Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Amras Ringeril

Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10 ... 137
106
Tirene binin.

107
Liman Kütüphanesi / Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« : 05 Temmuz 2012, 18:05:20 »
“Bir pazartesi günü idi. Günler, şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi. Yap bakalım hesabını!.. Hey gidi pazartesi hey! Kaldı on altı saatin. Bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy, yemeye içmeye de bir saat, yarım saat el yıkama, aptes bozmaya, yarım saat olduğun yerde kestirmeye, çeyrek saat bilet almaya, tünele, tramvaya, vapura binmeye… Say sayabildiğin kadar. Koy bu on saatin içine boşlukları doldur bakalım. Sevişmeye koyabiliyor musun on dakika?…

  Yazı makinelerine, kalem tutan parmaklara, neşterlere, ilaçlara, selam vermeye, kitap okumaya, iki kadeh içmeye… Vakit mi kalıyor insanoğluna? Bunu yaparsan onu edemiyorsun.

 Kimine dar, kimine bolsun; pazartesi! Pazartesi! Sanki pazar bir şeymiş de onun bir de yarını, ertesi günü var. Ertesi günü yapacak işlerin içinde hep aynı olanı bir yana bırakırsak bize saat olarak ne kalır?

 Geç git pazartesi sen de!… Sende de iş yok! Sen de salıya doğru kalem tutarak, apteshaneye giderek, daktilo yazarak, otobüse binerek, sümkürerek, burnunu çekerek, vapura atlayarak, merhaba diyerek, bilet alarak, pazarlık ederek, bir şarkı bile mırıldanmadan, ıslık çalmayı bile hatırlamadan, aşktan göz açamadan, bir güzel yüz bile görmeden; yalan söyleyerek insanoğlundan insanoğluna kötü haberler ileterek, çarşambaya doğru yürüyen bulada bir salı ile kol kola geçip gideceksin. Yine çarşamba, yine perşembe, işte cuma! Cumartesi… Hele bu ertesiler yok mu ertesiler? Bu ertesiler, kendilerini bir şey sanan insanlara benzerler. Sanki devam ediyorlar. Sanki bir bayramı, bir oh deyişi, bir sevişmeyi, bir sulhu, bir özgürlüğü, bir oyunu, bir aşkı, bir kardeşliği, bir dudak dudağa, bir anlaşmayı devam ettiriyorlar; yalancılar! Pazartesi! yürü geç git! Lalettayin bir mart gününün lalettayin bir pazartesisi! Gideceksen git! Pencereye üç beş damla insanın içini ürperten buz gibi su, mangallı odanın bir isim yazdığım, bir şekil çizdiğim camına buğudan başka güzel ne getirdin? Ta uzaklarda, kel tepelerin üzerine abanmış yağmur bulutlarına, kar toplayarak gökyüzünde bir dur da bir lahza konuşalım. Niçin geldiğini bir anlayalım senin. Bana insanlardan, dünyadan yeni bir şey mi getirdin? Şu sıcak atkılarına sığınarak, ceketlerinin yakasını kaldıranlara bir serüven mi hazırlıyorsun?

  Kim bilir, belki de bu saatte Beyoğlu’nda bir evde bir kadın erkekle kavga ediyordur. onun da ismi Nevin’dir.

  Az sonra, pazartesi isimli saatlerin on dakikası geçinceye kadar bir zaman içinde kanlı canlı ondüleli, rujlu Nevin on altı yerinden bıçaklanıverecek… Fransa’da kabine düşecek… İngiltere’de bir Lord evlenecek, bir uçak düşecek, bir diğeri Roma Hava meydanı’ndan Paris’e kalkacak.

  Dağların içinde bir tren gidiyor bak! Tam tünele girmek üzere. Bakın, şu dolmuşta bir şeyler oldu. Bir adam ezilmiş mi, bayılmış mı? Nedir? Evzaneye götürüyorlar. Hastanenin birinde bir adamın kalbine ameliyat yapıyorlar; bir başkasının karnından su alıyorlar; birine narkoz veriyorlar; birinin ayağını kesiyorlar…

 Düşünürüm, düşünürüm bunu da: İki kişiyi, tenha bir sinemada, yan yana, içleri hazdan ışıklar içinde, yürekleri dudaklarında, şehvet ıslık gibi, yılan gibi, temmuz geceleri gibi yıldızlı, sıcak ağır kokulu; dıdak dudağa, eller ellerde, bir kadınla kaybolmuş bir erkek…

 Çocuklar doğuyor. Tibet’te çocuklar doğuyor. Amerika’da çocuklar doğuyor. Asya’da çocuklar doğuyor. Afrika ormanlarında bir fil beş adam kovalıyor. Bir kadın tarlada doğuruyor. Bir kadın hastanede doğuramıyor…

 Hey pazartesi! Övünebilirsin, isminle değil, yukarıda saydıklarımla. Sen İstanbul’da mart içinde bir pazartesi olarak değil ama. Amerika’ya daha şimdi giriyorsun. Japonya ötelerinde, Büyük Okyanus’un bir yerinde az sonra sen bir salısın bulada!

 Ulan pazartesi! Sen bir tarafta pazar, bir tarafta salısın; serseri herif! Ne diye İstanbul’da bize “pazartesiyim” diye kafa tutarsın. Elimde olsa tutarım seni şu saniyede; bakarım sonra dünya yüzüne: bir çocuğun yalnız kafası çıkmıştır, bir adam durmadan son nefesinde.

Bir kadın hep o sarsılma anındadır, bir parmak kalkmış daktilonun başında; bekliyor. hep seni bekliyorlar geçsin gitsin diye, köpek! Giden bir araba duramayacağına göre ne yapar acaba? Bırak bizim tüneli, bir uçağı düşün; duramaz, ehhh gidemez de…. Köpek hep mi havlayacak? Hani buna havlamak da denmez. Tavuk yumurtayı yumurtlayamayacak, ben ben ben ben ben….”

- Sait Faik Abasıyanık, Kayıp Aranıyor
         (Sf. 66-67-68)

108
Gezginler Kamarası / Ynt: Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati
« : 01 Temmuz 2012, 21:09:15 »
"Bu işler böyle." dedi Abuzer. "Şu lamba da çalışıyordu, iki gün önce bozulmuş, noldu bilmem." eliyle başının üzerindeki, boşluğa elektrik vermeye çalışan kabloyu gösterdi. Bir yandan da çakmağın ışığıyla sigarasını arıyordu. Gece, cırcır böceklerine ayıp etmiş, seslerini guguk kuşlarının arkasına saklamıştı. Ay, hiç olmadığı kadar cesurdu. Çıktığı yolculukta sanki artık bir şeyleri başarmıştı, söylemek istediklerini bağıra çağıra dile getiriyordu. Çevresindeki tüm yıldızlardan daha büyüktü elbette, yalnızca farkında değilmiş gibi kendini geri plana atmıştı. Şimdiyse Sıra bende! diyen bir Cüneyt'in cüretkarlığıyla çağrısını yayıyordu.

Üç katlı bir binaydı tüm varlıkları. Üç katlı bir bina ve sıcaktan radyatöre dönmüş dam betonu. El yapımı kilimler üstüne yatmış üç kişi, Abuzer'in elinden kaçak çay içiyorlardı. Yıldızlar aydınlatmıyordu damı ve boş sözler düşmanlıktan değil, bir babaya özlemdendi. Misafirperverdi Abuzer'in babası. Bundan tam yirmi sene evvel, yine bu damda kimler yattı ve Abuzer kimlerden utandı da bir hava almaya çıkamadı? Tüm bu anılar, pamuk şeker satmaktan pamuklaşmış kalbiyle Abuzer'in derinliklerindeydi.

"Sen İstanbulluydun de mi? Silivri'yi bilir misin? Orda ablamlar var onlara gidiyoruz biz de gelirsek misafirin oluruz."

"Tabi abi, buyur gel, ne demek."

"Çay koyayım mı ya? Sen hiç içmiyorsun bak ayıp oluyor."

Koy abi, koy. Çay veren adamdan zarar gelmez. Çay veren adam unutulmaz.

109
Sinema / Ynt: Welcome to Dongmakgol
« : 30 Haziran 2012, 15:20:24 »
İzledigim en iyi antimilitarist filmlerden biri bu. Ayni zamanda kisisel en listemin film kategorisinde ilk siralarinda yer aliyor. Gorsel tarz ve ruh olarak Kore sinemasinin batinin belki de hicbir zaman ulasamaycagi bir asamada oldugunun kaniti.

110
Eğlence & Mizah / Ynt: Üyelerle RÖPORTAJ!
« : 29 Haziran 2012, 23:08:27 »
Fiddler.

111
Oyunlar / Ynt: Garanti kuponu ile mutluluk
« : 19 Haziran 2012, 21:34:39 »
Gerçekten işe yarıyorsa alırım ben ya. Mutlu mu oluyorduk?

112
Yazarlar / Ynt: Ray Bradbury
« : 09 Haziran 2012, 01:59:41 »
İsteyenler ayrıca, bu SoundCloud adresine giderek yazarın geçen sene Amanda Palmer'la çıktığı turda okumuş olduğu, ve The Guardian'a yazdığı yazı için de temel aldığı "Ray Bradbury'yi Unutan Adam" (The Man Who Forgot Ray Bradbury) adlı öyküsünü kendi ağzından dinleyebilirler.

Kişisel Not: Dinleyiniz. Çok güzel.

Biz de bunu metnin bulunduğu sayfaya ekledik. Teşekkürler.

113
Düşler Limanı / Ynt: Metrobüs Hattı
« : 08 Haziran 2012, 00:22:07 »
EVET.

"Göbeği nefretiyle dolu şoför inatlaşmaktan vazgeçmiyor."

Son zamanlarda Düşler Limanı'nda okuduğum en iyi yazı diyebilirim sanırım. Belirteyim dedim.

114
Gezginler Kamarası / Ynt: Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati
« : 20 Mayıs 2012, 00:23:01 »
Pastanın üzerinde yetmiş iki muz vardı. Bunlara üflerken düşündüğüm tek şey, bir pastanın nasıl bu kadar büyük olabildiğiydi. Bir pastanın neden bu kadar büyüdüğünü düşünürken aklıma gelen ikinci tek şey ise o muzların neden oraya geldiğiydi. Ve babam bu kadar güzel pasta yapmayı öğrenemeden neden ölmüştü ve ben babamın öldüğü yaşı neden bu kadar geçmiştim? Tam elli sene neden geçmişti, tam yarım asır neden geçmişti? Acaba Meuersault beklemeye nasıl katlanmıştı?

"Dede, o muzu bırak da mumlara üfle artık."

Refleksif bir gülümseme yayıldı dudaklarım boyunca. Kasların refleksif çalıştığını öğrendiğimde, yabanileşmenin hiç de suçlululuk duygusu yaratmadığını fark etmiştim. Beyin de bir kas yığınıydı.

Yetmiş iki mumu dört seferde söndürebilecek nefese kadar ne zaman düşmüştüm? Doğduğumda sonum belliydi ancak yetmiş iki senedir muzlar her toplandığında, makus talihe yaklşamamı umursamadan bir kez daha kutlamıştık. Nefret dalga geçen gülümsemeye; sevgi, saygıya;  aşk tapınmaya dönüşürken pasta da büyümüştü haliyle.

"Nice senelere dede!"
"Doğum günün kutlu olsun baba!"
"Bizi de gömersin sen!"
"Nice mutlu yıllara!"

Her türlü mutlu kutlama ifadesi gülümseyen dudaklardan döküldü.

Hiç kimse "Geçmiş olsun" demedi.

115
Kurgu İskelesi / Ynt: Hayalet Sokağı
« : 03 Mayıs 2012, 20:06:40 »
Dil bilgisi öykünün atmosferine girebilmek açısından önemlidir. Bu yüzden o konuda eleştiriler alıyorsunuz. Son bölüme doğru düzeltmeye başlamışsınız ancak üzerinde durmanız gereken noktalar var hala (örneğin noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmak, bağlaçlar).

Öyküye gelirsek, fikir olarak oldukça güzel, ilham verici ve heyecan uyandırıcı bir hikaye var karşımızda. Anlatım yaratılan ve düşünülen dehşetli atmosferi yansıtmakta biraz masum kalıyor açıkçası. Daha heyecan ve korku dolu bir öykü beklerdim. Tebrikler, öykünüzü tamamlamanız dileğiyle.

116
Düşler Limanı / Ynt: Prizci Burak
« : 01 Mayıs 2012, 19:04:17 »
Oldukça ilginç ve özgün bir yazı olmuş. Okurken yer yer epey eğlendim, farklı bir kafa yapısından çıktığı belli. Yazım dilinde gerçekleşecek gelişimlerle başarılı bir yazar daha doğabilir, tekrarlara ve kelime kullanımına biraz daha dikkat ederek yeni öykülerinizi okumak dileğiyle :)

117
Sinema / Ynt: Rüyagezer'in Günlüğü
« : 16 Nisan 2012, 23:35:43 »
Oldukça başarılı bir film olmuş. Sesle ilgili ufak sorunlar yaşanmış anladığım kadarıyla ama "i know that feel bro" ses amatör sinemanın en zor yanı zaten. Görüntü yönetimi ve hikaye amatör bir film için çok cesur ve kaliteli. Neredeyse hayran olmanın eşiğinden döndüğüm Ink filmini anımsattı biraz -ki ona benzer hikayeler görmeyi çok istiyordum. Bitmesin istediğim bir film olmuştu.

Çevremizde başka yaratıcı sinemacıların da olduğunu görmek umut ve cesaret veriyor :)

118
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Amat - İhsan Oktay Anar
« : 15 Nisan 2012, 16:08:15 »
Keşke tanıtımını iyi yapan yazarlar desteklese amatör yazarımız İhsan Oktay Anar'ı da tanınsa biraz :(

Ne dediğimizi bilmek lazım bazen.

120
Filmi bugün izledim, oldukça başarılı bir film olmuş. Tavsiye ederim herkese. Başlarda hızlı kurgu ve kamera hareketleri biraz yoruyor ama alışıyorsunuz bir süre sonra. Sanırım hitap edilen kitle ve hikayenin çatışması dolayısıyla böyle bir sorun ortaya çıkmış.

Konu ve atmosfer yer yer hayranlık uyandırabilecek düzeye ulaşıyor ancak odaklanılan noktanın uzağında kalarak göz önüne çıkamıyor malesef.

Sonuç olarak beklediğimden çok daha başarılı ve sürükleyici bir filmdi. İzleyin.

Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10 ... 137