Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Sophié

Sayfa: 1 [2] 3
16
Çizgi & Anime / Hayao Miyazaki
« : 18 Ağustos 2008, 23:22:09 »
5 Ocak 1941-Tokyo doğumlu Hayao Miyazaki, dünyanın en iyi tanınan mangakalarından biridir. Dört Erkek çoğun ikincisi olup, savaş uçakları için parça üreten bir babanın oğludur. 1958 yılında ilk renkli anime hakuja den’i izleyen Miyazaki, çok etkilenir ve anime-manga ile ilgilenmeye başlar. Hatta Miyazaki, bu filmi izlediği gece sabaha kadar ağladığını ve filmin kadın kahramanına aşık olduğunu itiraf ediyor)

Animeyi kendine hobi edinen mangaka, bir kaç resim denemesinden sonra o güne kadar hep savaş uçakları çizdiğini, ancak hiç insan figürü denemediğini fark eder.
1962 yılında girdiği özel kolejden mezun olduktan sonra amatör olarak toei animasyon şirketinde çalışmaya başlar. Şirkette en alt seviyede çalışmasına rağmen yeteneğiyle ön plana çıkan Miyazaki 1964 yılında yapılan Okami Shonen Ken isimli TV Serisi bir animede yönetmenlik yaptı. Bu projede Takahata Isao ile çalışması da günümüzdeki önemli bir ortaklığın başlangıcı olmuştur. Aynı yıl şirketin sendikasında genel sekreter olan Miyazaki, ileride evleneceği Ota Akemi ile çıkmaya başlar.

1969 yılında, Charles Perrault’un Çizmeli Kedi adlı kitabından yola çıkılarak hazırlanan Nagagutsu wo Haita Neko adlı filmde Miyazaki amatör olarak görev almasına rağmen kilit rol oynadı ve film Moskove Film Festivalinde ödül kazandı.
1971 yılında, Miyazaki ve Takahata Toei’yi terk ederek yeni bir animasyon şirketi olan A-pro’ya katıldılar. 1972 yılında beraber Panda Kopanda adlı filmi yaptılar. 1973 yılında Miyazaki ve Takahata A-pro’yu da terk edip Zuiyo Pictures şirketine katıldılar. Burada, ülkemizde de gösterilmiş olan Alps no Shojo Haiji (Heidi) adlı tv anime serisini yaptılar. 19 yüzyılda alp dağlarında yaşayan bir kızın hikayesini anlatan hikaye, gerek japonyada, gerek ülkemizde çok büyük bir başarı kazandı.


1978 yılında Miyazaki, senaryosunu kendisinin yazıp yönettiği Mirai Shounen Konan isimli Tv serisini yaptı. 1979 yılında Lupin iii Cagliostro no Shiro adlı filmi yaptı. Bir hırsızın maceralarını anlatan ve ilk yönetmenlik yaptığı film çok büyük bir gişe başarısı yakaladı.
Miyazaki’yi uluslararası üne kavuşturan film ise 1984 yapımı Kaze no Tani no Nausicaa’dır. Miyazaki’nin aynı isimli mangasından uyarlanan ve çok sayıda ödül alan filmde, gelecekte dev böceklerle dolu zehirli ormanların her yeri kapladığı dünyada, aç gözlü insanların doğayı ve kendi halkını yok etmesini önlemeye çalışan bir prensesin hikayesi anlatılmaktadır. Miyazaki bu eserini hazırlarken Darwinizm’den etkilenmiş olduğunu, dinazorların neden yokolduğunu düşündüğünü ve endüstrileşmenin insanoğlunun sonunu getireceğine inandığını belirtmekte.
Nausicaa’nın ardından Takahata ile birlikte 1985 yılında Studio Ghibli adını verdikleri kendi animasyon stüdyolarını kurdular. 1986 yılında ise Miyazaki, Studio Ghibli’nin ilk filmi olan Tenku no Shiro Laputa filmine imza attı.


Ghibli’den sonra, Tonari no Totoro, Majo no Takkyubin, Porco Rosso, Mimi wo Sumaseba animelerini tamamladı.
1997 yılında çıkan Mononoke Hime (Princess Mononoke) ise çok büyük bir başarı kazanarak 150 milyon dolarlık gişe hasılatıyla, ondan önceki lider olan e.t’yi geçerek Japonya’da o yıla dek gösterime girmiş tüm yerli ve yabancı filmler arasında birinci sıraya yerleşmiştir. Kurtlar tarafından yetiştirilmiş genç bir kızın doğayı insanlardan korumak için verdiği mücadelenin anlatıldığı film, kompleks konusu ve kullanılan animasyon teknikleri ile büyük ün kazanmıştır ve o sıralarda Japon Animasyonlarının Japonya dışındaki giderek artan popüleritesine büyük katkıları olmuştur. Film, Japonya’nın Oscar’ı sayılan Japon Akademi Ödülü gibi çok sayıda ödül almış ve en iyi yabancı film oscarı dalında Japonya’yı temsil etmiştir.
Temmuz 2001’de Sen to Chihiro no Kamikakushi (Spirited Away) ile Miyazaki kariyerinin en üst noktasına ulaşmıştır. Miyazaki bu son filminde Titanic’i de geçerek liderliği tekrar geri aldı. Ayrıca film Berlin Film Festivali’nde büyük ödülün ilk defa bir animasyon filmine verilmesi ile çok büyük bir ün kazandı. Ardından Amerikan Sinema Akademisi tarafından verilen en iyi animasyon oscarı ödülünü aldı. filmde Chihiro adlı 10 yaşında şımarık bir kızın fantastik bir dünyaya yaptığı yolculuk anlatılmaktadır.

Resim çektirmeyi fazla sevmediğinden internet ortamında fazla fotoğrafı bulunamayan Miyazaki, kendisine Japonların Walt Disney’i denilmesinden hoşlanmaz, biz Miyazaki fanları da hoşlamayız. Böyle büyük bir ustanın Walt Disneyle karşılaştırılması bile adeta bir saygısızlıktır zira. Miyazaki, Disney’in filmlerini sevmez, çünkü Disney filmlerinde hikaye anlatımında sorunlar olduğunu düşünmektedir(ancak disney’in silly symphonies gibi ilk eserlerini beğendiğini ve bunlardan etkilendiğini belirtmektedir).
Miyazaki, animatörke bile hiç kimsenin tarzını kopyalamamaya ve hep orjinal çalışmalar yapmaya karar verdiğini belirtmekte. Disney tarzı çalışmalar yapan sanatçıların, karakterlerini tombul ve yuvarlak hatlı olmaya zorladıklarını, parlak temel renkler kullandıklarını ama kendisinin çizgiler üzerinde çok çalıştığını, kullandığı renklerin daha zarif olduğunu, bu yüzden karakterleri üç boyutlu görünmese bile daha canlı göründüğünü söylemiştir. Haklıdır da.
Miyazaki’nin politik görüşleri, zaman zaman eserlerine de yansımıştır. İlk dönem eserleri markşizm’den etkilenmiştir. Miyazaki de bu görüşlerini the Adventures of Hols, Prince of The Sun adlı anime filminde ve Conan adlı anime serisinde göstermektedir. özellikle Prince of The Sun’da işlenen “birlik olmanın önemi” teması, zamanın işçi ve öğrenci hareketlerinde etkili olmuştur. Nitekim Miyazaki’nin bu görüşleri 1980’lerin sonundan itibaren köklü bir değişime uğramaya başlamıştır ve zamanla markşizm’e olan tüm inancını kaybetmiştir.
IMDB kullanıcılarına göre en başarılı on animeden dördünün sahibi olan Miyazakinin çoğu filmlerinde kullandığı bir takım ögeler bulunmakta. Bunlardan birkaçını paylaşalım;

Uçma Sahneleri:
Miyazaki’nin en büyük ilgi alanlarından birisi (büyük ihtimalle babasının da etkisiyle) eski uçaklar. Uçma tutkusunu ve bu konudaki bilgi ve deneyimini, Laputa, Kiki, Porco Rosso gibi anime filmleri gibi çok sayıda eserinde başarıyla ve çok etkileyici bir şekilde yansıttığını rahatlıkla görmek mümkün.

İyimserlik:
Miyazaki’nin filmlerinde genellikle iyimserlik göze çarpar. Çocuklar ve gençler için yapmış olduğu filmlerinde, onların dünyaya olumlu bir şekilde, umutla bakmalarını ister.Mangalarında ise insanoğlunun tüm kötü yanlarını “şiddet,nefret, öfke, savaş vs.” sergiler ama mangalarında bile insanlara duyulan inanç ve yaşama isteği vurgulanarak bir nevi iyimser bir hava yaratmakta.

Kadın Kahramanlar:
Filmlerinin önemli bir kısmında kahramanın kadın olduğunu görüyoruz (mesela Laputa, Kiki, Mononoke, Totoro, Nausicaa, Sprited Away ) Miyazaki, erkeklerin zor bir durum karşısında bir nevi hayvansal içgüdüleri ile saldırıya geçtiğini, ama kadınların duygusal yapıları nedeniyle durumu anlayarak kabullendiğini ve bunun duygusal bir etki bıraktığını; ayrıca bir erkek olarak kadınların hareketlerinden ve davranışlarından etkilendiğini ve bu etkiyi yansıtmak için kadın karakterler seçtiğini söylüyor.
Domuzlar:
Miyazaki’nin domuzlara olan sevgisi bilinmekte. Kendisini çoğu zaman bir domuz olarak çizerek bunu yansıtmaktadır. Ayrıca, Oshii Mamoru dahil olmak üzere çoğu kişi Porco Rosso filmindeki domuza dönüşmüş karakterle aslında Miyazaki’nin kendisini yansıttığına inanmaktadır. Ayrıca Miyazaki Hayao no Zassou Nouto adlı mangasında çoğu karakter domuz olarak resmedilmektedir.
Adının duyurulmadığı yeni filmin afişini Ghiblinin resmi sitesinde görebiliriz ancak henüz başka bir bilgi verilmemekte. Gösterime girmesi beklenen en yakın tarihin 2009 olmasının beklendiği anime hakkında detaylı bilgiyi Ghibli’nin resmi sitesinde bulabilirsiniz, ancak henüz ingilizceye ya da aşka bir dile çevrilmiş herhangi bir kaynak yok.

17
Güncel / Phelps'ten Tarihi Rekor
« : 18 Ağustos 2008, 23:01:43 »


Phelps'ten tarihi rekor

2008 Pekin Olimpiyatları'nda su küpündeki son yarışlarda Michael Phelps adını tarihin efsaneleri arasına yazdırdı. Phelps 4x100 metre karışıkta altıncı madalya alarak madalya sayısını 8'e yükseltti ve bir olimpiyatta en çok altın madalya kazanan sporcu unvanını kazandı.



29. Yaz Olimpiyat Oyunları'nın 9. gününde Michael Phelps havuzdaki 8. altın madalyasını alarak tarihe geçti.

Phelps, efsanevi yüzücü Mark Spitz'e ait rekoru son yarışı olan 4x100 metre karışıkta aldığı altın madalyayla kırdı. Phelps, bir olimpiyatta en çok altın madalya kazanan sporcu olmayı başardı.

Havuza 3. sırada giren Phelps, kurbağalamada Amerika Birleşik Devletleri'ni öne taşıdı.

Son sporcu olan Jason Lezak bu liderliği finişe kadar sürdürerek ülkesine altın madalyayı kazandırdı.

Birleşik Devletler altın madalyayı 3 dakika 29,34 saniye ile dünya rekoru kırarak kazanırken, Avustralya gümüş madalyayı, Japonya ise bronz madalyayı aldı. Yarış içinde ayrıca 5 kıta rekoru kırıldı.

EN GÜZELİ, HİÇBİR ŞEYİN İMKANSIZ OLMADIĞINI KANITLAMAK

29. Yaz Olimpiyat Oyunları'nda, yarıştığı 8 dalda da altın madalya kazanarak tarihe geçen ABD'li yüzücü Michael Phelps, olimpiyatlarda toplam 14 altın madalyaya ulaşarak kırılması güç bir rekora imza attı.

Pekin-2008'de amacının, bir olimpiyatta 7 altın madalya kazanan ABD'li yüzücü Mark Spitz'in rekorunu kırmak olduğunu açıklayan Phelps, bu amacına da ulaştı.

Spitz, bu başarıyı 1972'de Münih Olimpiyatları'nda kazanmıştı.

Hafta içindeki yarışmalarda en fazla altın madalya kazanan sporcu olma unvanını ele geçiren Phelps, bugün aldığı 8. altın madalyayla, oyunlarda toplamda 14'ü altın 16 madalya kazanmış oldu.

Phelps böylece oyunlar tarihinde en çok madalya kazanan erkek sporcu unvanını ele geçirdi.

Phelps'den önce olimpiyatlarda erkeklerde en çok madalya kazanan sporcu eski SSCB'li cimnastikçi Nikolay Andrianov'du.

Andrianov, 1972, 1976 ve 1980 olimpiyatlarında 7'si altın, 5'i gümüş ve 3'ü bronz olmak üzere toplam 15 madalya kazanmıştı.

Phelps, bu başarısına karşın olimpiyatlarda en çok madalya kazanan sporcu olmak için Londra-2012'yi beklemek zorunda.

Olimpiyatlarda en çok madalya kazanan sporcu, 18 madalyayla eski SSCB'li bayan sporcu Larissa Latinina. Olimpiyatlara 1956, 1960 ve 1964'te 3 kez katılan Latinina, toplamda 9 altın, 5 gümüş ve 4 bronz madalya kazanmıştı.

Phelps, Londra-2012'ye katılması ve burada en az 3 madalya kazanması halinde bu unvanı da ele geçirecek.

Michael Phelps, bugünkü son finalde 8. altın madalyasını kazanmasından sonraki açıklamasında, ''Böyle bir şeyin olacağını hayal bile edemezdim. Sporda farklı bir şeyler yapma fikrini kafama koymuştum. Bayrak yarışlarında birlikte yüzdüğüm arkadaşlarım olmasaydı, bu mümkün olmazdı'' dedi.

Çok zorlu ama aynı zamanda zevkli bir mücadele olduğunu belirten Phelps, ''En güzeli, hiçbir şeyin imkansız olmadığını kanıtlamak oldu. Birçok kişi tek olimpiyatta 8 altın madalya almanın mümkün olmadığını söylüyordu. Yalnızca biraz hayal gücünün yettiğini öğrendim. Bu bana yardımcı oldu. Şu an ne hissettiğimi bilmiyorum. Şu an kafamda farklı duygular var. Sanırım annemi görmem gerek'' diye konuştu.

KATILDIĞI OYUNLAR VE ALDIĞI MADALYALAR

Phelps, ilk olarak 15 yaşındayken Sydney-2000'de yarıştı. Burada 200 metre kelebekte mücadele eden Phelps, 5. oldu ve madalya kazanamadı.

Phelps, Atina-2004'te 100 metre kelebek, 200 metre kelebek, 200 metre bireysel karışık, 400 metre bireysel karışık, 4x100 metre karışık bayrak ve 4x200 metre serbest bayrak yarışında altın madalya, 200 metre serbest ve 4x100 metre serbest bayrak yarışında bronz madalya kazanarak, Atina'dan 6 altın, 2 bronz madalyayla ayrılmıştı.

Pekin'de tarihe geçen Phelps, buradaki müsabakalarda ilk madalyasını geçen pazar yapılan 400 metre bireysel karışık finalinde elde etti.

Phelps, ABD takımıyla 4x100 metre serbest bayrak yarışında, 200 metre serbest, 200 metre bireysel karışıkta, 100 metre kelebekte, 200 metre kelebekte, ABD takımıyla 4x200 serbest bayrak yarışında ve bugünkü 4x100 karışık bayrak yarışında altın madalya kazandı.

8 ALTIN MADALYA VE 7 DÜNYA REKORU

Pekin'de, Phelps'in altın madalya kazandığı 8 yarışın 7'sinde aynı zamanda dünya rekoru da kırıldı.

Phelps, bireysel olarak yarıştığı dallarda 4 dünya rekoruna imza atarken, ABD takımıyla katıldığı 3 bayrak yarışında da ABD, dünya rekoru kırdı.

Michael Phelps, katıldığı dallar arasında yalnızca 100 metre kelebekte dünya rekoru kıramadı. Phelps, bu dalda 50.58'lik derecesiyle yeni olimpiyat rekorunu kırdı.

Phelps'in Pekin'de kırdığı dünya rekorları şöyle:

400 metre bireysel karışık finalinde 4.03.84'lük dereceyle.

4x100 metre serbest bayrak yarışı finalinde ABD takımıyla 3.08.24'lük dereceyle.

200 metre serbest finalinde 1.42.96'lük dereceyle.

200 metre kelebek finalinde 1.52.03'lük dereceyle.

4x200 metre serbest bayrak yarışında ABD takımı, 6.58.56'lık dereceyle.

200 metre bireysel karışık finalinde 1.54.23'lük dereceyle

4x100 metre bireysel karışık finalinde ABD takımıyla 3.29.34'lük dereceyle

BALTIMORE'LU ÇOCUK

ABD'nin Baltimore kentinde 30 Haziran 1985'te dünyaya gelen Phelps, 6 yaşından itibaren yüzmeyle ilgilenmeye başladı.

Ebeveynleri tarafından ''hiperaktif'' olarak nitelendirilen Phelps'i ilk keşfeden, ilk yüzme öğretmeni Bob Bowman oldu. 11 yaşında Bowman ile tanışan ve yüzme antremanlarına başlayan Phelps'in bu spora iyice merak sarması ''biraz sakinleşeceğini'' uman ailesini memnun etti.

Baltimore'lu çocuk, 2000 yılında, 15 yaşındayken ilk olimpiyat oyunları için Sydney'e gitti ve 1932'den beri Amerikan olimpiyat takımına seçilen en genç sporcu oldu.

Burada 200 metre kelebekte yarışan Phelps, 5. oldu.

Phelps, 16 yaşındayken 2001'de ABD'de 200 metre kelebekte 1.54.58 ile dünya rekoru kırdı. Bu, Phelps'in bugüne kadar kırdığı 29 dünya rekorundan ilki oldu.

Bu başarıyı daha ileri taşımak isteyen Phelps, Bowman ile saatlerce çalıştı. Phelps, idmanlara sabah 06.30'da başlıyordu ve haftada 6 gün antreman yapıyordu.

Bowman, Phelps'i diğer yüzücülerden ayıran özelliği şöyle tanımlıyor: ''Yüzücülerin çoğu kendilerini iyi hissettiklerinde iyi yüzüyor. Michael, keyfi yerinde olsa da olmasa da iyi yüzebiliyor.''

Phelps, uzmanlara göre yüzme için mükemmel bir vücuda sahip. 1.93 metre boyunda ve 84 kilo ağırlığında olan Phelps'in kollarının açıklığı 2 metre. Phelps, bu özelliğiyle Los Angeles-1984 ve Seul-1988'de 3'ü altın 6 madalya kazanan ''Albatros'' lakaplı Alman yüzücü Michael Gross'a benzetiliyor.

AİLESİ DE YÜZÜCÜ

Phelps ailesinde Michael kadar başarılı olmasalar da başka yüzücüler de bulunuyor.

Phelps'in 2 kızkardeşinden küçük olan Hilary Phelps, küçük yaşlarda yüzmeyle ilgilenmesinden sonra bu sporu bırakmış.

Phelps'den 5 yaş büyük olan ablası Whitney de, 14 yaşındayken 1994'teki Dünya Şampiyonası'nda 200 metre kelebekte bronz madalya kazanmış. Whitney Phelps, 1996-Atlanta için yapılan ön elemelerde, en iyi ulusal zamana ve o dönem için dünyanın en iyi 3. derecesine ulaşmasına karşın finalde başarılı olamamış ve Atlanta'daki oyunlara katılamamış.

Bu başarısızlıktan psikolojik olarak çok olumsuz etkilenen Whitney Phelps, buna sırt ağrıları de eklenince yüzmeyi bırakmış.

RAP HAYRANI

Aileden yüzücü olan Phelps, sıkı bir Rap hayranı.

Phelps'in mp3 çalarını, Pekin'deki yarışların başlamasına kısa süre kalana kadar elinden düşürmediği belirtiliyor.

Phelps'in bu kadar başarısının yanında olumsuz olarak görülebilecek tek şey, 2004'te alkollü araç kullanırken yakalanarak gözaltına alınması.

# Hep bone taksın lütfen ya, çok tatlı oluyor öyle. :lve
 Bi de hayranlığımdan ötürü bi kaç resmi.
Spoiler: Göster


 :lve shut up and swim


geyik güzel şey tabi :P


18
Başka Kurgular / Satranç - Stefan Zweig
« : 05 Ağustos 2008, 11:42:47 »
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kaptırarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu. Stefan Zweig'ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.

kaynak: kitapyurdu.com

*Şöyle ki sahiden sürükleyici bi roman. Başlarda biraz sıksada sonrasında insanı sahiden feci sarıyor ve elinizden düşmüyor. Olay örgüsü falan filan, ımmm enfes...
 Kitabı kitaplığımda bulamadım, bulsaydım arka kapağındaki yorumları da ileticektim size ama olmadı yapamadım. Okuyun derim ben, eğer benim dememle okursanız :P.

19
Müzik / Antonio Vivaldi
« : 11 Temmuz 2008, 16:03:30 »
Antonio Vivaldi (Venedik, 4 Mart, 1678- Viyana, 28 Temmuz, 1741), İtalyan barok besteci.

Antonio Vivaldi, Giovanni Vivaldi ve Camilla Calicchio’nun ilk çocuğu olarak 1678’te Venedik’te dünyaya geldi. Lakabı Kızıl Rahip’ti. Babası, önceleri berberlik yapmış, daha sonra ise başarılı bir kemancı olmuştu. Vivaldi, ilk müzik eğitimini babasından almıştır. Annesi ise bir terzinin kızıydı.

Bir papaz eğitimi alan Antonio Vivaldi 1703 yılında resmi ilk görevine atandı. Ama aynı yıl başka bir işe daha girdi. Ospedale della Pietà adındaki bir kızlar yetimhanesinde keman öğretmeni oldu. Buradaki görevi yetim ya da sakat kızlara keman çalmayı öğretmek ve onlara konserlerde seslendirmeleri için her ay iki konçerto yazmaktı. 1709 yılında bu görevinden ayrılmak zorunda kaldi. Bu dönemde Vivaldi besteci olarak dikkat çekmeye başladı. Op.1 sonat seti 1705 yılında yayımlandı.

1709’da Op.2 keman sonatını Danimarka Kralı IV. Frederik’e ithaf eden Vivaldi, bu sıralarda konçerto yazmaya başlamıştır. Hollandalı yayıncı Estienne Roger, Vivaldi’nin 12 konçertodan oluşan L'estro Harmonico adli eserini yayımladı. Bu dönemin en etkili müziksel yayını oldu. Almanya dışına hiç çıkmayan Bach’in müziğinin İtalyan yanının oluşmasında önemli bir yeri vardır. 1714’te Vivaldi’nin konçertolarını duyan Quantz, Albinoni ile birlikte Vivaldi’ye konçertoda reform yapmaları için ödenek bağlamıştır.

1723 ile 1724’te Roma’daki karnaval mevsimi için üç opera yazdı. Yine 1723’te Vivaldi, Pieta’nın yöneticileriyle ayda iki konçerto besteleme konusunda anlaştı. 1725’te yazdığı eseri Op. 8, Il cimento dell'armonico e dell'inventione ile ünü daha da yayıldı. Bu yıllarda opera sanatçısı Anna Giraud ile ilişkisi başladı.

1737’de görevde yaptığı Ferrara’nın yöneticileriyle Vivaldi arasında sergilenecek operaların seçimi konusunda çıkan anlaşmazlık Vivaldi’nin işinden olmasına yol açtı. Bu olayın ardından Vivaldi, Amsterdam’a yerleşti. 1741’de Graz’da Anna’yı dinlemek için Avusturya’ya yaptığı yolculuğu sırasında Viyana’da konakladığı bir dulun evinde öldü. Hemen aynı gün kimsesizler mezarlığına gömüldü.

Vivaldi’nin 500’den fazla konçertosu vardır. Farklı enstrümanlardan yararlanmayı çok seviyordu. Hiç kimse viyolonselden solo enstrüman olarak onun yararlandığı kadar yararlanmamıştır. Fransız Barok müziğinde nefesli çalgılar ağırlıktayken, onun müziğinde yaylı çalgılar önem kazanır. 230 keman konçertosunun yanında, flüt, obua, çello, viyola, mandolin konçertoları vardır. Klasik müzikle ilgisi olmayanların bile bildiği Dört Mevsim Konçertosu en sevilen eseridir. Kendisinin 94 tane opera yazdığını söylemesine karşın, bunların ancak 50’si günümüze ulaşabilmiştir. Bitmek tükenmek bilmeyen bir müzik dehası olan Vivaldi’nin hırslı ve güçlü kişiliği, müziğine de yansımıştır.

Vivaldi'nin adı yüzyılımıza dek pek tanınmadı. Ancak 1920'den sonra yapılan araştırmalar sonucunda Vivaldi'nin yüzlerce eseri gün ışığına çıkmaya başladı.
 
Eserleri~
Vivaldi'nin Amsterdam'da basılmış eserleri 100 konçerto ve 40 sonattır. Besteciliğindeki yaratıcılık ve çeşitlilik inanılmaz boyuttadır. 94 opera yapıtı olduğu rivayet edilir ancak bugüne kadar sadece 19 tanesi bilinmektedir. 500 kadar konçerto yazdığı sanılmaktadır.

Vivaldi hayalinde canlandırdığı resimleri müzik haline getirmiştir. Eserlerinde, hayallerine verdiği başrolü açıklayıcı sonelerle destekler. En ünlü eseri sayılan Op.8 içerisindeki Dört Mevsim konçertosunda mevsimler kendi özellikleri ile anlatılmıştır. Vivaldi'nin bu muhteşem eseri uzun yıllar sonra Beethoven'a da ilham kaynağı olmuş ve Pastoral Senfoni bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Operaları~
    Bajazet (RV 703)
    Cantone in Utica (RV-705)
    Dorilla in Tempo (RV-709)
    La fida Ninfa (RV-714)
    Giustino (RV-717)
    L'Incoronazione di Dario (RV-719)
    L'Olimpiade (RV-725)
    Orlando finto Pazzo (RV-727)
    Orlando furioso (RV-728)
    La verita in Cimento (RV-739)
    Tito Manlio (RV-738)

Oratorya~
Juditha Triumhans Devicta Holofernis Barbarie



*Konuyu çok aradım ama bulamadım, yoktur herhalde. Aslında keşke bulsaydım, bulamayınca hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Neyse efendim.

Kendisi mükemmel besteci, dahi. Biyografisinde de belirtildiği gibi Four Season mükemmel ötesidir. Dinlenmelidir. Bunun dışında operalarından Tito Manlio, L'Olimpiade ve Giustino yine harikadır. Mutlaka dinlenmelidir. Her ne kadar arşivimde bir kaç eksiği olsada kulak aşinalığından ötürü çok güzel olduklarını söyleyebilirim sanırım.

20
Başka Kurgular / Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry
« : 02 Temmuz 2008, 11:42:40 »
Spoiler: Göster


Küçük Prens (Fransızca Le Petit Prince) Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry'nin en ünlü romanı. 1943'te yayımlanmıştır. Roman New York'ta bir otel odasında yazılmıştır. Kitapta Exupéry'nin çizimleri de bulunur.

   Basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren Küçük Prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü'ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşması ile başlayan kitapta Küçük Prens'in ağzından Saint-Exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.

Yazar, ‘Küçük Prens’e uçağıyla mecburi iniş yapmış olduğu bir çölde rastladığını anlatarak başlar. Onun kendisinden hemen bir koyun resmi çizmesini istediğini ekler. Ama Küçük Prens Saint-Exupery'nin karaladığı eskizlerden hiçbirini beğenmez. Motorunu tamir etmek telaşında olan Fransız pilot nihayet bir sandık resmeder ve hayvanın bunun içinde olduğunu söyler. Bedeni görünmeyen sanal koyun tam Küçük Prens'in arzuladığı gibidir.

   Daha sonra Küçük Prens'in kendi gezegeninin, gezdiği diğer gezegenlerin ve gülünün hikâyesini okuruz.

   Sonunda dünyadan biraz bezgin düşen Küçük Prens tekrar gezegenine dönmeye karar verdiğinde çölde tanıştığı zehirli yılana kendini sokturur:

   ‘Ayak bileği hizasında sarı bir kıvılcım çakar gibi oldu. Bir an durakaldı, bağırmadı. Bir ağaç gibi yavaştan düştü. Kumdan dolayı ses bile çıkmadı. Şimdi biraz teselli olmuş gibiyim. Tam değilse bile... Ama biliyorum gezegenine döndü çünkü gün ışıdığında vücudunu bulamadım. Ağır değildi... Ve geceleri yıldızları dinlemesini seviyorum. Sanki beş yüz milyon çıngırak...’ Mevcut olmayan bir koyun gerçeğinde başlayan ‘Küçük Prens’ yine mevcut olmayan bir vücut gerçeğinde noktalanır.

Kitapta Küçük Prens'in yaşadığı asteroidi (B612) bulan bir Türk astronomdur. Hatta bu astronom asteroidi uluslararası bir kongrede anlatır ama fesli kafası ve doğulu giysilerinden dolayı kimse onu dinlemez. Ama bir Türk diktatörün kıyafet devrimi yapıp herkesi Avrupalı gibi giyinmeye zorlamasından sonra aynı astronom bu defa modern kıyafetlerle kongreye katılır ve herkes ikna olur. Atatürk'ü eleştiren ve kıyafet devrimini eleştiren bu satırlar yüzünden uzun yıllar Türk okuyucusu kitabı sansürlü okudu. Yine bu yüzden kitap 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanmış olan 100 Temel Eser arasından çıkarıldı.

   Dünya çapında çok okunan ve çok sevilen bu kitabın yazarı Saint Exupéry, kitabı yazdıktan altı yıl sonra Le Petit Prince adlı bir uçakla keşif uçuşu yaparken Akdeniz üzerinde kaybolur ve bir daha kendisinden haber alınamaz. Fransa'da çok sevilen Küçük Prens'in resmi 50 franklık banknotların üzerine basılmıştır.

*Çocuk kitabı diyenin anlını karışlarım bir kere.
Mükemmel ötesi bir kitap olmakla beraber okumak sadece 4 saatimi almıştı, bir o kadar sürükleyici. Kitapta beni rahatsız eden tek şey ise yazarın Atatürk'le alakalı yazdıkları. Bunun dışında eleştirilcek bir yanını bile bulamıyorum. Ayrıca kitabı uzun süre önce okuduğum için tam olarak bi yorumda yapamıyorum, affola.



21
Güncel / İnsanın Yumurtlama Anı Görüntülendi
« : 21 Haziran 2008, 16:58:54 »
Belçika’da bir kadın hastanın olağan ameliyatı sırasında, tesadüfen yumurtlama anı ilk kez görüntülendi.

Şimdiye dek yalnızca hayvanların yumurtlamasını ayrıntılı bir biçimde görüntüleyen araştırmacılardan sonra insanın yumurtlama anı ise kadın hastalıkları uzmanı Dr. Jacques Donnez’in bir hastasına rahim ameliyatı yaptığı sırada filme alındı.

45 yaşındaki Belçikalı hastanın doktoru Donnez, New Scientist dergisine yaptığı açıklamada, bu görüntülerin, bilim adamlarının bu sürece dahil yapıları anlamasına yardımcı olacağını bildirdi.

Donnez, “nokta işareti” büyüklüğündeki bir yumurtanın yumurtalıktan çıkma sürecinin 15 dakikada tamamlandığına ameliyat sırasında tanık olduğunu da kaydetti.

Yumurtlama anının resimlerinin New Scientist dergisinde yayımlandığı bildirildi.

Resim için tıklayınız.

22
Sinema / Oliver Twist
« : 08 Haziran 2008, 01:19:44 »
Tür :   Dram
Gösterim Tarihi : 2 Aralık 2005
Yönetmen : Roman Polanski
Senaryo : Ronald Harwood , Charles Dickens (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Pawel Edelman
Müzik : Rachel Portman
Yapım : 2005, İngiltere / Çek Cumhuriyeti / Fransa / İtalya
Oyuncular

Ben Kingsley (Fagin) , Barney Clark (Oliver Twist) , Jamie Foreman (Bill Sykes) , Harry Eden (The Artful Dodger) , Leanne Rowe (Nancy) , Lewis Chase (Charley Bates) , Edward Hardwicke (Bay Brownlow) , Jeremy Swift (Bay Bumble) , Mark Strong (Toby Crackit) , Frances Cuka (Bayan Bedwin) , Chris Overton (Noah Claypole) , Michael Heath (Bay Sowerberry) , Gillian Hanna (Bayan Sowerberry)



Oliver Twist büyüdüğü yetimhaneden kaçıp Londra sokaklarında yaşamayı tercih eder. 19. yüzyılın karamsar Londra’sı günümüzün dünyasından pek farklı değildir ve sokak çetelerinin bu genç yetimi fark etmeleri uzun sürmez.

Bir yankesici çetesinin eline düşen Oliver, yaşıtlarıyla beraber hırsız olarak yetiştirilmekte ve suç işlemeye zorlanmaktadır. Bir gün soyması için gönderildiği evde geçirdiği kazanın ardından kendini yaşlı bir adamın şefkatli kollarında bulur.

Çete yeni mensubunu bu kadar çabuk kaybetmemekte kararlıdır. Dürüst insanlar dünyası da Oliver’a şüpheyle yaklaşmaktadır. Henüz küçük bir çocuk olmasına rağmen Oliver’ın vermesi gereken önemli kararlar vardır.

Piyanist’le kazandığı Oscar’ın ardından Roman Polanski, Charles Dickens’ın ölümsüz romanını beyazperdeye taşıyor. Nazi işgali altındaki Polonya’da büyüyen usta yönetmen, yapım aşamasında, Dickens’ı beyazperdeye uyarlarken kendi çocukluğundan fazlasıyla esinlendiği ve bir Polanski-Twist harmanı yaptığını sık sık dile getirdi.


*yönetmeni yeter.

23

Tür :   Dram  / Suç
Gösterim Tarihi : 19 Ocak 2007
Yönetmen : Dito Montiel
Senaryo : Dito Montiel
Görüntü Yönetmeni : Eric Gautier
Müzik : Jonathan Elias ,  Jimmy Haun ,  David Wittman
Yapım : 2006, ABD , 98 dk.


Oyuncular

Robert Downey Jr. (Dito) , Rosario Dawson (Laurie) , Shia LaBeouf (Genç Dito) , Chazz Palminteri (Monty) , Dianne Wiest (Flori) , Channing Tatum (Antonio) , Eric Roberts (Antonio)


Dito, New York'un fakir ve tehlikeli mahallelerinde yaşayan, serseri bir yaşamla farklı arayışların arasında kalmış genç bir adamdır. Sürekli birlikte takıldığı üç arkadaşı arasında en büyükleri olan Antonio'ya sevgi ile birlikte ayrı bir saygı beslemektedir.

Fakat Dito, birlikte sokaklarda takılırken yaşadığı hayattan çok daha farklı bir naifliği de içinde barındırır. Özellikle son derece zeki olan kız arkadaşının yanında bu yönünü daha fazla ortaya çıkarabilen Dito'nun hayatı, İskoçya'dan New York'a taşınan arkadaşı Mike sayesinde önemli bir dönemece gelecektir. Sanata çok düşkün olan ve şiir yazan Mike, Dito'ya sokaklar ve şiddetin haricinde de yaşanabilecek keyifli bir yaşam alternatifi sunar. Gittikçe Mike'dan daha çok etkilenen Dito için seçimini yapma vakti gelmiştir.

A Guide to Recognizing Your Saints ile ilk yönetmenlik deneyimine imza atan Dito Montiel, Sundance Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ve Jüri Özel Ödülü'nün sahibi oldu. Dito Montiel'in filmde kendi hikayesinden yola çıktığını ve aynı isimli bir romanı olduğunu da ekleyelim. Robert Downey Jr., Rosario Dawson, Chazz Palminteri gibi başarılı isimlerin de filme çok büyük bir artı kazandırdıklarını belirtmek gerek.





*"İzleyin lan!" diye baskı yapabileceğim filmdir. Montiel'in ilk filmiymiş, duyduğumda çok şaşırmıştım. Fakat küfür içeriği birazcık fazla gibi. Hani her ne kadar deli gibi küfür etsem de beni bile rahatsız etti o derece :P
İzlenmeli, görülmeli... Mükemmel bir dram.

24
Çizgi & Anime / Chobits
« : 26 Mayıs 2008, 17:09:58 »
Chobits





Chobits, ilk olarak 2000 yılında Young Magazine’de yayımlanmaya başlamıştır. Yakın gelecekte, kişisel bilgisayarlar insan biçiminde olan Persocon’a gelişmiş ve insanlarla birlikte yaşamaya başlamışlardır.

Hideki Motosuwa, kasabasından Tokyo'ya gelmiş ve üniversiteye girmeye çalışmaktadır. Hideki de, Persocon istemektedir ama Persocon alamıyordur, çünkü alacak parası yoktur. Bir gün, kendi ideal Persoconun hayali kurarken aşağı bakar ve çöpte yatan bir Persocon görür (ilk başta onu soyulmuş biri zanneder ve korku içinde çığlık atar). Şansını iyi kullanır ve yırtık pırtık kıyafetler içinde olan ve hala kendinde olmayan Persocon’u kapar ve evine götürür (oldukça ağırdır). Ne yazık ki eve giderken, gizli bir bölmeden küçük bir disket düşer yere ama Hideki bunu fark etmez.

Evde, saatler sonra Hideki, Persoconu aktif hale getirmeyi denemekten nerdeyse vazgeçmiştir. Dediği gibi:” nerdeyse üstünde basılacak her yere bastım.. nerden açılıyor olabilir?!”. Sonra bakışları aşağı doğru kaymaya başlar ve +öksürerek+ elini Persoconun kasığına uzatır. Hideki biraz çekinir ve persoconun elini alır ve oraya basar. Birden, persocon canlanır. Hideki’yi sıkıca yakalar ve gözlerinin içine bakarak Chii der. Hideki oldukça utanır ve görüntü solar..

Sonraki gün Hideki gözlerini kör eden güneş ışığı yüzünden uyanır. Yüzünü kapatır ve öteki tarafa bakar... yatağında bir kız bulur. Çığlık atar ve yataktan atlar, sonradan onun dün geceki persocon olduğunun farkına varır. Hideki ona bakarken o “Chii” diye tekrar eder. Daha sonra, Hideki ona adının Chii olup olmadığını sorar. “Chii” bunu onaylar. O günden sonra onun adı Chii olur. Hideki sevinçten çıldırır. Kendi hizmetçisi, her isteğini, her arzusunu, her angaryasını yerine getirecek kendi tanrıçası. Ne şans. Ama Chii’nin gerçekte neler yapabileceğini nasıl bulacaktır. Chii, X-ray ile odayı tararken, Hideki deli gibi pc dergisini aramaya başlar. En sonunda doğru olanını bulur ve zafer edasıyla havaya kaldırır. Bu sırada, Chii dergilerdeki sexy kızları taklit etmeye başlar, Hideki utanır, yüzü kızarır ve çığlık atar. Birkaç dakika sonra dergiyi iyice okuduktan sonra Chii’nin bir kulağını ayırır ve içinden bir tıkaç çıkarır. Bu küçük şeyi dışarı çıkardıktan sonra hayal kırıklığına uğrar. Chii’nin hiçbir fonksiyonu yoktur. Hideki yine çığlık atar ve başını sıkıca tutar.. Chii de aynısını yapar.

Hideki komşusu ve sonradan en yakın arkadaşı olacak Shinbo ile konuşur. Chii, Shinbo’nun mini persocon’u olan Sumomo’yu bozmasına rağmen Shinbo yardım etmeye karar verir. Hiçbir persocon Chii’nin bir OS u olup olmadığını anlayamamaktadır. Shinbo’nun Hideki’ye tavsiye ettiği Minoru bile Chii’nin OS sini başarıyla tarayamamaktadır. Minoru, Chii’nin Chobits serisinden olabileceğini iddiasını ortaya koyar. Chobits OS leri olmayan ve kendi başlarına hareket edebilen persoconlardır. Bu sadece bir hikayedir ama Chii bu hikayenin gerçek olabileceğini kanıtlayan bir örnektir.

Hiç kimse Chii'nin ne olduğunu belirleyememiş olsa da, şu açıktır ki Chii’nin öğrenme yeteneği vardır. Birinin yaptığı bütün hareketleri taklit etmektedir. Oldukça hızlı öğreniyordur ve kısa sürede “chii” dışında başka kelimelerde konuşmaya başlamıştır.


Chii


Chii dişi bir persecondur. Hideki tarafından çalıştırıldı. Diğer perseconlardan oldukca farklıdır. En büyük özelliği öğrenme ve kendi kendine düşenebilmesidir. Chobits serisi olduğundan şüphelenir ancak bu seri tamamen bir söylentidir ve hakkında hiç bir bilgi yokdur. Hideki adını Chii koyar çünkü konuşabildiği tek kelime Chii'dir.

Minoru, Chii'nin efsanevi Chobits serisinden olduğuna inanmaktadır. Chobitsler kendi arzu ve iradeleriyle hareket eden Perseconlardır. Ancak Chobits serisi bir söylentidir ve oldukça gizemlidir. Hideki de, Chii'nin gerçek kimliğini çözmek için harekete geçer.



Hideki Motosuwa

Hideki 19 yaşında bir öğrenci ve geceleri bir pubda part-time olarak çalışmaktadır. Oldukca fakirdir. Fakir, tembel, cahil, sapık ve serinin baş erkek kahramanı(:Persoconlardan fazla anlamaz ancak aşırı derece persecon sahibi olmak istemekdedir. Bir gece çöpe atılmış bir persecon bulur ve hayatı değişir.


Shimbo Hiroshi

Hideki'nin en iyi arkadaşıdır. O da 19 yaşında ve Hideki'nin sınıf arkadaşı ve fakirdir ancak bir persocona sahipdir. Sumomo ufak tefek bir persecondur. Shimbo, Hideki'ye Chii'nin kim olduğunu bulmada yardım eder. Öğretmeni olan Takako Shimizu'ye hafifden de aşıktır.

 

Minoru Kotobuji

12 yaşında öğrenci ve bir persecon yapımcısıdır. Yaşı küçük olmasına rağmen, Minoru dev servetini malikanesinin etrafını kuşatan Persocon yapımı üzerine uzmanlaşmak için kullanmıştır. Kendisini, persoconlarla (özellikle Yuzuki ile) çok arkadaşçı olmasıyla tasvir eder. Hideki ile bağlantı kurmasının nedeni de Chii nin bir Chobit olup olmadığını keşfetmek içindir.



Yuzuki

Bu genç ve güzel persocon Minoru tarafından yapılmış, insanınkilere çok yakın duygusal tepkiler gösteren, ayrıca kendi kişiliğini belirten ve her türlü işi yapmakta kendi başına karar veren bir persocondur. Yine de Yuzuki işlerine devam etmek için bir komuta sistemine ihtiyaç duyar. Herkesle oldukça arkadaş canlısıdır özellikle de Chii ile.

 

Takako Shimizu

Shinbo ve Hideki’nin öğretmeni. Oldukça çekici bir kadın ama çok sıkça içmek gibi bir huyu var. Ne zaman Chii yi görürse, Shimizu-sensei geçmişe ait çok ciddi bir olayı hatırlar. Öyle görünmese de Takako evlidir ama kocasından ayrı yaşıyordur çünkü...

 

Chitose Hibiya

Bilgisayarda çok başarılı ve Hideki'nin dairesinin olduğu binanın yöneticisi olan oldukça arkadaş canlısı bir kadındır. Chii’ye giysilerinin büyük bölümü temin eden odur ve Hideki’nin bazı sapık davranışlarından korkmayan biridir, ara sıra ona yemek de götürür. Ne güzel komşu değil mi(:


Yumi Omura

Yumi, oldukça hareketli biri ve barda yan yana çalıştığı Hideki’yi neşelendirir. Aynı okula gitmeseler de oldukça iyi arkadaşlardır. Yumi’nin bir aralar erkeksi bir Persoconu vardır ama kişisel nedenlerden dolayı onu bir cep türüyle değiştirmiştir.

 

Black Chii

Black Chii, Chobits’in 2. cildinde ortaya çıkıyor. Görüntüsü, hareketleri tıpkı Chii gibi. Nasılsa, kişilik olarak Chii gibi değil. Ama şu kesin ki Chii'nin bir parçası. Belki de, onu Chii’nin karanlık tarafı olarak tasvir etmek en iyisi olur.
Black Chii, Chii yi gerçek kendisine geri getirmeye çalışmaktadır. Kendisi Chii’nin öteki tarafı olduğundan büyük ihtimalle yine Chii ile birleşmek istemektedir. 1. ciltten hatırladığımız gibi Chii’nin OS i silinmiştir bununla birlikte geçmişine ait hiçbir şeyi ve basit şeyleri nasıl yapacağını bile hatırlayamamaktadır(örn: konuşmak). Chii öğrendikçe, aynı zamanda hatırlıyordur ve Black Chii daha sık görünüyordur. Öyle görünüyor ki Black Chii, Chii nin hafızasından mühürlenmiştir ve bunu dışarı çıkaracak şeyler de bazı kesin olaylardır.

 
 





*Seriyi geçen yaz bitirmiştim. Sahiden izlenesi animelerdendir(: Ama uyarı; eğer abinizle izliyorsanız hazrılıklı olmalısınız, her an 18+ birşey çıkabilir. Hem abiniz hem siz kalırsınız öyle :P [denedim, gördüm kötü oldu :P]. Ama yine de mutlaka izleyin diyorum(: insanı ağlatabiliyor bazı yerlerde... Öyle güzel birşey yani :P



25
Harry Potter / Harry Potter Kitap Seti
« : 08 Mart 2008, 00:34:36 »
Bloomsbury karton kapaklı Harry Potter serisinin tüm kitaplarını içeren seti ekimde satışa sunacağını açıkladı.The Bookseller'in açıklamasına göre yedi roman da bu setin içinde bulunacak.Satışa sunulan bu setlerin yeni kapaklarla yayınlanması da muhtemel.
  Ayrıca setin fiyatı £59.99 olacak.Türkiye'de satışa sunulup sunulmayacağı belli değil.




*umarım gelirde koleksiyonum bayram eder :P

26
Televizyon / TNT 3 Mart'ta yayında
« : 03 Mart 2008, 20:57:35 »

[youtube]http://www.youtube.com/v/QVLXMwJIPLc=related[/youtube]


"LOST", "House MD" ve "Supernatural" gibi birçok popüler diziyi yayınlanmayı planlayan TNT Tv, 3 Mart'ta yayın hayatına merhaba diyecek.

Yayınlanacak tam dizi listesi

    * LOST
    * Bionic Woman
    * House MD
    * Ugly Betty
    * Supernatural
    * Cashmere Mafia
    * The Guardian
    * Damages
    * The Riches
    * The Office
    * Rescue Me
    * Back to You
    * Extras
    * West Wing
    * Robin Hood
    * Prime Suspect
    * Spooks
    * Durham County



*yaşasın diyorum izlemek istediğim dizileri ordan burdan indirmek zorunda kalmıcam :P
edit:
*kanalın adını duyunca aklıma eysi/diysi'nin[ :P] TNT şarkısı geldi nedense :P


ps:konu açıldıysa pardon ama yoktu sanırım :P

27
Televizyon / Susam Sokağı
« : 26 Şubat 2008, 16:21:07 »
80’li kuşağın sevgilisiydi Susam sokağı... Sokak tabelasının asılı olduğu köşedeki yuvasında yaşayan Minik Kuş ile, içi ıvır zıvırla dolu olan sepetinde yaşamayı çok seven Kırpıkla, Kırtasiyeci Tahsin Amca, manav Zehra Teyze, mahalle çocuklarının ağabeyi Hakan’la, ve tabii ki izleyenleri ile yaşıt çocuklarla bir bütün olan o mahalleye gitmeyi; Edi ile Büdü’nin tatlı atışmalarını dinlemeyi, Kurabiye Canavarı’nı, Açıkgöz’ü, Kurbağacık’ı (Muppet Show’daki ismiyle Kermit’i) görmeyi, sayı saymaya, harflere ve geometrik şekillere dair şarkılar söylemeyi dört gözle beklerdik her akşam üstü.

Çocukken eğlence dolu bu dünyada kaybolup giderken elbette hiçbirimiz düşünmezdik bunun büyükler tarafından bizim için bin bir emekle hazırlamış oldukları bir program olduğunu. Geçmişimizle böylesine içiçe geçmiş, bizden biri olmuş bir programın aslında Sesame Workshop tarafından hazırlanmış olan “Sesame Street” programının bir uyarlaması olduğu inanması güç de olsa, gerçek. İlk yayımlandığı 1969 yılında, çığır açan bir program olduğu görüşü hakim oldu. Bu tarihten üç yıl sonra Sesame Street dünya çapına açılmak üzere ilk adımlarını atmaya başladı. Şu ana kadar yüz yirmiden fazla ülkede yayımlanmış olan program, gittiği ülkelerin bazılarında kültürel yapıya ayak uydurabilmek adına bazı değişimlerden de geçti; yani Türkiye’ye geldiğinde programın değişen tek kısmı ismi değildi. Ancak bu programın özgünlüğünden bir şeyler kaybettiği anlamına gelmez; hatta ulaştığı her farklı ülkede daha özgün bir yapıya sahip olduğu fikrini ortaya çıkartabilir.

Programın organizatörü Joan Ganz Cooney, Sesame Street hakkında şöyle diyor: “Bizim yapımcılarımız eski moda misyonerler gibi... Ama onların yaydığı din değil; öğrenme, tolerans, sevgi ve karşılıklı saygı. Bunun dünya üzerindeki en güzel meslek olduğunu kabul etmek gerek.”. Belki de yapımcıların yaptıkları işe bu gözle bakıyor olması programın kendiyle aynı kategoride bulunan diğer programlardan sıyrılıp zihinlerdeki kalıcı yerini almasında en büyük etken. Programın hazırlanması aşamasında büyük özen gösterilmiş. Bunun en çarpıcı örneği, programın ebeveynlerin gözünde yaratacağı izlenimi değiştirme çabası. Programın bir “bebek bakıcısı” olarak görülmesi ve sadece çocuğu bir saatliğine oyalamak için tasarlanmış bir araç olarak anlaşılmasındansa, anne-babalar ve büyük kardeşler tarafından da izlenmesi isteniyor, amaç bu sayede öğrenme aşaması sırasında çocukların yanında bulunulmasını sağlamak. Programın büyükler tarafından da çekici hale gelmesi için ilginç öğeler oluşturulmuş: Örneğin “Sherlock Hemlock (dedektif)” karakterinin yer aldığı bir parodiyi izlerken çocuklar kuklalara, ebeveynlerse parodi sırasında yapılan esprilere odaklanabiliyor. Programın içeriğine gösterilen özenin bir başka kanıtı ise, kuklalar: Sesame Street’te (ve tabii ki Susam Sokağı’nda) yer alan kuklaların hepsi farklı şekillerde, farklı boyutlarda, farklı renklerde, ve farklı karakterlerde. Böylece çocuğa çeşitliliğin güzelliği ve tek bir ideal yapı olamayacağı anlatılmak isteniyor: “İnsanlar birbirinden farklıdır ve hepsi de özeldir”. Programı farklı kılan bu ve bunun gibi özellikler, Sesame Street’in 11 Grammy ödülü kazanmasını sağlamıştı.


Progamın küreselliğini bir kenara bırakıp Türkiye’deki varlığına değinecek olursak, programa her şeyden önde bir “çocuk gözü”yle bakmak doğru bir adım olacağa benziyor: akrep 5’i, yelkovan 12’yi gösterirken her saat başı sunulan haber bülteninin bitmesini sabırsızlıkla bekleyen bir çocuğun gözüyle (neyse ki o zamanlar bitmek bilmeyen reklam kuşakları henüz türememişti). Dışarıda kar da yağıyor olsa, sisten göz gözü görmüyor da olsa, insanlar yağmurdan kaçacak delik de arıyor olsalar, program başladığı anda güneş açar, insanlar neşelenirdi hemen (şu anda çocuğun gözünden bakmaktayız dünyaya hatırlatmakta fayda var). Susam Sokağı bizi oyun oynamaya çağırırdı, ve koşardık peşinden. Aslında Susam Sokağı’nda oyundan çok daha fazlası vardı ve biz bunları anca büyüdüğümüzde fark ettik.

Program ortalama beşer dakikalık parodilerden oluşurdu. Bir tür karmaşık lunapark çizimi belirirdi ekranda, sonra fondan müzik girerdi. Kapı açılır, kocaman bir top kaydıraktan kaymaya başlardı. Rakamların yanından geçtikçe şarkı eşliğinde söylerdik: “Bir-ki-üç döört beş, altı-yedi-sekiz-dokuz-on, on bir on ikiiiiihihihihi!”. Biz şarkımızı söylerken çok tan öğrenmiş olurduk 12’ye kadar saymayı.

Ardından kendimizi bir kukla evde bulurduk. O eve gündüz uğradığımızda hep Büdü’yü koltuğunda oturmuş kitap okurken ya da hayal alemine dalmışken yakalardık; geceleri ise Edi ile beraber yataklarına uzanmış birbirleriyle konuşurlarken. Büdü’nün dingin, sakin, huzurlu yaşam tarzı ile Edi’nin hareketliliği ve muzur tavırları birbirinden oldukça zıt karakterler yaratsa da, bu karakterlerin aynı evde yaşaması ve anlaşabilmesiydi önemli olan, ve gerçek yaşamda da oması beklenen. Büdü monotonluğun içinde boğulur gibi olduğunda Edi ona hep oyunlar yaratır ve Büdü’yü neşelendirir; Edi geceleyin yatağına uzanırken gölgelerin canavar oldukları düşüncesine kapılıp korktuğundaysa Büdü böyle bir şeyin gerçek olamayacağını ve orda bir şey olmadığını anlatır ve Edi’yi rahatlatırdı: Tam da iki dostun birbirine destek olması gerektiği şekilde. Ama müziklerin, şarkıların, komik repliklerin arkasına fon olan bu özellikler biz çocuklarca o an dikte edilen kurallar olarak değil de, aksi doğal olarak düşünülemeyecek bir yaşam tarzının temelleri olarak algılandı ve benimsendi.

Kurabiye canavarı çocukluğumuzun vazgeçilmez karakteriydi kuşkusuz: Aer an kurabiye araması, bulmak için her türlü yolu denemesi, bulduğunda zaferin tadını kurabiyeleri etrafa saça saça midesine götürerek çıkarışıyla... Onun da verdiği mesajlar vardı: Kurabiye dediğin vazgeçilmez bir tutkuysa, vazgeçmeyeceksin! Nerede olduğunu bulana kadar gerekirse sorular soracaksın: “Kurabiyen var mı?”; gerekirse ısrarcı olacaksın: “O kurabiyeyi istiyorum!”; kurabiyeye sahip olduğunda da yemeyip yanında yatmayacaksın, o anı değerlendireceksin ve yiyeceksin! Eğer hepimiz büyüyüp birer kurabiye canavarı olduysak, girişken olmayı biliyoruz demek; bir hedefimiz varsa onun bize gelmesini beklemiyoruz, biz onu buluyoruz demek...

Susam Sokağı tabelasının hemen yanında çit ile çevrili bir köşede de “minik” bir kuş yaşardı. Mahallenin çocukları bir şeyler öğrenmeye hep Minik Kuş’a koşardı; çünkü o hep bilirdi. Gene de her şeyi bilmesine rağmen o da hatalar yapardı, mükemmel değildi, hiç kimse değildi zaten. Hatayı herkes yapabilirdi, hata yapmak istemediğinden hep yerinde durmamalıydı ne Minik Kuş, ne de çocuklar.

Günlük yaşamın izlerini taşıyan kukla parodiler ve Susam Sokağı’nın geçtiği mahallenin dışına çıkıp ormanda yaşayan aslanı, ayıyı, zebrayı kısa belgeseller sayesinde tanıdık. Cam şişelerin, vazoların nasıl yapıldığını bir cam fabrikasına giderek yerinde gördük gene Susam Sokağı sayesinde.

Tırtıllar asla asla asla kahverengi pabuc giymedi, canavarların arasında kaldık, en sevdiğimiz sayı 6 oldu, önümüze ve sırtımıza dair şarkılar söledik, kurabiyelerimiz zamanla bir avuç kırıntıya dönüştü, komik şeylere farklı güldük, dağdan bir kız döne döne indi, ve bizim için bir çocukluk dönemi daha maalesef sona erdi.



[benim en sevdiğim resimleri :P]


*ne kadar 80'li yılların çocuğu olmasam bile bende bunlarla büyüdüm sayılır :P okumayı falan hep bunlardan öğrendim keşke hala devam etse bizden sonrakilerde adam gibi şeyler izlemiş olurdu :)

hee bu arada alıntıdır ;)

28
Liman Kütüphanesi / Bursa 6. Kitap Fuarı
« : 23 Şubat 2008, 09:26:33 »
BURSA KİTAP FUARI YAKLAŞIYOR

Bu yıl 6. kez düzenlenecek Bursa Kitap Fuarı, 1 Mart 2008 cumartesi günü açılacak ve 9 Mart 2008 tarihine kadar kitapseverlerle buluşacak


Yaklaşık 200 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenen Bursa 6. Kitap Fuarı’nda geniş bir konu yelpazesi içinde gerçekleştirilecek konferans, söyleşi, panel, şiir dinletisi ve okuma saati gibi 80’e yakın kültür ve edebiyat etkinliğinde 200 yazar, sanatçı, bilim adamı, gazeteci ve politikacı konuşmacı olarak yer alacak; yaklaşık 500 yazar okurlarıyla buluşup, kitaplarını imzalayacaktır.

Üç Fuar Bir Arada

1-5 Mart 2008 tarihleri arasında TÜYAP Bursa Fuarcılık A.Ş. tarafından BTSO Bursa Sanayi ve Ticaret Odası,  Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Uludağ Üniversitesi  işbirliği ile düzenlenen Bursa Eğitim Fuarı ve TİFAŞ Tüyap – Interpro Fuarcılık A.Ş. tarafından gerçekleştirilen Bursa Bilişim 2008- Bursa Bilişim Fuarı ziyaret edilebilir.

Girişin ücretsiz olduğu fuar, 1-8 Mart 2008 tarihleri arasında 11:00 – 20:00 saatleri arasında, kapanış günü olan 9 Mart 2008 Pazar günü 11:00 – 19:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.


BURSA 6. KİTAP FUARI ETKİNLİK PROGRAMI
 

ÇEKİRGE SALONU

Saat:14:00-15:00
Söyleşi: “Masallar Çocuklara Ne Söyler?”  
Konuşmacı: Muhsine Helimoğlu Yavuz
Düzenleyen: Cumhuriyet Kitapları

Saat:15:15-16:30
Panel: “Çağdaş, Demokratik Anayasa Arayışları”
Yöneten: Mustafa Şenyurt
Konuşmacılar: Deniz Kavukçuoğlu, Ercan Karakaş, Asude Şenol
Düzenleyen: SODEV

Saat:18:00-19:30
Şiir-Dinleti: "Uludağ'a Karşı…" En Yeni Şiirleriyle
Şairler: Nuri Demirci, Hilmi Haşal, Serdar Ünver, Betül Yazıcı, Hüsam Kurt, Arife Kalender, Leyla Şahin
Düzenleyen: Türkiye Yazarlar Sendikası

01.03.2008 CUMARTESİ

CUMALIKIZIK SALONU

Saat:14:00-15:00
Söyleşi: “Hz. İnsan”
Konuşmacı: Rabia Christine Broadbeck
Düzenleyen: Sufi Kitap

Saat:15:15-16:15
Söyleşi: “Yeni Mandacılar”
Konuşmacı: Alev Coşkun
Düzenleyen: Cumhuriyet Kitapları

Saat:16:30-17:30
Panel: “İlköğretim Derslerinde Yaratıcı Drama Uygulamaları”
Yöneten: Nilay Yılmaz
Konuşmacılar: Meltem Ceylan Alibeyoğlu, Ali Kırkar
Düzenleyen: Çınar Yayınları

Saat:17:45-18:45
Söyleşi: “Yaratıcı Yazarlık”
Konuşmacılar: Aydın Şimşek
Düzenleyen: Kanguru Yayınları

 

02.03.2008 PAZAR

ULUDAĞ SALONU

Saat:12:00-13:00
Söyleşi: “Yeni Bir Yaşam Projesi”
Konuşmacı: Yavuz Bahadıroğlu                          
Düzenleyen: Nesil Yayınları

Saat: 13:15-14:15
Söyleşi: “Klasik Şiir ve Aşk”
Konuşmacı: İskender Pala
Düzenleyen: Kapı Yayınları

Saat:14:30-15:30
Söyleşi: “Küreselleşme Döneminde Değerler ve Gençlik”
Konuşmacı: Erdal Atabek    
Düzenleyen: Cumhuriyet Kitapları

Saat:15:45-16:45
Söyleşi: “Seyahat ve Fotoğraf Üzerine”
Konuşmacılar: Özcan Yurdalan, Erdem Öztop
Düzenleyen: Agora Kitaplığı

Saat:17:00-18:00
Söyleşi: “Enerji Tüketmeme Hakkı ve Küresel Enerji Politikaları”
Konuşmacılar: Arca Atay, Özgür Gürbüz
Düzenleyen: Yeni İnsan Yayınevi

Saat:18:15-19:15
Söyleşi-Atölye Çalışması: “İletişim: Etkili ve Doğru Konuşma.”
Konuşmacı: Dilek Şahzâde
Düzenleyen: Say Kitap

 

02.03.2008 PAZAR

ÇEKİRGE SALONU

Saat:12:00-13:00
Söyleşi:“Dil ve Kültür İlişkisi”
Konuşmacılar: Fehim Işık, Necmiye Alpay
Düzenleyen: Evrensel Basım Yayın

Saat:13:15-14:15
Söyleşi: “Metal Fırtına Vizyonunda Türkiye”
Konuşmacı: Orkun Uçar
Düzenleyen: Altın Kitaplar

Saat:14:30-15:45
Söyleşi: “Gündemimiz, Dilimiz ve Biz”
Yöneten: Zeki Baştürk
Konuşmacılar: Bektaş Açıkgöz, Sevgi Özel, Hakan Akdoğan
Düzenleyen: Dil Derneği-Cumhuriyet Kitapları

Saat:16:00-17:00
Söyleşi: “Çınar Yayınları 25 Yaşında”
Konuşmacılar: Faruk Şüyün, Aydın Ilgaz
Düzenleyen: Çınar Yayınları

Saat:17:15-18:15
Söyleşi: “Derin Devlet ve Ergenekon”
Konuşmacı: Bülent Orakoğlu
Düzenleyen: Timaş Yayınları

 

03.03.2008 PAZARTESİ

ULUDAĞ SALONU

Saat:11:00-12:00
Tiyatro: Masal Tiyatrosu
Düzenleyen: Timaş Çocuk

Saat:12:15-13:15
Çocuklarla Söyleşi
Konuşmacı: Hamdullah Köseoğlu
Düzenleyen: TUDEM

Saat:14:45-16:00
Söyleşi: “Devrimci Anayasa”
Konuşmacı: Vural Savaş
Düzenleyen: Bilgi Yayınevi

Saat:16:15-17:15
Söyleşi: “Şiir ve Manifestolar”
Konuşmacılar: Aydın Şimşek, Necmi Selamet
Düzenleyen: Deliler Teknesi

Saat:17:30-18:30
Panel: "İnternette Felsefe ve Edebiyat"
Konuşmacılar: A. Kadir Çüçen, Lokman Zor, Alper Can, Ayşe Çekiç Yamaç
Düzenleyen: Özgür Pencere Edebiyat Derneği

 

04.03.2008 SALI

ULUDAĞ SALONU

Saat:11:00-12:00
Çocuklarla Söyleşi
Konuşmacı: Hamdullah Köse
Düzenleyen: TUDEM

Saat:12:15-13:15
Söyleşi: “Okullarda Şiddeti Önlemede Bir Yöntem: Çatışma Çözme”
Konuşmacılar: Asude Bilgin, Aynur Oksal, Hülya Kartal
Düzenleyen: Ezgi Kitabevi

Saat:13:30-14:30
Söyleşi: “Selam Sana Ey Nebi”
Konuşmacı: Senai Demirci
Düzenleyen: Timaş Yayınları

Saat:14:45-15:45
Panel: "Çocuk Kitabı mı? Çocuk Edebiyatı mı?"
Yöneten: Şebnem Sema Tuncel
Konuşmacılar: Ayşe Çekiç Yamaç, Mehmet Güler, İncila Çalışkan
Düzenleyen: Bu Yayınevi- Özgür Pencere Edebiyat Derneği

Saat:16:00-17:15
Söyleşi: “Hızlı Okuma Teknikleri”
Konuşmacı: Polat Koyuncu
Düzenleyen: Say Yayınları

Saat:17:30-18:30
Panel: “Uludağ’ın Öykü Pınarları”
Yöneten: Beyza Ersoy
Katılımcılar: Nadir Gezer, Pelin Yılmaz, Erdem Katırcıoğlu, Nursel Aras, Şaban Akbaba, Aysel Ekiz
Düzenleyen: Edebiyatçılar Derneği ve Bursa Yazın ve Sanat Derneği(BUYAZ)

 

05.03.2008 ÇARŞAMBA

ULUDAĞ SALONU
Saat:11:00-12:00
Tiyatro: Garfield Çocuk Tiyatrosu
Düzenleyen: Güloğlu Yayın Grubu

Saat:12:15-13:15
Çocuklarla Söyleşi
Konuşmacı: Ekrem Güneş
Düzenleyen: TUDEM

Saat:13:30-14:30
Söyleşi:“Masalın Aslı”
Konuşmacılar: Sennur Sezer, Aslı Tohumcu
Düzenleyen: Evrensel Basım Yayın

Saat:14:45-15:45
Söyleşi: “Tasavvuf  Şiir Söyleşisi”
Konuşmacı: Adil Ali Atalay
Düzenleyen: Alevi-Bektaşi Eğitim ve Kültür Vakfı

Saat:16:00-17:00
Söyleşi: “Türkiye’de Kadın Sorunundaki Gelişmeler”
Konuşmacı: Server Tanilli
Düzenleyen: TÜYAP

Saat:17:15-18:30
Panel: “Nâzım’ın Bursa’sı Bursa’nın Nâzım’ı”
Yöneten: Ali Aksoy
Konuşmacılar: Hilmi Haşal, Güney Özkılınç, Harun Cici.
Düzenleyen: Edebiyatçılar Derneği ve Bursa Yazın ve Sana Derneği(BUYAZ)

 

06.03.2008 PERŞEMBE

ULUDAĞ SALONU

Saat:12:00-13:00
Çocuklarla Söyleşi
Konuşmacı: Zeliha Akçagüner
Düzenleyen: TUDEM

Saat:13:15-14:15
Söyleşi: “Karlar Ülkesine Yolculuk” Kar Tanesi
Konuşmacı: Süleyman Bulut
Düzenleyen: Can Çocuk Yayınları

Saat:14:30-15:30
Çocuklarla Söyleşi
Konuşmacı: Ekrem Güneş
Düzenleyen: TUDEM

Saat:15:45-16:45
Söyleşi: “Edebiyatımızda Oğuz Tansel, Metin Eloğlu”
Konuşmacılar: Adnan Özyalçıner, Aysıt Tansel, Tevfik Taş
Düzenleyen: Evrensel Basım Yayın-Türkiye Yazarlar Sendikası

Saat:17:00-18:00
Söyleşi: “Telkin ve Hipnoz ile Bilinçaltını Yönetme”
Konuşmacı: Adil Maviş
Düzenleyen: Akis Kitap

Saat:18:15-19:15
Söyleşi: “Yunus Emre ve Aşk”
Konuşmacı: Faruk Dilaver
Düzenleyen: Emre Bilişim ve Yayıncılık

06.03.2008 PERŞEMBE

ÇEKİRGE SALONU

Saat:12:00-13:15
Söyleşi: “Çocuk Ne Okumak İster?”
Konuşmacı: Necla Çandağ
Düzenleyen: Bu Yayınevi

Saat:13:30-14:30
Panel: "Öykü Yazan Çocuklar Anlatıyor"
Yöneten: Şebnem Sema Tuncel
Konuşmacılar: Aras Ergus, Elif Buse Doyuran, İzel Temizel, Yiğit Sever, E.Eray Durlanık, Can Güçlü, Yeliz Kökel, Merve Usta, Esra Doğu
Düzenleyen: Özgür Pencere Edebiyat Derneği

Saat:14:45-15:45
Söyleşi: "İnsan Neden Vardır"
Konuşmacılar: Süleyman Diyaroğlu, Adil Ali Atalay
Düzenleyen: Can Yayınları

Saat:17:15-18:15
Dia-Gösterisi:"Bulutların Ülkesi Karadeniz" Murat Selçuk
Panel: “Dünyayı Hayvanlar mı idare ediyor ?”
Konuşmacılar: Murat Seçuk, Aziz Doğan, İbrahim İmren Öztahtalı
Düzenleyen: Yeni İnsan Yayınevi

 

07.03.2008 CUMA

ULUDAĞ SALONU

Saat:11:15-12:15
Çocuklarla Söyleşi
Konuşmacı: Ekrem Güneş
Düzenleyen: TUDEM

Saat:12:30-13:30
Panel: “Kime Derler Küp Cadısı?”
Konuşmacı: Nur İçözü
Düzenleyen: Altın Kitaplar

Saat:13:45-14:45
Söyleşi: “Ben Çocukken”
Konuşmacı: Muzaffer İzgü
Düzenleyen: Bilgi Yayınevi

Saat:15:00-16:00
Söyleşi: “İktidar Dili”  
Konuşmacı: Sevgi Özel
Düzenleyen: Cumhuriyet Kitapları

Saat:16:15-17:15
Söyleşi: “Che Sevgisi”
Konuşmacılar: Şaban Akbaba, Necati Abay
Düzenleyen: Ceylan Yayınları

 

07.03.2008 CUMA

ÇEKİRGE SALONU

Saat:11:45-12:45
Tiyatro: Garfield Çocuk Tiyatrosu
Düzenleyen: Güloğlu Yayın Grubu

Saat:13:00-14:00
Söyleşi: “İyi Müşteri Olma Sanatı”
Konuşmacı: Teoman Akben
Düzenleyen: Alteo Yayıncılık

Saat:14:15-15:15
Söyleşi: “Türkçe Nereye Gidiyor?”
Konuşmacı: Feyza Hepçilingirler
Düzenleyen: Everest Yayınları

Saat:15:30-16:30
Söyleşi: “Öykü bir Şenliktir”
Konuşmacı: Hülya Soyşekerci, Handan Gökçek, İlkay Noylan, Asya Türkan Coşkun
Düzenleyen: Kanguru Yayınları

Saat:17:00-18:00
Söyleşi: “Yalın Düşünce ve Türkiye”
Konuşmacı: Yalçın İpbüken
Düzenleyen: Optimist Yayınları

Saat:18:15-19:15
Söyleşi: “Kabala ve Mistisizm”
Konuşmacı: Ekrem Ülkü
Düzenleyen: Yeni İnsan Yayınevi

 

08.03.2008 CUMARTESİ

ULUDAĞ SALONU

Saat:11:00-12:00
Panel: “AB-D Emperyalizmi Ortaçağcı İrtica, Türban, Laiklik ve Kadın”
Yöneten: Gülistan Çelik
Konuşmacılar: Gülistan Çelik, Asiye Ağırgöl, Gülistan Akyürek, Göksel Söğüt, Nezengül Şeker, Halil Ağırgöl
Düzenleyen: Derleniş Yayınları

Saat:12:00-13:00
Panel: “Irak Savaşı'nın 5. Yılı”
Konuşmacılar: Kerem Kabadayı, Aydın Cıngı
Düzenleyen: SODEV ve Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK)

Saat:13:15-14:15
Söyleşi: “Kadın Yazar Olmak”
Konuşmacı: Fatma Karabıyık, Nazife Şişman, Belkıs İbrahimhakkıoğlu
Düzenleyen: Timaş Yayınları

Saat:14:30-15:30
Söyleşi: “ Çanakkale Bilincinden Bugüne”
Konuşmacı: Mustafa Balbay
Düzenleyen: Cumhuriyet Kitapları

Saat:15:45-16:45
Söyleşi: “2008'de Siyaset, Kültür ve Türkiye”
Konuşmacılar: Hasan Bülent Kahraman, Erdem Öztop
Düzenleyen: Agora Kitaplığı

Saat:17:00-18:15
Panel: “Laiklik, İnanç Özgürlüğü ve Türban”
Yöneten: Mehmet Tüm
Konuşmacılar: Aydın Cıngı, Seyfi Oktay, Erdoğan Aydın, Yahya Şimşek
Düzenleyen: SODEV

Saat:18:30-19:30
Panel: “Günümüzde Geleneksel Tiyatro Üstüne Yayınlar ve Geleneksel Tiyatromuz”
Yöneten: Seçkin Selvi
Konuşmacılar: Nurhan Tekerek, Şinasi Çelikkol, Cengiz Özek, Ragıp Ertuğrul
Düzenleyen: Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği

 

08.03.2008 CUMARTESİ

ÇEKİRGE SALONU

Saat:11:00-12:00
Söyleşi: “Konuşulmayan Alevilik”
Konuşmacı: Süleyman Diyaroğlu
Düzenleyen: demos Yayınları

Saat:12:15-13:15
Söyleşi: “Yahya Kemal’i Yeniden Okumak”
Konuşmacı: Beşir Ayvazoğlu
Düzenleyen: Kapı Yayınları

Saat:13:30-14:30
Söyleşi: “Kadın Olmak - İnsan Olmak”
Konuşmacılar:  Zeynep Oral, Ali Sirmen
Düzenleyen: Cumhuriyet Kitapları

Saat:14:45-15:45
Söyleşi: “Komik Şeyler Yazmak”
Konuşmacı: Deniz Kavukçuoğlu
Düzenleyen: Can Yayınları

Saat:16:00-17:00
Söyleşi: “Ortadoğu ve Türkiye’deki Son Gelişmeler”
Konuşmacı: Haluk Gerger
Düzenleyen: Ceylan Yayınları

Saat:17:15-18:15
Söyleşi:“Şiirin Dili Anadil”
Konuşmacılar: Ataol Behramoğlu, Sennur Sezer
Düzenleyen: Evrensel Basım Yayın

Sat:18:30-19:30
Panel: “Kadın ve Yaşam”
Konuşmacılar: Gülsüm Cengiz, Sennur Sezer, Halil Rıfat Albay
Düzenleyen: Evrensel Basım Yayın-Türkiye Yazarlar Sendikası

 

09.03.2008 PAZAR

ÇEKİRGE SALONU

Saat:12:00-13:00
Söyleşi:“Hayatı Yönetme Sanatı”
Konuşmacı: Muhammed Bozdağ                        
Düzenleyen: Nesil Yayınları

Saat:13:15-14:15
Söyleşi: “Matematik Sohbetleri”
Konuşmacı: Ali Nesin
Düzenleyen: Nesin Yayınları

Saat:14:30-15:30
Panel: “Zihnin Şifresi – Ben Kimim?”
Konuşmacı: Ethem Kocabaş
Düzenleyen: Altın Kitaplar

Saat:15:45-17:00
Panel: “Resmî İdeoloji Sömürü-Asimilasyon-Tecrit ”
Yöneten: Sırrı Öztürk
Konuşmacılar: Sırrı Öztürk, Suha Bulut, Esat Korkmaz, Tolga Ersoy, Turabi Saltık
Düzenleyen: Sorun Yayınları Kolektifi

Saat:17:15-18:15
Söyleşi: “Büyük Osmanlı Projesi”
Konuşmacı: Mustafa Armağan
Düzenleyen: Timaş Yayınları

09.03.2008 PAZAR

ULUDAĞ SALONU

Saat:12:00-13:00
Söyleşi: “Atatürk’ün Laiklik Anlayışı”
Konuşmacı: Orhan Çekiç
Düzenleyen: Cumhuriyet Kitapları

Saat: 13:15-14:15
Söyleşi: “Büyüyünce ya Boynuzunuz Çıkar ya Kanadınız”
Konuşmacı: Ahmet Şerif İzgören
Düzenleyen: Elma Yayınevi

Saat:14:30-15:30
Panel: “Tiyatro’da Çeviri ve Uyarlama”
Yöneten: Üstün Akmen
Konuşmacılar: Tarık Günersel, Seçkin Selvi, Hasan Anamur, Sibel Arslan Yeşilay
Düzenleyen: Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği

Saat:15:45-16:45
Söyleşi:“Medya Gözcüsü Olmak”
Konuşmacılar: Esra Arsan, Fatih Polat, Turgay Olcayto
Düzenleyen: Evrensel Basım Yayın

Saat:17:00-18:15
Şiir-Dinleti: “Sanat Cephesi Şairleriyle Söyleşi-Şiir Dinletisi”
Yöneten: İsmail Hardal
Konuşmacılar: İsmail Hardal, Kemâl Kök, Nevzat Oğuz , Meral Kaşoturucak, Babür Pınar, Coşkun İnce



*bu sene çok güzel olacak belli umarım sonradan süpriz yaarlarda katılır :P
**ayrıca bi bursa zirvesi yapabiliriz :P güzel olur bence ilgilenenler öm atsın :P


29
Tür :   Komedi / Macera / Fantastik
Gösterim Tarihi : 12 Ağustos 2005
Yönetmen : Tim Burton
Senaryo : John August , Pamela Pettler , Roald Dahl (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Philippe Rousselot
Müzik : Danny Elfman
Yapım : 2005, ABD / İngiltere , 115 dk.
Oyuncular

Freddie Highmore (Charlie Bucket) , Johnny Depp (Willy Wonka) , Helena Bonham Carter (Bayan Bucket) , Christopher Lee (Willy Wonka'nın Babası) , Ty Dickson (Oompa Loompa) , David Kelly (Büyükbaba) , Harry Taylor (Bay Gloop) , Noah Taylor , Julia Winter (Veruca Salt) , James Fox
İlginç bir karakter olan çikolata üreticisi Willy Wonka, çikolata imparatorluğu için veliaht arayışındadır. Eğitmek ve sonrasında yerini bırakmak üzere bir yarışmayla 5 tane çocuk seçer. Aralarında, Wonka'nın fabrikasının civarında oturan Charlie adlı yoksul bir çocuk da vardır.

Bu 5 şanslı çocuk, 15 yıldır hiç kimsenin görmediği çikolata fabrikasını gezerler. Gördükleri Charlie'yi büyüleyecek ve onu Wonka'nın fantastik dünyasına çekecektir.

Fantastik sinemanın kralı Tim Burton'ın yönettiği filmin başrolünde, yönetmenin gözdesi, Johnny Depp var.

30
Sinema / Edward Makaseller~Edward Scissorhands|Tim Burton
« : 19 Şubat 2008, 17:53:27 »
      Tür :   Dram / Fantastik / Romantik
Yönetmen : Tim Burton
Senaryo : Tim Burton , Caroline Thompson
Görüntü Yönetmeni : Stefan Czapsky
Müzik : Danny Elfman
Yapım : 1990, ABD , 105 dk.

Johnny Depp (Edward Makaseller) , Winona Ryder (Kim Boggs) , Dianne Wiest (Peg Boggs) , Anthony Michael Hall (Jim) , Kathy Baker (Joyce Monroe) , Robert Oliveri (Kevin Boggs) , Conchata Ferrell (Helen) , Caroline Aaron (Marge)
Edward Scissorhands'i yatan mucit, işini tam olarak bitiremeden ölmüş ve Edward'ı makaslardan oluşan elleriyle bırakmak zorunda kalmıştır. Münzevi bir yaşam süren genç, Peg Boggs'in onu evine götürmesiyle birlikte topluma karışmaya başlayacaktır.

Fakat kimi sürprizler içeren bu buluşma, üzücü olaylara da gebedir...

Hüzünlü ve komik bir Frankenstein hikayesi olan yapımın yönetmenliğini, tarzın usta isimlerinden Tim Burton üstleniyor.

Klasikleşmiş bir modern çağ masalı olan Makaseller, defalarca izlenebilecek türde bir film.


*Bazı yerlerde güldüren bazı yerlerde ağlatan mükemmel film izlenmesi şiddetle tavsiye edilir :P

Sayfa: 1 [2] 3