196
Kurgu İskelesi / Ynt: İnsan ve İblis
« : 18 Eylül 2016, 16:42:15 »
Bölüm 5 - Kavga
N'apacağını şaşırmış olan genç bir anlığına donup kalıverdi. Bıçak ve tekmeler canını çok fazla yakmamış olsa da, doğrudan üstüne ateşlenen bir silahtan sağ çıkabileceğini sanmıyordu. Bir kargaşa yaratıp kaçamazdı da, sokağın arkası kapalıydı. Tek yön vardı ve onu da öldürmek için hazır dikilen polis tıkamıştı.
"Ellerini havaya kaldır ve arkanı dön!" diye tekrar etti adam.
Şansına önce ateş edip sonra düşünen birisi denk gelmemişti, öbür türlü çoktan gebermiş olacağının farkındaydı. Yine de başka seçeneği olmadığını bilerek, adamın dediklerine uydu. Yavaşça yaklaşan silahlı adamın adımları arka taraftan kulağına çalınırken, çevresini şöyle bir taradı. Sol tarafta kir ve pas kaplı bir konteyner, önünde ise öldürdüğü tinercinin cesedi uzanıyordu. Aklına bir fikir gelerek adamın yaklaşmasını bekledi, riskliydi fakat denemekten başka yol yoktu.
Birkaç saniye sonra varan polis, gencin kafasını sertçe eğerek kelepçelemeyi amaçlıyordu fakat onu ittirmesiyle beraber genç yere yığılmıştı. Tedbirle silahını kaldırsa da, gömleğe bulaşmış kan lekesini görünce yaralanmış olduğunu anladı. Henüz otuz yaşına bile basmamış olan memur –tedbiri elden bırakmayarak- yerde yatan gence kelepçeleri geçirmek için uzandı. Oysa evdeki plan çarşıya uymadı ve bir anda bacağına yediği bir tekmeyle ayakları yerden kesiliverdi. Düşerken silahını iki el ateşlese de, ondan daha çevik olan genç, tinercinin cesedini önüne çekerek kurşunlardan kurtulmayı başarabilmişti.
Sadece tek bir şansı olduğunu bilen Eiros, fırladığı gibi adamın elindeki silahı tekmeledi ve yakasından tutarak tinercinin cesedine doğru çekti. Hesaba katmadığı şey ise, karşısındakinin oturup göbek büyüten birisi değil, işinin gereklerini yerine getiren eğitimli bir profesyonel olduğuydu. Gencin ayaklarına doladığı kollarıyla dengesini bozup, yere kapaklanmasını sağladığı gibi üstüne çullanan polis memuru, kolunu arkaya çekip bükerek hareket etmesini engelledi. Kişinin gücünü kendisine çeviren bu teknikten kurtulmanın tek yolu kolunu kırması olurdu. Bu yüzden ne kadar debelenirse debelensin, üstüne çökmüş olan bu adamın kavrayışını bir türlü gevşetemedi.
"Bırak!" diye bağırdı, sinirlenerek.
İstifini bozmayan polis, gencin savrulan diğer kolunu da yakalayarak aynı hareketi uyguladı. Belli etmese de ürkmüştü, bu kadar kan kaybına rağmen bu kadar şiddetli direnebilen birisiyle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Hatta tam kondisyondayken bile bunu yapabilen birisini görmemişti. Hareketleri savruk ve deneyimsizlik kokuyor olsa da, bir hayvanın vahşiliğine sahip bu suçluyu bir an önce etkisiz hale getirmeliydi. Kollarını bırakmayı göze alamazdı, bu yüzden onları tutup kendine çekerken, bir yandan diziyle gencin beline bastırdı ve yaradan daha fazla kan boşanmasını sağladı.
Omurgası gerilirken acıyla haykıran Eiros debelenmeyi kesmek zorunda kaldı. Feci bir hata yapmıştı, memuru öldürmek istemediği için elini tinercinin kafatasına –onun kendisine sapladığı ve şu an yerde bulunan dikiştutmazı kullanarak- saplamayı ve ardından onu bayıltmayı düşünmüştü. Böylece uyansa bile hemen peşinden gelemeyecekti. Bir ölüm kalım meselesinde asla bir daha yapmamaya ant içeceği bir hata olmuştu bu.
Başka yolu kalmadığını bilerek, cesaretini pekiştirmek için haykırdı ve son bir çabayla bedenini büktü. Hareketle birlikte, amaçladığı gibi omzu çıkmıştı. Acıyla gözüne yaşlar dolsa ve şoktan dolayı gözleri kararmış olsa da, düşmanının bir anlık boşluğunu yakalamayı başarabilmişti. Bundan yararlanarak, diğer kolunu kurtardı ve önündeki dikiştutmazı kaptığı gibi geriye, adama savurdu.
Yarım yamalak hamle hedefini bulmamış olsa da, polisin darbeden kurtulmak için gerilemesine yol açmıştı. Bu sayede ayağa kalkabilecek zamanı elde eden Eiros, görüşü yerine gelirken karşısındaki adama şöyle bir baktı. Kendisinin aksine adamda tek bir çizik bile yoktu ve korkutucu bir soğukkanlılıkla pozisyonunu almış halde onu süzüyordu. İçindeki bir şey, ona bu savaşı kazanamayacağını söyledi. Çok kan kaybetmiş ve bir kolu işlevselliğini yitirmişti. Daha fazla risk alamazdı.
Böylelikle adama atılarak, bir yandan bıçağı fırlattı. Hala damarlarında gezinen kuvvet sayesinde büyük bir ivmeyle yol alan keskin metal, üniformayı delip geçti ve adamın etine gömüldü. Ancak kavgayı sürdüremeyecek durumda olan Eiros, işi bitirmek yerine olanca hızıyla koşturmaya devam etti.
Bu adamdan bir an önce uzaklaşması gerekiyordu.
N'apacağını şaşırmış olan genç bir anlığına donup kalıverdi. Bıçak ve tekmeler canını çok fazla yakmamış olsa da, doğrudan üstüne ateşlenen bir silahtan sağ çıkabileceğini sanmıyordu. Bir kargaşa yaratıp kaçamazdı da, sokağın arkası kapalıydı. Tek yön vardı ve onu da öldürmek için hazır dikilen polis tıkamıştı.
"Ellerini havaya kaldır ve arkanı dön!" diye tekrar etti adam.
Şansına önce ateş edip sonra düşünen birisi denk gelmemişti, öbür türlü çoktan gebermiş olacağının farkındaydı. Yine de başka seçeneği olmadığını bilerek, adamın dediklerine uydu. Yavaşça yaklaşan silahlı adamın adımları arka taraftan kulağına çalınırken, çevresini şöyle bir taradı. Sol tarafta kir ve pas kaplı bir konteyner, önünde ise öldürdüğü tinercinin cesedi uzanıyordu. Aklına bir fikir gelerek adamın yaklaşmasını bekledi, riskliydi fakat denemekten başka yol yoktu.
Birkaç saniye sonra varan polis, gencin kafasını sertçe eğerek kelepçelemeyi amaçlıyordu fakat onu ittirmesiyle beraber genç yere yığılmıştı. Tedbirle silahını kaldırsa da, gömleğe bulaşmış kan lekesini görünce yaralanmış olduğunu anladı. Henüz otuz yaşına bile basmamış olan memur –tedbiri elden bırakmayarak- yerde yatan gence kelepçeleri geçirmek için uzandı. Oysa evdeki plan çarşıya uymadı ve bir anda bacağına yediği bir tekmeyle ayakları yerden kesiliverdi. Düşerken silahını iki el ateşlese de, ondan daha çevik olan genç, tinercinin cesedini önüne çekerek kurşunlardan kurtulmayı başarabilmişti.
Sadece tek bir şansı olduğunu bilen Eiros, fırladığı gibi adamın elindeki silahı tekmeledi ve yakasından tutarak tinercinin cesedine doğru çekti. Hesaba katmadığı şey ise, karşısındakinin oturup göbek büyüten birisi değil, işinin gereklerini yerine getiren eğitimli bir profesyonel olduğuydu. Gencin ayaklarına doladığı kollarıyla dengesini bozup, yere kapaklanmasını sağladığı gibi üstüne çullanan polis memuru, kolunu arkaya çekip bükerek hareket etmesini engelledi. Kişinin gücünü kendisine çeviren bu teknikten kurtulmanın tek yolu kolunu kırması olurdu. Bu yüzden ne kadar debelenirse debelensin, üstüne çökmüş olan bu adamın kavrayışını bir türlü gevşetemedi.
"Bırak!" diye bağırdı, sinirlenerek.
İstifini bozmayan polis, gencin savrulan diğer kolunu da yakalayarak aynı hareketi uyguladı. Belli etmese de ürkmüştü, bu kadar kan kaybına rağmen bu kadar şiddetli direnebilen birisiyle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Hatta tam kondisyondayken bile bunu yapabilen birisini görmemişti. Hareketleri savruk ve deneyimsizlik kokuyor olsa da, bir hayvanın vahşiliğine sahip bu suçluyu bir an önce etkisiz hale getirmeliydi. Kollarını bırakmayı göze alamazdı, bu yüzden onları tutup kendine çekerken, bir yandan diziyle gencin beline bastırdı ve yaradan daha fazla kan boşanmasını sağladı.
Omurgası gerilirken acıyla haykıran Eiros debelenmeyi kesmek zorunda kaldı. Feci bir hata yapmıştı, memuru öldürmek istemediği için elini tinercinin kafatasına –onun kendisine sapladığı ve şu an yerde bulunan dikiştutmazı kullanarak- saplamayı ve ardından onu bayıltmayı düşünmüştü. Böylece uyansa bile hemen peşinden gelemeyecekti. Bir ölüm kalım meselesinde asla bir daha yapmamaya ant içeceği bir hata olmuştu bu.
Başka yolu kalmadığını bilerek, cesaretini pekiştirmek için haykırdı ve son bir çabayla bedenini büktü. Hareketle birlikte, amaçladığı gibi omzu çıkmıştı. Acıyla gözüne yaşlar dolsa ve şoktan dolayı gözleri kararmış olsa da, düşmanının bir anlık boşluğunu yakalamayı başarabilmişti. Bundan yararlanarak, diğer kolunu kurtardı ve önündeki dikiştutmazı kaptığı gibi geriye, adama savurdu.
Yarım yamalak hamle hedefini bulmamış olsa da, polisin darbeden kurtulmak için gerilemesine yol açmıştı. Bu sayede ayağa kalkabilecek zamanı elde eden Eiros, görüşü yerine gelirken karşısındaki adama şöyle bir baktı. Kendisinin aksine adamda tek bir çizik bile yoktu ve korkutucu bir soğukkanlılıkla pozisyonunu almış halde onu süzüyordu. İçindeki bir şey, ona bu savaşı kazanamayacağını söyledi. Çok kan kaybetmiş ve bir kolu işlevselliğini yitirmişti. Daha fazla risk alamazdı.
Böylelikle adama atılarak, bir yandan bıçağı fırlattı. Hala damarlarında gezinen kuvvet sayesinde büyük bir ivmeyle yol alan keskin metal, üniformayı delip geçti ve adamın etine gömüldü. Ancak kavgayı sürdüremeyecek durumda olan Eiros, işi bitirmek yerine olanca hızıyla koşturmaya devam etti.
Bu adamdan bir an önce uzaklaşması gerekiyordu.