Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Legolas

Sayfa: 1 ... 14 15 [16] 17 18
226
Yüzüklerin Efendisi / En sevdiğiniz karakter?
« : 12 Ocak 2008, 14:17:25 »
Buraya sadece Yüzük Kardeşliğindeki karakterleri ekledim herkesin 2 oy hakkı vardır eğer bu karakterler dışında başka karakterleri seviyorsanız ''diğer'' seçeneğini oylayıp mesaj olarak atabilirsiniz

227
Genel Kültür / Ölümsüz Kont Saint Germain
« : 12 Ocak 2008, 10:14:17 »

Gizemlerin adamı;Bilinmeyen bir gizem örgütünün dünya temsilcisi;

Öyle bir adam düşünün ki, yüzyıllardır yaşıyor olsun, 300 yıl boyunca Avrupa Sarayları´nda tanınsın ve el üstünde tutulsun. Büyücü, simyacı, kaşif, milyarder, tıp adamı ve inanılmaz bir müzisyen; hatta Çaykovski onun bestelerini çalmıştı. İşte Kont St. Germain buydu ama böyle biri gerçekten yaşadı mı? Kaynaklar bunu kesinlikle gösteriyor. Kimdi bu garip adam? Gizemlerin adamı; Francis Bacon, Valentine Andres, The Polish Rider (Polonyalı Süvari), Prince Rakoczy, Sinyor Gualdi, Kont Saint Germain gibi isimlerin yanısıra, İngiltere Krallığı’nın gerçek varisi Francis Tudor olduğunu ve gerçek soyunu saklamak için kullandı. Bacon-Shakeaspeare ve Kont St. Germain üçlüsü tek kişi miydi?

Kont St. Germain´ın tüm geleneksel biyografi yazarlarını şaşırtan bir yaşamı vardır; yazılan en sempatik kitap “The Com*te de St. Germain-Kralların Sırrı”dır. Yazarı ise dinbilimci I.Cooper Oakley’dir. Kitapta, Kont St. Germain bir kadının gözüle anlatılır. Kont´un gizemi tarihçi Bentick Van Rhoon’un şaşırtıcı notlarından yararlanılarak anlatılmış. 18 Nisan 1760 tarihli notlarda şöyle yazıyor: “Onun kim olduğunu kimse bilmiyordu. İngiltere gibi bir ülkede bu tuhaflık beni şaşırtmazdı çünkü bu gizemi çözecek bir istihbarat örgütü yoktu, fakat beni asıl şaşırtan Fransa gibi bir ülkede bile sırrın çözülememesiydi.” Andrew Lang’ın, “ Tarihsel Gizemler” adlı kitabına bir göz atalım; “Resmi dökümanarda onun izine rastlamadım ama bir yerlerde böyle belgeler olduğu söyleniyor. Kont, 18. Yüzyıl´da*ki bir çok biyografi yazarının ele geçirmek istediği bir kişilikti. Ama güvenilir devlet dökümanlarında onunla ilgili bir ize rastlamak için şansınıza güveniyorsanız, bunun büyük bir hata olduğunu anlarsınız” Fransa İmparatoru III.Napoleon da Kont Saint Germain’in sırlarını merak etmişti. Kütüphanecilerine,18. Yüzyıl sonlarıyla ilgili arşiv ve dökümanları araştırıp toplamasını emretti. Sonunda, koca bir dosyayı dolduraçak kadar belge toplanmıştı. Fakat Fransa-Prusya savaşında ve halk ayaklanmasında toplanan belgelerin bulunduğu bina yandı. Yazar Magre, “Magi’nin Dönüşü” adlı kitabında; “Bu yine kaza olarak nitelenen bir ilahi adalet örneği çünkü dünyada bazı şeyler gizli kalmalı” diyordu

Elli yıl sonra, yine 45 yaşındaydı...
Gustav Berthold Volz’un 19 ve 20. Yüzyıllar´ı inceleyen yol gösterici araştırmasından sonra, Kont Saint Germain, “7 yıl savaşlarının Tarihçesi” adlı kitapta 18. Yüzyıl’ın en gizemli adamı olarak nitelendiriliyor. Grillot de Givry’nin “Cadılık, Büyü ve Simya” adlı kitabında söylediği gibi Mrs Cooper Oakley, Kont Saint Germain’in hala hayatta olduğunu iddia ediyor ve bu iddiasını kanıtlayacak belgeleri arıyor. Fransız Ulusal Kayıt Ofisi, Yabancı Olayları Araştırma Fransız Ofisi, Berlin’deki Alman Saray Arşivi, Viyana Saray ve Devlet Arşivi ve Kopenhag Devlet Arşivi, Cooper Oakley’in iz sürdüğü mekanlar. Genel bilgilere göre, Kont Saint Germain, doğumu ve kökeni yüzünden kendini saklamak zorunda kalmıştı. Transilvanya prensi Rakoczy’nin en büyük oğlu olduğu iddiaları vardır. Paris’te “Saint Germain”, Londra’da “Kara Haç Markisi”, Ubergen’de “Kont Surmount”, İtalya’da “Kont Bellamore”, Venedik’te “Montferrat Markisi”, Pizza’da “Schoening Şovalyesi”, Cenova’da “General Soltikov” ve Murenberg’de Rus Hükümeti tarafından verilen onur payesini taşıyan “Başarılı General” onun bilinen bazı kişilikleriydi. Rus Savaşı’nda askerlere verdiği bir içecek yüzünden içeceğe “Saint Germain Çayı” adı verildi, çayın adı, ileride “Rus Çayı” olacaktı. Bu bitkisel karışım her derde deva bir içecekti. Kont Saint Germain, bazen de Rakoczy adının harfleriyle oynayarak "Tzaragy" adını kullanıyordu. Bu da kullandığı birçok isimden biriydi. Saint Germain Kontu, ilk kez 1710’da Venedik’te görüldü. Daha sonra Fransız Sefiresi Madam de Gergy onu 45 yaşlarında bir adam olarak tanıdı ve 50 yıl sonra Paris’te karşılaştıklarında sanki hiç yaşlanmamış gibiydi. Sanki Saint Germain Kontu’nun oğluydu. Madam de Gergy’e göre gençliğinin sebebi kullandığı bitkisel bir gençlik iksiriydi. İlk karşılaşmalarında bu iksirden ona da vermişti. Aşağıda göreceğiniz gibi Madam de Gergy de gençliğini korumuş oldu. Kont Saint Germain ilk kez görüldüğü Venedik’ten döndüğünde onu kimse bilmiyordu. Ama Jenning’in “Rosicrucians-Gül Haç, Ayinleri ve Gizemleri” adlı kitabında onunla ilgili atıflar vardır. Burada Kont Saint Germain’e çok benzer bir kişinin tarifi vardı. Verilen tarih ilk görüldüğü yıldan 23 yıl öncesiydi yani, yıl 1687´idi. Bu kişi Sinyor Gualdi adını kullanıyordu, yıllar sonra işi ve uyruğu araştırıldığında şehri çoktan terk etmişti, tıpkı Saint Germain Kontu gibi. Gualdi, bir sanat uzmanıydı ve seçkin parçalardan oluşan bir koleksiyonu vardı. Manly Hall ve yandaşları bu tuhaf “Sinyor”un Kont Saint Germain olmasından kuşkulanıyorlardı. Başka bir yerde “Polish Rider” adıyla tanınan kişi için de aynı izi sürebiliriz. Bu kaynakta iddia edildiğine göre, 1624’te ünlü bilge Francis Bacon olarak resmen öldükten 46 yıl sonra 1670’te, Abbe Monfaucon de Villars’a Gül-Haçlar´ı (Masonların ve okültistlerin ünlü gizem örgütü) anlatan bazı notlar vermişti. Bu notlar “Comte de Gabalis” başlığıyla basıldı. Ancak bir dahi onun özgün yazı stilini taklit edebilirdi. Ama bu çok zor bir ihtimal olduğuna göre bu kişi Kont Saint Germain olmalıydı.
Her taşın altında o vardı;
ngiltere´deki özel müzesinde kendi el yazısıyla yazılmış bir mektup vardır. Mektup onun 22 kasım 1735’te Hauge Morin’de Baron von Gleichen’in sekreterliğini yapmış olduğunu ve Hollanda’da 1739’da karşılaştıklarını ispatlıyor. 9 Aralık 1745’te Horace Walpole isimli bir kişi Kont Saint Germain’le konuşurken onun iki yıldır Londra’da olduğunu söylediğini anlatıyor. Bu tarih Charles Edward ayaklanmasına rastlıyor ve St. Germain Kontu olduğuna inanılan genç bir isyancı, bir süre şüphe altında kaldı ve tutuklandı. Ama daha sonra masum olduğu anlaşıldı. Bu olayla ilgili olarak Walpole, bir mektupta şöyle yazıyor: “Geçen gün tuhaf bir adamı tutukladılar. Kont St. Germain adında birisiydi. İki yıldır buralarda, hiçbir zaman adını ya da nereli olduğunu söylemiyor. Ama bilinen bir şey varsa, gerçek isminin Kont St. Germain olmadığı. Çok iyi şarkı söylüyor, inanılmaz bir şekilde keman çalıyor, besteler yapıyor ve onun çılgın biri olduğu düşünülüyor. Aslında çok duyarlı ve hassas. İngiltere Prensi bile onu merak ediyor ama çok kibirli biri.” İngiltere’de St. Germain, ünlü yazar Bulwer Lytton ile arkadaştı. Yazarın bir Rosicrucian olduğu düşünülüyordu. Ünlü kitabı “Zazani” nin baş karakteri Kont St. Germain’di. Kitapta bu gizemli adam bir Rosicrucian ve simyacı olarak nitelendiriliyordu. Ayrıca gizli bir yaşam sürdüğü de belirtilmişti. Kont St. Germain’nin kendi beyanlarından 1745 yılında iki kez Hindistan’da bulunduğunu anlıyoruz ve 1773’te yazılmış diğer mektuplardan anlaşılıyor ki; 1755’te tekrar Hindistan’da bulunmuş. Aynı mektupta bir de oğlu olduğundan bahsediyor. Çocuğun Bacon’un oğlu olduğu ve Amerika’nın kolonileşmesinde (Virginia Eyaleti´nin ilk yıllarında) büyük rol oynadığı tahmin ediliyor. Bu konuda daha birçok söylenti var. Hatta Kont St. Germain’in bu olaylardan sonra Himalaya’lara çekildiği iddiası da var. Dinlenmek için düzenli olarak geldiği Himalaya’larda yoga ile ilgilendiği ve yoga yaparken görüldüğü söyleniyor. 18 Yüzyıl boyunca nereden geldiği, kim olduğu ve soyu tüm Avrupa’da merak edildi. Gizemlerin adamı hakkında E. M. Butter’in yazdığı “Magi Efsanesi” adlı kitapta şöyle yazıyor; “Böyle dikkat çekici bir şahsiyetin tanınmaktan kaçması bir meydan okumadır. Çağdaş bilgilerle bile ulaşılamayan bir kimlik aslında hükümsüz demektir. St. Germain, Rakoczy olduğunu söylediğinde de bu doğa kuralından yararlanmıştır. Gün doğmadan önce gizemini derinleştirdi. Çocukluğunu alevli renklerle tasvir diyor. Kendini inanılmaz bir manzara içinde betimliyor. Çok güzel bir havada şahane bahçelerde dolaştığını, Fas’ta Granada krallığının tek gerçek varisiymiş gibi anlatıyor. Kont St. Germain, öğretmenine çıktığı bir gezide başındaki taçla bir daha hiç göremeyeceği annesini son kez gördüğünü ve elinde bir bilezik olduğunu anlatmıştı. Kanıtlamak için de annesinin giysisinden bir parça getirmişti. (YAZARIN NOTU: Kraliyet soyundan geldiğini kanıtlamak için Kraliçe I. Elizabeth’in oğlu olduğunu söylüyor, “bir daha hiç göremeyeceği anne” bunu simgeliyor. Daha sonra Lady Bacon onu kendi oğlu gibi yetiştirmiş. Kısaca kendini krallığın son varisi olarak tanımlamış ama ülkenin adını vermemiş.) Genç yaşında Avrupa’nın büyük kısmını dolaşmıştı, Hindistan’da, İran’da, Türkiye’de, Japonya’da ve Çin’de bulunduğunu iddia etmişti. Gezilerinin adını vermediği bir yazar tarafından kaleme alındığını da söylüyordu. Ona inanmıyoruz ama gerçekten bu ülkeler hakkında öyle detaylar anlatıyor ki, herkes şaşırıyor. Onun güçlü ve etkili bir lider olduğuna inanılıyor. Çünkü, birçok farklı örgüt kurmuş, Bouillon Dükü’ne Paris’te iki yüzü aşkın insanın Dük’ün başkanlığında bir grupta toplanacağını söyledi. Paris’te 1785’te yapılacak Mason Konferansı’na da katılacağını söyledi. Ama bu ölümünden bir yıl sonraydı ve Kont toplantıya geldi”
Garip güçlere sahipti...
Tüm 18 Yüzyıl boyunca St. Germain Kontu, Avrupa’da ve Doğu’da birçok ülkede daima saraylarda ve kralların, imparatorların, sultanların çevresinde görüldü. Büyük Çar Peter’ın hüküm sürdüğü zamanlarda Rusya’daydı ve ismen sözü ediliyordu. 1737’den 1742’ye kadar İran Şahı’nın onur konuğuydu. İran’dan Fransa’ya ve Calcutta’dan Roma’ya kadar her yerde kraliyet çevresinde saygın biri olarak tanınıyordu. Walpole’nin ona 1745’te, Londra’da, Clive’nin ise ona 1756’da Hindistan’da rastladığından bahsetmiştik. Madam D’Adhemar onun 1789’da Paris’te olduğunu iddia ediyordu. Bu tarih onun öldüğü zannedilen tarihten 5 yıl sonrasıydı. Bunlar yetmiyormuş gibi, bir çok insan Kont Saint Germain’i 19 ve 20. Yüzyıllar´da gördüğünü de belirtiyordu. Avrupa soylularının çok yakından tanıdığı bir kişiydi ve çeşitli ülkelerdeki önemli insanların arkadaşıydı. Büyük Frederick, Voltaire, Madam de Pompadour, Jean Jacques Rousseau ve Chatham onun arkadaşlarıydılar. Hepsini şahsen tanıyordu ve hepsi ondan söz ettiler ve adamın gizemini merak ediyorlardı. Una Birch, St. Germain’in hayatını konu alan “19. Yüzyıl”adlı kitabında şöyle diyor: “Londra’da bir Jacobite ajanı, St. Petersburg’da bir suikastçı, Paris’te simyacı ve sanat eksperi, Napoli’de bir Rus generali, Versailles’te müzisyen olarak karşımıza çıkıyor. Bunların tümü Kont St. Germain´di, Büyük Frederick’in Berlin’deki kütüphanesinden öğreniyoruz ki, İlluministlerle bağlantı kurarak, Ren nehrine yakın yerlerde örgüt toplantıları yapıyordu.” 1757’de St. Germain, Paris’te görüldü ve daha sonra Kraliyet tarafından kabul edildi. Birçok insan onun garip güçlere sahip olmasına ve durmadan kılık değiştirmesine şaşırıyordu. Buttler, bu konuda şöyle yazıyor: “Kont, parlak bir konuşmacı ve araştırmacıydı. Çok fazla seyahat etmiş, çok okumuş, çok bilgili ve nezih biriydi. Mükemmel bir kişiliği vardı; alaycı ve sofistike bir tarzı vardı; iyi bir üne ve güce sahipti ve bunları kendine değer verilsin diye yapmıyordu. Üç yıl boyunca kendini saklayarak entrikacılardan ve kıskançlıklardan korunmayı başardı. Kurnazlığı ve Madam de Pompadour’un lütfuyla Kral´ın nezdinde itibarı tamdı. Doğal etki gücüyle ve inandırıcıyla zaferler kazanıyordu. 15. Louis’in kırılmış elmaslarından birini, bozmadan eskisinden üç kat daha değerli bir elmasa dönüştürdü. St. Germain Kontu´nun bir büyücü olduğu çok söylenir. Ama bu iddia asla kanıtlanamadı ve St. Germain’in başarıları sır olarak kaldı, hala da öyle. 15. Louis zamanını özel bir laboratuarda geçirerek St. Germain’in sırrını çözmeye çalıştığı anlatılır. Birçok yeni buluşun ardında onun bulunduğu söyleniyordu, çok büyük bir para gücüne her zaman sahipti, herkes işin içinde büyük paralar döndüğünü biliyor ve ona hemen kanıyordu. Birçok mucit ve kaşifi Chambord Sarayı´na atadı. Böylece Kraliyet´e gelir sağladı. Kral, ona tapıyordu ama Kont St. Germain resmi bir kişiliğe asla sahip olmadı. Saray çevreleri ondan nefret ediyorlar ama vazgeçemiyorlardı çünkü muhakkak birinin bir derdine o çare bulmuştu veya buluyordu.


228
Genel Kültür / Bilimin Açıklama Getiremediği 10 Şey
« : 12 Ocak 2008, 10:12:32 »
1-)Gelecegi gören harita
Cografya ve harita uzmani ünlü Türk denizci Piri Reis'in 1513'te
çizdigi Afrika, Amerika ve Güney Kutbu'nu gösteren harita, ortaya
çikarildigi 1929 yilinda ortaligi karistirdi. Çünkü Güney Kutbu'nun
kesfi, haritanin çizilmesinden çok sonra, yani 1818'de gerçeklesmisti.
Dahasi, Piri Reis'in haritasi, kitanin buz altinda kalmis sahil
kesimlerini de gösteriyordu.
Ancak kita üzerindeki buzlar, haritanin çizilmesinden tam 6 bin
yil önce erimisti.

2-) 2 bin yillik pil
Alman arkeolog Wilhelm Konig tarafindan 1938'de Irak'in baskenti
Bagdat'in yakinlarinda bulunan 2 bin yillik pil, bilim adamlarini
saskina düsürdü. Konig, 13 santimetre boyundaki toprak bir kabin içine
monte edilmis bir bakir silindir, onun etrafindaki demir çubuk ve
testinin agzini kapatan asfalttan olusan bu nesneyi "dünyanin en eski
pili" olarak tanimladi. Pilin
2 volt enerji ürettigi saptanirken, 1800'lü yularda modern pili icat eden
Alessandro Volta adli Italyan kontunun da söhretine gölge düstü.

3-)Bir nevi bilgisayar
1900 yilinda Girit açiklarindaki bir batikta arastirma yapan bilim adamlari ilginç bir cisme rastladi.Tahta bir muhafazanin içine yerlestirilmis bir dizi bronz disliden olusan bu garip nesnenin kasasi, yüzeye çikarildigi anda dagildi ve cihazin içindeki karmasik yapi ortaya çikti. Yapilan
çalismalarin ardindan, bu aygitin Ay, Günes ve diger gezegenlerin konumlarini
hesaplamak ve istendigi anda bunlarin pozisyonlarina yönelik tahminlerde
bulunmak için gelistirildigi anlasildi.

4-) Gizemli kuru kafa
Maya dönemine ait 1000 yillik bu kristal kuru kafa, tek bir blok
kristal üzerine oyma olarak yapilmis. Nasil yapildigi hala anlasilamayan kuru
kafanin altindan tutulan isik, dogrudan göz çukurundan yansiyor. Bu
teknolojinin bugün bile mümkün olmadigi söyleniyor.

5-)Alüminyumdan kemer tokasi
M.S. 300'lü yillarda ölen Çinli general Çou Çou'nun mezarinda
1956 yilinda bulunan kemerin tokasi, yüzde 85 oraninda alüminyumdan yapilmis.
Ama dogada sadece bilesik olarak bulunan alimünyumun diger maddelerden
ayristirilarak tek bir madde olarak kullanilabilmesi ilk kez 19. yüzyilda
mümkün olmustu.

6-)1000 yilda yapilan kent
Pasifik Okyanusu'ndaki Mikronezya adasi yakinlarina kurulu antik
Nan Madol kentinin insasi, M.Ö 200'de basladi ve 1000 yil sürdü. 250
milyon tonluk dev
bazalt bloklar kullanilarak yapilan bu kent, 100 yapay adayi
kanallarla birbirine bagliyor. Bu kadar bazaltin bölgeye nasil getirildigi ise
hâlâ sir.

7-)Uzaylilara inis pisti
Peru'nun Pampa sahilindeki 450 kilometrekarelik alan üzerine çizili
motifler, M.O. 300 üe M.S. 600 arasindaki dönemi kapsayan hayvan ve
bitki sekillerini resmediyor. Nazca medeniyeti tarafindan yapildigi
düsünülen bu garip motiflerin, uzaylilar için bir inis pisti vazifesi gördügü öne
sürülüyor.

8-)Concorde'un atasi
M.Ö 200'de yapildigi sanilan bu nesne, 1898 yilinda Misir'da bir
lahitte bulundu. Ancak gerçek uçaklar icat edilene kadar ne oldugu
konusunda kimse
bir fikir beyan edememisti. 1972'de arkeolog Halil Mesiha bunun bir
model uçak oldugunu, mükemmel bir aerodinamiginin bulundugunu ve
kanatlarinin Concorde'u andirdigini iddia etti.

9-)Çekicin sirri
Tahta sap ve demir tokmaktan olusan bu çekiç, 1936'da Teksas'ta
400-500 milyon yillik bir kayanin içine gömülü olarak bulundu. Modern bir
aletin tarih öncesi bir kaya kütlesinin içine nasil girdigi bir yana, çekiçte
kullanilan demirin günümüz demirlerinden bile saf olmasi bilim
adamlarini hayrete düsürdü.

10-)Harçsiz tas set
Peru'nun Cusco bölgesindeki bir Inka kalesinin etrafini 360 metre
boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapiminda, tanesi 300 tona
varan kireçtasi bloklari kullanilmis. Ancak hiç harç kullanilmamasina ragmen
bu kayalar, arasina biçak bile sokulamayacak kadar mükemmel yerlestirilmis.

229
Mitolojiler / Eski Mısır Tarihi
« : 12 Ocak 2008, 10:05:56 »
Mısır'da okullar yanlızca varlıklı ailelerin erkek çocukları içindi.Çoğu çocuk okula gitmezdi.Bunun yerine ,erkek çocuklara babaları bir meslek öğretir,kızlarsa evde annelerine yardım ederlerdi.Mısırdaki okullar tapınaklara bağlıydi.Erkek çocuklar yedi yaşlarına geldiklerinde okula başlarlardi.Okuma-yazmayi ogrenir ve zamanlarinin cogunu metinleri koplayarak gecirirlerdi.Papirus çok pahalı bir bitki olduğundan çocuklar,kırık çömlek parçalarına yazıyorlar.ögretmenleride yazıcılar oluyordu. 9 yada 10 yaşlarında bir erkek çocuk başka bir okula devam edebilirdi.Burada, mektup ve yasal belgelerin nasıl yazılacağını öğrenirdi.Aynı zamanda,aralarında tarih, edebiyat, coğrafya,din,diller,muhasebe ,matematik,ve tip konularınında olduğu bir dizi alanda eğitim alabilirlerdi.

Tıp Okulu:

Mısır da büyük olasılıkla ,uzman tıp okulları vardı;çünkü mısırlı doktorlar ustalıklarıyla ünlüydüler.Kimi yabancı krallıklarda eğitim vermek üzere diğer ülkelere giderlerdi.
Mısırlı doktorlar bedenin işleyişinden oldukça iyi anlarlardı.Sinir sistemi ve biraz da beyinle ilgili bilgileri vardi.Aynı zamanda kalbinde bir pompa gibi çaliştığını biliyorlardı.Dininde tıpta önemli bir yeri vardı.İnsanlar sıkça,bir tanrıdan şifa dilemeye tapinaklara giderlerdi. Mısırlılar da bir günü 24 saat'e bölmüşlerdi. Zamanı su saatleri kullanarak anlarlardı. Su saatleri iç yanlarına saatlerin işaretlenmiş olduğu kaplardı. İcleri suyla doluydu ve dip taraflarında açılmış ufak bir oluk vardı. Su dışarı akıp boşaldıkça ortaya çıkan, saatleri gösteren numaralar zamanı bildirirdi. Ölçüler yetişkin bir insanın bedenine göre belirlenmişti. Dirsekten parmak uçlarına kadar olan uzunluğa bir 'Kübit' denirdi.Bir kübit, her biri 4 parmak genişliğinde 7 ele bölünmüştü.



Takvimler:

 Mısırlılar,yıldız ve gezegenlerle ilgilenmişlerdir.Bu konudaki bilgileriyle çok ayrıntılı takvimler hazirlamışlardır.Bir takvim "Sopdet" adlı bir yıldıza göre oluşturulmuştu. Sopdet'in ufuk çizgisinde her yıl aynı zamanda kaybolduğunu ve bundan 70 gün sonra tam gün doğumundan hemen önce yeniden ortaya çıktıgını fark etmişlerdi. Bu da Nil sularının yükseldiği yıllık su baskınlarının başladığı sırada gerçekleşmişti. Bu tarihi, yılbaşı kabul ettiler.Bir başka takvimse, ay dönümüne göre oluşturulmuştu. Romalılar, Mısır'ı işgal ettiklerinde bundan o kadar çok etkilenmişlerki hemen benimsemişlerdi. Bu takvim Avrupanın her yanında 16.yy a kadar kullanılmıştır.
Mısırlıların çoğu yoksuldu ve sicaktan dolayıda görünüşlerine pek aldırış etmezlerdi. Oysa varlıklı insanlar için görünüşü kurtarmak ve iyi görünmek önemliydi. Yine de, bügünkünün tersine, moda, yaklaşık bin yıl kadar aynı kaldı. Çocukların başı uzun bir örgü arkada kalıcak şekilde traş edilirdi. Bir kadının başlıca giyeceği,iki askılı keten bir giysiydi.Erkekler ise keten etek giyerlerdi. Yaşlı erkekler ise daha uzun etek giyerlerdi. Kimi erkekler ise başlarını traş edip peruk takarlardı. Sandalet ve eldivenler cok özel durumlarda giyilirdi.


Takılar:

Mısırda herkes takı takardı. Varlıklılar, yarı değerli taş ve cam kakmalı, altın ve gümüşten yapılmış parçalar takardı.Daha yoksul kişiler bakır ve çini (bir çeşit cilalanmış seramik) kullanırlardı.

Kozmetik:

Çoğu erkek ve kadınlar yüzlerini boyarlardı. Dudak ve göz boyaları,öğütülerek toz haline getirilmiş madensel tuzlardan yapılırdı. Bu toz kaplara doldurulup yağ ve ya suyla karıştırılırdı.

Ordu:

Yeni krallık dönemi başlamasıyla beraber,akınlar yapma ve bir imparatorluğa sahip olmaisteği ordunun yeniden duzenlenmesi gereklliğini ortaya cıkardı. Atlar ve at arabalaro orduya katıldı. Gönüllü askerler toplanip egitildi,ve ordu genisletildi.Ordu herbiri 4000 piyade ve 1000 at arabali askerden olusan tumenlere ayrilmisti.Her tumene bir tanri adi verilmisti.Tumenlerde ayrica her biri 200 piyadeden oluşan 20 boluge ayrilmisti
Boluklerse,ayni kislayi paylasan 10'ar kisilik birliklere ayrilmisti.Her bir boluge 25 tane cift kisilik at arabasi bagliydi .At arabali askerler,gerek donanimlari,gerekse sahip olduklari yetenek ve egitimlerinden dolayi,ordunun en seckin topluluguydular.Savasta onalr hep on saflarda carpisirlardi.
Eski ve Orta krallik donemlerinde Mısır ordusu,kralin korumalari ve parali askerlerden kurulu ufak bir gucten olusuyordu .İnsanlar acil durumlarda orduya cagrilirlardi ;Fakat cogunun askeri egitimi yoktu.Bu yuzden pek bir ise yaramazlardi.
Resimler ve mezarlarda bulunan nesneler bize,Mısırlıların eğlenmek için neler yaptıklarını gösterir.Tapınaklarda,konusu tanrılarla ilgili oyunlar oynanırdı. Dinsel şenlikler ve geçit törenleride,açık havalarda eğlenmenin yollarından biriydi.

Nehir:

Nil önemli bir spor ve eğlence kaynağıydı. Birçok mısırlı,gününü avlanarak,balık tutarak,yüzerek ve nehrin kıyılarında piknik yaparak geçirirlerdi.Zıpkınla balık avlarlardı.
Suaygırı avı çok tehlikeliydi. Bir tane avlayabilmek için bir çok silahlı adam gerekirdi.

Oyun ve Oyuncaklar:

Mısırlıların, fiş ve tahta çivilerle oynanan çeşitli oyun tahtaları vardı.Günümüze ulaşmış hiç bir oyun kuralı yoktur. Dolayısıyla bu oyunların nasıl oynandığı bilinmemektedir.Çocuklar, fırıldak,oyuncak bebekler ve tekerlekli tahtadan hayvanlarla oynarlardı.

Evcil hayvanlar ve hayvanat bahçeleri:

Mısırlılar,hayvansever insanlardı ve aralarında kedilerin köpeklerin,maymunların ve kazların bulunduğu çeşitli evcil hayvanlar beslerlerdi.Kimi zaman bir köpeğin tasmasi,kopegin sahibi ile beraber gomulurdu.Bazi firavunlarin,degisik hayvanları topladıkları ve hatta kendilerine ait hayvanat bahçeleri bile kurdurdukları sanılır.

Müzikli toplantılar:

Varlıklı Mısırlılar zengin eğlenceler düzenlerlerdi. Şarkıcı, dansçı, müzisyen, hokkabaz ve canbaz grupları tutulurdu.

Ulaşım:

Eski Mısır'da halkın büyük bir bölümü NiL'e yakin yaşadığından,en iyi yolculuk araçları teknelerdi.Nil nehri,güneyden kuzeye dogru eser fakat,ruzgar cogunlukla kuzeyden eser.Bu da,teknelerin akintiyla beraber akis asagi suruklenebilecegi,buna karsilik,eger yelkenlerini acarlarsa,ruzgarin onlari akintinin tersine itebilicegi anlamina gelir.

Mısır tekne Çeşitleri:

-Eski krallık balıkçı teknesi

-Eski çağ yapımı saz tekne

-Mavna...ağır yükleri taşımada kullanılırdı.

-Cenaze tekneleri



Deniz yoluyla Ne kadar uzaklara gittiler?

Mısırlı tüccarlar,deniz yoluyla Doğu akdeniz`deki limanlara ve Kızıldenize giderlerdi.Doğu Afrika'daki Punt'a ulaşanları olmuştur. Oralara, tütsü yapmakta kullanılan çok değerli sakız ağaçlarını aramaya giderlerdi.Tekne ile ulaşım sağlayamazlarsa, insanların çoğu yürümek zorunda kalırdı. Çok varlıklıllar,özel iskemlelerle taşınırlardı. Satıcılar mallarını taşımak için eşek kullanırlardı.

Silahlar ve Egitim:

Mısır askerleri;savas baltasi,gurz,mizrak,kilic,hancer, yay ve ok gibi bircok silah turuyle savasabilir durumda olmaliydi.Bununla beraber her birlik belli bir silahin kullaniminda uzmanlasmaya yonelebilirdi.Genc askerlere,uzun yuruyuslerinde yapildigi,zorlu bir egitim verilirdi

Yeni Krallik ordulari,bir imparatorluk kurma amaciyla olusturulmustu.Dis seferleri cogunlukla firavin yonetirdi.Mısır imparatorlugunun en parlak doneminde,Suriye'den Nil'in dorduncu caglayanina kadar yayilmisti.Mısırlilar,imparatorlugun yayildigi genis ticaret sinirlari icinde ticaret yaparak ve somurgelerinden topladiklari vergilerle zenginlesmislerdi.



Kral Asası Ve Kayantaş Paleti üzerinden Günümüze Mısır Tarihi

Akrep Zekhen ile İki Taclı Narmer:

Coğrafyasına göre biri "Delta" ve diğeri "Vadi" olarak tanımlanan Asaği ve yukarı Mısır, tarih öncesi çağların sonuna doğru, sınırları belirlenmemiş bu yeşil alanlarda kaynaşma süreci içine girmişlerdi. Arkeolojik buluntulara göre Yukarı Mısır'ın dağınık Sepatları merkezi bir yönetim altında birleşme girişimlerinin simgesi akrep olması nedeniyle "Akrep Kral" olarak bilinen Zekhan tarafından başlatıldığı sanılmaktadır. Onun bu çabasını bıraktığı yerden devam ettiren ve sınırları Delta bataklıklarına doğru genişleten diğer kral ise Narmer'dir. Her iki kralda Mısır'ın birliğini kurmakla ünlenen efsanevi Menes'in öncülüğünü yapmışlardır. Bunlardan özelikle Narmer'in Kekhen'deki (Hierakonpolis)mezarinda bulunan kayantastan yapilmis bir adak paletinde,Mısır'in birlesmesi yonunde yaptigi girisimlere ait tasvirler ve basinda her iki ulkenin simgeleri bulunan taci tasidigi gorulmektedir.İlk birlesik tacAsagi Mısır'a ait (Deshret)ile Yukari Mısır'a ait (Hedjet) icice gecirilerek butunlestirilmis,boylelikle iki Mısır cok anlamli bir sekilde birlestirilmistir.


Fayyum A (M.O 4400-3900):

Fayyum Gölünün kuzey kıyılarında bir liderin yönetiminde çiftçi ve avcı aileler yaşamaktaydı.Höyük yamaçlarında sazdan yaptıklari evlerde barınan bu kültür sürecinde Mısır'ın ilk yerleşik halk topluluklarını oluşturdukları görülür.

Merimda(M.O. 4300-3700):

Deltanın Batısındaki Merimda'da yapılan kazılarda çok geniş bir alanı kaplayan 600 yıl süreli bir yerleşim ortaya çıkmıştır.Sırık çatılı evler daha sonra kerpiç oval evlere dönüşmüştür.

EL-Omari(M.O 3700-3400):

Kahire helvan arasındaki Hof vadisi yakınında bulunan bu kültür sürecine ait bir sitede sazdan agaçlardan yapılmış oval barınak kalıntıları bulmuşlardir.Ayrıca elle şekillendirimiş perdahlı kırmızı ve siyah dekorlu çömleklerle kesici ve parçalayıcı el aletleri ve değirmen taşları bulunmuştur.

Ma'adi(M.O 3400-3000):

Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan yerleşik düzene en fazla uyum sağlamış kültürdür.Tuğla duvarlı mezar tipleri ve Mısır'da bilinen en eski Bakır filizi bulunmuştur.Maadi yerleşimi krallık kültürünün öncüsü olabilicek özellikte bir kültürdür.


Yukarı Mısır Dönemi

Burada gunumuzden yaklasik 6500 yil oncelerine ait 3 kulturel tarih sureci ve bolge belirlenmistir.

Badarian(M.O.4500-4000):

Yukari Mısır'ın Nil Bolgesinde EL-Hammamiya,EL-Matmar,EL-Mostagedda,Erment,Hierakonpolis,Hammamat vadisinde ve EL-Badari de Badarian olarak Tanimlanan kultur sureci bulunuyordu.Bu Bolgedeki ilkel yerlesimlerde hayvan derisinden yapilmis cadirlarda oturan,post ve hayvan derisinden yapilmis giysileri kullanan,avcılıkla gecinen "Semisedentary" insan topluluklari yasamaktaydi.NiL'in dogu yakasinda EL'Matmar ve EL-Etmantieh arasinda ki col kıyısında,bu doneme ait mezarlarda,bu donem kulturunu tanimlamamiza yardim eden silahlar,aletler,tas ve fildisi objeler,hanedanlar oncesi donemde uretilenlerin oncu ornekleri olan kaliteli canak comlek buluntulari ortaya cikarilmistir.

Naqada I (Amratian)(M.O.4000-3500):

Bu surecte, Abydos ve Hierakompolis'de penceresiz oval kulubelerde yasayan daha gelismis topluluk ornekleri ortaya cikiyor.:-):-):-):-)lin az kullanildigi Naqada kultur eserlerinden baslica elde edilenler;uzerlerinde toren,hayvan tasvileri bulunan fildisi cakmaktasi ve bazalt tasindan uretilmis esyalar,elle sekillendirilmis canak comleklerdi.

Naqada II (Garzean) (M.O.3500-3000):

Bu donemin en onemli ozelligi,Yukari Mısır in giderek gelismesi ile kuzey Deltadan gunumuzdeki Nubye bolgesine yapilan gocler ve Abydos'un guneyinde olusan yogun yerlesimlerdir.Iki bolge halkinin kaynasmaya basladigi bu donemde ticaret ve el sanatlari gelisti.Bakir,altin ve gumus madenleri kullanilmaya baslandiuz damli dort kose kerpic evlerin yanisira Hierakonpolis'de bir tapinak insa edildi.Duvar kabartmalari,boyali plasterler yapildi.Gemi ve Hayvan tasvirli canak comleklerin oldukca cok uretildigi Naqada II kulturu suresinde,Nil kıyılarinda uretim faaliyetleri yogunlasti.Erken donemlerdeki bu gelismeler daha sonraki yuksek uygarkigin habercisiydi


Eski KrallıkM.O. (2900-2270)

Eski Mısır Kaynakları ülkeyi birleştiren ilk kral olarak Menes'i kabul ederler.Bu kralla birlikte , Mısır tarihi ve Hanedanlar doneminin basladigi kabul edilir.3000 yil gib cok uzun olan bu surenin ve ardarda gelen yaklasik 31 hanedanin kolay kavranabilmesi icin,Mısır tarihi "eski "orta" "yeni" olmak uzere uc ana , bunlarda kendi icinde ara bolumler ayrilmislardir.Palermo tasi, hanedanlar oncesi donemde 120 kadar kral ismi verir.Mısır Birliginin saglandigi ve 5 hanedanin hukum surdugu bu erken doneme ait siyasi belgeler yeterli olmadigi icin cok buyuk belirsizlik vardirBu donem bazi Hanedan cekismelerine ragmen kuzey ve guneyin birlestirilmesi;firavun denilen hukumdarlarin,monarsik yonetimlerin baslamasi;ilk Yasalarin, Yazinin, Takvimin, Din , Kultur, Sanat bicimlerinin temelini olusturan yuksek duzeydeki Mısır Uygarligin dogusudur.Menes'in kurdugu I. ve II.Hanedan doneminde,onceleri Abydos yakinlarinda oldugu sanilan Tinis kenti yonetim merkeziydi ama daha sonra iki ulkenin tam sinirinda bulunan Memphis kenti onem kazandi. III.hanedanin 2.firavunu Zoser, Sakkara'da basamakli ilk tas piramit grubunu yaptirdi.Bu kompleksin unlu mimari; Mısır Tarihin unlu devlet adami,ayni zamanda hekim,sair,din adami ve bas vezir olan Imhoteptir. IV.Hanedanin kurucusu Snofru dur ki kendisi icin Dashur'da iki piramit ve oluler kompleksi yaptirmistir.Daha Sonra gelen firavunlar Mısır'in Buyuk Giza Piramitlerini yaptiran Keops, Kefren, Mikerinos'dur.Keops,Mısır tarihi boyunca Gunes Tanrisi Ra ile ozdeslestirilmis,yasayan bir tanri olarak algilanmistir. Kefren ise Kendi piramidinin yanina koruyucu Sfenks' i yaptirmistir. Eski Krallik donemi Firavunlari ,Sina yarimadasi ve Nubian'in guney kesiminde guvenli tampon bolgeler ve kendi denetimlerinde ticaret yollari yaptirdilar. Mısır Gemileri Kizildeniz, SOmali ve Dogu Akdeniz adalarina ticari seferlerde bulundular.Lubnan'dan Sedir çami, Afrika'dan fildisi ve degerli taslar ile Sinadan bakir cevheri getiriliyordu.

5.hanedanin son Firavunu Unas'dan sonra firavunlarin denetiminin azalmasi nedeniyle bolgelerin merkezden kopma egilimleri bas gosterdi.


I.Ara Donem (M.O 2270-2100) ve Eski Kralligin Cokusu

Bu donem 4 hanedandan olusmaktadir. Eski Krallik doneminde saglanan birlik,ara donemin baslangicinda ortaya cikan siyasi ve yonetimsel olumsuzluklarla beraber dagilmaya basladi.Otoritesi zayiflayan,onceleri direndilersede zamanla yuksek burokratlar,saray cevresi ve Sepat beyleri kendilerine armagan ve timar olarak verilen genis arazi ve gorevleri,babadan ogula gecen buyuk malikanelere ve makamlara donusturduler.Bu ise giderek merkezden kopma,sorumsuz ve basina buyruk girisimlere neden oldu.Adaletli kamu yonetimi,yerini baskici ve cikarci feodallare birakti.Ardindan Gelen kuraklik,kitlik,yoksulluk,baskici ve anarsi ile birlikte feodallerin toprak kavgalarini onleyemeyen merkezi yonetim parcalandi ve Eski Krallik coktu.Boylece Asagi Mısır'da IX.hanedan,Yukari Mısır'da X.hanedana ait Fİravunlar,ulkenin tumune ve ya kendi bolgelerine egemen olmaya calistilar.

Orta Krallik donemine kadar suren bu olumsuzluklar,ozellikle Yukari Mısır'in giderek Kotulesen durumuna Ragmen,firavunlar geleneksel guclerini ve otoritelerini devam ettirebildiler.Buyuk boyutlu olmasada piramitlerin, mezar ve tapinaklarin yapimi surdu.Ulke Dis guclere karsi Korundu.Ticaret ve dis iliskiler devam ettirildi.

Orta ve Yeni Krallık Dönemi:

1.Ara Dönem (M.O. 2100-1700):

Teb Kokenli,Antef'in (X.Hanedan) yeniden Mısır'da birligi sagladi.Ondan sonra II.Mnetuhotpe,oncelikle daginik ordulari bir bakanlik ve tek askeri sef altinda birlestirerek ulkenin ozlemini duydugu barisi ve huzur ortamini sagladi. XI.hanedanin son firavunu V.Mentuhotpe 'nin olumu veya cikan ic karisikliklar sirasinda darbeyle yonetime el koyan vezir I.Amenemhet XII.hanedani kurdu.50 yasinda iktidari ile alan Kral I.Amenhotep ulke guvenligine ve kalkinmasina cok onem verdi.Karada ve denizde askeri seferler duzenledi.Dis saldirilara karsi "Prens Duvarlari" olarak unlenen kale dizilerini insa ettirdi. Devlet adamlari ve Krallar icin hazirlattigi yonetim kurallari (Amenemhet and Instructions)bu konuda dunyadaki ilk yazili belgedir.O ve ondan sonra gelen firavunlar Giza'nin guneyinde (Listht) denilen siyasi ve askeri yeni bir merkez kurarakulkeyi buradan yonettiler.

Orta Krallık dönemindeki en ilginc durum eski mısır metinlerinde firavunlarin kendilerini "Asagi ve Yukari Mısır krali" olarak ilan ettikleri ve boylece iki ulke ayrimini surekli vurgulamalaridir.Bu vurgulama cografi olabilecegi gibi,ara dönemlerde gorulen bolunmelere karsibir güç ve birlik gosterisi olarak da dusunebilinir.



230
Atlasjet'in Isparta'da düşen uçağı, Türkiye'nin çok az bilinen bir zenginliğini ortaya çıkardı. İnternet okurları, Türkiye için çok önemli olan 'büyük sırrın' görmezden gelinmemesi için bu haberi birbirlerine gönderiyor.
 
Atlasjet'in Isparta'da düşen uçağı, Türkiye'nin çok az bilinmeyen bir zenginliğini ortaya çıkardı. Uçakta bulunan Fizik Profesörü Engin Arık, dünyanın gözünün üzerinde olduğu, Türkiye içinde çok önemli olan 'toryum' projesi üzerinde çalışıyordu. Doğuş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mithat Uysal, çok değerli fizikçilerin cenaze töreninde yaptığı konuşmada komplo imasında bulundu. Uysal, "Komplo teorilerinde gerçeklik payı var. ASELSAN'da üç mühendis gencin başına gelen olay ve sonucu hepimiz biliyoruz. Onlar Türkiye için çalışan, önemli proje gerçekleştirmek üzere olan mühendislerdi. Kaybettiğimiz 6 bilimi insanı da Türkiye için önemli bir proje için çalışıyorlardı" diye konuştu.

Türkiye'nin uranyum ve toryum rezervleri haritası.

TÜRKİYE'NİN 120 TRİLYONLUK SERVETİ

Peki Toryum nedir kaç kişi bilir ki? Ama toryum, geleceğin enerji kaynağı. Nükleer santrallerinin en temiz yakıtı. Çevreye zararı yok. Ülkemiz ise dünyanın toryum zengini... Ama "servetin üstünde oturuyoruz ama haberimiz yok". İşte Prof Engin Arık'ın 120 trilyon dolarlık servetimiz hakkında söyledikleri...

Toryum... Tabiattaki 110 kadar elementten biri. Saflaştırıldığında alüminyum, çelik görünümünde olan toryum, geleceğin nükleer santrallerinde yakıt olarak kullanılacak. Konunun bizi ilgilendiren tarafı, araştırmalara göre dünya toryum rezervlerinin yarıdan fazlasının Türkiye'de olması. Türkiye'de Eskişehir, Sivrihisar, Beypazarı ve Kızılcaören'in yanısıra Malatya ve Sivas'ta da toryum izine rastlandı. Anadolu'da toryumun çıktığı yerde ot bitmediği söylenir.

SONSUZ ENERJİ KAYNAĞI

'Servetin üstünde oturuyoruz da haberimiz yok' hesabını yapan kişi, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Engin Arık. Türkiye'nin sayılı toryum uzmanlarından biri olan Prof. Arık, Türkiye'nin sahip olduğu düşünülen toryum rezervinin enerji üretimi açısından, 120 trilyon dolarlık petrole eşdeğer olduğunu söyledi. 120 trilyon dolar, ABD'nin 2001 yılı milli gelirinin 12 katına eşdeğer. Engin Arık, Türkiye için sonsuz bir enerji kaynağı anlamına gelen toryumun, Türkiye'ye bir servet kazandırabileceğine de dikkat çekiyor. Arık, "Türkiye'nin 2005'e kadar toryumlu nükleer santral araştırması için 40-50 milyon dolara ihtiyacı var" diyor. 2006-2010 yılları arasında deneme reaktörü kurulması için ise 1 milyar dolarlık bir yatırım gerektiğinde ısrarlı. 100 bin kişiye iş imkanı...

TORYUM GERÇEKLERİ

* Toryum, Türkiye'deki enerji sorununu tamamen çözecek bir element. Çünkü Türkiye kendine ebediyen yetecek bir toryum rezervine sahip.
* Dünya toryum rezervi toplam bir milyon 780 bin. Bunun 789 bin tonu Türkiye'de. (Bu rezerv; Eti Holding'in Madencilik Dergisi'nde 380 bin ton olarak belirtiliyor. İkinci sıradaki Avusturalya'da 340 bin ton, Hindistan ve ABD'de 300 bin ton, Norveç'te ise 180 bin ton toryum rezervi bulunduğu belirtiliyor.)
* Toryumun, yeni tip enerji üretiminde kullanılması nedeniyle 21. yüzyılın en stratejik elementleri arasında kabul ediliyor.
* Toryumun nükleer santrallarda uranyumun yerini alabileceği bundan yaklaşık 10 yıl önce kanıtlandı.
* Toryumun kesinlikle patlama tehlikesi yok. Yani, Çernobil gibi bir felaketin tekrarlanması olası değil.

DOĞAYLA DOST ALTERNATİF ENERJİ

* Toryum atıklarını radyoaktif olmayan elementlere dönüştürmek mümkün. Yani doğayla dost bir alternatif enerji kaynağı.
* Dünyada toryumla çalışan bir nükleer santral henüz yok. Sadece bir takım prototipler var. Avrupa'nın, toryumla çalışan ilk prototip nükleer santraliin inşaatı sürüyor.
* Protonun toryum çekirdeğiyle çarpıştırılması sonucu çok büyük enerji ortaya çıkar. Bu ısı enerjisi, elektrik enerjisine çevrilebileceği gibi büyük bir şehrin ısıtılmasında da kullanılabilir.

231
Genel Kültür / Dünya'nın ''En''leri
« : 11 Ocak 2008, 19:05:25 »
Dünyanın en yüksek şelalesi: Angel-Venezuela–1.000 m.

Dünyanın en büyük nehri: Nil-Afrika

Dünyanın en yüksek dağı: Everest-Asya–8.848 m.

Dünyanın en büyük çölü: Büyük Sahra Çölü-Orta/Kuzey Afrika

Dünyanın en büyük yanardağı: Tambora-Endonezya

Dünyanın en büyük mağarası: Carlsbad Mağarası-New Mexico, ABD

Dünyanın en büyük gölü: Hazar Denizi-Orta Asya–394.299 km²

Dünyanın en büyük adası: Grönland-Kuzey Atlantik–2.175.597 km²

Dünyanın en sıcak yeri: Al’Aziziyah-Libya–57,7 C

Dünyanın en soğuk yeri: Vostock II- -89,2 C

Dünyanın en kalabalık ülkesi: Çin–1.237.000.000 kişi

Dünyanın en geniş ülkesi: Rusya–10.610.083 km²

Dünyanın en küçük ülkesi: Vatikan–0.272 km².

Dünyanın en kalabalık şehri: Tokyo-Japonya–26.500.000 kişi

Dünyanın en uzun binası: Suyong Bay Tower-Pusan(Güney Kore): 88 kat  462 m.

Dünyanın en uzun demiryolu tüneli: Seikan-Japonya–53,9 km.

Dünyanın en uzun karayolu tüneli: St.Gotthard-İsviçre-16.4 km.

Dünyanın en uzun kanalı: Panama kanalı-Panama–81,5 km.

Dünyanın en uzun köprüsü: Akashi-Japonya–1.990 m.

Dünyada en çok konuşulan dil: Çince (mandarin)-885.000.000 kişi

Dünyanın en çok ülke ile sınırı olan ülke: Çin (15 ülke ile sınırı var)

Dünyanın en yüksek yerleşim yeri: Webzhuan, Çin-Deniz seviyesinden 5.090 m. yukarıda

Dünyanın en alçak yerleşim yeri: Calipatria, Kaliforniya, ABD -deniz seviyesinin 54 mt. Altında

Dünyanın en uzun kesintisiz sınırı: ABD-Kanada sınırı.

En geniş ülke Rusya - 10.610.083 km²

En küçük ülke Vatikan - 0.272 km²

En çok ülke ile sınır komşusu olan ülke Çin - 15

En uzun kesintisiz sınır ABD - Kanada

En kalabalık şehir merkezi Tokyo - 26.5 milyon

En geniş alana yayılmış şehir Mt. Isa, Queensland, Avustralya - 25.427 km²

En yüksek yerleşim birimi Webzhuan, Çin - deniz seviyesinden 5.090 metre yukarıda

En alçak Calipatria, Kaliforniya, ABD - deniz seviyesinin 54 metre altında

En kuzeydeki yerleşim birimi Ny Alesond, Norveç - 78.5 derece kuzey

En güneydeki yerleşim birimi Puerto Williams, Şili - 55.1 derece güney

En ıssız, yerleşim olmayan ada Tristan da Cunha - Güney Atlantik

En çok dil konuşulan ülke Papua Yeni Gine - 869

En kuzeydeki kara parçası Islet of Odaaq, Grönland açıklarında

En güneydeki kara parçası Güney Kutbu, Antarktika

Dünyanın En yüksek şelaleleri

İsim Ülke Yükseklik (m)
Angel Venezüella 1.000
Tugela Güney Afrika 914
Cuquenán Venezüella 609
Sutherland Yeni Zelanda 580
Takkakaw Kanada 502
Ribbon (Yosemite) ABD 491
Gavarnie Fransa 421
Vettisfoss Norveç 365
Staubbach İsviçre 299
King Edward VIII Guyana 259


Kıtalara göre en yüksek dağlar

Kıta Adı Yükseklik (m) Ülke
Avustralya Kosciusko 2,228 Avustralya

Antarktika Vinson Massif 5,140
Güney Amerika Aconcagua 6,960 Arjantin

Kuzey Amerika Mt. McKinley 6,194 Alaska

Asya Everest 8,848 Çin
Afrika Kilimanjaro 5,895 Tanzanya

Avrupa Mt. Blanc 4,807 Fransa
Avrupa/Asya Gora El'brus 5,642 Rusya

İsim / Yer
Nil Afrika
Niger Batı Afrika
Congo Orta Afrika
Zambezi Zambiya
Amazon Güney Amerika
Paraná Brezilya/Arjantin
Orinoco Venezüella
Mackenzie Kanada
Yukon Kanada
Mississippi ABD
Rio Grande ABD/Meksika
Colorado ABD
Dicle/FIrat Ortadoğu
Darling Avustralya
Yangtze Çin
Yellow Çin
Mekong Güneydoğu Asya
Ganges Himalayalar
Volga Rusya
Danube Almanya
Sen Nehri Fransa
Thames İngiltere
Arno İtalya
Dünyanın en büyük mağaraları

İsim Yer - Özellikleri
Aggtelek Macaristan En büyük sarkıtları olan mağara

Altamira Mağarası Santander, ıspanya Çok eski kaya resimleri
Blue Grotto Carpri Adası Yarı sualtında olan mağarada mavi ışıkların parlaması

Carlsbad Mağarası New Mexico, ABD Dünyanın en büyük mağarası
Jenolan Mağarası Blue Mountains, Avustralya Güzel sarkıt ve dikit oluşumları

Kent Mağarası Torquay, ıngiltere Antropolojik bulgu merkezi
Mammoth Mağarası Kentucky, ABD Mağaranın çapı 16 km dir ve içindeki geçitlerin uzunluğu 482 km yi bulur

Peak Mağarası veya şeytan Deliği (Devil's Hole) Derbyshire, ıngiltere Mağara bir dağın içine yaklaşıık 685 m kadar girer ve yüzeyin 182 m. altına iner

Postojna Grotto Trieste, ıtalya Avrupa' daki en büyük skolastik mağara

Singing Cave (şarkı söyleyen mağara) ızlanda ıçeride şarkı söyleyenlerin seslerinin yankılanması ile ünlüdür.

Wind Mağarası South Dakota, ABD Kızılderili Sioux kabilesine göre insan ırkının doğduğu mağara.

İsim / Büyüklük / (km²)
Pasifik Okyanusu 165.760.000
Atlantik Okyanusu 824.00.850
Hint Okyanusu 65.527.000
Arktik Okyanusu 14.090.118
Akdeniz 2.965.809
Karayip Denizi 2.718.205
Güney Çin Denizi 2.319.086
Bering Denizi 2.291.891
Meksika Körfezi 1.512.850
Okhotsk Denizi 1.589.742
Doğu Çin Denizi 1.249.157
Hudson Körfezi 2.232.322
Japon Denizi 1.007.769
Andaman Denizi 797.979
Kuzey Denizi 575.239
Kızıl Deniz 437.469
Baltık Denizi 422.170

Dünyanın en sıcak ve en soğuk yerleri

 
Kıta Yer En Yüksek En Düşük
Afrika Al'Aziziyah, Libya 57.7 C
Ifrane, Fas -23.9 C
Antarktika Hope Bay 14.6 C
Vostock II -89.2 C
Asya Tirat Tsvi, Israil 53.9 C
Verkhoyansk, Sibirya -69.8 C
Avustralya Oodnadatta, Güney Avustralya 50.7 C

Charlotte Pass, New South Wales -23.0 C
Avrupa Seville, ıspanya 50.0 C
Ust-Shchugor, Rusya -55.0 C
Kuzey Amerika Death Valley, ABD 56.7 C
Snag, Kanada -63.0 C
Güney Amerika Rivadavia, Arjantin 48.9 C

Sarmiento, Arjantin -33.0 C

Dünyanın En Kalabalık Ülkeleri
 

Ülke Nüfus (Milyon)
Çin 1,237
Hindistan 984
ABD 270
Endonezya 213
Brezilya 170
Rusya 147
Pakistan 135
Bangladeş 127
Japonya 126
Nijerya 110 Dünyanın En uzun köprüleri

 
İsim
Yer
Uzunluk (m)
 
Akashi
Kaikyo Hyogo, Japonya
1,990
 
Storebælt
Danimarka
1,624
 
Humber Hull
ıngiltere
1,410
 
Jiangyin Yangtze
Çin
1,385
 
Tsing Ma Bridge
Hong Kong
1,377
 
Verrazano-Narrows
New York Körfezi
1,298
 
Golden Gate
San Fransisko Körfezi
1,280
 
High Coast Bridge
Västernorrland, ısveç
1,210
 
Mackinac Straits
Michigan / ABD
1,158
Dünyanın En uzun binaları  ( Dünyanın En uzun Gökdelenleri )

 
Bina Yer Kat Yükseklik (m)
Suyong Bay Tower Pusan, S. Korea 88 462

Shanghai World Financial Center Shanghai 95 459

Petronas Tower Kuala Lumpur 88 452

Sears Tower Chicago 110 441
Sudirman Office Cakarta 81 426
Jin Mao Building Shanghai 88 420
World Trade Center New York 110 416

Plaza Rakyat Kuala Lumpur 77 382
Empire State Building New York 102 381

Central Plaza Hong Kong 78 373

Dünyanın En Büyük metroları

 
Şehir Yıllık Yolcu Sayısı (milyon)
Moskova 3,160
Tokyo 2,740
Mexico City 1,420
Seul 1,390
New York 1,130
Paris 1,120
Osaka 1,000
Hong Kong 779
Londra 770
São Paulo 701
Dünyanın En kalabalık şehirleri

 
Şehir Nüfus (milyon)
Seul 10.0
Mexico City 9.8
Sao Paulo 9.3
Bombay 9.1
Moskova 8.8
Jakarta 8.2
Tokyo 8.1
Shanghai 7.5
New York 7.3
Delhi 7.2

232
Genel Kültür / İlginç Bilgiler
« : 11 Ocak 2008, 19:04:35 »
1 Nisan şakasının kökeni nedir?

1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce
Avrupada yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX
Charles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine
devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak
nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz
hediyeler verdiler, ayapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar
sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin
parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı.

İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar?

Bu konuda iki ayrı açıklama vardır. 1) İnsanların beş duyusunu tatmin
amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiye tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle
tat alma; burunla koklama;eliyle dokurma,ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin
eder anlamını taşır. 2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona
zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için
kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi.
Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için
kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi.

Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler?

Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde
yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor.Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı.
Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, öteki
elleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken
çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç
sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar
fildişinden ve kemikten yapılırdı.

Dünyanın en çok söylenen şarkısı hangisidir?

Bu şarkı"Happy birthday to you" dur. Şarkının asıl kaynağı Amerika'lı iki kız kardeşe aittir.
Orijinal adı " Good Morning to All" yani " hepinize günaydın"dır. Daha
sonra güftesi değiştirilerek bütün dünyaya yayılmıştır. Fakat telif hakkı kardeşlere
aittir, onlardan sonra da Warner/chappel müzik şirketine geçmiştir. Müzik ticari amaçlı kullanıldığı zaman şirkete ödeme yapma zorunluluğu vardır.

Yapıştırıcılar nasıl yapıştırıyor?

Yapıştırıcıların sağladığı yapışma olayı aslında kimyasal bir reaksiyondan başka bir şey değildir. Günümüzde imalatçılar yapıştırıcıları sentetik malzemeler kullanarak yaparlar. Yapışma olayında benzer
veya ayrı malzemeden iki madde, bir de yapışkan gerekir. Burada en önemli görev yapıştırıcıdadır.
Yapıştırıcının moleküllerinin diğer iki madde molekülleri ile birleşme eğilimi gösterir bir yapıda olması gerekmektedir.

Mezara niçin çiçek konulur?

İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının
çiçekten tacçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar
mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme,
kötaü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan
kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın
yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenherinde siyah
giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.

Satrançta şah niçin o kadar pasiftir?

Çünkü şah koruma altındadır. Zaten satrançta amaç şahı almaktır. O yüzden
bütün taşlar onu korumakla görevlidir. Vezir ise başkumandan gibi şaha yardım eder. İleri
geri, çapraz her yöne gidebilir. Batıda vezire Kraliçe adı verilmiştir. Bununla Kraliçe'nin
Kralın en büyük desteği olduğunu işaret etmektir. Satranç 6. yüzyılda Hindular tarafından
oynanmaya başlanmış, oradan dünyaya yayılmıştır.

İnsan korkunca niçin dişleri birbirine vurur?

Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır.İşte bu nedenle ilk
insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki
kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir.

Akıl ile zeka arasında fark nedir?

Akıl yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir. Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yataneğidir. Genel olarak 12 yaşına kadar gelişir, 20 yaşına kadar sürer sonra sabit kalır. Zeka bir insanın her türlü olay karşısında aynı yeteneği gösterebileceği anlamına gelmez. Bir besteci müzik yapıtını aklıyla değil zekasıyla yaratır. Fakat en basit matematik problemini çözemeyebilir. Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere göre farlılıklar gösterir. Akıl somut olarak ölçülemez, zeka IQ denilen testle ölçülebilir.

Dolunay insan davranışlarınıetkiler mi?

İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Eskilerin Ay'ın dönemlerine bağladıkları boş bir inancın günümüze uzanan bir varsayımıdır. Bilim adamlarının yaptıkları bütün çalışmalar bu görüşün boş olduğunu kanıtlamıştır. Ay, dünyadaki okyanusların gel-git denilen suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzdaki suyun oranı , okyanuslardaki su miktarıyla kıyaslanamaz. Yani Ay'ın çekim gücü insanı etkileseydi yalnız dolunayda değil her gün olması gerekirdi.  Dolunayda ayın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir. Çünkü gönderdiği ışık miktarı Güneş'in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır.

Niçin gözyaşı dökeriz?

Dünyadaki canlılardan sadece insan ruhsal nedenlearle ağlar. İnsanı farklı kılan bu durum şüphesiz yaşam tarihindeki evrimin bir sonucudur. Aslında gözlerimize sürekli gözyaşı koruma amaçlı olarak salgılanmaktadır. Fakat ağlama ruhsal bir boşalmadır. Bu konuyu ilk inceleyer Darwin'dir. Daha sonra yapılan deneyler sonucu görüldü ki soğan doğrarken akan gözyaşlarının kimyasal yapıları farklıdır. Ruhsal gözyaşları daha çok protein içermektedir. Fakat henüz bu farkın nedeni açıklanamamıştır.

Üç yaşından daha önce olanları için hatırlamıyoruz?

Bilim adamları geçmiş deneyimlerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anıveya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller.Öykü ve anılarını anlatamıyorlar. Yer ve karakter kavramlarını anlamıyorlar. Üç yaşından küçükler düzgün konuşabildikleri,anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde tüm olanları bir bütün olarak şekillendiremiyor, öyküye dönüştüremiyorlar.Hafızamız ne yaptığını ne yapıldığını 3-4 yaşlarında kaydetmeye başlıyor.

Yumurtanın niçin bir tarafı yuvarlak, diğer tarafı sivridir?

Eğerköşeli olsalardı kenarları dayanıklılık bakımından çok zayıf olurdu. En dayanıklı geometrik şekil küredir ama bu şekildeki yumurta yuvarlanacak olursa nerede duracağı belli olmaz. Yumurta yuvarlanınca düz gitmez.  İnce tarafı üstünde dairesel bir yol çizer. Başladığı yere yakın bir noktada durur. Yani düz bir yerde kaybolması olanaksızdır. Yumurta, tavuğun yumurta kanalında küre şeklindedir. İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kasların büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik biçimini sağlarlar. Yumurtanın şeklinin nedeni de budur. Sürüngenlerde bu düzenek olmadığından yumurtaları küresel biçimdedir.

Develerin hörgüçlerinde ne var?

Genelde hörgüçlerinde su olduğu ve uzun yolculuklarında bu suyu kullandıkları söylenir ama doğru değildir. Develerin hörgüçlerinde 30-35 kg kadar yağ bulunur. Yiyecek bulamadıkları zaman bu enerjiyle hareketlerini sağlarlar ayrıca yağ çöl sıcağına karşı koruma görevi de yapar. Develer suya az gereksinim duyarlar. Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür. Soluk alırken havadaki nemin üçte ikisini kazanabilirler. Su kaybını da dokularından kaybederler, kandaki su etkilenmez.

Çinlilerin gözleri niçin çekiktir?

Yalnız çinlilerin değil, Orta ve Güneydoğu Asya'da yaşayanların, japonların hatta Eskimoların da gözleri çekiktir. Aslında göz yapısı bütün dünyada aynıdır. Farkı yaratan göz kapaklarıdır. Çekik gözlü diye nitelendirilen ırklarda gözün üzerindeki göz kapağının ikinci kıvrımı, gözün üstüne daha çok inmiştir. Bazı teorilere göre bu kıvrım insanların gözlerini yoğun kar tabakasının, göz kamaştıran ışığından korumak için bir çeşit kar gözlüğü gibi gelişmiştir. Çinde ve öteki bölgelerde her ne kadar yoğun kar yağmıyorsa da onların atalarının buzul çağında kuzeyde yaşadıkları daha sonra güneye indikleri kanıtlanmıştır. Yalnız gözleri değil, burunları da rüzgara karşı korunmak için küçülmüş, burun delikleri soğuğu engellemek için daralmıştır. Ciltleri de koruma amaçlı olarak yağlıdır. Göz kapakları da yağlıdır. Gözü ve iç tabakalarını kara ve buza karşı korur. Yani çekik gözlü değil, düşük göz kapaklı, demek daha doğrudur.

Ateş böceği nasıl ışık saçıyor?

Aslında bu böceğin verdiği ışığın ateşle de sıcaklıkla da bir ilgisi yoktur. Bilimsel adı "Soğuk Işık"tır. Bu ışık olayı, moleküler seviyede kimyasal bir işlemdir. Bazı moleküllerin ayrışarak daha yüksek enerjili hale geçebildikleri ve bu fazla enerjiyi ışığa dönüştürebildikleridir. Ateş böceğinin karın bölgesindeki ışık organında bulunan guddelerden ışık elde etmede rol alan iki ana kimyasal madde üretilmektedir. Fakat onlar da tam olarak ışık vermeye yetmediği için böceğinışık bölgesine yakın solunum organının ışık verme anında burayı oksijenle beslemesi gerekmektedir

Kumaşlar yıkandıktan sonra niçin çeker?

Aslında kumaş ıslanınca lifler şiştiğinden kumaşın az biraz uzaması gerekmektedir. Ama bükümlerin açılarındaki deformasyonun yarattığı çekme kuvveti daha fazla olduğundan sonuçta kumaş boydan kısalır. Kumaş yıkandıktan sonra kurutulduğunda şişmiş lifler eski durumlarına gelirler. Ama kumaş ilk ölçülerine dönemez. Su, yüksek ısı, çalkalama, sabun hepsi kumaşın çekmesini kolaylaştırır. Kumaş birkaç kez yıkandıktan sonra ölçüleri belli bir dengeye ulaşır ve ondan sonra yıkandığında çekmez.

İnsanlar saatlerini niçin sol kollarına takarlar?

Özel bir durum veya farklı olma düşüncesi yoksa insanların çoğu saatlerini sol kola takar. Çünkü çoğunluk sağ elini kullanmaktadır ve bu kolun daha hareketli olması nedeniyle saatin bir yerlere çarpıp zarar görme olasılığı yüksektir. Zaten saatin kurma düğmesi 3 rakamının yanındadır. İnsanlar saati kurmak istedikleri zaman onu bilekten çıkarmadan sağ elle uzattıkları sol kollarındaki saati kurabilirler.

Bir hafta niçin 7 gündür?

Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanıyorlardı. İlk çağlarda bilinen
beş gezegen ile güneş ve ayın sayısı nın 7 oluşu bu sayıyı gizemli ve uğurlu kılıyordu. Daha sonra dinlerde göğün 7 kat oluşu ve doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu sayının önemini daha çok belirtti.  Daha sonra Fransa takvim yapısını değiştirerek hafta sayısını 10 yaptı ama kabul görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasına geçti, o da tutulmadı. Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldı.

Niçin otellerin kapıları döner kapıdır?

Döner kapıların tek amacı enerji tasarrufudur. Büyük binaların içerleri devamlı olarak ısıtılır. Açılan normal kapıdan içeri soğuk hava rahatlıkla girer. Eğer normal kapı kullanılırsa hava değişimi nedeniyle klimalar veya motorlar yeniden çalışacaktır. Özellikle çok kişinin girip çıktığı otel veya benzeri binalarda enerji tasarrufu için döner kapı kullanılır. Döner kanatlar sıcak havanın dışarı çıkmasına, soğuk havanın da içeri girmesini engeller.

İmdat çağrısı S.O.S 'in anlamı nedir?

Çok kişi "Save our Ship" gemimizi kurtar; "Save our Soul" ruhumuzu kurtar; "Stop Other Signals" diğer sinyalleri sözcüklerinin kısaltılmışı sanır. Oysa hiçbiri değildir. Tamamen telgraf zamanından kalma mors alfabesiyle ilgilidir. İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908 de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S seçildi.

Doktorlar niçin dizimize çekiçle vurur?

Bir sandalyeye rahatça oturup bacak bacak üstüne atarken doktor dizkapağının hemen altına, kası kemiğe bağlayan tedoma minik lastik bir çekiçle vurduğu zaman bacak ileri fırlar. Bu reflekste baldır kaslarındaki duyu sinirleri kasın genişlemesine tepki verir ve yeni sinir sinyalleri oluşturarak kaslara hafif bir basınç uygulandığını ve gerildiklerini omuriliğine iletirler. Omirilik ise bu basınca dayanabilmesi için kasların kasılması gerektiğini bildirir, bacak tekrar geri hareket eder. Refleks, beyin denetiminden geçmeksizin, yani beyin devrede olmadan doğrudan omuriliğin komutlarıyla gerçekleşmektedir. Diz kapağı refleksi omuriliğin işleyişi konusunda bilgi veren önemli bir tanı yöntemidir.

Tükenmez kalemin dolmakalemden farkı nedir?

Kalemin tarihi yazınınkinden de eskidir. İlk insanlar sivriltilmiş çakmak taşlarıyla duvar resimleri yapmıştır. Mürekkepli metal kalemler Romalılar tarafından biliniyordu. Tükenmez kalem adı ile bilinen bilye uçlu kalemin ilk modeli 1880 yılında yapılmıştır fakat rağbet görmemiştir. Uçakların gelişmesiyle gündeme tekrar gelir. Uçaklar 2-3bin metreye çıkınca  hava basıncı oldukça azalır. Dolmakalem mürekkebi basınç nedeniyle dışarı akarak kağıdı ya da giysiyi lekeler. 2.Dünya Savaşı'nda askeri uçaklarda kullanılan tükenmez kalem sonradan yaygınlaşmıştır. Tükenmez kalemlerde mürekkep kağıda pirinç uçtaki yuvaya yerleştirilmiş minik bir bilye aracılığıyla aktarılır. Fakat dolmakalemin özelliği seçkin ve yazıyı kaliteli kılmasıdır.

Radyonun sesi açılınca pil daha çabuk mu biter?

Pille çalışan portatif radyolarda sesin yüksekliği pilin ömrünü etkiler. Radyo açık, sesi kapalı durumu ile sesin sonuna kadar açık durumu arasındaki fark pillerin ömürlerinin kısalmasına neden olur. Ses sonuna kadar açıldığında pillerden çekilen akım yüzde 30 artmaktadır. Bu durum, küçüğünden büyüğüne, pille çalışan ve ses yükselticisi olan bütün radyo, teyp, volkmen vb. için aynıdır.

Horozlar niçin sabahları erkenden öterler?

Sabah güneş doğarken ötmek yalnız horozlara özgü değildir. Kulağa en çok
horozun sesinin gelmesi, onun sesinin diğerlerinden daha güçlü olmasıdır. Kuşların büyük çoğunluğu
da aynı saatlerde ağaçlarda koro halinde öterler. Gün boyu hem horozlar hem kuşlar bu ötüşü sürdürürler
ama seslerinin en güçlü çıktığı zaman sabah saatleridir. Horoz ve kuşların sabah gün
doğarken ötmeleri biyolojik saatleriyle ayarlanmıştır

Evlerimizdeki sinekler kışın nereye gidiyor?

Sineklerin her türü kışın ortadan kaybolur. Havaların ısınmasıyla birlikte ansızın ortaya çıkarlar. Sinekler ısıya
karşı çok hassastır. Güneş bulutun arkasına girdiği zaman oluşan ısı düşmesinden  etkilenirler. Kış günlerinde yaşama şansları yoktur. Ölmeden önce yumurtalarını toprağa veya kuytuya gömerler. Lavra ve yumurtalar soğuktan etkilenmez. Yaz sıcakları başlayınca yumurtalar çatlar ve yine sinekli günler başlar.

Termos nasıl sıcağı sıcak, soğuğu soğuk tutuyor?

Tek nedeni vardır, vakum.Yani boşluk.Bir termosta içiçe geçmiş iki kap vardır.Dıştaki metal bir kap olup içteki
genellikle bir cam şişedir.İkisinin arasındaki hava ise boşaltılmıştır.Tam olmasa da üreticiler tarafından elde edilebilen tama yakın bir boşluk vardır.Vakumlu bir ortamda hava molekülleri de ılmadığından ısı iletilemez.Cismin ısısı başlangıçta ne ise o halde kalır.İçerden dışarıya, dışardan içeriye ısı geçişi olmaz.Böylece termosa konan sıvı sıcaksa sıcak, soğuksa soğuk kalır.

Kuşlar nasıl konuşabiliyor?

Her insan ağzıyla konuşur ama konuşabilmeyi sağlayan asıl organ beyindir. Beyinde oluşan düşünceler dilimize ve dudaklarımıza aktarılır. Hayvanlar bu nedenle konuşamaz. Papağan ve benzeri kuşların yaptıkları konuşma değil, mükemmel bir ses tınısı ezberi ve tekrardır. Sesleri ezberler ve taklit ederler. Kuşların ses organları memeli hayvanlardan farklı olarak gırtlakta değil göğüs kafeslerinn dibinde, karın boşluğunun derinliklerindedir. Kuşların doğasında ses taklit yeteneği vardır. Doğayla içiçe yaşarken diğer kuşların seslerini
taklit ederek bir çeşit iletişim sağlarlar.

Kediler balık ve sütü niçin severler?

Kedilerin sudan hoşlanmadığı bilinir. Ama aslında kediler çok iyi yüzerler. Hava şartlarından dolayı ve de tembelliklerinden suya girmeyi sevmezler. Evkedisinin balık sevmesinin yanında kuşlara ve farelere olan düşkünlüğünün nedeni evcilleştirilmeden önce Mısır'da Nil vadisinde balık, kurbağa, küçük kuş ve fareleri avlayarak yaşamış olmasıdır. Zaten eski Mısırlılar kedilerifare avcıları olduğu için evcilleştirmişlerdir. Günümüzde kedinin kuzey Hindistan ve Güneydoğu Asya'da yaşayan türleri ırmakların kenarlarında balık avlayarak yaşamaktadır. Patileriile balıkları sudan dışarı atar, gerekirse suya tamamen girerler. Eski Mısır'da kedi bakıcıları onları ekmek ve sütle beslemişlerdir. Kedilerin süt zevkinin de Mısırlı bakıcılarının yarattığı beslenme alışkanlığından kaynaklanmaktadır.

Bardaktaki buzlar niçin birbirlerine yapışırlar?

Buzun erimesi için yalnızca sıcaklık değil basınç da önemlidir. Dağlardaki buzulların kayma nedeni de budur. Basınçla alt tabaka erir ve kayma oluşur. Bir kabın içinde ya da bir bardakta üstüste duran buzların herbiri altındakine değdiği noktada bir basınç oluşturur ve bu noktada çok küçük kısım erir.Buradan hareket eden su çok az yanda iki buz küpçüğünün birleştiği noktada tekrar donar. İki buz parçası kaynak yapılmışcasına birbirlerine yapışır ve orada bir daha erime olmaz.

233
Genel Kültür / Tarihten bu yana paramızın resimleri
« : 11 Ocak 2008, 19:01:28 »





























234
Avrupa’yı Asya’ya bağlayan “1. Boğaziçi Köprüsü”nün temeli Beylerbeyi ayakları şantiyesinde; 20 Şubat 1970’de törenle atıldı. Kabataş ve Kadıköy’den kalkan 2 adet şehirhatları vapuru, davetlileri taşıyarak tören alanına getirdi. 21 pare top atışıyla çalışmalar başladı...

20 Şubat 1970: Temel atma töreni (Beylerbeyi)


Mart 1970’de Ortaköy ayaklarının kazısı başladı. Hemen ardından da Beylerbeyi ayaklarının kazısı başladı.


4 Ağustos 1971: Kule montajı


17 Ağustos 1971: Kule montajı


anda çekilerek, ilk birleşim sağlandı (Ocak 1972).


Taşıtıcı çelik halatların çekimi


Ardından, tellerin gerilim ve büküm işlemleri 10 Haziran 1972’de başladı ve köprünün açılışına kadar sürdü.
İtalya ve İngiltere’de hazırlanan, içi boş kutular şeklindeki 60 adet tabliyeyi oluşturacak olan paneller, demonte vaziyette denizyoluyla getirilerek, Göksu birleştirme şantiyesine bırakıldı ve burada montajları yapılmaya başlandı...


Tabliyeler; Köprü’nün üzerindeki trafik akışını sağlayacak olan yolu oluşturan, içleri boş ve her iki uçlarındaki dikey taşıyıcı halatlar yardımıyla, kulelerdeki gerili çelik halatlara salıncak gibi asılan ve birbirlerine lego oyuncakları gibi bağlanan, rijitleştirilmiş taşıyıcı bloklardı.

21 Şubat 1972: Kılavuz halatlar çekili


Kuleler (henüz tabliyesiz)


Kulelerden birinin içi


Aralık 1972’de ilk tabliye köprüye gerilen çelik halatlara, salıncak sistemiyle monte edilmeye başlandı. Kulelerin tepesindeki vinçler yardımıyla ve palangalar vasıtasıyla içi boş tabliyeler askı halatlarına bağlandılar. Tabliyelerin yukarı çekilmesine köprünün ortasından başlandı ve sırasıyla iki uca doğru eşit sayıda çekildi.

Tabliyelerin orta kesimden başlayan montajı



Tabliye montajı devam ediyor


26 Mart 1973’de son tabliye de montajlandı. Ardından 60 adet tabliye birbirine kaynaklandı. Böylece, ilk kez yürüyerek Asya’dan Avrupa’ya geçildi...

26 Mart 1973: Son Tabliye denizden montaja getirilirken


26 Mart 1973: Son Tabliyenin Montajı tamamlanmak üzere


Nisan 1973’de kauçuk alaşımlı çift kat asfaltının dökümüne başlandı.
1 Haziran 1973’de asfalt döküm işlemi tamamlandı.

Köprü üzerinde kauçuk menşeili Asflatlama


Kulelerin altındaki geçiş noktalarına, köprüdeki genleşmeye uyum sağlaması amacıyla dönen-levhalar (rolling leaf) monte edildi.

23 Temmuz 1973: Rolling leafların montajı


Yaklaşım viyadüklerinin inşasına (Ortaköy ve Beylerbeyi üzerinden geçen) Şubat 1973’de başladı ve Mayıs 1973’de bitirildi.

Yaklaşım viyadüğü inşaatı


 
8 Haziran 1973’de ilk defa araçla geçiş tecrübesi yapıldı.

Yaklaşım viyadüğü inşaatı



Tüm çalışmalar tamamlandı ve köprü açılışa hazırlandı...İnşaat bitmek üzere


Ve Köprü 30 Ekim 1973’de törenle açıldı... (Cumhuriyet’in 50. Yıldönümü)



Açılış sabahı


30 Ekim 1973-Açılış Günü Hazırlıkları-Mobil Şeref Tribünü Araçları gidiyorlar.


30 Ekim 1973: Tören Alanı-Yayaların yürüyüşü Başladı...


30 Ekim 1973: Yoğun Yaya Geçişi


İlk 24 saat içinde; 28.126 motorlu araç köprüden geçti. Bu rakam; 402 araba vapurunun taşıyacağı araç adedine eşitti. Köprü 440 milyon liraya maloldu.


Köprünün açıldığı hafta
Köprüden yayalara (iki kenardaki yaya yollarından geçmeleri şartıyla) geçiş; 2 Mayıs 1974’de verildi (Geçiş ücreti 1 lira). Köprünün taşıyıcı ayaklarının (daha doğrusu kulelerinin) dördünde de yayaları yukarıya taşıyan dev asansörler mevcuttu ve yayalar bunları kullanarak köprüye çıkarlar, yürüyerek karşıya geçince de, yine buradaki kulelerin asansörlerini kullanarak aşağıya inerlerdi. Ancak köprüden aşağıya atlayanların sayısının artması yüzünden birkaç yıl sonra yayalara yasak geldi ve bundan böyle köprü, günümüze kadar yaya özürlü olarak hizmetine devam etti


235
Mitolojiler / Piramitlerde bi gezintiye ne dersiniz?
« : 10 Ocak 2008, 20:16:29 »
Hayancini seyahat sunar ! :D İşte size fırsat kupon dahi biriktirmeden bedava Mısır Piramitleri gezisi yapmanız gereken ise sadece buraya tıklamak... :D

236
Mitolojiler / Mısır Piramitlerini'nin Gizemi
« : 10 Ocak 2008, 20:09:55 »
* Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildiği konusunda kesin olmayan farklı varsayımlar bulunmaktadır.

* Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler)
* Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.

* Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.

* Kirletilmiş suyu, birkaç gün Piramit'in içine bıirakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.

* Piramit'in içerisinde süt, birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.

* Bitkiler Piramit'in içinde daha hızlı büyürler.

* Piramit'in içine bırakılmış su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.

* Çöp bidonu içindeki yemek artıkları, hiç koku vermeden Piramit içinde mumyalaşır.

* Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir Piramit'in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.

* Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur; araştırmacıların çoğu, ya içinde kayboldular ya da aynı yerde birkaç tur attılar, fakat içlerini göremediler.

* Piramitlerin içi yazın soğuk kışın sıcak olur

* Büyük Piramitin açilari,Nil'in delta yöresini iki esit parçaya bölerler.

* Gize'deki üç piramit aralarinda bir Pitagor üçgeni olacak sekilde düzenlenmislerdir.Bu üçgenin kenarlarinin birbirlerine göre orani 3:4:5'dir.

* Büyük Piramitin tabininin yüzeyi,anitin yarisinin iki katina bölündügünde pi=3,14 sayisi elde edilir.

* Büyük Piramitin dört yüzeyinin toplam yüzölçümü,piramit yüksekliginin karesine esittir.

* Büyük Piramit,dünyanin kara kitlesinin merkezinde yer aliyor.

* Büyük Piramit,dört ana yöne göre düzenlenerek insa edilmistir.

* Piramit dev bir günes saatidir.Ekim ortasiyla Mart basi arasinda düsürdügü gölgeler mevsimleri ve yilin uzunlugunu gösterirler.Piramiti çeviren tas levhalarin uzunlugu bir günün gölge uzunluguna esittir.Bu gölgelerin tas levhalar üstinde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yilin uzunlugu yanlissiz olarak saptanabiliyordu.

* Büyük Piramit'le dünyanin merkezi arasindaki uzaklik,Kuzey kutbuyla arasindaki uzakliga esittir ve kuzey kutbuyla dünyanin merkezi arasindaki uzakliga esittir.

* Piramitin yüksekligiyle,çevresi arasindaki oran,bir dairenin yari çapiyla çevresi arasindaki oranin dengidir.Dört kenarlar dünyanin en büyük ve çarpici üçgenleridir.

* Gizde'den geçen boylam,dünyanin denizleriyle anakaralarini iki esit parçaya böler.Bu boylam ayrica,kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup,bütün yer kürenin uzunluguna ölçümünde dogal sifir noktasini olusturur.

* Büyük piramitin tepesi Kuzey kutbunu,çevresi ekvatorun uzunlugunu temsil eder.Ve iki uzunluk ayni mikyasa uygunluk gösterir.

237
Mitolojiler / Pandora'nın kutusu
« : 09 Ocak 2008, 14:57:22 »
Pandora'nın kutusu, gizli, örtülü kalan şeyleri açığa çıkarma çerçevesinde kullanılan bir metafordur. Yunan mitolojisinde kendini beğenmiş, kibirli ve güçlü erkekleri cezalandırmak için yaratılan genç bir kadın olan Pandora'ya, güzellik, beceriklilik, cazibe, kurnazlık, zeka, kıvraklık, belagat gibi bir dizi özellik bahşedilmiş ve ayrıca içinde kötülüklerin bulunduğu bir sandık/kutu verilmiştir.

Pandora, Prometeus'un kardeşi Epitemeus'la evlendikten sonra merakına dayanamayıp içi kötülüklerle dolu kutusunu açmış ve tüm kötülükler dünyaya yayılmıştır. Kutunun içinde sadece umut kalmıştır.

"Pandora'nın kutusunu açma' bir deyim olarak iletişim alanında, denetlenmesi imkânsız denge bozucu hareketler yapma veya 'kötülükleri ortaya çıkaracak' ifşalarda bulunma gibi durumlarda kullanılmakta; bazen da örgütlerde önleyici, koruyucu girişimler yerine, onarıcı, düzeltici müdahalelerde bulunmaya işaret etmek üzere 'Pandora'nın kutusu açıldıktan sonra' şeklinde kullanılmaktadır.

238
Mitolojiler / İris
« : 09 Ocak 2008, 14:54:05 »
İris, kanatlı gökkuşağı ve aynı zamanda Olimpus Tanrılarının habercisi olan bir Tanrıçaydı. Baştanrı Zeus’un karısı olan Hera kocasının çapkınlıklarına kızıp, onun başka tanrıçalar veya güzel ölümlü kızlarla yapmış olduğu kaçamaklarını, göklerin en doruk noktalarından kontrol etmeye çalışıyordu. Fakat her yere yetişemediği için bazen Tanrıça İris’in yardımına başvurmak zorunda kalıyordu.

Günün birinde Baştanrıça Hera, kocası Zeus’un, evlenmeden sevdiği Tanrıça Leto’yu hamile bıraktığını öğrenir. Buna çok öfkelenen Hera, Apollo ile Artemis adındaki ikiz çocuklarını doğurmak üzere olan zavallı Leto’yu bir yerden bir yere kovdurtur. Leto’nun gittiği yerleri izleyebilmek için Tanrıça İris’i Mimas Dağının tepesine oturtur çünkü oradan bütün adaları görmek çok kolaydır. Böylece Leto Mimas dağın eteğine vardığında, İris haberi hemen Hera’ya ulaştırır ve Hera Leto’yu da Mimas’ tan kovdurtur. Leto en sonunda Delos adasında uzun süren doğum sancıları çektikten sonra ikizleri Apollo ile Artemis’i dünyaya getirir.

(Bu mitoloji hikayede gördüğümüz gibi, Mimas Dağın tepesi Olimpus Tanrıları için bir nevi gözetleme yeriydi. İlginç olan tarafı ise eski Mimas ve bugünkü adıyla Bozdağ tepesinde bugün de, ama bu sefer modern cihazlarla donatılmış gözetleme ve radar tesislerinin bulunduğudur...)

Karaburun Yarımadasının güney batısında, yazın kuruyan ve yağışlarla yeniden oluşan İris Gölü diye adlandırılan küçük bir göl vardır. Acaba bu gölün adının bu mitolojik hikayeden kaynaklanmış olabileceği varsayılabilir mi?...


239
Mitolojiler / Narcissus
« : 09 Ocak 2008, 14:53:22 »
Karaburun denince insanların aklına hemen, yarımadada kışın yetişen, olağan üstü güzel kokusuyla, sarı-beyaz narin Nergis çiçeği gelir. Nergis çiçekleri aralık ve ocak aylarında köylüler tarafından bahçelerden tek tek toplanıp, büyük şehirlerde satılır ve evlerde güzel kokularıyla baharın yakın olduğunu hatırlatan bir hava yaratırlar...

Nergis çiçeklerine adını veren genç ve güzel delikanlı Narkisos’un (lat. Narcissus) mitolojik efsanesi kimi yazarlara göre Mimas Dağı’nın eteklerinde geçmiştir....Narkisos, Irmaklar Tanrısı Cephissus ile Peri Liriope’nin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Kâhin Tiresias, Narkisos’ un annesi ve babasına “Narkisos’un kendini hiçbir zaman görmemesi şartıyla, çok uzun bir hayat yaşayacağını” söyleyen bir kehanette bulunmuştu. Narkisos delikanlı olduğunda, güzelliğiyle bütün perilerin ve genç kızların kalbini fethediyordu. Fakat Narkisos hiçbirine bakmıyor ve Mimas Dağı’nın eteklerinde avlanarak, tatlı ve sorumsuz bir hayat sürdürüyordu.

Ne var ki perilerden bir tanesi, Echo, Narkisos’a aşık olmuştu ve Narkisos’a yaklaşmaya çalışmıştı. Narkisos ise Echo’yu da diğer periler ve ölümlü kızlar gibi umursamamıştı. Echo ise bu karşılıksız aşkın acısıyla yavaş yavaş sönüp, sesi zor duyulan bir fısıltıya dönüşmüştü. Tanrıça Nemesis zavallı Echo’nun bu halini görünce Narkisos’u cezalandırmaya karar vermişti. Ve bir gün Narkisos yine avlanırken su içmek için bir pınarın üstüne eğilerek, kendini gördüğünde, sudaki ve başkasına ait olduğu sandığı resme delice aşık oldu.

Narkisos bir türlü erişemediği o güzeller güzeli delikanlıya erişebilmek için her gün o pınara gider oldu. Haftalar, aylar geçti ve Narkisos’un o meçhul ve bir türlü bulamadığı oğlana olan aşkı gittikçe büyüdü. Sonunda Narkisos onu bir alev gibi yok eden bu aşkı yüzünden yemekten içmek kesilirek,  pınarın başında sessizce öldü. Ve o gün, o pınarın kenarında çıkmaya başlayarak, Narkisos’u hatırlatan mis kokulu nergis çiçekleri bütün Yarımadayı kapladı...


240
Mitolojiler / Mimas
« : 09 Ocak 2008, 14:52:45 »
Bugün Karaburun Yarımadası olarak adlandırdığımız yöre, antik çağdan başlayarak birçok efsane, mitolojik hikaye ve söylencede yer alır. “MİMAS” eski Yunan ve Roma tarihinde Karaburun Yarımadası ile Yarımadada bulunan Bozdağ için kullanılan isimdi. Karaburun Yarımadası “Mimas” adını eski Yunan mitolojisinden almaktadır.

Yeryüzü Tanrıcası GAİA, Titanlar ve birçok başka çocukları dışında, sayıları yüz civarında olduğu söylenen GİGANT’lar , yani DEVLER’i de dünyaya getirmişti. Gigant’lar Gaia ile annesini sayısız gebeliklerinden kurtarmak isteyen oğlu Chronos tarafından hadım yapılan Üranüs’ün yarasından toprağa akan kandan doğmuşlardı. En tanınmış Gigant’lar Porphyrion, Alcyoneus, Enceladus, Ephialtes, Eurytus, Clytius, Polybotes, Pallas, Hippolytus, Gration, Agrius, Thoas ve Mimas’ tır.

Gigant’lar doğa üstü, korkunç görünümlü yaratıklardı. İnsan görümünde olmalarına rağmen, vücudları pulluydu ve kertenkele kuyruğuna benzeyen bir kuyrukları vardı. Saçları dağınık ve sakalları uzundu. Kocaman kıllı ellerinde parlayan mızrakları tutuyorlardı. Gigant’lar olağan üstü kuvvetliydiler. Kocaman kaya parçalarını dağlardan koparıp uzun mesafelere atabiliyorlardı.

Anne ve Babalarının tanrı olmalarına karşın, kendileri bir tanrı ve bir ölümlü tarafından aynı zamanda vurulduklarında öldürebiliyorlardı. Bazı Gigant’lar ise ancak kendi doğdukları topraklardan başka bir yerde öldürebiliyordu.

Olimpos Tanrıları, Gigant’ları ziyaret etmekten ve onların düzenledikleri ve kurban sundukları ziyafetlerden çok hoşlanıyorlardı. O zamanlarda yine Toprak Ana Gaia’nın çocukları olan Titanlar, Zeus ve diğer Olimpos Tanrılarıyla yapmış oldukları ve 10 yıl süren bir savaşı kaybetmişlerdi. Zeus bütün Titanları bir daha asla yeryüzünde görmemek için dünyanın çok derinlerinde bulunan Tartarus zindanlarına atmıştı. Aynı zamanda Zeus’un Babaannesi olan Gaia, torununun çocuklarına yaptıklarına kızarak, Gigant’ları Zeus’e karşı kışkırtmaya başladı.

Gigant’lar Zeus ve Olimpus Tanrılarına karşı yeni ve amansız bir savaşı başlattılar. Olimpos Tanrıları ile Gigant’lar arasındaki bu savaşa, eski yazılarda GİGANTOMACHY (Gigant Savaşı) adı verilmiştir. Bütün tanrılar bir veya birkaç Gigant’ı öldürdüler. Bir gün çok tehlikeli bir Gigant olan Mimas, Zeus ve Athena’ya karşı savaşırken onları çok zor bir duruma sokmuştu. Bunu fark eden ateş ve demirci Tanrısı Hephaestus  hemen çelik, demir ve bakırı eriterek kızgın bir alışımı Mimas’ın üzerine fırlatıp onları kurtarmıştı. Mimas ise yanarak yere yuvarlandı. Bir daha asla canlanmasın diye Hephaestus onu Sakız Adasının karşısında ve Erythrai’in yakınlarında bulunan Mimas Dağı’ nın altında gömerek sonsuza kadar orada kalmasını sağlamıştır.

Sayfa: 1 ... 14 15 [16] 17 18