Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - minrand

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6
61
Gediksavaşları Efsanesi / Ynt: Gediksavaşları Yardım
« : 14 Mart 2012, 20:18:13 »
Verdiğiniz bilgiler ve tavsiyeler için çok teşekkür ederim.

Krondor serisini okumayı çok fazla düşünmüyordum açıkçası ama sanırım tavsiyelerinize kulak verip Krondor'u da okuyacağım. :)

Alıntı
Ara serileri okumassanda sudan çıkmış balığa dönmezsin karakterler tamamiyle farklı.

Öğrenmek istediğim de tam olarak buydu. Tekrardan çok teşekkürler.

62
Gediksavaşları Efsanesi / Ynt: Gediksavaşları Yardım
« : 14 Mart 2012, 01:07:31 »
İlginiz için çok teşekkürler.

İmparatorluk Üçlemesi'ni okumak istememin sebebi Tsuraniler, ilk seriyi okurken oldukça ilgi çekici bir toplum gibi görünmüşlerdi bana. Benim daha çok merak ettiğim diğer serilerle ne kadar bağlantılı bu seri. Geçmişte olmuş ve bilmem gereken kilit olaylar var mı? Serideki karakterlerle ilk kez burada mı karşılaşıyoruz yoksa diğer serilerde tanıtılan ve burda kullanılan karakterler mi çoğunlukta? Kısacası ara serileri okumadan bu seriye başlarsam sudan çıkmış balığa mı dönerim yoksa çok fazla zorlanmadan kişilere/olaylara adapte olur muyum?

63
Gediksavaşları Efsanesi / Gediksavaşları Yardım
« : 13 Mart 2012, 22:56:01 »
Öncelikle bu kadar spesifik bir konuda başlık açtığım için özür dilerim ama en iyi seçenek bu gibi göründü. Sıkıntı olacaksa yöneticiler başlığı taşırlar, tek savunmam görece olarak yeni bir kullanıcı olmam yaklaşık bir aydır forumu düzenli takip ediyorum.

Şimdi yardım istediğim konuya gelince.

Gediksavaşları serisinin

1-Büyücü (Çırak)
2-Büyücü (Usta)
3-Gümüşdiken
4-Sethanon’da Karanlık

kitaplarını okudum. Burdan sonra tavsiye edilen sıralamanın Krondor Serisi, Gediksavaşları Dünyasından, Yılan Savaşları Efsanesi, İmparatorluk Üçlemesi diye gittiğinin farkındayım.

Benim sorum şu: Gediksavaşları Efsanesi'ni okuduktan sonra aradaki serileri okumadan direk İmparatorluk Üçlemesi'ne geçersem ne kadar sıkıntı yaşarım? İmparatorluk Üçlemesi Tsurani İmparatorluğu'nda geçtiği için diğer kitaplarla bağlantısının görece az olacağını varsaydım. Seriyi okumuş olanlar ya da bu konu hakkında bilgisi olanlar yardımcı olabilirlerse çok minnettar kalırım.

Şimdiden çok teşekkürler.

64
Cosmere (Brandon Sanderson) / Ynt: Elantris
« : 12 Mart 2012, 23:07:22 »
Kitap hakkında konuşmadan önce Elantris,Elantrian ve Shaod'un ne olduğundan bahsedeyim biraz.

Elantris'i basitçe tanrıların şehri olarak tanımlayabiliriz. Gücün, büyünün, güzelliğin, ışığın ,bilgeliğin, mucizelerin şehri. Şehri görecek kadar şanslı olan ziyaretçiler şehrin aklın ötesinde güzellikte şaheserlerle dolu olduğunu söyler. Elantrisi muhteşem yapan şehrin  olağanüstü fiziksel güzelliğinden ziyade içinde yaşayan insanlardı, Elantrianlar. Elantrianlar şehrin kendisi gibi ışıl ışıl parlardı, konuştuğunuz kişiye göre ölümsüz, çok uzun yaşayan veya neredeyse ölümsüz olabilirlerdi. Çok üstün fiziksel özelliklerinin yanısıra, hızlı iyileşme ve üstün büyü yetenekleriyle  kutsanmış bir halktı. Sıradan bir insanı çocuk-yetişkin, kadın-erkek veya zengin-fakir ayrımı yapmadan bir Elantrian'a dönüşmesine ise Shaod denirdi. Shaod'un ne zaman, kimi, neden etkilediği tam olarak bilinmese ve önceden kestirilemese bile Shaod'un etkilediği kişinin muazzam bir değişim geçirdiği kesindi.

Şimdi kitaba dönelim.

Bir gün bir şeyler oluyor(ne olduğu ve nasıl olduğu spoiler) ve tanrılar şehri Elantris lanetliler kasabasına dönüşüyor. Bu olaydan sonra bir zamanlar herkesin düşlerini süsleyen Elentrian olma ihtimali artık herkesin korkulu rüyası haline geliyor. Bu olay sonucunda yarı tanrı Elantrianlar bir çeşit zombiye dönüşüyorlar. Tam olarak yaşıyor olmamalarına rağmen ölü de değiller. Yemeğe ihtiyaçları olmamasına rağmen çoğunlukla dayanılmaz bir açlığın pençesindeler. Vücutları iyileşme özelliğini tamamen kaybetmiş durumda ve en ufak bir yara dahi dayanılmaz acılara sebep oluyor ve artık efsanevi Elantrian büyüsü işlemiyor. Elantris artık bir hayalet kasabaya dönmüş durumda ve Elantrianlar artık eskiden oldukları görkemli yaratıkların gölgesi bile değiller.

Kitap tam olarak yukarıda anlatılan olaydan 10 yıl sonra başlıyor. Bu süreç içerisinde eskiden Elantris hakimiyeti altında yaşayan Arelon halkı yeni bir devlet kurmaya, yeni bir ekonomik ve sosyal sistem oturtmaya ve bunları yaparken Fjerdon imparatorluğu tarafından işgal edilmemekle uğraşıyorlar. Kitapta hikayeyi 3 farklı kişinin gözünden takip ediyoruz. Prens Raoden(Arelon prensi), Prenses Sarene(Raedonla politik bir anlaşmayla evlenen Teod ülkesi prensesi) ve Harethen(kendisi shu-dereth dinine mensup yüksek mevkili bir din görevlisi). Bu anlatım tarzı olayları farklı açılardan görmemizi sağladığı ve çoğu zaman fantastik eserlerde ihmal edilen kötülerin(ne diyeceğimi bilemedim good vs evil daki evil olan taraf) olaya yaklaşımlarını da yansıttığı için kitap için bir artı bence.(benzeri anlatım tarzında olan bir diğer seri için bkz. buz ve ateşin şarkısı)

Kitap başlangıçta birbirinden bağımsız denebilecek olan 2 hikaye üzerinden ilerliyor. İlk hikaye Prens Raedon'un hikayesi,Shoad tarafından değişime uğradıktan sonra Elantris'e gönderilmesiyle başlıyor. Bu kısımda Raedon'un yaşamak için sebebi olmayan, kaosun ve çetelerin hüküm sürdüğü ve  kaba kuvvetin en etkili güç olduğu bir toplumu değiştirme çabaları anlatılıyor. Aynı zamanda artık yok olan ve Elentrianların gücünün kaynağı olan AenDor denen büyü sistemini anlamaya ve artık neden işe yaramadığı sorusuna cevap aranıyor. Kitabın bu bölümlerinin özellikle ilgi çekici olduğunu belirtmemde fayda var. Çünkü burada büyünün kullanılmasından ziyade büyünün işleyişi, çalışma şekli, artık neden işlemediği, ve bu değişimin sebebini sorgulanıyor ve bu durum hikayeye farklı bir tat katıyor. Burada yazarı tebrik etmek gerekiyor şöyle ki gayet orjinal bir büyü sistemi(en azından ben benzer bir sistem bilmiyorum) tasarlamış ve bunu hikayenin içine ustaca serpiştirmiş. Büyü sistemi hakkında daha fazla konuşmak istesem de spoiler vermeden bunu yapmak zor bu sebeple daha fazlası için kitabı okumalısınız. Elantris'deki toplumsal hayata gelince bu kısımda Raedon'u ve onun yapmaya çalıştıklarını dikkatle izlemek gerekli. Temelde Raedon'un liderlik felsefesi şu; eğer insanlara bir amaç verip yaptıkları işe önem verirsen ne yapıyor olursa olsunlar mutlu olurlar. Herkes sahip olduğu yeteneklerle toplum ve kendisi için faydalı işler yapabilir. Ben şahsen fazla polyannavari bir sistem olduğunu düşünsem de Raoden'in bulaşıcı iyimserliğini ve görece küçük bir toplumda uygulandığını düşünürsek işe yaraması ihtimali olan bir sistem tabi. Ama ütopya olsa dahi yapmaya çalıştıkları ve yapma şekli gayet etkileyici.

Bahsettiğim ikinci hikaye ise tamamen farklı bir konu. Bu kısımda ise tamamen politika-din-ekonomi üçgeninde bir savaş ve mücadele söz konusu. Bu mücadelenin temelinde mezhep çatışması yer alıyor. Shu-keseg denen dinin vakti zamanında shu-korath ve shu-dereth isimli iki farklı mezhebe ayrılmasıyla mücadele başlıyor. Fjorden imparatorluğu(Shu-dereth dini hakim) tüm dünyaya shu-dereth öğretilerinin hüküm sürmesini istiyor. Bu sebeple Hrathen shu-korath dininin egemen olduğu son iki ülkeden biri olan Arelon'a(diğeri için bkz.Teod) halkı döndürmesi için gönderiliyor. Bu durumu engelleyebilmek için Raedon'la evlenmiş olan Sarena ise Raedon'un yokluğuna rağmen elinden gelen her şekilde Hrathen'le mücadele ediyor. Hikayenin bu kısmını ilginçleştiren ise Hrathen. Hrathen alışılmış kalıpların dışında bir din adamı imandan ziyade mantıkla hareket ediyor, görebileceğiniz en iyi diplomatlardan biri, iyi eğitimli bir savaşçı, ve inançlarına bağlı olsada onları sorgulamaktan çekinmeyen biri(bu özelliği onun için hem lutuf hem lanet sanırım). Tüm bunlara Sarena'nın liderlik yetenekleri ve olağanüstü zekası eklenince bu ikilinin mücadelesi bir satranç maçı havasında geçiyor. Bu kısımda bazen asillerle yönetimi ele geçirmek için ihtilal planları yaparken , bazen soylu leydilerle birlikte eskrim derslerine katılıyoruz. Bazen halkı döndürmek için vaazlar verip bazen de asilleri rüşvetle kendi tarafımıza çekmeye çalışıyoruz. Kitaptaki iki hikaye de gayet eğlenceli ve her ikisinin de okuyucuyu cezbeden kendine has tarafları var. Zaten kitabın sonuna doğru bu hikayeler birleşiyor ve kısa süre sonra kitap son buluyor.

Kitabın kötü yanlarına gelecek olursak, öncelikle bu kitap kısa. Şöyle ki yazarın anlatsa çok iyi olur dediğiniz çok fazla şey var. Açıklayayım, biz en basitinden savaşın asıl sebebini bilmiyoruz. İki mezhep var tamam da bunlar niye savaşıyor anlaşamadıkları konu ne? Shu-dereth inancında bir çeşit cihad anlayışı mı var yoksa Fjorden imparatorluğu saldırmak için dini mi kullanıyor? Fjorden imparatorluğu hakkında neredeyse hiç bilgi sahibi değiliz, dakhor ve rathbore(shu-dereth dininin manastırları) manastırlarının eğitim anlayışları, öğretileri hakkında hiç bilgi yok. Kitapta Duladel ve Jindo ülkelerinden biraz bahsedip hemen bırakmış halbuki çok ilgi çekici yerlerdi, bu ülkelerin kültürleri, insanları, hakkında çok az fikrimiz var. Özetle yazar genelde çok orjinal şeyler yakalayıp bunları anlatmıyor ayrıntı yok.(yaz 3-5 kitaplık bir seri, biz alışkınız zaten ayrıntılı ayrıntılı anlat  ;))

Zaten kitabın son kısmı çok enterasan, böyle güzel güzel okurken bir anda ne olduğunu şaşırdım. Şöyle söyleyeyim olaylar çok çok çok hızlı gelişiyor son 100 sayfadaki olaylardan 2 tane seri çıkaracak yazarlar vardır bence. Yabancıların deus ex machina(türkçesini bilmiyorum ekşi sözlükte daha çok dramalarda herşeyin düğümlendiği anda falan ortaya çıkıp herşeyi düzelten elemana(genelde tanrı) verilen isim denmiş) dedikleri olay tam olarak hayat buluyor bu kitapta. Kitabın son kısmı benim için biraz hayal kırıklığı oldu.  

Karakterler; aslında bence yazar karakter yaratmada ve geliştirmede genel olarak başarılı hatta gayet eğlenceli yan karakterler de var kitapta. Ama Sarena karekterini yaratırken kantarın topuzunu kaçırmış biraz. Prenses 25 yaşında olan politik bir dahi, hayatları boyunca bir şekilde politikanın içinde olmuş yetenekli ve bilge  leydileri-lordları 5 dakikada kendine hayran bırakabiliyor. Yaptığı hemem hemen herşeyin görünen ve görünmeyen iki farklı amacı var. Politik alanda dahi olmasının yanısıra, diğer konularda da oldukça zeki, kılıç ustası(eskrimde usta en azından), büyüleyici bir güzelliği var, yaratıcı, karizmatik, yetenekli bir oyuncu, doğuştan lider ama merak etmeyin yemek yapamıyor. Öyle sıradan bir prenses anlayacağınız :). Her ne kadar güçlü kadın karakterleri desteklesem de Sarene bana fazla inandırıcı gelmedi. Raedon'un ne yazık ki Sarene'den fazla bir farkı yok. Zaten Sanderson'da bir yerlerde kitapta gördüğü en önemli iki eksiği "overly rushed ending and characterization of Sarene and Raoden(both were justa bit too super-heroish)" olarak belirtmiş.(Adam haklı :))

Son Olarak şöyle söyleyeyim yazarın okuması çok kolay bir dili var hatta bazen fazla basit bir dil kullandığını da düşündüm ama belki çeviriyle alakalıdır. Ve kesinlikle orjinal fikirleri olan bir adam. Bunun yazdığı ilk kitap olduğunu da düşünürsek bence şans verilmesi gereken yazarlardan biri.

65
Neden fantastik kitapların filmleri yapılmalı? Bu sorunun benim için birden fazla cevabı var.

Lord of the Rings gibi bir üçleme yapıp beni ve eminim benim gibi birçok insanı fantastik edebiyatla tanıştırıp, ona tutkuyla bağlanmamıza sebep olabildikleri için.

Hobbit filminin ilk fragmanı yayınlanacağı zaman, heyecandan uyuyamama sebep olduğu ve gün içerisinde sayısını hatırlayamadığım kadar çok izleyebileceğim bir fragman yayınlayarak beklentilerimi boşa çıkarmadıkları için. (Bir kez daha "far over the misty mountains cold")

Belki birlikte büyüdüğüm karakterlere henüz elveda demeye hazır olmadığımdan belki de filmlerden sonra yaşadığım sayısız hayal kırıklıklarına bir yenisini eklemeye hazır olmadığımdan almış olduğum Harry Potter serisinin son filmini izlememe kararını gözden geçirmeme sebep oldukları için.

İki saat boyunca film gösterimi yapmayan boş bir sinema salonunda oturduktan sonra çıkıp gönül rahatlığıyla yine de bir Twilight filminden daha iyiydi  diyebilmek için :)(Neyse haksızlık yapmayayım ilk filmde beyzbol oynadıkları sahne iyiydi, Alice'i de beğenmiştim)

Bazen isabetli kehanetlerde bulunmama yardım ettiği için. (Game of Thrones adlı dizinin daha çıkmasına aylar varken, arkadaşlarıma dizinin ne kadar mükemmel olacağını anlatan biriydim. Gerçi bunu yapmanızı  tavsiye etmem, arkadaşlarım bana evet evet çok güzel olacak demelerine rağmen sanırım benle aynı fikirde olmaktan çok benim deli olduğumu düşünüyorlardı)

Stardust filmini izledikten sonra gün boyunca yüzümde kontrol edemedeğim bir sırıtmayla dolaşmama sebep olduğu için. Ayrıca filmden sonra, ama ama  çok güzeldiden başka birşey diyemeyecek kadar beni etkileyebilen filmler ortaya çıkabildiği için (Ayrıca bu film beni Neil Gaiman denen adamla tanıştırdığı için sanırım  yapımcısına hayat boyu borçlu kalacağım)

Earthsea adlı filmi izledikten sonra yaşadığım hüsranı saklayabilmek için zaten Yerdeniz serisini yeteri kadar güzel anlatabilecek  bir film yapmak neredeyse imkansız diyerek kendimi teselli etmeme sebep oldukları için.

The Lightning Thief filmini izledikten sonra(başladık bari bitirelim mantığı) filmdeki uçan converse ayakkabı "konseptiyle" yaklaşık bir hafta boyunca dalga geçebilmek için. (İşin kötü tarafı filmi izlemeyi teklif eden taraf siz olursanız bir süre arkadaş grubunda şamar oğlanı durumuna düşmenize de yardım eder bu güzide film. Not:Serinin kitaplarını okumadım ama filmi nasıl desem ki böyle çok kötüydü :))

Dragons of Autumn Twilight adlı başyapıtı izledikten sonra kime küfredeceğimi şaşırıp bir süreliğine sanırım herkese küfretmeme sebep oldukları için.

Bridge to Terabithia filmini yanlış zamanda izleyip,(ben hoş vakit geçirebileceğim mutlu sonla biten bir masal bekliyordum) filmden sonra dokunsan ağlayacak bir halde günü geçirmeme sebep olabildikleri için.

Philip Pullman'ın His Dark Materials adlı üçlemisini satın almaya her karar verdiğimde, The Golden Compass filmini hatırlamamla birlikte seriyi almaktan 50. kez  vazgeçmeme sebep olacak kadar etkili yapımlar ortaya koyabildikleri için.

İzlediğim çoğu fantastik kitaptan uyarlama filmden sonra acaba Zaman Çarkı serisinin film/dizi uyarlamaları nasıl olurdu diye düşünmekten kendimi alıkoyamayıp, hızlıca kafamdan birkaç sahneyi çekip filmin/dizinin mükemmel olacağına karar verdiğim için.

Her zaman kitapların filmlerinden daha güzel olduğunu-olacağını savunsam da(gerçi karşılaştırmak ne kadar doğru ondan da emin değilim) yukarıdaki hikayeye yeni bölümler ekleyebilmem için bence fantastik kitapların filmleri yapılmalı.



66
Kvothe'un annesinin kimliği ile ilgili okuduğum bir teori. Benim çok hoşuma gitti belki ilginizi çeker.

Spoiler: Göster


Aşağıda Kvothe'un babasının annesi için yazdığı şarkının orijinal versiyonu var.

Dark Laurian, Arliden's wife,
Has a face like a blade of a knife
Has a voice like a prickledown burr
But can tally a sum like a moneylender.
My sweet Tally cannot cook.
But she keeps a tidy ledger-book
For all her faults I do confess
It's worth my life
To make my wife
Not tally a lot less...

Hatırlarsanız Kvothe arkadaşlarına babası ne zaman bu şarkıyı söylese annesinin babasını karavanın altında yatırdığını söylemişti. Teoriye göre bunun  sebebi şarkıdaki alaylı sözlerden ziyade şarkının Laurian'ın gerçek kimliği hakkında ipuçları vermesi. Meluan kitapta kardeşinin isminin Netalia  olduğunu söylemiş, ben bunu hatırlamıyordum ama kontrol ettim doğru.

Kanıt: "I’d started a second bottle of wine by the time I read that young Netalia Lackless  had run away with a troupe of traveling performers." Wise Man's Fear, Chapter 74-Rumors

Şiirin Türkçe çevirisinde yanılmıyorsam tally muhasabeci ya da sayılarla arası iyi kimse gibi çevirilmişti. Ama teoriyi yazan kişi tally kelimesinin gerçek anlamda değil de Netalia isminin kısaltması olarak kullanıldığı varsaymış. Zaten "My sweet Tally cannot cook."  dizesinde Tally özel isim olarak kullanılmış  o yüzden bu varsayım gayet makul. Şimdi son üç dizeye bakarsak okurken şu cümleye ne kadar benzediğini göreceksiniz sanırım.

"It's worth my life to make my wife Netalia Lockless"

Son üç dizeyi bu şekilde okursak, Laurian'ın şarkıyı duyunca sinirlenmesinin sebebi gerçek kimliğini ortaya çıkarması. Bence doğru olma ihtimali gayet yüksek bir teori. Zaten Laurian kendisiyle dalga geçen bir şarkı yazdığı için kocasını dışarı atacak biri değil, altında daha önemli bir sebep olması daha mantıklı sanki. Hem kelimelerle oynamayı bu kadar seven, yıllarca bir şarkı yazabilmek için hikayeleri araştıran bir çiftin şarkılarıyla birbirleriyle uğraşmaları bana mantıklı geldi.

Umarım bu teori doğrudur benim çok hoşuma gitti. Bunu gören adamı da ayrıca tebrik etmek lazım (teorinin doğru olduğunu varsayıyorum, olmayan yerlerde olmayan ipuçlarına da inanıyor olabilirim tabi  :))


67
Game of Thrones / Ynt: Game of Thrones
« : 06 Mart 2012, 22:07:58 »
2 sezonun son yayınlanan traileri.

http://www.youtube.com/watch?v=I93RFzrPQqw

Şurda da türkçe altyazılısı var.

http://www.birdizihaber.com/2012/03/game-of-thrones-2-sezon-yeni-trailer.html

Trailer da çalan şarkıyı merak edenler için. Florence and The Machine-Seven Devils

Benim ikinci kitapta favori bölümlerinden olan Lord Varys'in Imp'e sorduğu bilmece ve verdiği cevap.(trailerda diyaloğun sadece bir kısmı var)
Spoiler: Göster

Bilmece:

In a room sit three great men, a king, a priest, and a rich man with his gold. Between them stands a sellsword, a little man of common birth and no great mind. Each of the great ones bids him slay the other two. 'Do it' says the king, 'for I am your lawful ruler.' 'Do it' says the priest, 'for I command you in the names of the gods.' 'Do it' says the rich man, 'and all this gold shall be yours.' So tell me-who lives and who dies?"

Cevap:

"Power resides where men believe it resides. No more and no less."
"So power is a mummer's trick?"
"A shadow on the wall," Varys murmured, "yet shadows can kill. And ofttimes a very small man can cast a very large shadow."

Türkçe çevirileri hemen ulaşabileceğim bir yerde değildi. Bende çevirip berbat etmek istemedim.

68
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Avalon'un Sisleri
« : 03 Mart 2012, 23:08:25 »
Spoiler içerip içermediğinden emin olamasam da(sanırım çok az spoier içerir)

Spoiler: Göster

Avalon'un Sisleri Marion Zimmer Bradley tarafından yazılıp, Kral Arthur efsanesini alışılmış kalıplardan çok farklı bir şekilde anlatan bir seri. Seri 4 kitaptan oluşuyor.(Buyu Ustasi, Yuce Kralice, Geyik Kral, Meşe Agacindaki Tutsak) Her ne kadar serinin dilimize çevrilmeyen devam kitapları olsada(prequel,sequel) hikayenin anlatılan kısmının bittiğini ve yazarın okurlara bir kapanış verdiğini söylemek yerinde olur sanırım. Efsanenin yarım kalması gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil ama umarım devam kitapları da bir gün dilimize çevrilir.

Daha önceden de söylediğim gibi bu kitap Arthur'un hikayesini anlatıyor. Doğal olarak seri yuvarlak masa şövalyalerini, Britanya-Sakson savaşlarını, kutsal kase arayışını, Arthur'un efsanevi şehri Camelot'u ve kaçınılmaz olarak pagan-hristiyan mücadelesini anlatıyor. Ama serideki ilk farklılık daha kitabın ilk sayfalarında hemen karşımıza çıkıyor. Kitap meşhur hikayeyi kadınların bakış açısından anlatıyor. Kitaptaki olayları genel olarak Morgaine'in(Arthur'un kız kardeşi) gözünden takip etsekte Igraine(Arthur ve Morgaine'in annesi), Gwenhwyfar(Arthur'un karısı) ve Viviane(Avalon'un rahibesi) de bazı bölümlerde hikayeyi anlatan kişi olabiliyor.

Yani efsanenin klasik bir yorumunu bekliyorsanız hayal kırıklığına uğrayacağınızı söylememe gerek yok sanırım. Ya da aradığınız Arthur'un ve yuvarlak masa şövalyelerinin savaştaki kahramanlıklarıysa sanırım aradığınızı yine bu seride bulamayacaksınız. Çünkü bu savaşlar olurken bu kez cesur savaşçılarla yeni kahramanlık hikayeleri yazmak yerine geride bıraklanların  neler hissettiğini anlamaya çalışıyoruz.Bu söylediklerim kitabın sıkıcı olduğu anlamına gelmiyor sadece alışılmışın dışında olduğunu belirtmeye çalışıyorum. Seri kesinlikle çok sürükleyici ve ben kitabı okurken bir an dahi sıkılmadım. Serinin önsözünde de denildiği gibi  "Bu kitabı yalnızca bir fantastik kurgu olarak okuyanlar heyecanlı bir öykünün içinde sürüklenecekler. Ama kitapta kullanılan sembollerin peşine düşenler en az öykü kadar sürükleyici olan bilginin ışığında, yaşamlarına yeni anlamlar bulacaklar."

Evet seri bir kurgu olup tarihi olayları anlatmak gibi bir zorunluluğu olmasa da seriyi efsaneyi bir kez de paganların yani yenilen tarafın gözünden okumak çok farklı bir deneyim bence. Morgaine'in dediği gibi "Bir gün rahipler de öyküyü kendi bildikleri gibi anlatacaklar: Belki iki öykü arasında gerçeğin solgun ışığı görülebilir. Gerçeğin pek çok yüzü vardır ve gerçek Avalon'a giden eski yola benzer." Hem itiraf etmem gerekir ki bir kez olsun paganları şeytani, barbar, gelişmemiş, insanlar olarak görmek yerine entelektüel, eğitimli tıp, edebiyat müzük alanlarında hristayanlarla eşit hatta daha iyi bir seviyede görmek hoş bir değişiklik oldu.

Karakterler hakkında konuşacak olursak, sanırım burada yazarı takdir etmek gerekiyor. Kesinlikle tamamen iyi veya tamamen kötü okurken insanı hayattan soğutan tek boyutlu, karikaturize karakterler kitapta yok. Karakterlerimiz pek çok insan gibi hatalar yapıyorlar ve her normal insan gibi çoğu zaman bu hataların sonuçlarına katlanıyorlar. İlk olarak, Yüce Britanya Kralı efsanevi insan Arthur yenilmez bir şövalye değil hatta kimi kandırıyorum vasat bir şövalye ve muhtemelen sahip olduğu Druid kılıcı Excalibur olmasa aldığı yaralar onu birden fazla kez öldürürdü. İnsanlar Arthur'u takip  ediyorlar çünkü adil bir kral ve yetenekli bir komutan. Morgaine'e gelince, Morgaine karakteri çok iyi işlenmiş (baş karakter olduğunu düşünürsek şaşırtıcı değil sanırım). Morgaine'i çok sevdim ben, bazen onunla aynı fikirde olmasam bile olayı onun gözünden görmeye çalışıp ona hak verdim. Onunla beraber  hayaller kurup kaybettikleri için beraber ağladım. Lancelet ise her zamanki gibi olağanüstü bir savaşçı Arthur'un en yakın arkadaşı ama bu seride  Arthur-Lancelet ilişkisi de alışılmışın biraz dışında işleniyor daha fazlası için kitabı okumalısınız sanırım. Evet ve Gwenhwyfar,  yazar Gwenhwyfar'i seriyi okuyan herkesin üzerinde hemfikir olabileceği bir şey olsun diye bu şekilde kurgulamış sanırım. Kraliçemize uyuz olmamak işten bile değil sonlara doğru ismini görmeye bile tahammül edemiyordum. Bir insan nasıl bu kadar yobaz, kendini beğenmiş, cahil, hoşgörüsüz, nefret dolu ... olabilir aklım almadı. İşin kötü tarafı tam bu kadını nasıl öldürebilirim acaba diye düşünürken Merlin çıkıp "Ben kim oluyorum da insanları yargılıyorum." tarzı birşey söylediği zaman da kendimden utanmak zorunda kalıyorum.


Serinin kurgusuna gelirsek kitap Romalılar'ın Britanya'dan ayrıldığı dönemde başlayıp Arthur'un öldüğü dönemle son buluyor. Kitabı okurken çoğu zaman  acaba gerçekten böyle mi oldu diye sorarken buldum kendimi. Hikaye merak ettiğiniz çoğu soruya makul cevaplar veriyor olayların bu şekilde gerçekleştiğine
inanmaya başlıyorsunuz bir süre sonra. Sanırım bu yazarın hikayeyi çok iyi kurguladığını gösteriyor. Aynı zamanda çoğu baş karakter karşı cinsim olmasına rağmen kendimi onların yerine koymakta hiç zorlanmadım. Bu da yazarın bir başarısı sanırım. Zaman zaman saçlarını başlarını yolmak istemiş olabilirim ama bu onları umursayacak kadar  benimsediğimi gösteriyor sanırım. ;)

Serinin Arthur'un hikayesini anlattığını söylemiştim. Ama eğer başka bir açıdan bakarsak Arthur'un hayatı pagan-hristiyan, kadın-erkek ve tanrı-tanrıça  savaşını anlatmak için oluşturulmuş bir fondan başka bir şey değil. Yazarımız seriyi okurken sadece bir hikaye anlatmaktan fazlasını amaçlıyor. Yazarın toplumda kadının yeri hakkında, Hristiyanlık hakkında söylemek istediği bazı şeyler var ve bunları söylemekten çekinmiyor. Kitabı okurken savaşlar, dinler ,kader, anaerkil-ataerkil toplum yapısı, tek eşlilik, sadakat, ensest, eşcinsellik, ibadet özgürlüğü ve daha pek çok kavram hakkında oturup uzun uzun düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Sanırım kitabı bu kadar güzel yapan en önemli etkenlerden biri bu. Yazarın bu konuda tarafsız olmasınıda beklemeyin.

Seride büyü önemli bir yere sahip denebilir. Büyünün kullanımı çok nadir olsa da(Hristiyanlar inançları gereği büyüyü şeytan işi olarak görüyorlar) kullanıldığında çoğu zaman olayların gelişiminde önemli bir etkiye sahip oluyor. Kehanetler seri boyunca hayati öneme sahip, zaten kitap boyunca "genç geyik büyüdüğünde Geyik Kral'a ne olacak" sorusuna cevap arıyoruz. Avalon'un rahiplerinin ve druidlerinin "görü" denilen geleceği okuma benzeri yetenekleri var. Paganların başka büyülü güçleride var, yalnız büyü çok sık kullanılmıyor çünkü büyünün etkilerini kontrol etmek nerdeyse imkansız ve çoğu zaman yapmasını istediğiniz şeyi hiç ummadığınız bir biçimde gerçekleştiriyor. Aslında büyü tanrıçanın dünyaya müdahele etmesinin bir yolu gibi bu sebeple bir büyü yapıldığında çoğu zaman sizin umduğunuz şekilde değil Tanrıça'nın istediği şekilde işliyor. Ama çoğu pagan ayininin sihirsel bir yanı var. Kehanetlerin seride önemli bir yer tuttuğunu söylemiştik bunun en önemli etkisi paganlardaki kadercilik anlayışı. Yapmak istedikleri ya da doğru  olduğuna inandıkları şeyler için mücadele etselerde, beklemedikleri bir sonuçla karşılaşınca bunu Tanrıça'nın isteği olarak benimseyebiliyorlar.

Kehanetlerden ya da Tanrı(ça)'nın gücünden kurtulmak imkansız gibi. Daha iyi anlayabilmeniz için Merlin'in anlattığı bir hikayeyi paylaşmam gerikiyor sanırım. "Taliesin(Merlin) güneyde Kutsal Ülke'de ya da oraya yakın bir yerde yaşayan eski halkın, babasını öldürerek annesi ile evleneceine dair bir lanetle doğan bir adam hakkında bir öyküsünü anlatmıştı. Başındaki laneti duyan ailesi ölmesi için onu evden atmışlar, çocuk yabancılar  tarafından yetiştirilmiş ve bir gün babası ile karşılaşmış, kim olduğunu bilmeden onunla dövüşmüş, onu öldürmüş ve onun dul karısı ile evlenmiş; böylece ailenin lanetin gerçekleşmesini önlemek için aptıkları şey onun gerçekleşmesini sağlamış -eğer babasının evinde yetiştirilseymiş, bilmeden yaptığı şeyi yapmayacakmış." Bu kadercilik anlayışı serinin geneline hakim durumda genel olarak biz ne yaparsak yapalım Tanrı(ça)'nın istediğinin olacağı ve bizim de onun isteklerini daha iyi anlayabilmek için çabalamamız gerektiği teması kitap boyunca hakim.

Bitirirken diyebilirim ki seri anlattığı hikayeyle arka planda vermeye çalıştığı mesajlarla gayet başarılı bir seri ve gönül rahatlığıyla herkese tavsiye ederim. Son olarak sosyal bir mesaj verir gibi olacak ama  elimde değil pagan kardeşlerim için :P  "Tanrıça'ya hizmet eden sen, bu kadehi al. Çünkü bütün Tanrılar bir ve Bir'e hizmet eden hepimiz Bir'iz."


69
Müzik / Ynt: Günün şarkısı
« : 24 Şubat 2012, 22:04:26 »
Faran Flad - Death and the lady

http://www.youtube.com/watch?v=QcG4_l5uU3o

Sözlerini çok sevdiğim için onları da yazayım(kopyalayayım). ;)

Death and the Lady

As I walked out one morning in May
The birds did sing and the lambs did play
The birds did sing and the lambs did play
I met an old man, I met an old man
I met an old man by the way

His head was bald, his beard was grey
His coat was of a myrtle shade
I asked him what strange countryman
Or what strange place, or what strange place
Or what strange place he did belong

"My name is Death, cannot you see?
Lords, dukes, and ladies bow down to me
And you are one of those branches three
And you fair maid, and you fair maid,
And you fair maid must come with me"
"I'll give you gold and jewels rare
I'll give you costly robes to wear
I'll give you all my wealth in store
If you'll let me live, if you'll let me live
If you'll let me live a few years more"

"Fair lady, lay your robes aside
No longer glory in your pride
And now, sweet maid, make no delay
Your time is come, your time is come
Your time is come and you must away"

And not long after this fair maid died
"Write on my tomb," the lady cried,
"Here lies a poor distressed maid
Whom Death now lately, whom Death now lately
Whom Death now lately hath betrayed"

70
Öncelikle yorumlarınız için teşekkürler

Spoiler: Göster


Hami olayını hiç düşünmemiştim. Daha doğrusu Bredon'ın birini dövebileceği aklımın ucuna bile gelmezdi. Ama o adamda bir şeyler var, kendini Kvothe'a karşı da gizemli tutuyordu yanlış hatırlamıyorsam. Kvothe da ona gümüş yüzük gönderiyordu vesaire. Pagan ayinleri kısmını ben sadece dedikodu olarak düşünmüştüm ama çok mantıklı bir teori. Fakat Chandrialılar için çalışan biri olduğunu düşünmüyorum, belki Amyrler? Cthaeh Alveron'unChandrialılar hakkında sırrı bulmak üzere olduğunu söylüyordu. Ben Bredon'ın Amyrler hakkında bilgiye sahip olduğunu düşünüyorum, kim bilir, belki de onlardan biridir.

Tamam kitabı okurken Bredon'u bende çok sevmiştim.Bu sebeple umarım Chandrialılar için değil, Amyrler için çalışıyordur.Hem zaten Amyrler için çalıştığı halde Denna'yı dövmesi de imkansız sayılmaz sonuçta Amyrler'in mottosu "çoğunluğun iyiliği için" gibi birşey.Eğer iyi bir amaca hizmet ettiğine inanırsa bir kişiye zarar vermekten hatta gerekirse onu öldürmekten bile çekineceklerini sanmam.Hem Bredon Amyrler için çalıştığı halde Denna'yı dövüyorsa Bredon'a olan sevgim katlanarak artar ;D(Sanırım ben Denna'yı hiç sevemedim)




Ben de tam yorumlayamasam da şöyle bir şey kurdum;

Biri bir mum,işıksız kalan=Alev yüzüğü hafif hafif parlardı.
Biri bir oğul,kan getiren= Biri akan kandan bir şeritti.
Biri bir kapı sele geçit vermeyen=Ve buz yüzüğünde bir çatlak vardı.
(Biri takılmayan bir yüzük)Biri tövbe edilmiş bir sözcük=Ve son yüzüğün yoktu bir adı.

Bu dizeler birbirini çağrıştırdı bana ortada bir giriş var şiirde söylendiği üzere.Ve bunlar girişte duruyorsa oraya girmek için engel demektir. Varsadığım durum Kvothe'nin girmesi veya gireceği en azından çalıştığı veya çalışacağı. Mumu alevin adıyla yaktı, kanı adıyla veya başka bir şekilde bir kilitsiz oğlu olarak getirdi. Kapıyı suyun adıyla bir şekilde geçti. Sonuda eşleştirdim ama pek bir tahmin yürütemedim. Rüzgarın adının istediği zaman kullanamadığı için takılmayan yüzük olarak baktım. Herşeyin bir adı vardır. Çünkü doğasıda vardır bundan dolayı adın olmaması demek onun hiç söylenmemesi demek  bunu da "Biri tövbe edilmiş bir sözcük" olarak değerlendirdim.

Biri bir şey bırakılamayan
Sonra gelir uykuyla bastıran

Bu tahmin yürütemediğim tek dize. Sadece uykuyla bastıran bana iki şey getiriyor; birincisi uyku zamanı olan gece vakti bastıran ay. Diğeri ise hep karanlık olan fey diyarı. Hadi bunu iyi kötü yürüttüm bir şey bırakılamayan nedir? Fey diyarına bir şey bırakamazsın mı demektir? Ya da güvenilmez bir şeyi mi kastediyor? Onu çözemedim.



Çok farklı(orjinal) bir yaklaşım olmuş bence.Ama ben 2 farklı şiirin aynı şeyi anlatacağına nedense pek ihtimal vermiyorum.Gerçi şöyle olabilir.Belki bu iki şiir başlangıçta tekti, şiirin başında ulaşmaya çalıştığımız şey(artık her ne ise) onun üzerindeki engeller anlatılıyordu.Devamında ise o engelleri nasıl aşacağımız. Sonra zamanla bu şiir parçalandı ve iki farklı şiire dönüştü.Çokmu zorlama oldu ne:) .



Brendon'ın Denna'nın hamisi olması ise aklıma gelmemişti, fakat neden olmasın. Ancak ben Denna'nın Yll'den bir soylu olmasını bekliyorum. Tabii benim kastım köken olarak.

Kutunun ise Chandrialılara karşı kullanılacağını düşünsem de, eğer sırf Kvothe bir Kilipsiz diye kutu açılacaksa ciddi anlamda hayalkırıklığına uğrarım. Bana göre bu durum çok klişe olur, Rothfuss umarım daha farklı şeyler hazırlamıştır.

Son olarak, yüzüklere dair yine neredeyse aynı şeyleri düşünmeme rağmen kan yüzüğüyle ilgili olarak Amyr'lerin en üst mevkiisini düşünmeden edemiyorum. Onların vücutlarındaki kırmızı dövemeleri düşününce ve Chandrialılar'ı da yenecek tek güç olduklarını göz önünde bulundurursak Kvothe'nin yolu bence bir şekilde onlarla kesişmeli. Kan yüzüğü de onun sembolü olabilir.

İşin kötüsü, o kadar çok soru var ki serinin 3 kitapla tamamlanacağını düşünmüyorum. Eğer elimize 2000-3000 sayfalık bir kitap verecekse de bölmesi tercihimdir.



Kvothe Kilitsiz olduğu için kutu açılacaktan ziyade benim aklımda daha çok şöyle bir senaryo var. Aragorn Yüzüklerin Efendisi'nde palantiri Sauron'a karşı kullanıp onu hamlesini erken yapmaya zorlamış ve büyük ihtimalle savaşın gidişatını değiştirmişti.Palantiri Gandalf ya da iradesi yeterince güçlü birileri de kullanabilirdi. Ama palantirler Numeneora aitti ve bu yüzden Aragorn'un kullanması bir şekilde doğru geliyor.Burda da yeterince güçlü-zeki-şanslı-bilgili isen muhtemelen kutuyu açabilirsin ama.Kutuyu açacak bilgeliğe va hakka(Kvothe eğer Kilitsiz ailesinden olursa bence o hakka sahip olur) aynı anda sahip olursan sanki ortada ilahi bir müdahele hissi oluyor.Eğer durum bu olursa kabul belki biraz klişe olur ama ben hayal kırıklığına uğrayacağımı hiç sanmam.

Kan yüzüğü içime tamamen sinmemişti ama şimdi senin dediğin gibi kan yüzüğü ve Amyrler arasında bir bağlantı olursa kulağa o kadar da kötü gelmiyor.Hatta güzel oldu bile denebilir.Serinin bu kitapla  biteceğini düşünmüyorum ben ki serinin son kitabı olsa dahi Chandrialıların yenileceğini yada yok olacağını sanmıyorum.Çünkü Yoltaşı Hanı'nda Kvothe Ademre'de Chandrialılar hakkında öğrendiği bir şiiri okuyacakken Bast Kvothe'a karşı çıkmış Chandrialıların isimlerinin söylendiği yere geldiğini söylemişti. Chandrialılar yok edilmiş ya da  yenilmiş olsaydı böyle bir diyalog geçmezdi sanırım. Bana göre Chandrialılar halen yaşıyorlar ve günümüzde yaşanan savaşın esas sorumluları arasındalar.Bahsi geçen şiir

                  Cyphus taşır mavi alevi
                  Stercus demirin esiri
                  Ferule kara gözlü ve buz gibi
                  Usnea çürükle doldurur içini
                  Gri Dalcenti kullanmaz dilini
                  Solgun alenta getirir afeti
                  Sonuncusu yedisinin de efendisi
                  Nefret edilen.Umutsuz.Uykusuz.Akıllı
                  Alexel üzerinde taşır gölgenin kaftanını.



Denna'nın Yll soylusu olmasına gelince olabilir.Teoriyi biraz geliştirelim; Bilge Adam'ın Korkusu'nun sonlarına doğru Kvothe ve Denna karşılaştığında Kvothe Denna'nın saçında Yll dilinde güzel yazısı yazan bir saç örgüsü vardı.Ve Geçmişte Bast Kvothe'a hikayendeki diğer kızları bilmem ama Denna anlattığın kadar güzel değildi tarzı bişeler söylemişti.Teori şu Denna aslında o kadar güzel değil  Chandrialılar yada Amyrler tarafından (tercihen Chandrialılar) Kvothe üzerinde bir çeşit güç sahibi olmak için kullanılan bir araç.Denna Chandrialılar yada Amyrlerden büyü sanatını öğrendi ve Kvothe'a yada istediği herhangi bir kişiye istediği kadar güzel gözükebiliyor.Hem Denna Chandrialılar yada Amyrler tarafından kullanılıyorsa zırt pırt kaybolup geri gelmeleri bir nebzede olsa anlam kazanabilir. (Ne olur Denna kötü olsun ;))














71
Bu mesaj 3. kitapla ilgili tahmin teori ve yorumlarımı içermektedir ve ilk iki kitaptan bol miktarda spoiler içerir.

Spoiler: Göster

İlk olarak, Kvothe'un annesinin Meluan'ın ablası Lady Lackless(Kilitsiz) olduğuna inanıyorum.Meluan'ın ablasının gençliğinde Edema Ruhların kumpanyasına katılıp evini terk ettiğini biliyoruz.Laurian'ın da soylu bir aileden geldiğini göz önünde bulundurursak Meluan ve Laurian'ın kız kardeş olmaması için herhangi bir sebep yok.Ayrıca Kvothe ve Meluan ilk kez karşılaştığında Kvothe Meluan'ı daha önce gördüğünü ya da kendisine birini anımsattığını düşünmüştü.Sanırım bunun sebebi Laurian ve Meluan'ın kardeş oldukları için birbirlerine benzemeleri. Hem düşününce Meluan ve Laurian isimleri arasında bir harmoni var gibi.Ayrıca eğer bu teorim doğruysa Kvothe de Kilitsiz ailesine mensup olur ve Meluan'ın sahip olduğu kutu ve içerisindeki üzerinde hak sahibi olur. Hatta Laurian'ın büyük kız kardeş olduğunu da göz önüne alırsak kutu aslında bir bakıma Kvothe'un sayılır.


Kutunun kime ait olduğu kadar hatta bence daha önemli olan soru ise kutunun içinde ne olduğu sorusu.Akla gelen ilk tahmin kutunun Jack'in kutusu olduğu ve içinde ayın isminin olabileceği.İlk bakışta zorlama bir tahmin gibi gözükmesine rağmen bu seriden öğrendiğim bir şey varsa o da her hikayede (masalda) ufakta olsa bir doğruluk payı olduğudur. Felurian ayın çalınmasının çok önceden gerçekleştiğini ve son barış umutlarını da yok ettiğini söylemişti, kutunun da binlerce yıllık olduğunu düşünürsek o kadar imkansız değil gibi sanki.Kutunun bu kadar yıldır açılamaması da ilginç tabi.Sanırım kutunun açılabilmesi için ileri derecede zeka-büyü-beceri kombinasyonunun yanı sıra Kilitsiz ailesinin bir ferdi olmakta gerekli olabilir.Bu hem kutunun neden bu kadar uzun süredir açılamadığını bir nebzede olsa açıklar.Hem de Kvothe'un Kilitsiz ailesinin bir mensubu olduğu teorisini destekler.Çünkü bana göre kutuyu ve içindeki her neyse onu Kvothe feylere yada Chandrialılara yada henüz karşılaşmadığımız birilerine karşı kullanacak.


Gelelim Denna ve onun hamisine.Her ne kadar Dennadan zerre kadar hoşlanmasamda (Bence Patrick Rothfuss Devi-Kvothe çiftini ciddi ciddi düşünmeye başlasa hoş olabilir.Bu sayede hem Dennadan kurtulmuş olur hem de okuması inanılmaz keyifli olan Devi karakterini daha fazla görmüş oluruz.Birde çocukları olduğunu düşünürsek olası devam kitapları için elimizde bir insan için fazla kusursuz olabilecek bir karakter de yaratmış oluruz;D Kvothe'u de baş göz ettiğime göre kaldığım yerden devam ediyorum.) Denna'nın hamisi için elimdeki en iyi tahmin Alveron'un sarayındaki lordlardan biri olan Bredon.Her ne kadar Bredon'un Denna'yı dövdüğüne inanmak istesemde en mantıklı tahmin Bredon gibi duruyor.Denna sadece para için dayak yemeyi kaldırabilecek bir karakter değil.Bu sebeple hamisinin para ve korumadan daha fazlasına sahip olması gerekli. Sanırım hepimiz Bredon'un ne kadar zeki olduğu konusunda hemfikiriz.Sonuçta bu adam bir strateji oyununda(tak) Kvothe'u defalarca yenerek üstün zekasını ispatlamış biri bence.Ayrıca Denna Kvothe-Simmon ve Wilem'le büyü hakkında konuşurken kendisinin de bir çeşit büyü veya büyü türevini bildiğinden bahsetmişti bunu hamisinden öğrenmiş olması makul bir varsayım olur sanırım.Hatırlarsanız Alveron'un soylularının Kvothe'a getirdiği hikayelerde Bredon'un pagan ayinleri yaptığı söylentileri de vardı.Bir kez daha ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyorum ve Bredon'un bir çeşit büyü gücüne(pagan ayinleri söylentisinin kaynağı) sahip olduğunu ve bunu Denna'ya da öğrettiğini iddia ediyorum.Hatta Bredon Chandrialılardan biri veya onlar için çalışan biri (sanırım bu akla daha yatkın) bile olabilir.Eğer durum buysa Bredon'un büyü yapmayı nasıl öğrendiği sorusuda cevaplanmış olur.


Evet gelelim Kvothe ve yüzükleri mevzusuna.

                                   Bir elindeki yüzükler taştı,
                                   Demir,kehribar,kemik ve tahtaydı.
                                   Diğer elindeki yüzükler görünmezdi.
                                   Biri akan kandan bir şeritti.
                                   Ve buz yüzüğünde bir çatlak vardı.
                                   Alev yüzüğü hafif hafif parlardı.
                                   Ve son yüzüğün yoktu bir adı.


Burada bahsedilen kemik ve tahta yüzüklerin Alveron'un uşağı Stapes ve karısı Meluan'ın Kvothe'a verdiği kemik ve tahta yüzükler olması olası.Demir ve kehribar yüzükler hakkında bir fikrim olmamasına rağmen belki Auri'nin Kvothe'a verdiği yüzüklerden bahsediliyor olabilir.Bu yüzükler sihirsel güçlere sahip olmasada taşıdıkları sembolik anlamlar hikaye için son derece önemli olacakmış gibi gözüküyor.Öte yandan diğer eldeki yüzükler tamamıyla farklı bir konu.Hatırlarsanız Elodin eskiden isimlendiriciler herhangi birşeyin gerçek ismini öğrendiğinde onlara ödül olarak yüzük takılmasının gelenek olduğundan bahsetmişti."Alev yüzüğü hafif hafif parlardı" bu dizeden Kvothe'nin ateşin gerçek ismini bulduğunu çıkarabiliriz."Ve buz yüzüğünde bir çatlak vardı" buz yüzüğü suyun gerçek adı için sanırım."Biri akan kandan bir şeritti." pek emin olmasamda kanın gerçek ismini bulmuş olabilir."Ve son yüzüğün yoktu bir adı." bu yüzük tamamen farklı bir yüzük olabileceği gibi rüzgarın ismi için kazandığı bir yüzükte olabilir.Zaten rüzgarın ismine de sürekli sahip olmadığını göz önüne alırsak yüzüğün isminin olmaması o kadar garip değil sanki.


Son olarak Kilitsiz ailesiyle ilgili yazılan şiir bana fazlasıyla ilgi çekici gelmişti.

                                   Yedi şey durur girişte
                                   Kilitsiz kapının önünde
                                   Biri takılmayan bir yüzük
                                   Biri tövbe edilmiş bir sözcük
                                   Biri doğru olması gereken bir an     
                                   Biri bir mum,işıksız kalan
                                   Biri bir oğul,kan getiren
                                   Biri bir kapı sele geçit vermeyen
                                   Biri bir şey bırakılamayan
                                   Sonra gelir uykuyla bastıran.
 

Bu şiiri nasıl yorumlamam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim olmamasına rağmen sanki çok fazla şey anlatıyo gibi hissetmişimdir hep.

Not:Kitaplar yanımda değilken yazdığım için bazı isimlerde hata yapmış olabilirim.Şiirleri kitabı okurken not almıştım onlar da kitaptakilerden birazcık farklı olabilir.




72
Yayınevleri Soru Hattı / Ynt: İthaki Yayınları Soru Hattı
« : 10 Şubat 2012, 16:52:34 »
Selam.
Aslında sorumun yarısı İthaki ile alkalı değil.
Malazan book of the fallen serisinin telif hakkının sizde olmadığını daha önce belirtmişsiniz.Bu aralar okuyan 2 arkadaşımdan bayağı olumlu yorumlar aldım.Sormak istediğim bu serinin telif hakkı hangi yayınevinde.Cevaplarsanız ben ve benim gibi seriyi okumak isteyenler daha sağlıklı cevaplar alabilir ilgili yayınevinden. (Bu İthaki ile alakası olmayan kısımdı)

Bide eğer telif sahibi yayınevi basmayı düşünmesse İthaki seriyi basmayı düşünürmü.

Kitapların basılma süreci kakkında çok az fikrim var ama Malazan book of the fallen serisini basarsanız başta ben olmak üzere çok sayıda insanı mutlu edebilirsiniz.Veya yayın haklarının kimde olduğunu söyleyin de ben gidip orada yalvarayım  :P

73
     Benim "Yardımcı Editör” Olmak İster Misiniz? haberi ile ilgili bi sorum var. Gerçi tam olarak burda sorup sormamam gerektiğinden de emin değilim ama neyse.

    2-) Çok iyi derecede İngilizce bilmesi gerekmektedir. Zira işi gereği okuyacağı bütün kitaplar İngilizce olacaktır.

    Bu maddeden tam olarak ne anlamamız gerekiyor.Belli bir ölçüt var mı varsa nedir? Yoksa görüşme  sırasında siz mi karar vereceksiniz? Bu maddeyi biraz daha açabilirseniz sevinirim.

74
Liman Kütüphanesi / Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« : 19 Eylül 2011, 21:24:11 »
Sanırım konu özlü söz olunca Dune serisi diğerlerinden çok farklı bir yerdedir.Muad Dib'in hikayesini dinlerken yada onun öğretilerini anlamaya çalışırken bu tarz sözlerle fazlasıyla karşılaşmıştım.Benim en çok hoşuma gidenlerden birkaçı şöyleydi:

"Başarılı bir dinin yüceltmesi gereken popüler tarih yanılsamaları şunlardır:Kötüler asla refaha kavuşmaz;yalnızca cesurlar adaleti hak eder;dürüstlük en iyi politikadır;eylemler sözlerden daha çok şey anlatır;erdem her zaman zafer kazanır;iyi bir işin ödülü kendisidir;her kötü insan ıslah edilebilir;dinsel tılsımlar insanı iblisin istilasından korur;antik gizemleri yalnızca kadınlar anlar;zenginler mutsuzluğa mahkumdur..."

"İyi yönetimler hiçbir zaman kanunlara dayanmaz, yönetenlerin kişisel özelliklerine dayanır. Yönetim mekanizması daima bu mekanizmayı idare edenlerin isteğine bağlıdır.Bu yüzden yönetimin en önemli unsuru, liderleri seçme yöntemidir."

Six feet under dan çok sevdiğim bi alıntıyla bitireyim ben;

"if you think life's a vending machine where you put in virtue and take out happiness than you're going to be disappointed."


75
Yayınevleri Soru Hattı / Ynt: İthaki Yayınları Soru Hattı
« : 02 Ağustos 2011, 18:37:52 »
Benim internet sitenizle ilgili de bir ricam var.

Bilmiyorum belki sorun bendedir ama çoğu zaman İthaki'ye attığım maillere cevap alamıyorum.Bize ulaşın denmiş ama size ulaşmak gerçekten zordu ;D Gerçi burada sorulan her soruya tek tek cevap attığınızı görünce de problemin nerden kaynaklandığını anlayamıyorum.

Ayrıca sitenize yayınlanacak eserler gibi bir bölüm eklerseniz çok faydalı olabilir.Eminim kitaplarla ilgili kesin çıkış tarihleri vermek zordur. Ama 6 aylık ya da yıllık yayın takvimi gibi bir bölüm eklerseniz en azından hangi kitapları bekleyip hangilerini beklemememiz gerektiğiyle ilgili bir fikrimiz olur.Kitapları orijinal dilinden okumak isteyen arkadaşların çeviriyi beklesem mi beklemesem mi ikilemine bir nebze de olsa çözüm olabilir bu bölüm.Hangi kitapları orijinalinden okuyup hangilerinin çevirisini bekleyeceğimize daha kolay karar veririz. Çünkü her ne kadar kitapları Türkçe'lerinden okumak daha rahat olsa da çoğu zaman ne kadar beklememiz gerektiği hakkında çok bir fikrimiz olmuyor.

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6