Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - estarriol

Sayfa: [1] 2
1
Vakıf Serisi / Çelik Mağaralar - (Caves of Steel)
« : 01 Temmuz 2012, 01:07:07 »



Yazarı:
Isaac Asimov

İlk basım tarihi: Haziran 1954

Ülkemizdeki basım tarihleri: 1971 Çelik Mağaralar (Okat),1983 (Baskan Yayınları), 1984 Ölü Gezegen (Altın)

Bağlı olduğu seri: Robot Serisi


Bir uzaylının kendisine doğru yürüdüğünü görünce, Baley kendini endişesini ve çekingenliğini belirten bir tepki göstermekten alamadı. Ama R.Daneel hızlanıp hemen öne geçti, yeni geleni karşıladı, selam verip elini sıktı. Elijah Baley' e dönen Uzaylı konuştu:

"Lütfen beni izler misiniz efendim? Ben Dr. Han Fastholfe'yim.


Dünyanın artan nüfusu, sosyokültürel çevrenin yapısını belirleyen birincil etken halini almıştı. Insanlık, bu kalabalık nüfusun ağırlığını zorlukla da olsa sırtlayacak dev şehirlerde yaşamaya başlamıştı.

Her biri on milyonları besleyip barındıran bu şehirler, şehri çelik bir çatıyla gökyüzünden kesin bir şekilde ayırmayı ve ısı değişimi, hava akımı, nem gibi atmosfer olaylarını kontrol altına almayı mümkün kılan sistemlere sahipti.

Ve bu sistemlerden belki de en gelişmişi ve en kritiği olan, Uzaylıların kurdukları şehir Spacetown'da Dr.Sarton adında bir adam öldürülmüştü. Dr. Han Fastholfe'nin meslektaşı ve yakın arkadaşı olan Dr. Sarton, aynı zamanda R.Daneel Oliwav'ın babası sayılmaktaydı. Ve hunharca katledilmişti.

Yıllardır bir soygun olayı bile yaşamamış olan Spacetown kentini vuran bu olayın sorumlusu kimdi? Ve daha da önemlisi, cinayeti işleyen kişi bunu ne sebeple ve kimden yardım alarak yapmıştı?

İşte bu soruların cevabını bulabilmek için New York polis departmanı, Komiser Elijah Baley'i görevlendirdi. Tam da olması gerektiği gibi. Gerçek bir polis, gerçek bir sorunla uğraşmak üzere Spacetown'a gitmeliydi. Ama onun bilmediği bir ayrıntı vardı, hayatı boyunca robotlardan nefret etmiş olan bu adam, yeni bir ortağa sahipti. İsmi R.Daneel Oliwav'dı ve Elijah'tan farklı olarak pozitronik bir beyni vardı.

Dünyayı hor kullanışımızın devamı olarak karşılaşacağımız tabloyu gözler önüne seren roman, insanlığın yol ayrımlarından birinde iki dedektifin bir araya gelişini konu alıyor. Biri Varoşun içinde büyümüş, ailesine ve işine son derece bağlı, bir dahi polis; Elijah Baley... Öteki ise teknolojinin son ürünü, Adalete ilişkin son derece karmaşık işlemleri dahi kolaylıkla gerçekleştirebilen ve insandan ayırt edilmesi neredeyse olanaksız olan bir robot: R. Daneel Oliwav.

Asimov'un zekayı sergileyişini, robotlara ait önyargılara ve insanlığın içerisinde daima pusuda bekleyen statüko arayışlarına deyinişini görmek açısından kaçırılmaması gereken bir fırsat olan bu eser, yakında yapılması planlanan filmiyle daha çok konuşulacağa benziyor. Ayrıca günümüzde de çok tartışılan teknolojik ilerlemeyi de içine alacak şekilde bütün bu korkunç gelişimden ürküp kabuğumuza çekilmek yerine ne yapılması gerektiği hakkında ortaya attığı alternatiflerle gerçek bir "Robot Serisi" kitabı olmanın hakkını veriyor.

Künye bilgileri için buraya tıklayabilirsiniz.

2
Eşlik şarkısı

Bu kitabı okumak bir ayrıcalıktı.

Korkuttuğu için, şaşırttığı için, merak uyandırdığı için, ama en çok da hayatımda tanıdığım en sapık zihinle saatler geçirmeme olanak sağladığı için, bir ayrıcalıktı bu kitabı okumak. Tek başına sapkınlık bir yazarı değerli kılmaz elbette, bu yüzden Lovecraft’ ın, onu alelade bir caniden çok büyük ölçüde farklı kılacak kadar yüksek bir meziyete sahip olduğunu söylemek gerekir.

Bu meziyet, onun, karakteri içindeki her noktayı ayrı birer canavara dönüştürmesine, aklının dehlizlerinde dolaşan her endişeyi bizler için bir kabusa çevirmesine, kısaca Cthulhu mitini oluşturmasına olanak sağlamıştır. Denizler altında bir ölüm uykusuna yatmış, gördüğü düşlerde bize kabuslar hazırlayan Cthulhu, aslında Lovecraft’ ın kendisidir. Annesinin ifadesiyle yüzüne bakılmayacak kadar çirkin bu adam, kendi gözlemleriyle karşılaşılmaya değmeyecek kadar basit ve aciz insanlara en az Cthulhu kadar uzaktır çünkü. Ve bu yalnız ve uzak adamın taşıdığı meziyet, bütün o mesafeyi anlamsız kılacak kadar güçlüdür.

Bu yüzden şaşırılmaması gerekir onun kitaplarında sıkça rastlanabilecek, “Yüce Eskileri çağırdıkları ayinleri için insanları kurban eden zenciler” den yahut “Çarpık suratlı moğol göçmenler” den bahseden satırlar görüldüğünde. Zira herşeyden başka olan bu adamın korkusu, kendinden başka olan herşeye karşı bitmeyen bir teyakkuz halindedir ve asla uykuya dalmayacaktır.

Yalnızlığa olan eğilimi bu raddeye getirmiştir Howard Philips Lovecraft’ ı çünkü. Takıntılı dehası, bize kendi hakkında bu tür ipuçları bırakmıştır, ve onu tanımamız hususunda hayli yardımcı olmuştur. Zira kendi yarattığı evrene bu derece bağlı olması ve onu yalnızca kendi beğendiği haliyle tanıtmak konusunda olan ısrarı, bize amacı doğrultusunda aldığı kararlara yöneltilen eleştirileri pek ciddiye almadığını göstermiştir. Onu tipik bir öykü yazarından farklı kılan birçok özelliği vardır. Hikayelerindeki diyaloglar yok denecek kadar azdır örneğin. Ya da akıl almaz bir canavarı tasvir ederken bir ilkokul çocuğunun mahallenin kuduz köpeğinden bahsedişini dinliyormuşsunuz hissine kapılırsınız. Ve bu yönleriyle çok eleştirilmiştir Lovecraft. Ama karşılaştığı hakarete varan eleştirilere bir an olsun kulak asmamıştır, söylenenler umrunda bile olmamıştır. Tıpkı ölüleri diriltmek üzerine olan saplantısı koyulaştıkça kimseyi dinlemeden mezarların içini boşaltmaya devam eden Herbert West’ in umrunda olmadığı gibi.

Lovecraft öykülerinden oluşan Cthulhu’nun Çağrısı adlı derleme, özellikle bahsedilmesi gereken bir husus bu evreni tanımak isteyenler için. Çünkü bu kitap, aslında evrenin bizim dünyamıza yakın taraflarından başlıyor ve bize uzak olan bu evrenin asıl merkezine doğru devam ediyor. Evrenin köşelerinden başlıyor onu anlatmaya diye düşünüyorum, çünkü bu evrenin merkezinde Yüce Eskiler var.

Ve gerçeklik dediğimiz bu ortak hayale kendimizi fazlasıyla kaptırmış olan bizler, ne R'lyeh'deki evinde düş görerek bekleyen ölü Cthulhu’ dan haberdarız, ne de onu uyandırıp Arz’ a döndürmeyi amaçlayan Cthulhu mezhebinden. “Cthulhu’ nun Çağrısı” ve “Insmouth Üzerindeki Gölge” adlı öykülerin bize bahsettiği gizemler, sahip olan kişilerin ölümüne sebebiyet verebilecek kadar tehlikeli bilgiler çünkü. Karanlığın kalbine yolculuk yapmış kişilerin ağzından anlatılmış bu son hikayelere hazır olmak için kitabın başına doğru dönmek gerekiyor açıkçası.

İlk öyküler bu açıdan daha yakın dünyamıza. Bizim korkularımız onlar çünkü bir bakıma. Sebeplerini bilmediğimiz anomaliler, gözlerimizi kapatabilme şansını bulabildiğimiz endişeler var “Randolpf Carter’ ın İfadesi” nde ve “Yabancı” da. Ardından başkalarının sıradışılıklarından örnekler veriyor anlatıcı bize.

“Erich Zann” ın eşsiz ve kaynağını düşünmenin bile tüyleri ürperteceği müziğini dinlemek bu durumu çok güzel ifade ediyor.  “Herbert West” ile tanışmak da tıpkı önceki öykü bilinmeyene vakıf insanların varlığından haberdar olmak anlamına geliyor, bir fazlayla belki, bu defa konu alınan bir sanatçının müziğe olan tutkusu değil, bir doktorun ölüleri diriltme saplantısı.

Ve hatta “Pickman’ ın Modeli” ni okuduğumuzda başımıza gelen de bu. Buradaki nüans, belki de öykülerin bize ipin ucunu gittikçe daha fazla vermeye başlamasından ibaret. Çünkü “Duvarlardaki Fareler” i okuyunca görüyoruz ki, belki de ipin ucunudan yakalamak isteyen biz değiliz, bizi bağlamaya çalışan birileri var satırların içinde.

Dost Körpe’ nin ustaca seçimleri belki de bu yüzden önemlidir Lovecraft’ ın evreniyle benim gibi yeni tanışan kimseler için. Yaşananları içselleştirmenin bir şekilde mümkün olduğu bu hikayeler, okuyanı hızla içine çekiyor çünkü. Bir an oluyor, hayatınız boyunca dışını hiç görememiş olduğunuz bir şatoda bir başka güne uyanıyorsunuz. Ve yalnız bir adamın kendinden ölesiye korkuşunu yaşıyorsunuz. Bir an oluyor, bir an olsun düşünmenin dahi insanı çıldırtmaya yeteceği varlıklarla anlaşmalar yapıyorsunuz; sadece gerçeğe bir adım yaklaşmak özlemiyle. Ve güçler kazanıyorsunuz. Kah ölümün orkestrasıyla birlikte çalıyor, kah yalnızca korkunun kendisinin hayal edebileceği resimler çıkarıyorsunuz ortaya.

Ama ne olursa olsun, gizeme yeterince vakıf olduğunuza inanamıyorsunuz kitabın sonuna gelinceye kadar. Atalarınızın helak olmasına neden olmuş meraklar uyanıyor içinizde. Kötülüğün onlara musallat olduğu topraklara geri dönüyorsunuz sırf, içiniz sizi oraya çektiği için. Ve başınıza geleceklerden habersiz dalıyorsunuz belki de sonunuz olacak karanlık topraklara.

Unutmadan, eğer uğursuz bir hakikat kendini göstermediyse hala, kitabın künye bilgilerine -umarım- buradan ulaşabilirsiniz.

Spoiler: Göster
Biraz fantezi oldu, denemiş olduk. Tahammül edip okumuş olanlara çok teşekkür ederim.

3
Vakıf Serisi / Ben, Robot - (I, Robot)
« : 26 Nisan 2012, 15:38:31 »

Robotun ortalama bir “Asimov Evreni Sakini” nin hayatındaki önemi tartışılmazdır. Kimisi atalarının yaşadıkları gezegene gelebilmelerini borçludur robotlara, kimi çocuğunun evin bahçesinde sakince oynuyor oluşunu, kimisi firmasının gelecek on yıl içerisinde yapacağı hiçbir finansal hareketi düşünmek zorunda olmayışını.

Peki robotlar bu konuma nasıl gelmiştir? Düşünen, başkaları ve kendisi için endişe duyması mümkün olan, tek başına bir evi, bir uzay istasyonunu, belki bir gezegeni idare etme yeteneğine sahip olan robotların çağına gelmeyi beklerken neler yaşamıştır insanlık? Robot neden var olmalıdır? Nasıl var olacaktır?

Bu soruların cevabını Susan Calvin’ in, Gregory Powell’ ın veya Michael Donovan’ ın tecrübelerinde bulmak için "Ben, Robot" kitabının okunması şart. Şart, çünkü Üç Robot Yasası, Pozitronik Beyin yahut Franskenstein Kompleksi gibi kavramları anlamak için onları ilk defa anıldığı kitaptan öğrenmekten daha iyi bir seçenek düşünmek zor.

Bütün bu yazdıklarımın yanında bir iki hafta önce okumuş olduğum bu eserin özellikle "Mike ile Greg" hikayeleriyle beni ilk defa kahkaha attırmış, Calvin hikayeleriyle ilk defa cidden dehşete düşürmüş bilim-kurgu kitabı olduğunu itiraf etmeliyim. Edebi yanı çok kuvvetli bu kısa hikayelerin dizinini aşağıda bulabilirsiniz.


İçindekiler :

0.  Giriş - (Introduction / Birleştirici öykünün ilk kısmı. Diğer öykülerin aralarında da bu öyküden kısımlar görülüyor.)
1.  Robbie - (Robbie)
2.  Köşekapmaca - (Runaround)
3.  Mantık - (Reason)
4.  Şu Tavşanı Tut - (Catch that Rabbit)
5.  Yakışıklı - (Satisfaction Guarantied)
6.  Yalancı! - (Liar!)
7.  Küçük Kayıp Robot - (Little Lost Robot)
8.  Kaçış - (Escape!)
9.  Kanıt - (Evidence)
10.Sakınılabilir Çatışma - (Evitable Conflict)


Ayrıca künye bilgileri için buraya tıklayabilirsiniz.

4
Vakıf Serisi / Bağlantılı Seriler ve Eserler
« : 16 Nisan 2012, 00:38:47 »

Galaktik İmparatorluk Serisi

Merkezi Trantor olan ve Samanyolu Galaksisi'ni insanlık tarihinde ilk kez bir araya getirmiş olan Galaktik İmparatorluğun gelişme ve yükseliş dönemini konu alan eserler dizisidir Galaktik İmparatorluk Serisi. Günümüzden on binlerce yıl sonrasını konu alan bu romanlar, hem Vakıf'ın üzerine inşa edileceği Galaktik İmparatorluğun gelişmesini izleme imkanı sunuyor bizlere, hem de yazıldığı dönemin siyasi atmosferinden, yani İkinci Dünya Savaşı sonrasından esintiler barındırıyor.

- Zamandan Kaçış (Pebble in the Sky)
- Tanrılar ve İmparatorlar (Currents of Space)
- Sonsuzun Tohumları (Stars Like Dust)

Robot Serisi

Robot serisi tanıtımı için tıklayınız.

- Çelik Mağaralar (The Caves of Steel)
- Güneşin Tanrıları (The Naked Sun)
- Şafağın Robotları (The Robots of Dawn)
- Kurtarıcı (Robots and Empire)

Diğer Bağlantılı Eserler

Bu bölümde yer alan eserler, aslında ne vakıfla, ne de diğer serilerle doğrudan bağlantılı olanlar. Burada yer alacaklar, çünkü yukarıdaki eserlerden biriyle yahut birkaçıyla bazı ortak noktalara sahipler. Bu ortak noktalar, robotlar da olabilir, imparatorluk da, Asimov'un kullanmış olduğu diğer temel kurgusal elementler de.

- Ben, Robot (I, Robot)

5



Yazarı:
Isaac Asimov

İlk basım tarihi: 1952

Ülkemizdeki basım tarihleri: 1954 (Çağlayan Yayınevi), 1984 (Altın Kitaplar Yayınevi)

Bağlı olduğu seri: Galaktik İmparatorluk Serisi


Tanrılar ve İmparatorlar bizi 34500 lü yıllara, yani başkenti Trantor olan o büyük imparatorluğun, galaksinin büyük kısmına hükmediyor olduğu bir çağa götürüyor. Ve hikaye her zamankinden karamsar başlıyor : İmparatorluğa bağımlı olmayan gezegen Sark, Florina adlı gezegeni sistematik biçimde sömürmektedir. Florinalılar uzun zamandır, “kryt” adı verilen bir tekstil hammadesini üretmeye zorlanmaktadır ve halkın çoğunluğu bu uğurda köle-işçiler haline getirilmiştir. Ayrıca Sarkitlerin bununla da kalmayıp Flornianları kendilerine denk olmayan bir ırk olarak görmeleri söz konusudur. Bu yöntem ve hal sayesinde kontrol edilemez biçimde zenginleşen Sark’ı saf dışı bırakma girişimleri sonuçsuz kalmış, bu süreç içerisinde Sark, gücüne güç katmıştır. Florina ise yalnızca kendi yüzeyinde yetişen ve gezegeni kaçınılmaz bir biçimde sömürge haline getiren “kryt” yüzünden çaresiz durumdadır.

İşte bu karanlık atmosferin ortasında bir adamın belirmesiyle gerçek hikaye başlayacaktır: Uzun zamandır Florina'nın işçi toplumuyla beraber yaşamakta olan bir adam... Hafızasını yitirmiş ve kendine yetebilmekte ciddi sıkıntılar yaşayan bu adam, Rik, kendi bilmese de, taşıdığı bilgiyle romanın kilit adamı haline gelmektedir.

Rik, aslında bu gidişata dur diyebilecek bilgi ve yeteneğe sahip, Arzlı bir bilimadamıdır. Ve bir tabula rasa olarak uyandığı bu dünyanın kaderi onun ellerindedir. Tabi önce kim olduğunu hatırlamalı ve neden Florina'da olduğunu keşfetmeli. Zira vakit daralıyor ve tehlike yaklaşıyor. Florina sanıldığından çok daha büyük bir tehlike altında ve sebebini keşfedebilecek yalnızca bir kişi var: Uzamsal Analist Rik...

Diğer İmparatorluk eserleri gibi Soğuk Savaş döneminde yazılmış olan bu romanı İmparatorluk Serisinin kalanından ayıran yanı bana kalırsa sömürgeciliğe göndermeler yapıyor, hatta sömürülen Afrika ülkelerinden yana alenen bir tavır dahi takınıyor olması. Ters bir yaklaşımla bir çeşit Amerikan propogandası yaptığını söylemek bile mümkün. Ama asıl şaşırtan propogandayı "Stars, Like Dust..." adlı romana saklamak için burada bitiriyorum yorumumu.

Yakında ülkemizde de tekrar basılması ve keyifle okumanız dileğiyle.

-Bu hatırladığım gerçekten korkunç bir şey, ama hatırladığım zaman, daima doğru hatırlarım. Bu öğleden sonra aklımda beliriverdi.
-Evet?
-Dünyadaki herkes ölecek. Florina'daki herkes...

6
Vakıf Serisi / Zamandan Kaçış - (Pebble in the Sky)
« : 12 Nisan 2012, 12:11:54 »



Yazarı:
Isaac Asimov

İlk basım tarihi: 19 Ocak 1950

Ülkemizdeki basım tarihleri: 1984 (Altın Kitaplar Yayınevi), 1983 (Baskan Yayınları)

Bağlı olduğu seri: Galaktik İmparatorluk Serisi


Emekli bir terzi olan Joseph Schwartz, her gün yürüdüğü sokaklardan birinde yürürken bir Nükleer Laboratuvar kazasının kurbanı olur. Felaketler yaratan bu kazaların ortaya çıktıkları her an insanların hayatlarını kökünden değiştirdiğini hepimiz biliriz. Ama bu defaki daha başka olacaktır... Zira Schwartz, zamanın -romandaki bir karakterin tahminine göre- 50.000 yıllık bir dilimini bir anda geride bırakmıştır.

Kendini bu uzun zamanın ortaya çıkardığı yeni bir dünyanın ortasında, farklı bir dilde konuşup farklı işlerle meşgul olan insanların arasında bulur. Bu kadarıyla da kalmamıştır başına gelenler. Ciddi bir hafıza kaybı da söz konusudur Schwartz için. Ve çevresindeki yardımsever! İnsanların kendisinin zihinsel açıdan problemli, hatta belki de engelli olduğuna kanaat getirmeleri, başına geleceklerin bununla bitmediğinin habercisidir. Çünkü tedavi adı altında ona uygulanan prosedür beklediği kadar masum değildir.

Romanın, özellikle Vakıf'ı okumuş kimseler açısından ilginç olan bir yanı var ki o da Dünya'nın son döneminde geçiyor olması. Çünkü -sebebi hiç belirtilmiyor olsa da- büyük radyoaktif bölgeler var Dünya'da Schwartz'ın sıçradığı bu çağda. Böylece efsanevi Arz'ın akıbeti hakkında biraz daha bilgi sahibi oluyoruz. Ayrıca Dünya ve onun ayrımcılığa maruz bırakılan halkı, Galaktik İmparatorluk tarafından asi ve terörist bir ülke olarak mimlenmiş bulunuyor ve "The Sixty" prosedürünü alenen uygulayan tek ülke olma özelliğini koruyor. Schwartz'ı en çok ilgilendiren kısmı da bu belki : zira bu prosedür altmış yaşına gelen insanların öldürülmesini öngörüyor ve o altmış iki yaşında.

Pebble in the Sky, diğer İmparatorluk romanlarıyla karşılaştırıldığında, bu seriyle daha az bağlantıya sahip olduğu kanaat getirebilecek bir kitaptır. Ama bu onun, serinin heyecan dozu en yüksek kitabı olmadığı anlamına gelmez.

Yakında ülkemizde de tekrar basılması ve keyifle okumanız dileğiyle.

Hiç kimse, kendi kimsesiz aklının devasa ve karmakarışık koridorlarında, kimsenin ona erişip onu kurtaramayacağı o yerde kaybolmuş bir adam kadar kaybolmuş değildir. – Isaac Asimov, Pebble in the Sky

7
Vakıf Serisi / Vakıf Nedir?
« : 06 Nisan 2012, 11:18:40 »


Kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğumuz şey ne kadar değerli olursa, onu kaybetmemek için vermekten çekinmeyeceğimiz emeğin boyutu o denli büyük olacaktır. Onun başına gelebilecekleri engellemek için her tür önlemi almaktan kaçınmayacağımız açıktır. Ve şayet bizim gibi bir özneyse bu bahsettiğimiz, onun haberi olsa da olmasa da nice fedakarlıklara gireriz. O, karşı karşıya olduğu tehlikeden haberdar olsa da olmasa da biz, vereceğimiz kararda yalnızızdır.

Bir İmparatorluk Çöküyor

Hari Seldon bu açıdan bakıldığında aslında yalnız bir adam sayılabilirdi. Çünkü çökmekte olan bir imparatorluğun başkentine gelmişti ve Chetter Hummin sayesinde azametleriye aklını başından alan devasa Trantor sütunlarının yıkılmak üzere olduğunu farketmişti. Büyük bir sorunla karşı karşıyaydı. Ve bu sorunu çözebilecek kişinin, geleceği gören denklemler üretmeye aday bir matematikçi olarak ancak kendisi olabileceğini düşünmüştü ve bu yükü taşımak için inisiyatif almaya hazırdı.

Sorun bir hanedanın ortadan kalkması veya -milyon yıllarca hüküm sürmüş olsa da- bir yönetim biçiminin değişmesi değildi. Sorun, bu kadar uzun süredir bir merkezi yönetim ile idare edilen Samanyolu galaksisinin, her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu bu zamanda merkezi otoriteden yoksun kalması olasılığıydı.
Galaktik İmparatorluk tarafından idare edilen binlerce takımyıldız, gözlerini hırs bürümüş korsanların, hükmetme hevesiyle milyonların geleceğini tehlikeye atabilecek tiranların ve akla gelmeyecek galaksi dışı tehlikelerin açık hedefi haline gelmek üzereydi, hem de hesaplamalar doğru ise 30.000 yıl boyunca.

İnsanlık için bir Umut

Vakfın kurulması fikrine yataklık eden işte böylesi bir ortamdı. İnsanlık milenyumlar sonra tekrar, sığınabileceği bir çatıya  ihtiyaç duyuyordu. Adına Galaktik Ansiklopedi denilecek bir eserin oluşturulması maskesi altında, galaksinin köşesinde bir gezegene, Terminus’a yerleşilecekti. Ve Trantor’ dan uzakta, Terminus’ ta yeni bir merkez inşa edilecekti. İnsanlık için ortaya çıkan bu yeni umudun hangi misyonları üstleneceği belirlenmeye başlamıştır aslında Hari Seldon’ un zamanında. Seldon’ un planına göre,

- İnsanlığın refahı tehlikededir, 30.000 yıl sürecek bir kaos ihtimali yok edilmek zorundadır.
- Milyon yıllar içerisinde oluşturulan medeniyet, bilim ve kültür, yok olma tehlikesiyle yüz yüzedir. Ortak mirası muhafaza edebilecek bir korunağa ihtiyaç vardır.
- Bütün evreni tehdit etmesi muhtemel saldırganlara karşı insanlığı korumak ancak evrensel bir birlikle mümkün olabilir ve bu birliğe Vakıf yataklık etmek zorundadır.  

Vakfın Yapısı

Vakıf nasıl bir yapıdır peki? Tüm bu gücü nereden alabilmektedir? Öncelikle bilinmesi gereken şey Vakıf’ ın, Galaktik İmparatorluğun yerini geçici süreyle de olsa almaya namzet olduğudur. Ama bu hiçbir şekilde onun bir monarşi biçimde hareket etmesi anlamına gelmez. Ondan sıradan bir devlet olarak bahsetmek dahi yersiz olacaktır bilindik tanımlara dayanarak.

Vakıf, yönetim erkini, kuvvete değil zekaya,  ordu hamlelerine değil diplomasiye, taht kavgalarına değil entrikalara borçlu olduğu için Vakıftır. İmparatorluktan bağımsızlıklarını ilan eden tiranlara, nükleer teknolojinin devlerine ve hatta imparatorluğun kendisine karşı savaşırken aslında onun tek bir dayanağı vardır : Vakıf denilince akla gelen ilk şeydir o da; emanetçiler, “Vakıf” ın değerlerine kurucuları nasıl sahip çıktıysa, aynı prensiplere dayanarak, aynı ciddiyeti taşıyarak sahip çıkacaktır.

8
Başka Kurgular / İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
« : 31 Mart 2012, 23:19:20 »

İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...

İnsanın, kendini erdemli olduğuna ikna etme çabasını gözünün yaşına bakmadan boşa çıkarıyor bu kitap.

Kitapta anlatılanlar, tüm sayfalara ustalıkla yedirilmiş o yoğun öz kadar bağlıyor insanı kendine. Her karakterde başka bir açığımla karşılaşmak ağır geldi bana. Okuması kolay, kaldırması zor bir kitap.

Değişmek için bir sebep arayan ve geri çevrilmez biçimde yozlaşmaya başlayan bir adam. Tahammülle sefer arasında bir genç kız ve onun sevdiği adama gözlerini kapatarak tutunuşu. Bir yanda unutamadıkları günahlarıyla burkulan kalpler, diğer yanda olmayan iyiliklerinin propogandasıyla meşgul et ve kemik yığınları var Sabahattin Ali' nin çizdiği bu 30' ların İstanbul' unu anlatan portrede.

Kitabı okumadan evvel içinde bulunduğunu sandığı kısımda bulamayınca insan kendini, kolay olmuyor  devam edip bitirmek.

Çok beğendim, ama benim gibi günahlarına göz kapamayı seçmiş olanlara tavsiye etmem. Kimse rüyasından uyanıp rahatından olmasın durduk yere.

Nietzche' den bir alıntıyla bitirelim en iyisi:

Bir zamanlar ihtirasların vardı ve onların kötü olduğunu söylerdin. Ama şimdi yalnızca Erdemlerin var: senin ihtiraslarından doğdular.

9
Vakıf Serisi / Robot Serisi
« : 31 Mart 2012, 22:42:43 »
Robot serisi, tıpkı Vakıf Serisi gibi, Asimov ismiyle özdeşleşmiş bir diğer önemli bilimkurgu yapıtıdır. İşte her ne kadar 1986 yılından bu yana ülkemizde basılmıyor olsa da, birçoğumuz için güncelliğini korumaya devam eden Robot serisi ve kronolojik sıralaması. Romanların okuma sırası olarak bu kronolojik sırayı dikkate alabilirsiniz. Bu arada aslında arada binlerce yıllık bir zaman dilimi bulunsa da, İmparatorluk ve Vakıf serilerinin içinde bulunduğu evrene bu eserlerin de dahil edildiğini belirtelim.

Robot Serisi
The Caves of Steel (Çelik Mağaralar, Ölü Gezegen) 1954
The Naked Sun (Güneşin Tanrıları) 1956
The Robots of Dawn (Şafağın Robotları) 1983
Robots and Empire (Kurtarıcı) 1985

Dünyalı "agorafobik" sivil polis Elijah Baley ve "Humaniform" robot R. Daniel Olivaw' ın yaşadığı maceraları konu alan bu romanlar, Uzaycı dünyalar ile giderek daha kalabalık hale gelen Arz arasındaki anlaşmazlıklara ve çatışmalara rastlayan bir zamanı konu almaktadır.

Elijah Baley, Asimov' un birçok öyküsünde görmeye alıştığımız türden bir dahi... Az bilgiyle, yetersiz gözlemle ve zor çalışma şartlarında çok isabetli kararlar verebilen bir Dünyalı. Tek göze batan eksiği, bulunduğu çağın tipik bir hastalığı olan "agorafobya" (açık alan fobisi) dan muzdarip olması. :)  R. Daneel Olivaw ise bir robotta bulunan her fevkaladeliğe sahip. Ama bu robotik yeteneklerin ve insandan zorlukla ayırt edilebiliyor olmasının yanında başka gizemli yetenekleri de olabilir :).

Serinin ilk kitabı Çelik Mağaralar. Elijah Baley ve R.Daneel Olivaw ile tanışın. Onlar da bu kitapta tanışacaklar. Diplomatik bir cinayeti çözmek üzere işbirliği yapıyorlar şimdi. Kurban hayli ilginç bir özelliğe sahip, New York dış dünyalar gözlemevinde yaşayan bir büyükelçi o. Hem de dünyadaki robot kullanmını kısıtlayan yasalara karşı savaşan bir büyükelçi... Birçok bilinmeyenin ortaya çıkması bu cinayetin çözülmesine bağlı...

Bu ilginç karakterlerle vakit geçirmeyi daha da çekici kılan hiç şüphesiz atıldıkları maceralar. Serinin her bir romanı çözülmeyi bekleyen bir sırla başlıyor.

Örneğin okuduğunuz roman "Şafağın Robotları" ise, onları Auroralı Profesör Han Fastholfe' nin Humaniform robotu R. Jander Parnell' in öldürülmesi olayını çözmeye çalışırken bulabilirsiniz.

Yok, "Güneşin Tanrıları" ise okumak istediğiniz kitap, evrenin en sevilen toplumu olmadığımız gerçeğine hazırlanın, zira istikametimiz Solaria. Ünlü dedektif ve robot dostu Daniel, bir Solaria sakininin etrafı robotlarla çevrili iken ve olay yerinde hiç silah bulunmadığı halde ölü bulunması durumuna açıklık getirmek zorunda bu defa.

"Kurtarıcı", yani "Robots and Empire" adlı romanda ise hedefimiz tekrar Solaria. Tekrar bir Baley ile birlikteyiz. Fakat bu defa onun yedinci kuşaktan torunu ile karşılaşıyoruz. Ve bir Uzaycı-Dünya sakini ve iki asır önce ölmüş olan Elijah Baley' nin sevgilisi Gladia ile karşılaşmak, onun için bir serüvenin başlaması anlamına geliyor. Han Fastholfe' den Gladia' ya miras kalan robotlar Giskard ve Daneel ise hala işlevsel, ve yaklaşan bir tehlikeye karşı harekete geçmek üzereler.

Unutmayın; karşılaştığınız ne olursa olsun, söz konusu robotlar ve Asimov ise, görünenin ardındaki sebepler sizi mutlaka şaşırtacaktır.

10
Vakıf Serisi / Vakıf Serisi Karakter Atlası
« : 28 Mart 2012, 22:58:36 »

Vakıf Kurulurken

Cleon I: İmparator. Çöküş dönemi gelen görevini özellikle çevresinin desteğiyle uygun biçimde yönetmeyi başarmış olsa da, çok da parlak olamayan bir yönetici. Saray entrikalarıyla uğraşmak konusunda gönülsüzlüğü onu çok şeyden el etek çekmeye itmiş görünüyor.

Eto Demerzel: İmparator Cleon I zamanı'nın Başbakanı. "İkinci adam birinciyi yönetir." kuralının tipik bir örneği. Soğukkanlılığı ve gaddarlığıyla biliniyor.
 
Hari Seldon: Asrın ve sonraki asırların büyük Matematik dahisi. Psikotarih ve Vakıf fikirlerinin ortaya atıcısı ve uygulayıcısı. Heliconyalı bu ünlü akademisyen, ayrıca iyi bir Büklümleme ustası.  

Chetter Hummin: Gazeteci. Şaşırtıcı derecede nüfuzlu ve zeki bir karakter olan Hummin, idealizmiyle işine çok yakışıyor. Trantorun en güçlü bağlantılara sahip insanı. 45 milyarlık bu dev metropolü
kimse ondan iyi tanıyamaz.

Dors Venabili: Kaplan Kadın. Gelecekte Seldon' un eşi ve en büyük yardımcısı olacak ve ondan iki yaş olan bu Cinna' lı bayan, eşi gibi bir akademisyen, hatta bir Tarihçidir. Kocasını her şartta ve ne pahasına olursa olsun korumayı daima öncelediği için Kaplan Kadın olarak biliniyor.

Yugo Amaryl: Yaşamına Trantor' un Dahl Sektöründe bir maden işçisi olarak başlamış olan büyük bir deha. Kaderin bir cilvesiyle dehası keşfedildiğinde hayatı ummadığı biçimde değişecek.

Raych: Varoşların çocuğu Raych. Dahl' ın Billibotton bölgesinin sert mizaçlı bu küçük üyesi, yaşından beklenmeyecek bir olgunluğa ve kendinden çok büyüklerde dahi bulunması zor olan bir sadakate sahip.

Davan: Dahl' da onu kime sorsanız bilir. Ama yerini kimse söyleyemez. İmparatorluğun diğer yüzünü görmek isteyenler, durumu bir de yeraltının en güçlü adamından, yani Davan' dan dinlemeliler.


Vakıf İleri

Wanda Seldon: Hari Seldon' un torunu ve özellikle hayatının son zamanlarında en çok bağlanmış olduğu kişi... Dedesinin izinden gidişi, onun tek veliahtı olması açısından çok büyük bir önem arzediyor.  Bu durum, onu galaksinin geleceğini kurtarma görevinin temel aktörlerinden biri haline getiriyor.

Stettin Palver: Tarih bölümünden mezun olduktan sonra Trantor' da basit bir işte çalışmaya başlamış olan Palver, Hari Seldon' a yapılan bir saldırı sırasında tesadüfen oradadır ve gerçek bir Büklümcü olduğunu Profesör Seldon' u kurtararak gösteriverir. Bunun üzerine koruma olarak işe alınan Palver, hayatının aşkı Wanda ile tanışma fırsatını bulacaktır.

Vakıf

Salvor Hardin: Terminus' un gelmiş geçmiş en büyük valilerinden biri... Kendi zamanına kadar basit bir kütüphaneciler birliği olan Vakıf, Hardin ile birlikte tarihi boyunca unutulmayacak riskler alacaktır. Salvor Hardin, ileri görüşlülüğü, Seldon planına tapan akademisyenlere karşı duruşu ve soğukkanlılığıyla hatırlanacak çok önemli bir yöneticidir.

Eskel Gorov: Gorov ismi, bizi Birinci Vakıf' ın görmüş olduğu en çalkantılı dönemlerden birine, yani Tüccarların dönemine götürür. Eskel Gorov, usta ve gözüpek bir tüccar olarak, teknolojik gelişimi sert bir biçimde yasaklayan Askone gezegenine nükleer kaynaklar ticaretine gittiği için, bu gezegen yönetimi tarafından tutuklanır. Gittiği bu tabuların gezegeninde başından geçenler tüccar prenslerin çağının açılmasında belki de büyük bir pay sahibiydi.

Hober Mallow: Teknolojiyi elinde bulunduran Vakıf' ın zamanla zenginleşip çevresi üzerinde büyük bir ekonomik nüfuza sahip olması kaçınılmazdı. Bu gelişim tüccarların zenginleşmesine, bir tür burjuvazinin yükselişine önayak olacaktı elbette. Hober Mallow, sıradışı kariyerine sıradan bir tüccar olarak başladı ve bu kariyeri bir tüccar prens olarak bitirdiyse, bunun en önemli sebebi hiç şüphesiz bir Vakıf vatandaşı olmasıdır. Ama Korell gezegeninde karşılaştığı atomik silahlarla o zamanlarda çoktan çökmüş olduğu tahmin edilen İmparatorluğun bağlantısını kurmayı başarması da, onu farklı kılan birtakım özelliklerinin somut bir kanıtı niteliğindedir.

Vakıf ve İmparatorluk

Cleon II: Galaktik İmparatorluğun gerileme dönemi ve hatta belki diğer zamanları dahi onun kadar yetenekli ve gözü pek bir imparator görmedi. Bu sebeple ismi tarihe "Büyük Cleon" olarak geçecekti. Gelgelelim bu potansiyeli, zamanının büyük komutanı Bel Riose' un gölgesinde kalmasına mani olamayacaktı. İmparatorluğun yeni doğuş rüzgarları estirdiği bir dönem olan Cleon II' nin zamanı, aynı zamanda büyük çalkantılara gebeydi.

Bel Riose: Cleon II' ye hizmet eden ve zamanının en başarılı komutanı olma özelliğini taşıyan bu general,
kendini Galaktik İmparatorluğun hızını giderek artıran çöküşüne dur demeye adamıştı. Galaksideki imparatorluk karşıtı oluşumları incleyip araştıran Riose, Vakıf' ın koordinatlarını keşfetmeye ve toplayabildiği en büyük orduyla bu gezegenlere saldırmaya kararlıydı.

Katır: Galaktik Tarihin tamamında Katır kadar önemli bir şahsiyet var olmamıştır der Galaktik Ansiklopedi. Bu notun düşülmesinde en ufak bir abartı olmadığı bilinmelidir: Çünkü Katır, İmparatorluğun ve Vakıf' ın yüzyıllar harcayarak kurduğu sistemleri birkaç yıl içerisinde yok edebilecek kudrette bir komutandır. Kimliğine dair resmi kayıtlara geçmiş bir bilgi bulunmamakla birlikte, nereden geldiği ve gerçek amacının ne olduğu da bilinmeyen bu büyük güç, Seldon Planının karşısına çıkan engeller arasında hiç şüphesiz en büyüğüdür.

Bayta ve Toran Darell: Vakıf' tan gelen genç bir çift, Kalgan' a balayına gitme maskesi altında bir casusluk faaliyeti yürütüyorlardı. Toran ve Bayta Darell, aslında Tüccarlar için bilgi toplama amacını taşıyorlardı bu yolculukta. Ve bu sıradışı yolculuk, onları önce Katır' ın soytarısı Palyaço Magnifico Giganticus ile, sonra da Yüzbaşı Han Pritcher ile tanıştıracak duraklara sahipti.

Magnifico Giganticus: Katır' ın emrinde çalışmış bir saray soytarısı. Katır' dan görmüş olduğu eziyet ve kendi fiziksel bozuklukları onu her şeyden korkan bir zavallıya dönüştürmüştür. Visi Sonor adı verilen yüksek teknoloji eseri enstrümanla harikalar yaratabilen Magnifico, Bayta ve Toran Darell ile Kalgan yakınlarında, Katır' ın istilasına yakın bir zamanda tanışmıştır.

Captain Han Pritcher: Katır' ın tehdidi altındaki Vakıf Donanmasının en önemli askerlerinden biri de hiç şüphesiz Han Pritcher' dir. Demokratik eğilimlere sahip gizli bir yeraltı organizasyonun üyesi olmasına karşın, aslında ülkesi için canını tehlikeye atmaktan çekinmeyecek bir kahramandır ve bunu gösterecektir. Han Pritcher Vakıf Donanmasının gelmiş geçmiş en değerli yüzbaşılarından biridir.

İkinci Vakıf

Pelleas Anthor: EEG üzerine Toran Darell II, Jole Turbor, Dr. Elvett Semic ve Homir Munn ile yaptığı araştırmalar ile tanınan ve tıpkı diğerleri gibi Terminusta yaşayan bir bilim adamı. Grubun bütün diğer öğeleri gibi o da tüm eforunu İkinci Vakıf' ı bulmaya ve onu yok etmeye yöneltmiştir.

Toran Darell II: Zamanının en ünlü Elektronörolojistlerinden biri olan bu adam, Bayta ve Toran Darell' in oğlu ve Arkady Darell' in babasıdır. Karısının ölümünün ardından taşındığı Santanni' de bir süre yaşadıktan sonra Terminus' a yerleşmiş, burada Pelleas Anthor ve diğerleriyle tanıştıktan sonra o da kendini Ikinci Vakıfın galaksi üzerindeki etkisine bir son vermeye adamıştır.

Homir Munn: İkinci Vakıf' a karşı Terminus tarafından yürütülen faaliyetlerin kilit ismi olarak anılabilir. İkinci Vakıf' ı tesbit etme çabaları doğrultusunda Kalgan' a, Katır' ın sarayına yolculuk yapmaya karar veren Munn, yolu henüz yarılamışken, gemisindeki davetsiz misafirin farkına varır.

Arkady Darell: Ne Terminus, ne de Galaksi' nin başka bir gezegeni 15 yaşındaki Arkady Darell kadar zeki ve cesur bir kız görmemiştir. Bu özelliklere bir de macera tutkusu eklendiğinde olacaklar, onu kendi çağının en önemli insanlarından biri yaparken, sonraki çağların da büyük yazarları arasına sokacaktır. Herşey, onun babası  Toran Darell II yi dinlerken öğrendikleri üzerine harekete geçmek istemesiyle başlayacaktır.

Vakfın Sınırı

Golan Trevize: "Vakfın Sınırı" ve "Vakıf ve Dünya" romanlarının ana karakteri. Tüm serinin kilit isimlerinden biri. Tipik bir Asimov dahisi olarak az bilgiye sahipken ve zor şartlarda doğru kararlar alabilmesiyle ayrılıyor Vakıf' ın diğer vatandaşlarından. Ama bu yetenekleri hayatını pek de kolaylaştıracağa benzemiyor.

Janov Pelorat: Bilgiye obsesyon derecesinde bağımlı bir tarihçi. Golan Trevize' nin zoraki yol arkadaşı olan bu bilimadamı, istemeden başını ağrıttığı ortağıyla galaksinin derinliklerinde yol almak, ve efsanevi gezegen Arz' ı bulmak niyetinde.
 
Harla Branno: Terminus' un tarihindeki az sayıdaki kadın validen biri. Janov Pelorat' ı ve Golan Trevize' yi uzay boşluğuna sürerek gücünü pekiştirmeyi, aynı zamanda bu tarihçi ve asker ikilisinden yararlanarak İkinci Vakıf' ı bulabileceğini umuyor.
 
Sura Novi: Gerçek adı Suranoviremblastiran bu kadın, bir İkinci Vakıflı olan Stor Gendibal' ın hayatını kurtararak Vakfın kaderi içerisindeki yerini almıştır. Bundan sonra olacaklar ise hem onun, hem de Gendibal' ın hayatında büyük değişikliklere yol açacaktır.

Blissenobiarella: Golan Trevize' yi ve Janov Pelorat' ı karşılamak üzere Gaia tarafından oluşturulan komitenin tek üyesi. "Vakfın Sınırı" ve "Vakıf ve Dünya" adlı eserlerde adı en çok geçen kahramanlardan biri.  Bliss i gerçekten tanımak, Gaia' yı daha iyi anlamakla mümkün olabilir ancak. Bu yüzden burada verilecek her ayrıntı okuru haddinden fazla yönlendirmek olacaktır.

Dom: Tam adı Endomandiovizamarondeyaso diye başlar ve devam eder. Onu birçok farklı Gaialı farklı isimlerle çağırır. Hakkında bilinen tek şey, diğer tüm Gaialılardan fazla Gaia payına sahip olduğudur. Ve o, uzun bir süredir galaksinin öte yanından gelecek misafirlerini beklemektedir.

Gaia: Gaia, öznenin, tecrübenin, menfaatin, gerçeğin ve isteklerin paylaşılması, bütünleşmesidir. Gaia, tekleşmiş varoluştur. Ve kendi sakinleri dışında kalan insanların kolaylıkla paylaşamayacağı emelleri mevcuttur. Vakıf'ı bekleyen bu büyük tehditle yüzleşme görevi Trevize'ye ve Pelorat'a düşmektedir.
Spoiler: Göster
"Ben"e veda edenlerin, "Biz"e kucak açanların mutlu rüyasıdır Gaia. "Biz"in en saf ve en bölünmez halidir Gaia. Hayalin vardığı son nokta, minimalist distopyadır o. Gaia is Bliss, Bliss is Gaia.


Vakıf ve Dünya

Sarton Bander : Geleceğin Solaria' sının sayıca çok denemeyecek sakinlerinden biri. Bander Malikanesi diye anılan bölgenin yöneticisi konumundadır. Ziyaretçilere karşı çok da müşfik davranmayan bu kimse, diğer tüm Solarialılar gibi hermafrodittir ve kendisine neredeyse tıpatıp benzeyen oğlunu yerine geçirmeye hazırlanmaktadır.

Fallom: Sarton Bander' in tek oğlu olan, bir diğer Solarialı. Tek ebeveyni olan Sarton Bander' i çok az görmüş olan bu çocuk, robotların gözetiminde yetişmektedir ve gezegenindeki herkes gibi ısıyı sıradışı bir biçimde kullanabilme yeteneğine sahiptir.

R.Daniel Olivaw: Tam ismiyle Robot Daniel Oliwav. Fastholfe'nin insandan ayırt edilmesi imkansız robotu. Olağandışı düşünme yeteneği ve evrenin en büyük tecrübe birikimlerinden birini taşıyor olması onu içinde bulunduğu her durum için kilit bir karakter haline getiriyor.

11
Vakıf Serisi / Vakıf ve Bilimkurgu
« : 26 Mart 2012, 22:04:59 »
Her bilim kurgu yapıtı geleceği konu alacak diye bir kaide yok şüphesiz. Ama Vakıf Serisi bu konunun enine boyuna işlendiği eserlerden oluşur ve bunun yanında gelecekte kurulacak medeniyetleri, yönetim biçimlerini, ortaya çıkacak yeni problemleri ve en önemlisi bu eski ve yeni problemlere getirilecek çözümleri içerir.

Peki bu konuları, küçüklüğümüzden bu güne popülerleşmesine ve hatta -bir kısmının- gözden düşmesine şahit olduğumuz diğer birçok eserin (Biz, 1984, Star Wars, Star Trek, Matrix ... ) de işlemiş olduğunu göz önünde bulundurursak, nedir Vakıf serisi’ nin yaklaşımını bu eserlerin önerdiği bakış açılarından farklı kılan? Neden Kayıprıhtım olarak Büyük Vakıf Serisi diye bir bölüm açmaya karar verdik? Beraber bakalım.

Başınızın belada olduğunu düşünün. Basit bir denklem kuralım. Sırtınız Basketbol sahasının tellerine yapışmış vaziyette, mahallenin şişman ve terli kabadayısının gözlerinizin içine bakışını hayli yakından takip ediyorsunuz. Ya canı sıkılmış dayak atacak birini arıyor, ya basket topunuzu istiyor, ya da paraya ihtiyacı var. Eğer Star Trek’ te yahut Battlestar Galactica’ da olsaydınız çocuğun karnına sıkı bir yumruk atar kaçardınız şüphesiz. Hele Uzay-Zaman da sıçrama da yapabiliyorsanız ne ala. Adamın babasının çocukluğuna gitmediğiniz sürece problem yok. Öte yandan  Star Wars evreninde bu savaş demektir, hemen bir kafa atın. Ama eğer “Force” u yeterince iyi kullanamazsanız hasmınız sizi bir çırpıda ikiye ayırabilir, benden söylemesi. Yok, söz konusu bir Distopya ise ya her gün aynı şişman çocuğa para vermeye alışmışsınızdır, ya da yakında onun yerini almaya hazırlanıyorsunuzdur büyük ihtimalle. Tabi üçüncü şıkkı düşünmek bile istemem. He, Matrix’te iseniz aldırmayın, yakında kan, ter ve kablolar içerisinde uyanacaksınız zaten.

Peki Asimov ne getiriyor bu fikir sepetinin içerisine koyulsun diye? İşte buna cevap vermeye çalışacağım yazımda. Öncelikle şu “Basketbol Sahası Metaforu” muzu bir bitirelim. Bitirelim çünkü birazdan küçük Isaac şişman çocuğa dönüp “aslında onu bekleyen büyük tehlike”den bahsetmeye başlayacak. Başı dertte olan siz değilsiniz, Isaac de değil. Ya bizim genç kabadayının babası, onun arabasıyla kaza yaptığını öğrenmemeli, ya mahallenin çocukları bu şişkoya artık fena halde diş bilemeye başlamışlar; parçalayacaklar elemanı, ya da aslında bir robot olan bu çilli kırmızı saçlı sadist şişkonun pozitronik beyni çok yakında bir paradoksla karşılaşıp duracak. Budur Asimov işte. Ne kadar ağır bir yükün altında kaldığınızla ilgilenmez Asimov. Çektiğiniz felaket acılar, gelecekle ve değişimle ilgili kaygılarınız, maruz kaldığınız haksız muameleler onun zerre kadar umrunda değildir. Onun anlatmak istediği problemler değil, zekice üretilmiş çözümlerdir. Bahsettikleri arasında kalan onca şey, aslında bu anlatımı güçlendirmek için yapılmıştır hep. Başka türlü robotlardan bu kadar rahat ve iç açıcı bahsetmek nasıl mümkün olurdu ki?

Yazarları ve serilerini karşılaştırırken yanlı davrandığımın farkındayım, siz edebiyat düşkünlerini kırmak istemem. Tek istediğim Asimov un kendine seçtiği misyonun, saydığım diğer eserlerin yazarlarının seçtiği saygıdeğer amaçlardan ayrı, aynı sorunlar üzerine düşünmenin bir başka yolu olduğudur. Asimov’u Asimov yapan benim gözümde budur.

Asimov un en büyük eseri sayılan “Vakıf” ın Bilim Kurgu’ya olan etkisini de bu açıdan değerlendirmek gerektiği görüşündeyim. Hiç şüphesiz bu seri içerisinde geçen öğelerin birçoğu başlı başına birer devrim niteliğindedir, ama gerçek farkı yaratan, serinin başında ortaya çıkan bir büyük tehlikeye karşı takınılan tavır, yapılan planlardır.

“Vakıf” işte bu tavrın ve hamlenin özeti olan sistemin kısa bir tanımıdır. Takınılan tavır, yalnızca aklın ve matematiğin üstünlüğüne dayanan hamle yapmaktan yanadır, çünkü plan, “Seldon’un Planı”dır. Galaktik İmparatorluk yıkılmakta ve galaksinin büyük bölümü bir kaosun içine sürüklenmektedir.  İşte tam bu sırada asrın Matematikçisi Hari Seldon ortaya çıkacak;  Psikotarih’ in ve dolayısıyla Vakfın temellerini atacaktır. Atılan bu adıma dikkat... Yıkılmakta olan bir imparatorluğu mümkün olduğunca uzun süre ayakta tutmakta ve İmparatorluk yıkıldığında yerini başarıyla doldurabilecek bir sistem kurmakta kararlı bir kafa tarafından yönetiliyor bu adım.

Aynı Vakıf, neredeyse hiç savaşmadan, kaba kuvvete başvurmadan, yalnızca aklın üstünlüğünü ön planda tutup ayakta kalacak, ve sonrasında çok daha büyük belalara göğüs gerecektir. Bu yüzden ismi İmparatorluk, Krallık yahut Cumhuriyet değil, Vakıftır. Kuruluşunda, başkalarının ütopya olarak nitelendirebileceği, fakat Seldon, Amaryl, Hardin gibi kahramanlar için bir yaşam sebebi olarak sahiplenebilecek bir amaç taşıdığı için. Ve bir sistem olarak, bu amacın gelecekte de her şartta sahiplenilmesi koşuluna bağlı olarak yaşadığı için.

12
Vakıf Serisi / Vakıf Serisi Soru Hattı
« : 22 Mart 2012, 23:01:34 »



Vakıf serisine ilişkin her tür sorularınızı bu başlık altına yazabilir, seri hakkında bilgisi olanlardan yine bu başlık altında cevap alabilirsiniz.




"Bilgi sorunlar yaratıyor olabilir, ama bu sorunların cehaletle çözüleceği anlamına gelmez." - Isaac Asimov

13
Vakıf Serisi / Vakıf Serisi Okuma Rehberi
« : 22 Mart 2012, 21:37:43 »


Her şey genç Asimov'un 1942 yılının Mayıs'ında Astounding Magazine'de okurla buluşan öyküleriyle başladı.
O 21 yaşındayken başlayan bu serüven, 60 yıl sonra burada, Kayıprıhtım'da devam ediyor!

Keyifle okumanız dileğiyle.

Önerilen Okuma Sırası

Vakıf Kurulurken
Vakıf İleri
Vakıf
Vakıf ve İmparatorluk
İkinci Vakıf
Vakfın Sınırı
Vakıf ve Dünya

Kronolojik Sıralama

Vakıf (1951)
Vakıf ve İmparatorluk (1952)
İkinci Vakıf (1953)
Vakfın Sınırı (1982)
Vakıf ve Dünya (1986)
Vakıf Kurulurken (1988)
Vakıf İleri (1993)

Serinin sitemizde bulunan künye bilgileri için buraya tıklayın.

Ayrıca, sitemizde bulunan önerilen okuma sırası için buraya tıklayabilirsiniz.

14
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Görünmez Adam - H. G. Wells
« : 17 Mart 2012, 18:21:18 »
Acizliğimizin bir sonucu olarak ruhumuzda beliren o türlü türlü korkuların ortak bir isteği vardır bizden. Ne yapacak olursak olalım ve alacağımız risk ne kadar az olursa olsun, "Güven" duyabilmek için bir sebep ararız hep.

Bu arayış sonucu ortaya çıkan hedeflerden belki de en primitif olanı, karşıdakinin varlığına dair bir güvenceye erişmektir. Hele ki etkileşime geçeceğimiz şey masa, sandalye gibi bir nesne değil ise, bu bir arayış olmaktan çıkar, bir isteğe, iletişim için koşulmuş bir önşarta dönüşür. En basitinden, Amerikan filmlerinde hep o karanlık bir köşeden seslenen adama yapılan "Kimsin? kendini göster ilk önce!" çağrısının sebebi bu arayış değil midir?

İşte "Görünmez Adam" ın problemi bu teminatı sağlamaya muktedir olamayışıdır. Hiçbir ilişkisi gerçek değildir onun bir bakıma. Onunla konuşanlar bir hayalle hesaplaşırlar ve şüphelerini yenmeğe uğraşırlar kuracakları her cümleden önce.

Bu kitabı diğer Üstün-İnsan romanlarından farklı kılan çok sayıda yön var. Çünkü konu aldığı karakter ne küçükken yüksek dozda Kriptonit tozu yutmuş olmaktan muzdarip, ne radyoaktif ışınlara maruz kalmış ne de örümcekler yemiş onu. Dolayısıyla ne kurşun geçirmezlik gibi bir güvencesi var, ne de tonlarca ağırlığı kaldıracak kolları. Onu farklı kılan, farkını az da olsa hissettirmeyişi.

Wells bu kitabı yazarken o fevkaladeliğin üzerinde durma amacı gütmemiş sanki. Hani Görünmez Adamın yüzüne kim bakarsa baksın yalnızca bilinmeyenden ortaya çıkan o dehşeti görüyor ya, onu gerçekten bilen tek kişi olarak, bir kereliğine de olsa Profesör Griffin' in gerçekte kim olduğuna değinmek istemiş sanki. Bu noktada İthaki Yayınların' dan çıkan baskıda karşılaştığım bir alıntıyı sizlerle paylaşmak isterim : "Yarı saydam yapılmış da olsa, özü kara topraktır."

Yazar bu kitabında da kendinden bekleneni vermiş bu açıdan bakacak olursak. O yine bir kitap yazıyor, yine 100 sene konuşulup onlarca kez türevi alınıyor ve yine hala kimse onun bakış açısını yakalamaya muktedir olamamış gibi görünüyor. Bir bilim adamının yazdığını hissettiren o tatlı üslubuyla ve psikopatlığa karşı takınabildiği tarafsızlığıyla Wells' in kitabı olduğunu belli ediyor eser.

Bir ruh hastasının dünyasına bu denli gerçekçi bir yolculuk yapma imkanını bize sunduğu için Wells' e ayrıca teşekkür ederim, kulağa biraz garip gelse de.

15
Diğer Fantastik Eserler / Batı Sahili Yıllıkları
« : 26 Şubat 2012, 02:08:25 »
Marifetler

Kitabı tanıtmaya, bana hatırlattığı bir sahneden bahsederek başlamak isterim

"Açık tenli insanların derisi incedir.
Damarları da bundan dolayı göze çarpar durumda olup
mavimtrak gözükürler. İşte buna dayanarak Germen asıllı
derebeyleri ile toprak zadeganı, dirimsel farklılıkların,
öyle ki üstünlüklerinin kanıtlarından biri olarak,
muhtemelen Ondördüncü yüzyılda, Ispanya' da kanlarının
renginin bile değişik olduğuna, yani mavi kanlı
(Isp sangre azul) olduklarına yönetilenleri ikna etmişlerdir."


diye aktarıyor "Çağdaş Küresel Medeniyet" adlı Kitabında Teoman Duralı.

Şimdi bu derebeyliklerden birinde olduğunuzu hayal edin.
Biraz korkutuğunuz, biraz saygı duyduğunuz bu insanların bir
resmi geçit yaptığını düşünün, ve önde yürüyen derebeyinin
küçük oğlunun burnundan hasbelkader bir iki damla kan sızdığını...

Orta Çağ İspanya' sında böyle bir devrim yaşanmış olduğundan bahsedilir.
Ve bir damla kanı gören halkın yıllarca süren bir yalanın kiniyle nasıl intikam aldığından...

Marifetler kitabının bana hatırlattığı ilk sahne sızan o kan damlası oldu işte. White Man's Burden ın bir başka boyutudur aslında mavi kanlı olmak. Her ne kadar bütün yük kölelerin gibi görünse de efendilerin de çilesine sahne olmuştur Feodal yapı. Marifetler işte tam da bundan bahsetmektedir; marifetin, yetinin ve gizemin ardına gizlenmiş o kaçınılmaz kederden...

Marifet denen şey büyümeyi, bedel ödemeyi, acı çekmeyi ve marifetin kendisini sahibinin varlığının bir teminatı  haline getirmeyi zorunlu kılar ya, Le Guin bu zorunlulukların hiçbirini atlamadan kucaklayıcı bir yapıt çıkarmış ortaya. Onun o bilindik bilge yaşlı kadın (yaşlı derken iyi anlamda :P) tarafı var ya, bütün kusurları ile insanı ele alan, en büyük açmazlarını dahi bir anne merhametiyle anlatan tarafı, onunla dağların marifet sahibi
insanlarının yanına taşıyor bizleri.

Fantastik - Realistik bir Uncle Ben olup "Büyük güç, büyük sorumluluklarla gelir" diyor ve anlatıyor :). Feodal zamanın atmosferi içinde, sıradışı özellikleriyle hakim olan hanedanların, sıradan insanların ve tabi ağaçları,
hayvanları, güçleriyle tüm doğanın yollarının yaşama endişesi, hırs, korku ve sevgi sayesinde nasıl birleştiğini anlatıyor bizlere.

Bitirmeden zamanında Altıncı His filmi için kullanılan bir slogan vardı, "Jede Gabe ist nicht eine Geschenk" diye, "Her yeti bir lütuf değildir" şeklinde çevirmeye çalıştım ama kıt bilgimle hadsizlik etmiş olmam umarım. Çok beğendiğim bu söz, bir esere daha fevkalade uymuş görünüyor, yorum sizin.



Sayfa: [1] 2