Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - kimsecik

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Zamansız
« : 04 Mayıs 2012, 02:18:46 »
     Uzun uzun zaman önce, gecelerin gündüzleri amansızca takip ettiği, tırtılların kemirecek ağaç yaprağı bulamadığı bir zamanda, gri gökyüzünün altında tozlu, uzun ince bir yolda bir adam yürüyordu. Adamın yaşını tahmin etmek güçtü. Her ne kadar ince ve dinç vücudu genç olduğunu göstersede, sabrını sükutuna vermiş, düşünceli yüzü ve dalgın bakan gözleri onu çok daha yaşlı gösteriyordu. Herneyse, adamın sırtında bir torba vardı. İçinde ağır birşey olduğu anlaşılıyordu. Kıyafetlerinin yoldaki tozla aynı renkte olduğuna bakılırsa uzun zamandır yürüyor olmalıydı.
     Gecenin hakimiyetini ilan ettiği şu sıralarda adam uzaktaki solgun, zayıf ışıkları farketti. Ama hareketinde ufak bir değişiklik bile olmadı. Yine aynı ritimde adımlarını atmaya devam etti. Yaklaşık iki saatin sonunda ışığın olduğu yere ulaşmıştı.
      Geldiği yer, demire hayat verdiği söylenen ancak burada yaşayanların bile kendisinden bihaber olduğu bir demirci ustasının yaşadığı yerdi. Vakit geç olduğu için adam geceyi geçireceği bir yer aradı ve çok geçmeden bir han buldu. İçeri girdi. Biraz sonra hancının küçük parlak gözleriyle kendisini tartarak yaklaştığını gördü.
     -Buyrun beyzadem size nasıl hizmet edebilirim?
     -Geceyi geçireceğim bir köşe yeter!
     -Yiyecek içecek birşeyler arzu edermiydiniz?
     -Yok istemez!..
     Kendisine pek bir hayrı dokunmayacağını anlayan hancı, yinede kibarlığı elden bırakmayarak yamaklardan birinin yardımcı olacağını söyleyerek uzaklaştı. Hemen ardından çelimsiz bir çocuk çıkarak, cırlak sesiyle kendisini takip etmesini söyledi. Uzun yolculuğunda kaldığı ucuz hanlardan biririsiydi burasıda, artık alışmıştı. Çocuğun gösterdiği leş gibi yatağa yadırgamadan uzandı. Ama onca yorgunluğuna rağmen kendini uykuya bırakmadı. Torba başının altında, bir gözü hep tetikte sabahı bekledi.
      Yine gri bir sabaha, diğer gözünü açtı adam. Karnı açtı ama kendisine verilen paradan geriye pek birşey kalmamıştı. Önce demirciyi bulmalıydı. Sonrasında belki karnını doyurabilirdi. Bu düşünceyle handan ayrıldı. Ustasının yola çıkarken verdiği tarifle, zaten çokta büyük olmayan bu yerde, demirciyi aramaya koyuldu.
                                                        
                 Devam edecek...

2
    Evet arkadaşlar fantastik eserlerde olmazsa olmaz olan büyü, olağanüstü olaylar, acayip yaratıklar bize çok sıradan gelebiliyor. Peki gerçek hayatta ara sıra kulağımıza çalınan ilginç (üç harfli ;D, aksakallı ihtiyar, konuşan hayvanlar gibi) hikayelere ne kadar inanıyorsunuz?            

3
Kurgu İskelesi / DÖNÜŞ
« : 09 Ocak 2012, 03:18:42 »
     Hava iyice kararmıştı. Hızlı adımlarla yürüyordu. Okul çıkışında arkadaşlarının ısrarını kıramamış, okulun yanındaki toprak sahada futbol maçı yapmıştı.Bu kadar geç kalmamalıydı. Annesinden fena halde fırça yiyecekti. Ama bütün şuç rakip takımdaki o mızıkçı çocuğundu, maç 5 golde bitmesi gerekirken o çocuk yüzünden 10 gole uzamıştı. Şimdi ise her tarafı özellikle ayakları sızım sızım sızlıyordu. Üstelik evde yiyeceği azarıda düşündükçe o çocuğun suratına kafa atma hareketiyle başlayıp nerede biteceğini kestiremediği şeyler yapmak istiyordu.
     Hızını keserek biraz ağırlaştı. Bu noktada yol sola dönüyor ve içinde  kuru dere yatağının bulunduğu arazinin çevresiden dolanarak devam ediyordu.Bu yol herzaman kullandığı yoldu.Bu boş arazinin hemen karşısında bir site yer alıyordu. Eğer kestirmeden gidecekse boş araziyi geçmesi ve sitenin duvarları boyunca sağa doğru yürüyüp siteyi dolaşması ve ana yolun karşısına geçmesi gerekiyordu. Aslında yine herzaman gittiği yoldan gidecekti. Fakat çokta sıkışmıştı, kestirme yol hem tenha olacağından işini rahatça görebilecek hem de zamandan kazanacaktı. Bu yoldan bir kaçkere geçmişliği vardı ama bu saatlerde hiçte tekin görünmüyordu.
    -''Uff ammada sıkıştım hem ne olacak ki 10 dk ya eve de varırım.'' dedi ve bastığı yerlere dikkat ederek duvara doğru yürümeye başladı. Duvara yaklaştığında sitenin ışıkları sayesinde önünü daha iyi görmeye başlamıştı. İçinden ''keşke şu duvar olmasaydı. Böylece sitenin çevresini dolaşmak zorunda kalmazdım'' diye geçirdi. Hem duvarı aşmasıda neredeyse imkansızdı. Çünkü duvarın boyu 2m den fazlaydı.
     Artık çişini tutamayacak hale gelmişti, fermuarını açtı yüzünü duvara döndü ve büyük bir rahatlamayla duvar üzerinde şekiller çizmeye başladı. Tamda bu sırada boş arsanın karanlıkta kaybolan kesiminde birbirinin peşisıra havlayan köpeklerin öfkeli seslerini duydu. Daha fazla oyalanmanın kendisi hakkında hiçte hayırlı olmayacağını anlayarak işini çabucak bitirdi. Biran önce ana yola çıkmak için adımlarını dahada sıklaştırdı. Köpek seslerinin gittikçe yaklaşması üzerine artık neredeyse koşmaya başlamıştı. İlerde bu kesimdeki duvar bitiyordu. Orayı dönebilirse ana yol tam karşısında olacaktı. Köpeklerin arayı iyice kapattığı seslerinden net olarak anlaşılıyordu. Şu durumda köpeklerle samimi olmayı hiç istemediğinden koşmaya başladı.
     O hızla köşeyi dönmek için yavaşlayınca olan oldu, ayağı kaydı ve sırt çantasının ağırlığıyla oturur vaziyette yere düştü.
      -Birşeyin yokya çocuk!
     Bu sesi duyduğunda toparlanmaya çalışıyordu. Ağzında hem korkunun hemde adrenalinin neden olduğu acımtırak,metalimsi tadı ile yerden kaldırdığı tozun tadı vardı. Hemen cevap veremedi. Çünkü şimdiye kadar burada olmaları gereken köpeklerden ne bir iz vardı ne de bir ses seda, buna sevinse de şaşırmadan edemedi. Ama kendini emniyete almak için geldiği tarafa dönüp etrafı iyice dinledi. Köpeklere dair hiç ses duymadı. İçi rahatlayarak sesin geldiği tarafa döndü fakat kimse yoktu.
     Çevresine dikkatlice bakındı. Ama yine de kimseyi göremedi. Acaba sitenin bahçesinden mi gelmişti o ses ama duvarı tekrar gözden geçirince bu fikirden vazgeçti. Burda daha fazla oyalanmanın bir faydası olmayacağını düşünerek tekrar yola koyuldu. Belki şu köpekleri bahane olarak kullanırsa fırçadan kurtulabilme fikriyle bir iki adım atmıştı ki.
     -Kitabını düşürmüşsün, kitaplar önemlidir! Pek çok şey öğretirler anlayana...
     Vücudunun baştan aşağı ürperdiğini hissetti. Bu kez ses tam arkasından gelmişti. Net olarak duyduğu bu ses fısıltıya yakın kısık bir tona sahipti. Cevap vermek için arkasını döndüğünde ağzı açık bir halde kalakaldı. Biraz önce kendilerinden kaçtığı köpekler ağızları açık dilleri bir karış dışarda soluyarak kendisine bakıyorlardı. Daha ilginç olan ise bu köpeklerin ortasında duran adamdı. Kafasında sürekli olarak '' Nasıl yani '' sorusu yanıp sönüyor ama bir cevap bulamıyordu. Sanki bir heykele dönmüştü. Karşısında büyüklü küçüklü bir gurup köpeğin ortasında, omzunda bir değnek, ucunda pazar çantasına benzer birşey asılı, başında ilginç bir kasket olan adam duruyordu. Heyecandan kalbi deli gibi atıyordu. Kaçmak için,arkasını dönüp çılgıncasına koşmak için ne kadar istek duysada hareket edemiyordu sanki hareket kabiliyetini yitirmişti.
     O bu halde dururken adam hafif bir tebessümle kendisine yaklaşarak:
     -Korkma sana birşey yapmazlar, onlar çocuklara karşı çok naziktirler.
     Adamın bu sözleri üzerine sanki bir refleks hareketi gibi kendini tutamadı ve ağzından şu sözler çıktı:
     -Biraz önce beni kovalarken hiçte nazik sayılmazlardı.
     Böyle bir tepkiyi beklemeyen adam duraksar gibi oldu. Tebessümü gülümsemeye döndü.
     -Ama onlar seni kovalamıyorduki.
     Bu cevap üzerine kafası iyice karıştı.Yanına iyice yaklaştığı için şimdi daha iyi görebiliyordu adamı. Tahminince kırkbeş elli yaşlarındaydı. Orta boylarda, kilosuda boyuyla eşit orantıdaydı. Üzerindeki herşey solmuştu; kasketi, ceketi, pantolonu hatta adamın kendi bile solmuştu. Sanki,sanki... şey gibi... ama bu durumu tanımlayacak bir kelime aklına gelmedi.
      Buradan biran önce ayrılıp uzaklaşmak için
      -''Eve gitmem lazım çok geç kaldım.'' diyerek arkasını döndü. Tam adımını atacaktı ki omzunda önce kavrayan sonra durduran elin gücünü hissetti.
       -Kitabın, kitabını almayacakmısın?
      Sesteki emredici tonun ve elin kuvveti karşısında iyice tırsmıştı. Bu tenha yerde, akşamın karanlığında, bu garip adamın yanında bulunmak birdaha ne evini, ne tanıdıklarını ne de yarını göremeyecekmiş hissini veriyordu.
      -''Evet unutmuşum, teşekkür ederim'' diyerek adamın uzattığı şeyi yüzüne dahi bakmadan alıp çantasına attı. Adam omzunu bıraktığında sanki bağlı olduğu dağdan kopmuş kaya gibi hissetti kendini. Hızlı yürümeye dahi cesaret edemeden adımlarını atmaya başladı. İlk bir iki adımda tökezleyecek gibi oldu. Ana yola yaklaştıkça kalbi eski ritmine kavuşmaya başlamıştı. Hele yolun karşısında kendi hallerinde yürüyen birkaç kişiyi gördüğünde oturup ağlamamak için kendini zor tuttu. Bu güvenle arkasına bakmaya cesaret edebildiğinde karanlıktan başka birşey göremedi.
                                                 .............
     Pencerenin üst kısmından süzülen ay ışığı, yatağının ayakucundan  hemen yanındaki koltuğu da içine alarak odayı gümüşten ışıltılarıyla loş bir hale getiriyordu. Aradan üç gün geçmişti. Ama sanki ona zaman, o akşamda takılı kalmış gibi geliyordu. Günün her anında gözünün önüne o akşamki olaylar geliyor. O anları tekrar tekrar yaşıyordu. Bu durum gün içinde sınırlı kalmıyor geceleride rüyalarında kendini kovalayan, konuşan köpekler uykusundan kanter içinde uyanmasına neden oluyordu.
    Birde o kitap vardı. Köpekli adamın (bu ismi takmıştı) verdiği kitap.
  Kitabın farkına ertesi gün ders sırasında vardı. Çantasından  defterini çıkarıyordu ki eline, koyu yeşil tonda, kullanılmaktan yer yer aşınmış kapağı olan bu kitap geçti. Kendisinin olmayan bu kitabın çantasına nasıl girdiğini çözmeye çalışırken öğretmen sınıfa girdi. O da mecburen kitabı tekrar çantasına koydu. Üzerinde de fazla düşünmedi. Ta ki  işte şimdi uyandığı kabusunda köpeklerin ağzında tuttuğu kitabın çantasında ki kitap olduğunu görene kadar. Sanki köpekler bu kitabı okumadan kendisini rahat bırakmayacaklarmış gibi bakıyorlardı.
    Şimdi anlıyordu kitabın nereden geldiğini. Köpekli adamın düşürdüğünü söyleyerek kendisine uzattığı kitap, alırken hiç dikkat edememişti.
     Yataktan kalkmak için öne doğru hamle yaptığında sağ omzunda hissettiği sızıyla yüzü buruştu. Adamın çelik mengene gibi parmaklarıyla omzunu tutuşu geldi aklına, vücudu ürpermeyle titredi. Ayağa kalktı ve omzunu ovuşturarak pencerenin önüne geldi.
       Ay henüz tam dolunay halini almamış. Ay ışığı… Derin bir nefes aldı ve bıraktı. Kendini biraz rahatlamış hissetti. Acaba diğer herkes aya, özellikle dolunayda baktığında kendisinin hissettiği gibi mi hissediyordu. ‘’Galiba büyük bir kısım öyle hissediyor.’’ diye geçirdi içinden.
      Loş odada bir şeye çarpıp gecenin bu saatinde gürültü etmemek için dikkatlice çantasının olduğu yere gitti. Çantayı açıp kitabı alırken kalbinin küt küt atmaya başladığını hissetti. Kitabı alıp koltuğa oturdu. Ay ışığında kitabı daha da yakından incelemek için iyice üzerine eğildi. Kapağının üzerinde hiç yazı yoktu. Yıpranmış gibi gözükmesine rağmen sağlam bir kapaktı. Kitap çokta kalın sayılmazdı. Derken kapağı çevirdi. Önüne çıkan sayfada karşısına, el yazısıyla yazılmış bir şiir çıktı. Şöyle yazıyordu:
                      
Dönüş pek çetindir faniler için
Korkunç ölümler bekler seni
Ya da kaybolursun nice acizler gibi
Bu medeniyetsiz diyarlarda
Şanslıysan dönersin belki de sen
Kim bilir belki de kalmayı yeğlersin
Ama okuyorsan bu satırları
Bil ki kaçış yok kaderinden
            
    Son satır kafasında yankılanırken gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. Neydi bu şimdi, kendini bir garip hissetmeye başlamıştı. Uyku tekrardan bastırıyordu. Kitabı kapatıp bilgisayar masasının çekmecesine attı. Yatağına girip başını yastığa koyar koymaz uykuya daldı
 
         
     Devam edecek....... :hemk
                                          
    

Sayfa: [1]