48
« : 17 Mayıs 2015, 09:51:26 »
Kitabın tam olarak kendisiyle değil de bize göstermeye çalıştığı dünyayla ilgili kafama takılan çok şey var. Cinsiyet ayrımının olmadığı bir dünyadan bahsediyoruz, Bülent Bey çok güzel noktalara değinmiş bu konuda. Savaşın olmaması, anne baba kavramının olmaması, ben'in biz'e dönüşmesi için bir sebep olmaması gibi. Fakat baktığımızda Kış gezegenindeki insanların yaşantısı bizimkinden ne kadar farklı? Ya da şöyle sorayım; Kış gezegenindeki insanların yaşantısı bizimkinden yeterince farklı mı?
Pekala, savaş yok diyelim. Savaşı tetikleyecek bir ayrım yok deniyor. Peki bizim, insanoğlunun tarihi boyunca savaşa ayırdığı güç, zaman ve düşünce Kış'ta ne şekilde ortaya çıkıyor? Sanat olarak mı? Bilim olarak mı? Felsefe mi? Savaşa gerek olmayacak kadar ayrımın ortadan kalktığı bir sistemde bu 'ırksal birliktelik' o saf insanlara ne sağlıyor? Negatif etkileri engellemesi anlaşılır, savaşın yıkımı, ayrımcılığın gereksiz ve mantıksız getirileriyle cebelleşmek zorunda değiller. Ama bir şeyleri engellemesinin yanı sıra, engellediği şeylerin yapılacağı zamanda bu insanlar neyle uğraşıyor?
Savaşın olmadığı bir toplumun çok daha hızlı ilerlemesi gerekmez mi? Cinsiyet ayrımı yokken, kadın erkek arasındaki sürtüşme ve değişiklikler yokken, insanların cinsellik güdüsü tabiri caizse hayvanlarınki ile aynı seviyeye indirilmişken (hormonal denge bakımından) insanlar bu bireysel zihin özgürlüğünü ne için kullanıyorlar? Benim düşüncem sanatın, teknolojinin, felsefenin, matematiğin vs. çok daha gelişmiş olması gerektiği yönünde. Kendi dünyamız üzerinden düşünürsek, birbirimizle savaştığımız yüzlerce, binlerce yılın yakıp yıkmaya değil de 'yapmaya' yönelik geçirilmiş olması bizi şu an olduğumuzdan çok daha ileri hale getirirdi diye düşünüyorum. Kış'ta bu durum neden yok?
Anne baba kavramlarının olmaması da aile kavramını yok etmiyor mu aslında? Aile kavramı biraz geniş düşündüğümüzde insanların birbirlerine olan zaruri bağlarının da ilki değil midir? Bizler doğduğumuz ilk andan itibaren adeta 'koruyucularımızla, bakıcılarımızla' dünyaya geliyor ve dünyanın işleyişini bu koruma, bakım altında görüyoruz. Bu korumanın, bakımın getirdiği zorunlu ilişki hayatımızın başlangıcından bitişine kadar bizimle olan bir şey. İstesek de istemesek de ebeveynlerimizin bizim için ayrı bir yeri var, olmak zorunda. Annesini ya da babasını hiç tanımamış bir insanın bile çevresinden gördükleri sebebiyle bu konuda belli bir duygu birikimi olur. Fakat burada bu bağı tamamen koparmaktan, yok etmekten bahsediyoruz. Bu insanın gelişimini tamamen farklı bir yöne çekmez mi aslında? Belli bağlardan uzak şekilde yetişmek ve hayata adım atmak, belki de kendisi için düşünmeye başlayana dek başka hiçbir insanla gerçekten somut bağlar kurmadan büyüyen bireyler mümkün Kış'ta. Bu insanların ne yönde gelişim göstermesini beklemeliyiz? İnsanlığa yararlı şekilde mi, sadece kendisi için çalışarak mı, insanlığa karşı nefret dolu ya da yıkıcı şekilde mi? Sadece kendisi için çalışan bir insanın içinde bulunduğu topluma ne kadar yararı vardır peki?
Bu da bizi bir sonraki düşünceye itiyor. Toplumdaki insanın rolünün ne olmasını istiyoruz? Bugün kendi dünyamıza baktığımızda öyle ya da böyle erkeğin ve kadının toplum içindeki rolünün pek çok açıdan farklı olduğunu görebiliriz. Birbirimize karşı olan davranışlarımız, bakışımız, düşüncelerimiz yönlendiriyor bu bakışı ama ortada daima bir fark var. Bu farkın olması doğal bir iş bölümünü de beraberinde getiriyor, belli bir düzenin oturmasını sağlıyor. Çarpık bir düzen; pek çok yönden geliştirilmesi, pek çok yönden değiştirilmesi gerekli belki ama bu bir düzen. Doğal bir ayrımın üzerine kurulmuş bir düzenle hareket ediyoruz aslında. Peki bu ayrımın olmadığı bir dünyadaki toplumun düzenini kurmak, sağlamak, insanların kendileri için olduğu kadar diğer insanlar için de bir şeyler yapmasını teşvik etmek daha zor olmaz mı? Kış gezegeninde bireyselliği bozan, kıran tek şey insanın bir diğer insana olan muhtaçlığı ve 'sevgi, iyilik, arkadaşlık' iç güdüsü mü? Eğer öyleyse bu açıklama beni tatmin etmiyor zira insanın içinde iyilik olduğu kadar kötülük de var ve bunun cinsiyetle hiçbir alakası olmadığını düşünüyorum.
Bu arada tartışmayı kitabın bize anlatmak istediklerini kendi aramızda konuşarak da biraz daha genişletebiliriz bence.