Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Chiyo

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
10 Kasım gayet uygun. :)

2
Kurgu İskelesi / Ynt: Benim Adım Robot
« : 08 Eylül 2013, 13:30:02 »
Kısa ve keyifli bir öykü olmuş. Konusundan ziyade uzatılmamış, yerinde cümleler ve üslubunuzu beğendim. Acaba bir çeşit "Yapay Zeka" senaryosu mu diyorken daha farklı bir sonla karşılaştım. Son diyaloglarda anlam karmaşası yaşasam da ikinciye okuduğumda karmaşa ortadan kayboldu, sanırım kendimdeki dikkat eksikliğiydi ikinci defa okumamı gerektiren. :) Kısacası kaleminize sağlık.

3
Alıntı
Şaka bir yana aslında kimsede kabahat yok :). Chiyo da öyle birşey ima etmedi zaten. Hani olurda yanlış anlaşılma olur diye ufak bir açıklama yaptığını düşünüyorum sadece.

Aynen öyle Milena :).

4
"Diğeri daha dikkat çekici." demek ile "Beğenmedim." demek arasında fark vardır arkadaşlar.

5
Liman Kütüphanesi / Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« : 05 Eylül 2013, 15:59:07 »
"Umut işkenceyi uzatır." Niçe'dir böyle düşünüyorum...

6
Çizgi & Anime / The Girl Who Leapt Through Time
« : 04 Eylül 2013, 22:32:04 »


          Yönetmen: Mamoru Hosoda
          Yapımcı: Takashi Watanabe, Yuicho Saito
          Müzik: Kiyoshi Yoshida
          Süre: 98 dakika

          1966 Yasatuka Tsutsiu tarafından bir bilim kurgu romanı olarak yazılan bu eser daha sonraları pek çok defa mangaya ve anime-filme uyarlanmış. Burada anlatacağım ise 2006'da Mamoru Hosoda tarafından yönetilen ve Satoko Okudere tarafından senaryolaştırılan anime-film versiyonu. Türkçe’ye adı Zamanda Sıçrayan Kız olarak çevrilen anime, Makoto Konno isimli lise öğrencisi bir kızın çok şansız bir sabaha uyanmasıyla başlıyor.
     
          Normalde kendini oldukça şanslı sayan, ortalama bir zekaya sahip, iyi notlar alabilen, neşeli, pek de sakar olmayan Makoto okulda tüm bu sayılanların aksini ispat edercesine kazalar silsilesiyle dolu bir gün geçirir. Günün sonunda not kağıtlarının teslim edeceği sırada ceviz büyüklüğünde bir cisim bulur ve garip olaylar silsilesi burada başlar. Karşısına çıkan o ceviz benzeri cismi farkında bile olmadan parçalayarak çok önemli bir yeteneğe kavuşur: Makoto artık zamanda sıçrayabilmektedir.  En başta bunun pek de kötü sonuçlar doğuracağına ihtimal vermeden pervasızca zamanda sıçrar durur. Bu sıçramalarla günlük hayat içinde karşılaşmak istemediği diyologlardan kaçar, sakarlık yaptığı anları değiştirir, hatta arkadaşları için hayatlarında daha iyi seçenekler sunabileceğini düşündüğünde bile kullanır bu yeteneğini. Bu muhteşem yeni gücü sayesinde sonu ölümle sonuçlanan korkunç bir tren kazasından bile kurtulmayı başarır. Buraya kadar her şey güzeldir, fakat Makoto zaman sıçrayışlarının da aslında bir sonu olduğunu fark etmeye başlar. Bununla birlikte sıçrama olayının kafa karıştırıcı sonuçlar doğrubileceğini, hatta bazen fırsatları kaçırmasına bile sebep olabileceğini anlar.  Yaşadığı karmaşık olaylarla filmde sıkça tekrarlanan “Times waits for no one.” cümlesinin doğruluğunu ona sık sık ispatlanır.

          Makoto’nun diğer iki yakın arkadaşı ise Chiaki Mamiya ve Kousuke Tsuda, onun zaman sıçramalarından en çok etkilenen kişilerden olurlar. Bu üç kafadar sürekli beraber takılıp boş zamanlarını beyzbol oynayarak geçirmektedirler. Makoto diğer Japon çizgifilmlerinde idealize edilen bayan karakterlerin aksine, çocuk gibi konuşan (bayan karakterin Chibi denen bu çocuk gibi konuşma şekliyle daha sevimli daha çekici olduğu düşünülüyormuş), olur olmaz her şeye ağlayan, bıktırana kadar duygusallaşan bir karakter değil. Yeri geldi mi bencil de olabiliyor, şapşallık da yapabiliyor. Bu sebeple bu üçlünün arkadaşlığı da oldukça doğal ve sıcak geliyor izleyiciye.

         Filmin ilerleyen sahnelerinde Chiaki’nin Makoto’nun sırrını keşfetmesiyle olaylar ivme kazanıyor ve hikaye bundan sonra bir Japon öyküsüne yakışır şekilde fantastik, doğaüstü bir çehreye bürünüyor. Fakat burada izlemek isteyenlerin merakını katletmemek üzere bahsetmeyeceğim filmin sonu; hevesimi kursağımda bıraktı diyebilirim. Tam bir son değil, yarım değil, eksik de değil. Kısacası “daha farklı olabilir miydi acaba?” hissi. Yine de aradan biraz zaman geçtikten sonra da açıp da tekrar izleyebileceğim türde, içimde hoş duygular uyandıran bir anime oldu bu. Rahatlıkla animeseverlerin kaçırmaması gereken bir 98 dakika olduğunu söyleyebilirim.


7
Fishman çiziminiz gerçekten hoş. Belki siyah beyaz olan çizimleri daha çok sevdiğimden "yılan çocuk"a nazaran daha dikkat çekici geldi bana. Acaba deviantart linki paylaşmak yerine, ilk çizimde yaptığınız gibi gizli sekmesiyle konu içinde paylaşsanız görsele kolay ulaşma ve çizimleriniz hakkında genel bir izlenime ulaşmamız açısından daha mı iyi olurdu? Sadece bir öneri.

8
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Evrenin Ötesi - Beth Revis
« : 03 Eylül 2013, 14:36:58 »
       
       Kitabın Adı: Evrenin Ötesi
       Yazarı: Beth Revis
       Çeviri: Ayça Sağlam
       Sayfa Sayısı: 408
       Yayınevi: Olimpos Yayınları

       Amy’nin genetik uzmanı annesi ve savaş analizi uzmanı babası yeni bir gezegende insanlığın ilk tohumlarını atmak ve yaşam şartlarını uygun hale getirebilmek üzere Finansal Kaynak Borsası tarafından işe alınır. Yeni gezegene varmak 300 yıl süreceği ve Amy sadece on yedi yaşında olduğu için özel bir izin ile o da bu yolculukta ailesine katılır.
       Kendilerinin de aralarında bulunduğu 100 kişilik bilim insanı ve savaş uzmanı dondurularak geminin kargo bölümüne 300 yıl sonra yeni gezegene iniş yapıldığında uyandırılmak üzere yerleştirilir. Ama yüzlerce yıl sürecek olan bu yolculuk için evet demeden önce Amy’nin 50 yıl erken uyandırılacağından haberi yoktu... Üstelik kendi kurallarıyla yaşayan cesur yeni bir dünyaya gözlerini açmayı hiç ummamıştı.
(Arka kapaktan)

       Kişisel Yorum: Arka kapağındaki yazı ile romanın tamamının “eksiksiz” özetlendiği kitaplar nadirdir herhalde. Bu kitap hakkında en kısa söyleyebileceğim söz arka kapakta ne yazıyorsa o, daha fazlasını beklemeyin olabilir ancak.

       Kitapçıda gezinirken “Genetik uzmanı bir anne ve savaş analizi uzmanı bir baba…” diye başlayan ilk cümlesi ile zaten dikkatimi bir hayli çekmiş olan bu kitabı, çok büyük bir hevesle satın aldım. Yine arka kapakta bulunan “Amerikan gençliği yeni bir heyecan fırtınasına kapıldı: Evrenin Ötesi. İki hafta içinde The New York Times Bestseller listesindeki yerine oturan roman, zamane kitaplarına hiç benzemiyor.” gibi övgü  içerikli cümleler ve yazar alıntılarını da gördükten sonra “Herhalde son on yılın en iyi, ama reklamı pek yapılmamış romanlarından birini tutuyorum elimde.” diye düşündüm. Fakat beklenti ne kadar büyük olursa yaşanan hayal kırıklığı o derece büyük olur gerçeği bu romanda kamyon gibi çarptı suratıma. Evrenin Ötesi, kapağına yapıştırdığı New York Times Bestseller etiketinin hakkını vermekten çok uzaktı ne yazık ki.  Gayet ilgi çekici ve sürükleyici olabilecek bir konu ilk elli sayfadan sonra yavanlaşıp kalıyor. Herhalde yazar tek atımlık barutunu kullanmış, diye düşündüğüm ilk birkaç bölümden sonraki kısımlar meraklandırma niteliğini tamamen kaybetmiş. Basit diyaloglarla ve sonu tahmin edilebilir olaylarla dolu bir sürü sayfa. Ama yine beklentimi kaybetmeyerek belki son bölümü iyidir, orada aldığı övgüleri hakedecek cümlelerle karşılaşırım umuduyla kitabı bitirdim. Fakat ne yazık ki, Evrenin Ötesi son satırına kadar vaadedileni sunmaktan çok uzaktı. Yazar artık romanı yazmaktan mı sıkılmış, yoksa araya başka bir engel mi girmiş de böyle yapmış bilemeyeceğim, ilk birkaç bölümden sonra yazma hevesini kaybetmiş ama zorla da olsa sonunu getirebilmiş izlenimi bıraktı bende. Böyle ilgi çekici bir konu çok daha iyi işlenebilirdi kanımca.

       Kitabın çevirisi ise içeriğinin tatmin edemeyen niteliğine uyacak şekilde vasat. Yazım ve imlâya gösterilmeyen özen ayrıca itici bir unsur. Tüm bu saydıklarımdan sonra diyebilirim ki; okuyucuyu kandırarak, aptal yerine koyarak kitap satmak da ayrı bir beceri olsa gerek. Bu açıdan Olimpos Yayınları’nı kutluyorum. Esas canımı sıkan şey kitabın konusu ya da kofluğu değil. Eminim daha da kötülerini okumuşumdur. Asıl hoşlanmadığım türlü türlü caf caflı cümleler ile kandırılmak oldu galiba. Belki de Evrenin Ötesi gerçekten kıymetli bir eser ve ben onu anlayacak, düzgün yorumlayacak seviyede değilim. İnternetten okuduğum bazı yorumlara göre bu kitabı çok beğenenler de varmış, saygı duyarım. Ama ben üç kitaplık bir seri olduğunu öğrendiğim bu kitabın devam kitaplarını okumayı düşünmüyorum.

9
Kurgu İskelesi / Ynt: Yüzde İki Buçukluk Karbon
« : 01 Eylül 2013, 15:48:43 »
Uyarıları dikkate alacağım, bu güzel yorum için teşekkür ederim. :D

10
Müzik / Ynt: Yazarken İlham Veren / Dinlediğiniz Müzikler?
« : 01 Eylül 2013, 15:44:23 »
New age tarzı müzikler, özellikle Kitaro'nun besteleri. Kitaro - Agreement

Ve dinlendirici etkiye sahip "beyaz gürültü". Forest and Nature Sounds

11
Kurgu İskelesi / Yüzde İki Buçukluk Karbon
« : 31 Ağustos 2013, 22:28:01 »

       Magandalar insan değildi. Dünya’ya 935 bin ışık yılı uzaklıktaki Xezos isimli bir gezegenden kapsüller içinde denek olmaları amacıyla gönderilmişlerdi.  Dünya’dan kat ve kat üstün bir teknoloji düzeyindeki Xezos gezegeninde bilim laboratuvar koşullarında, gelişmiş düzeyli organizmalar üretecek kadar ileriydi. Yalnız Xezosluların düşüncesizce tükettikleri gezegen kaynakları yüzünden kaçınılmaz sona yaklaşmaları çok yakındı. Özellikle karbon elementini Dünya teknolojisinin ulaşamayacağı ölçüde öyle bir kullandılar ki gezegen karbon fakirliği çekmeye başladı. Bu sebeple kendilerine yeni yuva olacak, bol karbonlu bir gezegen aramaya başladılar. Yaptıkları tüm araştırmalar sonucunda kendileri gibi oksijen tüketen, yemek yeyip, su içen, üreyen va hatta boşaltım yapan organizmaların yaşadığı sadece bir adet vadesi henüz dolmamış, içinde bol miktarda karbon barındıran gezegen keşfedebildiler. Dünya, Xezos’a 935 bin ışık yılı uzaklıktan kısmen az kirletilmiş su kaynakları ve birazcık hırpalanmış atmosferiyle maviş maviş göz kırpıyordu.

       Yeni yuva olacak olan gezegenin keşfi için yapılacak araştırmalara büyük çapta yatırımlar yapıldı. Hiçbir masraftan kaçınılmayarak başlatılan bilimsal çalışmalar tam gaz devam ediyordu. Yeni gezegenin yaşam şartlarının, atmosferinin, gelişmişlik düzeyinin ve daha akla gelebilecek her türlü özelliğinin anlaşılabilmesi için gönüllü denekler göndermeye karar verildi. Ancak Xezos gezegenin genelinde kabul gören yasalar denek olarak gönüllü olsun veya olmasın hiçbir bireyin gezegen dışına çıkmasına izin vermiyordu. En sonunda bilim adamları bol maddi destek gördükleri bu proje için başka bir çözüm yolu buldu. Labaratuvar koşullarında Xezos insanlarına benzer gelişmiş organizmalar üretilecek ve bunlar dünyaya salınacaktı. “Maganda” ismi verilen bu organizmalar dünya hakkında edindikleri bilgiyi gelişmiş teknolojik bir kanal aracılığıyla Xezos’a gönderecekler, böylece yeni yuva bulma projesi sekteye uğramadan devam edecekti. Bu fikir Xezos etiğine aykırı bulunmadı ve proje kaldığı yerden hız kesmeden devam etti. Ancak üretim esnasında yaşanan gayet de “görünür” bir  kaza tüm gidişatı etkileyen bir sonuç doğurdu. Uyanık bilim adamlarından biri organizma üretimi için kullanılması gereken karbon miktarını çok bulmuştu. Organizma üretiminde gereken karbon oranı her bir birey için %22,5 idi. Bu oran aynı zamanda Xezos insanlarının vücutlarında bulunan karbon oranı ile eş değerdi. Ancak karbon fakirliğinden muzdarip bir gezegenin vatandaşı olan bu bilim adamına göre bu oran çok fazlaydı. Gezegen zaten karbon kıtlığı çekiyordu. Üstüne bir de sadece gezegen dışına yarayacak bir organizma için bu kadar karbon kullanmak kısıtlı kaynağı çöpe atmak değil de neydi? En sonunda uyanık bilim adamının aklına süper parlak bir fikir geldi: Laboratuvar koşullarında üretilen her bir birey için ayrılan %22.5luk karbon miktarını %20 olarak kullanmaya karar verdi. Böylece geriye altın değerindeki %2.5luk karbon kalacaktı. Bu geriye kalan %2.5luk karbonu ne mi yapacaktı? Tabi ki de kara borsada satacak ve kısa sürede paraya para demeyecekti. Bilim adamı maaşları malum karıncayı doyuracak kadar bile değildi. Çünkü ileri teknolojili bir gezegende yaşadıklarından herkes çocuğunu bilim adamı yapıyordu. E bu kadar bilim adamı olunca devlet bu insanlara nasıl maaş yetiştirecekti? Maaşlar azaldı ve bilim adamlığı alelade bir meslek haline geldi. Projeler için hükumetler büyük bütçeler ayırıyorlardı, fakat bu paraların tamamı deneylerde kullanıldığından bilim adamlarına ek gelir falan da olmuyordu. Böyle bir durumdayken bizim uyanık bilimcimiz ne yapsındı? Karaborsa iyiydi iyi. Kısa günün kârı ile köşeyi dönerdi. Sonra Xezos’un en güzel sayfiye yerlerinden bir yazlık, bir ev, bir araba hayalleri derken bizim uyanık bilimcinin gözünü para hırsı iyiden iyiye sardı. Etik metik dinlemedi, çaldı %2.5 luk karbonu. Bunu yaparken de bütün detayları gizlemeyi başardı. Ancak üretim sonucunda ortaya öyle bireyler çıktı ki tüm bilim dünyası bu laboratuvardan çıkan yarı-moron, eğitim kabul etmeyen, çok acayip bir maganda türü karşısında şaşkına döndü. Proje kapsamında üstün zekalı bireylerin üretilmesi beklenirken ortaya çıkan bu istenmeyen sonuç büyük bir hayal kırıklığıydı. En sonunda bireylerin eksik karbon kullanımına bağlı olarak moronlaştıkları tespit edildi. Zeka düşüklüklüklerinin yanı sıra kabalık ve her yanlarına yaklaşan canlıyı taciz etme dürtülerini bastıramıyorlardı. Lûgatlarında ise çok az Xezoslunun bilebileceği türlü türlü küfürler yer alıyordu. Bir miktar karbon eksikliğinin böyle sonuçlar doğuracağını kim tahmin edebilirdi? Şimdi geriye bunun sorumlusunu bulmak kalıyordu. Bizim uyanık bilimci karbonu çalarken tüm bilimsel verileri silip ardında bir iz bırakmadığından %2.5luk karbonu kimin çaldığını da kimse bulamadı.

       Peki bu laboratuvar ürünü magandaları ne yapacaklardı? Bu tuhaf canlıları kamuoyuna göstermek skandal olurdu. Dahası proje kapsamında adı geçen tüm bilim insanlarının meslek yaşamına son verilirdi. En sonunda bilim adamları bu fiyaskoyu örtbas edecek bir çözüm yolu buldular. Üretilen magandaları  en başta insan şekline benzemeleri için modifiye edeceklerdi. Çünkü Xezos gezegenindeki insanlar dünyalılardan farklı olarak üç kollu idiler ve derileri maviydi. Üçüncü kol tam göğüs kafesinden çıkmaktaydı. Bu farklıların giderilmesi için ilk önce deri renkleri özel ışınımlarla değiştirildi. Magandalar bu işlemden hiç hoşlanmadılar ve dünya dilleriyle bolca küfür ettiler. Geriye üçüncü kolu halletmek gelmişti. Yazarın ayrıntıya değinmekten kaçınacağı şekilde bu üçüncü koldan da kurtulundu. Magandalar bu  işlemden de değil hoşlanmamak, nefret ettiler ve yine küfür ettiler. İşlem sonunda göğüslerinde bariz bir yara izi kaldı. Bilim adamları yara izini kapatmak için süper parlak, başka bir yöntem daha geliştirdiler. Magandalar göğüslerine bol bol göğüs kılı takviye edilmesi marifetiyle artık dünya insanlarına benzer hale getirilmişlerdi. Artık geriye onları paketlenip dünya atmosferine göndermek kalıyordu. Sonuç olarak magandalar paketlendi ve kapsüllere yerleştirilip dünyaya gönderildi.

       İşte otobüste, trende, vapurda, futbol maçlarında ve akla gelen bütün kalabalık mekanlarda küfürler eden, itişip kakışan, yok yere olay çıkaran, hele hele kadın cinsinden bir insan gördüler mi taciz etmeden duramayan, başkalarına saygı duymadan yaşamlarını sürdüren organizmalar, yani magandalar böyle ortaya çıktı. Bu eşsiz türün ortaya çıkmasından sorumlu olan Xezos’lu uyanık bilim adamımız ise şu anda yazlığında iki eliyle bol karbon aromalı çekirdeğini çitleyip üçüncü eliyle de şampanyasını yudumluyor. Xezos’un kaçınılmaz sonu mu? Bu olay, bizim uyanık karaborsa zengininin umurunda bile değil.
Spoiler: Göster

Not: Bu yazı zorlu geçen destansı bir iett yolculuğu sonrasında yazılmıştır. Bu yüzden küfür etme eylemi  değil; ki öyküyü yazan kişi de bunun hayatın bir parçası, hatta kimi zaman bir ihtiyaç olduğunu bilmektedir, "maganda" adı verilen organizmalar yerilmiştir.

12
Çizgi / Ynt: Mürekkep Çizimler
« : 31 Ağustos 2013, 16:30:34 »
Güzel yorumlarınız için teşekkürler arkadaşlar. :)

13
Çizgi & Anime / 5 Centimeters Per Second
« : 31 Ağustos 2013, 15:51:58 »
 

       Yayın tarihi: 3 Mart 2007 (Japonya)
       Yönetmen: Makoto Shinkai
       Süre: 65 dakika
       Film müziğinin bestecisi: Tenmon
       Öykü: Makoto Shinkai

       Kiraz çiçekleri, yıldızlar, kar tanecikleri, romantik bir atmosfer,  insanı duygudan duyguya sürükleyen  müzikler ve aşk…  Adını kiraz çiçeklerinin düşüş hızından alan 5 Centimeters Per Second bu kelimelerle özetlenebilir. Müziklerini Japon besteci Tenmon’un yaptığı, 2007 yılında gösterime giren anime film Makoto Shinkai’nin başyapıtı olarak kabul ediliyor.  Anime aralarına mesafeler girmiş Akira ve Takaki isimli iki çocuğun arkadaşlıklarını, kahramanların hayatlarının üç ayrı evresinin ele alındığı üç farklı bölümde işliyor. 

       Takaki ve Akira, araya girmiş bütün engellere inat beraber olmayı isteyen, önce kiraz çiçekleri gibi birlikte açan, sonra rüzgarla savrulup birbirinden ayrı düşen iki dost.  Filmin ilk bölümünde Akira ve Takaki’nin arkadaşlıklarının nasıl başladığını izliyoruz. Hikayenin kahramanları; benzer zevklere sahip, aynı kitapları okumaktan hoşlanan, sokakta oynamak yerine kütüphanede vakit geçirmeyi yeğleyen çocuklar. Akira’nın ailesinin iş dolayısıyla uzak bir kente taşınmasıyla birbirinden uzak kalan bu çocuklar mektupla ve telefonla da olsa aralarındaki bağlantıyı koparmıyorlar. Filmin bu The Chosen Cherry Blossoms isimli 26 dakikalık birinci kısmında; ilk aşkın heyecanını, hüznünü, özlemini ve mesafelerin acımasızlığını, müthiş sakura çizimleri ve ardından gelen kar manzaraları eşliğinde izliyoruz. Özellikle karlı tren yolculuğu bu bölümün en vurucu kısmı olsa gerek.
Spoiler: Göster



 Filmin ikinci 21 dakikalık ikinci öyküsü Cosmonaut’ta Takaki’nin lise son sınıf öğrencisi halini görüyoruz. Takaki  şimdi bir uzay merkezinin bulunduğu Tanegashima’da yaşamaktadır. Artık Akira ile irtibat kurmayı kesmişlerdir. Fakat Takaki göndermeyeceğini bile bile Akira’ya mesajlar yazmaya devam etmektedir. Bununla birlikte ortaokuldan beri arkadaşı olan olan Kanea Sumida isimli kız da, Takaki’den hoşlanmakta olup hislerini açıklayacak cesareti kendinde bulamamaktadır.  Kanae, kendisine karşı her zaman nazik, güleryüzlü ve canayakın bir arkadaş olan Takaki’ye karşı güçlü hisler beslemesine rağmen onun kendisinin sunabileceğinden daha büyük şeyler aradığını anlar ve hislerini ona hiçbir zaman açıklamaz.

Spoiler: Göster


       Filmin 5 Centimeters Per Second isimli üçüncü ve son hikayesinde 2008 yılındaki, artık yolları birbirinden tamamen ayrılmış olan Takaki ve Akira’nın yetişkin hallerini izliyoruz. Takaki  bir bilgisayar programcısı olarak artık Tokyo’da yaşamaktadır. Hayattan umduğunu bulamamış insanların yaşadığı tatminsizlikle, yalnız bir şelikde hayatını sürdürmektedir. Akira ise hayatına dahil olan bir başka kimseyle evlilik hazırlıkları yapmakta olup dünyaya daha olumlu bir pencereden bakmaktadır. Bir gün, Takaki, trenyolunun orada, kendisine tanıdınık gelen bir bayan görür. Bu bayan  Akira’dır. Kahramanlarımızın ikisi de “Acaba o mu?” ikilminde kalarak kısa bir duraksama yaşarlar, fakat araya giren trenler birbirleini tekrar görmelerine engel olur. En sonunda ikisi de kendi kendilerine gülümseyip yollarına devam ederler. İşte o anda çocukluğundan beri  Takaki’nin Akira ile ilgili içinde büyüttüğü tüm düşleri, çocukluk anıları, mektupları ve artık bambaşka yollarda ilerliyor oluşları Yamazaki Masayoshi'nin "One More Time, One More Chance" isimli müthiş şarkısı eşliğinde bir klip halinde izleyiciye sunuluyor.  Klibi izlerken hele hele duygusal bir zamanınızda bu animeyi izleme gafletine düşmüşseniz, telefonunuzdaki mesaj kutunuz, bir zamanlar çok yakın olduğunuz kimselerden gelen e-mailleriniz, mektuplarınız, anılarınız, kısacası size kendi nostaljinizi yaşatacak olan her şey bir bir sıralanıyor zihninizde, bir garip oluyorsunuz. Yalnız şunu da belirtmekte fayda var ki; animede yoğun bir biçimde izlenen bu duygusallık, bıktırıcı bir ağlaklık havasında sunulmuyor. Bu yüzden yüzde yüzde yüz shojo anime deyip de sadece kızlara hitap eder demek de bu çok beğenilen filme haksızlık olur. Ayrıca cam kenarına çarpan kar tanelerine varana kadar özenden kaçınılmamış küçücük detaylar animeyi yaklaşık bir saatlik bir görsel şölene dönüştürüyor.

Spoiler: Göster


Bu uzun süre etkisinde kaldığım animenin senaristi ve yönetmeni Shinkai 1973 doğumlu, Japonya’nın yeni Miyazakisi olarak isimledirilen bir yetenek. Yönetmenin diğer filmlerinin listesi ise şöyle:

·  Garden of Words (Koto no ha no niwa) (2013)
·  Children Who Chase Lost Voices From Deep Below (Hoshi O Ou Kodomo) (2011)
·  The Place Promised in Our Early Days (Kumo No Mukô, Yakusoku No Basho) (2004)
·  Voices Of A Distant Star (Hoshi No Koe) (2003)
·  She and Her Cat (Kanojo To Kanojo No Neko) (1999)

        Animeseverlerin çok hoşlanacağından emin olduğum bu animeyi ve Shinkai'nin diğer filmlerini anime sempatisi bulunan herkese şiddetle tavsiye ediyorum.

14
Çizgi & Anime / Ynt: Anime Öneri İsteği
« : 31 Ağustos 2013, 00:05:53 »
Eğer ninja ve doğa üstü güçler konuları ilginizi çekiyorsa Basilisk'i öneririm. Bir ara Mtv Türkiye kanalında da yayınlanıyordu, sonra Mtv anime yayınlarını kesti niyeyse. Halbuki iyi serileri seçip tanışmamıza vesile oluyorlardı, neyse kısmet. Bu arada eğer biraz daha komedi unsurları olsun derseniz One Peace ve Dr. Slump'ı tavsiye ederim. Dr. Slump'ın Türkçe altyazılı animesini nette bulamasam da mangaları birçok sitede mevcut.

15
Çizgi / Mürekkep Çizimler
« : 30 Ağustos 2013, 00:22:38 »
Bol Studio Ghibli filmlerinin etkisinde kalmanın sonucu olarak  :)

Spoiler: Göster



Spoiler: Göster




Spoiler: Göster



Spoiler: Göster


Sayfa: [1] 2 3 ... 10