Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Richard Fannin

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Karanlıkta kısa bir yolculuk
« : 25 Ekim 2011, 21:16:41 »
Karanlık sokakta ilerliyordu. Adım atıyor demek zordu, sanki yerin birkaç milim üzerinde uçuyor, kayıyor gibiydi. Simsiyah bir siluetti, fark edilmeyenin kendisiydi.

Hiçbir yere ait değildi ama her yere gidebileceğini biliyordu. Gidecekti de…
İlk durağı kenar mahallede kalmış küçük bir evdi. İçeriye doğru süzüldü ektiği tohumların büyümesini seyretmek için. Davete ihtiyacı yoktu zira o bir vampir değildi. Kenarda durdu ve yokluk içindeki evde körkütük sarhoş televizyon seyreden adamı seyretti. Adam kocaman göbeğini bebeğinin ağlayıp durduğu yöne çevirdi.

‘Sustur şunu yoksa ikinizin de ölümü elimden olacak’ diye bağırdı.

Korkan çocuk da daha çok bağırdı. Adam daha çok sinirlendi. Kötü bir döngüydü bu ve adamın yerinden kalkıp önündeki sehpayı kapmasıyla son buldu. Sinirle eşine doğru ilerlerken salonun köşesinde bir çift kırmızı göz görür gibi oldu ama sonra bu düşünceyi kafasından sildi. Yaptığı her şey eşi olan güzel insana haksızlıktı. Siyah siluet gülümseyerek evden çıktı.

Şehirde yağmur başladı ve karanlık daha da arttı. Yaşı ilerlemiş bir adamın ardına takıldı kara siluet. Adam paltosuna sımsıkı sarılmış yağmurdan sakınarak evine gitmeye çalışıyordu. Kötü bir his kapladı içini daha da hızlandı sanki peşindekinden kaçabilecekmiş gibi. Bilmediği şey o kaçar ama başkası kaçmazsa asıl tehlikenin o zaman başlayacağıydı. Paçaları iyice ıslanmıştı, paltosundan sular akıyordu.

Sokağın köşesine geldiğinde içindeki sıkıntının nedenini birkaç saniye de olsa anladı. Karnına saplanan bıçağın verdiği sıcaklık garip bir şekilde huzurluydu. Yere düşerken bıçağın sahibi olan sokak çocuğunu gördü. Çocuk birazdan cebindeki cüzdanı alacak ve içindeki azıcık para ile biracık mutlu olacak sırtındaki kocaman yükle karanlıkta kaybolacaktı. Geçirdiği koca ömrün böyle son bulması haksızlıktı.

Kara siluet şimdi her zamankinden daha mutluydu çünki birazdan gideceği yere girmek zorunda bile değildi. Burası gizli bir kumarhaneydi ve beşinci katta olmasına rağmen pencerenin önündeki kırmızı gözler içeriyi seyrederken hiçbir güçlük çekmiyordu.

Binlerce lira etrafta uçuşuyordu. Televizyonda sokakta kalan yüzlerce insanın haberi vardı, altyazıda ise yine ölen gençlerin sayısı geçiyordu. Onların bu insanlar için can vermesi haksızlıktı ama orada önemli olan tek şey paraydı. Siluetin buraya girmesine gerek yoktu çünki çoktan sarmıştı karanlık burayı, sinmişti, en sevdiği gibiydi, umursamazlık doluydu odalar.

İlerideki meydana doğru ilerledi ve market soyulurken korkudan görmemezlikten gelen adamın yanından geçti. Tekrar gülümsedi, her yer karanlıktı. İleride yirmi dört saat açık olan büfenin önünde kırmızı ışıklar saçan yuvasına doğru ilerledi. Toprağın altına doğru süzülmeye başladı. Büfenin sahibi bir an kırmızı bir çift göz gördüğünü sandı. Gözlerini sımsıkı kapatıp tekrar açınca yok olduklarını gördü. Ailesine bakmak zorunda olmasa hayaller görecek kadar uykusuz kalmaz, bu kadar çok çalışmazdı.

Siluet toprağın derinliklerine süzülürken dünyanın hep böyle kalacağını düşündü. Onu görenler vardı hatta ne olduğunu çok iyi bilen birilerini bile görmüştü. Evlerinde, duvarda çerçeveli bir yazı olan aileyi hatırladı. Yazı şöyleydi:

Haksızlık karşısında susan dilsiz ‘şeytandır’.

2
Kurgu İskelesi / Köpek
« : 31 Ağustos 2011, 19:45:19 »
Köpek



   Gözlerini araladı. Günlerdir uyuyor gibi başı ağrıyordu. Karşısındaki muhteşem şehir manzarasına baktı. Uzaklardaki minarenin yeşil ışıklarına, siluetlere, bulutların arkasına gizlenmiş ayın ışığına… Eğer dışarıdan bakarsak sade döşenmiş bir odada, beyaz nevresimli yatağında alnını, gözlerini ovuşturarak kendine gelmeye çalışan yirmi sekiz yaşlarında, uzun boylu, açık kahverengi gözleri olan bir adamı görürdük.

   ‘Pek zeki değilim’ diye düşündü. ‘Ama kararımı verdim ve bundan dönmem.’

   Babası onunla pek gurur duymazdı. Çok dindar olan babası için o kötü yetişmiş bir çocuktu. Çocukluğundan beri aralarında mesafe vardı. Babası Harun Bey’in psikolojik sorunları vardı ya da en azından herkes öyle görürdü. Harun sürekli kendi kendine konuşur, mırıldanıp dururdu. Bazen evden ayrılıp haftalarca dönmediği olurdu. O iyi bir insan değildi ama annesi tam anlamıyla kusursuzdu.
 
   ‘Kararım…’    

   Sadece annesi için üzülüyordu ama vazgeçmeyecekti.
 
   Eskiden canından çok sevdiği Rüya adında bir kızı vardı. Saçları annesininki gibi kıvır kıvır olan yüzündeki gülümseme hiç eksik olmayan dünyalar tatlısı bir kızdı Rüya. Kızını ve eşi Esma’yı taparcasına severdi. Onlar bu dünyayı bırakıp gidene kadar mutlu bir insandı. ‘Kimse evladının ölümünü görmesin’ derdi ama o gördü. Esma’yla aynı anda ölmek isterdi ama Esma da bırakıp gitti. Şimdi yapayalnızdı. Çalıştığı şirketten ayrılmıştı çünkü kızından sonra eşinin de ölümü ona fazla gelmişti. Kafasını hiçbir şeye veremiyordu, düşünemiyordu, ona kalsa günledir nefes bile alamıyordu.

   İşten ayrılıp eve kapandı. Kaç gündür uyuduğunu hatırlamıyordu, başı deli gibi ağrıyordu. Kahverengi gözlerini araladı ve odasının camından şehre baktı. Yemyeşil parlayan minare ışıklarına…

***

   Tekrar dışarıdan baktığımızda mutlu bir manzara görüyoruz. Parkta oynayan çocukların seslerini duyuyoruz. Kenarda anneleri çocukları seyrederken onlar etrafta koşuşturuyor, kaydıraklara tırmanıyor, salıncaklarda gökyüzüne kadar ulaşmaya çalışıyorlar. Gürültünün içine dikkatimizi verebilirsek ’Rüya kızım dikkat et oradan düşersen bir tokat da benden yersin’ diye kızan ama endişelendiği için canından can giden Esma’nın sesini duyabiliriz.
   
   Kızını yanına çağırdı ve gülümsemesini seyretti. Köpekleri Mavi de yanlarındaydı. Rüya ‘mai mai’ diye peşinden koşmaya bayılırdı. Her şey güzeldi.
   
   Aslında mutlu bir aileydi onlar.

   Ta ki Mavi yola zıplayıp koşmaya başladıktan sonra Rüya’nın da peşinden koşması ve arabanın altında kalmasına kadar. O an bir milattı ve artık mutluluk sona ermişti. Rüya’nın başında bağırarak ağlayan anneyi daha fazla görmek istemediğimizden izlemeyi bırakıyoruz.

   Kızının ölümünden hep kendini sorumlu tutmuştu eşi ve intiharının bu yüzden olduğu düşünüyordu. Kazadan tam iki hafta sonra –geceleri ağlayıp gündüzleri ruh gibi gezdiği iki hafta- en doğru kararın yaşadıkları evin –ki bu apartmanın beşinci katı demek oluyor- balkonundan atlamak olduğuna karar veren Esma da ona veda etmişti. Artık yapayalnızdı.

   O olaydan sonra babasından daha da nefret etmeye başlamıştı. Babasına göre biricik eşi sonsuza kadar cehennemde yanacaktı. Öyle bir insan için üzülmek ne kadar da saçmaydı. Bunu düşünmek bile acı veriyordu ve babasına olan nefreti gittikçe artıyordu.
 
   Dünyada onu tek anlayan en sevdiği arkadaşı Savaş’tı. Eve kapanıp geçirdiği günler boyunca yanında en çok o olmuştu. ‘İyi bir dost’ diye düşündü. Tekrar arkadaşının veteriner kliniğine gidip hayvanları sevemeyeceğini; Savaş ve canından çok sevdiği annesi için bundan vazgeçmeyi düşündü. Ağlamaya başladı yastığına kapandı ve tekrar uyuyakaldı.

   Uyandığında Mavi’nin mutlu mutlu sesler çıkarmakta olduğunu duydu. Yatağından doğruldu ve gözlerini ovuşturup saati görmeye çalıştı. Sabahın dördüydü. Komidinin üzerinden bardağını aldı hem Mavi’ye bakmak hem de su almak için yavaş adımlarla odadan çıktı. Kapıyı aralayıp koridora çıkar çıkmaz elindeki bardağı yere düşürdü. Donup kaldı çünkü gördüğü manzara en uç hayalinin bile ötesindeydi. Mavi sırtüstü uzanmış dilini mutlulukla dışarı sarkıtmıştı. Rüya Mavi’nin yanında diz çökmüş karnını okşuyordu. Babasına döndü ve ‘Baba Mavi’nin karnında yavrular var’ dedi. ‘Çok tatlı, değil mi?’

   Adamın gözleri doldu. Karşısında duran, ona bakıp gülümseyen gerçekten de kızıydı. Sımsıkı sarılmak, bir daha hiç bırakmamak için adımını atmıştı ki biricik kızının parlayan gözleri öfkeden bembeyaz oldu. Ayağa kalktığında adam korkudan gerilemeye başladı. ‘Senden nefret ediyorum baba! Anneme hiç destek olmadın. O senin yüzünden öldü! Acı çekeceksin baba. Annem benimle değil ve onu çok özlüyorum. Bunun tek sorumlusu sensin. Lanetim üzerinde olacak baba acı çekeceksin!’. Sonra tekrar gülümsedi. Mavinin karnını okşamaya devam etti.

   Adamın yüzü korkudan en az kızınınki kadar beyazladı. Artık kızının gitmesini istiyordu. Geri geri giderken bir şeye çarpıp durdu. Arkasını döndüğünde koridora sığmadığı için eğilmek zorunda kalan upuzun bir ‘şey’ ile karşılaştı. İncecik yaratıktan kötülüğün kokusunu alabiliyordu. İnce, uzun kolları iki yanına sarkmış öylece tepesinden bakıyordu. Uzun tırnaklarını gördü midesi kalktı, kusacak gibi oldu. Bağıramadı soluğu kesildi çırpınmaya çalıştı zor da olsa bu karabasandan uyanmayı başardı. Bir karabasan bu kadar gerçekçi olabilir mi diye düşündü. Bacakları uyuşmuş kalbi küt küt atıyordu. Artık zamanı geldi diye düşündü. Yataktan doğruldu. Mavi’yi çağırdı ve yan yana mutfağa yürüdüler.

   ‘Acıktın mı kızım?’ sorusunu duyan Mavi kuyruk sallamaya tabağının etrafında dönmeye başladı. Adam alt çekmeceden çıkardığı ilk mama kutusunu açtı ve tabağa boşaltmaya başladı. Mavi’nin mutluluğu iki kat arttı. Adam mamayı boşalttı tabak taşana kutu bitene kadar. Sonra ikinci kutuyu da boşaltmaya başladı ve devam etti. Mavi’nin mutluğu üç, dört, beş kat arttı ve devam etti.

   Kafasını mama tepesine gömmüş köpeği arkasında bırakıp odasına döndü. Belki eve günlerce kimse gelmezdi.

   ‘Mavi ölmesin.’

   Dolaptan ilaçları çıkardı. Hapları avucuna boşalttı hepsini tek seferde yuttu.
   
   ‘Tek ölüm yeter’

   Gözlerini kapattı. Boşluğa dalıp giderken gözünün önünde hiçbir hayal belirmedi. Huzurlu bir şekilde öleceğini düşündü. Sadece karanlık ve huzur…

   Ama tabii ki işler lanetliler için düşündükleri gibi gitmezdi. Onların başına mutlaka kötü şeyler gelirdi. O’nun için de durum farksızdı.
 
   Son kez kapattığını düşündüğü gözlerini günler sonra tekrar araladı.

   ‘Ölmeyi bile beceremedin. Aptallss!’

   Işık gözünü aldı. ‘Ne kadardır uyuyorum? Kim kurtardı beni?’ diye düşündü. Her yeri ağrıyordu, hareket edemeyecek kadar zayıftı ve lanet olsun ki yattığı yer de çok sertti.

   ‘Buna kurtulmak mı diyorssssun? Pişman olacaksssn.’

   Bir an önce doktorun gelmesini bekledi. Duyduğu bu fısıltılar da neydi?

   ‘Ölmekten beter olacaksssın’

   Neyse ki sonunda kapı sesi duydu. Olduğu yere birileri gelmişti. Ona yaklaşan ayak seslerini dinledi. Adam yanına kadar gelip bir şeyler yapıyordu ve sonunda vücuduna saplanan iğneden adamın yaptığını anladı. Sıcaklık tüm vücuduna yayıldı. Gözlerini açacak gücü buldu ve ilk gördüğü yerde yatan Mavi ve etrafındaki yavrular oldu. Mavi ölmemişti ve yavruları doğmuştu. Karabasanını hatırlamadı, sadece mutlu oldu ama uzun sürmeyecekti.

   Kafasını çevirdiğinde Savaş’ı gördü, onun kliniğindeydi. Kafasındaki soruları sormak için konuşmaya çalıştı ama gücünü toplayamadı. Daha ne olduğunu anlamadan Savaş onu kucağına aldı ve ofisine doğru ilerlemeye başladı. Kapıya doğru yaklaşırken yan taraftaki boy aynası dikkatini çekti. Savaş’ın kucağında aynanın önüne geldiğinde gördüğü manzara şuydu: Üzerindeki beyaz önlük ile Savaş. Kucağında ise küçük sıska bir köpek yavrusu…

   Bu manzara karşısında avazı çıktığı kadar bağırmak istedi, ciğerlerine hava doldu ve sonunda tek şey söyleyebildi.

   ‘Hav’

***

   Köpeğin bedeninde yaşamak zorunda olan lanetli biri olmak fikri en derin düşüncelerinde bile karşısına çıkacak bir şey değildi. Bunu kabullenmek zordu. Kâbustan tekrar uyanmak istiyordu ama bunun bir kâbustan öte olduğunu en yakın dostunun kucağında odaya girdikten sonra anladı. Karşısında kızı ve etrafında daha sonra ‘kötüler’ diye nitelendirmeye başladığı ince, uzun yaratıklar duruyordu. Kızının yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Yanındaki kötü gözlerinin içine baktı ve ‘Hosssgeldiniss’ dedi.

   Hepsi gerçekti ve dışarıdan baksak masasında oturup, en iyi dostundan kalan tek hatıra olan, Mavi’nin yavrularından birini seven gözü yaşlı bir veteriner görebiliriz. Yavru en zayıf, güçsüz yavruydu ama yaşamayı başarmıştı. Keşke en iyi dostu da onun gibi yaşama tutunabilseydi. Günler sonra kapısını kırıp içeri girdiğini, cesedi bulduğunu hatırladı ağlamaya başladı.

   Yavrunun gözünden baksak adamın ağlamaya başlamasından sonra mutluluktan garip homurtular sesler çıkaran kötüleri görebiliriz. Acıdan zevk alan iğrenç yaratıklar ve yanında kızının hayaleti…

   Sadece acı çekiyordu, ne yapacağını, bu durumdan nasıl kurtulacağını bilmiyordu. İnsanken hiç duymadığı sesler duyuyordu. Etrafında uçuşan ışıklar, kapı gıcırtısını andıran sesler, kötüler her şey ama her şey sağlıklı düşünmesine engeldi. Deliriyordu ve belki bir daha hiç düşünemeyecek yavaş yavaş sadece içgüdüleri ile yaşayan bir köpeğe dönüşecekti. Tüm bu karmaşanın içinde bir anda huzurlu olmaya başladı. Işıkların maviye döndüğünü gördü. Kötülerin yüzündeki huzursuzluğu gördü. Sonra birden bire her şey yok oldu ve dışarıda yağmur yağmaya başladı. Yağmur, ona huzur veren ve ümitlerini yeniden canlandıran tek şey olacaktı. Sadece yağmur varken yalnızdı, huzurluydu. Tekrar uyumak istedi gözlerini kapattı ve bunu görünce gözündeki yaşlarla ve mutlulukla gülümseyen Savaş yavru köpeği alıp diğer yavruların arasına koydu.

   Kliniğin kapısının açılmasıyla uyanan yavru kapıda beliren Savaş’ı gördü. Yanında duran Harun’du oğlunun en iyi dostunu görmeye gelmişti. Mavi’nin yanına geldi ve yavruların hepsini sevdi. Acısı katlanılmazdı torununu kaybetmiş, gelininin intiharını ve oğlunun acısını görmüştü. Şimdi ise hepsinin yokluğunu yaşıyordu. İçten içe çok kızgındı oğlunun cehennemde yanması fikri kafasını dolduruyor hatta bazen üzüntüsünün önüne geçiyordu. Tekrar kendi kendine bir şeyler mırıldanmaya başladı. Savaş hiçbir şey demeden bekledi. Sonra Harun kalkıp ‘Artık gideyim’ dedi. Savaş’la birlikte kapıya doğru giderlerken Harun birden duraksadı ve ‘Zayıf olan yavru artık iyi gibi’ dedi. ‘Onu alabilir miyim?’

   Klinik çıkışı yaşlı adamın ellerinde yavru bir köpek vardı. Köpek günler sonra babasına kavuşmuş bir çocuk kadar mutlu görünüyordu. Kamyonetine oturdu ve köpeği yan koltuğa koydu. Köpek ona doğru gelip kucağına çıkmaya çalıştı ama adam sert bir şekilde itip kapı kenarına gönderdi. Köpek pustu dışarıyı seyretmeye başladı. Yeni gözleriyle yağmuru, masmavi ışıkları, rengârenk bulutları seyretti.

   Evlerine yaklaştıklarında artık yağmur durmuş; huzursuzluk, sesler ve kötüler geri dönmüştü.  Harun köpeği alıp arabadan indi. Bahçe kapısından girmeden önce arkasına yolun karşısındaki evin duvarına doğru baktı. Köpeğe sorsak babasının orada duran Rüya ve kötülere baktığına yemin edebilirdi.

   Harun, yavruyu yüzüne yaklaştırdı ve ‘Onları da alıp buradan defolmanı istiyorum. Belki seni kurtarabilirim ama sadece belki. Bir dahaki yağmura kadar anneni görmen için getirdim seni’

   Babasının onu bu halde tanıyor olduğuna inanamadı ve sonunun hiç de iyi olmayacağını düşündü. Babasının gözünde cehennemlik bir yaratıktı. Babasının belki onu yakacağını düşündü, belki de diri diri gömerdi ama sadece belki. Bunların olmasındansa hemen ölmeyi tercih etti köpek. Kucaktan atladı ve karşıdan gelen arabanın önüne doğru koştu. Koşmaya başladığı anda kötülerin yüzündeki iğrenç ifadeyi gördü. Aralarından biri bir anda yok olup önünde beliriverdi ve kendini yavruya siper etti. Köpek arabanın tekerlerinin içinden geçtiğini fark etti ve tek kılına bile zarar gelmemişti.

   ‘Ölemesssin.’

   Sonsuza kadar bu bedende kalmaya mahkûm olduğunu anlamıştı.

   ‘Sadece acı çekeceksssin’

   Çektiği acılar yetmez miydi?

   Babasının kollarında eve girdi. Doğup büyüdüğü evin kokusunu çok özlemişti. En çok da annesini özlemişti ve onu görür görmez havlayarak koştu ayaklarla dolandı etrafında döndü.

   Mavi’nin yavrusu olduğunu öğrenince annesi çok mutlu olmuştu. Hali hazırda evde Çakıl adında çirkin bir kedileri vardı bir de köpekleri olmasına diyecek lafı yoktu. Çakıl’ın kabına süt doldurup yavruya verdi. Çakıl bundan pek memnun kalmasa da yavruyla içmeye başladı. Son gördüğünden bu yana Çakıl bayağı kilo almıştı okşamak istedi ancak sadece patisiyle kafasına vurabildi. Kedi ‘phhhhh’ deyip geriye sıçradı. Yavru köpek annesinin bu manzaraya kahkahayla güldüğünü duydu. Anne oğlu öldüğünden beri ilk defa böyle gülüyordu ve bu onun son gülüşü olacaktı.

   Babası onu eve getirdiğinden beri ortada yoktu yine günlerdir dönmemişti. Yine kayıplardaydı. Köpek bedeninde yavaş yavaş aklını kaybetmeye, daha az düşünmeye başlamıştı. Benliğini yitiriyordu buna bir çözüm bulmalıydı. Günler sonra aklında sadece tek bir düşünce dönmeye başlamıştı. Kendini öldüremiyordu ama annesi bunu başarabilirdi. Annesi onu öldürebilirdi ve bunun bir yolunu da bulmuştu.

   Kadın mutfakta yemek yaparken köpek üst kata eski çalışma odasına çıktı. Masadaki eski daktilonun üzerini açtı ve yavaşça tuşlara dokunmaya başladı.

   ‘Tak… Tak… Tak…’

   Sonra aşağı inip soğan doğrayan kadının eteğinden çekiştirmeye başladı. Kadın şaşırdı köpeğin onu nereye çektiğini merak etti elindeki bıçağı bile bırakmadan peşinden gitti. Üst kata çıkıp daktilonun başına geldiğinde köpek tekrar masaya çıktı ve tuşlara son kez bastı. Kâğıtta şunlar yazılıydı:

   ‘Annem… Öldükten sonra bu köpeğin bedeninde hapis kaldım. Kurtulmamın tek yolu beni öldürmen. Tek hissettiğim acı ve gitgide kayboluyorum. Beni kurtar. Beni ÖLDÜR. Seni seviyorum.’

   Kadın yaşadığı şeye inanamadı. Köpek seni seviyorum kısmını gözünün önünde yazmıştı. Gözleri yaş içinde kalmış hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Köpeği öldürecekti. Oğlu da olsa köpeğin içindeki bir şeytan da olsa öldürecekti. Bıçağı havaya kaldırdı, duraksadı sonra hızla kendi karnına sapladı. Çıkarıp tekrar tekrar karnına sapladı. Son sefer bağırsaklarından kalbine kadar yarıp bıçağı kenara bıraktı. Köpeğin gözünden bakabilsek kadına sarılmış elini –bıçak ile birlikte- sımsıkı kavramış ve onu öldürmüş olan kötüyü görebilirdik.

   Kadın ölmüştü. Annesi onun yüzünden ölmüştü.

   Kötü, gülümsedi.

   ‘Ölemessinn.’

   Köpek inanılmaz bir ağırlık hissetti dünya tepesinde döndü ve bayıldı. Bu onun üçüncü başarısız ölüm denemesiydi.

   O gece eve gelip bu manzarayı gören Harun deliler gibi bağırdı, gözlerinden yaşlar boşaldı hayat arkadaşına bir kere bile dokunmadan köpeğe döndü tuttuğu gibi duvara fırlattı, tüm sinirini ondan almaya çalıştı. Onu öldürmeyecekti ama ölmesini istiyordu. Dışarıya çıktığında bardaktan boşalır gibi yağmur yağıyordu. Etrafta kötüler yoktu Rüya yoktu huzur vardı.

   Köpek ‘ölebilirim’ diye düşündü. Onlar yok.

   Uzun bir yolculuktan sonra Harun ani bir frenle arabayı durdurdu ve köpeği dışarı çıkardı. Boş bir inşaatın yanında duruyorlardı. Harun arabanın yanında durdu ve köpeğe baktı. Köpek ne yapacağını anlamıştı ona kimse engel olamazdı. Tüm gücüyle özgürlüğüne koşmaya başladı. Binanın basamaklarından uçar gibi çıktı en üst kata geldiğinde babası aşağıda küçücük görünüyordu. Sırılsıklam olmuştu.
Atladı. Özgürlüğüne, belki de sonsuzluğuna atladı. Yağmur damlaları ile birlikte düştü. Karanlık… Sadece karanlık… 

***

   Olaydan bir hafta sonra Harun evinin çatı katında tozlu odada tahta bir sandalyede oturuyordu. Dışarıdan baktığımızda oturan adamın yerdeki kedisine baktığını görebiliriz. O mayıs ayının son haftasında doğan yavrular birbirinden sevimlilerdi. İçlerinden bir tanesinin Çakıl’ın yanında neredeyse cansız yattığını görebiliriz Hatta o kedi, gözlerini açıp da Harun’a bakabilse onun gözlerinden Harun’un yanında duran Rüya’yı ve kötüleri görebilirdik. Fısıltı sesini duyabilirdik:

   ‘Ölemessssinn.’

3
Televizyon / Masters of Horror - Korkunun Ustaları
« : 25 Ağustos 2011, 15:37:43 »


   Her biri 13 bölüm olan 2 sezondan oluşan bir televizyon serisi olan Korkunun Ustaları’nda her bölümde farklı bir korku yazarının öyküsü farklı bir yönetmen tarafından ekrana aktarılıyor. Her bölümün süresi yaklaşık bir saat. Serinin yapımcılığını üstlenen –Stephen King uyarlamaları ile tanınan- Mick Garris ayrıca iki bölümde de yönetmen koltuğunda görülüyor.

Bölüm isimleri ve yönetmenleri:

1. sezon:

1. Bölüm: İncident on and off a Mountain Road  - Don Coscarelli   
2. Bölüm: Dreams in the Witch House - Stuart Gordon
3. Bölüm: Dance of the Dead - Tobe Hooper
4. Bölüm: Jenifer - Dario Argento
5. Bölüm: Chocolate - Mick Garris
6. Bölüm: Homecoming - Joe Dante
7. Bölüm: Deer Woman - John Landis
8. Bölüm: Cigarette Burns - John Carpenter
9. Bölüm: The Fair Haired Child - William Malone
10. Bölüm: Sick Girl - Lucky McKee
11. Bölüm: Pick me up - Larry Cohen
12. Bölüm: Haeckel's Tale - John McNaughton
13. Bölüm: İmprint - Takashi Miike


2. sezon :

1. Bölüm: The Damned Thing -  Tobe Hooper
2. Bölüm: Family - John Landis
3. Bölüm: The V Word - Ernest R. Dickerson
4. Bölüm: Sounds Like - Brad Anderson
5. Bölüm: Pro-Life - John Carpenter
6. Bölüm: Pelts - dario argento
7. Bölüm: The Screwfly Solution -  Joe Dante
8. Bölüm: Valerie on the Stairs - Mick Garris
9. Bölüm: Right to Die -  Rob Schmidt
10. Bölüm: We All Scream for Ice Cream - Tom Holland
11. Bölüm: The Black Cat - Stuart Gordon, Stuart Ortiz
12. Bölüm: The Washingtonians - Peter Medak
13. Bölüm: Dream Cruise - Norio Tsuruta

_____________________________________________________________________

   Her bölüm ayrı bir film tadında olduğu için izlemesi güzel bir seri ve seride yazarlardan çok yönetmenler ön planda görünüyor. Çoğu yerde “Clive Barker”, “Stephen king”, “Edgar Allan Poe” ve “H.P.Lovecraft” öykülerinden uyarlanmış bölümler olduğu söyleniyor ama seride bir King uyarlaması bulunmuyor. İlk sezonda dikkatimi çeken bölümlerden Lovecraft uyarlaması olan Dreams in the Witch House gerçekten çok güzeldi.  John Carpenter tarafından yönetilen Cigarette Burns hem yönetmen hem de oyunculuk açısından üst düzeydi. Asıl bomba ise ikinci sezonda geliyor : Edgar Allan Poe’nun en sevdiğim kısa öyküsü olan ''The Black Cat'' yönetmenin de sayesinde harika bir bölüm olmuş ustaya tam bi saygı duruşu niteliğinde.

Sayfa: [1]