Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - oguzkaan

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7
16
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Anathem - Neal Stephenson
« : 28 Nisan 2015, 22:47:36 »
Bu güzel kitabın altı böyle boş kalmasın. Başka bir internet sitesinde yazdığım yazıyı buraya da kopyalayarak insanların bu kitap hakkındaki farkındalığını artırmak istedim.

Teknoloji ile içice geçmiş bir toplum olan ve medeniyet olarak sürekli yükselmeler ve inişler yaşayan Sakularlar ile Konsent -manastır benzeri yapılar- içerisinde yaşayan ve 1, 10, 100 hatta 1000 yılda bir kapılarını dış dünyaya açan matlarda teoloji yerine felsefe, matematik, kozmoloji, geometri vs. uzun vadeli düşünceyi araştıran, inceleyen ayutların bir arada yaşamını sürdüğü bir gezegen olan Arbre'de geçiyor. Arbre bizim dünyamıza göre çok daha eski, sofistike ve yazılı tarihe sahip bir gezegen.

Ayutlar, matlarına göre kapılarını açtıklarında dışarıda bulunan sekular toplumu gözleme şansına sahip oluyorlar. Sekular toplum ise onları gözleme şansına sahip oluyor. Ayutların teknoloji ile olan bağları çok sınırlı ve seçici -kağıdı bile basmak yerine elle yapmayı tercih ediyorlar veya bilgisayar kullanmıyorlar- ve teknolojinin gerekli olduğu yerlerde bu durumlarla baş etmesi için Ita adını verdikleri bir grup insana bağlılar. Matlar arası bir iletişim yok. Bu tarz bir soyutlanma özellikle 100 ve 1000 yıl matı göz önüne alındığında düşüncenin ikincil etmenlerden uzak olması ile ne kadar ilerleyebiliceğini gözlemek adına önemliydi. Ayrıca insanların bu şekilde ellerinde en ölümcül silah olan bilgiyi tutan ayutlardan da ne kadar korktuğuna dair bir gözlem olarak da bakılabilir..

Stephenson, ilk 100-150 sayfa da dünyayı kurgulamış ve geri kalan kısımda ise ayutların üzerine yoğunlaşmış. Arbre'de ki bir toplumu -konstentte yaşayan ayutları- ritüellerinden ve geleneklerinden yola çıkarak anlatıyor. Tüm gezegeni yıkıma sürükleyebilecek katastropik bir olayda bir araya gelen iki toplumun tabularının yıkılması ile ortaya çıkan boşluğu anlatıyor. Eğer Arbre'in bulunduğu evreni bizim şu anda bilinçli olarak bulunduğumuz evren ile karşılaştırırsak onun daha yaşlı ve sofistike bir kültüre sahip olduğunu görüyoruz.

Stephenson, yeni kelimeler icat ederek etimolojik olarak da kitabını süslemiş. Kitabın okumak için ağır veya sıkıcı gelmesinin bir numaralı sebebi budur. Ayrıca Arbre'nin devasa geçmişi ve yazarın bu tarihi olabildiğince anlatmak istemesi de bir diğer neden sayılabilir. İcat edilen kelimeler kısmına tekrar dönersem, kelimelerin anlam bakımından okundukça anlaşılmasının yanı sıra ilk okuyuşta çağrıştırdıkları anlamlarla da kolayca benimsenebildiklerini söylemeliyim. Ayrıca kitabın arkasında bir sözlük var. Bu bazen kitaplarında farklı bir dil oluşturduğunu düşünmesine rağmen ortaya herhangi bir anlam çağrışımında bulunmayan harflerin yan yana dizen yazarlara nazaran çok daha verimli bir uğraş olmuş.

Kitabın asıl vurucu kısmı ise felsefeydi. Kendi evrenimizde bulunan veya ortaya atılmış bir çok bilimsel gerçekliğin ve felsefik düşüncenin, yaklaşımın, açılımın veya sembolün Anathem'in evreninde de farklı isimler ve yollarla geliştirilse bile var olduğunu görüyoruz. Örneğin Ockham'ın Usturası'na Azuz Gardan'ın Kantarı olmuştu vs. Bu sıradan bir kopyalamanın ötesine geçmişti. Çünkü bir kişinin Arbre'de düşündüğünü başka bir evrende, başka bir gezegende, başka bir düşünürün de aklına gelebileceğini anlatan ve tüm kitaptaki en heyecan verici alt metin olan "Hylea Teorik Dünya"sı kavramı vardı. Bunun nedeni ise bazı bilgilerin değişmez olarak HTD'de var olmasıydı. Mesela geometrik kurallar veya pi sayısı gibi. Yine de evrenlerin oluşması için gerekli olan bazı şartlarda ki küçük değişimler sayesinde birbirine yakın ama ayna yansıması olmayacak biçimde bir çoklu evrenler teorisi düşünülebilir. Bu sayede kitabın ilk temas metni de felsefe ile açıklanabilir hale geliyor. Özellikle bu konuların tartışıldığı kitabın Mesa adlı bölümü okumak ve kitabı anlamak adına çok yoğun bir bölümdü.

Kitabın dem vurmam gereken kısmı ise kadın karakterler ile erkek karakterler arası etkileşimiydi. Her ne kadar odaklanan nokta burası olmasa da eğer bu karakterleri iletişime ve etkileşime sokacaksanız bunu yaparken biraz daha arka plan ve mantıklı seçimler beklemek okuyucunun hakkıdır diye düşünüyorum. Daha fazla spoiler vermemek adına bu kısmı yazmayı kesiyorum.

Anathem, kafanız yorgun olduğunda değil en dinlenmiş hali ile okumanız gereken bir roman olmuş. Çok fazla bilginin, çok geniş bir hikayenin "coming of age" standardında sunulmasına razıysanız, karakter gelişimi biraz zayıf olan kitaplara tahammül edebiliyorsanız okumanızı tavsiye ederim. Fakat kuantum, çoklu evren, idealar kuramı, nominalism, bilinç üzerine yazımlardan hoşlanmıyor, felsefeden nefret ediyor, matematik veya fiziği sevmiyorsanız Anathem size göre değil.


17
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Yara - China Miéville
« : 16 Nisan 2015, 03:36:40 »
 Bazı kitaplar vardır daha en baştan sizde iz* bırakacak bir eser olduğunu anlarsınız. "Yara" tıpkı böyle bir kitaptı. Daha ilk sayfalarında Mieville'le daha önce tanışmamış insanları bile etkileyecek bir giriş yapıyor. Korsanlardan oluşan ve denizde sürüklenen bir şehir federasyonu haline gelmiş Armada'da geçen roman seri olarak Yeni Curobuzon'un 2.si gibi gözüksede o canavar şehrin sakinlerini konu alan ve Curobuzon'dan çok uzak olan yerlerde geçiyor. Fakat hikaye ilk kitabın bıraktığı zaman aralığına yakın bir dönemden başlıyor.
 
 Çok katmanlı hikayesi boyunca Mieville diploması, siyaset, güç fırtnaları ve gizemi sürekli denetim altında tutarak okuyucuda neredeyse soluk almadan devam etme isteği uyandırıyor. Hikaye, sürekli bir arayış ve göreve çıkılmış hissi verse bile lineer ilerlemek yerine dolambaçlı bir grafik çizen anlatıma sahipti.
 
 Mieville sonuçlardan ziyade yolculuğun kendisini anlatıyor. Kitabın sonu bu yüzden bazı okuyucuları tatmin etmeyebilir. Bu formül kafamda artık Mieville ile eşleşti. Şimdiye kadar okuduğum romanları içerisinde sonuçlar yerine neticeye nasıl varıldığı ile ilgilenen bir yazar izlenimi oluşturdu. Buradan da Mieville'nin bir varmak için değil gitmek için yolculuğa çıkanlardan olduğu izlenimine vardım.

 Örgü üstüne örgü şeklinde sunulan hikaye de Bas-Lag'ın tuhaf ırklarına, denizlerine ve toplumlarına karşı bir çok farklı görüş oluşturmak adına Armada şehri biçilmiş bir kaftandı. Kitap boyunca yine birbirinden renkli, tuhaf ırklar vardı. Perdido Sokağı İstasyonu'nda bulunmayan Anafoller bunların içinde en ilgimi çekelerden biri oldular. Mieville Perdido Sokağı İstasyonu'nda yaptığının tersini yapıyor ve eril yarısı bilim adamları olan sakin bir toplumsal yapıya sahipken, dişil yarısı açlıktan kafayı yemiş ve tarihteki zalim imparatorluklarından dolayı korkulan kısmı oluşturan bu ırk, Keprilerin -Kadınları sanata yatkın erkekleri ise üremekten başka bir işe yaramayan akılsız varlıklar olan bir ırktı.- dinamiklerine benzer bir yapıya sahipti. Büyüklüğü hayal bile edilemeyecek, Bas-Lag'ın evreninden bile olmayan Deniz Şeytanı ise ilginç olan bir başka canavardı. Bu yaratıktan kaç tane olduğu vs. gibi bilgiler verilmediğinden ırk demek istemiyorum. Kim bilir koca Bas-Lag evreninde veya diğer düzlemlerde sadece bir tane olabilir veya olasılıklar çerçevesinde o anda var olan bir varlıkta olabilir. Tabii ki kaktüsler, vampirler, orijinallik konusunda su geçirmez Tekraryapımlar ve daha bir çok ırka ev sahipliği yapan Bas-Lag'da geçen bir kitaptan da daha azı beklenmez. Kısacası orjinal ırklar yine yeniden Mieville tarafından kitabına doluşturulmuş.
 
 Teknoloji ile etkili bir biçimde harmanladığı büyü kullanımı kitabın ilginç ve dikkat çekici kısımlarından biriydi. Mieville, kimyasal bir maddeden, simyaya benzer bir büyü sistemi ile elektrik üreterek evrenini yine steampunk türüne sokmayı başarıyor. Ayrıca olasılık enerjisi diyebileceğim ve Bas-Lag'ın antik büyülerinden sayılabilecek bir nesneyi de tatmin edici şekilde anlatıyor. Bu nesnenin kullanımını ise hiç beklenmeyecek bir şekilde kurgulamış ki özellikle bu kısmı çok beğendim.
Spoiler: Göster
(Uther Doul'un kılıcı olan Olasılık Kılıcı yetenekli ve iyi kılıç kullanan birinin elinde işe yaramaz hale gelebilmesi gibi.)

 
 Bellis'i ve onun güdülerini, duygularını açıklarken Mieville mektupları kullanıyor.
Spoiler: Göster
(Yazıldığı kişi belli olmayan bu mektuplar Bellis'in yalnızlığı ve sürgün yaşamda çektiği zorlukları anlamak adına oldukça etkiliydiler.)
Uther Doul, Fennec ve daha bir çok "Mastermind" denilebilecek karaktere sahip olan kitap Perdido Sokağı İstasyonu'na göre daha üst seviye karakterlere sahipti diyebilirim. Bir de kitabın "İşte, topumu bu adam kesti." diye fütursuzca damgalayabileceğiniz bir kötüye sahip olmaması, gri bölgelerde dolaşan ve manipülatif karakterlerin bolca olması sayesinde bu konuda da takdir ettiğim bir başarıya sahipti.

Spoiler: Göster
(Kitabın ismi belki Armada'nın aradığı ve Hayaletkafalar tarafından oluşturulmuş olan Bas-Lag'ın yüzeyindeki kesikten geliyor gibi görünse bile, Bellis'in ihanetini itirafından ve cezası olan kırbaçlanmadan dolayı oluşan yaralarına da ithaf olabilir. Bir bakarsak eğer, kitabın çok büyük bir kısmı kadının yaralarına sahip olma yolunda attığı adımları anlatırken, geri kalan kısmı ise yaralarının harekete geçirdiği düşüncelerini toparlaması ve eylemlerini tanımlıyor.)


"Yara" şu ana kadar okuduğum en iyi Mieville kitabı diyebilirim. Tek başına okunabilecek bir kitap olsa bile Perdido Sokağı İstasyonu'nu okuyan arkadaşlar romanı kavramak ve Bas-Lag'ı anlamak adına daha rahat olabilirler. Güler Siper'e beğendiğim ve enfes blduğum çevirisi için teşekkür eder,  Yordam Kitap'ı ise kapak seçimi konusunda tebrik ederim. Her fantastik ve tuhaf kurgu severe gözüm kapalı tavsiye edebileceğim bir roman oldu.

Dipnot:(*) Bu yazıyı yazan kişi burada iz ve yara kelimeleri arasında bir sözcük oyunu yapmaya çalışmıştır. Becerip beceremediği kararını ise okuyucuya bırakmıştır.

18
Roger Zelazny'nin çevrilmeyen kitapları hakkında bir çalışmanız var mı?  Ayrıca Işık Tanrısı'nı tekrar basma gibi bir planınız olabilir mi?

19
Çizgi & Anime / Ynt: Tokyo Ghoul ( Toukyou Kushu )
« : 30 Mart 2015, 18:42:52 »
Animesini izlemedim ama mangası hakkında bir şeyler yazmıştım.

 
Alıntı
   “İnsanlar besin zincirinin en tepesinde olmadıklarında ve en güçlü yırtıcı ile kırılgan insan tek bir vücutta birleştiğinde…”

Son dönemde oldukça popüler olan bir akım var. Bu da hikayeyi insan yerine, savaştığı varlıkların gözünden anlatmak. Her ne kadar bu cazip bir fikir gibi görünse bile insanların romantizme olan hayranlıkları ve yarattıkları, düşündükleri yırtıcıyı, düşmanı kendi anlayış seviyeleri ile sınırlandırmaları sonucu ortaya yumaşamış, insanlaşmış ve doğasının gereğini reddetmeye çalışan canavarlar çıktı.

Tokyo Ghoul’da ana karakterin gelişimi bir insandan bir ghoul -sanırım gülyabani diyebiliriz veya en iyisi olduğu gibi bırakmak.- olmaya doğru giderken geçirdiği değişimler, doğasına direnmesi ve bunda başarısız olması başarılı bir şekilde yansıtılıyor. Yan karakter bakımından zengin olan bir mangaydı. Her ne kadar, karakterlerin bazıları sığ, klişe olsalarda gidişatı kötü etkilemiyorlar.

Hikayesi bir noktada artık ghoul-insan dönüşümünden vazgeçip, yanlış anlaşılmanın, yargısız infazın, intikam duygularının yoğunlaştığı bol aksiyon ile doldu. Sanuçta doğaüstü yaratıkların cirit attığı ve insanlarının yaşadıkları dünyayı geri almaya çalıştığı bir evrende felsefik tartışmalar üzerinden hikayeyi devam ettirmek zorlaşacaktı. Bu dönüşüm tamamen anlaşılabilir ve yavaşlıkla oluşturulduğu için rahatsız etmedi.

Karanlık, bol gölgeli ve hareketleri insan anatomisine aykırı olan vücut parçaları olmasından dolayı çizim kısmı zor olan bir manga olduğunu düşünüyorum. Yine de sanatı ortalamanın biraz altında kalıyor diyebilirim. Bazı sahnelerde ne olduğunu anlayamıyorsunuz.

Son sözüm, Tokyo Ghoul, hikayeyi birde diğer taraftan okumak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir manga…

20
Televizyon / Ynt: Black Sails
« : 30 Mart 2015, 18:38:21 »
Ben son iki bölümü izlememiş olmama rağmen bu sezon hakkındaki düşüncelerim oldukça pozitif sayılır. Flint'in geçmişini öğrenmek ve kişiliğinin şekillenme yolunu öğrenmek adına iyi bir sezon oldu diyebilirim. Silver'in geri planda kalmış gibi gözükmesine rağmen bir akıl ustası edasıyla ortalıkta dolanmasını da eğlenceli bulmamak elde değil. Hele sezon ortasında ortaya çıkan bir bilgi birçok kişiyi ters köşe yapmıştır. Dizi bu sezon iyi gerilim biriktirdi ve hikayesini daha da genişletti. Sezonu bitirince bir güncelleme yaparım.

21
Perdido Sokağı İstasyonu Mieville'nin kel kafasından fırlattığı ilginç ve tuhaf olan benim okuduğum üçüncü romanıydı. Kişisel fikirlerini bir kenara bırakırsam yazar olarak favorilerim arasına girdi. Düşünce yapısını kitaplarına yansıtsa bile bu benim için eksi değil bir artı olur çünkü çeşitlilik her zaman iyidir. Ve her zaman sizin gibi düşünen insanları okumak bir şey kazandırmaz diyerek sosyal mesajımı da vermiş olayım.

Herneyse, türleri birbirine karıştırmayı seven bir yazar olmasından dolayı tuhaf kurgu, fantastik, bilim kurgu, steampunk bile denilebilecek şehirde geçen harika bir romandı. Öncelikle şunu söyleyeyim, kitabı okumuş ve beğenmiş çoğu kişininde söylediği gibi bu roman karakterleri ve konusu için okunmamalı. Bu öykü bir şehir hikayesi, kurgusal, kasvetli ve acımasız olan Yeni Crobuzon'un anlatısıydı. Şimdi, ben bu şekilde giriş yapsam bile kitap konu ve karakterler olarak sınıfta kalan bir eser olarakta anlaşılmasın.

Öyküden biraz bahsetmek gerekirse, çok orijinal ve nefes kesici bir hikaye olmasa bile genel geçer kabul görmüş ve hem bilimkurgunun hemde fantazinin artık iyice klişe olmuş unsurlarından da oldukça arınmıştı. Şehri gözlerimizde canlandırmak adına Mieville'in betimlemeleri ve bunları öykü içerisinde kullanımı ustaca olduğu kadar sizi kitap içinde tutmakda da başarılı olmuş. Bu kısımda tek eksik yan hikayenin ana başlangıcının neredeyse kitabın 3'te birinden itibaren başlamasıydı. O kısma kadar hikaye kurgulanması devam ediyor ve bu ebatlarda bir kitap ve aynı zamanda bağlantılı bir seri olmamasından dolayı bunu negatif bir hamle olarak görüyorum.

Karakterler konusunda Mieville'nin riske girerek insansı ırklarında bakış açısından anlattığı bölümler vardı. Bunlar evren hakkında bir dolu bilginin insan dışında farklı türler açısından da anlatıldığı okurken çok zevk aldığım kısımlardı. Isaac karakteri bilindik halis muhlis insan bile olsa ve kitap boyunca kilit karakter olarak kalsa bile ben herhangi bir öne çıkarıcı özelliği bulunduğunu düşünmüyorum. Keza bir diğer insan karakter Derkhan'ın da aynı şekilde Mieville'in kişisel düşüncelerinden oldukça etkilenmiş ve hikaye için bir herhangi bir işlevi olmayan bir karakter olduğunu düşünüyorum. Karakterler hakkında söylenebilecek pek bir şeyde yok aslında.

Eğer bir kitapta yalnızca kadınlarının baştan aşağısı insansı olan ve erkekleri üreme dışında bir işe yaramayan akılsız yarattıklar olan bir ırk varsa, uçabilen, düşünebilen, soylu ve konsepti ilginç bir hukuk sistemine sahip olan bir ırk varsa, "deus ex machine" olan ve şiirsel konuşmaları ile sizi çılgına çevirebilecek evriminin belki de son aşamasında olan bir örümcek varsa ve daha nice ilginç merak uyandırıcı, orijinal ırkların bulunduğu steampunk unsurları ile desteklenen ve "Ulan çok büyük spoiler olur." diye söyleyemediğim daha nice tuhaflıkları ile Yeni Crobuzon şehrini okumak istiyorsanız Perdido Sokağı İstasyonu kaçırmamanız gereken bir eser derim.

22
Bende tam haberi vermeye gelmiştim ki çoktan paylaşılmış. Kapak yine içler acısı olmuş. Seri karanlık, gri karakterleri ve hikayesi ile bilinirken böyle parlak, renkli bir kapakla basmak hiç olmamış. Ayrıca çevirmen değiştirmişler ve bunun umarım okumayı baltalayıcı bir etkisi olmaz.

Bir de ikinci kitabın isminin baz alındığı söz:
"We should forgive our enemies, but not before they are hanged." -Heinrich Heine.
Kaynak

23
Bu kitap çoğu ortamda Amerikan Tanrıları #2 diye geçiyor ve reklamı yapılıyor. Bende devam kitabı olduğu beklentisi ile okumaya başladım. "Daha tamamlanmış ve kompleks bir romanın devamı niteliğinde reklamı yapılan bir eserin selefi ile aynı tarzda ve tatlılıkta olmasını beklemem ise yanlış olmaz sanırım. " Yukarıda da bunu yazmıştım.   

Ayrıca, diğer kitaplarında ki mizahının daha karanlık olduğunu ama Anansi Çocukları'nda ise tarzının "eğlenceli" olduğunu düşünüyorum.  Tarzına alışık olduğumu söylediğim kısımda da kastettiğim buydu.

24

Gaiman'ın yazmış olduğu çoğu romanı okudum. Tarzına ve anlatım stiline alışkın olduğumu söyleyebilirim. Fakat Anansi Çocukları'nda Gaiman'ın o bilindik stilinden uzak bir hava vardı. Eğlenceli ve okurken yer yer tebessüm ettiren bir kitaptı. Fakat serinin ilk kitabı olan Amerikan Tanrıları "king size tadelle" iken Anansi Çocukları "bir parça tadelle" gibiydi. Daha tamamlanmış ve kompleks bir romanın devamı niteliğinde reklamı yapılan bir eserin selefi ile aynı tarzda ve tatlılıkta olmasını beklemem ise yanlış olmaz sanırım.

Yine de tek başına ele alındığında Şişko Charlie gibi oldukça beceriksiz bir karakteri, onun şakacı bir tanrı olan babasını ve "Örümcek" gibi sıkıldığımda kaçarım mottosu ile yaşayan bir karakteri anlatırken, mizah olmadan da olmaz. Bu kısımda şahsen hayal kırıklığına uğramam kitabın kalitesi değiştirmez.

Geleneksel fantezinin dışına çıkıp, şehirlerde geçen bir hikaye okumak ve çoğu eserin zıttı bir biçimde güçlü olmayan bir kahramanın yol öyküsünü dinlemek istiyorsanız Anansi Çocukları tam sizin kitabınız.

25
Duyurular / Ynt: Biz Bunu İstiyoruz #2.5: Robot Serisi
« : 23 Kasım 2014, 21:59:43 »
Elinize sağlık. Devasa bir enerji ile  hazırlanmış ve sunulmuş bir proje olmuş. Tebrik etmekten başka ne düşer.

Vakıf evreninin de Nemesis dışında okumadığım kitabı kalmamış sayenizde hatırlamış oldum.  :D

26
Çizgi & Anime / Ynt: Naruto
« : 06 Kasım 2014, 17:13:45 »
Naruto neredeyse 8-9 yıldır takip ettiğim bir manga serisi oldu. Bazen ufak bir tebessüm ettirdi bazen de kahkaha attırdı. Yeri geldi, ağlamamak için dudağımı da ısırdım.
Naruto Uzumaki adlı sarışın, tilki suratlı ve yalnız çocuğun büyümesi, gençliğinin hikayesiydi. Sonunda ne söylenebilir ki, büyük çınarlardan (Bleach, Naruto, One Piece) biri gitti, diğeri ise sayılı günlere kaldı.

;D
Spoiler: Göster


:üü
Spoiler: Göster

27
Yayınevleri Soru Hattı / Ynt: İthaki Yayınları Soru Hattı
« : 06 Kasım 2014, 16:09:24 »
Çok güzel bir haber bu.  :D Seriyi baştan tekrar yayımlayacaklar mı? Yoksa İthaki'nin kaldığı yerden mi devam edilecek?

28
Yayınevleri Soru Hattı / Ynt: İthaki Yayınları Soru Hattı
« : 06 Kasım 2014, 15:48:34 »
Discworld hakkında herhangi bir gelişme yok mu? Seriye devam etmeseler de en azından tekrar az sayıda da olsa basım yapsalar.

29
Yeraltı Edebiyatı / Ynt: Eşekarısı Fabrikası - Iain Banks
« : 02 Kasım 2014, 20:13:20 »
Ayrıntı Yayınları kitabın haklarının başka bir yayınevinde olduğunu ve onların da basmayıp uzatma haklarını kullandıklarını belirtti. Her kimseler ve bunu okurlarsa mantıklı bir nedene sahip misiniz? Amacınız ne?

Banks'ın diğer kitapları hakkında da çalışma yaptıklarını da belirtmişler.

30
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Başlat - Ernest Cline
« : 31 Ekim 2014, 03:52:29 »

Ernest Cline - Başlat

Alıntı
Burası OASIS. Buradan çıkış yok.
Yıl 2045 ve dünya çok çirkin bir yer.
Uygarlıkları felce uğratan enerji krizi, tam anlamıyla felakete dönüşen iklim değişikliği, kıtlık, yoksulluk, bulaşıcı hastalıklar ve geriye kalan son kaynaklar için süren nükleer savaşlarla cehenneme dönen bir dünya… Ve bu dünyada yaşamak zorunda olan tüm talihsiz insanlar gibi, henüz on sekiz yaşındaki Wade Watts da uyanık olduğu zamanın neredeyse tamamını bir simulasyonun içerisinde geçiriyor.

İstediğiniz kişi olabileceğiniz, istediğiniz yerde yaşayabileceğiniz ve istediğiniz şeyleri yapabileceğiniz bir yer olan, insanlığın son vahası, sanal dünya OASIS’te.
Ve bir gün OASIS’in yaratıcısı James Halliday ölüyor. Arkasında bıraktığı milyonlarca dolarlık bir servetle. Ancak bir sorun var. Ortada bir varis yok.
James Halliday bütün mirasını tek bir kişiye bıraktı. Yarattığı devasa sanal dünya OASIS içinde sakladığı üç anahtarı bulacak olan kişiye.
İşte dünya çapındaki kıran kırana mücadele böyle başladı. Ve anahtara giden ilk ipucunu Wade Watts buldu.
Hazır mısınız?

Uzun uzun yazmak istemiyorum. Hakkında söylenebilecek çok bir şeyde yok. Kitap boyunca 80'lerin kültür bombardımanına maruz kalıyorsunuz. Her oyuncu arkadaş -bende dahil- gerçek zamanlı etkileşime sahip simülasyon hayallerine sahiptir. Yazar bunu kullanarak "distopik" bir gelecekte genç bir "gamer"ın başından geçen maceraları anlatıyor.

Hızlı akan bir anlatıma sahip, referanslarını ise pek havada bırakmayan şekilde vermiş. Eğer 80'lerde yaşamadıysanız Wikipedia başka ekranda açık olsa daha iyi olur. Hikaye ise bir çok tesadüfler, "deus ex machina" denilecek anlar ile dolu olduğu için zayıftı. Karakterlerle ise bağ kurulacak bir yan yok.

Kitap nostalji bombardımanına tutmasa ve bir çok insan -kendim dahil- eskiye olan hayranlığa sahip olmasa bu derece tutulan bir kitap olmazdı diye düşünüyorum. Sonuç olarak bir 90'lar çocuğu olarak pek beğenmedim.

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7