Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Wanderer

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 6
16
Eğlence & Mizah / Rıhtım Times -Yorumlar-
« : 15 Mayıs 2011, 21:27:20 »

Rıhtım Times başlığı altında yapacağımız paylaşımlara yorumlarınızı bu başlık sayesinde paylaşabilirsiniz.

17
Kurgu İskelesi / Lucy'nin Çiçek Bahçesi
« : 23 Nisan 2011, 14:55:14 »
Global Dünya İnsanı Olmak Nedir? Konulu ve ABD'de bir ay ingilizce kursu ödüllü İngilizce  kompozisyon yarışmasında il ikincisi olduğum yazının Türkçe versiyonudur. Buyrunuz :)

Lucy’nin Çiçek Bahçesi



Bahçenin dışında hiçbir şey yoktu. Hava, su, toprak, ateş bile yoktu. Güzel bir kız ve güzel kızın çiçekleri vardı. Güzel kızın ismi Lucy’di. Lucy, sarı bir elbise giyerdi. Çiçekleri ne kadar narin ve kırılgansa, Lucy de o kadar narin ve kırılgandı.

Lucy, çiçeklerinin tohumlarını büyük bir şefkatle toprağa dikerdi. Dışarıdan bakılınca rastgeleymiş gibi görünse de aslında hep bilinçli bir şekilde atardı tohumları. Bazı çiçekler sarı, bazıları beyazdı. Kimisi gün batımı kadar kırmızı, kimiyse masallardaki kadar tatlı bir pembeye bürünmüştü. Çiçeklerin isimleri yoktu, onlar karanfil, leylak veya gül değillerdi. Sadece çiçeklerdi o kadar. Lucy istiyordu ki, her birinin farklılığı bahçesine daha da güzel bir hava katsın. Fakat bazen, bazı çiçekler diğerlerini kıskanıyordu. Bazen sarılar sırf pembe oldukları için pembe çiçeklere küsüyor; pembeler ise sırf sarı oldukları için sarılarla konuşmuyordu. Lucy yine de çiçeklerini seviyor, onlara şefkatle yaklaşıyordu.

Çiçekler kalplerinde nedeni bilinmez bir nefretle birbirlerini kıskanmaya, kötü yönlerini görmeye devam ediyorlardı. Bazen büyük bir çiçek topluluğu soluyor, Lucy onlarla ilgilense bile canlanmıyorlardı. Lucy onları çok seviyordu fakat çiçekler güneş sarısı, dudak pembesi renkleriyle birbirlerine o kadar düşman olmuşlardı ki Lucy’i unutmaya başlamışlardı. Lucy bıkmadan onlara her gün su veriyor, güneş yapraklarını sararken onları okşamaktan, koklamaktan zevk alıyordu. İnanıyordu ki, bir gün bütün çiçekler kendisinin istediği gibi birlikte olabilecekti. Pembenin sarıya, sarının pembeye bir üstünlüğü olmadığını fark ettiklerinde, aralarına barışın da geldiğini görünce mutluluk isimli duyguyu paylaşabileceklerdi. Fakat öyle olmadı.

Çiçekler sürekli birbirlerini kıskanmaya devam etti. Bazen su kavgasına, bazen güneş ışığı kavgasına tutuşuyorlardı. Bu kavgalar anlamsızdı çünkü su da güneş de herkese yetecek kadar boldu. Bir zaman sonra çiçekler öyle çoğaldılar ve öyle ahlaksızlaştılar ki, Lucy üzüntüsünden onları terk etmek istese de onlara verdiği emek ve hissettiği sevgi yüzünden gidemiyordu. Böyle zamanlarda Lucy artık kendisinin istediği gibi iyilik ve güzelliği bir araya getiren çiçekleri mükâfatlandırıyor, ayrıca çiçekler arasında bozgunculuk yapanları da cezalandırıyordu. Onları asla öldürmüyordu. Lucy, iyi ve şefkatliydi. Kızılın en canlısına sahip saçları vardı. Çiçekler her ne kadar birbirlerinin yapraklarına bakıp kıskansa, sularını çalsa ve daha iyi yaşamaya çalışsa da, hepsi aynı toprağın üzerinde, aynı bahçıvanın elindelerdi. Yani ne kadar farklı da görünseler, aynı oldukları gerçeğini değiştiremediler.

Lucy’nin arazisi engebeliydi. Bazı yerler bol güneş görüyordu, bazı yerler ise suya yakındı. Bu yüzden Lucy’e kızan çiçekler bile olmuştu. Oysa Lucy, tüm çiçeklerini çok severdi ve kimseyi suya yakınlaştırmak gibi bir torpil de yapmazdı. Çiçekler nerede büyürse, orada kalırlardı. Çiçekler bol su, bol güneş, daha sağlam toprak diye birbirlerini yerken asla fark etmediler, hiçbir şeyi değiştiremediklerini. Onlar aynıydı, kardeşti ve dosttu. Ne yaparlarsa yapsınlar Lucy’nin bahçesinden başka gidecek yerleri yoktu. Çünkü bahçenin dışında su, toprak, hava hatta ateş bile yoktu. Sadece bahçe vardı, bir de Lucy.

Çiçeklerin bulundukları yeri beğenmemeleri saçmaydı çünkü nereye giderlerse gitsinler aslında hep Lucy’nin bahçesindeydiler. Kimisi suyu, kimisi havayı, kimisi ise ışığı daha iyi alabilecek yerdeydiler.  Eğer sürekli birbirlerini kıskanmak yerine birbirleriyle paylaşmayı deneselerdi, gerçekten her biri çok daha mutlu ve çok daha güzel kokulu çiçekler olacaklardı.


 Muhammed Alperen İmamoğulları
Spoiler: Göster

Kürsüdeki dörtgöz benim efendim. Gözlerim ağzım filan çok hoş çıkmış tabi.





18
Sinema / Your Highness
« : 04 Nisan 2011, 21:53:59 »

Spoiler: Göster
Yönetmen : David Gordon Green

Oyuncular

 
Zooey Deschanel

Natalie Portman  

James Franco    

Justin Theroux    

Damian Lewis      


Thadeous, tembel ve kibirli bir prenstir, erkek kardeşi Fabious ise onun aksine gururuna düşkün ve babasının krallığını kurtarmaya hevesli bir savaşçıdır. Thadeous’un aşık olduğu savaşçı prenses Isabel’le evlenebilmesi için krallığın başına geçmesi gereklidir. Bunun üzerine tembel prens, Fabious’u izler ve iki kardeş ülkelerini kurtarmak için eğlenceli bir maceraya atılır...


Zoey ablamız  var, Özgür sever. Natalie Portman zaten tartışılmaz, kurgu da harika görünüyor trailerdan anladığım kadarıyla maceralar da komedi de dozunda ayarlanmış.

Yönetmeninse daha önce hiç bir filmini izlemediğimi fark ettim bu hafta içerisinde yönetmenimizden de bir kaç film izleyip yorumlarımı söylerim.

Trailer, resimler, film hakkında daha fazla bilgi için filmin resmi web sayfasına buyrunuz... .
Ayrıca isteyenler için de,IMDB için buradan buyrunuz.


19
Müzik / Enfiserum
« : 03 Nisan 2011, 19:44:55 »

'Wanderer' isimli parçasıyla beraber ilk defa duyduğum bir folk grup. 1995 yılında kurulmuş,Melodik Death Metal, Viking Metal, Folk Metal çalıyorlar. Finlandiya kökenliler.

 Şarkıları gerçekten çok hoşuma gitti. Özellikle de nickimle aynı isme sahip şu parça;

http://www.youtube.com/watch?v=uKZd4U397M4

İsteyenler için wiki bilgileri de aşağıda efendim.

Spoiler: Göster
Markus TOIVONEN arkadaşları ile birlikte "Dark Reflections" adında bir grupta çalmaya başladı. Bu grup genelde Megadeth,Pantera ve benzeri grupların şarkılarını çalıyordu. Sonradan Markus bu grupta istediği müziği yapamadığını ve daha değişik birşeyler yapmak istediğini farketti. Markus folk müzikten çok etkileniyordu ve yapmak istediği müzik türü melodik death metaldi.Amorphis ve Dark Tranquiltty'nin yaptığı müziği yapmak istiyordu. Markus grubun bateristi Kimmo Miettinen'e bu fikrini açtı ve beraber bir grup kurmaya karar verdiler. Aralarına arkadaşları Sauli Savolainen'de bas gitarist olarak katıldı. Tek sorunları kalmıştı grubun ismi. Birgün Markus Sauili'yi evinde ziyaret etmeye gittiğinde bir latince sözlük buldu. Gözünü kapatıp açtığı sayfada Ensiferum kelimesi gözüne çarpmıştı.

Ensiferum çalışmalarına Ocak 1996 yılında Helsinki yakınlarında Pasila gençlik merkezinde başladılar. ( Burası bir önceki grupları Dark Reflections'un çalışmalarını yaptıkları yerdi). Markus 1995 yılında şarkıları yazmaya başlamıştı. Bu şarkılar "Knigthood", ”Old Man (Väinämöinen)" ve Frost” parçaları idi. Aynı yılın içinde Markus Jari Mäenpää ile tanıştı. Jari Immemorial grubunun vokalisti idi ayrıca solo çalışmaları olan tecrübeli bir gitarist ve vokalist idi. Gruba vokalist ve ikinci gitarist olarak kabul edildi. Jari gruba gitar çalma tekniği ve harika fikirleri ile beraber gelmişti. Ensiferum artık 3 kişilik değil 4 kişilik bir gruptu. Jari "Old Man" şarkısına yazdığı sözler ile şarkı sözü yazma konusunda da çok yetenekli olduğunu gösterdi.

Jari ocak ayında askere gitti ve grup bir süre müziğe ara verdi. Kalan elemanlar zamanlarını kullandıkları enstrüman tekniklerini arttırmak için çalışmalarla geçirdiler. Jari 1997 yılında askerden dönmüş ve grup hemen demo çalışmalarına başlamıştı. Kasım ayında Kivi Stüdyolarında ilk demoları kayıt edildi. 3 şarkı içeren bu demoda ”Frost”, ”Old Man” ve ”Knighthood” şarkıları yer almaktaydı. Sene içinde bu demo 300 adet sattı.

İlk demolarını çıkarttıktan sonra Ensiferum Pasila'da iki konser verdiler. Bu arada şarkı yapmaya devam ediyordu. Sonra grup bir süre nefeslenmeye karar verdi. Kimmo Miettinen gruptan ayrılmış ve ArthmesiA grubuna katılmıştı. Sauli Savolainen ise kendini işine ve okuluna vermişti. Aynı sene içinde ArthemesiA grubundan ayrılan Oliver Fokin gruba katılmıştı. Yani Ensiferum ve ArthemesiA grupları bateristlerini takas etmişlerdi. Sauli'nin müziğe ayıracak vakti olmadığı anlaşıldığı zaman Kimmo Miettien'in ufak kardeşi Jukka-Pekka Miettinen gruba dahil edilmişti. Ensiferum grubu 14 yaşında bir batariste kavuşmuştu. Artık grup ikinci demoları için çalışma yapmaya hazırdı.

İkinci demoları Ocak 1999 yılında MD-Stüdyolarında kayıt edilmişti. Bu demo 4 şarkı içeriyordu. ”The Dreamer’s Prelude”, ”Little Dreamer (Väinämöinen II)”, ”Warrior’s Quest” ve ”White Storm”. Bu demo ilkine göre daha başarılı olmuş ve grup dikkatleri üstüne çekmeye başlamıştı. Enfiferum üçüncü ve son demolarını Kasım 1999 yılında yine MD-Stüdyolarında kayıt etmişlerdir. Bu demo 4+1 şarkı şeklinde piyasaya sürmüşlerdi. ”Intro”, ”Hero In A Dream”, ”Eternal Wait”, ”Battle Song” ve ekstra şarkı ”Guardians Of Fate”. Guardians Of Fate şarkısı Jari'lerin evinde elektronik davul ile beraber kayıt edilmişti ( drum machine olarak bilinir. Bateri kullanılmaz yerine bateri partisyonları bilgisayar ile yapılır ve diğer enstrümanlar bu kayıtın üzerine çalıp şarkıyı kayıt ederler.). Eternal Wait şarkısında misafir bayan vokalist kullanılmıştı Johanna Vakkuri. Grubun bu yeni demosu Tuomas Tahvanainen tarafından dizayn edilen yeni logosu ile piyasaya sürülmüştü.

Üçüncü demoları müthiş tepki almış ve pek çok müzik dergisi ve radyo tarafından ayın demosu olarak gösterilmişti. Bu demonun en büyük kazancı büyük firmaların gözlerini Ensiferum grubuna çevirmeleri olmuştu. Ve sonunda Spinefarm firması gruba demolarını yeniden kayıt etmelerini ve kendi etiketleri ile piyasaya sürmelerini önerdi.Bu harika öneri hemen kabul edildi. Bu arada Ensiferum Finlandiya'da düzenlenen yarışmada en yüksek puanla finale kalmıştı. Aynı zamanda Spinefarm firmasının desteği ile ilk albüm kayıtlarına başlamıştı. Albüm Kasım 2000'de Sundi-Coop stüdyolarında Tuomo Valtonen yapımcılığında kayıt edildi. Albüm kayıtlarında grup pek çok misafir müzisyen kullandı.B unlar Trollhorn (klavye), Johanna Vakkuri (misafir bayan vokal) and Marita Toivonen (kantele; Finlandiya'ya özgü bir çalgıdır.).

2001 yılının bahar aylarında ilk albümleri Tuomo Valtonen tarafından kendi stüdyosunda düzenlendi.Bu arada Ensiferum grubu kendisine yeni bir eleman daha almıştı. Meiju Enho gruba klavyeci olarak katıldı. İlk albümleri Haziran 2001 yılında
Yeni albümleri "Iron" Danimarka'nın Kopenhag şehrindeki Sweet Silence stüdyolarında 2003 yılının yaz aylarında kayıt edildi. Bu stüdyonun tercih edilmesinin sebebi yapımcı idi. Flemming Rasmussen geçmişte pek çok ünlü grubun kayıtlarını yapmıştı. Bunların içinde en önemlileri Metallica'nın " Master Of Puppets" ve "Ride The Lighting" albümleridir ( Metallica'nın bateristi Lars Ulrich bilindiği gibi Danimarka'lıdır ve Metallica'dan önce Diamond Head grubunda bateri çalmış ve Flemming ile bu dönemde tanışmıştır). "Iron" albümü Rasmussen tarafından kayıt edilip düzenlenmiştir. Bu kayıttan sonra Ensiferum grubunun gitarist/vokalisti Jari Mäenpää gruptan ayrılmıştır. Yeni vokalist arama çalışmaları hemen sonuca ulaşmış ve Norther grubunun vokalisti Petri Lindroos (mchtomen) gruba katılmıştır.

20
Güncel / Yetenek Sizsiniz Türkiye -Final-
« : 21 Mart 2011, 00:15:29 »


Aref kazanamadı.

 Şahsi kanaatim herkes şöyle düşündü.

"Ya Aref nasıl olsa birinci, şu çocuğa oy verelim bari..." tarzı bir şey olmuş olabilir. Aynısı İngiltere Yetenek Sizsiniz yarışmasında da olmuştu. Şarkı söyleyen bir kadın ve dans grubu vardı, sonradan yapılan ankette ortaya çıkmıştı ki nasıl olsa kadın birinci olacak diye herkes dans grubuna oy vermiş(Grup ta fena değildi orası ayrı...)

Sizin bu konuda yorumlarınız nelerdir acaba?
Spoiler: Göster
Sefa da iyiydi laf yok da, ne bileyim Aref'in havası farklıydı sanki. Yaptığı numaralar fark edildi diye mi birinci olamadı dersiniz?


21
Şişedeki Mısralar / Yosma
« : 26 Şubat 2011, 18:57:16 »
Yosma

Gözleri içine işlercesine bakar,
Gülüşü sadece sana özel sanırsın, yalan
Dalgalı saçları, beyaz yüzü alır götürür kalbini
Çırpınmak boşa deme, kurtulmak zor senden fettan…

Kalbini çalmak için sana gülümser
Saniyeler sonra başkasıyla fingirder
Her şeye var bir bahanesi yosmanın
Bini bir para her yalanın, buna rağmen imkânı yok kaçmanın…


                                                                                               İmamoğulları

22
Düşler Limanı / Affedilmeyen
« : 10 Şubat 2011, 17:34:06 »
     Derme çatma evlerin, ahırların, inek sesleriyle bütünleştiği bir köyün tezek kokan sokağında tek başına yürüyordu Deli.

     Sonra uzun, gri-yeşil montunun iç cebinden yıpranmış bir defter çıkarttı, kirli, siyah pantolonunun sağ cebinden de kalın uçlu, ucu açılmaktan ufacık kalmış tahta bir kalem çıkardı.

   Geçen seneki yangından sonra terk edilen o eski eve girdi ve bir köşeye gelişigüzel oturdu. Kalemle kâğıdı parçalayacakmışçasına yazıyordu. Sevdiği kız bu evde ölmüştü, onun hataları yüzünden ölmüştü.

 Yazdı, yazdı, yazdı…

   Kızın son bakışı hala aklındaydı, ona ‘sevmiyorum işte, yüzsüz müsün nesin, bırak artık peşimi...’ dedikten hemen sonraydı. Kız nedense bu kadar ağır lafları söylediği çocuğa giderken son bir kez bakma ihtiyacı hissetmişti. Arkasını döndü, siyah saçları rüzgârla dans ederken, kara kaşlarının süslediği uzun kirpikli gözleriyle son bir kez baktı az önce reddettiği çocuğa.

   Çocuk, kimseyi sevmediği kadar çok sevmişti onu, nerde olduğunu bilmediği ama yıllardır aradığı bir hazineyi bulmuş gibi hissetmişti kızı ilk gördüğünde, fakat kız, ona söylediği yalanlar yetmezmiş gibi şimdi bir de onu sevmediğini, başkasıyla evlenmek istediğini söylemişti.

   Çocuk başta inanamadı, kızın suratına baktı sadece uzun bir süre… Kız da hiçbir şey söylemedi. Çocuk, bunun bir şaka olabileceğine inandırmaya çalışıyordu kendini, kızı yanlış tanımış olamazdı, daha dün başkasıylayken bu gün bir başkasıyla daha olamazdı kız… Bunu yapamazdı ona, çünkü aylarca onun hayaliyle beklemişti…

    Kız son bir kez döndüğünde bakmak için, tüm hikâyelerini düşündü çocuk,geceleri gizlice kaçıp gece köyün biraz ilerisindeki taş köprünün üzerinde buluşmalarını, kızın arkadaşça bile olsa onu sevdiği günleri düşündü…

    Son bir kez haykırdı çocuk. “Hiçbir zaman, hiçbir değerim olmadı mı senin için?” diye bağırdı tüm gücüyle. Kızın kafası hala çocuğa dönüktü. “Hiçbir zaman olmadı, olsa bile bu seni asla ilgilendirmez…” gibi bir şeyler geveledi kız ve gitti…

   Çocuk arkasından bağırdı, haykırmaya başladı, bildiği bütün küfürleri sıraladı ardı ardına, kırılmıştı, kesinlikle hiçbir zaman almadığı kadar çok derin yara almıştı…

    Kız, ağlaya ağlaya koştu evine, istediği şey tam olarak buydu belki de, kendisi için bu kadar değerli olan bu çocuğun, onu sevmesini istememişti.

    Belki de sadece denemek istemişti çocuğu, acaba ne diyecek, aşkında ne kadar samimi diye… Kim bilir?

    Sonra evine ulaştı, gece uyuyamadığı yalanını sürekli söylese de bal gibi uyuyordu her gün. Yine mışıl mışıl uyurken, her nasıl olduysa, belki de yüreğini yaktığı çocuğun ahı tutmuştur, kimse bilmez nasıl olduğunu, o gece soba, esrarengiz bir şekilde alev aldı. Henüz herkes uyurken alevler her yeri öylesine sarmıştı ki,  evdeki ahali uyandığında artık çok geçti.




  İlk olarak evin kızı kalktı, herkesi uyandırdı ve evden çıktılar. Evden çıkar çıkmaz kız yere yığıldı, isin ve kömürün lekelediği yüzü hala çok güzeldi fakat kıpırtısız bir bedenin nefes almayan ciğerlerinin üzerinde toprağa yığılan bu yüz, artık sadece çürüyüp gidecek bir hatıraydı. Kız bütün aileyi kurtarmaya uğraşırken, annesini, babasını, abisini ve erkek kardeşini, çok fazla duman solumuştu ve artık onu kurtarmak için çok geçti.

  Yangını söndürmek için toplanan kalabalığı bir çığlık yardı. Orta boylu, esmer, kızla yaşıt bir adamdı bu haykıran.  Aceleyle üzerine geçirdiği uzun yeşil bir montu vardı.

   Kızın yerde uzandığını görünce önce bir an durdu.  Sessizliğin içinde kahverengi gözleri kocaman, ağzıyla aynı anda açıldı ve geceyi yaran, uzaklardaki o dağlaran onlarca kez yankılanacak olan bir haykırış yükseldi ağzından… Sadece, kızın ismi.

“Bahaaaar..!”


***  ***  ***  ***  ***  ***  ***  ***  ***  ***  ***  ***  ***

Geçen sene yanan  evin köşesinde neredeyse uyuyakalmak üzere olan yalnız bir adam oturuyordu. Sevdiği kız hem onu hem dünyayı terk edeli ne kadar bir zaman geçmişti farkında değildi. Sadece seviyordu onu ve ona söylediği son şeylerin birer küfür olması onu delirtmişti. Şimdi elindeki defterde iki yıldır ufak ufak yazmaktan sıkılıp bu gün son sayfasına kocaman yazdığı kelimeler sarkarken o sadece kimsenin umursamadığı köyün delisiydi.

“AFFET.”

Yazan defteri elinden düşürürken, artık o da son nefesini verip geride sadece çürüyüp gidecek bir beden ve kimsenin umursamayacağı o defteri bıraktı…


                                                                                   Gerçek hayatla uzaktan yakından alakası vardır.

23
Radyo Kulesi / Boş Lakırtı Hanı
« : 30 Ocak 2011, 12:40:56 »

Eh, ben de bir yayın alayım artık diye düşündüm ki, bol bol konuşmayı, becerebilirsem epey bir gevezelik yapmayı düşünüyorum :)

Yayınımın içeriği şöyle olacak ki; daha önce yapılmamış bir şekilde Kayıp Rıhtım bünyesinde, Kurgu İskelesi'ndeki öyküler üzerine incelemelerim, konuşmalarım olacak.  Her hafta bir öykü üzerine konuşacağım.

Bunun dışında yine her hafta okuduğum bir kitap üzerine konuşacağım, inceleme tarzı olacak yine, kitap şöyleydi böyleydi ana karakterler şunlardı, olay şöyle geçiyor filan diye, merak etmeyin spoiler olacak şeyler söylemeyeceğim :)

Ayrıca, her hafta bir dizi hakkında konuşmayı da düşünüyorum, zaten yayınlar Pazartesi Geceleri 22:00 - 01:00 arasında olacağı için, Ezel izledikten hemen sonra sizlerle heyecanlı heyecanlı olayın muhabbetine girişebilirim.

Tüm bunların dışında, ne müzik çalacaksın diyeceksiniz. Metal, Power Metal, Gotik Metal, The Beatles, Skillet, dizi-film müzikleri olacak. Eğer arşiv(!)im kaldırırsa arada bir istek parçası da alabilirim belki :)

Bakalım bir işe giriştik ama becerebilecek miyiz :)

Yayın İçeriği
Spoiler: Göster
Haftanın Öyküsü : Turkuaz - KoyuBeyaz
Haftanın Kitap(lar)ı : Perg Efsaneleri  - Barış Müstecaplıoğlu
Haftanın Dizisi : Ezel
Haftanın Filmi : V For Vendetta

24
Eğlence & Mizah / Rıhtım Times
« : 23 Ocak 2011, 01:45:43 »


Rıhtım Times Yeniden Sizlerle!

Bir süre önce açılan bu başlıkta, bazı sorunlar nedeniyle kilide ihtiyaç duymuştuk. Fakat şimdi aynı başlıkta, çok daha güzel bir proje ile karşınızdayız!

Hurin ile aldığımız karara göre, Rıhtım Times, artık forumla ilgili uydurma haberler yazmak yerine, herkesin bildiği fantastik kitaplar, diziler, filmler üzerine haberler çevirecek! Üstelik, sadece çeviri haberlerle kalmayıp, özgün haberler de yazacağız!

Üstelik, geçen seferki denememden gördüm ki, üyelerimiz kendileri de eğlenceye katılmak için yazılar yazmak istiyor, bunu engellemeye çalışmak çok saçma olur, bu yüzden yazıları yayınlansın isteyenler PM olarak bana yazılarını göndererek katılabilirler!

Son olarak, yorumlar konuyu dağıtmasın istediğimiz için, yorumlar için ayrı bir başlık açılacak. Yorumlarınızı bu başlığa değil de, oraya yapmanız gerekmektedir...

Rıhtım Times pek yakında SİZLERLE!

Spoiler: Göster
Alıntı
[spoiler]Eski başlıkta yazanlar aşağıda.


Rıhtım Times


- Banladığı üyelerin, forumdan uzaklaştırıldıkları süre boyunca öykü seçkisine daha fazla ilgi göstermeye başladığını gören Magicalbronze’dan mantıklı açıklama. “Ulan sizi ayda bir banlamak lazımmış meğer…”

-  “Bir ay sonra bitmiş olur… “ açıklamasının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hala Kayıp Evren’i bitiremeyen Baal Adramelech’den kışkırtıcı savunma “Kolaysa siz yazın…”

-  Beş aktif üyenin aynı anda forumdan uzaklaştırılmasından sonra Rıhtım yetkililerinden Amras Ringeril’in haklı serzenişi. “Bu megicıl yüzünden işler kesat!”

-  Gedik Savaşları bölümü yetkilileri Clorus ve Hurin’in  feryatları dinlemeye değer. “Yönetim yeni bölüm açıyor, bizi başına getiriyor, girmiyorsunuz, ayıp oluyor…”

-  Öyküsünün uzun olduğu için okunulmadığını düşünen SoulSucker’dan üyelere haklı serzeniş. “Uzun yazdık diye suçlu mu olduk?”




--------------------

Uzun zamandır fazla ilgi görmediğinden şikayetçi olduğu Öykü Seçkisi bölümünün, banlanma sayısıyla orantılı olarak gösterilen ilginin de arttığını fark eden Magicalbronze bu gün açıklama yaptı.  “Lan sizi ayda bir uzaklaştırmak lazım, yoksa bakacağınız yok forumdan başka yere…”
  
  Bu konuda kafasının çok bozulduğunu belirten Hakan Tunç, ayrıca seçkiye öykü göndermeyenler için ne yapacağı konusunda girdiği çıkmazdan da kurtulduğnu söyledi. “Gerekli açıklamayı daha sonra bildireceğim…” derken, yüzündeki ifade güzel bir ödül ile üyeleri teşvik edecekmiş gibiydi…


Geçen yıl verilen sözlerin, büyük vaadlerin ardından bir türlü bitirilemeyen Kayıp Evren ile ilgili Baal Adramelech isimli yetkili sert konuştu. “Kolaysa siz yazın.”

Yeni bir evren yazmanın hiç kolay bir şey olmadığını söyleyen Baal, bu konuda kendisine inanmayanların deneyebileceğini, kendisinden önce bitiren olursa “Eyvallah…” diyeceğini belirtti. Ayrıca yurt dışından örnekler veren Baal, “Bir D&D sistemi kaç yılda yazılıyor haberiniz var mı? Bir yıla şükredin…” açıklamalarında bulundu.





 Uzun süredir sürekli bazı mesajları  editleyip, küfürleri sansürleyip, mesaj silip konu kilitlemeye alışan Amras Ringeril nickli yönetici, sorun çıkartan üyelerin forumdan uzaklaştırılmasından şikayetçi. “Bize yapacak iş kalmıyor! Bu ne biçim yönetim! Boş boş oturup sakin sakin konuları incelemekten bıktım, megicıl yüzünden işler kesat, sorun çıkartan üyelere bir şans daha verilmesini talep ediyorum!” açıklamalarında bulunurken, kısa süreli uzaklaştırma alan üyelerden bazılarının foruma dönmesini ise mutlulukla karşıladı. “Sayılı gün çabuk geçer, geçti bitti Allah’a şükür…”


3. Yıl Şenlikleri ile birlikte önceden söz verilmiş olan bölümlerden Gedik Savaşları bölümünün yetkilileri ilgisizlikten şikayetçi.  Harry Potter ve Ejderha Mızrağı bölümlerinin  gördüğü ilginin yarısını bile görseler mutlu olacaklarını belirten yetkililer Clorus ve Hurin, “Onların moderatörleri bile yok,  sanırım halkımız eskiye alışmış ve yeniye uyum sağlamakta güçlük çekiyor, gereken ilginin gösterilmesi için elimizden geleni yapacağız, maksat milletin ayağı alışsın.” Şeklinde konuşurlarken, “Forum halkının bir suçu yok, bu bölüm baştan açılsaydı kitaplar daha iyi tanıtılırdı ve ilgi daha fazla olurdu, neden 3 yıl beklenildi ki?” diyerekten de yönetime seslerini duyurmaya çalıştılar.

Düşler Limanı bölümünde paylaştığı öyküyü kimsenin okumamasından şikayetçi olan SoulSucker’dan haklı serzeniş. “Bazı üyeler kısacık, abzürt yazıları koyuyor, elli kişi okuyup yorum atıyor. Biz, uzun ama dopdolu mesajlar yazmamıza rağmen okuyan kişi sayısı pek az, halkımız cahil, zannediliyor ki uzun öykü insanı sıkar, oysa uzun öyküler kalpte daha fazla yer tutar bilmiyorlar, halkımız yanlış yönlendiriliyor ve fatura bize kesiliyor. Uzun yazdık diye suçlu ilan ediliyoruz!”

Ayrıca radyo kanalında da bir programında müziği yarım kestiği ile ilgili iddialara da yanıt veren Soul, “Program benim, dinletmiyorum?” açıklamalarıyla bazı kesimlere lafı kodu.


Spoiler: Göster
Genel olarak forumdakilerle muhabbetlerimden yola çıkarak yaptım, beğenilirse haftada bir, kaliteyi arttırarak :P yapmayı düşünüyorum. :)



[*]Görsel için teşekkürler Malkavian.[/*]
 
[/quote][/spoiler]

25
Şişedeki Mısralar / Sıhhati Beklerken
« : 22 Ocak 2011, 13:32:12 »
Spoiler: Göster
Verem haftası nedeniyle Gaziantep genelinde yapılan bir şiir yarışmasında birinci olan şiirim. Sizlerle paylaşmak istedim. :)




Sıhhati Beklerken

Bir an önceki benle,bir an sonraki benin tartışması,
Şimdiki benin kapkara,zift gibi öksürükleriyle kesilir iki lafın arası
Pare pare ciğerim,kanımla birlikte çıkar ağzımdan her dileğim
Yüzümde maskem,sizi korumak için kendimden,
Maskenin altındaben biçare veremli
 
Bir divanelik yaşamaya fırsatı olmadı virane ciğerlerimin.
Hasta yatağında inler yüreğim,acısıyla aldığım her nefesin
Nefessiz bedeninim içinde buruşuk bir hayalde son bulurken ruhum
Ciğerimin yorgun inlemeleriyle kesilir iki alemde birden yaşamaya çalışan hayallerim
 
Hangi hekim,hangi ot yardım eder bana bilmem
Yaşayan bir ızdırap sembolü gibiyken bedenim,
Bilmezler ne düşlerle süslüdür aslında umuttan yoksun gözlerim
Şimdi Yaradan'dan tek dileğim
Sıhhat isimli hazinedir uzun zaman önce ümidimi kestiğim.
 
 
 
                                                                              Muhammed Alperen İMAMOĞULLARI

26
FRP Genel / Pathfinder Yorum Başlığı
« : 24 Aralık 2010, 20:45:45 »
Yorumları burdan alalım ki arkadaşlar, başlık kolay okunsun.

Half-Elf çok hoşmuş ya. :D İndiriyorum netten Pathfinder'ı, çok övdüler abi, D&D 4 vardı bende, bu daha iyi diyorlar, göreceğiz.

27
Şişedeki Mısralar / Güven...
« : 21 Aralık 2010, 23:51:34 »
Gel, gel yanıma, bak, ben, sana inanıyorum
Üzülme, biliyorum yalan söylediğini…
Ve sen de bil ki, onların doğru sözündense, senin yalanını tercih ediyorum
Eski bir aşkı yeniden diriltmeni kutlarken onların doğrularına ağlamaktansa, senin yalanına gülümsüyorum,
Neden yaptın umrumda değil, ben sadece, yalanının devamını  bekliyorum…

                                                                              M.A. İMAMOĞULLARI...

28
Düşler Limanı / Saçma sapan
« : 21 Aralık 2010, 23:09:23 »
 Dinleyin, duyamayacak olsanız bile kulak verin hıçkırıklarıma. Söyleyin şimdi, duyamadınız di mi?

Duyamazsınız, bunlar taze aşkımın hıçkırıklarıdır. Anlayamazsınız, bilemezsiniz nasıl sevdiğimi, o bile bilmiyor, hem garip... Ben bile bilmiyorum zaten. Nasıl oldu bilmiyorum, bir Pazar gecesinin karanlığında, hiç aklımda olmayan bir yerden, evimin kapısından girdi kalbime.

 Sonra ne oldu peki? Haa, doğru ya, sanki yıllardır seviyormuşum gibi bağlandım ona. Sanki tüm bu zamanlar boyunca onun için hazırlanmıştı ruhum, onun geliş  için kan pompalamıştı tüm vücuduma yüreğim. Sanki, sanki hep sevmiştim onu ve hep sevecektim bir şekilde. Öyle ilginçti  ki, onu gördüğüm anda, önceden bağlandığım herkes adına utandım ondan. Öyle güzeldi ki, daha önce yüzüne baktığım tüm güzellerden köşe bucak kaçtım o geceden sonra.

 Onun hiç bir şeyden haberi yoktu. Hiç bir şekilde bilemezdi aşkımı. Bana gülerken içimi nasıl yaktığını, en ufak mimiklerini bile bir aşk işareti olarak kabul edeceğimdnen kesinlikle haberi yoktu.

 Kim anlar beni? Öyle seviyorum ki... Hem, öyle seviyorum ki diyorum ama, aslında öyle böyle değil, çok fazla seviyorum. Anlatamıyorum, saçmalıyorum, aptallaşıyorum. Ama ne yapayım? Seviyorum işte...

Şimdi, sen, evet evet sen, bunu okuyan kişi. Benim için ne yap biliyor musun? Gidip ona sevdiğini söyle. Sakın geç kalma, onu gördüğün ilk an, onu sevdiğin ilk an söyle ona. Zaman kavramını takma kafaya, eğer sevecekse, ilk anda sever zaten. Sakın ha, biraz zaman geçsin deme. Çünkü "Zaman, armutları olgunlaştırır, aşkları değil".

                                                                           M.A. İMAMOĞULLARI

29
Çizgi / Çarpık Çizgi
« : 18 Aralık 2010, 22:29:55 »
Benim de kendi çapımda, başarısız da olsa çizimlerim var. Kara kalem, paint filan fistan... Bundan sonra bu çizimlerimi bu başlık altında paylaşacağım.  :)

Beğenmeseniz de, nezaketen birazcık gülümseyin :P

Spoiler: Göster


Spoiler: Göster

30
Tartışma Platformu / Algı
« : 12 Ekim 2010, 21:47:51 »
Olayı şöyle anlatayım. Bazı kitaplarda, yazar ne derse desin, aklınızda beliren şey hep farklı oluyor. Örneğin, Dragonlance serisinde, yazar Tas'ı nasıl anlatırsa anlatsın, benim aklımda hep yeşil renkli ufak tefek tepe saçı zıplayan bir yaratık beliriyor.

Bazen yazar ille kırmızı diyor da, benim aklımda hep pembe beliriyor nedense. Ruh halinden dolayı mı diyorum, fakat her okumamda aynı şey oluyor.

Sizde de böyle bir durum var mıdır? Varsa nasıl bişeydir acaba, paylaşabilir miyiz? :)

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 6