Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Khentis

Sayfa: [1]
1
Şişedeki Mısralar / Bisclavret - Çeviri
« : 16 Eylül 2017, 17:43:36 »
Merhabalar. Şiire geçmeden önce hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Şiir 12. yüzyılda Marie de France tarafından yazılmış lai adı verilen şiirlerden bir tanesi ve esasen bir kurtadam hikayesi. Türkçe'sini göremediğim ve şiiri çok sevdiğim için çevirmeyi denemeyi uygun gördüm. Teknik olarak şiirin her dizesi orijinal formunda sekizer heceden oluşuyor ve aa-bb kafiyesini takip ediyor. Ben hece ölçüsünü takip etmedim. Kafiyelere ise sadık kaldım. Kaynak metin olarak Judith Shoaf'ın Ingilizce çevirisi ve yer yer orijinal Ortaçağ Fransızca metnini kullandım. Ortaçağ Fransızcasıni elbette bilmiyorum, yalnız Shoaf hem (elinden geldiğince) hece ölçüsüne hem de kafiye düzenine sadık kalmayı tercih ettiği için şiirin orijinaline bazı eklemeler yapmış. Bu gibi yerleri fark ettiğim kadarıyla, genelde bir sözlük yardımıyla, esas metinden çevirmeye çalıştım. Lord ve leydi kelimelerini özellikle, olayın geçtiği yer ve tarihi desteklemeleri amacıyla oldukları gibi bıraktım. Iyi eğlenceler :)

Bisclavret

Okumaya başladığım zaman şiirlerimi,
Unutmak istemem Bisclavret'i.
Bisclavret ismi Breton lisanındadır.
"Garulf" bunun Normanca karşılığıdır.
Eskiden duyardınız hikayelerde anlatıldığını-
Ve evvel zamanda bunlar pek olağandı-
Bir sürü erkeğin dönüştüğünün kurtadamlara
Ve ormanda kurduklarının kendilerine bir yuva.
Garulf bir canavardır, vahşi mi vahşi
En azından öfke sarmışsa benliğini.
Yer insanları, aklı hep çalışır şerre,
Gezinip durduğu ormanları mesken tutar kendine.
Bu konuyu bir kenara bırakalım şimdi,
Anlatmak istiyorum size Bisclavret'in hikayesini.

Bir lord yaşardı Britanya'da,
Fevkalade övgüler işitmiştim hakkında:
Gelirdi elinden her iş, yakışıklıydı,
Soylu birisiydi, öyle de davranırdı.
Çok değerliydi bu adam Kral efendisinin gözünde,
Yakın uzak tüm komşularının da aynı şekilde.
Evlendi hakikaten değerli bir kadınla,
Çok zarif davranırdı bu kadın daima.

Adam severdi kadını, kadın da adamı, aşıktılar birbirlerine,
Lakin vardı huzursuzluk çıkaran bir mesele.
Kaybolurdu adan ortalıktan. Bilmezdi kadın
Her hafta üç gün boyunca nereye gittiğini kocasının,
Neler olduğunu ona, yahut olabileceğini,
Her şeyden bihaberdi ahalisi.
Günlerden bir gün geldi adam yuvasına,
Eşi de başladı soru sormaya,
Çok keyifli ve neşeliydi kocası, uzaktı ondan elem,
"Lordum," dedi kadın, "Dostum, bir tanem,
Tek bir şey var sormak istediğim,
Tabii eğer buna yeterse cesaretim,
Fakat korkuyorum olacaksın diye sinirli,
Ve her şeyden çok, bu korkutuyor beni."
Duyunca bütün bunları adam, sarıldı eşine,
Yakınına çekip, karşılık verdi bir buse ile:
"Leydim," dedi, "Sorun haydi
Bilmek istediğiniz şeyleri.
Cevaplayacağım, cevaplayabilirsem eğer." "Size
Yemin ederim ki, dermansınız derdime.
Lordum, dehşete düşüyor daima,
Gittiğiniz vakit uzaklara,
Korku ile dolup taşıyor kalbim
Kaybedeceğim diye sizi, canımdan çok sevdiğim...
Şayet biraz yardım, biraz tasa bulunmazsa bana,
Bu hissettiklerim yüzünden öleceğim yakında.
Anlatmalısınız bana şimdi ne tür bir hayat yaşadığınızı,
Nereye gittiğinizi, nerede kaldığınızı.
Başkasını seviyorsunuz -biliyorum, öyle-
Ve haksızlık ediyorsunuz bana eğer bu doğru ise."
"Tanrı şahit," dedi adam, "Leydim
Bunu size söylerse çok acı çekerim.
Kaçırırım sizi benden, aşktan, sevgiden uzaklara,
Ve kaybederim kendimi böyle bir şey olursa."

Leydinin keyfi kaçtı kocası
Reddettiğinde sorusunu cevaplamayı.
Açtı bu konuyu yeniden ve
Sık sık pohpohlayıp, eşini oyuna getirmeye
Çalıştı. Başından geçenleri anlattırmayı denedi,
Ta ki adam anlatana kadar, saklamadan hiçbir şeyi.
"Leydim, dönüşüyorum Bisclavret'e ben,
Şu heybetli ormanın içine dalıyorum hemen.
Sık ağaçlıklarda gezinmeyi seviyorum en çok,
Elime geçirebildiğim av ne ise, o tutuyor karnımı tok."
Kocası sonuna geldiğinde anlatısının,
Bir soru daha sordu kadın,
Soyunuyor muydu, giyiyor muydu bir kıyafet?
"Leydim," dedi adam, "Çıplak gezer Bisclavret."
"Nereye koyuyorsun kıyafetlerini, lütfen söyle, ediyorum rica."
"Leydim, işte bunu söyleyemem asla.
Zira olursam onları yanlışlıkla kaybedecek,
O andan itibaren, hayatımın sonuna dek
Bisclavret olarak kalacağımı bilirim.
Ve o zaman dermansız kalır derdim.
Düzelemem yeniden bulana kadar giysilerimi,
İşte bu yüzden istemem yerlerinin bilinmesini."
"Lordum," diye yanıtladı leydi, "Şu bir gerçek ki,
Bütün dünyadan daha çok seviyorum sizi.
Saklamamalısınız benden hiçbir şeyi, ya da
Şüpheye düşmemelisiniz sadakatim konusunda.
Gerçek dostluk olmaz bu kesinlikle,
Ne günah işledim ben? Ne
Yanlış güvenilmez kıldı beni?
Yap yapman gerekeni! Haydi, söyle şimdi!"
Başının etini yedi böyle, böyle rahatsız edip durdu kocasını,
Sonunda, adamın kalmadı söylemekten başka şansı.
"Leydim, dedi, "Eve gelirken
Kullandığım ormanın yanında hemen,
Yolun kenarında, var eski bir kilise,
Genellikle yarar orası işime.
Oyuk ve geniş bir taş var orada,
Kazılmış, bir çalının altında.
Eve gelebileceğim vakte kadar yine,
Koyuyorum kıyafetlerimi çalının altındaki bu yere."

Duydu leydi bu mucizeyi, bu inanılmaz şeyi,
Dehşet içinde kıpkırmızı kesiliverdi.
Korktuğu için bu maceradan
Geçti sık sık aklından
Kaçıp gitmek, kaçmak uzaklara,
Zira istemiyordu aynı yatakta yatmak artık onunla.

O vilayette yaşayan bir şövalye
Aşıktı uzun zamandır zarif leydiye,
Dualar ederdi hep, yalvarırdı,
Cömert davranırdı kazanmak için leydinin aşkını.
(Kadın bundan evvel hiç sevmemişti
Bu adamı, hiç ümit de vermemişti)
Bir ulak yolladı çağırmak için şövalyeyi,
Ve anlattı her şeyi.

"Arkadaşım, canım," dedi, "Sevinsenize!
Kovuldunuz, üzüldünüz ve eziyet edildi size
Bugün size vereceğim şeyi istediğin için-
Artık reddetmeyecek kimse sizi, merak etmeyin-
Aşkımı bahşediyorum size, ve bedenimi de,
Kaçırın beni, ve evlenin benimle!"

Memnuniyetle teşekkür etti şövalye. Kabul etti
Leydinin sözlerini ciddiyetle söylediğini.
Yemin etti kadın ve nişanlandılar böylece.
Ardından anlattı lordunun neye
Dönüştüğünü ve nasıl gittiğini uzaklara.
Gösterdi girerken ormana daima
Kullandığı yolu. Kıyafetlerini
Almaya gönderdi şövalyeyi.
Böylece bir oyun oynandı Bisclavret'e
Ve Bisclavret, kendi karısı tarafından uğradı ihanete.

Kaybolduğu için ortadan sıklıkla, hakikaten,
Hemen hemen herkes varsaydı aniden,
Çekip gittiğini, bir daha dönmemek üzere.
Aradılar, sordular her yerde,
Bulamadılar bir iz lakin.
Sonunda bıraktılar peşini bu işin.
Kutlandı onu sevmiş, ve sabretmiş kişi
İle leydinin evlenişi.

Böylece bir yıl boyunca duruldu sular,
Ta ki bir gün kral ava çıkana kadar.
Gitti ormana dosdoğru,
Eskiden Bisclavret'in kaldığı yerdi bu.
Salındıklarında tazılar ve atıldıklarında ileri,
Buldular Bisclavret'i.
Koşuşturan köpekler ve avcılar
Bütün gün boyunca kovaladılar,
Sıkıştırdılar onu bir köşeye,
Ve paramparça edeceklerdi neredeyse,
Ne var ki fark etti kralı Bisclavret,
Ve koştu dilenmek için merhamet.
Kralın üzengilerini yakaladı,
Ve yalvardı, öpüp ayaklarını.
Gördü bunu kral ve korktu oldukça,
Tüm yol arkadaşlarını çağırdı yanına.
"Efendiler," dedi, "Gelin, gelin şöyle!
Bakın bu harika, muhteşem şeye.
Nasıl da diz çöküyor önümde bu yaratık. Sakip
Bir insanın zekasına. Merhamet diliyor, çok garip!
Götürün şu köpekleri buradan,
Emin olun kimsenin ona vurmadığından.
Sağduyulu bu yaratık, ayırca zeki.
Çabuk olun, gidelim haydi.
Alıyorum bu canavarı himayem altına,
Ve son veriyorum bugünlük avlanmaya."

Bunu söyleyip kral, döndü arkasını ve başladı ilerlemeye,
Bisclavret de yürüyordu hemen onun peşinde.
Duruyordu yakınında, yoktu kaçmak gibi bir niyeti,
Hiç arzulamıyordu onu terk etmeyi.
Keyifliydi epey kral, çok mutluydu,
Kalesine götürdü onu,
Hiç görmemişti böyle bir varlık.
Doğanın bir lütfuydu onun için bu yaratık.
Bir armağanmış gibi davranıyordu ona,
Ve söylüyordu halkına
Ona çok iyi bakıldığında sevindiğini;
İstiyordu kimsenin ona zarar vermemesini,
Bir fiske bile vurmamalarını kralları aşkına.
Lezzetli yiyecekler ve güzel içecekler verilmeliydi ona.
Hepsinin hoşuna gidiyordu ilgilenmek Bisclavret ile,
Yatıyordu her gece
Kralın yakınında, arasında şövalyelerin,
Harika bir şeydi bu herkes için,
Kibardı çünkü, soylu ve ağırbaşlı,
Yanlış bir şeyi asla yapmazdı.
Kral nereye giderse gitsin, istemezdi
Yanından ayrılmak, o da giderdi
Onunla birlikte sürekli,
Kralı sevdiğini görmek hiç zor değildi.

Dinleyin şimdi neler oldu bunun ardından.
Kral bir eğlence düzenliyordu, lordlarından,
Topraklarını ona borçlu olan kişilerden
Yanına gelmelerini rica etti hemen.
Yardımlarını istiyordu düzenlenmesi için ziyafetin,
Ve hizmetlerini bekliyordu gereğince adab-ı muaşeretin.
Bisclavret'in karısı ile evlenen şövalye
Çıkıp geldi ziyafete,
Güzelce giyinmiş, özenmiş bezenmişti.
Aklının ucundan dahi geçmezdi
Göreceği onu bu bu kadar yakından.
Geldi saraya; Gördüğü an
Bisclavret şövalyeyi orada öylece,
Atladı var gücüyle üzerine.
Geçirdi dişlerini etine, yerlerde sürükledi
Çok daha fena hırpalardı şövalyeyi
Kral çağırıp onu geri,
Bir sopa ile tehdit etmeseydi.

Adamı iki kez ısırmaya çalıştı olmadan gece,
Gördükleri düşürdü birçok kişiyi hayrete,
Davranmamıştı çünkü bundan önce
Kimseye karşı bu şekilde.
Öne sürdü saraydakilerin hepsi,
Yaptıklarının bir sebebi olması gerektiğini.
Canın yakmış, gücendirmiş olmalıydı onu,
Zira intikam almaktan çok memnun olurdu.
Bıraktı bu işin peşini bu defa,
Ziyafet son bulup da
Lordlar ayrılana kadar, ve
Her bir derebeyi tek tek döndü evine.
Biliyorum Bisclavret'in saldırdığı
Şövalyenin ayrıldığını
İlk gidenlerin arasında.
Nefret ediyor ondan, şaşılacak bir şey yok bunda.
Günler sonra (geçmemişti çok uzun bir süre
Diye tahmin ediyorum, duyduklarım yanlış değilse)
O nazik ve bilge
Kral, gitti atının üzerinde
Bisclavret'i buldukları ormana,
Ve o da eşlik etti ona.
Gece, artık yatma vakti geldiğinde,
Girdi bir hana dinlenmek üzere.
Bisclavret'in karısı biliyordu bunu zaten.
Ertesi gün, kral ile konuşmaya giderken,
Giydi en alımlı elbiselerini,
Hediye yolladı ona pahalı bir şeyi.
Bisclavret karısının geldiğini gördüğünde
Alamazdı zapturapt altına onu kimse;
Koştu çılgınca, saldırmaktı amacı,
Dinleyin bakın, nasıl aldı intikamını.
Koparıverdi kadının burnunu suratının ortasından.
Daha beter bir şey olabilir mi bundan?
Sardılar şimdi etrafını o odada,
Hazırdılar etmeye onu paramparça.
Derken, konuştu kral ile bilge bir adam:
"Lordum," dedi, "İzin verin birkaç kelam
Etmeme. Sizinle yaşıyordu bu canavar,
Ve hepimiz, bugüne kadar
Gözlemledik onu. Uzun bir süre
Onun yanında dolaştık bir sürü yere.
Yaralamadı daha önce hiç kimseyi,
Şiddete eğilim de göstermedi,
Yalnız, buradaki burada gördüğünüz leydi bir istisna,
Söylüyorum bunu size olan hürmetim adına.
Belli ki nefret ediyor ondan,
Ve onun kocasından.
Sizin için çok değerli olan eskiden,
Ve uzun zaman önce kaybolup giden
Şövalyenin eşi gördüğünüz burada,
Bilmiyor hiç kimse ne olduğu adama.
Biraz işkence edin ona,
Bakın bakalım yok mu başka
Söyleyecek bir şeyi kurdun nefreti ile alakalı,
Bir şey biliyorsa, anlattırın onları.
Şahit oluyoruz eskiden beri Britanya'da
Gerçekleşen birçok tuhaf olaya."

Kral bu tavsiyeye hak verdi,
Yakaladılar bir tarafta şövalyeyi;
Öte tarafta da leydi yakalandı,
Ve ciddi acılara maruz bırakıldı.
Anlattı bütün olanları çektiği acıdan
Dolayı, ve tabii ki duydu korkudan.
İhanetini anlattı,
Kıyafetleri nasıl alıp da sakladığını.
Kocası macerasından kendisine bahsetmişti,
Biliyordu bu yüzden nereye gidip, neye dönüşeceğini.
Adam topraklarında görüşmemişti
Kadın çaldığından beri giysilerini.
Fakat bu yaratık Bisclavret'ti mutlaka,
İnanmaktaydı leydi buna.
Kral kıyafetleri istedi bir an önce,
Leydi istese de, istemese de.
Getirildi giysiler böylece,
Ve verildi Bisclavret'e.
Önüne koydular elbiselerini,
Fakat Bisclavret bunları görmezden geldi.
Önceki tavsiyeyi de veren bilge adam hemen
Kral ile konuşmaya başladı yeniden.
"Lordum, yaptığınız bir hata,
Gözünüzün önünde asla
Giymeyecektir giysilerini.
Dönmeyecek eski haline geri.
Bilmiyorsunuz, lakin bu yaşadığı
Onun için bir utanç kaynağı.
Götürtün onu kendi odanıza,
Kıyafetlerini de verin yanına,
Bırakın yalnız kalsın uzunca bir süre,
Göreceğiz sonra,dönüşecek mi bir insana, kalacak mı böyle."

Kral kendisi götürdü Bisclavret'i,
Bıraktı ardında bütün kapıları kilitli.
Geri döndü zamanı geldiğinde,
İki derebeyi getirmişti beraberinde.
Üçü de girdi odaya,
Karşılarında, kralın yatağında
Buldular şövalyeyi, uykuda derin,
Koştu kral, ona sevgiyle sarılmak için.
Öptü onu yüzlerce kez o gün,
Sakinleştiğinde yeniden, bütün
Toprak ve arazilerini geri verdi şövalyeye,
Daha başka birçok hediye ile birlikte.
O andan itibaren,
Sürdüler leydiyi o diyardan hemen.
Kocasına tercih ettiği lord da
Gidiyordu onun yanında.
Oldu bir sürü çocukları,
Hepsi çok iyi tanınırdı
Simaları yüzünden.
Bir sürü kadın o aileden
Yüzlerinde burun olmadan doğmuştu,
Yaşayıp gittiler burunsuz. Hakikat bu!

Gerçektir duyduğunuz macera az önce,
Tek bir kelimesinden dahi etmeyin şüphe.
Bisclavret'in şiirini yazdılar,
Hatırlansın diye ebediyete kadar.

2
Müzik / Wardruna
« : 22 Mart 2016, 23:51:13 »


“Og dei spora eg trår er kalde, så kalde!”
–Ve yürüdüğüm yollar soğuk, çok soğuk.

Norveç. Einar “Kvitrafn” Selvik, Gaahl ve Lindy Fay Hella. Soğuk. Rünler ve müzik. Sonuç... Powerpuff Girls!!  Öhö, öhö. Pardon. Wardruna!

Wardruna çok sevdiğim, çok şeker, aynı zamanda da mükemmel bir folk grubu. Her şeyde önce, bu grubu müzik dinlemek için dinlememeniz gerektiğini söylemeliyim. O zaman hiç tat almaz, çabuk sıkılırsınız. Wardruna'yı bir şeyleri hissetmek için dinlemeniz gerekiyor, amaçsızca dinlenecek bir grup değil. Bunu da söyledikten sonra hemen yazıya devam edeyim. Eskiden asmalı kesmeli, şeytanlı black metal yapan Einar Selvik tarafından temelleri atılıyor. Wardruna’nın amacı, Selvik’in sözleriyle “yeni tohumlar ekip, eski kökleri güçlendirmek.” Bunun için de müziklerini antik İskandinav rünleri üzerine yapıyorlar. Yani gerçekten de, her rünün bir şarkısı var, daha doğrusu olacak. Bu da grubun çok uzun ömürlü olmayacağına işaret ediyor. Halihazırda iki albüm çıkaran Wardruna, üçüncü albümlerini de çıkardıktan sonra yeni albüm çıkarmayı bırakacak, çünkü rünler tamamlanacak.

Grubun müziği üzerine konuşacak olursak, insanı alıp uzaklara taşıyan bir atmosferde olduğunu söylesem abartmış olmam. Ve bunun için gerçekten çok uğraşıyor Wardruna.  Enstrümanları özel olarak yapılıyor, doğa sesleri kayıt edilip şarkılarda bol bol kullanılıyor. NaudiR şarkılarının vokal kayıtları için hazırlanırken Selvik iki gün oruç tuttuğunu ve yarı çıplak biçimde karlı bir alanda yürüyüşe çıktığını söylüyor bir röportajında -NaudiR ihtiyaç anlamına geliyor ve bu yazının başındaki kısım da NaudiR (ve Helvegen) şarkısından alınan bir kısım.

Bu arada, eğer Vikings dizisini takip ediyorsanız Wardruna şarkılarının zaman zaman çaldığını duyabilirsiniz. Ya da diziyi takip edip de “yahu ne güzel müzik acaba kim yapmış” diye bir soru yönelttiyseniz kendinize, cevabı muhtemelen Wardruna’dır.

Albümler:



Runaljod – gap Var Ginnunga:  Yggdrasil’e nazaran daha az sevdiğim albüm, ama kesinlikle kötü değil. İlk andan itibaren sizi içine çekiyor, zaten grubun en öne çıkan özelliği de bu. İçinde bulunduğunuz yerden alıyor sizi ve bambaşka yerlere götürüyor. Beğendiğim birkaç parçayı linki ile buraya bırakacağım, eğer beğenirseniz tüm albüme göz gezdirmenizi isterim, kesinlikle pişman olmazsınız.

Løyndomsriss harika bir geçiş şarkısı. Kısa, ama etkili.

Laukr’ı da beğenirim, sizin de seveceğinizi düşünüyorum.

Dagr albümün kapanış parçası. Üflemeli çalgının girişte yarattığı tekinsizlik, şarkının tam ortasında aniden dağılıyor ve resmen bir ritüel havasına bürünüyor şarkı.

~



Runaljod – Yggdrasil: Albüm başından sonuna kadar harika. İlk albüme göre çok daha hareketli. Ve isimler göz önünde bulundurulduğunda sanırım bu epey normal karşılanabilir. Ginnungagap, İskandinav mitolojisindeki o büyük boşluk, gap Var Ginnunga’nın ağır temposunun bir simgesi olarak görülebilir. Ve şimdi Yggdrasil’de, olgunlaşmanın başladığı zamanda, tempo biraz daha yükseliyor. Rotlaust Tre Fell albümün ilk şarkısı ve Kökü Olmayan Ağaç Yıkılır anlamına geliyor – “eski kökleri güçlendirmek”. Bu albümden önerilerim:

Gibu en sevdiğim ve en "folk" parça albümdeki. Yaptıkları en hareketli parça olabilir. Çok güzel. Epey güzel.
Rotlaust Tre Fell
Naudir
Helvegen

Helvegen albümün son şarkısı. Tempoyu müthiş şekilde düşüren, yıldırımlarla, yağmurla, esen rüzgarla atmosferi karartan bir şarkı. Neden? Helvegen Hel'e Giden Yol anlamına geliyor. Peki üçüncü albüm Ragnarok olacaksa, bu ölen kim olabilir? Tabii ki Baldr, Allah rahmet eylesin. Müthiş bir üçüncü albümün bizi beklediğine inanıyorum. Wardruna sen çok yaşa.

Bu arada, Einar Selvik'in Vikings dizisi için yaptığı Volüspa şarkısının canlı versiyonu da dinlemeye değerdir, bu versiyonunun stüdyo kaydı bulunmamakta (diye biliyorum).

İki şahane fotoğraf ile bitireyim yazıyı. Karşınızda Einar "Kvitrafn" Selvik!

Spoiler: Göster


3
Oyunlar / Kingdom Hearts
« : 10 Kasım 2015, 23:14:45 »
Kingdom Hearts ile şans eseri gerçekleşen tanışmamın arasından epey bir zaman geçti ve o zamandan beri de en sevdiğim oyunlar arasındaki yerini korumakta. Odama kapanıp saatlerce oynadığım çok az oyun vardır, bu da onlardan bir tanesi. Kingdom Hearts'ta Sora adında, iki arkadaşıyla birlikte, yaşadığı adadan ayrılıp başka dünyalar keşfetmek isteyen ergen bir arkadaşı kontrol etmekteyiz. Olayların epey beklenmedik bir hal almasıyla, Sora isteğini tasarladığından oldukça farklı bir şekilde gerçekleştirir ve yeni dünyalar gezmeye başlar. Arkadaşlarından ayrı düşmüştür, peşinde karanlığa hizmet eden yaratıklar vardır ve nereden geldiği belli olmayan, peşindeki düşmanları öldürebilmesini sağlayan silah(lar)a sahiptir: Keyblade. Esas oğlan Sora, başka yerlerde kayıp olmuş arkadaşlarını bulmak için, gezmedik dünya bırakmamaya kararlıdır.

Kingdom Hearts'ın en önemli, en ayırt edici özelliği Final Fantasy karakterleri ile Disney karakterlerini birleştiriyor olması. Disney'in en sevimli karakterlerinden Goofy ve Donald Duck yol arkadaşlarımız olup, bize yardım ediyor -biz de onlara yardım ediyoruz. Yalnızca Donald ve Goofy değil tabii ki, daha bir sürü Disney karakterine oyunda yer veriliyor. Aynı durum Final Fantasy karakterleri için de geçerli. Squall Leonheart'ından Sephiroth'una (Coliseum'u bana dar ettiğin günleri unutmadım nalet adam) bir çok karakter ile yolunuz kesişiyor.

Kingdom Hearts bir seri ve her oyunda hikayesi -aynı şekilde oyun mekanikleri de- değişiyor. PS2, PSP, Nintendo Ds gibi her konsola oyunlar veren bir seri, yalnız işin kötü yanı, her konsola çıkan oyun başka. Re:Chain of Memories hariç, o nintendo için çıkartılan Chain of Memories oyununun ps2'ye uyarlanması. Örneğin PSP'ye çıkan Kingdom Hearts: Birth by Sleep başka bir konsola çıkmadı. Oldukça fazla sayıda Kingdom Hearts oyununa imza atan Square Enix şu anda Kingdom Hearts 3 üzerinde çalışıyor. Konsolumun olmaması nedeniyle oyunu oynayamayacak olmamın yarattığı üzüntü, oyunun çıkmasına olan sevincimi bastırıyor. Bak yine üzüldüm.

Bu arada değinmeden geçmek istemediğim bir konu var: oyunun müzikleri. Olamaz böyle bir şey. Kesinlikle olamaz! Kairi'nin karakter müziği, oyunun menü müziği, Traverse Town'ın atmosfer müziği... Tek kelimeyle mükemmel. Açıp dinleyeyim bari. Utada Hikari'nin Simple and Clean şarkısı da sanırım benim için ecnebilerin guilty pleasure dedikleri şey. Arada köstebek köstebek açıp dinliyorum şarkıyı.

Kingdom Hearts'ın en sevmediğim yönü ise Gummi Ship. Ne ilk oyunda ne ikinci oyunda beğenemedim bir türlü. Gemiye yapılabilecek bir sürü güncelleme olduğu halde hiç birini yapmadım çünkü gerek yoktu. Oyuncuların karşısına herhangi bir zorluk veya eğlence öğesi koymayan, oyuna yalnızca oyun süresini uzatmak için eklenen bir özellik gibi geliyor bana. Onun dışında, gerek hikaye, gerek soundtrack, genel atmosfer ve seslendirme (ikinci oyunda Christopher Lee bulunuyor, var mı ötesi?), kontroller, hepsi çok güzel bir oyun deneyimi yaşatıyor.

Oyunu oynamış arkadaşlar varsa, yorumlarını esirgemesinler, birlikte nostaljinin canını çıkaralım. Şu resmi de şöyle bırakıp biraz canınızı yakayım.



Don't ever forget, wherever you go, I'm always with you.

4
Konu doğru bölümdedir diye umuyorum. Bugün yayında lafı geçince, forumda da bulunmasının iyi olabileceğini düşündüm -daha doğrusu kargasiz düşündü, ben değil :D. Neden üniversitelerin edebiyat bölümlerinde yaratıcı yazarlık dersi verilmesi gerektiğini düşündüğümü yazmak istiyorum. Siz de görüşlerinizi yazarsanız çok güzel olur.
 
Ben Ege Üniversitesi İngiliz dili ve edebiyatı öğrencisiyim ve dört yıl boyunca yaratıcı yazarlık dersinin olmaması benim için bölümün en büyük eksiği. Türkiye'de başka üniversitelerde var mı emin değilim ama bildiğim kadarıyla hiç birinde yok. Edebiyat öğrencilerinin genelde içine düştüğü o "mezun olunca ne yapacağım ben" korkusunun sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Dört yılı kitap okuyarak geçirdikten sonra insanların böyle düşünmesi çok normal, yalnızca kitap okumayı isteyen biri bunu pekala evde de yapabilirdi. Sığ bir görüş gibi gelebilir ama benim için öyle. Sadece kitaplar üzerine yorumlar yapılan bir bölümde okumak bana çok mantıklı gelmiyor. Hocalarımdan bir tanesi edebiyat herkese göre değildir, mezun olduktan sonra çoğunuz işsiz kalacak diyor. Haksız da değil çünkü bölümde bir iş için gerekli vasıfları kazandığımızı düşünmüyorum.

Örneğin ben hikaye yazmak istiyorum, ama gelin görün ki okul yoğunluğu yüzünden kendi hikayeme zaman bile ayıramadığım oluyor. Edebiyat bölümü okurken, ortaya edebi anlamda bir şey koyamıyorum. Ve mezun olma zamanı geldiğinde de tez yazmadan mezun olacağım. Dört yılın sonunda elle tutulur bir şey yapabileceğimi de bu nedenle düşünmüyorum.

Bölümde akademik yazarlık dersi bulunuyor , makaleler gibi şeyler için ve bu ders oldukça önemli, gereken  önem de veriliyor. Ama bunun yanında neden insanın hayal gücünü harmanlayacak, onu serbest bırakacak bir ders olan yaratıcı yazarlık dersi bulunmuyor emin değilim. En azından seçmeli bir ders olarak bulunması bile bölümdeki bir çok öğrenci için çok iyi olurdu.

Sizler ne düşünüyorsunuz? Edebiyat bölümü okuyan kişilerin yorumlarını özellikle merak ediyorum.

Sayfa: [1]