Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Arrnek

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Hayat Kadar Kısa Hikayeler Serisi
« : 25 Temmuz 2014, 10:53:00 »
@Aget: Çok teşekkür ederim. Serinin son bölümü Elma 3'ü bugün yazacağım. Bugün için aklımda 1-2 konu daha var. Umarım yansıtabilirim. Teşekkürler tekrardan.

2
Kurgu İskelesi / Ynt: Hayat Kadar Kısa Hikayeler Serisi
« : 24 Temmuz 2014, 19:55:10 »
Hikaye 2: Elma Serisi

Elma 2

Bir elma vardı. Yemyeşil bir elma. Yıllar önceki atası kadar bahtsız değildi. Ama onun kadar güzeldi. Yine dost olduğu bir ağaç ile günlerini geçiriyordu. Bir adam geldi yanlarına. Orta boylu, hafif uzun saçlı ve zeki birine benzeyen bir adam. Ağaca yaslandı ilk önce. Sonrasında sol eliyle destek alarak yere oturdu.

Adamın elinde bir kağıt ve kalem vardı. Notlar alıyordu. Kimi zaman kafasını gökyüzüne kaldırıyor ve bir şeyi sormak istiyor gibiydi. Kalemi elinde havaya atıp tutuyordu. Bir anda suratını ekşitti. Kalemi tekrardan attı ve kalem yeniden eline düştü. Bu duruma anlam verememişti. Notlar almaya başladı.

O sırada göklerde, bulutların arkasında silüet tekrardan belirdi. Kimseler onu göremiyordu. O herşeyden farklıydı. Ama herşeyi içeriyordu. Onu göremezdiniz, ama içinizde hissedebilirsiniz. Ve silüet bir şeyler mırıldandı. Yanında bembeyaz kanatlı bir çocuk vardı. İlk önce gülümsedi, sonra bulutların arasından adamın yanına doğru ilerledi.

Çocuk ağacın tepesine gelmişti. Adam kaleme ters ters bakıyordu. Çocuk kafasını kaldırıp göğe baktı ve silüet başını onay verircesine salldı. Çocuk eliyle elmaya dokundu ve elma adamın kafasına düştü. Adam kafasını kaldırdı ve ağaca baktı, sonra elmaya. Sonra tekrardan ağaca. Ve tekrardan elmaya. Kafasında bir fikir belirmiş gibiydi. Gülümsemeye başladı. Bu olaya isim veremiyordu. Ama bu elma ona bugün aklına takılan olayı kafasına düşerek çözmüştü. Elmayı eline aldı ve elmadan bir ısırık aldı adam.

Elma anlam verememişti, nereden bilecekti Yerçekimi Kanununun bulunmasına neden olacağını. Atalarından daha çok işe yaramıştı. Onlardan daha şanslıydı. Ama hala elmaydı. Yeşil bir elma.

3
Kurgu İskelesi / Ynt: Hayat Kadar Kısa Hikayeler Serisi
« : 24 Temmuz 2014, 19:45:08 »
Hikaye 3: Elma Serisi

Elma 1

Yıllar önce bir ağaç vardı. Sonbaharda ağlayıp yaprak döken, ilk baharda neşelenip çiçek açan bir ağaç. Uzundu, dalları göklere değecek kadar. İnceydi bir kıl tanesi gibi. Kimi sevgililerin kaçamak yeri, kimi yalnızların dostu olmuştu. Dallarına binbir kuş konmuştu, varolduğu günden beri yağmurla besleniyordu. Yağmur onu şefkatle büyütmüştü. Belki de yağmurun çocuğuydu. Kimi zaman güneş gibi dost mu düşman mı anlayamadığı biriyle karşılaşıyordu. Bazı zamanlar onu kurutuyor, bazı zamanlar dallarında meyveler açmasına sebeb oluyordu. Büyük ihtimalle iyi biriydi.

Bir gün, yine her zaman ki gibi hafif esen bir rüzgarla dalları sallanırken, gündoğumunu seyrediyordu ağaç. Karşısında belli belirsiz bir silüet belirdi. Yaşlı gözleriyle ne olduğunu anlayamamıştı. Rahatlatıcı bir şarkı gibi ses duydu. Anlık bir sesti. Ve dalları arasında ki şanslı bir dalın ucuna elma asılmıştı. Silüet gülümsüyordu. Elma alabildiğine kırmızı ve ilgi çekiciydi. Olgunlaşmış bir elmaydı. Yaşlı ağaç ne olduğunu anlayamamıştı. Elmaya bakarak gençliğini görüyordu. Bir zamanlar o da böyle ilgi çekiciydi.

Günler geçti, aylar günleri kovaladı, yıllar birbirini ite kaka geçti. Hangi zamana geldikleri meçhul, ağaç ile elma hala yıllar öncesinde ki gibi dostane yaşarlarken gülme sesleri yankılandı boşlukta. Ağaç gözlerini elmadan ayırdı ve tam karşısından gelenlere baktı. Bir adam ile bir kadın. Çıplaktılar. Önlerinde yaprak benzeri bir şey vardı. Ek olarak sadece kadının göğüs bölgesinde de vardı.

Adam ile kadın ilk ağacı farkettiler. Daha doğrusu elmayı. Ve elmaya yöneldiler. Kafalarıyla etrafa baktılar. Bembeyazdı etraf. Boşluktaydılar. Elmayı koparıp ısırdılar. Ve bir anda silüet yeniden göründü. Bu sefer kızgın gibiydi. Bağırıp çağırmaya başladı. Ve adam ile kadın ortadan yok oldular. Ağaç ağlamaya başladı. elma yerde 1/4'ü ısırık bir biçimde duruyordu. Ağaç ona bakarak solmaya başladı. Yıllar geçtikçe yaşlanıyordu.

Son demlerinde silüetle görüşmek istedi. Ağzı var konuşamıyordu. Silüeti düşünmeye başladı. Düşündüğü an silüet karşısına dikildi. Ağaç konuşamadığı için düşünmeye başladı. Neden elmayı yedikten sonra buradan gittiler? Bu elmayı sen koymadın mı? Silüetin sesi yankılanarak geliyordu. Evet, ama yasaklı bir elmaydı o. Isırmamaları gerekliydi. dedi Silüet. Elma hala kıpkırmızıydı, ısırılmış olsa da. Ağaç solup gitmişti. Elma hala yerde duruyordu. Ne bilebilirdi ki, birilerinin Cennet'ten kovulmasına neden olacağını. Sadece bir elmaydı. Kırmızı bir elma.

4
Kurgu İskelesi / Ynt: Hayat Kadar Kısa Hikayeler Serisi
« : 24 Temmuz 2014, 18:06:16 »
Öncelikle yorumlar için teker teker teşekkür ediyorum.

@myn131: Benim de aklıma o son yoktu. Yatarken aklıma geldi, hayal kuruyordum. Satranç tahtamı gördüm dolabın üzerinde, bir anda aklıma geldi. Sonunu öyle bağladım. Teşekkürler.

@Aget: Unutmadan hemen yazmak istedim, sonunu unutmayayım diye. Artık yavaş yavaş yaya yaya yazacağım, eleştirileriniz beni mutlu etti. Çok sağ olun.

@periyodik neşriyat: Sizden yorum almak beni ayrı sevindirdi, yorumunuz için teşekkür ediyorum.

Hikaye 2: Turbolu Sinek

Bir amacı yok hikayenin, bir yere de bağlanmıyor. Turbolu sinek terimi geldi aklıma. Oradan türettim. Umarım beğenirsiniz.

Hava bunaltıcı derecede sıcaktı. Odanın içerisinde bir çocuk oturuyordu. Burası onun odasıydı. Oda aşırı derecede dağınıktı. Her ay başı özenle toplanmasına rağmen. Odanın bu dağınıklığı çocuğun görünüşüne de vurmuştu. Saçları şekilsizdi. Bir kaç saç teli "Kalk gidelim" derken, diğer saç telleri "Oturun, nereye gidiyorsunuz" der gibiydi. Hepsi farklı yönleri gösteriyordu.

Odanın camı sonuna kadar açıktı. Açık olmasına rağmen çocuk terliyordu. Oda da bir masa, yerde bir kilim, camın hemen altında dağınık bir yatak ve çocuğun üzerinde oturduğu bir sandalye vardı. Çocuk sandalyeye yayılmış bir şekilde oturuyordu. Donuk bir haldeydi. Havanın sıcaklığı yüzünden mayışmıştı. Gözleri yere bakıyordu. Ritmik bir şekilde parmaklarını şıklatıyordu. Odada ki tek ses buydu.

Ta ki açık camdan fırsat bilip içeriye giren sineğin kanat çırpışı dışında. Önce çocuğun ayağına kondu. Çocuk hala kıpırdamamıştı. Sadece gözlerini oynatıp, sineğe baktı. Gözlerini kıstı. Sineğin gözüne doğru bakıyordu. Sinek mesajı almışçasına çocuğun bacağından kalktı ve havada rastgele uçmaya başladı. Belli bir rotası yoktu. Çocuk iki eliyle destek alarak sandalyede dik bir şekilde oturdu. Eliyle bir alkış tuttu çocuk. Sinek çocuğa bakmak için arkasını döndü ve cama yapıştı.

Çocuk ayağa kalktı. Sineğin yanına doğru ilerledi. Yüzünde bi acıma ifadesi vardı, sonra gülmeye başladı. Kahkahalar atıyordu. Sinekten bir ses daha geldi. Çocuk gülmeye devam ederken sineğe tekrardan baktı. Yatağına uzandı ve bir yastık aldı. Yastığı iki eliyle tutup, başının üstüne kadar kaldırdı. Tam indirecekti ki sinek cebinden bir turbo çıkardı. Kanatları yerine taktı. Ve hızla oradan uzaklaştı. Bu sinek başkaydı. Turbolu sinekti...

5
Kurgu İskelesi / Hayat Kadar Kısa Hikayeler Serisi
« : 21 Temmuz 2014, 23:08:52 »
Merhabalar,

Aklıma bir anda gelen hikayeleri bu konu altında paylaşmak istedim, ayrı ayrı başlık açmaktansa tek bir konu altında seri olarak paylaşmak işime gelir diye düşündüm. Umarım hikayelerimi beğenirsiniz.

Hikaye 1: Kuzeyliler ve Güneyliler

Bu hikaye uzun süredir kafamdaydı, nasıl yansıtsam bilemedim ve oturdum bilgisayarın başına. Cümleler ardı ardına geldi. Eh, olduğu kadar dedim ve paylaştım. Umarım beğenirsiniz.


"Tüm birlikler hazır mı?"

Kral Ahmet yüzü beş karış şekilde Vezir Tunç Bey'e emirvaki konuşuyordu.

Yüzünden boncuk boncuk ter akıyordu. Yüzünden akan terini, elinde sıkıca tuttuğu haritayla sildi. Haritayı yüzünden çektikten sonra, Vezir Tunç Bey, Kral Ahmet'in yüzünde oluşmuş mürekkep izlerini gördüğünde gülümsemeden edemedi.

Kral Ahmet'in elleri titriyordu. Bugün, akşam üzerine doğru Güneylilerle büyük bir savaşları vardı. Vezir Tunç bey olayın ciddiyetini hatırlamış olacak ki yüzündeki gülümsemenin yerini çatık kaş ve somurtkan bir surata bırakmıştı.

Kuzey'de olaylar böyleydi. Güney'de de durum bundan farksız değildi. Kral Mehmet, Kral Ahmet'e nazaran daha sakin bir yapıya sahipti. Tedbirlerini önceden almış, savaş stratejilerini her gece çalışmıştı. Savaş için tüm askerlerini bir gece önceden Kraliyet Sarayı'nın önünde hazırolda bekletmişti. Vezirini odasına çağırdı ve tek kelime dahi etmeden, kılıcını alıp Veziriyle, ordunun yanına indiler.

Orduyla birlikte harekete geçti Güneyli'ler. Bir tepenin başına geldiklerinde aşağıda Kuzeyli'lerin olduğunu gördü Kral Mehmet ve askerlerine onlar başlamadan hiç bir karşılık vermeyeceklerini tembihledi. Kuzeyliler bembeyaz giyinmişti. Güneyliler de tam aksi siyahlara bürünmüştü.

Güneyliler aşağıya inince Kuzeyliler arasında bir kıpraşma oldu ve iki kralda birbirine yaklaştı. Tokalaştılar. Bu durum eskilerin adetiydi. Ne olursa olsun adet yerini buldu. Krallar yüzleri birbirlerine dönük geri adımlar ata ata ordularının başlarına geldiler. Beyazlar içerisinde ki Kral Ahmet sağ kolunu havaya kaldırdı ve bağırdı:

"Piyon e4!"...

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Bilgi Yarışması
« : 25 Mayıs 2014, 15:04:37 »
Sıkılmadan okudum, gayet iyi. Ama olayı kavrayamadım. Yani sanki yarıda kesilmiş gibiydi. Devamı gelirse sıkılmadan okurum. Ama yarıda kesilmemek kaydıyla. :D

7
Kurgu İskelesi / Hayalperest Kovboy
« : 18 Mayıs 2014, 19:26:11 »
“Bir yerde küçük insanIarın büyük gölgeleri oIuşuyorsa o yerde güneş batıyor demektir.”

Hayalperest Kovboy

Bölüm 1

     Saat 6:30 civarı, çalar saat görevini yerine getirirken, oda da bir ahenk, bir cümbüş. Yatakta, bugün olacaklardan habersiz hâlâ uyuyan bir çocuk vardı. Çalar saat cılkı çıktığı kadar bağırıyor, çocuk inatla uyumaya devam ediyordu. Ve çalar saat sustu. Çalar saat sustu susmasına, ve bu seferde güneş doğmaya başladığı için, köy hayatına hayat katan horoz ötmeye başladı. Çocuk, buna alışkın olmalı ki, çalar saatin sesi yerine horozun sesine uyandı. Ve ilk sözleri ise “Okul.. Yine okul..” oldu.

     Çocuk, yataktan yavaşça kalkıp, lavaboya doğru ilerledi. Lavaboya girmeden önce, kapıda tertemiz ve katlı bir şekilde duran mavi renkli ve pamuklu yüz havlusunu sol eliyle alıp, sağ omzuna astı. Yüzünü yıkamak için geçen aylardan aldığı ve ebatça gittikçe küçülmüş sabunu alıp, suyu açtı. Yüzünü yıkamayı sevmezdi çocuk ama gerekli olduğununda farkındaydı. Çocuk -adı Javié- iki elinin arasında sabunu git-gel yaptıktan hemen sonra musluğun altına birkaç saniye tutup, elini köpürttükten sonra yüzüne sürmeye başladı ellerini. Köpürmüş sabunu yüzüne iyice yaydıktan sonra tekrardan ellerini musluğa doğru götürdü ve ellerinde ki sabunu su ile temizledi. Ardından iki elini birleştirip anaç yaptıktan sonra, avucuna su doldurup iki-üç defa yüzüne serpti. Kafasını yavaşça kaldırıp aynaya baktı. Yüzünde sabun kalmamıştı. Yüzüne bakarken iç geçirdi Javié. Nedensizce. -Javié, uzun boylu, açık kahverengi gözlü, kalın kemik gözlük takan, boyuna oranla biraz kilolu biridir.- Ardından musluğun kulpundan tutup kapadı Javié. Ve omzunda duran havlu ile önce yüzünü, sonra da havlunun ters tarafıyla da ellerini kuruladı. Havluyu birkaç hamlede katlayıp, lavabodan çıkarken tekrardan aynı yerine koydu. Okul kıyafetlerini giymek üzere kendi odasına doğru yürüdü.

     Okul kıyafetlerini, yaklaşık beş dakikada giydi Javié. Ardından, odasının ışığını kapadı, ardından da kapısını. Annesi ve babası, hâlâ uyuyorlardı. Saat yediye beş kala, evden çıktı Javié. Kahvaltı yapmamıştı çünkü sabahları bir nedeni olmasa bile yemek yiyemiyordu. Aslında Javié, yemek yememeye çok dikkat ediyordu. Ama hâlâ kilolarından kurtulamamıştı. Okulu, evine çok yakındı. Evleri ise iki katlı bir köy eviydi. Çatı katında kendisinin odası vardı. Bir alt katta annesi ile babasının odası, en alt katta salon, mutfak ve misafir odası vardı. Javié kitap okumayı çok severdi ve çantasını toplarken de en sevdiği serinin son kitabını koymayı unutmadı. Bir Kovboy’un Günlüğü 5: İntikam. Dışarısı ne fazla soğuk, ne de çok sıcaktı. Sadece rüzgâr esiyordu. Okula varmasına beş dakika kalmıştı. İlk dersi Matematik’ti Javié’nin. Ve matematiğe ayrı bir sevgisi vardı. Matematik hakkında bir şeyler bulmuş kendi kendine ve bunları kanıtlayacağı zamanı iple çekiyordu. Aynı zamanda Kovboy tarihine de çok ilgiliydi. Javié, okula varmıştı. Kapıdaki güvenlik görevlisinden bile önce gelmişti. Okulun kapıları bile kapalıydı. Çantasını ana kapının üstünden atıp, kendide tırmanmaya başladı. Boyundan dolayı bacağı uzun olduğu için, yaklaşık iki üç adımda kapıyı aştı ve kendini okulun içine attı. Üstünü düzeltip, çantasını yerden aldı Javié. Okulun iç kapıları açık değildi ve bahçede ki alanda boş bir bankın üstüne oturdu. Bugün Tarih ödevleri dağıtılacaktı ve kovboylar ile bildiği tüm herşeyi anlatma vaktinin geldiğini biliyordu. Bunun için kitabın son serisinin kalan birkaç bölümünü bir an önce bitirmeliydi ve çantasını kendi oturduğu yerin sol tarafına koydu. En ön gözdeki sağa doğru çekip, içinden kitabı aldı Javié. Ve aynı adımlarla tekrardan çantasının ön gözünü kapadı. Kaldığı bölümü açtı. Javié birkaç satır okudu ve.. Yine başladı herşey. Bir anda etraf karanlıkalmıştı Javié’nin gözünde. Değişik bir ses çıkardı Javié. Tarifi yoktu. Ve olanlar olmaya başladı…

     Issız bucaksız bir kasabadaydı Moonlight. Kurak. Akbabaların genellikle konakladıkları yer. Rich, kasabanın tam ortasında atıyla öylece duruyordu. Şerif, kasabanın en uç köşesindeki polis binasının içinde, içe göçen koltuğunda poposunu büyütüyor ve silahının ucunu yağlamakla meşguldü. Rich, Şerif’in yanına gitmek istiyordu. Rich’in paraya ihtiyacı vardı. Rich aynı zamanda Ödül Avcısı’ydı. Ve şu son günlerde kasabada bir dedikodu vardı. Kara Kasaba’lı Jack, tekrardan Moonlight Kasaba’sına geri dönmüştü. Ama Rich yıllar önce onu öldü.. “Javié.. Javié.. Hey!”

     Javié’nin karşısında okulun güvenlik görevlisi duruyordu. Javié hayal kurarken gelmiş olmalıydı. Javié’de bir hastalık mıydı neydi bu o da bilmiyordu ama bazen şuan ki durumu gibi kötü sonuçlara da yol açıyordu bu olay. Javié, bilmemezlikten gelip “Özür dilerim.. İzinsiz girdim” dedi güvenlik görevlisine doğru. Güvenlik görevlisi gülüp “Evlat, bu olayın ne olacak? Kendine dikkat et, okula bir daha izinsiz girme!” diye son sözünün üzerinde ağırlıklı durdu ve ekledi. “Bir daha olmasın”. Javié, yaşadığı hayal olayını güvenlik görevlisi fark edemediği için şanslıydı. Kitabını çantasının ön gözüne koydu ve yavaşça ayağa kalktı. Çantasının bir kolundan tutup tek omzuna astı ve okulun giriş kapısına doğru ilerlemeye başladı. Kendi sınıfı hemen giriş kattaydı, sırası ise sınıfın en arkasında. Sıralar tekli tekli şekildeydi. Ve Öğretmenin Javié’nin yanına gelmesi için, yarım saat geçmesi gerekirdi derslerde. Ki Hiçbir öğretmen Javié’yi sevmezdi. Arkadaşı da yoktu. Sadece merhaba dediği birileri vardı. Onlarda başka sınıftaydılar. Nedir, necidir bilmezdi. Javié sınıfa girdi. Kapıyı sessizce açıp, sessizce kapadı. Çantasını omzundan düşürüp eliyle tuttu ve sınıfın en arkasına doğru ilerlemeye başladı. Sınıfta hiç kimse yoktu. Ve Javié, sıralarda sınıftakileri görüyordu. Gözünü, çantasını tutmadığı elinin işaret parmağıyla ovuşturdu ve sırasına geldiğinde çantasını sırasının yanına öylece bırakıp, sırasına oturdu. Mont giymemişti. Yola da biraz üşümüştü, rüzgâr sebebiyle. Buna aldırış etmedi ve kafasını kaldırıp saate doğru baktı. Saat, sınıf tahtasının sol üstündeydi. Saat 7:45 olmuştu çoktan. Sınıftakiler birazdan gelmeye başlarlardı bir çığ gibi. Birkaç dakika da tüm sıralar dolar, ders başlardı. Sessizce bekledi Javié. Hâlâ olacaklardan haberi yoktu.

***

Bölüm 2

     Sınıf sanki stadyum gibiydi. Ve bu her matematik dersinde olurdu. Bu dersi seven sadece Javié olamazdı ama bu okulda ve özellikle kendi sınıfında tek seven ve ilgilenen Javié’ydi. Matematik dersinin bitmesine beş dakika kala, öğretmen sınav sonuçlarını okumak için masasına yöneldi ve kocaman iş çantasının içinden küçük birkaç içi dolu şeffaf dosya çıkardı. Masasının üstüne koydu. Sınıfın sınav kağıtlarının olduğu dosyayı bulunca yüzünde hafif bir tebessüm oldu. Ve şeffaf dosya içerisinde ki sınav kağıtlarını çıkardı. Akciğerlerini bayram ettirecek kadar derin bir nefes aldı Bayan Shelia. Okumaya başladı.

     “Marry: B, Smao: C, Frank: C, Ashley: B…” Javié, bu isimlere hiç dikkat etmiyordu. Yine kağıdının en sonda olduğunu biliyordu ve bu durumu yine önemsemedi. Bayan Shelia’nın elinde son kağıt kalana kadar sınıfı okudu. Tüm herkes notlarından memnundu. Kimisi hayatı boyunca C notunu geçememişti. Onlara göre bu harika bir nottu. Ama Javié’nin sınav sonucu okunmamıştı. Bayan Shelia, elindeki kağıt ile Javié’nin yanına doğru ilerledi ve Javié’nin sınav kağıdını masasının üstüne koydu. Javié, Bayan Shelia’ya baktıktan sonra gözlerini sınav kağıdına çevirdi. Şaşırmamıştı. Yine A almıştı. Gülümsedi. Ağzını tam açıcaktı ki Bayan Shelia lafını kesip, sınıfın duyacağı şekilde ses tonunu yükselterek: “Javié yine en yüksek notu aldı. Onu tebrik ediyorum.” dedi. Javié’nin sınav kağıdını masasından aldı ve tahtaya doğru yürüdü. Javié şaşırmıştı. Neden öğretmeni onu tebrik etmişti ki? Evet, bu doğal bir şeydi ama okulun, Javié’ye karşı aldığı tavrı göz önünde bulundurunca bu çok saçma geliyordu kulağa. Javié üstelemedi. Birkaç dakikaya unuttu bile Bayan Shelia’nın sözlerini. Ve tenefüs zili çoktan çalmıştı bile.

     Ders Tarih dersiydi. Ve bu derste ilk performans ödevi verilecekti. Javié, tenefüs boyunca sevdiği bulmaca türü olan Sudoku çözdü. Sudoku onun zihnini açıyor, ve kolay düşünmesine vesile oluyordu. Zaten bulmacaların amacıda budur. Beyin egzersizi. Tenefüs bitti ve tenefüs bittikten hemen sonra tarih öğretmeni Bay Henry sınıfa hızlı adımlarla girdi. Sınıftakiler yine bağıra bağıra konuşuyordu. Ne olduğunu anlamadan bir anda sınıftaki ses kesildi, herkes yerine oturdu. Bay Henry, garip birisiydi. Bazı derslerinde anlatacağı konu üzerinde uygun kostümler giyip gelirdi. Bugün üzerinde kovboylara has bir kıyafet vardı. Ayakkabılarının çıkardığı ses, bu ambiansı yaratmaya yeterdi. Bay Henry, kafasında ki şapkayı çıkarıp göğsüne koydu ve sınıfa selam verdi. Ardından doğrulup, şapkayı yine taktıktan sonra tebeşiri alıp tahtaya koca harflerle:

     “Eski Amerika Tarihi’nden Kesitler: Kovboy” yazdı. Herkes bu haftaki ödevini anlamış olmalıydı. Javié, ne olduğunu hala anlamamıştı. Bay Henry, yazıyı yazdıktan sonra tebeşiri yere bırakıp, çantasını alıp dışarı çıktı. Belli ki kıyafetler içinde pek rahat değildi. Javié ise sevincinden ellerini birleştirip kafasını sıraya koydu. Ve yine oldu. Gözleri bir anda kapkaranlı kesildi. Bay Henry, kapıdan çıkmıştı ve o bu değişik hastalığında Bay Henry’i görüyordu. Sınıf tekrar bağıra bağıra konuşmaya başladı. Javié ise bu değişik hayallerin içinde kaybolmuştu:

     “Demek, Müdire hanımı kaçıracaksınız ha! Diye bağırdı Rich. Karşısında kasaba da ki okulda görevli bir öğretmen vardı. Kötü Adam Henry. İkisi de silahlı, ikisi de birbirlerini alt etmek için canlarını feda edecek kadar yürekliydiler. Ama Moonlight kasabasında bu yetmezdi. Cesur olmak kadar, hızlı ve atik olmakta gerekliydi. İkisi de ellerini havaya kaldırdı. Kocaman kasabanın tam ortasındaydılar. İkisi de parmaklarını oynatmaya başladı. Ve aynı anda ellerini silahlarına götürdü. Büyük bir silah sesi duyuldu. Kasaba da ne kadar kuş varsa ses çıkarıp uçmaya başladılar. Sesten rahatsız olmuş olmalıydılar. Öğleye yakın bir saatte bir düello yaşanmıştı. Kötü Adam Henry, olduğu yerde yığılmış, silahı eline mıh gibi yapışmış haldeydi. Rich ise gülümseyerek: “Bir yerde küçük insanIarın büyük gölgeleri oIuşuyorsa o yerde güneş batıyor demektir.” dedi…

(Not: Aylık öykü seçkisinde zamanında paylaşmıştım. Yorum atan kimse olmamıştı. Bende burada paylaşayım dedim. 2 bölümlük kısa bir hikaye..)

8
Fantastik Diller Okulu / Ynt: Domuz Latincesi (EAO serisi)
« : 24 Ocak 2014, 14:26:02 »
Çok güzelmiş ya :D Ahahah. Öğrenirken eğlendim. :D

9
Kurgu İskelesi / Ynt: Geleceğin Günlüğü
« : 24 Ocak 2014, 14:24:16 »
Seri 3-4 gün sonra devam edecek takip eden varsa yazayım. :) Aklımda yeni bir seri var. Ona da başlangıç yapmak istiyorum o yüzden. :)

10
Name generator harika bir olaymış yahu! Daha önceden görseymişim keşke. :)

11
Kurgu İskelesi / Ynt: Bir Yolculuktur
« : 23 Ocak 2014, 20:41:21 »
Gayet güzel olmuş, çok beğendim. Sanki uyurken biri masal anlatır gibi anlatmışsınız. Samimi bir dil kullanmışsınız. Tebrik ederim. Şiirsel bir hava da olması çok katkı sağlamış kurguyu anlatmanıza. Devamı var mı peki? :)

12
Kurgu İskelesi / Ynt: Geleceğin Günlüğü
« : 23 Ocak 2014, 13:33:45 »
xxxxx

13
Kurgu İskelesi / Ynt: Günlük
« : 22 Ocak 2014, 12:46:00 »
xxxxx

14
Kurgu İskelesi / Ynt: Günlük
« : 22 Ocak 2014, 10:57:18 »
xxxxx

15
Kurgu İskelesi / Geleceğin Günlüğü
« : 21 Ocak 2014, 21:24:07 »
xxxxx

Sayfa: [1]