3
« : 07 Ocak 2009, 02:54:00 »
.. Ağlıyordu yine kendince, ama yansıtmıyordu çevresine.. Kalabalık bir grubun arasından sıyrılıp merdivenlere doğru yürüdü.. içinde büyüyen, onu yavaş yavaş eriten acmasız ısdırap yeniden uyanmıştı.. Sebepsiz yere içine girip çıkabilen bu duyguyu gizlemeyi öğrenmişti belki, ama onu görmezden gelmesi mümkün değildi...
Merdivenlerden inmeye başkadı.. Attığı her adımda aklına bir öncekinden çok daha korkunç bir fikir, daha eski anılar veya acımasızca istekler geliyordu.. Kendi kendinden korkuyırdu, ağlamak istedi, ama gözyaşları onu ele verirdi.. Kendinden bir defa daha tiksindi, ağlamaktan bile korkuyordu.. Acımasızlığının temelindeki şey de yine korku muydu acaba?
Gözlerine gölgeler düştü, görüntü bulanıklaşmaya başladı.. Gözleriyle değil, anılarıyla yada korkunç hayallerle bakıyordu dünyaya, ısdırap her gelişinde bu olurdu, bir rüyayı izler gibi bir konuma sokardı onu ve herşeyin en acımasız yönlerini gösterirdi ona.. Tam açıklamasını hiç bir zaman yappamamıştı ama bu durumu "kabus gözleri" diye adlandırmıştı..
Kabus gözleriyle merdivenden yukarıya çıkan, karşılaştığı insanların yüzlerine baktı.. Hepsinin düşünceleri, duyguları, arzuları, amaçları, geçmişileri ve hayal kırıklıkları kazınmıştı yüzlerine.. Hepsinden tiksindi, hepsini öldürmek, dünyayı onların pisliklerinden arındırmak istedi.. Ama aynı zamandan onlara acıyordu da..
Koşarak aşağıya indi, ders saati olmasına ramen tek başına kalabileceğinden emin değildi gerçi, ama yine de koşa koşa, sanki hedeflediği bir yer varmış gibi emin adımlarla koridorlardan geçti.. Karşılaştığı kişilerin yüzlerine bakmamak için başını eğdi...
Sonunda açık havaya çıktığında yanlız kalabilmişti.. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı.. Düşen kar tanelerinin beyazlığına imrendi, rahatlamak, unutmak istedi..
Karlar siyaha dönüştüler bir anda, sanki herşey onun rahatlamasına karşıymış gibi bir anda saflıklarını terkediyor, umut ettiği her türlü güzel şeyi yok ediyor, kabus gözleriyle baktığında diğer insanların yüzlerinde gördüğü pervasızlığa doğru itiyorlardı onu ki, ona göre gördüğü en acımasızca şey insanların yüzündeki o pervasızlıktı...
Çünkü pervasızlığın oluşması için, insanlara duyduğu acımanın yok olması ve onların zayıflıklarını kullanmaktan korkmaması gerekiyordu.. Ama o bu düşüncelere hala tiksintiyle bakıyor, belki de kar tanelerinin siyaha dönüşmesinden daha fazla gercek olmayan, insanların yüzlerinde gördüğü o duyguların kendisinde oluşturduğu etkiyi görüp kendine kızıyordu..
Sonra sessizlik sardı ruhunu, birden bütün düşünceler, duygular kayboldu.. Gözlerinden birkaç damla yaş döküldü, arınmak, gözyaşlarıyla yıkanmak istedi...
Ama onlar da saflığını yitirmişti.. Gözyaşları onu yakıyordu... Temiz, saf değildi artık onlar bile hissettiklerinin iğrençliğiyle siyaha boyanmış, ruhuna acı vermekten başka bişey yapmaz olmuşlardı..
Nereye gideceğini, ne yapacağını bilemiyordu, ölmük istiyordu ama kaçışın bu kadar kolay olmadığını biliyordu, bir şekilde arkasında bırakacağı kişilerin yüzünü kabus gözleriyle gördüğünü hayal edip ölüm düşüncesini attı kafasından..
Yine çaresizdi, acımasız bir sorumluluk, daha küçücük bir çocukken yüklenmişti omuzlarına.. Kabus gözleri onu annesinin hastalığıyla, babasının acımasızlığıyla ve yanlızlığıyla tanıştırdığında daha küçücük bir çocuktu, tertemiz kalpli..
Kabus gözleri onu erkenden büyütmüş olsa da kalbi , henüz acıyla yeni tanışmış bir çocuğunki kadar temizdi hala...
DemorieL Sigyn"