Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - azizhayri

Sayfa: 1 ... 7 8 [9] 10 11 ... 39
121
Kurgu İskelesi / Ynt: Sürgün
« : 18 Mart 2016, 08:56:35 »
Okumanıza ve eleştirinize teşekkür ederim. Bir türlü kurtulamadım şu imla hatalarından. O kadar dikkat etsem de gözden kaçıyorlar inadına inadına...

122
Uzun zamandır okumaya niyetlendiğim ve ertelediğim Conn İggulden'in Cengiz Han serisine başladım. Ovaların Kurdu iyi bir kitap ve yazarı da tarih bilgisine sahip. Sürükleyici ama kitapta bazı çeviri hataları var sanırım. Mesela Timuçin antik yaprakların üzerine uzanıyor -eski veya çürümüş demek istiyor sanırım. Yine de okumanızı tavsiye ederim...

123
Geçenlerde okudum. Çok hoş ve oldukça faydalı bir kitap. Bence yazmak konusuyla ilgilenen herkes okumalı...

124
Liman Kütüphanesi / Ynt: En Son Hangi Kitabı Aldınız?
« : 16 Mart 2016, 13:27:39 »
Marslı-Andy Weir uzun zamandır okumayı istiyordum ama yeni fırsat buldum
Ben de D&R indirimden aldım...

125
Bu kadar yazılanlardan sonra ben bir kitabı ne kadar sürede okuduğumu söylemekten utanıyorum...

126
Merhaba:
İthakinin en güzel işlerinden biri de bize ait yazarların eserlerini basması. Bu bağlamda Kemal Tahir ustanın kitaplarını tekrar basacak mısınız...

Kemal Tahir'den Lükres’in Günahları geliyormuş, gözün aydın :)

https://www.facebook.com/ithakiyayin/photos/a.346064432081047.82021.346059422081548/1068188409868642/?type=3
iyi bir haberdi teşekkür ederim

127
Bu sitede pek çok kişinin kitaplığında sayısız kitabını barındıran sevgili İthaki Yayınları, klasik eserlere koydukları harika yazar biyografileri ile iki gündür gündemi meşgul etmekte.

İşte o biyografilerden bazıları:

Alıntı
Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf: Küçük yaşta yazarlığa, 59 yaşında mezarlığa adım attı. Dalgalarla sörf yapıp, nehir bile denemeyecek bir kaşık suda bo­ğuldu. Bilinç akışı mı nehrin akışı mı? Odalarda ışıksızdı. Paranoyak­lığı zaten Shakespeare’in olmayan kız kardeşi üzerine saatlerce ko­nuşmasından belliydi. Geri gelir mi? Gelirse gelsin, kim korkar bakire kurttan? Bkz. Nicole Kidman

Alıntı
Yatak Odasında Felsefe - Marquis de Sade: Fransız soylusu. Felsefe yapmaya soyundu. Bir daha giyinmedi. Soyadı bir felsefe oldu. Yatacak yeri yok. Ama olsun, o işini ayakta da görür.

Alıntı
Katip Bartleby – Benito Cereno - Herman Melville: Yazmamayı tercih ederiz.

Alıntı
Sherlock Holmes – Korku Vadisi - Sir Arthur Conan Doyle: İşsiz doktor, iktidarsız politikacı, korkusuz yazar. Sörlüğünden mütevellit, haza bir beyefendi. Perilere inanan biri olarak yazdığı rasyonalist öykülerle oksimoron tabirini fazlasıyla hak etmiştir. Korku Vadisi dördüncü ve son Sherlock romanı. Watson bu dünya...

Şöyle haklı bir kampanya da başlatılmış olay için.

İnsan sormadan edemiyor, siz kimsiniz yav?
Bütün bunlar şaka değil mi? Bence hoş duruyor mizahi olarak bakarsanız... Yoksa bu biyografileri Cem Yılmaz mı yazıyor...
Şaka bir yana az önce Radikal Gazetesinde okudum İthaki özür dilemiş... Maksadını aşmış ama düşünce olarak fena değil farklı bir yaklaşım olmuş...

128
Liman Kütüphanesi / Ynt: İndirimler
« : 11 Mart 2016, 08:31:23 »
Şu sıralar D&R mağazalarında 9,90 fırtınası var (ama sadece mağazalarda):

Gözüme çarpanlar:

Kafes
Adalet
Yörünge
Kılçıksız Bilim
Düzeltmeler - Jonathan Franzen
Özgürlük - Jonathan Franzen
Bu Da Geçecek
Arzunun Botaniği
Tesbih Ağacının Gölgesinde
Agatha Christie Romanları
Fahrenheit 451
Marslı
Cesur Yeni Dünya
(yeni kapak, yeni baskı)
Endgame
Hobbit
İletişim Yayınları 2016 Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi
(takvim, ajanda rafında)
Kendine Ait Bir Oda (gerçi bu internette daha ucuz)

(aklıma geldikçe güncelleyeceğim)

Haber için teşekkürler hemen gidip Marslı'yı aldım. Uzun zamandır okumak istiyordum...

129
Ben kitap hakkında olumsuz şeylerden söz etmek istemedim sadece oluşturulan imaj dolayısıyla daha iyi bir kitap umduğumu ama bu beklentilerin biraz altında olduğunu söylemeye çalıştım. Yoksa yediyüz sayfalık tuğla gibi bir roman yazan ve otoritelerin çoğundan olumlu eleştiriler alan biri için pek kötü şeyler söylenmez. Üstelik bu kişi uluslararası bir yazarsa ve yazdıkları çok satıyorsa ve de çok okunuyorsa işte böyle bir yazardan daha yazmasını ümit ettiğimi söylemeye çalıştım.
Bir başka nokta da Türk mitolojisinin bizim sandığımızdan ve bildiğimizden daha iyi ve zengin olduğunu düşünüyorum. Bizden vazgeçtim Yunan ve Roma mitolojisinden de pek söz edilmemiş ne dersiniz?
Saygılarımla...

130
Başka Kurgular / Ynt: Faust - Goethe
« : 08 Mart 2016, 16:37:00 »
Faust benimde kitaplığımda olan ve bir kaç kere okuma denememe rağmen başlayamadığım başladığımda bir kaç sayfadan sonra bıraktığım bir kitap. Her seferinde de umarım bir gün bu kitabı okuyup anlayacak düzeye ulaşırım temennisini taşımışımdır...

131
Tartışma Platformu / Ynt: Özgeçmiş Yazmak
« : 08 Mart 2016, 16:23:04 »
Sayhh'a katılıyorum. Hangi ilkokula gitti, hangi liseyi bitirdi falan... Bunları yazarlar da var. Bence ilginç değil ve okura bir şey ifade etmiyor. Okurun ilgisini çekecek, yazarı samimi bulmasını sağlayacak şeyler olmalı.
O zaman bir özgeçmişte neler olmalı. Okurun ilgisi nasıl çekilir. Abartarak mı yoksa hayallerle süsleyerek mi yazılmalı? Hayal derken ham hayallerden söz etmiyorum, ulaşılmak istenilen yer beklentilerimizi vb. Bu konuda iyi örnekler biliyor musunuz.

132
Merhaba:
İthakinin en güzel işlerinden biri de bize ait yazarların eserlerini basması. Bu bağlamda Kemal Tahir ustanın kitaplarını tekrar basacak mısınız...

133
Tartışma Platformu / Ynt: Özgeçmiş Yazmak
« : 23 Şubat 2016, 16:57:21 »
İyi akşamlar:
Bu konu üzerinde konuşmamız gerektiğini düşünüyorum...

134
Henüz Goodreads'ta başarılı olmadığım için bu kere burada yazayım. Umarım sonra oradan katılabilirim.

Amerikan Tanrıları:
Bir zamandır bu etkinliğe katılmaya çalışıyorum. Bu sayede daha ciddi bir şekilde kitaplar okuyorum ve eleştiriler yapmaya çalışıyorum. Önceden okuduklarımla kıyasladığımda Amerikan Tanrılarının daha zor bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Neden derseniz çok şey olmaya çalışmış ama olmak istediklerinin büyük bir kısmanı başaramamış bir kitap diyebilirim. Bu kitabın o kadar ödülü nasıl kazandığı konusunu da hiç anlamadığımı söylemeliyim. Böyle olunca ben sanki Neil Gaimandan daha üstün biriyim gibi bir anlam çıksın istemem ama böyle yani...

Yazar, iki gurup tanrı arasında var olan bir savaştan söz etmiş ve neredeyse kitap boyunca bizi bu savaşa fırtınaya hazırlamış ama final çok zayıf kalmış diye düşünüyorum. Onlar kin onca öfke, bilenme bir anda kayboluyor. Eskiler duydukları birkaç cümle ile ikna olup geri dönüyorlar, yeniler bütün hırslarından bir anda vazgeçiyorlar. O zaman yazık oldu Saba melikesine. Üstelik Neil Gaiman Tanrılar arasında da açıkça taraf tutmuş kanaatimce. Varsa yoksa eski tanrılar. Baş kahramanımız Gölge bile yarı eski Tanrı O zaman yeni tanrılar daha baştan kaybetmiş olmuyorlar mı?
Başka bir nokta, eski tanrılar uzun uzun anlatılmış, kendileri hakkında gerek tarihten gelen alıntılarla gerekse romanda bir hayli söz edilmiş ama ya yeni tanrılar. Kimdir bunlar. Birkaç yerde kaçamak söyleniyor demiryolu tanrısı medya tanrısı diye. Onlarında hakkı yok mu kendilerinden bahsedilmeye. Acaba genelde paradan özelde dolardan bir tanrı olarak neden söz edilmemiş. Ve siyasi figür olsalar da etten kemikten insan olsalar da başkanlardan ve liderlerden niçin söz edilmiyor bir tanrı gibi. Bu yeni Tanrının mabedinin de beyaz saray olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Borsa tanrısı da olmalıydı ve yakışan mabedi de wall street. Acaba buralara sataşmaya korktu mu?  

Dikkatimi çeken bir başka konu eşcinsel iblisten başka -ki neden homo olduğunu da anlayamadım- hiç arap tanrısı yok. Ve Yunan panteonundan da kimse yok. Güçlü kudretli Zeus ve savaşı istediği gibi yönlendirecek Ares veya Mars yok; güzeller güzeli Afrodit yok. Bizden hiç kimse olmadığını söylemiyorum zaten. uzun zaman önce bende oluşmuş kanaatten söz etmek istiyorum, biz yabancıların gözünde yokuz. Bunu Arthur C.Clark’ın eserlerinde gözlemlemiştim bir kere daha teyit etmiş oldum.
Birazda cümlelerin yapısından söz etmeliyim. Kısaca cümleler sıklıkla kullanılmış. Bence okumayı ve anlamayı zorlaştırıyor. Bu başlık altında yazmak istediğim başka bir nokta da cinsellik konusunda cesur cümleler kelimeler var. Okurken beni rahatsız etti. -okuduğum kitap onuncu yıl versiyonu olarak basılan ciltli kitap.  

Konu doğrudan lakeside da kaybolan çocuklarla ilgili olsaydı daha mı iyi olurdu ne. Tam hikaye bitti dekorları toplamaya başlıyoruz derken tekrar Lake side ye gelmek belde şaşkınlık yaptı ve iyi de oldu. Ölüm hakkındaki yazı aklımda kalan en önemli cümlelerden biri. Akşam koca kitabı aradım ve yerini bulamadım. başka biri de bir bölümün başında var olan Tanrı ile ilgili giriş bölümü. Onsekizinci bölümün başı, dinleri ve tanrıları çok güzel tarif ediyor.

135
Kurgu İskelesi / Sürgün
« : 01 Şubat 2016, 16:52:43 »
SÜRGÜN
  
 "Gezegen Salonu; üzerinde yaşadıkları dünyanın en büyük yapısıydı. Dokuz sütunun taşıdığı muazzam bir ana kubbe ve onu tamamlayan irili ufaklı kubbelerin oluşturduğu bütünsellik içindeki hem büyüklük olarak hem de mimari açıdan muhteşem bir binaydı. Yıllardır, belki yüzyıllardır bu devasa salon böyle bir amaç için kullanılmamıştı. Modern tarih öncesi çağlardan kalma mimariye sahip içine binlerce yurttaş alabilecek büyüklükte bir salondu Gezegen Salonu. Bir tarafta izleyicilerin oturması için rahat koltuklar vardı. İçeridekilerin sahnelenen oyunu yada konferansı ve ya resitali izleyebilmesi koltukların çaprazlama sıralandığı bir görsel sanat izleyici salonu gibiydi.
      Diğer tarafta ise salonda ki izleyicilerin zahmet çekmeksizin tüm olanı biteni izleyebilecekleri büyük bir sahne vardı.    Nesiller önce atalarının en büyük eğlencelerinden biri olan hayali veya gerçek olayları dramatize ederek yaptıkları bir sanat olayını topluca hep birlikte izleyebilmek için inşa ettikleri koca salonlardan biri, en görkemlisiydi.
      Sonra toplum ilerledikçe zevklerde değişmişti. Neredeyse her toplu yaşam biriminde var olan bu ve insanları fiziki anlamda bir araya getiren irili ufaklı bu salonlar işlevini yitirmiş, başka amaçlar için kullanılır olmuştu. Bazen bir müze bazen bir depo olarak yaşamını sürdürenler vardı. Pek çoğu ise yıkılıp yerine açık alanlar meydanlar ve parklar yapılmıştı.
     Sözler yanlış anlaşılmasın, salonlar yine var. Belki hepsi değil ama en azından önemli  sayılabilecek bazıları duruyor. Görsel sanatlar da... Yeni yapılanlar yeni ihtiyaçlar için sadece gerektiği ölçüde yapılıyorlardı. Eski çağlarda var olan büyüklük takıntısı yoktu artık. En büyük konutlar en büyük kentler, en büyük ulaşım araçları. Yaşanan iletişim devrimi ile gerekte kalmamıştı büyüklüklere.
     Yurttaşlar bir araya gelme ihtiyacı duyduklarında oturdukları küçük yerleşim birimlerinde, küçük salonlarda toplanıyorlardı. Tabii toplanma gerekçeleri iletişim araçları başında değil de yüz yüze görüşülecek kadar önemliyse.
     İletişim devrimi ile -yaşayanların anımsayamayacağı kadar eski dönemlerde- pek çok şey değişmişti. Bireylerde ve toplumda her şey değişmişti, hem de tepeden tırnağa değişmişti. Bilim ve Bilim ahlakı tüm bireyleri etkilemişti. Bilim, eğitime yön vermiş, eğitim toplumu yeniden şekillendirmişti. Etkin bir nüfus planlaması sayesinde önce hızlı nüfus artışı durdurulmuş, Üretim otomasyona dönüştürülmüş zenginlik ve refah tüm topluma yayılmıştı.  Bedensel ve ruhsal bütün hastalıklar ve rahatsızlıklar birer birer giderilmiş, neredeyse  genlerden silinmişti. Yalnızca yaşayanların değil gelecek kuşaklarında sağlığı ve esenliği sağlanmıştı.
      Ya da sağlandığı sanılıyordu, çünkü bu olağan üstü toplantının amacı bir suçluydu. Suç ve suçlu, kelimelerinin bile unutulduğu bir toplumda bulunmayan ender şeylerden biriydi. Ve tarihi Gezegen salonu uzun zamandır ilk defa toplantıya açılıyordu, hem de  bir suçlu için.
     Yüzyılların vermiş olduğu tecrübe ile yönetim biliminin en olgun şekli kabul edilen Seçilmiş Yaşlılar Kurulu uzun süren tartışmalardan sonra durumun bizzat toplumun bireylerinin çoğunun izleyebileceği bir yerde görüşülmesine karar vermişti. Toplantının amacı önemliyse bu toplantıyı bireylerin birebir izlemesi gerekirdi. Kurul başkanı Ka-han'ın dediği gibi "Soyu tükenen bir varlığın" bilinen tek örneğini toplumun büyük bir kısmı görmeliydi. Hem de canlı olarak karşılarında görmelilerdi, iletişim araçlarında bir resim, bir görüntü olarak değil.
      Çaprazlama dizilmiş rahat koltukların tamamı dolmuştu. Gezegen toplumunda üretim toplantı süresince durdurulmuştu. Bu hep birlikte kutlanılan "Bilim Bayramı"ndan sonra ilk kez olan bir şeydi. En küçüğünden en yaşlı üyesine kadar herkes olayı izliyordu.
      Tıp bilimi, Canlılar bilimi diğer pozitif bilimlerle doğru orantılı olarak ilerlemişti. Önce hastalıkların kaynakları teker teker bulunmuştu. Bu hastalıklara karşı sağaltma yöntemleri geliştirilmişti. Çözüm yöntemleri yaşamın yapı taşları olan genlere kadar ilerletilmişti. Gelecek kuşaklarda görülebilecek olan -bedensel olsun, ruhsal olsun-rahatsızlıklar gideriliyordu.
      "Olay" yada "kişi" yapılagelen tüm elemeleri bir şekilde geçmişti, diğerlerinden farklı bir çocuk olduğu anlaşıldığı günden beridir toplumun ilgisini çekmişti. Değişik tedavi yöntemleri denenmesine karşın tüm girişimlere olumsuz tepki veriyordu. Koltukların karşısına konulmuş olan heybetli kürsüde oturan dokuz kişiye bunları anlatıyordu "Kamu Temsilcisi". Zaman ve yer belirterek konuşmasını sürdürüyordu.
     Gerçek anlamıyla bir taarruzdu bu. Kamu Temsilcisi ara vermeden tüm suçlamaları okudu. O konuştukça nereden çekildiği belli olmayan görüntüler salonun yan duvarına yansıyordu. Bir bireyin çeşitli yerlerde ve çeşitli zamanlarda alınmış görüntüleriydi bunlar. Her görüntünün ortak noktasıysa şiddetti. Duvardaki en son dondurulan karedeki görüntü ise tüm salondan memnuniyetsizlik belirten seslerin yükselmesine neden oldu. Hayret ve tiksinti uyandıran bir uğultuydu bu.
     Kamu Temsilcisi uzun söylevini tamamlayıp bir duvar gibi karşısında yükselen kürsüye doğru saygıyla eğildi. Uzun zamandır hazırladığı konuşmasını yaptıklarından en küçük bir pişmanlık duymayan bu canavarı -Toplumda unutulan "Canavar" kelimesini kütüphanenin en kuytu köşelerini tarayarak bulmuştu- lâyık olduğu şekilde cezalandıracağınıza inanıyorum" cümlesiyle tamamlamıştı.
     Kürsünün üzerinde, tam ortada oturan diğerlerinden yaşlı olduğu hemen anlaşılan Ka-Han göz ucuyla sağında ve solunda oturan dörder kişiye baktı. Düzenli bir toplumda yönetici olmak kolaydı. Dokuz kişi, dokuz bilge kişi yıllarca kamu görevinden ve yine yıllarca süren özel eğitimden sonra bu göreve üzerinde yaşadıkları gezegen halkının oylarıyla seçilmişti.
      Dokuz çift göz bakışlarını Kamu Temsilcisinin masasının hemen yanındaki masada oturan diğer kişiye yöneltti. Kamu Temsilcisinden daha yaşlı sayılabilecek kişi -Savunma Temsilcisi- yerinden kalktı."Söyleyecek bir sözümüz yok; Adaletinize ve Hoşgörünüze sığınıyoruz "dedi. Kamu Temsilcisinden daha havalı bir şekilde kürsüyü selamlayıp yerine oturdu. Zaten biliyordu ki böyle birini savunmak bile gereksizdi.
      Yaşlı Bilge oturduğu koltuktan yavaşça doğruldu. Onunla birlikte gezegen toplumunu yöneten diğer sekiz kişi de doğruldu. Kürsü üzerindeki hareketliliği fark eden dinleyicilerde yerlerinden kalktılar. Yaşlı bedenden umulmayacak gürlükte bir ses önünde salona göre bile çukur sayılabilecek cam kürede oturan zanlıya bakarak tüm salondakilerin irkildiği bir gür ama sakin bir sesle,
     "Senin söyleyeceğin bir şey var mı Yurttaş" dedi. Bir saniye, iki saniye, üç saniye...     Cam kürede oturan orta boylu siyah saçlı kişi alnına doğru inen saçlarını eliyle geriye doğru attırdı. Perçem tekrar alnına döküldü. Dudaklarının kenarında sinsi bir gülümseyiş belirdi, yalnızca alaycı ve çevresini küçümseyen bir gülümseyiş, ne bir kelime ne bir cümle vardı.
      Karar salonu, yalnızca bir girişi olan girişten başka bir penceresi yada kapısı olmayan bir yerdi. Oldukça alçak gönüllü döşenmiş büyücek bir odaydı. Önemli işlerin arifesinde Bilgeler Kurulunun toplantı yaptığı dışarı ile bağlantısı olmayan bir yerdi burası. Ve saatler geçtiği halde içeri giren bilgelerden hiç ses seda çıkmamıştı. Karar odasının dışında bekleyen görevliler bile bu kadar uzun süren bir toplantı beklemiyorlardı.
     Nihayet küçük kapı açıldı. O devasa büyüklükteki binanın belki de en mütevazı odasından kurulun en genç üyesi çıktı, peşinden de diğerleri. Ağır adımlarla salona yürüdüler. Dokuz bilge kürsüye vardıkların da salon bıraktıkları gibiydi; kalabalık, sessiz ve merak içerisinde.
     “Kişi suçlu bulunmuştur” diye söze başlandı. Ve ardından "Cezası da Sürgündür" dedi elindeki karar metnini okuyan en genç, yaşlı üye.
     - Yüz yıllar önce kaldırılmamış olsaydı “Bedenin ortadan kaldırılması” cezasını verecekti kurulumuz. Ama kişinin bu duruma gelmesinde bilim ve eğitim sistemimizin de etkili olabileceği göz önüne alındığından ve “Bedenin ortadan kaldırılması” cezasının yargımızdan tamamen silindiği göz önüne alındığında “Sürgün” cezasının en uygun ceza olduğu görülecektir. Toplum çıkarlarına ve toplum üyelerine vermiş olduğu zararlar göz önüne alındığında verilen cezanın ağırlığının kabul edilebilirlilik sınırları içersinde olduğu görülecektir.
      -Kurulumuz Suçlu ya gönderileceği yerin ölçüsünde standart bir süre verecektir. Gideceği toplumun bir üyesi olarak sürekli gözetim altında tutulacaktır.    
-Verilen Sürgün cezası -kişinin içersinde bulunduğu ruh durumu göz önüne alınarak-belirli bir süre içindir. Eğer suçlu gönderildiği yer de kendi kendini tedavi etmeyi başarırsa yani içersinde yaşayacağı topluma yararlı bir üye haline gelebilirse affedilecektir.
     -Suçlu, kendini gönderileceği toplumun yani içersin de yaşayacağı toplumun diğer üyelerinden farklı görmeyecektir. Yeni toplumu da onu bir yabancı bir sürgün olduğunu anlamayacaktır. Dolayısıyla toplum ve suçlu birbirini tamamlar durumda olacaktır. Yeni katılacağı topluma verebilecek olduğu zararlar Kurulumuzca değerlendirilmiştir. Sürgünün yeni toplumu da Onun ruhsal yapısına uygun geri kalmış bir toplum seçilmiştir. Bu arada bilim adamlarımız ve eğitimcilerimiz benzer kötü örneklerin tekrar yaşanmaması için gereken önlemleri alacaktır…


      Eriyen karlarla coşkulu akan İnn ırmağı kenarına kurulmuştu kasaba. Orta Avrupa’nın tipik özelliklerine sahipti. Bir ana cadde denilebilecek, sokaktan biraz genişçe caddesi ve pek çok dar sokakları vardı. Gümrük memuru Alois'in evi ise o caddenin sonlarına yakındı. Daha önceki iki eşinin veremediği armağanı bekliyordu Gümrük memuru. Aşklarının meyvesi sayılabilecek bir armağan.
     Küçük küçücük bir odada yeni doğmuş bir bebeğin haykırışları duyuldu. Handan bozma bir evde bir minik bebek doğmuştu. Bebeğinin bir oğlan olduğunu söylediklerinde genç annenin hastalıklı ve mahzun yüzünde bir gülümseme belirmişti.  Biricik oğlu, Adolf u dünyaya gelmişti...                
 


Sayfa: 1 ... 7 8 [9] 10 11 ... 39