Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Victoria

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 22
61
Sinema / Ynt: Tiyatro
« : 10 Mayıs 2011, 20:42:47 »


Kukla

Geleneksel Türk Tiyatrosu üzerine pek çok araştırma yapılmış ancak bunlarda kukladan pek az bahsedilmiştir.Bunun başlıca nedeni kukla üzerine olan kaynakların bir çoğunun gölge oyunu sanılmasıdır.Diğer bir nedense kukla gösterilerine,eldeki kaynakların kukla adını vermesi 17. Yy.da başlamasıdır.Ancak ortaoyunu nasıl çok eskilerde başlamasına rağmen adını 19.Yy.da aldıysa, kukla da 17.Yy.dan çok daha eskilere dayanır.Türkiye’de yüzyıllar boyunca çeşitli kukla türlerinin bilinip oynanmış olmasına karşın;kukla hiçbir zaman karagöz gibi ağırlığını belli etmemiştir. Yaygın olarak kullanılan üç çeşit kukla vardı.


İSKEMLE KUKLASI:

Göğüslerinden yatay ip geçen bu kuklalar,çalgılar eşliğinde,aşağıdan ipleri çekilerek sıçratıp dans ettirilir.Bu kuklaları daha çok sokak göstericileri kullanırdı.


EL KUKLASI :

Başları ve kolları tahtadan ,gövdeleri bezdendir.Kuklacı elini kuklanın içerisine sokar ; İşaret parmağıyla başını,baş ve orta parmağıyla da kollarını oynatır.


İPLİ KUKLASI :

Yapımı el kuklasına göre daha zor olduğundan pek yaygın değildi. Kuklanın eklem yerlerinin bir ip ile bağlanması ve bu iplerin ‘T’ şeklinde bir tahta parçasına tutturulması ile yapılırdı.


Türk kuklasında kişilerin özellikleri karagözdeki gibi keskin çizgilerle belirtilmemiştir.Kukla oyununda karagözdeki gibi iki birincil kişi buluruz.Bunlar ‘İbiş’ ile ‘İhtiyar’ dır.İbiş hep uşak olur. Adı, efendisine bağlılığından ötürü ‘sadık’ tır.Ayrıca ‘’Durmuş,Tombul,Fıstık, Kıvrak, Kışkış’’ gibi isimler de alırdı.İbiş kurnaz ve hazırcevaptır.Biçimsiz bir fesi vardır,püskülü sağa sola kayar.Yanlış anlaşılmalar,çift anlamlı deyimler, açık saçık sözler kullanır.diğer baş karakter olan İhtiyar ise çiftliğin sahibi varlıklı bir kişidir. Bu iki karakter dışında ikincil kişiler de vardır. Bunlardan biri genç aşık delikanlı ,diğeri de onun sevgilisi olan kızdır.
Kukla oyunu konusunu Ortaoyunu ve Karagöz’den yada aşk hikayeleri ve halk efsanelerinden alırdı.
 
Kaynak: tiyatro.net


62
Başka Kurgular / Satranç - Stefan Zweig
« : 10 Mayıs 2011, 19:54:53 »

Yazar:Stefan Zweig
Çevirmen:Ayça Sabuncuoğlu

Sayfa Sayısı: 85
Baskı Yılı: 2000
Dili: Türkçe
Yayınevi: Can Yayınları

Arka Kapak

Rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.
Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.
Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın son yapıtı Satranç, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür.

Konusu:
New York’tan Buenos’e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner , dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e , ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı Dr.B oyun sırasında kendini tutamayıponların oyununa karışınca, şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan, oyalanacak hiç bir şeyi olmadan, bu odada uzunca bir süre tek başına kalan, yalnızca sorgulama için bu odadan çıkartılan Dr.B bir gün, rastlantı sonucu gizlice eline geçirdiği bir satranç kitabından bu oyunun bütün inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları yoktur, ancak, önce ekmek içinden yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle belleğinde oynayarak kurumsal bir satranç ustası olup çikar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizlerine beyin ağrılarına yakalanır.


Kitabın Teması:

Yanlızlık insanlara karşı kullanılabilecek en büyük silahtır.

Kitabın kıpkısa olması üzücü. Maalesef bir günde bitirdim. İsterdim ki beni bir hafta idare etsin.  :
Okunması gereken harika bir kitap. Kitabı okuduktan sonra hobilerimizi bazen saplantı haline getirdiğimizi gösteriyor.  Sonuçta ''Her şeyin bir bedeli vardır.''

Spoiler: Göster
puzzle yapmayı bırakıyorum. Korktum...

 

63
Mitolojiler / Hypnos
« : 10 Mayıs 2011, 19:13:31 »



Eski Yunan ve Roma'da uyku tanrısı. Nyks'in (Gece) oğlu, Thanatos'un (Ölüm) ikiz kardeşidir.
İkiside Tartaros'ta otururlar.

Orada oturur kara Gece'nin çocukları,
Uyku'yla Ölüm, o korkunç tanrılar.
Güneş onlara hiç çevirmez ışıklarını
ne göklere çıkarken, ne inerken,
biri dolaşır sırtında toprağın ve denizin
tatlı bir huzur götürecek insanlara,
ötekinin demirdendir yüreği,
tunçtandır canı.
Yakaladığı insan kurtulamaz elinden
kin besler ölümsüz tanrılara bile.


Bir efsaneye göre, Hypnos Latmos dağlarının çobanı Endymion'a tutulmuş ve onun gözleri açık uyumasını sağlamış ki sevgilisini gecede doyasıya görebilsin diye.

64
Düşler Limanı / Saint-Germain des Pres Bulvarı
« : 10 Mayıs 2011, 17:18:17 »


Her zamanki gibi Saint-Germain Bulvarı üzerindeki Le Flore kahvesinin terasına oturmuşlardı. Ağustos sonlarında saat altıya geliyordu.

‘‘E söyle bakalım Nicole, ne oldu? Umarım beni çağırmana neden olan şey önemlidir…’’

‘‘Büyük bir sorunum var. Ama neyse asıl önemli olan bugün.’’
Uzun rahatsız edici bir sessizlik oldu.

‘‘Sana bir hediye aldım.’’ Dedi Nicole. O sırada bir garson gelip önlerinde duran boş içki bardaklarını alıp gitti.
‘‘Ah ne demiştim ben?’’
‘‘Hediye aldım dedin.’’
 
‘‘C’est ça!(Tamam!) Cumartesi gecesi sen yoktun. Vieux-Colombier’deydim. Sana oradan hediye aldım.’’ Nicole çantasının yanında duran gösterişli paketi ona doğru uzattı. Adam hiçbir tepki göstermedi. Hediyeyi açmadan masaya koydu.
 ‘‘Aç sana!’’
‘‘Ne önemi var. Daha sonra açarım.’’

‘‘Oh la la! Oh la la! Sen sinirlisin bugün Meli…’’ (Bütün Fransızlar gibi, Melih’in sonundaki  ‘‘h’’yı söyleyemezdi.)

‘‘Sinirli değilim. Sadece bana hediye alman çok saçma…’’

‘‘Zut alors!(Hoppala!) Ben gene diyeceğimi unuttum. Lafımı kesip durma!’’
‘‘Sana hediye alırken yanımda  Marcel vardı…’’

Nicole’ün bu her şeyi inceden inceye anlatma merakı Melih’in hoşuna giderdi. Gülümsedi. Nicole hemen fark etti.

‘‘Niye gülüyorsun öyle? Aklına ne geldiyse artık!’’
‘‘Hiiç sandığın gibi değil. Devam et sen.’’

‘‘Merci bien! Merci infiniment!’’(Çok teşekkür ederim. Sonsuz teşekkürler.)

‘‘E hadi anlat merak ettim şimdi.’’ Dedi Melih.

‘‘Mon vieux, tu vas vraiment tres vite, ta sais?’’ (Dostum, çok acelecisin, biliyor musun?)

Nicole etrafına baktı. Terasın bütün masaları dolmuştu. Amerikalılar, İngilizler, Japonlar, Almanlar ve daha türlü ırktan insanlar… Ve çoğu da ikide bir onlara bakıyorlardı.

Nicole sinirlendi.  ‘‘Buranın havası gene bozuldu, içeri girelim.’’ Diye teklif etti. İçeri girip bir köşeye çekildiler. Sonra kız: ‘‘Sözümü bir daha kesersen çıkıp giderim!’’ diye tehdit ettikten sonra devam etti;

‘‘Bu aralar canım çok sıkılıyor. Yapacak hiçbir şey yok. Sonsuz huzur ve sessizlik… Artık buna daha fazla dayanamıyorum. Tekrar yediğim her şeyin tadını alabilmek ve uyuyabilmek istiyorum…’’

‘‘Biliyor musun çok sıkıcısın. Marcel senin gibi değil. Onu rahatlıkla güldürebiliyorum. Oysa seni güldürebilmek… c’est la mer a boire!’’ (Denizi içmeye benzer bu!)

Melih gülümsedi. Hiç ses çıkarmıyordu. Nicole fark etti:

‘‘Bakıyorum çok ciddisin Eğer sessizliği bozmaktan korkuyorsan boşuna. Burada olduğumuzu hiç biri göremez. Biz belli etmedikçe.’’

Melih sensi çıkarmadı. Nicole: ‘‘Senin ahmak mı? Yoksa Zeki mi? Olduğuna bir türlü karar veremedim. Ve kalkıp kapıya yöneldi. Melih te arkasından kalktı. Bir birlerine bakıp güldüler. Kahkahaları diğerlerini rahatsız etti.

‘‘Biz ölmüş ruhlarız Nicole…’’ dedi Melih.

Birbirlerine bakıp gülümsediler. Saint-Germain des Pres bulvarına açılan dar sokaklardan birine saptılar.

Kendiliğinden açılan kapıya baktı garson…

65
Güncel / Ynt: Türkiye'de İnternetin Ölüm Tarihi
« : 06 Mayıs 2011, 15:48:55 »
Nayır olamaz! Tahmin ettiğim her şey gerçekleşiyor.
Kıyamet saati yaklaşıyor.
110 gün. Geri sayım başladı...

66
Kurgu İskelesi / Ynt: Karanlık Masallar
« : 05 Mayıs 2011, 22:17:52 »
İyi bir hikayeydi, hayır çok daha iyi, yok, yok muhteşem!

kötü bir kurt ve küçük bir kız....

 Bazen gerçek göründüğü kadar gerçek değildir. Ya da bir gerçek yok. Sadece beynimizin uydurması.

 Bazen kötü görünen şeyler iyidir, iyi görünen şeyler kötü. Ama yinede işi şansa bırakmamak gerekir. En iyisi kimseye güvenmemek ve doğru bildiğimiz yoldan çıkmamak...

Stephen King'in dediği gibi ''Dünyanın pençeleri var. İstediği zaman bizi yakalıyabilir.''

Tebrikler!

67
Sinema / Ynt: Soul Men
« : 04 Mayıs 2011, 18:07:15 »
Güzel bir filme benziyor. Daha öncede buna benzer bir film izlemiştim. Başrolde Beyonce vardı. Adı neydi yav? Ah evet hatırladım. Dream girls galiba.

Konudan saptım bir an, fragmanı gerçekten çok güzel. En yakın zamanda alıp izleyeceğim.

68
Güncel / Ynt: Türkiye'de İnternetin Ölüm Tarihi
« : 04 Mayıs 2011, 16:44:41 »
''Bu tür filtre sistemleri işletim sistemleri, internet servis sağlayıcılar ya da internetten bulunabilecek programlar sayesinde isteyen kullanıcılar tarafından zaten istenildiği zaman kullanılabiliyor. Yani zaten kullanıcı böyle bir opsiyona sahip. Ancak BTK'nın uygulamasıyla bu durum bir opsiyon olmaktan çıkıp zorunluluk haline geliyor.''

 Böyle bir şey olduğu halde neden özgürlüğümüzü kısıtlıyorlar? diye sormadan edemiyorum.
Bu tam bir esaret. Yakında internetten geriye hiç bir şey kalmayacak. Google, youtube, vb. hepsi kapatılıcak.

Düşüncelerimizi bile özgürce söyleyemeyeceğiz bu gidişle...




 
 
 


69
Kurgu İskelesi / Ynt: Anstabil Angina
« : 03 Mayıs 2011, 17:20:51 »
İlk giriş paragrafındaki süslü cümlelere bayıldım. İnsan içinden okurken bile kelimeler arasındaki ahenk ve uyumu fark ediyor.
Etkileyici ve farklı.  :)

70
Gezginler Kamarası / Ynt: Victoria'nın Pembe Dünyası
« : 02 Mayıs 2011, 16:19:43 »
''Çok fazla aptal insan var.'' Diye düşündü. Sonra etrafını inceledi. Kısa, uzun ağaçlar, zengin ve fakir insanlar vardı çevresinde.
Tabi ya dedi. Denge. Dünyanın bir dengesi var. Aptal insanlar olmasaydı zeki insanlarda olmazdı...


71
Düşler Limanı / Sessizlik
« : 01 Mayıs 2011, 20:46:42 »
Sessizlik
‘‘Benden zaaf göstermemi beklemeyin.
İntikamımı aldım. Ölmeyi hak ettim, işte karşınızdayım.
Ruhum için dua edin.’’
Schiller

(1957- İstanbul)

İstihbarat Şefi, ‘‘Ben istersem, o çocuğu senin yanına takarım.’’ Dedi. ‘‘Tutup elinden bu işi öğretirsin!’’
Adamın başı zonkladı birden. Hep böyle olurdu. Herhangi bir şeye birden bozulduğu zaman, kafasının bir ucundan, burgu gibi bir ağrı sanki döne döne girip öte yandan çıkardı. Ellerini istihbarat şefinin masasına dayadı.

‘‘Arkadaşım’’ dedi, ‘‘Ben o dediğin işi yapmam. Ben gazeteciyim, çoban değilim!’’ Sonra ellerinin üstünde doğruldu. Arkadaşım dediği insanın yüzüne baktı. Karşısında duran, sanki yıllarca aynı yırtık pırtık duvarların içinde, aynı camı kırık masaya dirsek dayayarak,  birlikte çalıştığı o insan değildi. Omuzları geriye kaymış, alt dudağı hafifçe aşağı düşmüş bir adam vardı karşısında.

Duvarların, siyahlaşmış badanası örtünsün diye, astığı haritalara baktı. Kırmızı tren yolları, koyu mavi deniz hudutlarına; sararmış stepler, zeytin yeşili ovalara karışıp duruyordu. Kapıdan geçen kahveci İbrahim, ikisini bir arada görünce her zamanki gibi, ‘‘Çay getireyim mi?’’ dedi. İstihbarat Şefinin sesi çıkmadı. Adam güldü. ‘‘İstemez!’’ dedi. Hırsla odadan çıkıp, bitişikteki İstihbarat odadan çıkıp, bitişikteki İstihbarat odasına geçti. Kapıda, ‘‘İçeri girmek yasaktır!’’ levhası sırıtıyordu. Camın altına şiirlerini yerleştirdiği büyük masadaki köşesine geçti. Tam karşısında ‘‘Yüksek sesle konuşmayınız!’’ yazılıydı. Oysaki adam bağırmak, her şeyi yerle bir etmek istiyordu. Topuklarının takırtısı ile Beyoğlu muhabiri Türkan geldi. ‘‘Solgun görünüyorsun.’’  Dedi. ‘‘Bir şeyi mi sıkıldın?’ sustu. İstihbarat Şefi hızla odaya girdi. Masanın üstüne, kırmızı kaplı büyük İstihbarat defterini attı.

Defterin açtı. İçinde ki yazılar karma karışıktı. ‘‘CHP il kongresi yaklaşıyor. Kulis faaliyeti. İnönü Ankara’dan geliyor. Yeşil köyde izahat alalım. Hür parti ve köylü partisi arasındaki birleşme çalışmaları ne yolda? Yeni gelen stajyer arkadaşı, sahanızdaki haber kaynakları ile tanıştırınız!.’’ Kalemini çıkartıp işlerini aldığını bildiren imzasını attı. Bir ara durakladı. En sondaki işi karalamak geçti içinden. ‘‘Sahanızdaki haber kaynaklarıyla tanıştırınız!:’’ Birden durdu. Onu karaladığı vakit istifasını da cebine koyması gerekirdi.

Oysaki; bu stajyer muhabirin elinden tutulacak durumu yoktu. Kıçını patrona dayamış, itin önde gideniydi. Yalnız bu gazetenin İstihbarat bölümünde çalıştığı beş yıl içinde böylelerinden yüzlerce gelmişti.

Bu sefer başkaydı. İşler karışıktı. Memleket haberlerini alan çocuğu kovmuşlardı. Servis şimdi boştu. Kim bilir, daha da kaç ay boş kalırdı. Patronlara her söylendiğinde, ‘‘Muhabirler idare ediversin.’’ Demişlerdi. Her nöbet bir muhabire, dışarıda yediği yemek için, gece yarısı evine dönerken bulduğu vasıtaya vereceği parayı bile vermiyorlardı. Gece nöbetçisi Selami desen, kaytarıcılık üzerine kitap yazacak duruma gelmişti. Yıllık iznine bir aylık allı pullu raporu eklemişti. Hergelenin kaçıncı rapor alışıydı bu? İşte İstihbarat Şefinin ‘‘Elinden tutup dadılığını yap.’’ Dediği züppe, böyle bir akşamda gelecekti. Hayır, bu kadarını kaldıramazdı.

Hızla Masadan kalkarken oturduğu sandalyeyi ve ona bağlı birkaç harita yere yuvarlandı. Kararını vermişti.
İstihbarat Şefinin odasına çat kapı girdi. Adam şaşkın bir şekilde yüzüne bakıyordu.
Artık geri dönüş yoktu. ‘‘Ya o stajyer gider ya da ben!’’ deyivermişti işte. Karşısındakinden üstün olduğunu düşündü. O küçük bir insandı. Küçük hesaplar, küçük insanların işiydi. Olan gazeteye olacaktı. Çark nasıl olsa dönerdi. Güç olan iktidar partisinin hoşuna gidecek sekiz sütunluk manşetleri  çekecek müdür mü bulmaktı?

İstihbarat Şefinin cevabını beklemeden odadan çıktı. Ne oluyordu? Her zaman akıllı bir insan olduğunu düşünürdü. Duygularıyla değil, mantığıyla hareket ederdi. Ya şimdi?

Odasına geçti. Masasının camındaki yansımasına takıldı gözleri. Bu adam huysuzdu, mutsuzdu ve yorgundu. Hep asık suratlı olduğunu fark etti. En son ne zaman gülmüştü?

Tabi ya, düşünmeden hareket etmesinin nedeni gürültüydü. Kulakları sağır eden rotatiflerin gürültüsü, iç tırmalayan entertipler, birbirlerine bağıran, küfür eden mürettipler, kapıdan, haberi olmadan yukarıya kuş uçurtmayan kapıcı Hasan efendi, aşağıdaki gazete dağıtan çocukların bağırışları hepsi birleşince ortaya karmaşa ve gürültü çıkıyordu. Hepsi sussun istiyordu.

Gürültü yüzünden tam üç gündür doğru dürüst uyuyamamıştı. Evde karısının horlamaları yüzünden uyuyamıyor, işte de bu sağır edici gürültü yüzünden uyuyamıyordu. Öyle ağır bir uykusu hiç olmamıştı. Uykusu hafif olanlardandı o. Gece karısı bir bardak su içmeye kalktığı zaman, ayak seslerine uyanıyordu. Bunun yanında geçim derdi vardı tabi. Karısının dırdırlarından bıkmıştı. Artık yorulmuştu. 

Artık gerçek hayatta mutlu olamıyordu. Gerçekler acıydı. Ona kalan tek şeyse düşleriydi. Tek dileği gerçekleşmesiydi düşlerinin.
Koyu bir yeşillik tasarlıyordu adam. Alabildiğine katmerli bir yeşillik. Deniz kenarı mı olurdu, Anadoluya giden yoların kenarında mı olurdu, yoksa dağlarda kıvrılıp kaybolan yolların ardında mı? Bunun üstüne hiçbir kaygısı, hiçbir dileği yoktu. Yalnız ve yalnız zeytin yeşili, insan eli değmemiş, gemi pervanesi dönmemiş ve üstüne martı pisliği düşmemiş bir deniz yeşili ile kıvranan bir çayırlık istiyordu. Huzur ve sessizlik…

Piposuna dolan nikotini temizlerken, ‘‘Bir gün sadece bir gün o dilediğim yerde olabilsem.’’ Dedi adam. ‘‘Yalnızca bir gün’’ Nikotinin karanlığında, İnönü’nün vapur köpüğü kadar beyaz saçlarını hatırladı. Bir basın toplantısında ikram ettiği sigara için, ‘‘İçmiyorum.’’ Diyince yüzü aydınlık içinde, nurlar içinde ışıldayan ihtiyar politikacı, ‘‘ Biliyorum sen pipo içiyorsun, haydi şunu da iç!’’ demişti. Öyle bir hayatın içindeydiler ki, piposuna tütün yerine nikotin koyup içebilirdi.

Odasına giren, İstihbarat Şefi kovulduğunu bildiren mektubu masaya fırlattı. Ukala bir tavırla burnunun ucuna düşen gözlüklerini düzeltti. Arkasını dönüp hızla odadan çıktı.

Bu kadarı fazlaydı. Düşlerini bile engellemişti.
Artık kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. Mektubu açmaya bile gereksinim duymadı. İçinde ki azıcık para ve kovulduğunu bildiren belgeyi görmesine bile gerek yoktu. Hızla odasından çıktı. Pis koridorlardan geçerken aklında tek bir şey vardı. Sessizlik.

Tüm binanın elektriği birden bire kesildi. Makine gibi çalışan işçiler elektrik gidince fırsatı değerlendirip çil yavrusu gibi dağıldılar.
Koca bina bir anda bomboş kalıverdi.

Hiçbir şeyden haberi olmayan İstihbarat Şefi çekmecelerini karıştırıyordu. Evrakların arasında ki çakmağını bulmaya çalışıyordu.  Kapıda duran az önce kovduğu eski arkadaşını fark etmedi. Ta ki yüzüne yumruğu yiyene kadar. Savaşmaya çalıştı. Adam ondan iki kat daha güçlüydü. Kafası art arda cilalı cam kaplı masaya çarptı.  İstihbarat şefini duvara fırlattı.
Elini masaya vurdu. Defalarca. Ta ki cam parçalara ayrılana kadar. Büyük keskin sivri bir cam parçasını eline aldı. Elinin acısını hissetmiyordu. Büyük bir ihtimalle parçalanmıştı avucu. Gülümsedi.

İstihbarat Şefinin tam önünde durdu. Adam korkudan çakmak çakmak parlayan gözleriyle ona bakıyordu.
‘‘Delirdin mi sen? Ne yaptığını sanıyorsun? Dedi. Korkudan gözünü bile kırpmıyordu.

Adam gülümsedi. ‘‘ Eski dostum. Bugün çok kötü bir günümdeyim. Çok kötü bir gün! Lanet olasıca sesini kes! Yeteri kadar başımı ağrıttın. Tek istediğim biraz saygı ve sessizlik.’’

‘‘Lütfen! İstediğin her şeyi yaparım. Seni geri işe alırım. Maaşına zam yaparım. Lütfen!’’ Çığlıkları tüm binada yankılandı.

Adam bir şey demedi. Sadece biran önce bitsin istiyordu bu iş. İstihbarat Şefini kollarından tutup ayağa kaldırdı. Adam artık yalvarmaktan vazgeçmiş, ümitsiz bir şekilde avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Çam parçası boğazını kesinceye kadar haykırışları devam etti…

Sesler kesilmişti. Geriye sadece karanlığı delmeye çalışan yıldızlar ve gecenin sessizliğini bozmaya yeminli rüzgarın uğultusundan başka bir şey kalmamıştı.




72
Eğlence & Mizah / Ynt: Masaüstünüzü Görelim
« : 27 Nisan 2011, 14:22:57 »
Spoiler: Göster
Çok güzel bir resim.
Sırf buraya koymak için her şeyi düzenleyip temizledim. Harika bir temizlikti.

73
Baal Adramelech ; ''Peki Mayıs ayı içinde boş vaktiniz varsa söyleyin ona göre, uymayan varsa söylesin o yüzden dedim, ortak bir vakit bulunsun diye. Mayısta yapmazsak temmuz gibi yaparız zaten.''

MAYISTA YAPMAZSAK TEMMUZ GİBİ YAPARIZ.

MAYISTA ''YAPMAZSAK''

Bende bu sözünüze göre söyledim.

74
Temmuzda olursa harika olur.

75
Maalesef banada uymuyor. Ama yaz buluşmasına kesinlikle geleceğim.

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 22