Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Madam Vio

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 24
46
Düşler Limanı / Ynt: Geveze
« : 17 Ağustos 2012, 21:06:32 »
Hayatımda hiç bir yazıya bu kadar nötr kalmamıştım. Sadece gevezenin geveze olmadığı konusunda iddialaşırken yaptığı uzun konuşma az çok bana bir yakınımı hatırlattı. Ona da gereksiz ve fazla konuştuğunu söylediğimde asıl benim az konuştuğumu söyler, ardına da bir ton laf daha eklerdi. Doğal bir yazı olmuş yani.

O değil de sen 'ki'leri hâlâ yanlış mı yazıyorsun?

47
Yalnız benim mesajımın, "Hikayelerinizi diğer forum üyelerine nasıl okutursunuz?"la uzaktan yakından alakası yoktu. Başlığı daha önce okumuştum, kendi yazdığımı da biliyorum; hayır alakası yok. Şayet hikayelerimi insanlara okutturacak alternatif bir yol bilseydim, heralde kendi hikayelerime uygulardım. Ben mesajımda yorumumla ilintili olarak puanlama konusunda gördüğüm bazı pürüzlerden bahsettim, taşınacaksa da "Evet aslında istek-şikayet konusu daha uygun olabilirdi." diye belirttim. Mesajımın şu an bulunduğu konuyla, içeriği öylesine kopuk ki buraya taşınmasındaki amacı çözebilmiş değilim.

Daha önce de müdahil olduğum tartışmalarda yaptığım gibi arabuluculuk olsun diyerek yaptım yorumumu. Yoksa taraflardan biri olmak gibi bir niyetim yoktu. Hala da yok. Bu yüzden kendi mesajımın silinmesini talep edeceğim. Bu başlık altına paylaşacağım bir yazı değil bu üzgünüm.

Çünkü bir daha okursanız, başlığın adı Hikayelerinizi diğer forum üyelerine nasıl okutursunuz // Eleştiri.

48
Tartışma Platformu / Ynt: Ve Tanrı Kadını Yarattı
« : 17 Ağustos 2012, 19:07:43 »
Spoiler: Göster
Fırtınakıran, sen yazına mükemmel demedin tabi ama yorumlar o yönde olduğu için; sanırım Raisor ona ithafen konuştu. Aslında ‘mükemmel’ kelimesini kullanan yorumculardan biri de benim. Tabi benim ‘mükemmel’im okumaktan zevk aldığımı gösteren bir ‘ünlem’di elbet. Çünkü yorumumda da belirttim, coşkusal hezeyana bağlı anlatım benim çok severek okuduğum bir tür. Raisor’ın yazıyı iddialı ve gösterişli bulması da doğaldır, çünkü yüzdeliğin o az kısmını oluşturan erkeklerden biri ancak böyle hissedebilir. Bence “Hayır erkeklerin geneli böyle hisseder!" diye durumu inkar etmek biraz yersiz, gerçekten öyle. Bunun yerine o %10’luk kısmından olduğunu kabul edelim.

Şimdi kıyaslamaya olayına gelecek olursak. İşin açığı ben de benzer yazılar yazdım ve çizdim. Aldığım yazar puanlamalarından bahsetmiyorum; sadece yorum gelmediği için bile gerçekten emin olamadım acaba tarzım mı okuyucuların beğenilerinin çok dışında kalıyor diye. Hatta birileri gelip de “Saçmalamışsın.” desin istedim. Yeter ki başkalarının ne düşündüğünü görebileyim. Ama hayır, başka yazılara bakınca görüyorum ki sorun tarzda değil. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, çekemediğim bir şey yok. Ve kesinlikle yazının güzel bulunmasına filan yorum yapmıyorum, eleştirmiyorum. Güzel tabi. Ama benzer yazılara aynı şeyin yapılmamış olması konusunda Raisor’a da katılmadan edemiyorum. KoyuBeyaz lafım sana değil, bahsettiklerim de kendi yazılarım değil. Şimdi baksam en az 3-4 tane aynı tarzda ancak hiçbir yorum ya da puan almamış yazı bulurum. Farkındaysanız bu Fırtınakıran’la alakalı bir şey de değil. Forumdaki üsluba karşı genel bir eleştiri.

Bir de puanlamalar yeterince ölçmüyor yazıları. Bir yazıyı 100 kişi beğeniyor 100 yazarlık puanı alıyor. Diğer yazıyı 50 nitelikli kişi çok çok beğeniyor 50 yazarlık puanı alıyor. Yazılardan hangisi iyi şimdi? Bunu önceden olsa söylemezdim de, puanlama sistemine daha fazla isim dâhil olunca söylemeye karar verdim.

Tekrardan belirtiyorum; bu yazı için konuşmuyorum şu an. Öyle anlaşılmasın. Yorumumun bu kısmı forumun geneliyle alakalı. Hatta bu kısmı istek-şikâyet bölümünde belirtseydim daha uygun olacaktı belki ama yeri gelmişken konuşayım.

Bazı noktalarda aşırı puan kullanıldığını hissediyorum. Mesela orta halli bir yazıya 5 puan verilmiş. Bu gayet yeterli. Ben olsam, dönüp yazıyı iyi bulduğum için tekrar puan vermem. Puanlama bir yazıyı kaç kişinin beğendiğinden ziyade, yazının ne kadar beğenildiğini ölçüyor olmalı. Atıyorum, onluk bir sistem gibi düşünmeliyiz. Adı üstünde, puanlama.

Konudan çok saptım ama ben bile objektiflikten çok uzak hareket ediyorum diye bitireyim lafımı. Bildiğiniz yazar takip ediyorum hatta, açıkça. Ha puanlama yetkisi olan biri olsaydım, o zaman sırf bu yüzden kuyuda köşede yazı kalmamasına dikkat ederdim. Ama varlar yani, varlar.


Diyecektim ama baya bir geç kaldım galiba.

49
Purgatorio / Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« : 17 Ağustos 2012, 15:01:41 »
Harrison kaptanın elini sıkıyor ve seni göstererek “Bu Borcha. Paketi teslim etmeme yardım edecek.” diyor. Kaptan elini uzattığında karşılık veriyor ve basitçe “Memnun oldum.” diyerek formalite konuşmaları es geçiyorsun. Bunun üzerine kaptan siyah naylon poşet içerisindeki paketi gösteriyor ancak kendi payına düşeni isteme konusunda acele etmemeye kararlı bir şekilde emaneti kontrol etmenizi bekliyor.

Harrison kolinin kenarını yırtarak içini görebileceği kadar küçük bir delik yaratıyor. Birkaç dakika sonra umutsuzca doğrularak “Paketi tamamen açın; orijinal olup olmadığını böyle anlayamam.” diyor.

Kaptan huzursuzlanıyor. “Ben sadece taşıma ve teslim işine dâhil oldum, gerçek olup olmadığı alıcıyı ya da satıcıyı ilgilendirir. Ama için rahat edecekse al şu maket bıçağını kontrol et bölmeden çıkmadan evvel. Acele et, askerler şüphelenmesin.”

Harrison başıyla kaptanı işaret ettiğinde elindeki maket bıçağı alıp koliyi boydan boya bölüyorsun. Paketi parçaladığınız için belki hem taşımakta hem de gizlemede daha fazla zorluk çekeceksiniz ama sen de biliyorsun ki bu patrona sahte bir malı teslim etmekten daha ‘göze alınabilir’ bir durum.

Poşeti sıyırıp, koliyi böldüğünde ve son olarak nesnenin sarılı olduğu kese kâğıdını yırttığında irkiliyorsun. Bu yalnızca sürrealist ressam ve heykeltıraşların “Hmmm…” edalarıyla anlamlandırabileceği türden modernist bir sanat eserine benziyor ilk bakışta. Tabi kaptan ve Harrison arasında gerçekleşen ‘orijinal olup olmama’ konuşmalarından dolayı biliyorsun ki dışındaki bu altın kaplama onu asıl değerli yapan şey. Duraksadığın o kısa anda nesnenin tamamen altından yapılma olabileceği ihtimali de geliyor aklına tabi. 32 kilo… 32 kilo altın. Yalnızca kaplamanın altın olması yetersiz olurdu evet.

Harrison yaklaşıyor ve emanete şöyle alıcı gözüyle bir kez daha bakıyor. “Umarım bu beklediğimiz tarihi eserdir. Kimse hayal kırıklığına uğrasın istemem. Çünkü gerçekten saf altına benziyor ama kaç yıllık olduğu konusunda şimdilik bir yorum yapmam imkânsıza yakın. Venedik zamanından denilmişti bize…”

“Dediğim gibi; o kadarını ben bilemem. Şimdi ödememi alayım.”

Harrison’ın bakışları onayı verdikten sonra cebine sıkıştırılmış zarfı kaptana uzatıyorsun. Kaptan parayı sayma işiyle meşgul olurken poşeti beraberce geminin dışına taşımaya başlıyorsunuz. Emanet oldukça ağır sayılsa da mürettebattan kimse sizinle ilgilenmediği için kolayca kendinizi limana atabiliyorsunuz. Buluşma noktasına doğru ilerlerken Harrison aniden duraksıyor.

“Borcha, dur bir dakika. Sen bu paketi al ve duvarın yanına park edilmiş arabayla beraber kaç. Ben patronu senaryolarımla oyalarım birkaç gün. Sonra seni bulurum ve bunu satıp parasını yeriz. Ha? Olur mu? Borcha şu poşetin içindeki eser kaç para ediyor haberin var mı? Sen bu işten kaç alacaksın ki sonuçta? Ama eseri satıp da kazanacağın deste deste paraları taşımak en az şu poşettekini taşımak kadar güç olacak onu söyleyeyim. Ondan sonra istersen dünyanın bir ucuna siktirirsin. Ben de öbür ucuna. Ne diyorsun?”

50
Çizgi / The Secret Symbol
« : 17 Ağustos 2012, 03:47:29 »
Evet, bunlar benim lise hazırlıkta yapmış olduğum çizimler. Bu sene çizim işlerine yeniden başlamayı düşündüğümden -eğer olur da bu yeteneğimi geliştirirsem aradaki farkı görebileyim diye- ara ara bu konu altına çizimlerimi paylaşabilirim. Kendileri çarpık, yamuk, antisimetrik kısacası ucubik olduklarından göz zevkine kıyamayacak olanlar şimdiden burayı terk etsin. Sonra bana yok efendim bunun şaftı kaymış yok efendim şunun bir gözü büyük diğeri küçük diyeceğim o bile değil çünkü diğer gözü çizmemişsin falan feşmekan diye gelmeyiniz.

Spoiler: Göster


Spoiler: Göster


Spoiler: Göster


Evet bu resimdeki elf 30 metreden aşağı düşmüş ve surat yassılaşırken dudak-burun arasında küçük bir etkileşim gerçekleşmiş.


Spoiler: Göster


Spoiler: Göster


Bunun da kafasını çizmeye korktum çaktırmayın.


Spoiler: Göster


Spoiler: Göster


İyi ki o ayakları oraya çizmemişim.


Spoiler: Göster


Hımmmm. Bu çizimi yamulmuyorsam lise 3. sınıfken, kalemim köreldikten sonra korkarak çizmiştim. Basit ama düzgün olmasına dikkat ederek çizmeye baya özen gösterdiğimi hatırlıyorum. Hatta resmi hevesle anneme gösterdiğimde suratının aldığı gerçekten körelmişsinvari ifade yüzünden komplekse girmiştim. Sağdaki "Nayır nolamaz!" duruşundaki kolsuz hatunu elden geçirip her şeye rağmen Purgatorio için kullanmayı düşünüyorum.

51
Purgatorio / Ynt: Purgatorio - Sohbet Sayfası // Loqui
« : 16 Ağustos 2012, 21:02:53 »
Tabi, buyrun buyrun. Karakter sizin, tepe tepe ku- oynatın. ^^

52
Eğlence & Mizah / Ynt: Üyelerle RÖPORTAJ!
« : 16 Ağustos 2012, 20:14:41 »
Totem yaptım ben anketten çıkan ilk isim Marius olacak; hatta sırasıyla kimlerle röportaj yapılacağını da yazabilirim sizlere.

53
Müzik / Ynt: Şu anda ne dinliyorsunuz?
« : 16 Ağustos 2012, 18:19:51 »
Takhisis Dance - Dargaard.

Hö? Dargaard mı? Helal.

Ben de: Marilyn Manson - No Reflection.

54
Genel Kültür / Ynt: Felsefe kulübü
« : 16 Ağustos 2012, 17:37:52 »
Spoiler: Göster
Zamanında sanat felsefesi hakkında kendi kendime bir beyin fırtınası yapmış ve çıkarımlarımı yazıya dökerek netleştirmiştim. Arşivlerim arasında gezinirken rastladım, paylaşayım dedim.


Felsefede Sanat, Estetik, Güzel ve Beğeni Üzerine


1)   Tolstoy “Eğer bir etkinlik sanat için yapılıyorsa doğrudur, ancak yalnızca zevkleri doyurmak için yapılıyorsa ilkelliktir; fakat yüzyıllar sanatı yanlış tanıtmıştır. Güzellik anlayışımız sanatın ne olduğuna yönelik değil, ihtiraslarımızı doyurmaya yönelik bir çıkmazımızdır.” demektedir.


Yorum:

Estetik hazlar, duygular ve düşünceler; dolaylı olarak başta zihnin kendisi tatmin edilmesi gereken bir durumdadır. Var oluşun güdülediği herhangi bir eğilimi mantıksız bulamayacağımız gibi ‘sanatı zevkleri doyurmak için kullanmayı’ da ilkellik olarak algılayamayız.

Nasıl estetik bir ürünü ‘sanat eseri’ olarak adlandırabilmemiz için estetik duygular uyandırmak amacıyla yaratmış olmamız gerekiyorsa, öyle de esere ait bilgiler ortaya koyabilmek için objeye çıkar gütmeksizin yaklaşmalı, onu bizde yarattığı estetik duygular çerçevesinde konumlandırmalıyız. Eğilimler ilkel, saçma ya da yanlış değildir; ancak sanatı yorumlarken eğilimler değil estetik değerler kullanılmalıdır.
Sanat, sanattır ve eğer sanat için “Öznenin duygu ve düşüncelerini çeşitli yollarla dışlaştırması sonucu estetik ürünü meydana getirmesidir. Estetik tavır ise sanatçının sanat eserinin kendinde uyandırdığı estetik duygular sonucu verdiği tepkidir.” diyebiliyorsak, estetik duyguları kabartmada sanat eserindeki anlatım şeklinin, aslen anlatılan kadar güçlü bir etkisi olduğunu da göz önünde bulundurmamız gerekir. Bu yüzden sanatta biçimsel mükemmellik vazgeçilmezdir.

Çıkarımlar:

*Sanat, sanat içindir.


2)   “Güzellik nesnel olarak insandan bağımsızdır. Bir nesnel güzel ise, insan olsa da olmasa da güzel olmaya devam edecektir. Bu anlamda bir sanat eseri hakkında hem güzel hem çirkin diye iki yargıda bulunulamaz. Bunlardan ancak biri doğrudur.”


Yorum:

Evrenin var oluşunda taşıdığı ahenk ve uyum bilinç tarafından algılanmadığı için yok sayılamaz. Güzellik, algı tarafından yorumlansa da algıdan bağımsız olarak da varlığını sürdürür.  Estetik yargılar üzerinde mutlak bir uzlaşmaya varılamamasının sebepleri için ise birkaç farkı madde sıralaması yapabiliriz.

-Soluk ton ayrımları, algıdan kaçmaya yatkın çizgiler, vurgular, yumuşak bir akışla gerçekleşen kıvrımlar ve dönüşler, denge, düzen, birlik, ahenk. “İletilen mesajlar evrenseldir.” Yetersiz olan algıdır. Algıda yetersizlik = yorumlamada yetersizlik/farklılık.

Bazı algılar güçlüdür, bazıları değil.

-Güzellikten alınan hazla sanatçının nesneye yaklaşımı –varsa hazzı sağlama dışında- çıkarsız olsa da beğeninin ne yönde olduğuna dair ortaya konulanın savunulmasında; sabit bir inancın ötesinde, herkesin sanatçıyla aynı fikirde olmasının istenilmesinden doğan direniş ve sabitlik eğilimleri vardır.

Çıkarımlar:

*Güzellik, algıdan bağımsız olarak var olur. Beğeni, hayranlık ve tutkulardan söz edebilmek için ise bilinç gerekir.

*Beğeninin insani ölçüleri vardır. Zevkler ve renkler tartışılır. [Daha kuvvetli algısı ve bilgi işleyiş gücü olan daha doğru sonuçlara ulaşır. Gerçek bilgiye ulaşmak için ise tartışmak yararlıdır. Ancak sabit ve sarsılmaz yargıyı ortaya koyabilecek bir bilinç yoktur; çünkü insanoğlu mutlak bilgiye ulaşabilmesini sağlayacak güçlü kavrayış seviyesine ulaşamamıştır ve bundan ötürü evrensel yasalara da tam manasıyla hâkim olamaz. Örneğin; uzay, psikoloji ve metafizik alanlarındaki yetersizlik.]

Spoiler: Göster
Evrensel mesajların duyumu => Algılama (Algıda birlik) => Bilginin zihinde işlenişi sonucu farklı tanım ve yargılar (“Estetik yargılar kişisel özdeşleştirmelerdir.”, “Yorumlamalar, psikolojiden ayrı tutulamaz.”) => Farklı tepkiler

55
Eğlence & Mizah / Ynt: Dürbünde gördüğünüz gariplikler
« : 16 Ağustos 2012, 16:58:00 »
Alıntı
Yolcu   16:15:44   Madam Vio kullanıcısının profiline bakıyor.
Yolcu   16:15:30   Malkavian kullanıcısının profiline bakıyor.
Yolcu   16:15:02   Marius kullanıcısının profiline bakıyor.
...
Yolcu   16:13:42   Midkema kullanıcısının profiline bakıyor.

Sanki 'M' harfine karşı obsesyonu olan biri adları 'M' ile başlayan üyeleri objektif altına alıyor gibi hissettim.

56
Purgatorio / Ynt: Alice Cooper // Galaxie
« : 16 Ağustos 2012, 16:16:12 »
İkinci kahvelerinizin bittiği sırada ilk anlara nazaran daha neşeli geçen sohbetiniz de sona ermişe benziyor. Böylece Madison’la Pazar günü için anlaşıyor, vedalaşıp kantinden çıkıyor ve okulundan bir kez daha hiçbir derse girmemiş olarak ayrılıyorsun. Akşamüstü olmasına rağmen yollarda küfredilecek daha az şoföre rastlıyor ve rahat bir geri dönüş yapıyorsun.

Eve yakın bir yerde park edip dairene yürürken aklına psikiyatristin için yazman gereken ‘mutluluk listesi’ geliyor. Evet neler yazacağın hakkında hiçbir fikrin yok ve büyük ihtimalle önündeki bir hafta boyunca da yazacak hiçbir şey bulamayacaksın o yüzden Bay Nelson’a boş bir kağıt parçası sunmamak adına şimdiden biraz efor sarf etsen iyi olur.

Düşüncelerden sıyrılıp mahallene bu kez de farklı bir gözle bakıyorsun; seni mutlu eden olguları çevrene bakarak bulacakmışsın gibi… Fakat gördüğün tek şey monotonluk maratonunda ilerleyen kısır bir döngünün insanları. Gerçi şu an sabah olduğundan çok daha az insan var sokaklarda. Belki de eğlenceden yorgun düşüp evlerine kapanmışlardır diye geçiriyorsun içinden. Senin de planın şimdilik bundan farklı değil.

Kapı kilidiyle verdiğin savaştan galip çıkıp yorgun bir savaşçı gibi kendini odana atıyorsun. Yine de bu Alice’in kendine acıması için yeterli bir sebep değil. Çünkü kısa vadeli hedeflerin arasında sabah yarım bıraktığın dolapları toparlama işi var. Belki de günü yeterince değerlendiremediğine inandığından kendini orta yaşlı bir ev kadını gibi ufak çapta bir temizliğe veriyorsun. Daha fazla uzun kollu kıyafeti dolaba yerleştirip kışlık olmayanlardan sıyrılıyorsun. Yatak yorganlarını silkeliyor, kirli çamaşırları sepete atıyor, çanta ve ceketleri askı-

Fermuarı açık olan çantanı çekiştirdiğin sırada çantanın içinden yatağa doğru kar kürelerinden biri pervasızca yuvarlanıveriyor. Kar kürelerini toplama işini biraz abartmışa benziyorsun çünkü dokunduğun her noktadan ayrı bir tanesi fırlıyor ve bu gidişle onları satın almak için harcadığın kadar küçük bir serveti daha onları saklamak için bir depo satın almaya yatırman gerekecek gibi görünüyor.

Çantandan ‘ruh’ kartını çıkartıp küreyle beraber çekmecene atıyorsun. Psikiyatristler, falcılar ve papazlarla dolu günün sonunda gerçekten yorgun düştüğünü hissettiğin bir an.

57
Genel Kültür / Ynt: Ucube Bilgiler Kenti
« : 16 Ağustos 2012, 15:00:24 »
Siber Zorbalık - Cyber Bullying

Bilgi ve iletişim teknolojileri, gerek sosyal ilişkileri düzenlemedeki gerekse bilgiyi sunmadaki yetkinliği sayesinde çok kısa bir süre içerisinde hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri haline gelmiştir. Teknolojinin ve internetin günlük hayatlarımıza olan etkisi arttıkça da yıllardan beri süre gelen yarar-zarar kıyaslamaları üzerine yapılan araştırmalar hız kazanmış, ortaya çıkan veriler farklı perspektiflerden ele alınıp yorumlanmıştır. Peki internetin giderek küreselleşmesiyle ve kötü niyetli kullanımının çoğalmasıyla ortaya çıkan bu sorunlar gerçekten de bize sunduğu nimetleri gölgede bırakacak bir boyuta ulaştı mı acaba?

Ve işte teknolojinin getirdiği yeni zorbalık trendi: Siber zorbalık!


Birey ya da grubun dijital ortamlardan herhangi birinin vasıtasıyla teknik ya da ilişkisel tarzda, kasıtlı ve sürekli olarak zarar vermeye olan eğilimi, yani bir başka deyişle zorbaca davranışların günümüzde yaygın olarak kullanılan sanal platformlara yansıması ‘sanal zorbalık’ adındaki yeni çalışma alanını yaratmıştır. Sanal zorbalıkta kimliklerin bilinememesi, zarar vermenin fizikten bağımsız olması, cinselliğin daha kolay vurgulanabilmesi ve zorbalığın yalnızca o ortamda değil tüm dünyada yankı bulabilme ihtimali konunun sahip olduğu ürkütücü gerçeklerden yalnızca birkaçı. Bunların yanı sıra olumsuz hareketlere maruz kalan kişiler olay bölgesinden ayrıldıktan sonra zorbalardan kurtulabilecekken sanal kurbanların zorbaca davranışlardan kaçabilecekleri gerçek bir alan mevcut değildir. Bu hem kurbanlarda hem de genel sosyal ağ kullanıcılarında sürekli bir endişe ve kaygı haline sebep olabilmektedir. Ergenlik döneminde sanal zorbalığa hedef olmuş gençlerde ise bu korku hali maalesef intihar olaylarıyla bile sonuçlanabiliyor.

Siber zorbalığa örnek teşkil eden hareketlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

   Sahibinden izin almaksızın kişisel bilgisayardaki bilgileri alma.

   İzinsiz fotoğraf/video yayma.

   Telefon aracılığıyla özel numara ile rahatsız etme.

   Sosyal medya hesaplarının şifrelerini alarak özel mesajlara ulaşma.

   SMS ya da e-posta aracılığı ile hakaret/cinsellik/tehdit içeren mesajlar gönderme.

   Chat odasında ya da online oyunlarda hakaret/cinsellik/tehdit içeren konuşmalar yapma.















Biliyor muydunuz?

'Şişko' ve 'sürtük' gibi ifadeler, uyuşturucu ya da eşcinsellikle ilgili iddialar en sık karşılaşılan siber zorbalık biçimlerinden birkaçı.

58
Düşler Limanı / Ynt: Ve Tanrı Kadını Yarattı
« : 15 Ağustos 2012, 19:16:12 »
Mükemmel bir yazı. Kısa, vurucu, iç burkucu. Tarzım olan yazılara çok nadir rastlıyordum forumda, bu paylaşımı da Fırtınakıran'ın kaleminden okuyunca hem şaşırdım hem pek bir sevindim.

Gerçekten büyük haz aldım. Hatta bilgisayarıma kaydettiğim eserler arasına kattım, bir defa daha sindire sindire okuyacağım. İlham perini de linklemeni isteyeceğim senden, artık özelden mi olur nereden olur bilemem istiyorum yani. u_u İyi günler, iyi akşamlar, saygılar.

59
Purgatorio / Ynt: Purgatorio - Sohbet Sayfası // Loqui
« : 15 Ağustos 2012, 16:22:30 »
Hayırlı olsun diyelim o zaman. :)

60
Purgatorio / Ynt: Alice Cooper // Galaxie
« : 15 Ağustos 2012, 16:17:08 »
Madison bir kez daha gülümsüyor ve kantine doğru yürümeniz için sana işaret veriyor. “Teşekkür ederim Alice, minnettarım.”

Madison aslında içe kapanık biri sayılabilen ancak başkalarıyla etkileşime girdiğinde samimi ve içten konuşabilen nazik kızlardan. Abartılı giyimden ve yapmacık her şeyden uzak durur, hatta zaman zaman kendiyle ilgili olaylar karşısında bile gereğinden fazla pasif kalır. Bütün gün müzik dinleyerek kendi halinde dolaşsa da sosyal ortamlarda sergilediği yürekli ve açık tavır senin arkadaş seçimlerinden biri olma sebebi. Şu an ise beklediğinden daha çekimser davranıyor.

Boş masalardan birine yerleştiğiniz süre içerisinde sükûnetini hala koruyor olsa da, kendinize sıcak birer kahve söyleyip havadan sudan konuşarak rahatlamaya başladığınızda asıl meseleye giriyor Madison.

“Biliyorsun Alice, ben Heath’le ayrılalı kısa bir süre oldu ama güvendiğim az sayıdaki insanlardan birini daha kaybetmenin getirdiği huzursuzluk şimdiden içimi kapladı. Kendimi beklediğimden çok daha kötü hissetmeye başladım. Son birkaç haftadır sık sık kâbus görüyorum ve ne yapacağımı şaşırmış durumdayım, işin açığı. Öncelikle senden psikiyatristinin -eğer ki öneriyorsan- numarasını isteyecektim. Düzenli olarak gitmeyi düşünmüyorum ama bir görüşmenin yararı olur. Bir de Pazar günü benimle kiliseye gelir misin diye soracaktım. Şey, evet biraz garip ama pederle konuşmaya ihtiyacım varmış gibi geliyor. Denemekten zarar gelmez düşüncesindeyim tamamen. Böyle şeylere önyargılı yaklaşmıyorum; ama sanırım bana eşlik edecek bir dosta ihtiyacım var. Biliyorsun biraz garip bir durum.”

Kahvesini yudumluyor ve bulunduğu dünyaya geri dönmek istermiş gibi çevresinde olup bitenlere şöyle bir göz gezdiriyor. Etraf sakin ve öğrenciler kendi halinde. Bu ıssızlık ikinize de tuhaf bir güven verdiyse de Madison belli ki söylediklerini garipseyip garipsemediğin konusunda kaygılı. Onu anladığından emin olmak için kendini konuşmak zorunda hissediyor: “Seni herhangi bir şekilde yönlendirmek filan istediğimden değil biliyorsun değil mi? Durup sana dinle ilgili nutuklar çekecek değilim, beni tanıyorsun zaten. Ama bu yaşıma kadar adım atmadığım kiliselerden birine gidip pederle konuşmak zor geliyor ve kısmen de olsa tedirgin ediyor. Anlayacağın yanımda olmanı tercih ederim.”

Sıkıntıdan ya da bu anın çabuk geçmesini dilediğinden olsa gerek ayaklarını yere vurup duruyor ve kahvesini yudumlamaya çalıştığında bardağının boş olduğunu fark edip gözlerini deviriyor. Neden sonra kıkırdamaya başlıyor.

“Tamam tamam: Beni evimden alırsan benzini de ödeyeceğim.”

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 24