyaloglar biraz klasik olmuş ama o da ayrı bir tat vermiş.:) Artık bir takipçin daha var, merakla bekliyor olacağım diğer bölümlerini de :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
Gönderen: Malkavian - 10 Aralık 2010, 10:20:47
@Soulsucker: Yorumun o kadar olumsuz kelime ve olayla başlıyor ki bir an karamsarlığa büründüm. Neyse ki sonuna olumsuz eki koyup devam etmişsin :) Siz de bu tarz kinayeli anlatım kullanıyorsanız 1. tekil şahıstan yazıyorsunuz hikayelerinizi. Benim ise bu yazı şeklini 1. veya 2. deneyişim. Yorumunuz için teşekkür ederim.

@LegalMc: Yazarken dikkat ettiğim en önemli şey akıcılık ve gereksiz betimlemelerden kaçmak olduğu için yorumun çok hoşuma gitti. Empatiyi sağlam yapabilmek için birkaç gün kafa patlattım ve bunun işe yaradığını görmek çok güzel.  Görsel konusuna da gelince. Hikaye yazılmış bitmiş bile olsa kafama sinen bir görsel bulmadığım zaman hikayeyi yüklemiyorum bile. Biraz titizim o konuda.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
Gönderen: Malkavian - 18 Aralık 2010, 13:07:36
Kimim Ben?
Bölüm III
(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/mallh.jpg)

Taksinin şaşırtıcı derecede rahat koltuğuna sırtımı yaslayıp düşüncelere daldığımdan beri aklımda ‘kim’ ve ‘neden’ kelimelerinin içinde olduğu birçok soru dolanıyordu. Baş ağrıtacak kadar çok bilinmezle aynı anda uğraşmaya çalışmak beni oldukça yormuştu. Bindiğim taksi sert bir frenle büyük bir binanın önünde durdu. Geveze taksi şoförüm sesini kesip de suratıma beklenti içinde bakmaya başlayınca, sonunda istediğim yere geldiğimi anladım. Taksimetrede yazan miktarın iki katını ödedim ve adam tekrar konuşmaya başlamadan hemen önce aracın kapısını kapatıp aceleyle binaya girdim.

Gördüğüm en büyük alışveriş merkezlerinden biriydi. Hızlı adımlarla merdivenlerden yukarı çıktım ve yaşlı çekik gözlü terzinin bana tarif ettiği mağazaya girdim. Etrafıma hızlı bir bakış attım. Amma kaliteli şeyler satıyorlardı böyle. Doğruca danışma masasına ilerledim ve burun yapısından ve ten renginden burnu havada bir Fransız olduğu çok belli olan adama doğru ilerledim.

‘İyi günler bayım.’

‘İyi günler beyefendi size nasıl yardımcı olabilirim.’ Adamın Fransız aksanı ve siyah jöleli saçları resmen beni tiksindiriyordu.

İşte şimdi söyleyeceklerime çok dikkat etmem gerekiyordu. Ne diyebilirdim ki. Bu ceketi buradan aldım ama kim olduğumu hatırlamıyorum. Bana adresimi verebilir misiniz mi diyecektim. Karşımdakine belli etmeden istediğim bilgiyi almalıydım. Düşün… Düşün…

‘Bu takım elbiseyi buradan aldım ve sanırım fatura adresinde bir karışıklık olmuş. Kayıtlarınızı kontrol etmeniz mümkün mü acaba?’ O da nesi bunları ben mi söylemiştim? Aklım gerçekten hızlı çalışıyordu.

Adam seri numarasını istedi ve ben de ceketimi açmaya bile gerek duymadan ezberimden söyledim ‘198654’ ve sonra fark ettim ki hafızam oldukça iyiydi. Hatta iyi de ne kelime mükemmeldi. Mağazaya girdiğimde en fazla üç saniye kadar etrafıma göz gezdirmeme rağmen şu anda gözümü kapatsam en ince ayrıntısına kadar hangi reyonda ne olduğunu renklerine kadar sayabilirdim. İstemsizce gülümsedim ve şüphelendirmemem gereken görevlinin bana ters bakışlar atmasına sebep oldum. Ne yapabilirim ki hafızasını yeni kaybetmiş birinin bu denli güçlü bir hatırlama yeteneğine sahip olması gülünç değil de neydi?
Kafama kim veya ne vurduysa iyi iş başarmıştı.

Görevli parmaklarını önündeki ekranın hemen altında duran klavyede hızlı hareketlerle gezdirmeyi bıraktı ve kısa süren bir incelemeden sonra bir bana, bir ekrana bakmaya başladı.

‘Etikete göz atmamın sakıncası var mı bayım?’ diyen Fransız onayımı beklemeden elleri ile ceketin iç yakasındaki numaraya göz gezdirdi. Sonra tekrardan bilgisayarının başına geçti ve söylene söylene ‘Ama nasıl olur bu çok değerli müşterimiz… Beye ait’

Lanet Fransızlar! Galiba bu yüzden nefret ediyorum hepsinden. Düzgün konuştuklarında bile zar zor anlaşılıyorlar bir de karşımdaki mırıldanarak konuşuyordu. Bana en çok gerekli bilgiyi yutarak söyleyen ağzının ortasına yumruk atmamak için kendimi zor tuttum.

‘Kim dediniz?’ eh denemeye değerdi.

Ağzını açtı ve tam söyleyecekken tekrar kapattı. Lanet olasıca ağzını yuvarlamıştı. ‘O’ ile mi başlıyordu acaba.

‘Belli ki bir yanlış anlaşılma olmuş. Faturamı bahsettiğiniz beyefendiye göndermişsiniz. Bana adresini verirseniz muhasebecimi gönderip faturamı geri aldırabilirim.’ Eh bu durum için fena yalan değildi. İlkini de destekliyordu fakat neden olduğunu bilmesem de nefret ettiğim görevli bu numarayı da yutmadı.

‘Üzgünüm bu bilgiyi sizinle paylaşamam. Fakat bir kimlik ve telefon numarası verirseniz kaydınızı alabilirim.’

Hiç yararı yoktu. Çıkmaz yola geldiğimde anlarım. Ben ısrar edecektim ve o da inatlaşmaya devam edecekti. Sonra ben müdürü ile görüşmek istiyorum diyince de, iyice bana gıcık olup istediğimi yapmamak için elinden geleni yapacaktı.

O sırada yaklaşık üç metre ileride kasada ödemesini yeni yapmış olan bayan, fişine bakarak dalgınca mağazanın çıkış kapısına doğru yürümeye başladı.

‘Pekala…’ Dedim ve vücudumun kontrolünü beş saniyeliğine tamamen yitirdim. Bilinçaltımın derinliklerinde çok yetenekli biri vardı ve kontrolü eline almıştı. Acemi hafızamla, deneyimli vücudumun yaptıklarını bir seyirci gibi izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Ellerim daha önce bahsettiğim kuvvetli hafızamın mağazada önceden belirlemiş olduğu, danışma masasının üzerindeki rengârenk fularlardan birini hızla çekip alırken, vücudum hiç bir şey yokmuşçasına arkasını dönüp az önce alışverişini tamamlamış bayana hafifçe çarptı. Ağzım ’Çok affedersiniz.’ Derken bir elim kadını omuzlarından tutup kibarca özür diliyor, diğer elim ise az önce yürüttüğü üzerinde alarm olan fuları kadının alışveriş çantasına atıyordu.

Ta Taa… Alarm çalarken önümdeki Fransız koşarak girişe gitti ve bayanı nazikçe sorgulamaya başladı. İçimden ıslık çalarak rahat bir yürüyüş ile masanın arkasına dolandım ve adresi kolayca hafızamın bir köşesine not ettim.

O pislik Fransızın ‘O’ ile başlayan bir şey söylemeye çalıştığına emindim zaten. Takım elbisemin sahibi Bay Osgard bekle beni geliyorum!

Bu arada Fransızlardan neden bu kadar çok nefret ediyorum acaba?
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
Gönderen: Black Helen - 18 Aralık 2010, 14:28:38
Üç bölümü de okuduktan sonra, akıcılık ve kurgu bakımından çok başarılı bir öykü olduğu kanaatine vardım. Soulsucker'ın da bahsettiği gibi hikayenin akıcılığını baltalayan, gereksiz betimlemeler kullanmayışınız okuyucuya çok daha fazla rahatlık sağlıyor. Ayrıca Fransızlar hakkındaki gözlemlerinizde de tamamen haklısınız. O kısım beni çok güldürdü.  :D Ellerinize sağlık. Devamını merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
Gönderen: Wanderer - 18 Aralık 2010, 22:08:36
Çok güzel devam ediyor demekten başka söylenecek söz kalmamış sanırım. Adamın taktiği beğendim, çok güzel öğrendi ismi, gizli ajan filan olmasın bizimki :P

Şimdi sallıyorum ki, bakarsın tutar, ilerde 'ben dememiş miydim' derim. :D

Ellerine sağlık.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
Gönderen: Malkavian - 19 Aralık 2010, 15:39:13
@black_helen: Nedense fransızlardan pek hazzetmem özellikle kendilerini bişey sanmalarından. Karaktere kendimden birşeyler kattım o konuda :)

@Antiseptik: Devamı gelecek 2 bölüm kaldı sonra son bulacak zaten. İki bölümü de en kısa zamanda yayınlarım bir sorun çıkmazsa
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
Gönderen: Cold Fire - 19 Aralık 2010, 20:02:18
Müthiş bir giriş yapmışsın, çok etkileyici olmuş.Konu seçimin ve anlatım tarzına hayran kaldım. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. (Tebrik Ederim)  :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
Gönderen: LegalMc - 21 Aralık 2010, 17:57:38
Ne zamandır yorum yapacağım bir türlü kısmet olamadı.

Bu bölüm de güzeldi yine ama önceki iki bölümün gölgesinde kaldı gibi biraz. Her neyse son iki bölüm demişsin, kısa hikaye olacağını biliyordum da bu kadar kısa olacağını bilmiyordum açıkçası. Umarım (pek şüphem yok ama) bu güzel hikayeyi tatmin edici bir sonla tamamlarsın. Kalemine sağlık, diğer bölümleri de sabırsızlıkla bekliyorum.

Ve Fransızlar konusuna sonuna kadar katılıyorum.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: Malkavian - 07 Şubat 2011, 00:12:50
Kimim Ben?
Bölüm IV

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/durakk.jpg)

Kafam düşüncelerle dolu, yavaş adımlarla alışveriş merkezinden çıktım. Az ileride ana yolun kenarında duran otobüs durağına doğru adımlarımı hızlandırdım. Köşeyi yeni dönüp durağa yaklaşan ve yan tarafında devasa bir diş macunu reklâmı olan ilk otobüse bindim. Biner binmez sanki bana ayırmışlar gibi yabancılık çekmeden soldan üçüncü sıranın cam kenarına oturdum. Kafamı her zaman yaptığım gibi cama dayadım ve manzarayı seyretmeye koyuldum.

Durun bir dakika! Her zamanki gibi kafamı cama mı dayadım?! O lanet Fransızın bilgisayarından aşırdığım adrese nasıl gideceğimi biliyordum ve bunu defalarca yapmıştım. İşte bu keyfimi yerine getirdi. Hafızam bana uzaktan el sallamaya başlamıştı.

Hafızamın yerine geliyor olması güzeldi fakat bu bulmacanın parçalarını bulmak çok uzun zaman alacağa benziyordu. Zira birinci sınıf takım elbiseler içindeki bir züppenin – evet o kişi ben oluyorum- otobüsle sık sık yolculuk etmesi gerçekten ilginçti.

Kafamda bu tezat durumu tartmaya başlamıştım ki otobüs hızla bir başka durağın yanından geçti. Durağın camekan rüzgarlıklarının arasında oturmuş kalın montunu boynuna kadar çekmiş, atkısını sıkıca dolamış yaşlı bir adam vardı. Yaşlı adamın ellerinde ışık, ısı, sevecenlik ve daha birçok şey yayan iki tane alev vardı. Buraya kadar her şey normaldi. Fakat etrafın siyah beyaza yakın bir renk alması ve sadece adamın elindeki iki ışığın kor renklerinin birer nabız gibi atıp durması fazlaca ilginçti. Kafamı istemsizce tekrar yokladım. Darbeleri aldığım kısımlardaki şişlikler çoktan geçmişti. Biraz hızlı mı iyileşiyordum ne?

Duraktaki yaşlı adam hafifçe oturduğu yerden kalktı ve kendisine yaklaşan yaşlı çifte doğru elinde dünyanın en kıymetli şeyini tutuyormuş gibi yaklaştı. Elindeki alevler titreşti ve yaşlı çifte doğru adeta büyülü bir şekilde havada spiraller çizerek hızla yol aldılar. Alevler yaşlı çifte çarpınca parçalandılar ve kıvılcımlar etrafı havai fişek gösterisine çevirdi. Ağzım bir karış açık olan olayları izliyordum ve boynumu kırmak üzereydim. Zira otobüs tüm bu olaylar olurken hareketine devam etmişti. Otobüs köşeyi döndü ve yaşlı çift görüş alanımın dışına çıktı. Pencereden bakmaya devam ediyordum. Dünya normal rengine geri dönmüştü. Acaba yaşlı çifte ne oldu? Gibisinden bir soru soruyor olmalıydım şu anda kendime. Fakat bunun yerine az önceki sahnenin neden bana tanıdık geldiğini düşünmekle meşguldüm.

Bir sonraki durakta otobüs sert bir fren yaparak durdu. Ayaklarım düşünceli aklımın kontrolünü eline aldı ve beni hızla otobüsün dışına taşıdılar. Defalarca gelmiş olmanın verdiği o tanıdık his ile kendimden emin yoluma devam ettim. Büyük bir gökdelenin önüne gelince içeri girdim. Güvenlik görevlisi yüzüme gülümsedi ve rutin bir selam verdi. Yüzü tanıdıktı. Ama nereden?

Asansöre binip en üst katın düğmesine bastım. Oldukça seri çalışan bir asansördü kırk beş katı saniyeler içinde çıktı ve tiz bir ‘ding’ sesi eşliğinde beni dışarı uğurladı. Çatı katında tek bir kapı vardı. Eh zaten tanıdık gelen de tek bu kapıydı. Ellerimle kapıyı ittirdim ve iki yana açılan büyük kapıların hemen arkasında başlayan kırmızı halıya adımlarımı attım. Geniş pencerenin hemen kenarında muazzam manzarayı izleyen, birinci sınıf takım elbiselerinin içinde, elindeki kaliteli kadehten şarabını yudumlayan adam arkasını bile dönmedi.

‘Şu haline bak. Seni neredeyse tanıyamayacaktım. Oyun oynamayı sevdiğini biliyorum ama bu kadar berbat kılıkta seni görmeyi beklemiyordum.’

Demek oyun oynamayı seviyordum ve bu birinci sınıf elbiselerin içinde salaş görünüyordum öyle mi? İşte bu ilginçti. Gülümsemekle yetindim ve ekledim; ‘Beni bilirsin…’ lanet olasıca daha arkasını bile dönmemişti.

O da gülümsedi. Beni uzun zamandır tanıdığını her hareketi ile belli ediyordu. Bir şekilde ondan, bende eksik olan bulmacanın parçalarını almalıydım ve bunu yaparken onu şüphelendirmemeliydim.

Hala bana arkası dönüktü ve rahat bir tonda konuşmaya başladı ‘Ee günün nasıl geçti?’

Arkasını dönmesi bende bir güven hissi yarattı. Bu adam büyük bir ihtimalle düşmanım değildi. Yeteneklerim ve hızım söz konusu olunca, bir düşmanın bana arkasını dönmesi onun için pek de iyi olmayan sonuçlar doğurabilirdi. Sorusuna gelince. Hiç bir şeyden şüphelenmemesini sağlayacak tek bir yanıt vardı.

‘Eh işte her zamanki gibi… Ya senin günün nasıldı?’

‘İnsanları bilirsin. En sevdikleri şeyi almaya geldiğimi öğrendiklerinde her seferinde yaygara kopartmanın bir yolunu buluyorlar.’ sesinde bariz bir şüphecilik vardı. Sanki bu arkası bana dönük adam beni gizlice tartıyordu.

Söylediklerine bakacak olursam artık kesinlikle emin olduğum tek bir şey vardı. Karşımda sert bir kaya gibi duran, kötü bakışlı Bay Osgard gibi ben de bir mafyaydım.

‘Haklısın. Hep aynı şeyler. Üzerime bak. Sırılsıklam oldum. Yağmur tüm gün devam etti.’ Dedim sıkkınca. Hep savunmada kalarak hem daha fazla bilgi edinemeyeceğim açıktı, Hem de karşımdaki bu tehlikeli meslektaşımı şüphelendirmek istemiyordum.

‘Takımlarımdan birini ödünç verebilirim.’ Diye öneride bulundu. Sesinde keskin bir merak tadı alıyordum. Sahi insanların hislerini nasıl bu kadar kesin ve net bir şekilde anlayabiliyordum ki?

Başımı salladım ve yolu göstermesini işaret ettim kibarca. Beni odasına götürürken yüzünde gizlemeyi başaramadığı bir gülümseme vardı ve sesi artık daha kendinden emin çıkıyordu.

‘Herhangi birini seçebilirsin. Seninmiş gibi rahat et.’ Dedi ve giyinmem için odadan çıktı. Odadan çıkarken kendinden emin sesinde neşe çığlıkları vardı.

Dolabı açtım ve dördüncü sırada olduğuna emin olduğum en sevdiğim takımımı üzerime geçirdim ve bunu yapar yapmaz kafamda o sıradan yarışmalarda elenen insanlara çalınan melodi vardı. Osgard beni kendi odama getirmişti ve ben salak gibi ona teşekkür etmiştim. Daha ilk dakikadan zayıflığımı göstermiştim. Eh en azından biraz da olsa dostum gibi görünüyordu.

Dışarı çıktığımda kol düğmelerimi takmakla meşguldüm ve rahat bir tonda ‘Elbiselerimin yerini gösterdiğin için teşekkürler. En sevdiğim takımımı özlemişim.’ Dedim.

Osgard’ın bariz gülümsemesi hafiflese de yüzünde oyalanmaya devam etti. Bana şöyle bir göz gezdirdi.

‘Bak. Oyun oynamayı bırakalım. Hafızanı kaybettiğini biliyorum ve muhtemelen var gücünle onu geri getirmeye uğraşıyorsun. Fakat bilmen gereken bir şey var. Hafızanı, gücünü ve tüm bunları kendi isteğinle bıraktın.’ Ellerini iki yanına açıp tüm çatı katını içine alan bir hareket yaptı.

‘Demek bütün bunlardan kendi isteğimle vazgeçtim öyle mi? Peki bunu ne halt etmek için yaptım Osgard?’

Osgard cevabını vermek için ağzını açmıştı ki açık olan arkadaki pencereden onlarca siyah kuzgun aniden geniş çatı katına girdiler. Koridorlardan heyecanlı kanat çırpışları ile geçip, arkadaki kapısı açık olan odaya doluştular. Saniyeler sonra kapıdan az önce durakta gördüğüm yaşlı adam çıktı. Elinde alevleri yoktu ama o olduğuna emindim.

Osgard sakin ve yatıştırıcı bir ses tonu ile konuşmaya başladı. ‘Bak bunların şu anda içinde bulunduğun durum söz konusu olunca anlamsız geldiğini biliyorum. Fakat bana güvenmelisin. Sana bilmen gereken kadarını anlatacağım ama daha fazlasını bilmen hem senin hem de bütün bunları uğruna feda ettiğin kişinin tekrar tehlikeye girmesine sebep olur.’
Söyledikleri birden ilgimi çekmeye başlamıştı. Sesindeki garip tonun anlamını daha çözememiştim fakat uzun zamandır beklediğim bilgiler sonunda önüme gelmişti. Dikkat kesilip dinledim.

‘Neden bütün bunlardan vazgeçtiğini sormuştun. Kendi gözlerinle görmen daha iyi olacak sanırım. Böylece bana inanırsın.’

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/kizilk.jpg)

Eliyle hemen geniş pencerenin yanıbaşında duran teleskopu gösterdi. Karşıdaki çok katlı binalardan birine doğrultulmuştu. Sabırsızca teleskopa yaklaştım ve izlemeye başladım. Karşımda kızıl uzun saçları çıplak omuzlarına dökülen, beyaz teninin belirli yerleri çillerle kaplı, renkli gözleri dolu dolu ve umutla bakan bir kadın vardı. İki elim ile başımı tuttum. Büyük bir ağrı spazmı ile birlikte beynime kısa süreli anılar dolmaya başlamıştı. Bu anıların çoğunda karşımdaki kızılın hayatını kurtarıyordum. Yolun ortasında dururken, filmlerdeki gibi ona sarılıp beraber yandaki kaldırıma uçuyorduk, yanımızdan hızla bir otobüs geçerken. Bir diğerinde suda boğulurken bir cankurtaran gibi çevik hareketlerle ona doğru yüzüp, kenara taşıyordum. Bir seferinde yediği bir şey boğazına kaçmıştı ve boğazındaki parçayı çıkarıyordum. Arkasından gelen bıçağını çekmiş yankesici ona ulaşmadan tam önce oraya varıp, yankesicinin bıçağı tutan bütün uzuvlarını kırıyordum. Bunun gibi yüzlerce sahne gözümün önünden geçti ve gözlerimi teleskoptan ayırdım. Şaşkınlığımı saklayamadan gözlerim bir karış açık Osgard’a bakmaya başladım.

Aklımda hala son gördüğüm sahne vardı. Yıkık dökük binaların arasında duran kızılın görüntüsü.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: alper - 07 Şubat 2011, 02:52:08
Az da olsa açıklayıcı bir bölüm olmuş, bu arada okuyupta yorumlamadığım bir hikaye olduğunu gördüm. Yorumu hakettiğini gördüm, beklettiğim için kendimi ayıpladım.

Genel bir yorum yapayım o halde, pek özgün bir yorum olmayacak ama; çok akıcı ve eğlenceli bir dilden çıkan yazı okudum, neredeyse hiç takılmadım okurken. Neyi merak etmemiz gerektiği bile önümüzdeydi, kafa yormaya da gerek kalmadı. Asıl objeye yönlendirilmiş zihinde saf merak uyandırma başarısı yakalamış oldukça hoş bir yazıydı.

Bir şey sormak istiyorum izin verirsen. Hikayeye dahil ettiğin resimlere göre mi şekilleniyor yazıların, yoksa yazıya en uygun resmi mi arıyorsun? Kurgu harici merak ettiklerimin başında bu geliyor. Kurgudaki merakımın yönlenmesini ise dediğim gibi, yazara bırakmaktan keyif alıyorum. :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: Malkavian - 07 Şubat 2011, 09:44:55
Öncelikle teşekkürler okuduğun için. Şimdiye kadarki bütün yazılarımda önce yazıp, sonra görsel buluyordum. Fakat bu yazıyı düşünme aşaması baya uzundu. Daha yazıya geçirmeden görsel aramaya başladım bu sefer ve bulduğum görseller benim kafamdakine oldukça yakın olduğu için daha canlı ve görsele tam oturan bir anlatım kullanabildim. Duraktaki yaşlı adam resmine hayran kaldım ve biraz değişiklik yaptım. Aslında o karakter bir bayan olcaktı. Ama görseli çok beğendim gerçekten :)  Hiçbirşey de dikkatinden kaçmıyor.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: grikunduz - 07 Şubat 2011, 14:04:59
Evet bende keyifle okudum. Gerçekten hikaye, tabiri caizse akıyor insanın dilinden. Anlatımı çok hoş. Olaylar çok hoş. Ama son bölümde nasıl bitireceksin merak ediyorum. Sanki sona çok şey birikti. Merakla bekliyorum. 
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: Malkavian - 07 Şubat 2011, 19:55:16
Sonuç bölümüne çok konu birikmesinin sebebi hafıza kaybına uğramış baş kahramanımızın birinci tekilden anlatılan hikayesi. Son bölümde değişik bir yol izleyip bütün eksikleri gidereceğim merak etmeyin
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: Wanderer - 07 Şubat 2011, 20:04:05
Sorular sorular sorular... "Yeter be!" diyesim geldi. Ufak da olsa bazı şeyleri açmışsın, olay daha fantastik bir boyuta taşınmaya başladı bunlar iyi.

Uzun zaman geçtiği için, okumadan önce eski bölümleri bir taramak gerekti, ne olmuştu ne bitmişti diye, sıradaki bölümün daha erken gelmesini isteyeceğim mümkünse :)

Şu kızıl, fena hatun. Her şeyi onun için mi feda etmiş acaba nedir...

Bir şeyden eminim, soruları, aklımızdan hiç geçmeyen veya geçse bile umursamayacığımız bir biçimde bitireceksin ve sonunu tahmin etmeye çalışsak da edemeyeceğiz. Denge'de sorularımızın cevaplarının yeni sorulara dönüşmesi gibi.
Spoiler: Göster
Denge de bekleniyor bu arada... :hıö



Ellerine sağlık, çok güzel bir bölümdü. Bitirmeden bir ricam olacak, son bölümde aklımızda fazla soru işareti bırakmazsan sevinirim, gece uyuyamıyoruz sonra... :)

Tekrar tekrar ellerine, fikrine sağlık. Devamını dört gözle bekliyorum. (Evet gözlüklüyüm. :D )

Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: mit - 08 Şubat 2011, 14:57:18
Selamlar;

En nihayetinde okudum, geciktiğim için kusura bakma. Bu kadar iyi bir kurgu ile karşılaşacağımı bilseydim hayatta gecikmezdim, o da ayrı mesele. :) Hikayenin akıcılığından, cümleleri kuruş ve yerleştirişindeki becerinden bilmem söz etmeye gerek var mı? Zaten yapılan yorumların büyük çoğunluğu da bu yönde ve ben de onlarla hemfikir olduğumu söylemekten gayet memnunum.

O yüzden farklı bir yorum getirmeye çalışıp memnun kalmadığım şeyleri yazacağım. Birincisi ilk bölümde adam kendini bir sokak arasında baygın olarak yatarken buluyor, değil mi? Sonra birdenbire sağa adım atıyor, sonra da sola... Peki hangi ara ayağa kalktı? Neden hiç sendelemedi ya da ayakta durmakta zorlanmadı? Eli yüzü bu kadar şiştiğine göre iyi bir dayak yemiş olmalı, o halde bu kadar rahat hareket edememeli diye düşünüyor insan. Hem madem yüzü bu kadar şişti, terzi neden onu gördüğünde bir tepki vermedi?

Adamın mafya olmayı çabuk kabullenmesi, herhangi bir ahlak çöküntüsüne kapılmaması da ilginç geldi. Neden polis ya da ajan değil de mafya?

Şimdi yorumumu okuyunca "Bunlara mı takıldın?" diyebilirsin fakat senin yazmaya çalıştığın hikayeler "film tadında" olduğu için bu tip ayrıntılar ister istemez dikkatimi çekiyor. Umarım mazur görürsün.

Tüm bunları bir kenara bırakırsak enfes bir hikaye olmuş. Bir oturuşta dört bölümü de soluksuz okudum ve çok sevdim. Takipçinim. Yine... :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
Gönderen: Malkavian - 08 Şubat 2011, 15:32:04
Ellerine sağlık, çok güzel bir bölümdü. Bitirmeden bir ricam olacak, son bölümde aklımızda fazla soru işareti bırakmazsan sevinirim, gece uyuyamıyoruz sonra... :)

Antiseptik son bölümde tüm hepsinin cevabını alabileceğin nedenlerin yer aldığı bir öykü gelecek. Aklında son bölümden sonra soru işareti kalabilir fakat en büyükleri tabi ki açıklanacak ve gece rahat uyuyabileceksin emin ol :)

Eli yüzü bu kadar şiştiğine göre iyi bir dayak yemiş olmalı, o halde bu kadar rahat hareket edememeli diye düşünüyor insan. Hem madem yüzü bu kadar şişti, terzi neden onu gördüğünde bir tepki vermedi?

Adamın mafya olmayı çabuk kabullenmesi, herhangi bir ahlak çöküntüsüne kapılmaması da ilginç geldi. Neden polis ya da ajan değil de mafya?

mit okumana öncelikle çok sevindim. Sonralıkla sorduğun sorular çok akıllıca ama bir o kadar da okuyucuları yöneltmeye çalıştığım noktalar. Eminim son bölümü okuyunca neden bu kadar çabuk ayağa kalktığını ve neden mafya olmayı moral çöküntüsü yaşamadan kabul ettiğini anlayacaksın.
Kendine sorduğun sorular ile yine ne kadar dikkatli ve değerli bir okuyucu olduğunu gösteriyorsun :)

Not: Şişlikleri kafamda hep adamın kafasının saçlı olan bölümlerinde hayal ettim. Yüzü gözü bere içinde hiç düşünmemiştim betimlemede mi hata yaptım acaba? ya da eksiklik vardır belki eve gidince bir daha gözden geçireceğim.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Malkavian - 09 Şubat 2011, 18:04:36
Kimim Ben?
Son Bölüm


(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/romansoldier.jpg)

Çok iyi hatırlıyorum. Milattan Önce 40 yılında Büyük Roma Krallığı kıtanın dört bir yanındaki fetihlerden sonra yorgun düşmüş hasta bir adam gibiydi. Sınırları bütün Akdeniz kıyılarına yayılmıştı. Fakat ülke içten içe kaynıyordu. Krallık rejimini devirmeye çalışan asiler her yerde boy göstermeye başlamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi barbar kabilelerin saldırıları gün geçtikçe artıyordu. Senato adı verilen, gücü halka dağıtmayı vaat eden topluluk söz sahibi olmaya başlamıştı. Roma içten içe zor günler geçiriyordu belki ama sarsılmayan ve kuvvetini yitirmeyen ordusu hala dimdik ayaktaydı. Hatta her zamankinden bile güçlü konumdaydı. Lejyonların başındaki komutanlar sarsılmaz bir otorite ile gittikleri her yerde isyanları bastırıp başarıdan başarıya koşuyorlardı.

Bana verilen emirle yüzyıllardır uygun birini arıyordum ve şimdiye kadar bir sonuç alamamıştım. Fakat karşımda duran IV. Lejyonun komutanı güçlü, çevik ve asi bakışlı genç umut vaat ediyordu. Onu birkaç yıl takip ettim. Daha yirmi beş yaşına yeni basmıştı, fakat şimdiden general olmak için güçlü bir adaydı. İstisnasız bütün adamları ona sevgi ve derinden gelen bir saygı duyuyordu. Bunun nedenini başta anlamamıştım. Ta ki onu savaşta görene kadar… Etrafında savaşanların gürültüsü ve düzensiz tepinmeleri arasında bir kaplan gibi kendinden emin, sessiz ve sakin bekliyordu. Yanına yanaşmaya cesaret edenlerin üzerine bir anda pençelerini indirirken kalın ve gür sesiyle bir yandan krallığının ismini haykırıyordu. Duyguları olmayan ben bile zaman zaman bu savaş çığlığından etkileniyordum. Muharebe alanında tam bir ölüm makinesiydi. Bunun yanında strateji ve alan seçiminde o kadar başarılıydı ki ordusunun kaybetmesi neredeyse imkansızdı.

Bir gün dondurucu sabah soğuğunun, doğan güneşle yeni yeni kırılmaya başladığı erken bir vakitte, Güneyden bir haberci geldi. Habercinin söylediğine göre saksonlar Kuzeyden harekete geçmiş, büyük bir ordu ile sınıra dayanmışlardı. Kral bütün ordularına derhal saksonların ilerleyişini durdurmasını emretmişti. Son gelen haberle birlikte zor şartların sert çizgilerle süslediği yüzünde canlılık veren bir gülümseme oluştu genç komutanın. Kuzey toprakları bir zamanlar yaşadığı yerdi. Karısı ve ailesinin bulunduğu yer... Beş yıldır göremediği tüm tanıdıklarını görebilecekti belki de.

Hızla atına atladı ve bağırarak emirler verdi. Oraya giden ilk Lejyon olmak istiyordu. Gece gündüz yol aldı. Adamları haftalar süren yolculuktan bitkin ve bitap düşmüştü, fakat hiçbiri sesini çıkarmadı. Komutanlarını seviyor ve ona saygı duyuyorlardı. Zaten adamlarının çoğu Kuzey topraklarından geliyordu. Hepsinin yüzünde komutanlarının yüzündeki gülümsemenin birer yansıması vardı.

Ta ki o ana kadar… Gece gündüz dur durak bilmeden sevdiklerinin hasreti ile yol alan bitap düşmüş savaşçılar, eskiden yaşadıkları yerlerin üzerinde tüten kötücül kara bulutlarla karşılaşana kadar hep yüzlerinde gülümseme vardı. Şimdi derinden gelen bir hüzün ve öç alma isteği damarlarında kaynamaya başlamıştı.

Günler süren kanlı savaşlardan sonra IV. Lejyonun neredeyse dört katı büyüklüğündeki sakson ordusu zafer kazandı. Tabi buna ne kadar zafer denebilirse. Ölen her Romalı beraberinde iki rakibini götürmüştü. Büyük ovada son bir kişi kalana kadar savaş devam etti ve o kişi de alanın ortasında etrafı binlerce sakson ile çevriliyken bile kükremesine devam eden genç komutandan başkası değildi.

Hemen havada süzülerek yanına gittim. Dört kişiyle aynı anda dövüşüyordu. Hepsini de yere sermişti ve rakipleri ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Fakat yaraları çok derindi. Bitkinlikle yere devrilmeden hemen önce genç adamı kucakladım ve ovadaki saksonların şaşkın bakışları arasında onu bulutların üzerine taşıdım.

Yaralarından bir damla bile kan gelmeyene kadar bekledim. O kadar inatçı biriydi ki ölmesi günler sürdü. Üç gün sonra şafak vaktinde ruhu bedenini nihayet terk etmeye başlamıştı. Hemen ruhunu yakaladım ve sıkı sıkıya tuttum. Emirlere uyarak hiç bir şey söylemedim. Ona koyu gri, kenarlarında kadim bir lisanda yazılar olan bir cüppe ve sayfaları hiç bitmeyen tozlu bir kitap verdim. Kitabın tozlu sayfalarının yarısı isimlerle doluydu ve diğer yarısı da isimler yazılmak üzere boş bırakılmıştı. Üzerinde güçlü koruma rünleri vardı. Kitabı sadece sahibi açabilirdi ve artık kitap sahibini bulmuştu.

Söylememe izin verilen tek şeyi ona söyledim ve onu orada kendi kaderi ile baş başa bıraktım.

‘Sen artık bir ölüm meleğisin!’

(http://i1114.photobucket.com/albums/k533/Malkavian999/olummelegi.jpg)

----o----

Tam iki bin yıl önce olan bu olayı daha dün gibi hatırlıyorum. Ben Osgard, baş ulak, dünyada olup biten her şeyi üst kata taşıyan güçlü bir melektim. Kendi elimle ölüm meleği sıfatını verdiğim o genç Romalı keşke bu kadar başarılı olmasaydı diye zaman zaman düşündüğüm olmadı değil. İşini o kadar istekle ve kusursuz yapıyordu ki, daha ilk yüzyılında güçleri iki katına çıkarılmıştı bile. İki bin yıl sadakatle hizmet etti ve benden çok daha fazla güç sahibi oldu.

Nerede bir trafik kazası olsa, nerede bir savaş çıksa, nerede bir veba salgını olsa hep görevinin başındaydı. Kadın ve çocuk kimseye acımadan görevini yapıyordu. Lejyonunun başında sevdiklerine kavuşacağını düşündüğünde yüzünde oluşan sıcak gülümsemesi bir daha hiç kendini göstermedi. Kim bilir belki de kalbi de bedeni ile ölmüştü.

Şimdilerde en güçlü melek konumundaydı ve ondan güçlüsü yoktu. Ben ise son bin yıldır ona özeniyor ve onun güçlerini istiyordum. Sürekli bir açığını aradım ama hiç bu konuda başarılı olamadım. Ben Osgard’dım en güçlü ulak. Hızım ve zekam ile tüm melekler arasında ünüm artmıştı. Ta ki kendi elimle kendimden daha zeki ve çalışkan birini melek yapana kadar… Ama bu durum yakında değişmek üzereydi.

O kadar eksiksiz bir plan yapmıştım ki, neredeyse bir terslik olması imkansızdı. Hemen planımı uygulamaya başladım. Öncelikle yapmam gereken çok tehlikeli bir görev vardı. Ölülerin dünyasına gidip orada takılı kalmış bir ruhu kaçırmalıydım. Korumalara belli etmeden hızla bu diyara girdim ve aradığım ruhu kollarım arasına aldım. Ne olduğunu anlamamıştı bile. Hızla oradan uzaklaştım ve yaşadığımız gökdelenin hemen yanındaki büyük hastaneye yöneldim. Yeni doğan bebeklerden birinin içine ölüler dünyasından beraberimde getirdiğim ruhu yerleştirdim. Yirmi yıl sonra planımı uygulayacaktım ve ilk tohumu ekmiştim bile.

Vakit kaybetmeden ikinci durağıma yöneldim. Büyük büyücülerin katına çıktım ve en yeteneklilerinden biri olan Balthazar ile görüştüm. Ona, bana verilen mesajları yerlerine ulaştıramadığımdan dert yandım. İlgiyle nedenini sordu. Biz ulakların koruma büyülerini kaldırma yeteneğimiz yoktur. Güvenlik amacıyla bu yeti bize verilmemiştir ve bu konuda üsttekinin ne kadar haklı olduğunu da yirmi yıl sonra kanıtlayacaktım zaten. Fakat Balthazar’a dert yanmaya devam ettim. Mesajlarımı ulaştırmam gerekirdi. Ben baş ulaktım. Yine de Atlantis gibi büyü ile korunmuş alanlara mesaj ulaştıramıyordum. Beş yıllık yakınmalarım sonucunda Balthazar nihayet bana koruma kalkanını kaldırmak için gerekli büyüyü öğretti. Onu suçlamıyorum. Hain planımı sezmesi imkansızdı. Bir ulak koruma kalkanını kaldırsa ne olabilirdi ki.

Aradan yıllar geçti. Gökdelenin yanındaki hastanede doğan bebek büyüdü ve serpildi. Sürekli onu takip ettim her adımında yanındaydım. Ben isteyene kadar başına bir şey gelmesini istemiyordum. Efendim, sürekli nereye kaybolup durduğumu soruyordu ve ona her seferinde önemli mesajlar iletmem gerektiğini söylüyordum. Şüpheleniyordu içten içe fakat en nihayetinde onu melek yapan ulağa da saygı duyuyordu.

Yirmi yıl geçmiş ve ben artık her şeyimle planımı uygulamaya hazırdım. Çok yoğun olduğu bir gün efendimin masasının üzerinde duran kitabının yanına gizlice yaklaştım. Balthazar’dan öğrendiğim koruma kalkanı kaldırma büyüsünü yaptım. İnatçı bir kitaptı. Büyüyü ilk seferinde beş kere tekrarlamam gerekti, fakat sonunda istediğime kavuştum. İlk boş sayfaya sabırsızca geldim ve oraya şunları yazdım ‘Carolyn Emett’

Carolyn Emett, sıradan bir insan gibi görünebilir fakat her şeyin anahtarı ondaydı. Kızıl saçları, beyaz teni, çilleri ve umut dolu bakan renkli gözleri ile bir zamanlar Roma ordularına komuta etmiş genç bir savaşçının eşine çok benziyordu. Evet şimdi hain planımın ne kadar kusursuz olduğunu yavaş yavaş anlıyorsunuz sanırım.

Ertesi gün her zamanki gibi kitabını alıp sabah erkenden listesindeki isimleri birer birer son yolculuklarına uğurlamaya çıktı efendim ve ben de bir kenarda planımın nasıl gelişeceğini sabırsızlıkla bekliyordum.

Düşündüğüm gibi oldu. Kalbinin bedeniyle beraber öldürdüğünü sandığım ölüm meleği, karısına bu kadar benzeyen Carolyn’i bir türlü öldürememişti. Hatta ona çarpmak üzere olan otobüsün önünden kurtarmıştı. Bu kesinlikle yasaktı. Yukardakinin işine karışmak büyük bir suçtu.

Her şeyin isteğim gibi gitmesinden duyduğum büyük haz ile Carolyn’in yanına gittim. Hiçbir şeyin eksik kalmasını istemiyordum. Kıza yaşlı bir adam görünümü ile gittim. Daha önce beni defalarca gördüğü için hemen tanıyıp kollarıma atıldı.

‘Büyükbaba seni özlemiştim!’ diyerek sevinçle kollarıma atıldı.

‘Bugün genç bir adamla tanıştın sanırım Carolyn. Onu iyi tanırım. Sevgi dolu ve yardımseverdir. Fakat biraz delidir. Kendini doğaüstü güçleri olan bir çeşit süper kahraman zanneder. Fakat bunun dışında çok iyi birisidir.’

‘Nereden biliyorsun bunu büyükbaba. Daha kimseye söylemedim bile! Bu adamda garip bir şeyler var. Sanki onu bir yerlerden tanıyorum ama bir türlü çıkartamıyorum.’

Gülümsedim ‘Ona iyi davran olur mu kızım.’ Dedim imalı bir tonda.

İşte olmuştu. Hem onu kurtarıp kahraman ve karizmatik görünen, hem de içten içe kırılgan bir noktası olan adama anında âşık olmuştu. Zaten bu onun ruhunda vardı. Onu hep bir yerlerden tanıyor gibi hissetmişti.  

İlk seferinden sonra belki de yüzlerce kez gizlice ‘Carolyn Emett’ ismini deftere yazdım. Her seferinde Ölüm Meleği olması gereken kişi tarafından kurtarıldı. Artık planımın son aşamasına gelmiştim. Hızla bir hava limanına uçtum ve akşam en kalabalık seferlerin yapılacağı uçağın motorunu sabote ettim. Yaşlı adam görünümü ile gişeye gittim ve sabote ettiğim uçağın ekonomik sınıfından bir bilet aldım. Vakit kaybetmeden Carolyn’in yanına gittim. Zavallı kız yüzlerce kez ölümle buırun buruna gelmişti ve artık paranoya sınırlarını zorluyordu.

 ‘Büyük annen kalp krizi geçirmiş. Şimdi hastanedeymiş. Sana bilet aldım. Hemen yanına gidip ona yardım eder misin kızım?’

Yüzündeki paranoya verilen üzücü haberle birlikte yerini telaşa bıraktı. Hemen elimden biletleri kaptı ve üstüne ilk gördüğü kıyafetleri geçirerek evden çıktı.

Yüzümde kocaman bir gülümseme ile onun gidişini izledim. Son kez gizlice efendimin kitabının koruma kalkanını kaldırdım. Kendim yazmama gerek bile kalmamıştı o uçaktakilerin çoğunun ismi defterde kendiliğinden belirdi ve içlerinde Carolyn’in ismi de vardı.

Tıkır tıkır işleyen planımı size kısaca anlatayım isterseniz. Detaylarla sizi sıkmak istemem. Hizmetinde olduğum ölüm meleğinin görevini kötüye kullandığını üst katlara bildirdim ve bu akşamki uçak kazasını önleyeceğinden şüphelendiğimi söyledim. İzleyiciler kurulu hemen mesajıma yanıt verdi ve sevgili Romalı komutanımızı incelemeye başladılar. Gün boyu bütün görevlerini eksiksiz yerine getirdi. Hatta on yaşında kalp krizi geçiren çocuğa bile acımadan canını aldı.

Büyük yolcu uçağı havalandı ve havalanmasından beş dakika sonra çin mahallesinin üzerindeyken motoru arıza yaptı. Uçak düşüyordu ve ölüm meleği her talihsiz olayda olduğu gibi yine oradaydı. İsimlere göz gezdirdi ve Carolyn’in ismini gördü. Bir ikilemde kalmıştı. Karısına benzeyen kişiyi kurtarmak bir şeydi, koca bir uçak dolusu insanı kurtarmak ayrı bir şeydi. Hepsinin hayatlarını değiştiremezdi. Buraya kadarmış diye düşündü içinden ve arkasını dönüp uçağın düşmesini bekledi. Son anda ne oldu bilmiyorum ama uçak binalara çarpıp parçalanmadan saniyeler önce fikrini değiştirdi. Fırtına gibi hızla hareket etti ve uçağın bozulan parçasını tamir etti. Uçak yine de bu kadar hızlı toparlanamazdı. Alttan uçağı ittirdi ve geri rotasına soktu. Havada süzülüp uçağın gitmesini izlerken şaşkınlık, pişmanlık ve yorgunluk hissetti. İzleyiciler kurulu yeterince delil görmüştü. Bütün güçlerini o havadayken aldılar ve onu ölümlü olarak bıraktılar. Binalara çarpa çarpa ne olduğunu anlamadan yüzünde garip bir ifade ile düşüşü görülmeye değerdi.

Sonunda başarmıştım! Yolumda duran tek engel, tekrar insan olmuştu ve acınacak halde yağmurla ıslanmış çin mahallesinin ara sokağında kıpırtısız yatıyordu.

Ertesi gün cüppe ve kitap bana teslim edildi ve yeni görevime hemen başladım. Beklenmedik bir misafir dışında her şey yolundaydı.

----o----

En sevdiğim kılığıma bürünmüş, birinci sınıf takım elbiselerim içinde on yedinci yüzyıldan kalma şarap kadehimden yudumlar alıyordum. Gökdelenin camından görünen manzara bir harikaydı. Arkamı dönmeden gelen misafirimle konuşmaya başladım.

‘Şu haline bak. Seni neredeyse tanıyamayacaktım. Oyun oynamayı sevdiğini biliyorum ama bu kadar berbat kılıkta seni görmeyi beklemiyordum.’ Resmen acınacak haldeydi.Daha arkamı dönmeden söylediğim bu cümleye şaşırmıştı. Kafası oldukça karışıktı.

 ‘Ee günün nasıl geçti?’ diye sordum

‘Eh işte her zamanki gibi… Ya senin günün nasıldı?’ diye kaçamak bir cevap verdi.

‘İnsanları bilirsin. En sevdikleri şeyi almaya geldiğimi öğrendiklerinde her seferinde yaygara kopartmanın bir yolunu buluyorlar.’ Bunu söyleyip düşüncelerini tartmaya çalıştım. Neye dönüştüğünden emin olmalıydım.

‘Haklısın. Hep aynı şeyler. Üzerime bak. Sırılsıklam oldum. Yağmur tüm gün devam etti.’  Dedi sıkkınca. Sesindeki belirsizlik beni deli etmek üzereydi. Normalde ne hissettiğini hemen anlamam gerekirdi.

‘Takımlarımdan birini ödünç verebilirim.’ Diye öneride bulundum.

Başını salladı ve bana yolu göstermem için işaret verdi.

‘Herhangi birini seçebilirsin. Seninmiş gibi rahat et.’ Dedim ve suratındaki şaşkın ifadeyi görünce içten içe gülümsedim.

 ‘Elbiselerimin yerini gösterdiğin için teşekkürler. En sevdiğim takımımı özlemişim.’ Dedi.

‘Bak. Oyun oynamayı bırakalım. Hafızanı kaybettiğini biliyorum ve muhtemelen var gücünle onu geri getirmeye uğraşıyorsun. Fakat bilmen gereken bir şey var. Hafızanı, gücünü ve tüm bunları kendi isteğinle bıraktın.’ Ellerini iki yana açtım ve tüm çatı katını içine alan bir hareket yaptım.

‘Demek bütün bunlardan kendi isteğimle vazgeçtim öyle mi? Peki bunu ne halt etmek için yaptım Osgard?’

O sırada ilham perisi içeri girdi ve arka odalardan birine doğru uçtu. Çıktığında en sevdiği yaşlı adam kılığına bürünmüştü.

‘Bak bunların şu anda içinde bulunduğun durum söz konusu olunca anlamsız geldiğini biliyorum. Fakat bana güvenmelisin. Sana bilmen gereken kadarını anlatacağım ama daha fazlasını bilmen hem senin hem de bütün bunları uğruna feda ettiğin kişinin tekrar tehlikeye girmesine sebep olur.’ Dedim ve teleskopu işaret ettim.

İlgiyle teleskopa baktı ve bir şeyler hatırlamaya başladı. Hemen konuşmaya devam ettim.

‘İnanması zor gelebilir ama sen bir ölüm meleğiydin.’ Üzerimdeki büyüyü kaldırdım ve eski halime döndüm. ‘Bu cüppe ve bu kitap sana aitti. Ta ki sen öldürmen gerekenlerden birine aşık olana kadar. Onun ismi sürekli karşına çıkıp durdu ama sen onu öldürmeyi reddettin. En sonunda bu seni zayıflatmaya başladı. Bir gün zayıfladığında yerine geçecek ölüm meleğinin onu öldüreceğine emin olunca yukarıdaki ile bir anlaşma yaptın. Tüm güçlerini ve tüm varlığını bu kızın hayatına karşılık feda etmeyi teklif ettin. Kurul bunu kabul etti ve işte buradasın. Hafızası kaybolmuş bir insan. Yeniden sevdiği kişiyle yaşam bahşedilmiş bir insan.  Yerinde olsam daha fazla geçmişi kurcalamazdım ve tekrar bahşedilen yaşamın tüm nimetlerinden yararlanırdım. Karşı bina yirmi üçüncü kat.’

Kafası çok karışıktı ama kızılın bahsinin geçmesi bile onu ikna etmek için yetmişti. Her zaman söylerim en iyi yalan, doğrulara dayandırılandır.  

Bana dalgınca teşekkür etti ve karşı binaya doğru yola koyuldu.

‘Dur bir dakika.’ Dedim. En azından bunu ona borçluydum.  Kafasını iki elim arasına aldım ve hafifçe alnına doğru üfledim.

----o----

Bay Osgard’a inanıp inanmamak arasında gidip gelen düşüncelerim karşı apartmanın yirmi üç numaralı kapısı aralanınca uçup gitmişti. Geçmişte ne olursa olsun umurumda bile değildi. Kapıyı ürkek bakışlarla açan kızıl ile bir ömür geçirecektim. Bu bana yeter de artardı bile.

----SON----
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: grikunduz - 09 Şubat 2011, 19:20:24
Aklıma yazacak bir yorum gelmiyor gerççekten. Tebrik ediyorum gerçektende dediğin kadar iyi bağladın. Uzun zamandır ilk defa bu kadar şaşırdım bir öykünün sonuna.
Tebrik ediyorum.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Wanderer - 09 Şubat 2011, 22:58:05
Olayın Roma'ya dayanacağı aklımın arka sokağından bile geçmezdi. Harika bitirdin, sanırım buradan anladığımız son mesaj şuydu. "Aşk kazandı..."

Aşk olunca demek insan umursamıyor gerçekten. Hatta bırak insanı, melek bile umursamıyor abi :) Ellerine sağlık, Malkavian ismine yakışır bir final ve yakışır bir öyküydü. Gerçekten forumda beğenerek okuduğum sayılı öykülerden...
Spoiler: Göster
Adam yazıyor beyler. ^^

Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: mit - 10 Şubat 2011, 09:56:55
Yeni keşfettim, çabuk kaybettim :) Ne kadar da çabuk bitirdin hikayeyi böyle? Gerçi sonunu o kadar iyi bağlamışsın ki insan okurken hayran kalmadan edemiyor. Olayı Roma'ya bağlaman da ayrı bir lezzet katmış işini içine.

"Her zaman söylerim en iyi yalan, doğrulara dayandırılandır." cümleni çok sevdim. Şu hafifçe alnına üfleme olayını tam kavrayamadım yalnız. Sanırım benim anlayamadığım ya da bilemediğim bir gönderme var işin içinde. Bir de ilham perisi olduğunu öğrendiğimiz ihtiyarın daha önemli bir rol oynamasını beklemiştim ben. Neyse, sağlık olsun.

 Kalemine ve zihnine sağlık.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Gilderoy - 11 Şubat 2011, 13:09:13
Çok hoş bir hikâye olmuş. Her cümlede kat be kat şaşırdım. Özellikle 5.bölümdü beni en çok şaşırtan.

Spoiler: Göster
5.bölümde olayı Osgard'ın bakışıyla anlatmanda ayrı bir tat vermiş öyküye :)


Tebrik ederim :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: LegalMc - 11 Şubat 2011, 13:39:28
Ne yazacağımı bilemiyorum. Sonunu bu kadar iyi bağlayacağını tahmin edemezdim doğrusu. Son bölüm çok 'fantastik' olmuş. Osgard tarafından anlatılması ayrı bir tat, ayrı bir hoşluk katmış. Fırtınakıran ile benim teorim en yakın teori olmuş :P

Şu alnına üfleme meselesini ben de anlayamadım. Ama onun dışında tüm sorularım cevap buldu. Çok güzel bir hikayeydi, ellerine sağlık :)
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Wanderer - 11 Şubat 2011, 15:09:41
Benim anladığım kadarıyla, ki kesinlikle yanlış olabilir, üflediği zaman bazı şeyleri daha net hatırlamıştır belki de, hani kıza dair... Okurken kafamdan öyle tamamlamıştım gece uyuyabileyim diye :D
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Elijah - 11 Şubat 2011, 18:26:36
Sessiz takipçilerdendim. Tabi böyle bir hikayede nefesim kesildi yazamadım.

Şaşırtmakta ustasın gerçekten, son bölümün de gitarla solo yaptığın kısımdı bence. Kısa hikaye de olsa kısa bitti sanki.

Son zamanlarda kurgusu bu kadar sağlam ve konuları bu kadar güzel bağlanmış hikaye okumamıştım. Üzerine de güzel bir anlatım tarzı serpiştirilince tam leziz oluyor.

Ellerine sağlık.

Spoiler: Göster
Sanki anafikir aşk değil de, 'kusurlu insanlardan kusursuz melek olmaz' gibi geldi bana
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: KoyuBeyaz - 13 Şubat 2011, 02:39:45
İtiraf ediyorum; beklemiyordum.

Son bölümde olaylar çok güzel bağlanmış. Hikaye bittiğine göre genel olarak konuşuyorum; kurgusu ve anlatımı muazzam. Son bölümün farklı bir bakış açısıyla anlatılması ise cevapları vermek için oldukça güzel bir yol olmuş. Hani ilk okunduğunda da göze batan neredeyse hiç bir nokta yok gibi, ki Kurgu İskelesindeki bir öykü için bu zaten yeter de artar bile. Fakat özellikle ayrıntılara kadar girip de eleştirmek gerekirse, en azından ikinci veya üçüncü okuyuştan sonra özellikle dikkat ederek görülecek bazı kısımlar buldum. Özellikle aradım, evet.

Osgard'ın kızla olan konuşmaları kısa kesilmiş. Bu kısım oldukça hızlı geçilmiş ve aradan çıksın diye yazılmış gibi geldi. (bkz: 3. okuyuştan sonra) Geçmiş zamanın anlatıldığı bölümlerdeki ''hemen, vakit kaybetmeden...'' gibi bazı kelimeler az da olsa insanın zihninde karışıklığa yol açabiliyor, su gibi okurken hafif de olsa takılmak mümkün. (bkz: Gene 3. okuyuştan sonra) Savaş ve akabinde gelişen olaylar gene kızla konuşma gibi özet geçilmiş gibi, daha uzun yazılabilir veya biraz daha detaylandırılabilirdi belki. (bkz: 2. okuyuştan sonra) Bunların dışında bazı cümlelerde anlatım bozuklukları çarptı gözüme, ne var ki bunlar olayın heyecanı ve olayların akıcı anlatımı arasında çok fazla göze batmayan şeyler. (bkz: Özellikle dikkat etmek)

Örneğin;

Alıntı
Ama bu durum yakında değişmek üzereydi.

Yirmi yıl geçmiş ve ben artık her şeyimle planımı uygulamaya hazırdım.

Bu yorumu yapmamım amacı gıcıklık etmek değil elbette, zaten bildiğin gibi. Fakat gerçekten güzel bağlanmış bir hikaye ve güzel bir son bölüm olmuş, özellikle hata aranmadığı takdirde göze çarpan çok fazla şey görülmüyor. Ellerine sağlık ve tebrikler bu güzel hikaye için.

Son olarak; Kurgu İskelesindeki hikayeler bitebiliyor muymuş yahu?
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: magicalbronze - 17 Şubat 2011, 09:54:54
Fırtınakıran'ın yaptığı yayından sonra özellikle o heyecanlı anlatımdan sonra, baştan sona tekrar okudum. Bir öykü bu kadar kısa, akabininde bu kadar güzel olabilir! Son bölüm herkes gibi benim için de tamamen bir şaşkınlık hissiyatı çıkardı ortaya ki yani sonunun farklı olacağını duymuştum daha önceden. Buna rağmen kurgusal olarak bağlayışın inanılmazdı.

Yine çoğu kişinin belirttiği gibi akıcılığı ve kurgusu ile oldukça beğendiğim ve bitişine üzüldüğüm bir hikaye oldu. Ciddi anlamda okurken film tadı yaşadım. Ellerine sağlık!
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Ireth~ - 19 Şubat 2011, 23:44:32
Türkiye'deki Fantastik Edebiyat Eksiklği başlığındaki yorumun dikkatimi çekti, hani şu diğer insanların düşüncelerini öğrenmeye ve anlamaya çalışmakla ilgili olan.
Çoğumuzun yaptığı büyük hatayı fark ettim ve soluğu burada aldım.
Yaşımdan dolayı olsa gerek kimlik arayışıyla ilgili başlığın dikkatimi çekmedi değil, yazarın sen olduğunu görünce de hiç düşünmeden tıkladım.
Şanslıyım ki, öykünün sonuna yetiştim zira başından beri takip etseydim bekleyemezdim diye düşünüyorum.
Klişe şeyler yazmayacağım zaten hepimiz anlatımındaki özgünlükte, akıcılıkta, durulukta hemfikiriz.
İlk bölümlerde bir fantastik havası sezmemiştim, yalnız bir öykünün akışı ancak bu kadar değiştirilebilirdi herhalde ;D
Ne diyim, tebrik ediyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum efenim :D

Dipçik not: Kuzgunlarla ilgili bir şeyler beklemiştim, olmadı. ;D
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Slevin - 20 Şubat 2011, 13:51:26
Bir seferde tamamını okudum öykünün. Akıcılık ve merak duygusu uyandırma yönünden bir kısa öykü şaheseri var zannımca karşımızda. İlk bölümlerdeki noir havayı son bölümde yakalayamadığım için son bölüm beni pek sarmadı söylemek gerekirse. Ancak geneline baktığımız zaman çok iyi ;D
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Malkavian - 25 Mart 2011, 16:48:28
Hepinize ayrı ayrı teşekkürlerimi bir borç bilirim. Hikayemi okumanız, eleştirmeniz, beğenmeniz, hoşlanmadığınız yerleri söylemeniz beni gerçekten çok sevindirdi. Bu kadar güzel yorumlara ve mesajlara kuru bir teşekkür edemediğimden bir süre bekledim. Hemen hemen hepiniz bir olayı anlamadığınızı dile getirmişsiniz. Gerek hikayenin gidişatı, gerekse çok fazla uzatmama isteği ile çıkarttığım bu bölümü sizlerle paylaşayım en iyisi. Böylece sorup durduğunuz soruya cevap alırken teşekkürlerimi de kabul etmiş olursunuz diye umuyorum :)

Kimim Ben?
Ölüm Melekleri[*]Bonus Track Gibi Bişey Oldu[/*]
[/color]

Ölüm meleği, Hypatia'nın yanına süzüldü. Onu uzun uzun inceledi. Siyah saçları beline kadar uzanan, şehirdekilerin aksine beyazın en açık tonuna sahip tenine yine beyaz giysiler giymiş orta boylu bir kadındı. Bazı günler ince sarı kumların üzerindeki iki çubuğa bakıp saatler boyunca düşündüğü oluyordu.

Büyük bir kıyım yaşanacaktı. Belki şimdi, belki de yıllar sonra, ama tek bir şeyden emindi ölüm meleği, savaş bu kadın yüzünden çıkacaktı. Her zaman büyük can kayıplarını önceden hissederdi. Bu yüzden buraya ilk geldiği günden beri bu olağanüstü taş yapının içindeki dalgın görünen kadına bakıyordu. Geceleri hararetle tartıştığı hizmetçisinin yanından ayrıldığında ağladığı bile oluyordu zarif kadının. Kafasını birşey kurcalıyordu belli ki ama ne olduğunu ölüm meleğinin anlaması imkansızdı. İki koca haftanın sonunda kadının ruh halinin iyice bozulduğunu gözlemledi ve elinden birşey gelmiyordu. Savaş da yakında çıkacağa benzemiyordu. Aklına yeni gelen bir fikir ile insan suretine büründü ve kadının yanına gitti.

Kadın ona dikkat bile etmeden saatlerdir bakmakta olduğu kumların üzerindeki iki çubuğa bakmaya devam etti. Bir zamanların genç ve yakışıklı generali kadına iyice yaklaştı. Tüm itirazlarına rağmen onu iki elinin arasına aldı ve sıkıca tuttu.

'Seni rahatsız edeni biliyorum.' dedi sakince

'Bırak beni! Sen de kimsin?' dedi Hypatia bir yandan adamın güçlü kollarından kurtulmaya çalışırken, bir yandan da adamın giydiği romalı zırhına bakıyordu. Bir Romalının burada ne işi olduğunu bir türlü anlayamıyordu.

'Ben.. Sanırım sana yardım edebilirim.' dedi adam. Sesi tereddütlüydü. Bunu daha önce hiç denememişti. Kadına iyice yaklaştı ve alnına doğru hafifçe üfledi.

Görevi insanların en derin kabuslarından biri olan ölümü tatmak, bilmek ve hissetmek olan ölüm meleği aynı zamanda onun üzerinde muazzam bir güce sahipti.

Roma lejyonlarına komutanlık etmiş, yeni yetme bir melek görevinin verdiği ağırlıktan ve suçluluk duygusundan biraz olsun kurtulmak için ilk defa güçlerini farklı şekillerde kullandığında, eski ve ünlü bir filozof dünyanın yörüngesinin yuvarlak değil, belki de elips şeklinde olduğunu düşünmüştür. Bu ünlü filozofun adı ise tarihin tozlu sayfalarında kalmış olan Hypatia'dır. Aynı şekilde Macellan, Edison, Tesla, Einstein hepsi içlerinde en derinlerde yaşayan en büyük kabuslarından; yani ölümden ufak bir esinti ile kurtulunca zihinlerinin ne kadar büyük bir hızla teoriler ürettiğini akıl bile edemezsiniz.

İşte sırf bu Romalı çaylak yüzünden bazı insanlar ölüm meleklerini Şans Meleği ya da İlham Perisi olarak tanır. Ne talihsiz bir durum! Onlara şans ve zenginlik getiren aynı melek canlarını almaya gittiğinde yüzlerinde oluşan şaşkınlığı bir görmelisiniz!
---o---
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Wanderer - 25 Mart 2011, 17:01:53
Hmm... Devam etmen, bonus track vermen hoş  olmuş. Ellerine sağlık, soru işaretleri giderken beraberinde de tatlı bir fikrini daha okumuş olduk.

Ölüm korkusundan sıyrılmak insan zihninin perdelerini çeker...
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: mit - 25 Mart 2011, 17:57:38
Vay... Çok havalı bir bölümmüş bu, keşke hikayeden çıkartmasaymışsın. Neyse, geç de olsa okumak güzeldi. Bundan daha keyif veren bir teşekkür düşünemiyorum doğrusu :) Tekrar tekrar tebrik ederim bu başarılı kurgun için...
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: TheSpell - 29 Temmuz 2012, 23:31:17
Dün yayında dediğim gibi hikayene yorum yapıyorum Malkavian :)

Her ne kadar bu hikayeyi yazalı aradan bir yıl geçse de, benim de söyleyeceklerim var. Öncelikle anlatımın çok akıcı. Uzun olan bölümlerde bile hiç sıkmadan okutturuyor, bitince de "Hayda! Ne kadar kısaymış bu hikaye" dedirttiriyor. Kısa olmamasına rağmen. Gereksiz ve fazla betimlemeleri kullanmaman daha da hoş olmuş. Okuma zevkini baltalamıyor en azından.

Hikayenin başlarında ben de kendime "Ne kadar çabuk mafyalaştı bu adam, kim ki bu, yara berelerine neden kimse tepki vermiyor" gibi soruları soruyordum. Ancak son bölüm o kadar açıklayıcı, o kadar şaşırtıcı olmuş ki, tüm cevapları aldık. Harikaydı gerçekten de. Şu bonus track de bilgilendirici. O hareketin nereden geldiğini anlatman da güzeldi.

Sonuç olarak, çok uzun olmayan ancak tadı damağınızda kalacak bir okumalık. Eline, kalemine sağlık Malkavian.
Başlık: Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
Gönderen: Malkavian - 01 Ağustos 2012, 13:08:58
Yeni fark ettim bunu ve hoş bir süpriz oldu benim için iş yerindeyken :)

Yorumun için teşekkür ederim.