Kayıp Rıhtım Arşiv Forum
Oyun Masası => FRP Arşivleri => Dipsiz Konak => Ejderha Mızrağı FRP => Konuyu başlatan: Canina - 25 Aralık 2010, 18:30:18
-
Üstlerinden aldığın bir görevi yerine getirmeye gidiyorsun. Görevin Dull kasabasına gidip şüphe uyandırmadan, Palanthas yolu üzerinde ki kervanlara saldıran çapulcu grubunun izini sürmek.
-
'Demek masum insanlara saldırırsınız ha!' diye söylendi kendi kendine Şövalye. Ara vermeden Dull kasabasına gidip bir an önce çapulcuların hayatlarına son vermek istiyordu.
-
Öğle vakti olmadan Dull kasabasına varıyorsun. Epey fakir ve küçük bir kasaba aslında. Onbeş haneden, bir handan ve birkaç küçük dükkandan oluşuyor. Sokaklar çamurlu ve pis. Etrafta çocuk görünmüyor. Kasabaya sessizlik hakim. Yer yer tarlaya veya işlerine giden yerlileri görüyorsun ama onlarda konuşmadan ilerleyip gözden kayboluyorlar.
-
'Hmm sokaklarda oynamayan çocuklar. Nedense burayı pek sevmedim.' dedi Norward.
Belli ki buraya daha önce gelmemişti veya hatırlayamıyordu. Biraz soluklanmak, biraz da bilgi edinebilmek amacıyla yönünü hana doğrulttu.
-
Hanın kapısını açtığında çalan zil ile birlikte handa ki müşteriler gözlerini sana doğru çeviriyor. İçeride görebildiğin kadarıyla sekiz kişi var. Silahsız ve zararsız yerliler ucuz, fıçının dibinde kalmış içkilerden içiyorlar.
-
İçeridekilere selam verdikten sonra hanın sahibine doğru seğirtti. Zira birkaç gün burada yatmak zorunda kalabilirdi.
-
Adam eski mi eski bir bez parçasıyla bar tezgahını siliyordu. Seni fark ettiğinde başını kaldırdı ve, "Buyur beyim ne istemiştin?" diye sordu.
-
"Bira ve biraz da yemek lütfen." dedi Şövalye. Ardından "buralarda garip olaylar gerçekleştiğini duydum, size de geldi mi bu haberler?" diye konuşmasını sürdürdü.
-
Adamın yüzü asılıyor. "Burası sakin bir yerdir. Pek garip şeylere rastlamayız." diyor.
-
"Peki, sağol." memnun kalmadığı belli olan bir adamdan çıkan sözlerdi bunlar. Köskös gözüne kestirdiği masaya oturup, hancının bir an önce getirmesini umduğu servisi bekledi. O anda farketti ki gerçekten acıkmıştı.
-
Hancı koyu renkli bir bira getiriyor. Yanında garip bir tür çorba. İkisini de yüksek bir çat sesi ile masaya bırakıveriyor ve tek kelime etmeden tezgahını silmeye devam ediyor. Adamın bakışlarını üzerinde hissedebiliyorsun.
-
Çorbasını kaşıklarken görevini düşünüyordu. Ertesi sabah dinç bir halde kasabada çapulculardan herhangi bir iz arayacaktı.
Ancak bir anda kendine güvenemediğini hissetti. Bu küçücük yerleşim yerinde ne halt edebilirdi ki? Bir olayı hancı bile bilmiyorsa ortada bir şeyler dönüyor demektir.
Düşüncelerini bir kenara itip tatsız çorbasını bitirdi. Daha sonra hancıya, "kalabileceğim bir odanız var mı?" diye sordu.
-
Hanci asık bir yüzle "Evet. Geceliği 50 Çelik" diyor. Palanthasa göre bile pahalı bir fiyat.
-
"50 Çelik ha? Umarım bana özel bir uygulama yapmıyorsundur sevgili hancı. Ancak yine de dediğin gibi olsun." dedi Norward. Bütün bunları söylerken odasını tasavvur etmeye başlamıştı bile.
Hancıdan şüphe etmeye başlamıştı; kendisinden bazı bilgileri sakladığını ve kasten fahiş bir fiyat biçtiğini düşünüyordu. Bu adama dikkat etmekte fayda vardı.
-
Hancı tezgahın altından anahtar çıkararak "Üst katta koridorun sonunda. 7 numara." diyor suratsızca ve anahtarı tezgaha bırakıyor.
-
Norward bir kedi kadar çevikçe ve hancı kadar suratsızca anahtarı kaptı. Uyumaya ihtiyacı vardı ve her geçen dakika kendisi için kıymetliydi.
Merdivenlerden yukarı çıkarken içinden bir his, yanlış yaptığını söylüyordu.
-
Uyandığında saat akşam vaktine geliyor. Güneş yeni doğduğunda kasabaya geldiğin için bütün günü uyuyarak geçirmiş oldun. Yataktan başını kaldırdığında odanın bir köşesinde ki tabureye yemek bırakıldığını görüyorsun. Yemekten hala duman çıkıyor.
-
Gerindikten sonra "Odaya sıcak servis ha?" cümlesiyle uyandı Norward. Bir çırpıda yatağının üzerinde yemeğini yedikten sonra eşyalarını toplayıp alt kata indi.
-
Alt katta gene barı temizleyen hancı dışında kimsenin olmadığını görüyorsun. Etrafa sessizlik hakim.
-
Hancıya selam verdikten sonra kapıya yöneldi, tam çıkacakken tezgaha döndü. "Borcum." diye uzattığı kesede yaklaşık 70 Çelik vardı. "Umarım tatmin olursun." dedikten sonra da handan çıktı.
Gözlerini kapatıp Paladine'a dua ederken yakında çapulculardan bir iz bulacağına emindi.
-
Handan çıktığında evine dönen kasabalıları görüyorsun. Bir kaç kişi seni fark ediyor ve ters bir şekilde bakıyor. Yer yer dört beş kişi toplandığını görüyorsun. Bu şekilde 3 tane grup var.
-
Norward kendisine en yakın olan gruba yaklaştı. "İyi akşamlar baylar, umarım her şey yolundadır?" diye bir soru yöneltti. Amacı, aralarından birinin çapulcular tarafından yağmalanıp yağmalanmadığını öğrenmekti.
-
Adamlar senin sesini duyduklarında irkiliyorlar. Seni tanıdıklarında ise içlerinden bir tanesine dönüyorlar, sakallı iri bir adam. Pek belirgin bir özelliği yok. Adam başıyla bir işaret veriyor ve adamlar tek kelime etmeden farklı yönlere dağılıyorlar. Bunu gören diğer gruplarda aynı şeyi yapıyor.
İşaret veren adam ise yavaşça arkasını dönüyor ve yürümeye başlıyor.
-
"Hey!" Norward sorusunun cevaplandırılmamasını bir saygısızlık olarak addetmişti. Bunu yapan da bir çapulcudan başkası olamazdı.
Lider gözüken adama doğru koşup onu yakalamaya çalıştı.
-
Adamın kolundan tutuyorsun. Kolunu silkerek kolayca kurtuluyor elinden. Gülümsüyor ve "Burada sizin için bir şey yok sayın şövalye. Sadece basit bir kasaba. Parlak zırhınızı alıp askercilik oynamaya devam etmenizi tavsiye ederim." diyor.
-
"Bunu arkanı dönmeden de söyleyebilirdin. Onurlu bir insan olmak her şeyden önce gelir." Solamniya Şövalyeleri'nin sembolü haline gelmiş uzun bıyıklarını düzeltti. Uzaklaşmalarını seyrederken öylece arkalarından baktı.
Daha sonra kervanların sık geçtiği yere doğru yavaşça ilerledi. En azından bugün bir yağmalamanın olmamasını istiyordu.
-
Kervanların saldırıldığı yer yarım günlük mesafede. Oraya vardığında akşam oluyor. İlk bakışta hiç bir şey yokmuş gibi görünse de biraz uzağa baktığında yol üzerinde hafifçe bir duman çıktığını görüyorsun.
-
Dumanın olduğu yere doğru giden Norward'ın aklında tek bir soru vardı; 'Acaba onlar mıydı?'
-
Dumanın olduğu yere gittiğinde yanmış bir araba ve bayıltılmış insanlar görüyorsun etrafında.
-
Şövalye kılıcını kınından çekip çıkartırken bu hareketi son defa yapıyor olabileceğini kestirebiliyordu. Ancak ölmeden önce yapması gereken işleri vardı; bunlardan ilki de çapulcuları öldürmekti.
Arabanın etrafındaki insanların henüz ölmediğini farkettiğinde kafasındaki soruları bir kenara itip kılıcını tekrar eski yerine soktu. En yakınındaki kişiye doğru yaklaşıp yaralarını tespit etmeye, varsa da iyileştirmeye çalıştı.
-
Yaralıya yaklaşıyorsun. Üzerine eğildiğin anda sağ bacağının alt kısmına bir ok saplanıyor. Uyluk kemiğine.
Arkanı döndüğünde bir okçunun ve bir savaşçının durduğunu görüyorsun. Okçu yayına yeni bir ok takmak için sadağına uzanıyor.
-
Bacağına yediği okla şaşıran Norward ilk başta yerinde kalakaldı. Aniden nerede olduğunu hatırlayan şövalye, okun sahibinin bir çapulcu olduğunu tahmin etti ve dönüp kendisini yaralının önünde siper ederek emretti; "Durun!"