Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - KoyuBeyaz

Sayfa: 1 [2] 3 4
16
Dipsiz Konak / Demir Yumruk Hakkında
« : 14 Ağustos 2011, 02:34:28 »


-Demir Yumruk, Kayıp Rıhtımda oynatılacak olan ilk interaktif[*]Birden fazla DMnin birlikte oynattığı oyun[/*] RP oyunudur.

-Demir Yumruk, 4000li yıllarda dünya üzerinde geçen bir cyber punk oyundur.

-Demir Yumruk, atmosfer olarak karanlık olan, temel olarak robot veya insan olmayı seçebileceğiniz ve iki türü farklı DMlerin yöneteceği bir oyundur.

-Demir Yumruk, forum üzerinden oynatılacak olan ve oyuncu sayısı 4 robot ve 4 insan olmak üzere toplam 8 kişiyle sınırlanmış olan oyundur.

-Demir Yumruk, insanlara yardım için üretilen robotların amaçlarını unuttukları bir oyundur.

-Demir Yumruk, elinizdekine dikkat etmeniz gereken, sizi vicdanınızı kullanmak zorunda bırakacak, hayatta kalmanın kolay olmadığı bir oyundur. Robot da olsanız çevre şartlarından etkileneceğiniz bir oyundur.

-Demir Yumruk, Marius ve KoyuBeyaz'ın ortak yapımıdır.

-Yeni başlıklar tek tek açılacak ve oyun zaman geçmeden başlayacaktır. Karakter alım sayfası, açılacak olan son başlık olacaktır. Ayrıca önceki oyunlardan aldığımız dersler ile oynayan herkese istediği özgürlüğü ve zevki verebilmek için çokça düşündüğümüz bir oyun oldu. Umuyoruz ki yarım kalmayacak ve bir ilki başaracaktır.

Demir Yumruk buram buram gönderme kokacaktır.



Oyun kapalı perdeler arkasında oluşturulmaktadır ve bittiğinde Dipsiz Konak altında herkese açılacaktır. Forum üzerinden oynayacak oyuncular bir deneme sürümü için önceden seçilmiştir ve oyuncu alımı olmayacaktır. Demir Yumruğu oynamak isteyenler için oyun açıldığında FRP Odası üzerinden oynatılacak gruplar seçilecektir, bu gruplara katılma şansı herkese açık olacaktır. Kısacası; Forum üzerindeki oyuncular önceden bellidir fakat isteyenler FRP Odasındaki oyunları oynayabileceklerdir.

Edit:
Oyuncu sayısı 8 oldu. Oyun başlamadan hesap hatası yaptık, haydi hayırlısı.


17
Oyunlar / Tomb Raider geri dönüyor!
« : 06 Haziran 2011, 01:07:55 »

Herhalde duymayanımız yoktur Tomb Raider serisini. Aksiyon - macera türü oyun serisi bu piyasadaki yerini zaten sağlamlaştırmış ve milyonların sevgisini kazanmıştı. Şimdi, Square Enix'in önderliğinde bu seri bambaşka bir boyut kazanıyor.

Ne yalan söyleyeyim çok fazla araştırma yapmadım, konuyu da büyük bir gaz ile açtım. Gazın nedeni için şuraya tıklayabilir ve ağzınızı kapalı tutabilme becerinizi test edebilirsiniz.

Sonbahar, 2012. Mayaların haksız çıkmasını hiç bu kadar istememiştim.

Ekleme: Oyun içi video

18
Kurgu İskelesi / Zolán Irkı
« : 07 Mayıs 2011, 17:01:40 »
  Zolán ırkı Aesten'de[*]Aesten Kayıp Evrende yeryüzüne verilen isimdir.[/*] tarihin hiç bir evresinde baskın veya yaygın olmamıştır. İçine kapalı bir millet olmalarının yanı sıra tarihin onlar için çok fazla önemi yoktur. İlk kez başka ırklarla etkileşime geçtikleri zamanlardan önceki hayatlarını bilen kişi sayısı çok azdır. Buna kendileri de dahil.

  Zolánların tarihi sadedir. Yaratılışları belli bir amaç olmadan gerçekleşmiştir ve belki de bu yüzden hiç bir zaman Kayıp Evren tarihinin önemli bir parçası olmamışlardır. En bilge olanları da dahil olmak üzere, neredeyse hiç birinin gerçekten bilmediği eski tarih aşağı yukarı şu şekildedir.

- Yaratılış -

  Ingrediá, Aesten'de adı en az duyulmuş olan tanrıçalardan biridir. Eskilerin Vahşi Yaşam Tanrıçası, Orman Tanrıçası, Doğa Tanrıçası gibi farklı isimler verdikleri bu tanrıça, aslında elflerin gelişine kadar varoluşundan haberdar olunmasını sağlayacak hiçbir eylemde bulunmamıştır. Aesten'in kuzey doğusundaki Geniş Vadinin hemen yakınında kendisine bir orman yaratmış ve burada yaşamıştır ne kadar olduğu bilinmeyen bir süre. Bu yüzden Geniş Vadinin batısında kalan bu yaşlı ormanın adı da yaratıcısından gelen bir isim olan Ingred olarak kalmıştır. Ingrediá kendi yaşam alanında huzuru daima korumuştur ve oldukça uzun bir süre hiç kimseye veya hiçbir şeye muhtaç olmamıştır.

  İlk elfler Aesten'e ayak bastığında, Ingrediá bu yeni halkın kendi doğal yaşam alanına müdahalede bulunabileceği korkusuna kapılmıştır. Fakat elflerin doğaya olan saygılı duruşlarını görünce uzun bir süre herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Buna rağmen diğer tanrıların aksine kendi varlığını da bu yeni ırktan saklama gereği duymuştur. Çünkü ona göre elfler Ingred ormanından bihaber oldukları sürece herhangi bir tehlike arz etmeyeceklerdir. Ne var ki Mûrlkan elflerin düzenini bozup kendisini gösterdiğinde Ingrediá korkularının haklı olduğunu anlamıştır ve yaklaşan tehlike karşısında bir önlem alması gerektiğine kanaat getirmiştir. Ingred ormanı, Ingrediá'nın evi ve şimdilerde unutulmuş olan pek çok türe ev sahipliği yapan bu kutsal yer bir şekilde korunmalıdır.

  Ingrediá evinin muhafızları olması için iki öküz büyüklüğünde hayvanlar yaratmıştır. Kuzey soğuklarının onları etkilememesi için üzerlerine bir ayının derisini, tehlikeler karşısında güçlü olabilsinler diye atların ve öküzlerin gücünü, saldırdıklarında düşmanlarını saf dışı bırakabilmeleri için kurtların dişlerini, kendilerini de savunabilmeleri için ise bir boğanın boynuzlarını vermiştir. Ormanı korumak için yaratılmış olan bu yaratıklar 'Behemoth' olarak bilinir. Kısa sürede ilk behemothlar ormana yayılmış ve üremişlerdir. Ne var ki tanrıçalarının her dediklerini anında yapan bekçi köpekleri haline gelmiş behemothlar, düzeni uzun yıllar korunmuş olan bu orman için fazla vahşilerdir. Ingrediá onlara ne derse desin vahşi hayvanlara ait içgüdüleri huzuru zaman zaman bozmuştur. Ingrediá bu duruma çözüm olarak başlarına bir lider gelmesinin durumu çözeceğini düşünmüştür. Ve Zolánların atası olan Ezallion(Ezalyon) işte böyle doğmuştur.

  Ezallion'un vücudu elflerinkine benzer bir şekle sahiptir. İki ayağı, iki kolu, iki bacağı vardır. Fakat bunun dışında Ezallion çok daha uzun, iri ve vücudu bir elfin derisinden çok bir behemothun derisine benzer özelliktedir. Başından yukarıya doğru yükselen iki büyük boynuz, kedilerinkine benzer dikey göz bebekleri ile parlak gözleri, sırtından yükselen iki geniş kanat ve elbetteki uzun kuyruğu ile Ezallion, bir elfin düşünce yeteneğine ve duygularına sahip olmasının yanı sıra bir behemothun içgüdülerini de barındırmaktadır. Behemothların hepsini kontrol edebilecek kadar güçlü olan Ezallion, sahip olduğu içgüdüler ve duygularla birlikte kısa sürede Ingrediá'nın göz bebeği haline gelmiştir.

  Ezallion ve behemothlar, Ingred ormanını ve içindeki düzeni uzun yıllar korumuştur. Fakat orman, tarihinde gördüğü en sert kışın etkisine girdiğinde ve Ingrediá ortadan kaybolduğunda her şey değişmeye başlamıştır. Behemothlar ve Ezallion en şiddetli fırtınaların dahi kendilerini etkilemeyeceği bir şekilde yaratılmış olsalar da bu, ormanda yaşayan diğer türler için geçerli değildir. Tanrıçalarının, evini hiç kimsenin bilmediği bir sebeple terk etmesinden sonra Ezallion ve behemothlar savaşamayacakları bir düşmanla karşı karşıya kalmışlardır artık; soğuk.

  Ingrediá ortadan kaybolmuş olsa da kışın beraberinde getirdiği vahşi hayvanlar ve düşmanca tavır içeren her türlü yaratık Ezallion ve behemothlar tarafından savuşturuldu. Orman ise hiç bitmeyecek gibi görünen kışın etkisiyle yavaş yavaş ölüyordu. Bazı yaşam formlarının soyu tükendi, bazıları ormandan uzaklaşmaya çalıştı fakat Ingrediá'nın sıcaklığıyla oluşturduğu yuvadan çıktıkları anda saf soğuk ile karşılaşarak dondular. Ormanda kalmayı seçenler ise yavaş yavaş ölmekteydi, ta ki yıllar sonra bir gün yaprakların arasından yeniden güneş ışığı sızmaya başlayıncaya kadar.

  Kış bittiğinde Ingred ormanı eskiden olduğu gibi değildi artık. Tanrıçalarından habersiz, yiyecek yemek dahi bulamayan orman halkının yarısından daha azı hayatta kalabilmişti. Baharın yeniden gelmesiyle her şeyin düzeleceğini umdu Ezallion, fakat tanrıçalarının bakımı ve gücü olmadan iyileşmeleri çok uzun sürüyordu. Ağaçların kırık dallarını dahi yeniden doğrultacak güce sahip olduğu günler geçmişti. Artık kurumuş yaprakların yenilenmesi bile aylar sürüyordu. Ezallion için her gün daha da zorlaştı, Ingrediá'nın gidişiyle ormandaki hayat onun sorumluluğundaydı artık. Behemothlar ve ormandaki diğer canlılar üzerindeki hakimiyeti mutlaktı, bunun yanında her dakika gördüğü hüzün ve içindeki boşluk hissi daha da büyüyerek olgunlaşmasını sağlıyordu; aynı zamanda zayıflamasını da.

  Ingred ormanı yavaş da olsa kendisini yeniledi, fakat asla eski günlerdeki neşesine ve düzenine geri kavuşamadı. Ezallion ormanın yeni lideriydi, bir tanrıçanın gücüne sahip değildi belki fakat sorumluluklarını yerine getirmeyi iyi biliyordu. Ne var ki orman yaşlanmaya devam ettikçe içinde yaşayan türler de azaldı. Kışlar eskisinden daha soğuk geçiyordu, bahar ayları ise sanki bir kaç gün görünüp gidiyor gibiydi. Orman nüfusu azalmaya devam etti, öyle ki artık bu tanrıçanın evinde korunması gereken neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Ezallion, tanrıçasına olan mutlak bağlılığına rağmen artık her şeyin değiştiğinin farkına vardı ve behemothları serbest bıraktı. Ingred ormanından çıkan behemothlar kışa uyum sağlamakta zorlanmadılar diğer canlıların aksine. Çevrelerine adapte oldular ve dört bir yana dağılarak çoğaldılar. Ezallion ise artık ölü sayılabilecek ormanda tek başına yaşadı uzun bir süre.

  Ingrediá'nın gücü gittiğinden beri yaşlandığını hissetmeye başlayan Ezallion uzun süre içindeki boşluk duygusunu dolduracak bir şey bulamadı. Ta ki bir gün ormanda tek başına dolaşan bir elf kızı görünceye kadar. Hayatında gördüğü ilk elfti bu. Nereden geldiğini bilmiyordu, aslında ne olduğunu bile tam olarak bilmiyordu, fakat içindeki bir his onunla arasında bir bağ olduğunu söylüyordu. Ezallion uzun süre izledi onu. Sonunda karşısına çıktığında ise elf sanki onu bekliyormuş gibi gülümsemişti kendisine.

  Elf kızın adı Nîa idi. Sapsarı saçları yerlerde sürünecek kadar uzundu. Hangi ırktan olduğunu ve nereden geldiğini hiç söylemedi Ezallion'a, fakat bir daha o ormandan da hiç ayrılmadı. Ezallion da içindeki boşluk duygusunu dolduran bu elf kızını yanından hiç ayrımadı, ömrünün sonuna kadar.

  Zolánlar Ezallion ile Nîa'nın çocuklarıdır. Ezallion'a ve Nîa'ya benzeyen özellikler taşırlar fakat Ezallion gibi kanatları veya kuyrukları, ya da Nîa gibi sivri kulakları yoktur. Zolánlar özgün bir ırktır ve Ingred ormanından dışarıya çıktıklarında tüm tarihlerini ve anılarını o ormanda bırakmışlardır. Zolánlar için kendilerine ait bir tarih yoktur. Yalnızca doğuştan gelen içgüdüleri ile kayıtsız şartsız inandıkları fakat tapınma gereği duymadıkları tanrıçaları Ingrediá vardır.

19
Sinema / Soul Men
« : 04 Mayıs 2011, 17:54:44 »
Soul Men
Tür: Dram, Komedi, Müzikal

Süre: 1:40
Gösterim Tarihi: 7 Kasım 2008
Yönetmen: Malcolm L. Dee
Oyuncular: Samuel L. Jackson, Bernie Mac, Jennifer Coolidge, Mike Epps, Sean Hayes, Ken Davitian, Isaac Hayes, Sharon Leal, Adam Herschman, Fatso-Fasano, Jackie Long, John Legend, P.J. Byrne, Sara Erikson, Vanessa del Rio
Senaryo: Robert Ramsey, Matthew Stone
Yapımcı: David T. Friendly, Steve Greener, Charles Castaldi
Müzik: Stanley Clarke
IMDB Puanı: 6.4/10[*]peh[/*]

Konu: 20 yıldır konuşmayan iki soul müzik efsanesi Louis ve Floyd, yakın zamanda ölen baş şarkıcılarına hitafen efsanevi Apollo Tiyatrosu'nda konser vermek için yola çıkarlar. Floyd'un kızı olduğuna inanılan genç güzel bir kadın da bu şovda onlara katılacaktır. Gönülsüz olarak yapılan bu birleşme sonucunda, ayrı geçen yirmi yılın üstesinden gelmek ve konsere gitmek için önlerinde beş günleri vardır.

Kişisel Görüşüm: Oldukça eğlenceli bir film. Soul tarz olarak öyle sık sık dinlediğim bir tarz olmasa da film içerisinde bu türü yavaş yavaş sevebiliyorsunuz. Oyunculuk oldukça iyi, konu biraz sıradan görünse de güzel işlenmiş ve müzikler... Ah müzikler.

Hoş film.

Fragman: Buradan

20
Sinema / The Sunset Limited
« : 03 Mayıs 2011, 18:26:51 »
The Sunset Limited
Tür: Dram

Süre: 1:31
Gösterim Tarihi: 12 Şubat 2011
Yönetmen: Tommy Lee Jones
Oyuncular: Samuel L. Jackson, Tommy Lee Jones
Senaryo: Cormac Mccarthy
Yapımcı: Tommy Lee Jones, Barbara A. Hall, Wesley Oliver
Görüntü Yönetmeni: Paul Elliott
Müzik: Marco Beltrami
IMDB Puanı: 7.6/10

Konu: Siyahi ve dindar bir adam, beyaz ve ateist bir profesörü intihardan kurtarır. Film boyunca bir apartman dairesinde iki zıt görüşlü kişinin, siyahın(Samuel L. Jackson) ve beyazın(Tommy Lee Jones) tanrının varlığı-yokluğu ve hayata bakış açıları konusundaki tartışmasını izliyoruz.

Kişisel görüşüm: Uyku tutmayınca ''Ne çıkarsa izlerim mantığı'' ile 'zap'larken karşıma Samuel L. Jackson'un çıkması ile kumandayı bir kenara bıraktım. Filmin tamamı bir apartman dairesinde ve iki kişi arasında geçmesine rağmen; konuşmalardaki derinlik, konudaki gerçeklik payı, oyuncuların duygularını veriş biçimleri, kamera açıları ve iki tarafın da kendi görüşünü müthiş savunması filmden bir an olsun sıkılmanıza fırsat vermiyor. Rol yapma yetenekleri zaten tartışılmaz olan iki oyuncunun, günümüzde en çok tartışma yaratan konulardan biri olan inanç konusundaki kaliteli tartışması. Filmin hoşuma giden yanı ise siyahın Hristiyanlık üzerinden konuşuyor olmasına rağmen evrensellikten ödün vermemesi, beyazın aynı şekilde benzer düşüncedeki tüm insanları temsil ediyor gibi tartışması. Filmdeki denge oldukça iyi tutturulmuş. Ayrıca iki tarafın da birbirine üstünlük sağlamaması filmin amacını gayet anlaşılır kılıyor. Konuşmalar sırasında bir çok yerde durup düşünüyor, sözün haklılığına kanâat getiriyorsunuz fakat karşı görüş hiç bir zaman bir öncekinden daha silik olmuyor.

Felsefeden hoşlanıyor ve farklı fikirleri kabul edebiliyorsanız izlemenizi tavsiye ederim.

Fragman: Buradan

21
Kurgu İskelesi / Anstabil Angina
« : 03 Mayıs 2011, 00:04:46 »

  Pembe dudaklar üzerlerinden geçen yumuşak maddenin rengi olan vişne kırmızısına boyandığında hacimleri de büyüdü. Aynanın üzerindeki gösterişli beyaz makyaj lambasının ışığı yeni sürülmüş rujun üzerinden yansıdı. Kadın elindeki ruju dikkatlice kapatıp masanın üzerine koydu ve kuzgun karası saçlarını eli ile hafifçe dokunarak düzeltti. Aynada kendi görüntüsüne bakarken başını hafifçe sağa sola çeviriyor, bazen aynaya yaklaşıp bazen uzaklaşıyordu. Mükemmel görünmesi için eksik olanın ne olduğuna karar verinceye dek masanın üzerinde bulunan makyaj malzemelerine bir bir baktı. Sonunda daha dolgun kirpiklerin işini göreceğine kanaat getirerek elini siyah kaplı bir rimele uzatmıştı ki arkasından duyduğu sesle irkildi.

  ''Yüzünle biraz daha oynarsan eski haline asla döndüremeyeceksin.''

  Kadın, aynadan odanın öteki ucundaki kırmızı koltukta oturan takım elbiseli adama pis bir bakış attı. Duymamazlıktan gelerek rimeline uzandığında adamın kafasını iki yana sallayarak ayağa kalktığı çarptı gözüne. Kanepeden kalktı, büyükçe bir içki masasının üzerindeki yarısı dolu bardağı kafasına dikerek bitirdi ve makyaj masasının yanına gelerek kadının çıplak omuzuna koydu elini. Aynadan kendisine aldırış etmeden makyajına devam eden kadını izledi bir süre, sonunda kadının eli ritmik bir şekilde yukarı aşağı hareket etmeyi kesip göz bebekleri ona döndüğünde gülümsedi.

  ''Ne?''

  Adam halâ gülümsemeye devam ederek elini kadının omzundan çekti ve aynaya yaklaşarak gevşemiş olan kravatını sıkıp eliyle dağınık saçlarını düzeltti.

  ''Yarım saat içinde başlıyoruz. O zamana kadar işin bitmiş olsun.''

  Eğilerek halâ rimelini kullanmakta olan kadının yanağından öptü ve odadan çıkmadan önce sandalyenin arkasında asılı duran ceketini alıp sırtına geçirdi. Kadın adamın gidişini aynadan izlerken yüzündeki anlaşılmaz ifadeyi değiştirmedi. Kapı kapanıp odada yalnız kaldığında ise bakışları bir süre kendi üzerinde kilitlendi. Bu kez bakışlarında kuşku vardı.

  Adam uzun altın sarısı renge boyanmış duvarların arasından geçerek geniş bir merdivenden hızlıca indi ve içinde bulunduğu otelin lobisine vardı. Büyük döner kapılardan çıkmadan önce danışmada duran görevliye eliyle selam verdi, görevli ise yerinden kıpırdamadan kafasını salladı karşılık olarak. Otelden çıkıp beyaz renkli Porsche'una binerken danışmada artık sarı saçlı bir kadın vardı.

  Beyaz Porsche, yolları taş döşeli sokaklarda fazla hız yapmadan ilerledi. Buna rağmen çoğunluğu iki katlı olan eski tip binalarla çevrili dar yollardan geçerek büyük beyaz bir klinik binasının önüne gelmesi yalnızca birkaç dakika sürdü. Batmakta olan güneşin kendisini rahatsız etmesini istemeyen adam arabasına binerken takmış olduğu güneş gözlüklerini binaya girerken de çıkarmadı.

  Kliniğin girişi oval bir masa arkasında duran beyaz önlüklü bir görevlinin dışında bekleme sandalyeleri ve üzerlerinde oturan hastalar ile doluydu. İçeri girdiğinde görevli halinden bıkmış bir şekilde önündeki bilgisayarda bir şeyler düzenlemekle meşguldü. Aldırış etmedi, duraksamadan odanın sağ tarafında bulunan merdivenlere yöneldi. İkinci kata vardığında masanın arkasındaki görevli oraya çıkan birini görüp görmediği konusunda kendisiyle çelişiyordu. Adam merdivenlerden çıkabildiği kadar yukarıya çıktı ve sonunda önüne gri kaplı tek bir kapı geldi. Kapıyı iki kez tıklattı ve cevap beklemeden kulpu çevirerek odaya girdi.

  Girdiği oda bir çeşit muaynehaneye benziyordu. Bulunduğu yerin solunda kalan iki geniş pencereden giren güneş ışığı odanın bir duvarına yaslı duran hasta yatağının ve karşı duvarındaki büyük kanepenin üzerine vuruyordu. İçerisi havasızdı, ışık içeride gezinen tozları gözler önüne seriyordu. Kapı duvarın tam ortasında duruyordu, dolayısıyla o da öyle. Odanın öbür kısmında ise büyük ahşap bir masa ve önünde iki koltuk vardı. Masanın üzerindeki gösterişli bir camın eğik yüzeyinde 'Dr. Grindheals' yazıyordu. Fakat masanın arkasında veya odanın içindeki herhangi bir yerde görünen kimse yoktu. Adam rahat bir şekilde pencerelerden birinin yanına gelerek yarı yarıya çekilmiş olan jaluzinin ipini çekti ve camı sonuna kadar açtı. Sıcak, nemli hava odanın içine hemen dolmasa da içerideki ilaç kokusu ve havasız ortam biraz dağılmıştı. Arkasını döndü, ceketini çıkararak kapının yanındaki portmantoya astı ve kanepeye rahat bir şekilde oturarak bacak bacak üstüne attı.

  Kısa bir süre sonra odanın kapısı yeniden açıldı ve içeriye beyaz önlüklü, saçları yer yer dökülmüş, kırışık yüz hatlarına sahip olan şişman bir adam girdi. Elinin tersi ile alnındaki teri silerken portmantodaki ceketi görünce bir an duraksadı, kafasını çevirip kanepede oturmuş kendisine bakan adamı görünce bir anda olduğu yerde sıçradı.

  ''Tanrı aşkına William! İnsan bir haber verir geleceğini!''

  ''Sakin ol doktor. Randevumuz vardı, unuttun mu?''

  ''Randevumuz yarın saat 11de idi. Ayrıca saate bakarsan bugünlük mesaimin bittiğini de göreceksin.''

  William bacağını indirerek oturuşunu düzeltti ve kravatını çözerek gömleğinin düğmelerini açmaya başladı.

  ''Fazla vaktini almaz Grindheals, acelem var.''

  Doktor olduğu yerde dikilmiş tereddüt içinde bakarken, William gömleğinin son düğmesini de çözdü ve göğsünü açtı. Göğsünün sol tarafında bir kitap büyüklüğünde metal bir kaplama göründü. Sanki vücudunun küçük bir kısmı metalmiş gibi, bu plaka vücuduna kusursuz bir şekilde yerleşmişti. Kalbinin bulunduğu yerin hemen üzerinde bulunan bu gri metalin üzeri başta pürüzsüz görünse de üzerinde küçük bir çıkıntı, bir açma kapama uzantısı bulunuyordu. William ifadesiz bakışlarını doktorun üzerine çevirerek bekledi. Şişman adam bir süre olduğu yerde dikildikten sonra kendi kendine küfürler ederek çalışma masasının arkasına geçti ve odanın köşesinde bulunan beyaz dolabın alt kısmını açarken sinirli bir şekilde sordu:

  ''Modeli neydi onun?''

  ''T-59''

  Doktor kısa bir süre dolabını kurcaladıktan sonra elinde küçük bir dikdörtgen kutu ile ayağa kalktı. Kanepede yarı çıplak kendisini bekleyen William'a döndü ve elindeki metalik kutuyu ona doğru fırlattı.

  ''Mesaim doldu. Başka hastaya bakamam. Sana daha fazla yardım edemem.''

  William kutuyu rahatça yakaladı ve ifadesiz bakışlarla doktoru süzdü bir süre. Dudağı hafifçe kıvrıldı, ayağa kalkıp gömleğinin önünü ilikledi yeniden. Kravatını boynuna öylesine geçirip ceketini giydiğinde doktor hala olduğu yerde duruyor, sinirli bir ifadeyle onun çıkışını bekliyordu. William sonunda ceketini üzerine geçirip elinde almak için geldiği şeyle odadan çıktığında, doktor kendisini bağlayan ipler çözülmüş gibi silkinip sesli bir küfür daha savurdu ve kendini yorgun bir şekilde koltuğuna bıraktı. Tombul parmaklarıyla yorgunluktan kapanmak üzere olan göz kapaklarını ovuştururken kapının açılma sesini duyunca birden yerinde doğruldu ve sinirli bir şekilde bağırdı.

  ''Tanrı aşkına mesaim bitti!''

  Fakat içeriye giren kişinin William olduğunu görünce yüzündeki sinir yerini şaşkınlığa, bir saniye sonra ise korkuya bıraktı. William içeriye tam olarak girmedi, yalnızca kapının ardından vücudunun bir kısmı göründü.

  ''Sadece teşekkür etmek istemiştim doktor.''

  Beyaz renkli Porsche kliniğin önünden ayrıldığı sırada binanın üçüncü katından bir çığlık sesi duyuldu.

 
-----

  William otel odasından içeri girdiğinde kadının hala makyaj masasının önünde oturduğunu gördü. Fakat makyajını bitirmiş gibi görünüyordu. Üzerine vücut hatlarını olduğu gibi açığa çıkaran dar, askısız, kıpkırmızı bir elbise giymişti ve aynı renk topuklu ayakkabıları hemen yanında duruyordu. Siyah saçları dalgalanarak sırtına iniyor, aynı renk küpeleriyle müthiş bir uyum sağlıyordu. William bir süre kapının önünde durarak kadını süzdü, o da aynadan kendisine bakıyordu her zamanki ifadesiz yüzüyle.

  ''İşini bitirdin mi?'' diye sordu kadın soğuk bir sesle. Bir yandan da masanın üzerindeki siyah çantasına uzandı. Fakat adamın elindeki metalik kutuyu görünce duraksadı.

  ''Sayılır.'' diye cevaplayarak kırmızı kanepeye oturdu William. Bir kez daha gömleğinin düğmelerini açmaya başladığında kadın oturduğu yerden kalkarak yanına geldi. William elindeki kutuyu kadına uzattı ve kanepede geriye yaslandı göğsünü açarak.

  ''Kırmızı kabloyu çektikten sonra fazla oyalanmamaya çalış.''

  Kadın dikkatli bir şekilde kutuyu adamın elinden aldı ve ağır hareketlerle ona doğru eğilerek göğsündeki metal kısma dokundu. Vücudunun geri kalanının aksine bu kısım soğuktu. Metaldeki çıkıntıyı hafifçe çekti, gri kapak yukarıya doğru kalktı. Fazla derin olmayan bir kutu gibiydi bu plaka. Göğsünden aşağıya yaklaşık 4-5 santim kadar inen bir kutu şeklindeydi ve içinde çeşitli kablolar ile şu an elinde tuttuğunun benzeri bir kutunun dışında pek bir şey yoktu. Kutuya bağlanan kabloların arasından diğerlerinden daha kalın ve kırmızı olanını seçti, tam elini oraya doğru götürüyordu ki William'ın eli bileğinden tutarak onu engelledi. Bir an vücudu titredi kadının, kafasını kaldırarak adama baktı. William'ın bakışları sertti. Bir süre bu şekilde durdular, sanki birbirlerini bakışlarıyla tartıyor gibi. Kadın yüz ifadesini değiştirmedi, hareket etmedi ve gözlerini kaçırmadan sabırla bekledi. Sessizlik içinde geçen bir kaç saniyenin ardından bileğini kavrayan el gevşedi ve William kafasını çevirerek geriye yaslandı.

  ''Acele et.''

  Kadın kırmızı kabloyu çekmeden önce adamın göremeyeceği kadar belirsiz bir şekilde gülümsedi. Kabloyu dibinden tuttu ve hızlıca yerinden çekti. Adamın kalp atışları bir anda durdu kablonun çekilmesiyle, hafifçe kalkıp inen göğsü sabitlendi. Kadın küçük metal kutuyu çıkardı yerinden, fakat elindekini ötekinin yerine takmadı ve gri kapağı içi boş bir şekilde tekrar kapattı. William hareket edemez bir haldeydi fakat kadın yerinde doğrulup da onun yüzüne son bir kez baktığında gözlerinin şaşkınlık ve korku ile sonuna kadar açılmış olduğunu gördü.

  Kadın, elinde iki metal kutu ile banyoya girdi. Elindekileri küvette mavi üniforması ile iki büklüm olmuş bir şekilde yatan resepsiyon görevlisinin üzerine fırlattı ve içeriye dönerek cansız bir şekilde yatan adamın vücudunu da banyoya sürükledi. Sonunda banyonun kapısını kapattı ve makyaj masasına geri dönerek son kez görünüşünü kontrol etti. Alnından damlayan bir damla teri silerken çantasının yarısını kaplayan tabancasını da kontrol etti ve ayakkabılarını ayağına geçirerek odadan çıktı.

22
Yıkım - Enkazlarda Yaşamak / Hank O'Sullivan
« : 12 Nisan 2011, 00:11:10 »

Hank O'Sullivan

Millet: İrlandalı          
Envanter
Yelek - Süeter - Mont - Kalın botlar


Oyuncu: Canina

Yaş: 38

Fiziksel Görünüş: Turuncu saçlar, çillerle kaplı çirkin bir yüz. Kahverengi gözler. Sağ omzunun arkasında kendi dahil kimsenin bilmediği bir sembolün dövmesi var. Sol karın boşluğunda eski bir kavgasında aldığı yedi santimetrelik bir bıçak yarası. Sol kolunda ise şarapnel saplanması sonucu oluşan uzunca iki yara var. Ayrıca göğsünde iki kurşun yarası.

Zihinsel Kimlik: Özgürlüğüne düşkün. Hiçbir şeye bağlanmayı sevmeyen.

Meslek: IRA askeri. Sigortalı bir işi olmadı asla.


Durum Göstergesi

Açlık: - saat uygun
Susuzluk: - saat uygun
Yorgunluk:
Hastalık:
Özel Durum I:
Özel Durum II:
Moral: Kötü
Yoldaş:

23
Yıkım - Enkazlarda Yaşamak / Yeşil Bölge [RP Dışı]
« : 22 Mart 2011, 17:27:23 »

Böyle bir konu açmayı unutmuşuz. RP dışı muhabbetiniz olsun, sorunuz olsun, vesaireniz olsun burada konuşabilirsiniz.

24

John Lloyd & John Mitchins yapımı, Cahillikler Kitabı ekibinden yeni bir aforizma kitabı. Afili Lügat.

Tarih boyunca konuşulmuş, söylenmiş ve yazılmış en yerinde sözlerin bir araya toplandığı bir derleme.

''Kantinde havyar keşfetmek gibi bir şey.'' GUARDIAN

Kitabın arka kapağı içerikle ilgili pek çok şey söylüyor zaten.

Alıntı
''Ödüller hakkında bilinmesi gereken tek şey, Mozart'ın onlardan hiç kazanmamış olduğudur.'' Henry Mitchell

''Savaş, Tanrı'nın Amerikalılara coğrafyayı öğretme şeklidir.'' Ambrose Bierce

''Bu ülkeyi nasıl yöneteceğini bilen herkesin taksi sürme ve saç kesmekle meşgul olması ne büyük talihsizlik.'' George Burns

''Işık sesten hızlı yol alır. Bazı insanların konuşana dek parlak görünmelerinin nedeni bu mu acaba?'' Steven Wright

''Belki de bu dünya başka bir gezegenin cehennemidir.'' Aldous Huxley

''Coğu erkek başarısını ilk karısına, ikinci karısını ise başarısına borçludur.'' Jim Backus

''Kimileri bilgi nehrinden kana kana içer, kimileri ise yalnızca ağzını çalkalar.'' Woody Allen

''Elinizi sıcak bir sobanın üstünde bir dakika tutsanız, size bir saat gibi gelir. Güzel bir kızın yanında bir saat otursanız, bir dakika gibi gelir. İşte görelilik budur.''

Albert Einstein

''Kocamın görelilik teorisini anlamıyorum ama kocamı tanıyorum ve sözüne güvenilir biri olduğunu biliyorum.'' Elsa Einstein

''Arka kapağı bu satıra kadar okunmuş kitap, sıcak bir yuvayı hak ediyordur belki de''

Kişisel yorum: Arada bir açıp rastgele bir sayfadan rastgele bir söz okuyarak kendinizi iyi veya aptal hissetmenizi sağlayan bir derleme. Araştırsanız belki de bulmanızın mümkün olmayacağı hayat felseferlinden, tarihin büyük laf sokmalarına kadar pek çok şeyi barındırıyor. Kesinlikle ufuk açıcı bir kitap.


25
Düşler Limanı / Evsiz
« : 20 Mart 2011, 22:30:55 »

  Dağınık siyah saçlarını arasına parmaklarını geçirerek düzeltmeye çalıştı. Birkaç kez elini tarak gibi kullanmayı denedi fakat saçları dağınık kalmakta ısrar ediyordu. Tırnaklarını her seferinde başına biraz daha batırdı çekerken, her seferinde biraz daha canı acıdı. En sonunda elleri sabit bir şeklide kilitlendi başının iki yanına. Saçları düzelmiyordu. Çöktü bulunduğu yere; rüzgardan korunmak için sığındığı otobüs durağına yasladı sırtını. Kafasını kaldırıp girebileceği bir yer bakması gerektiğini biliyordu, fakat kaldırmadı başını. Yere baktı ellerini iki yandan bastırarak. Beton zemin ılık yaz akşamında iki damla ile ıslandı.

  Bir süre kaldı öylece. Ne biri geçti önünden ''İyi misin?'' diye soracak, ne kimse gördü onu ''Zavallı bir kız işte'' diyerek umursamadan geçecek. Başını hafifçe çevirdi yana, kıpkırmızı olmuş burnunu üzerindeki sarı tişörte dayadı. Kötü kokuyordu üzerindeki kıyafetler, gerçek bir evsiz gibi. Saçları yağlanmıştı ve düzelmeyi reddediyordu, gerçek bir evsizinki gibi. Kalacak bir yeri yoktu, hiçbir evsizin olmadığı gibi. Burnunu çekerek kafasını kaldırdı, kendine acımak ona bir şey kazandırmıyordu. Ayağa kalkıp yiyecek bir şeyler bulmalıydı, iki gündür adam gibi bir şey yiyemiyordu ve midesi gerçekten büzüşmüş gibi hissediyordu.

  Zayıf bacaklarının üzerinde yavaşça doğruldu oturduğu yerde, kot pantolonunu sildi elinin tersiyle. Eski bir alışkanlıktı aslında, ne kadar silse de üzerindeki kir çıkmayacaktı ve bundan başka pantolonu da yoktu. Gene de gerçek bir evsiz olduğunu düşünmek istemiyordu, öyle görünmek istemiyordu. Boş yola çıktı ve çevreye bakındı nereye gideceğine karar vermek için. Ne var ki güçten düşmüş mantık yeteneği sinir bozucu bir haberci gibi, hiçbir yeri bilmediğini ve nereye giderse gitsin değişen bir şey olmayacağını hatırlattı ona. Yumruklarını sıktı sokağın ortasında dikilirken, derin bir nefes verdi kendine gelmek için. Kendisine en aydınlık görünen sokağa doğru bir adım attı ve gerisi kendiliğinden geldi. Gene yoldaydı, gene yürüyordu, gene gideceği hiçbir yeri yoktu.

26
Yıkım - Enkazlarda Yaşamak / Kasasagi Ao
« : 19 Mart 2011, 22:57:43 »

Kasasagi Ao

Millet: Japon
Envanter
90$ para
Kot pantolon - Beyaz tişört
Colt M403 [Bombaatar - Fener - Lazer ekli][90 mermi]
Cep çakısı [Küçük tornavida, bıçak, tribüşon]
Ucuna çivi tutturulmuş yarım metre zincir
Gaz maskesi
Telsiz


Oyuncu: Dúrgonath

Yaş: 23

Fiziksel Görünüş:
Spoiler: Göster

Sol elinde dört parmak var, ve tırnakları pençe haline gelmiş. Bunun dışında normal sayılır.

Zihinsel Kimlik: Kronik depresif

Meslek: Torbacı


Durum Göstergesi

Açlık: 7 saat uygun
Susuzluk: 4 saat uygun
Yorgunluk: Yorgunluktan bayılmaya 22 saat
Hastalık:
Kalıcı Hastalık Durumu[*]Karaktere özel[/*]: Normal
Özel Durum I: Adrenalin artışı - Hareketlerde çeviklik [5 dakika]
Özel Durum II:
Moral: Kötü
Yoldaş: Min Sung

27
Yıkım - Enkazlarda Yaşamak / Adelberd Otylia
« : 19 Mart 2011, 22:53:52 »

Adelberd Otylia

Millet: Alman
Envanter
640€ para.
Kumaş pantolon - Gömlek - Ceket - Gözlük
Nokia 4456 Cep telefonu
Çakmak
1 paket Empoiss Sigara [12 dal]


Oyuncu: ChameLeon

Yaş: 28

Fiziksel Görünüş: Gözlüklü , sarışın , uzun saçlı ,zeki görünümlü sol ayağı aksayan orta düzeyde bir vücuda sahip bir insan.

Zihinsel Kimlik: Geçmişinde terör örgütleriyle çalışmış gerillalar ve terör örgütüne çalışan kişilerle iyi ilşkiler kurmuştur.Mesleğinin verdiği kazanımlar sayesinde terör örgütüne büyük faydalar sağlamıştır.

Meslek: Eski Doktor


Durum Göstergesi

Açlık:
Susuzluk:
Yorgunluk:
Hastalık:
Özel Durum I:
Özel Durum II:
Moral:
Yoldaş:

28
Yıkım - Enkazlarda Yaşamak / Timur Morisu
« : 19 Mart 2011, 01:19:33 »

Timur Morisu

Millet: Moğol
Envanter
Kot pantolon - Ceket


Oyuncu: LegalMc

Yaş: 29

Fiziksel Görünüş: Moğol olmasından dolayı çekik gözlü ama bu gözlerinin elasının görünmesini engellemiyor. Boyu 1.82, kilosu orta. Sakalı simsiyah ve gür, aynı saçları gibi. Ama saçları kıvırcık -uçları kıvrılıyor-. Bacakları gövdesine oranla biraz daha uzun.

Zihinsel Kimlik: Cani

Meslek: Kiralık katil / Çiftçi


Durum Göstergesi

Açlık: Uygun
Susuzluk: Uygun
Yorgunluk: Uygun
Hastalık:
Özel Durum I:
Özel Durum II:
Moral: Çok kötü
Yoldaş:

29
Yıkım - Enkazlarda Yaşamak / Leonardo Marco Segreto
« : 18 Mart 2011, 20:37:53 »

Leonardo Marco Segreto

Millet: İtalyan
Envanter
150 € para
Kalın siyah palto
Şapka
Casio kol saati
Glim S60 Pistol ve susturucu [28 mermi]
Kendi dairenin anahtarı
Üzerinde müşterinin telefon numarası yazan not kağıdı
Samsung SL280 cep telefonu
2 farklı anahtar
Cesetten alınan not kağıtları


Oyuncu: Vega

Yaş: 24

Fiziksel Görünüş: Sarışın, kehribar gözlü. Yapısı zayıf, zarif. Ama biraz kol kası var. Orta boylu. Sırtında radyasyon(?)dan kalma yara izleri var. Traşlı. Yakışıklı.
Zihinsel Kimlik: Narsist

Meslek: Ajan


Durum Göstergesi

Açlık: Uygun
Susuzluk: Uygun
Yorgunluk: Uygun
Hastalık:
Özel Durum I:
Özel Durum II:
Moral: İyi
Yoldaş:

30

Yuriy Stepan

Millet: Rus          
Envanter
Koluna sarılmış sargı bezi


Oyuncu: Marius

Yaş: 20

Fiziksel Görünüş: 1.75 boyunda, 60 kilo. Bir türlü indiremediği dimdik ve biraz uzun siyah saçlara sahip. Yüzü, onu görenlerin deyimiyle; Tanrı onu oluştururken işini yarım bırakmışçasına şekilsiz. Uzun kulaklar, sivri bir çene.

Zihinsel Kimlik: Çift kişilikli

Meslek: Hırsız


Durum Göstergesi

Açlık: 2 saat uygun
Susuzluk: 2 saat uygun
Yorgunluk: Yorgunluktan bayılmaya 28 saat
Hastalık:
Özel Durum I:
Özel Durum II:
Moral: Çok iyi
Yoldaş: Oleg

Sayfa: 1 [2] 3 4