Biraz uzun oldu sanki.
6
Gece soğuk ve karanlık, ozan için karanlığın hiçbir anlamı yok. O günle geceyi soğuk ve sıcak olarak ayırt ediyor. Kör geldi bu dünyaya. Güçlünün haklı olduğu bir toplumda olabilecek en kötü şey zayıflık. Çocukluğunu hatırlıyor her gece, bir günü daha ölmeden atlattığı için kendisine sarılan annesini hatırlıyor, kendisiyle uğraşan çocukları hatırlıyor. Aşağılanmayı, değersiz bir varlık olarak davranılmayı hatırlıyor. Ama en çok güneşi hatırlıyor. Annesi anlatmıştı ona ilkin. “Gökyüzünde sarı, koca bir top” sarıyı görmeden hayal etmişti o güneşi. Kendisini çocuklardan, ölümlerden, aşağılamalardan koruyan geceden nefret etmişti, güneşi ondan sakladığı için. Bazen köyün dışına kaçar ve uzanırdı çimlere sırtüstü, işte o zaman güneşle kucaklaştığını hayal ederdi. Sevgilisi sarıp sarmalardı onu. Ne mızrak dişlerin korkusu kalırdı yadında, ne de zalim çocukların gürültüsü. Sadece o ve güneş vardı.
Onlarca dönüm geçmesine rağmen ölmedi Ozan, hayatta kaldı. Bu kadar uzun süre başarmış olması insanlar için şaşkınlık konusuydu, onun içinse sevgilisinin marifeti. Güzel her şey ondan gelmiyor muydu zaten. O da Yaratıcı gibi tekti, gökyüzündeydi ve onu seviyordu. Boş bulduğu her an kırlara kaçtı ve kucaklaştı sevgilisiyle. Bir gece özlem ve aşkla dolan yüreği dayanamadı, patladı. Tutamadı kendisini. Bir aşk şarkısıydı söyledikleri. Gökyüzüne, sevgilisine yönelmiş bir serenad.
Bu şarkıdaki özlemi gören Yaşlı Ozan sonunda çırağını bulduğuna karar verdi. Aldı çocuğu yanı sıra, götürdü dağlara. Ottan bahsetti, böcekten, kuştan, çiçekten. Anlattı ona mahlukatı ve anlamlarını. Dinledi ozan iştiyakla. Aşkla şişmanlamış, hakikate acıkmış ruhu yedi bitirdi duyduklarını. Her zaman daha fazlasını talep etti. Ölene kadar anlattı ozan ve çocukcağızı dağ başında bırakıp, gitti göklere. Ağıtlar ile indi köye Ozan. Düşebileceği aklına bile gelmemiş olsa gerek ki sağ salim inebildi dağlardan.
Köye geldiğinde, sırtında ozan kürkünü taşıyordu. Bu kürk onu kabilenin içinde onurlu bir kişi haline getirmiş olsa gerek ki bir ziyafet düzenlendi. Şarkı söylenmesi istenildi ondan. Hiç düşünmedi ozan ne söylesem diye. Sevgilisini hayal etti kafasında ve başladı söylemeye. Sesindeki ton ve samimiyette kayboldu bütün bir kabile, günlerce söyledi, gecelerce. Ne insanlar dinlemekten sıkıldı ne o söylemekten. Ve şarkısı bittiğinde köyün Ozanı oluvermişti. Eskiden sadece seslerini duyduğu kadınlar geliyordu yanına. Gücünden istifade etmeye çalışan parazitler gibi sokuluyorlardı ona. Hiçbirisine değer vermedi Ozan. Onun için sadece sevgilisi vardı. Gökyüzünde onu izleyen tatlı bir sevgili. Gündüz sırnaşan kadınları çok sert paylardı, sevgilisi görür de üzülür korkusuyla.
Yüzlerce dönüm boyunca ozanlık yaptı. Her gün güneşin doğuşundan batışına kadar şarkı söyledi güneş battığında ise sustu. İlk seferi dışında hiç söylemedi şarkısını gece vakti. O sadece gündüzleri düzdü nağmeleri sevgilisine. Ne kadar güzel bir sıcağı olduğundan, ne kadar hayran olunacak bir varlık olduğundan bahsetti günlerce. Bazı günler başladığı şarkıları bile bitiremiyordu da, hüzünlü bir şekilde diğer günü bekliyordu sözlerini bitirebilmek için. O, güneşi seviyordu.
-0-
Ozan yatağına uzanmış yarın ki şarkısını hayal ediyor. Bu sefer sevgilisine nasıl iltifat etse diye kuruyor kafasında. Gecenin sessizliğini Reisin çığlığı bozuyor. Derin ve keskin bir çığlık. Sanki gökyüzünü yarmaya çalışıyor gibi. Korkuyla toparlanıyor Ozan. Hemen yanındaki çocuğu uyandırıyor. Ona yardım etmek için orada çocuk. Ancak gece uykudan uyanırken bunu hatırlamak zor. “Ne var” diye soruyor bir yandan gözlerini ovuştururken. “Git bak neler oluyor” diyor Ozan bir çırpıda. Kızgın bir şekilde kalkıyor çocuk yataktan. Fırlıyor gecenin karanlığına.
Bir süre sonra dönüyor geriye, heyecanlı. “Reis ruhlarla görüşmüş bu gece, herkesi meydana çağırıyor” Ozan kalkıyor yataktan, gecenin kendisinden iyilik gelmeyeceğini biliyor. Fırlıyorlar dışarıya. Çocuk hemen önünde rehberlik ediyor, meydana götürüyor Ozanı.
Reis kürkünü giyinmiş, en ihtişamlı şekliyle bekliyor. Toplanınca kalabalık sert ve gırtlaktan gelen bir sesle konuşmaya başlıyor. Bunun korkutucu olduğu kanısında.
“Bugün Ruhlarla bizzat konuştum. Göklerdeki son gelişmelerden bahsettiler. Yeni bir grup Tanrının Yaratıcıyı yenip yok ettiğini ve artık onlara tapacağımızı söylediler.”
Kalabalık Atalarının Tanrılarını terk etme fikrinden huzursuz olmuş olsa gerek ki itiraz homurtuları yükseldi. Reis bunu fark etmemiş gibi sesini daha da yükselterek konuşmaya devam etti.
“Bana güçlerini ispatladılar ve güçlerinin bir kısmı ile de beni donattılar. Güneşi hizmetime verdiler. Artık güneş bizi terk ettiğinde bile ona hükmedip aramıza çağırabileceğiz, bu güç taşları ile” diyerek ellerini güçlü bir şekilde havaya kaldırdı. İki elinde iki taş duruyordu. Özel bir yönleri yok gibiydi, Reis bir gösteri yapması gerektiğini düşünerek Taşları sert bir şekilde birbirine vurdu. Bir anda gün geri gelmiş gibi oldu, aydınlandı elleri Reisin. Kalabalıkın kendisi şaşkındı. Kadınlar erkeklerinin arkasına saklandı. Çocuklar annelerinin bacağına sarıldı. Erkekler sakladı korkularını ve dinlemeye devam etti Reisi.
“Ağaç toplayın ve getirip önüme yığın” diye emretti Reis. Erkekler ve kadınlar o alandan uzaklaşmak için bir bahane çıkmasının sevinciyle dağıldılar. Sadece Ozan kalmıştı olduğu yerde. Sevgilisini gökten getirmenin dehşeti Yaratıcıya edilen inkarı dahi unutturmuştu ona. O güzel sevgilisini yeryüzüne indirip Reisin eline mi vermişti bu yeni tanrılar. Reisin istediği gibi istimal etmesine izin mi vermişlerdi tatlı sevgilisini. Öfkeyle doldu yüreği, nefretle taştı. Hayatı boyunca aşktan başka hiç bir şey tatmamış kalbi yabancıydı bu hislere, sindiremedi, derinlerine inemedi bu yeni tadın. O da taşırdı onları, saçmaya başladı sağa sola. Kalbi saçtıkça kini, nefreti, öfkeyi Ozan da hırçınlaştı kendi içinde. Nefret Reise döndü, iri, kürklü adama. Nerede olduğunu göremiyordu ama çok iyi biliyordu olduğu yeri. Kalbi o kadar kabardı ki patlayacağını hissetti bir an Ozan. Eliyle durdurmaya çalıştı bu acıyı, sarıldı kalbinin olduğu yere. Yıllar önce fark etmişti orasıyla aşık olduğunu. Ama şimdi aşkının yuvası bambaşka bir duyguyla kirletilmişti. Kalbi artık sevgilisine layık değildi. Bu onu daha da fazla öfkeyle doldurdu. Bir taş aradı elleriyle yerden. Bulduğu ilk kayayı kaldırıp koşmaya başladı Reise. Durumu bekler gibiydi Reis. Hiç hareket etmedi. Yalpalaya yalpalaya kendisine yaklaşan ozanı izledi. Yeterince yaklaştığında kollarından tutup yere attı onu. Kalın sopasını sırtına bastı, konuşmadan kalabalığın toplanmasını bekledi. Ay batıp da ortalık tam anlamıyla karardığında, insanlar odunları reisin hemen önüne yığmıştı. Ozan odun yığınının üzerinde yatıyordu, baygın bir halde.
“Şimdi yeni tanrıların gücünü ve saygısızlara olan öfkesini görün”
Reis ellerindeki taşları birbirine vurarak aydınlattı geceyi , bir daha, bir daha. Bir süre sonra önündeki otlara geldi güneş. Çağrı ayini başarılı olmuştu. Güneş artık onun hizmetindeydi. Büyümesi için bekledi bir an. İlk önce otlar yandı, sonra ince dallar. Kalın olanlar en son yandı. Gece, gündüz gibi aydınlanmıştı. İnsanlar güneşin hemen önlerinde büyümesini hayranlıkla izlediler
Sıcaklık artınca ortamda, baygınlığı bırakıp uyanmaya karar verdi Ozanın beyni. Sevgilisi karşıladı onu uykusundan. İlk önce ayaklarından öptü onu. Aşkın şiddeti acıttı ayaklarını, inledi ozan ister istemez. Sonra parmak uçlarından öptü sevgilisi. Gittikçe yaklaştı daha da fazla sokuldu. Sevgilisine sarılmakla kaçmak arasında kalmıştı Ozan. Aşkı galip geldi, acıya rağmen kavuşmanın sevincini yaşadı. İlk önce inledi sonra biraz daha yükseldi sesi. Sevgilisi elbiselerini çıkarırken çığlıklar atmaya başladı. Bu kadar güçlü olduğunu hayal etmişti, lakin gerçeğin kendisi her zaman şaşırtırdı. Çığlıklar atarak eridi sevgilisiyle. Birlikte oldular o gece. O son gecesinde sevgilisinin kollarında veda etti bu dünyaya.
Sıra Yaratıcının takipçilerini kendi dinimize çevirmekte diye fısıldadı”, Zaroc. “Ancak güçlüyken çağrımızı dinlemezler. Önce zayıflamalılar, o zaman kabul edeceklerdir.” Lider onaylar bir ifadeyle salladı başını, “Ama nasıl bütün kabilelere birden hakim olabilirim ki” diye sordu merakla. Kafasındaki sesin gülümsediğini hissetti. “Kula” diye fısıldadı sakince. Ve kahkahalar atarak uzaklaştı.
Reis ateşin gücünü daha çok hissettirmek için Köydeki herkesin bir elini ateşe sokmasını emretti o gece. İnsanlar korka korka yerine getirdi emri. Kimisi çığlık attı kimisi dilini ısırdı ama sabah olduğunda herkesin Yeni Tanrılara olan imanı taş kadar sertleşmişti.
Sabaha doğru güneş köyden çıkarak gene dağların üstüne, gökyüzündeki yerine döndü.
DEVAM EDECEK
Bu hikayeyi
Blogumdan da okuyabilirsiniz.