Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - tzady

Sayfa: [1]
1
Bu dünyada geçene eserlerde okuyucunun esere hemen adapte olması daha muhtemel. Fakat kişisel görüşüm yeni bir dünya yaratmak yönünde. Ne bileyim, sanki daha fazla emek vererek övgüyü daha fazla hak ediyormuşuz gibi geliyor.
Ama farklı bir dünya yaratıp da okuyucuyu yepyeni kavramlar ve aşina olmadığımız tanımlarla boğmak da pek doğru değil.
Sonuç:
Önemli olan olayın geçtiği dünya değildir, önemli olan olaydır.

Haklısınız.

olaydan kastın sanıyorum  "kurgu" ki kurgusu iyi olmayan eser,çöptür zaten :)
ama bu iki yazım yolundan hangisini seçeceğimi ben ve benim gibiler bilmiyor ya da daha doğru bir kifayetle tercih edemiyor

2
Merhaba fantastik dostlar !  :D

Fantastik edebiyat hayranı olarak her edebiyatsever gibi kısa bir öykü yazmayı planlıyorum.

fakat bilinenden daha çok "bunu sadece ben sorun etmiyorumdur" şeklinde kafamda oluşan argümanlarla bu konuyu açmış bulunuyorum.

bildiğiniz gibi çoğu fantastik romanlar ; ya yazarının oluşturduğu yeni bir dünya'da ki bu dünyanın mevcut dünya ile alakası yoktur ; apayrı hiyerarşisi, apayrı kültürü vardır,ya da yazarlar günümüz dünyasında "yine" dediğimiz yerde,fantastik öğeler kurgular ve önümüze sunar.

bu konu ile ilgili çok kafayı yormuştum ve hala yormaktayım ;

+ Mevcut dünya üzerinden yola çıkılırsa,okurların ortaya çıkmış eser ile birebir özdeşleşmesinin kolay olacağını düşünüyorum.
çünkü mevcut dünya hepimizin hayallerinin kırıldığı,materyalist gözlerle gördüğümüz bir hayat alanı.Romanlarda bu dünya üzerinde oluşan ekstrem durumlar,"hepimizin başına gelebilir".

+ Diğer seçenek ise yeni dünya ! J.R.R Tolkien üstadımızın da yarattığı gibi.
yazara "tanrımsı" özellikler katıyor,kişisel idealara dayanırsak.
her şeyin sizin kontrolünüzde olduğu bir dünya ; yeni türler,yeni kültürler,yeni objeler ya da yepyeni süjeler ! kısacası "yeni dünya" gerçekten fantastik romanların felsefe taşıdır diyebiliriz.
fakat kişisel düşüncelerim bu tür romanların "kahramanlarla okuyucuların özdeşme noktası" olarak yapılmadığı.
yani LOTR serisini okuyan fantastik bir kişi "Dedem Sauron olabilir" şeklinde düşüncesi , fantastik açıdan safsatadan öteye gidemez.
çünkü LOTR serisi apayrı bir dünya'da geçiyor.
burada bazılarımız "mantıkdışı !" diye seslenebilir bana,fakat ben bir okuyucu romanı okuduğunda o romanı hayatından çıkarmaması taraftarıyım : başına bir iş geldiğinde okuduğu kahramandan güç almalı ya da başarı kazandığında "romandan" okuduğu olay gibi sevinmeli.fantastik edebiyat neden seviyoruz ? çünkü sıradanlığı sıradanlar gibi sıradanlaştırmadığımızdan.

bizim gibi düşünenler,fantastik kahramanlarla özdeşleşip tekrar tekrar okuduğu romanı hala elinden düşürmemek istemezler mi ?

Kısacası gelelim Altın soruya ;  Yeni bir dünya mı yaratmalı mıyız ? yoksa Bu dünyayı mı tekrar yaratmalıyız ?

3
Öncelikle Benim adım Can.

"sanat tarihi" bölümünü okuyorum.
mitoloji dersiyle ilgili ödev hazırlamam gerekti ve "vampir mitolojisini " seçtim.

şuanda yeni seçtiğim için sadece -yabancı- kaynaklardan bilgi alıyorum ki ne yazık ki türkçe kaynaklar ; "-nasıl vampir olunur?,kan içince vampir olucaz,ben vampirim kızlar ulaşın" tarzında.

milli kütüphaneyi aradım buldukları tek sonuç ; "buffy vampire slayer".

fakat aklıma takılan milli kütüphanedeki danışmana sorduğum soru oldu ;
-"elinizde hiç vampir mitine dair el yazması kitaplar mevcut mu?" diye sorduğum da ;
-"mevcut olanlar 1955 yılında arşivden ve kayıttan çıkarılmıştır efendim" cevabını verdi.

1955'yılında Milli Kütüphane'nin Kuruluşu Hakkında Kanun çıkarılmıştı bildiğiniz gibi.belki o yıl önemsizdir diye taşımadılar yeni binaya.ama ben öyle düşünmüyorum sonuçta "el yazması" ve tahrip edilmesi suçtur-devlet'e aitse.-

diğer saçmalık ise 18.yy ve 19.yy ait ;
- bu yüzyıllarda insanlığa dair her şeyin el yazmasını bulabilirsiniz.şaka gibi ama "seks pozisyonları" üzerine yazılmış el yazmaları bile mevcut.

ama bir tek bile "vampir" üzerine el yazması mevcut değil ya da ben bulamadım ki - devam ediyorum-.
bu bana biraz farklı geldi.aklıma ilk gelen "orta çağda yazılan el yazmalarının kilise etkisiyle yakılması ve bunun etkisiyle tekrar yazılmaması" gelmişti.fakat bu çok saçma ki bu mitoloji çok eskilere dayanıyor kısacası en azından bir kaç kaynak olması gerekliydi,eskiden günümüze.


aklımı çelsede başka bir konu akademisyenlerin bakış açısı.
şuanda bu konuyu araştıran kaç akademisyen olduğunu tahmin edin.ben söyleyeyim durun güncel olarak : 7,geçmişten günümüze : 15.

araştıran akademisyenlerin çoğu doçent seviyesinde.(yanlış anlaşılmasın.)yani pek özverili çalışma yapmadan araştırmışlar ki çoğu kaynakları edebiyatçılara ait.

bir romanı falan kaynak gösteriyorlar.

ve ne yazık ki çoğu "vampirler yoktur olur mu öyle şey" üzerine kurulu.yahu ne zaman başlamış,ne zaman gelişmiş detaylıca bilgi ver?

günümüz araştırmacılarından dr.bram stoker adında bir elemana denk geldim ki vikide de var bu.nasıl denk geldim ? çoğu araştırmalarda bu adamı kaynak gösterip ; bak adam virüs var diyo yani virüslü insandır o vampir.şeklinde yazmışlar.

adamın bahsettiği virüs tarih boyunca sadece 200 vaka'ya rastgelmiş ki benim bahsettiğim babil-asurlulardan bu güne gelen mit.yani imkansız bu virüsün bunları yapması.

diğer bir husus ; ölü sendromu.

ölüleri örnek göstererek ; ölüler ilk 4 saat içinde karınları gevşer,ağızlarının yanlarından kan akar,ve içleri basınçtan ötürü gaz doludur.dolayısıyla kabir açıldığında karınlarındaki gaz ses tellerini oynatarak canlıymış gibi gösterir,ağızlarındaki kan sayesinde sivil halk vampir olduğuna inanır ve kazığı saplar,kazık gazı ortaya çıkarır ve ölü bağırmış gibi ses çıkar.mit bu yüzdendir.

şeklinde ki bu konuyla ilgili discovery channel'in belgeseli var.
fakat atladıkları husus ; vampirlerin mezardan kalkıp gelmeleri tamamen slav mitolojisi ürünüdür.japon mitolojisinde,çin mitolojisinde yada hindu mitolojisinde geçmez.slav mitolojiside yakın zamana tanıklık eder.

yani bu mitoloji romanya'da altın çağlarına dönerek değişime uğrayıp "vampirlerin mezardan kalktıkları" haline dönüşüyor.

gelelim asıl hususa-tartışmaya açık-;

kafamın bir köşesinde habire beni dürtükleyen bazı şeyler var ki çok çocukca.örneğin "asurlulardan bu yana farklı coğrafyalarda farklı adlarla,fakat aynı özelliklerle ifşa edilen bir varlık.bu olay çok eskilere dayanıyor.japonya'da olsun çinde olsun uzakdoğu ülkelerinde bile değişik adlarla tasvir ediliyorlar.

dolayısıyla bu fikir ; bu kadar mit'in çok eskilerden günümüze farklı adlarla,farklı bölgelerle gelmiş olması tesadüf değil diyor.

ama akademik açıdan "gerçek dışı olduklarını" düşünüyorum.

sizce ?


Sayfa: [1]