Doğu Yücel'in okuduğum ilk kitabı. Tüyap'ta kitabı alıp kendisine imzalattıktan sonra ufak bir konuşmadan sonra Varolmayanlar'ı seveceğimi söyledi. Onu da alıp 3 günde bitirip bir hafta sonraki söyleşisine gidip imzalatmıştım. Sonra da ilk öykü kitabını okuyarak devam ettim, sadece Hayalet Kitap kaldı okumadığım onu da fırsat bulduğumda okuyacağım.
Kitap yeni çıktığında birkaç ay öncesinde Doğu abiye attığım maillerden düzenleyerek kitabı tanıtma amaçlı bir yazı yazmıştım bloguma fakat burada paylaşmamıştım. Aynen alıntılıyorum:
Güneş Hırsızları "On Bir Öykü ve Bir Distopya
"
NEDEN OKUMALISINIZ?
Öncelikle bu kitabı neden okumalısınız sorusuna cevap vermek doğru olur sanıyorum. Günümüzde romanların üstünlüğünün olduğu bir dünyada yaşıyoruz ki öykü kitapları pek yazılmaz oldu; en önemsendiği dönemde bile özellikle ülkemizde öykü kitabı denince insanlar geri durur önemsemezdi(Hala öyle olduğu kanısındayım). Böyle bir ortamda öykü kitabı yazmak, hatta sadece yazma çabasında bulunmak bile takdire şayan bir olay. Zaten ben de takdire şayan gördüğüm için bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim, belki birkaç kişi yazımı görür de meraklanıp kitaba ulaşır, amacıyla yazıyorum.
Ufak birkaç genel yargıdan bahsettikten sonra her öyküye ayrıca değineceğim.Hikayeler birbirinden bağımsız da görünse genel fikir anlamında birbirinden çok uzak kalmıyor sanıyorum. On iki tane şahane öykü var ki bir tanesi distopyadır(Kitaba ismini veren öykü). Kitap kesinlikle hayal gücünüzü gelişmenizi sağlayacak(Boşuna hayal gücünün yazarı dememişler, hayalperest demiyorum bakınız). Bolca ahlak,din ve siyasi -tabiki sistem eleştirisi de- eleştiri bulacaksınız kitapta, eleştirmeyi sorgulamayı seven biriyseniz bu çok hoşunuza gidecektir. Siz de farkındasınızdır bulunduğumuz şartlarda din veyahut ahlak eleştirisi yapmak -özellikle din eleştirisi- pek kolay değil ; “Hayatın Gıcık Anlamı” isimli öyküde bu din eleştirisi muazzam bir şekilde var, zaten en sevdiğim öyküdür. Kitap bittiğinde belki fark etmediğiniz şeylerin farkına varıp sorgulamaya başlayacaksınız, kesinlikle bolca hayal gücü depolayacaksınız ancak bir şey daha var ki bu da çok önemli kitap sizce bolca umut verecek. Son zamanlarda umuda fazlasıyla ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Lafı fazla uzatıp öykülere sarkmadan lafımı burada bitireyim, öykülere tek tek ve ufak ufak değineceğim, “spoiler”ı en aza indirmeye özen göstereceğim farkında olmadan dozu kaçırırsam da kusuruma bakmayınız lütfen. Ağır spoiler içeren bölümleri “----Spoiler----” yazıları arasına alıverdim.
Rüya Tarifleri
Bu öykü benim gibi karamsar birine umut aşılamayı başardıysa eminim bu aşıdan herkes yararlanmıştır. Yediğimiz şeylerin uykumuzu etkilediği bilimsel bir gerçek, gerçeklikten ne kadar uzaklaşmış görünse de çok uzaklaşmadığı kanısındayım. Hayattaki iniş çıkışların her zaman devam ettiği çok güzel vurgulanmış, henüz yaşı ufak arkadaşlar önüne çıkan her engelde hayatın bittiği yanılsamasına kapılıyorlar. En çok dikkatimi çeken ayrıntı ise karakterin cinsiyetinin çok kusursuz şekilde yansıtılmış olması, herkes bunu beceremez ki öyküyü yazarın ismi olmaksızın okusaydım bir kadının yazdığını düşünebilirdim.
Sinemaya Tek Başına Gidenler
Birçok kez sinemaya tek gitmiş birimi ki eminim bu sorundan müzdarip olan binlercemiz var, benim yalnızlıkta genelde öyküdeki gibi sorumsuz arkadaşlardan kaynaklanıyor. İnsanlar kişisel zevkleri için arkadaşlarını ihmal etmemeli -Kahrolası sorumsuz insanlar-. Öyküyü okurken film senaryosu olabileceğini düşündüm, kurgulanışı ve konusu çok uygun geldi ; tabi bu haliyle ancak kısa film olabilir ama üstünde çalışılırsa neden olmasın.
Karanlığın Ortasında
Biraz mitolojik bir öykü. Aynı anda benzer durumların çok farklı şekilde ortaya çıkabileceğinin ayrıdına varmanızı sağlıyor. İlkel mağara insanıyla günümüz insanının bazı durumlarda aynı noktaya gelebildiğini görmemiz gerek belki de ; belki de hala ilkel bir dünyadayız da farkında değilizdir.
“ Annelerimizin sanırım bize kurduğu cümleler hiç değişmiyor.” diyerek bitiyorum okuyunca anlayıverirsiniz.
Noel Baba’yı Kim Öldürdü Lan?
Sonunda bir kesitinin başında verilmiş olduğu filmleri anımsattı bana. Çok iyimser yaklaşımlı bir karakter ve fazlasıyla iyimser bir öykü olmuş. Çevrenin ve karakterin etrafına bakışı, bunun tasviri hoşuma gitti. Yarı polisiye diyebileceğimiz öykünün isminde bulunan malum soruya cevap vermiş olmaması, bunun cevabını bize bırakmış olması güzel. Spoiler vermeden daha fazla anlatamam sanırım bu öyküyü bence alın okuyun
Aynasız Güzelin Masalı
Hangi sözcük daha uygun olur tam karar verememiş olmamla birlikte öyküye “naif” sözcüğünü yakıştırdım. Biraz ahlakı bir sorgulamaya itiyor öykü sizi. Ve bana bir öyküyü anımsattı: Anımsattığı öykü, bir köydeki çok güzel bir kızın kimseyi beğenmeyip en sonunda kolsuz bacaksız, işsiz bir adama kalmasıyla sonlanıyordu.
Melek
Öykü en özet haliyle olaylara farklı açılardan bakmamız gerektiğinin ayrıdına varmamızı sağlıyor. Başında tek taraflı ilerleyen öykü sonlara doğru iki kola ayrılıp, ufak bir ters köşe yapıyor. Dolmuşun dolmasını bekleme sıkıntısı da her konser sonrası yaşadığım bir durum, açıkçası ben de son kişi olarak binip dolmuşun kalkmasını sağlayan arkadaşa şükranlarımı sunuyorum.
Evim Güzel Evim
Kitaptaki en harika üç öyküden biri ve eminimki bir çoğunuz için en harikası olacak. Öykünün uzunluğunun tedirgin ettiğinden bahsetmiş Doğu Yücel, ben de diyorum ki iyiki uzun olmuş daha kısası makbul olmazdı. Hatta biraz daha derinleştirilip uzatılsa 200-250 sayfalık bir roman çıkabilirdi ortaya. Spoiler vermeden anlatmak imkansız gibi yazının gerisi spoiler isteyenler yine de okuyabilirler, size kalmış ben uyardım.
-----Spoiler---- “Müzler” dediğimiz ilham perileri gerçek mi bilmem ama çok yaratıcıydı. Karakterin evden çıkmasının engellenmesi ise bolca ürküttü beni, bir gerilim filmi senaryosu bile olabilir. Binanın yıkılışı ve karakterin dolapta sıkışmasından sonra sineğin gelip üstüne konması sahnesinin gözümde canlanışı mükemmeldi.Kitapta da denildiği gibi çok Kafka variydi, güzeldi. Gençlik dizisi senaristlerine de biraz eleştiri yöneltilmiş gibi ama bir yandan da ekonomik nedenleri bahane edip yerden yere vurulması engellenmiş. Oyuncu senarist ilişkileri de rol kapma pahasına aynı kitaptaki gibi gözümde. Ama asıl en çok hoşuma giden kısım final sahnesiydi içim ürperdi ve öyküden sonra diğerine geçmeyip sonrasını bir on dakika düşündüm. ----- Spoiler -----
Üçüncü Türle Aşırı Yakın İlişkiler
Azcık ayıp olacak ama en basıt anlamıyla arz-talep ilişkisi gibi değerlendirdim durumu. İnsanın sahip olmadan önceki yaklaşımıyla, sonrasındaki yaklaşımı arasındaki değişim, göze sokulmaya çalışılan ana konu bu. En iyisi öyküyü okumak.
Dünyanın Sahiplerine Bakmıştık
Bu öyküye ne desem çok kararsız kaldım. Bu arada sürekli uzaylı konusuna takılmışız , gülümsetici bir durum. Amerikan başkanının “Sahip eğlenmeyi iyi biliyor.” dediği final kısmı en güzel yeriydi. En ince mesaj burada. Alıntı yapıp spoiler vermemeyi başardım, kendimi kutluyorum.
Hayatın Gıcık Anlamı
Sıra favori öykümde, kesinlikle en sevdiğim öykü bu. Eleştiri yağmuru demiştim yorumlarımı mail attığımda düzeltiyorum eleştiri sağanağı demek daha doğru olur. Gerçekten eleştirmek sorgulamak, bazı yargılara farklı yönlerden bakmayı denemek ve algılarımızı yıkmaya çabalamak çok güzel şeyler. Ahlak-din-siyaset eleştirisi üçlüsü, en baskın şekilde bu öyküde mevcut. Okuyan herkesin kurguya ve öykünün ilerleyişine hayran kalacağı görüşündeyim. Sadece şu öykü için bile alınır kitap - diğer öykülere haksızlık ettiğim düşünülmesin lütfen -
-----Spoiler----- Dünya nüfusunun azalması, ziga dininin insanları tongaya düşürmesi ve gezegenin elden gitmesi; ileride dünya savaşlarında birbirimizi yok edip dünyadaki yaşamı bitirmemizden çokta farklı değil. Bunun için bir grup uzaylının bizi kandırmasına ihtiyaç yok. Biz birbirimizi yok etmek için fazlasıyla yeteriz. -----Spoiler-----
Camgöz ve Duman
Sanırım ailelerin çocuklara ve bu genel durumlara bakışları hep aynı. Bugün haberleri izlerken öğretmenden dayak yiyen bir çocuk vardı televizyonda, bunu babamla tartışırken “çocukta bir şey olmasa böyle olmazdı.” yaklaşımında bulundu babam. Emirhan’ın yaklaşımı da bundan çok farklı değil diye düşünüyorum. Parmakların gözümüzün önüne getirildiğinde yarısaydam hale geldiği benzetmesi çok hoşuma gitti. Sondaki sis öğesi ise aptal insanların gözlerinin önlerinden atamadıkları perdeyi anımsattı bana.
Güneş Hırsızları
On bir öyküden sonra sıra geldi distopyaya - değerlendirme mailimde yarı-distopya demiştim haksızlık etmişim - Bu öykü kesinlikle roman olacabilecek konuya ve potansiyele sahip, öyküden yola çıkılarak bir roman yazılsa pek mutlu olurdum. Neden milletçe distopya yazamıyoruz sorusuna kapak gibi bir cevap olurdu.
Açıkçası marslılar falan yok, o marslılar zaten şuan başımızdaki yöneticiler bunlar ben okurken bunu düşündüm. Nasıl 1984’ü okurken günümüz dünyasına benzettiysem, birkaç ufak şey dışında şuanki dünyadan çok bi fark göremedim. Günümüzde de başımızdakiler aptal kırmızı beneklilerden ibaret. Müziklerimiz insanları aptallaştırmak adına yapılıyor tabi popüler müzikten bahsediyorum sonuçta herkese ulaşabilen tek müzik türü bu. Eğlence ve özellikle televizyonla yine halk aptallaştırılıyor. Ben okurken kesinlikle günümüzün eleştirisini gördüm. Ve bu öykünün de eleştirel yönünü çok sevdim.
Favori 3 Öyküm
-Hayatın Gıcık Anlamı
-Güneş Hırsızları
-Evim Güzel Evim"